Ey divane gönlüm! Söyle neden ağlıyorsun? Çölde kaybettiğin mutluluğu kentlerde mi arıyorsun? Bir sokak lambası kadar neşemin ışığı... Bir sokak lambası kadar sevdim ıssızlığı...
Kendime yalan söyledim Düştü zûrmend omuzlarım, yine gizledim... Ah o çatı katı yok mu? Tozlu sandığın içinde sakladıklarım bu kadar çok mu?
İçtiğim kanlar ateş oluverdi... Eskimeyen yaralarım ruhumu sarıverdi... Günahlarımın kokusu uzlet evimi yıkıverdi... Bu sabah şehre gri renginde baran yağdı Geçmişin ayak izleri yeniden ıslandı ...
Ey divane gönlüm! Söyle neden ağlıyorsun? Hâlâ ağyardan teselli mi umuyorsun? Aşkın kanatları sadece pervanede mi? Mum yüzünü bir daha şemse döner mi? Yanmak değilse gaye, bülbül figan eder mi?
Denizin ardındadır umudum... Hıçkırık sesini bir an duyar oldum.. Özledim demek isterdim, Kendi sesimde boğuldum... Ağlarsan düşüverir o siyah beyaz resim duvardan ... “Neden?” diye başlayan sorularımı ... En son Ağrı Dağı’nı gözlerimden silerken sordum...
Ağlama ne olur! Ne gelip de öpebilirim gözyaşlarını .. Ne de geriye alabilirim zamanı.. Ağlarsan düşüverir o siyah beyaz resim duvardan.. Haydi! Bu bayramda bahsedelim senli ve benli bayramlarımızdan ..
Gidişler hep gelişlere gebedir.. Yazın yakıcılığı hazanın sarısından bellidir.. Zemheri gecelerde ezberledim vuslat türküsünü... Yanımdaki çocuklar kardan adam yaparken Tenhalarda yanan yüreğimi ısıttım kar yangınlarında Onlar sıcak yuvalarında üşümüşlüklerini unuturken Biteviye kelimeler dizdim kar boran altında ...
Ey divane gönlüm! Seni ürküten bu ses “nalîna agirî” Ayazlarda bozdum ateşin büyüsünü Masallar ülkesinde kayboldu çocuğun biri Beyaz hiç bu kadar üşütmemişti iliklerimi Söyle karartmasınlar şehrin ışıklarını Geçmişin hırsızları benden çalıyor ümitlerimi... Söyle yıkmasınlar yüreğimin penahgâhını ...
Ey divane gönlüm! Bilmezdim inci tacirlerinin yüreğimde kol gezdiklerini Gamzelerde mutluluk mayalarken aşk yolundan sapa geldiklerini... Bilmezdim teveccüh ettiğim ışıkların gözlerimi bu denli kör edeceğini Çerâğ dediklerimin karanlığın nöbetini beklediklerini...
Haydi, söylesene bana Hangisi daha onur verici? Ebu Bekir gibi Yâr-ı gâr olmak mı? Ali olup yorgana sarılmak mı? Ve şimdi ben Bilalce ağlamak istiyorum Bu melâl denizinde sükûta gömülmek istiyorum
Ey divane gönlüm! Yine gri kefen giydirdiler Ölüme yakalandım Sen yoksun... Yine ıslak gözlerimle Âbgûn gözlerini aradım... “La tahzen” dedi gölge bakışların... Bugün hiç olmadığın kadar bende çoksun...