|
Konu Kimliği: Konu Sahibi enderhafızım,Açılış Tarihi: 23 Aralık 2013 (16:00), Konuya Son Cevap : 23 Aralık 2013 (16:12). Konuya 13 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
23 Aralık 2013, 16:09 | Mesaj No:11 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Dini Danışma Ve Rehberlik Ders Notları (14 Hafta FuLL) 11. HAFTA DİNİ BAŞA ÇIKMA: Biyolojik, psikolojik ve sosyal bir varlık olan insan yaşam sürecinde birtakım ruhsal ve bedensel sıkıntılarla karşılaşmaktadır. Bu sıkıntılar “stres” ya da “kaygı” kavramıyla açıklanmaktadır. Bireyde stres yaratan olayları üç önemli başlık altında incelemek mümkündür. Bunlar; Doğal afetler, ölüm gibi travmatik olaylar ve gündelik problemler, şeklinde sıralanabilir. Bu türden olayların bireyde oluşturduğu ruhsal denge bozukluklarına stres adı verildiği gibi kaygı kavramı da sıklıkla kullanılır. Kaygı engellenme durumunda ortaya çıkan durumdur. Kişi engellemeyle karşılaştığında engellemeye neden olan durumu ortadan kaldırmak ve kendisini mutlu edecek şartlara kavuşmak ister. Bu süreç psikolojide başa çıkma olarak isimlendirilir. 1. Başa Çıkma: Baş etme yolu, başa çıkma yolu, başa çıkma stratejisi anlamlarında kullanılan “başa çıkma” bireyin kendisi için stres verici olan olaya karşı direnmesini, söz konusu durumlara karşı dayanma amacıyla gösterdiği davranış ve duygusal tepkilerin tamamı tanımlanmaktadır. Bireysel özellikler, stresli yaşam olaylarından etkilenmeyi farklı kılar. Başa çıkma, bireyin kişilik yapısı, bilişsel, duyuşsal ve davranış özellikleriyle bütünleşen genel bir yeteneği temsil eden yapıya sahiptir. Çeşitli araştırmalarda, olumlu düşünebilme yeteneği düşük olan bireylerin, stresli yaşam olaylarını kontrol edebilme eğilimlerinin yetersiz olduğu bulunmuştur. Olumlu düşünebilme ve iyimserlik duygusunun, başa çıkma olgusunu etkileyen depresyon, düşük benlik saygısı, kaçınma davranışlarında daha etkili olduğu gözlenmiştir. Strese karşı verilen tepkiler uzun bir zaman dilimi içinde kronik hastalıkların gelişmesine zemin hazırlar. Stresin sıklığı ve yoğunluğu zamanı kısaltabilir. Geçmişten günümüze kadar başa çıkma kavramının geçirdiği aşamalara bakıldığında kavrama beş farklı açıdan yaklaşıldığı görülmektedir: 1- Hayvanların stres karşısında gösterdiği genetik olarak programlanmış bir tepki. 2- Freud’un psikanalitik kuramında önerdiği bilinçdışı “savunma mekanizmaları”. 3- Erikson’un yaşam dönemlerinde çözümlenmesi gereken ikilemler yaklaşımında söz ettiği özgüven, öz yeterlilik ya da içsel kontrol gibi bireysel kaynaklar başa çıkma olarak ifade edilebilir. 4- Evrim kuramı ve davranışçı akımdaki organizmanın gelişmek için gerçekleştirdiği problem çözme çabaları. 5- Organizmanın kendi fizyo-psikolojik kaynaklarının zorlanıp tükenmesi karşısında gösterdiği, uyum yapmaya yönelik, sürekli değişen, bilişsel ve davranışsal çabalar. Başa çıkma yolları “öğrenilmiş güçlülük” kavramı şeklinde ele alınmıştır. Öğrenilmiş güçlülük temelde bilişsel bir beceri olarak tanımlanmakta, bilişsel beceri bireyin amaca yönelik davranışını engelleyen duyguları, acıları ve bilişsel olarak düzenlemeyi tecrübeye bağlı olarak edinmesidir. Yapılan araştırmalar sonucu stresle başa çıkma stratejilerinin genel bir eğilim olarak iki ana grupta toplandığı görülmektedir: Problem odaklı ve duygusal odaklı başa çıkma davranışı şeklinde isimlendirilen bu stratejilerin, sorunlara, kişilere ve durumlara göre kullanılma durumlarının değiştiği görülür. Problem odaklı aktif başa çıkma sorunla mücadelede olumsuz durumun unsurlarını doğrudan değiştirmeye yönelik süreklilik gösteren çabalardır. Strese neden olan olayı analiz etme, değerlendirmeler de bulunup problem oluşturan durumları giderme için strateji geliştirmeyi içerir. Duygusal odaklı pasif başa çıkma bir değişim arama yerine, stres veren duruma ilişkin yaşanan duygularda ayarlamaya gitmeyi içerir. Duygusal odaklı başa çıkma sorunu yok sayma, kişisel kontrol gücünü yetersiz hissetme, sosyal destek arama, kaçma-kaçınma durumu kabul etme ve yeniden olumlu bilişsel yapılanma gibi çabalardır. 2. Başa Çıkmada Dinin Rolü: Dinin ruh sağlığı açısından, en önemli özelliği, ortaya koyduğu değerler ve dünya hayatına ilişkin olarak getirdiği açıklamalar aracılığıyla, insan yaşamına kazandırdığı anlamdır. Tanrı’ya, kadere ya da kâinattaki düzene olan inanç, karşılaşılabilecek en kötü tecrübelerin bile bir anlamının olduğunu öğreterek kişinin ümidini kaybetmesine engel olur. Jung otuz beş yaşın üzerindeki binlerce hastası üzerinde yaptığı gözlemlerinde, bütün hastalar için son çarenin, hayata dini bir açıdan bakabilmek olduğunu tespit etmiştir. Ericson, dini insanın temel güvensizliğini aşması, gerilim ve sıkıntıyı azaltabilmesi için duygusal bir sığınak olarak tanımlamıştır. İkbal’e göre dinin asıl hedefi ve fonksiyonu, insan kişiliğini kuvvetlendirmek ve ona sağlam bir psikolojik zemin kazandırmaktır. Çünkü insanın kendiliğindenlik durumu çökme ve kaygıya yatkın, zayıf bir özelliğe sahiptir. Din bireysel ve toplumsal hayatta gerçekleştirdiği çeşitli fonksiyonlarla dini başa çıkmayı gerçekleştirmeye yardımcı olur. Bu fonksiyonları şu şekilde özetleyebiliriz: 1- Din kişiye acı verici olaylar da dâhil her türlü yaşam tecrübesini yorumlamada bir anlam çerçevesi sunar. Bu özelliği nedeniyle din algı şemalarından biri olarak da kabul edilebilir. Böylece kişiye olayı anlamada yardımcı olur. 2- Din ibadetler ve dini pratikler yoluyla bireye disiplinli ve dengeli bir hayatı yaşamayı öğretir. Bu durum ona her türlü sıkıntılı durumda ayakta kalma gücü verir. 3- Din karşılaşılan felaket ve sıkıntılı durumların kabullenilmesini kolaylaştırır, stres ve acı verici olayı veya felaketi kabullenmede yardımcı olur. 4- Din gelecekten umutlu olma motivasyonu kazandırır. 5- Dini kurumlar vasıtasıyla sosyal ilişkiler kurulması sosyalleşme, sıkıntı ve sevinçlerin paylaşılmasını sağlar. 3. Dini Başa Çıkma: Dini başa çıkma bireyin yaşamında karşılaştığı sıkıntılı durumların üstesinden gelebilmek için din ve maneviyatından kaynaklanan bilişsel veya davranışsal teknikleri kullanması olarak tanımlanabilir. Ya da kişinin inancını hayatın ortaya çıkardığı problem ve stres ile mücadele sürecinde kullanma yolu olarak tarif edilebilir. Dini inançlar ve pratikler insanın başa çıkma sürecinin hemen her noktasında devreye girmektedir. Din ve başa çıkma arasında olayı anlamlandırma, problemi çözme ve stresin etkisinden kurtulmak için dini pratiklere yönelme gibi üç boyutlu bir ilişkiden söz edilmektedir: 1- İnsan hayatındaki doğum, evlenme ölüm gibi strese neden olan olayların pek çoğu din ile ilgilidir. Tabii olarak din bu olayları anlamlandırmada ve karşılaşılan sorunu çözme konusunda sunduğu önerilerle devreye girer. 2- Din çoğu zaman strese neden olan olayla ilgili tatmin edici açıklayıcı cevaplara sahip olabilmektedir. Kişi neden sorusunun cevabını dinden bulabilmektedir. Bu noktada din başa çıkma sürecinin bir parçası olur. 3- Felaketler gibi başa çıkılması gereken olaylar bireyi dini pratiklere yönlendirebilir. Bu pratikler bireyi rahatlatma ve sakin bir ruh haliyle düşünmesine imkân tanıma işlevi görür. İnsan için bela ve felaketler karşısında yaşanabilecek en büyük sorun anlamsızlaşmadır. Büyük bir felaketle karşılaştığında her şeyin hatta kendisinin boş, anlamsız, değersiz olduğunu düşünmeye başlayan insan direnme gücünü kaybetme ve bunalıma girmeye çok yakındır. Dinsel inançlar trajik olayların yaşandığı durumlarda “anlam” (meaning) sisteminin devamlılığının korunması için gerekli olan üç elemanı sağlayarak kişilerin olayları açıklamalarını kolaylaştırmaktadır. Anlam sisteminin devamlılığını sağlayan elemanlar şunlardır: 1- Gelecekteki olayların katlanılır ve kontrol edilebilir olacaklarına ilişkin duyulan güven (Tanrı taşıyamayacağımı bilmese bana bunu vermezdi). 2- Yaşanan olayın olumsuz sonuçları yanında olumlu yönlerinin de aranıp bulunması. (Tanrı, bana değerli bir ders öğretti, bunda da bir hikmet var). 3- Yaşanan olayın “bir planın parçası” olup tesadüfe bağlı olmadığına ilişkin inanç. (Tanrı’nın planının bir parçası). Dini başa çıkma konusunda dünyada öncü çalışmaları ile tanınan Pargament ve arkadaşları başa çıkmada üç farklı dini yaklaşım şekli ortaya koydular: 1- Karşılaşılan problemi çözme sorumluluğunu tanrıya havale etme: Çözümler sadece tanrının aktif çabaları sonunda gerçekleşiyor, birey pasif olarak beklemektedir. 2- Başa çıkmada “kendilik kontrolü” öne çıkıyor. Tanrı kişiye problemin çözümü için gerekli ustalık ve kaynak sağlamış böylece aktif ve sorumluluğu kendisine ait olduğunu öğretmiştir. 3- Üçüncü yaklaşım başa çıkma hem bireyin hem de tanrının aktif katımlıyla sağlamaktadır. Buna işbirlikçi yaklaşım denir. Ne Tanrı, ne de birey pasif olmaktadır Yani Tanrı daima bireyin yanında onun dostu ve destekçisir. 4. Kur’an ve Sünnet Perspektifinden Dini Başa Çıkma: Kur’an, son derece derin ve güçlü “psikolojik etki” ile yüklüdür. İnsanı ısrarla, herhangi bir olay karşısında Allah’ın rahmetinden umut kesmemeye davet ederken, çaresizliğin ve karamsarlığın istenmeyen duygu şekilleri olduğunu vurgulamaktadır. Sıkıntılarla karşılaşan insana, “dünya bir sınav yeridir” şeklinde karşılık vermektedir. Kur’an insanların imtihan ve belalarla sınanmakta olduğunu belirtmektedir. Kur’an insanın yaşadığı olumsuz olaylar karşısında, tevekkülü öğütlemektedir. Hz. Muhammed ashabına karşılaştıkları bir hastalık veya felaketin yüce Allah’ın bir imtihanı olduğunu, seviyelerini yükselteceğini, birtakım günahlarını sileceğini ve kendilerine sevap kazandıracağı ile ilgili bilgi verirdi. İnsanla Allah arasında bir haberleşme ya da iletişim olarak tanımlanabilen duanın da ruh ve beden sağlığı üzerinde olumlu etkisi vardır. Dua bir şikâyetten, bir ızdırap çığlığından, bir yardım dilemeden ibarettir. Araştırmalar insanların duaya çeşitli sebeplerden dolayı oldukça sık bir şekilde başvurduklarını ortaya koymaktadır. Nitekim dua bir bağlanma ve içten içe yardım isteme hissiyatı ile doludur. İnsanı ümitsizlikten, karamsarlıktan ve yalnızlık duygusundan kurtarır. İbadetler zorluklarla başa çıkma da başvurulabilecek önemli dini unsurlardan biridir. Hz. Peygamber de kendisini rahatsız eden bir sorunla karşı karşıya geldiğinde namaza yönelirdi. Cemaat halinde yapılan ibadetler, mü’minler arasında “birlik ve beraberlik şuurunun” uyanmasına vesile olmakta, inananları ruhen birbirine kenetlemektedir. Dini açıdan imtihan ve belalarla baş etmede bir Müslüman’a, “dua”, “Allah rızası”, “tevekkül”, “sabır”, “ahret inancı”, “Allah’tan ümidi kesmeme, reca” ve “ibadet etme” gibi Kur’âni kavramlarla desteklenen dini anlayışın problemlerin oluşturduğu stresle başa çıkmada yardımcı olduğu düşünülebilir. 5. Din Eğitimi Faaliyetleri ve Dini Başa Çıkma: Birey çocukluğundan itibaren belirli bir dini formasyon alarak dini başa çıkma için kaynak olabilecek birikimi ve karakteri kazanabilir. Başta ailede olmak üzere örgün eğitim çağında okulda ve sonrasında da yaygın eğitim kanallarında güçlü bir Allah inancı ile sağlam kişilik kazanamamış kişiler en ufak bela ve musibetler karşısında ya tamamen teslimiyetçi kendi iradesini de yok sayan yaklaşımlara girebilmekte ya da tersine isyan noktasına gelebilmektedir. Din görevlisi ve eğitimcisi bunun farkında olarak görevini yerine getirmelidir. Din eğitimi hayata anlam kazandırmada, yaşama sistematik olarak yön vermede ve bunları bilişsel, duyuşsal ve davranış boyutlarını ele almada bireye beceriler kazandırma anlamında vasıta özelliği taşımaktadır. Dini bilgi ve duygu düzeyinde kazandığı davranışlar bireye, yaşamsal sıkıntılarla başa çıkmada önemli rahatlamalar sunar. Şöyle ki, Tanrıya kadere ve kâinattaki düzene olan inanç, karşılaşılabilecek en kötü tecrübelerin bile bir anlamının olduğunu bize öğretir. Dini duygu, düşünce ve davranış kazanan insan, ilahi iradenin her zaman gözetleyici olduğunun bilincindedir. İşte bu bilinç düzeyi dini eğitim aracılığıyla bireyde oluşturulur. Günümüzde dini danışmanlık üzerinde hassasiyetle durulan konulardan biridir. Birey yaşam süresince karşılaştığı sorunlarla dini açıdan nasıl başa çıkabilir, bu konuda dine nasıl müracaat edebilir, işte bunun eğitimi dini danışmanlık yoluyla sağlanabilir. Din eğitimi görevini toplumun tüm katmanlarında yerine getiren din görevlileri başta olmak üzere din eğitimi faaliyeti ile uğraşan herkesin bu durumda bireylere doğru yönlendirmeleri yapabilecek donanıma sahip olması önem arz etmektedir. Onların, insanların acılı ve sevinçli zamanlarında onlara nasıl davranacağına dair teorik ve pratik tecrübeye sahip olmaları gerekmektedir. Bu ise dini formasyon ile birlikte psikolojik, pedagojik, kültürel formasyona da sahip olmakla gerçekleştirilebilir. |
23 Aralık 2013, 16:10 | Mesaj No:12 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Dini Danışma Ve Rehberlik Ders Notları (14 Hafta FuLL) 12. HAFTA DİN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİNDE REHBERLİK: Din eğitim ve öğretiminde rehberlik çalışmaları, esas itibariyle dini bilgi, duygu ve davranışların sorunsuz bir şekilde öğrenilip benimsenmesini sağlamaya yöneliktir. Bunu yaparken öğretim yöntemleri üzerinde çalışmak değil, öğretimi gerçekleştirme sürecinde ve bütün etkinliklerinde rehberlik edici bir yol, usul ve tarz takip edilmesi esas alınacaktır. Bireyin ihtiyaçları, istekleri, dürtüleri ve değerleri birbirleriyle ters düştüğü ve uyuşmadığı zaman çatışma ortaya çıkar. Çatışmaların ortaya çıkması her zaman muhtemel olduğu için çocuk açısından problem olan çatışma durumlarının ortadan kaldırılması değil, bunların yapıcı bir şekilde çözümüdür. Dinin temel kaynaklarına baktığımızda dinin öğretimi konusunda rehberlik mahiyetinde ikna, telkin ve teselli yöntemlerinin kullanıldığını görmekteyiz. A- DİN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİNDE PROBLEM OLUŞTURAN HUSUSLAR: 1) Öğreticinin dini anlatma ve öğretme tarzı 2) Dini bilgilerle olayların ve olguların çelişmesi 3) Çevrenin sosyal ve kültürel etkileri 4) Bazı dini bilgilerin anlaşılabilme güçlüğü 1. Öğreticinin Dini Anlatma ve Öğretme Tarzı: Din öğreticilerinin öğretim tarzından kaynaklanan ve insanın dini kişiliğini, davranışlarını ve insanlarla ilişkilerini kötü yönde etkileyen olumsuzluklar şöyle sıralanabilir: — Aşırı heyecan, öfke ve nefret duygularına kapılma. — Suçluluk, üzüntü ve korku duygularına kapılma. — Ümitsizlik veya kaygısızlık hallerinin ortaya çıkması. — Zihinsel çözümsüzlük ve kararsızlık halinin oluşması. — Kişinin kendine olan inancının ve özgüvenin kaybolması. Öğreticinin dini öğretim tarzından kaynaklanan problemleri önlemek için yapılacak olan, önce öğretmenin hangi konuda ne tür bir problemin çıkabileceği hususunda ampirik bilgiye, gözlem ve tecrübelere dayanan doğru kanaatlere sahibi olmasıdır. Burada belirleyici olan öğretmenin durumudur. Dini konuların öğretimi, genel formasyon nitelikleri dışında belki özel öğretim yöntemlerinin bir parçası da sayılabilecek farklı bir çabayı gerektirir ki, bu da dini alanda çocuklarda ortaya çıkabilecek ya da varsayılan zihinsel ve ruhsal sorunların önlenmesi işidir. Dini konuların öğretim tarzından çocuklarda birtakım sorunların ortaya çıkması doğrudan iletişimle de ilgili bir husustur. Öğretimde doğru iletişimin sağlanabilmesi için iletişim sürecinin düzgün yürütülmesi gerekir. İletişim sürecinde kaynak durumundaki öğretmenin hedef konumundaki öğrenciye ileteceği mesaj yani dini anlamlar, yine onun belirlediği kanalda biçimlenerek alıcıya ulaşır. Alıcı bu biçimlenmiş mesaja muhataptır, tepkisi buna göre oluşur. Kanal sözdür, ses tonudur, vurgudur, jest ve mimiklerdir, takınılan hal ve tavırlardır. Bunlar hangi biçimleri alırsa mesaj doğru düzenlenmiş olsa da sonuçta kanalın bu kalıbında biçimlenecek ve o biçimle sunulmuş olacaktır. Eğer kanal duygu yoğunluğu içeriyorsa mesaj duygu kalıbı içinde iletilmiş olacak ve alıcıda duygu yoğunluklu tepkiler oluşturacaktır. Din öğretiminde önemli bir öğretmen sorumluluğu da farklı derslerin birlikte okutulduğu okul ortamında disiplinler arasındaki uyum problemlerinin ve açıklama güçlüklerinin dikkate alınmasıdır. 2. Dini bilgilerle olayların ve olguların çelişmesi: Hayatın karmaşıklığı içerisinde her zaman ve her yerde dini doğruların ve dini değerlere uygun davranış ve yaşantıların hâkim olması beklenemez. Hayatta doğrularla yanlışların, hak ile batılın daima iç içeliği hikmetine binaen bütün insanların dâhil olduğu tekdüze bir yaşam zaten mümkün değildir. Bu sebeple din eğitim ve öğretim çalışmalarında verilen dini bilgilerle hayatın birçok alanında çelişkiler olacaktır. Bu çelişkiler de öğretim sırasında var sayılarak önleyici tedbirlere başvurulmadığı takdirde insanlarda çözümsüzlüklere ve zihinsel sorunlara yol açar. Zihinsel sorunlara yol açacak durumlar üç başlıkta toplanır: 1- Teorik bilgilerle bireysel yaşantıların çelişmesi. 2- Teorik bilgilerle sosyal yaşantıların çelişmesi. 3- Teorik bilgilerle yasal nizamın çelişmesi. Dini değerlerle olguların çatışması durumunun ortaya çıkaracağı olumsuzlukları önlemede çözümleyici ve rahatlatıcı unsurlara başvurup dinin kendi değerler bütünü ve mantıki sistematiği içinde destekleyici bir öğretim tarzı takip edilecektir. Dinin tövbe-bağış, Allah’ın rahmeti, Peygamberin şefaatine dair öğretileri teorik gerçeklerle olguların çelişebileceğini kabul etme anlamı taşımaktadır. Din öğreticisi dinin emir ve yasaklarının öğretimini tövbe, bağış, rahmet, şefaat şeklindeki destek noktaları ile birlikte yapması gerekir. Dinin bu yaklaşımı din öğretimi açısından değerlendirilecek rahatlatıcı destekler kullanma şeklinde önemli bir yönteme işaret etmektedir. Ancak öğretmen bu rahatlatıcılığı kullanırken umutla endişe (havf ve reca) arası bir dengeyi korumak durumundadır. Peygamberin orta yol dediği bu dengenin bir tarafa doğru bozulması ya ümitsizlik ya da kayıtsızlık demektir ki bu da bir dini tutum bozukluğu ve dolayısıyla sorun demektir. Teorik öğretilerle olguların çelişmesinden doğan sorunların oluşumunda ve çözümünde öğretmenin öğretici rolü belirleyici olmaktadır. Corman konuyu özne-çocuk, nesne-çocuk ikilemi ile ele almaktadır. Çocuk öğrenme ortamı ve bilinçli öğretme etkileri dışındaki olay ve olgular içinde özgür ve bağımsız olarak özne-çocuktur, öğrenme ortamında ise belli şekilde düşünmesi, inanması ve davranması istenen nesne çocuktur. O kendisini öğretmenin anlattıklarını öğrenmek, söylediklerine inanmak ve dediklerini yapmak zorunda hissetmeye başladığında özgürce yöneldikleri ile bir nesne olarak zorlandığı zıt ögeler arasında sıkışacaktır. Çocuğun öğrenme ortamında da öznel davranmasını, kendisi olmasını, bilgi ve değerlere özgürce yönelmesini sağlayacak tedbirler, ona zıtlıkların alternatif yaşantılar olduğu, iyi ile kötünün, doğru ile yanlışın bir tercih meselesi olduğu kanaatini verecektir. 3. Çevrenin sosyal ve kültürel etkileri: Eğitimbilimcilere göre insan içinde bulunduğu çevrenin ürünüdür, çevresindeki bilgi, duygu, inanç ve düşünceleri kolaylıkla alarak benimser ve onların etkisinde bir kişilik geliştirir. Bu bakımdan çevresel etkiler, planlı bir şekilde yürütülen din eğitim ve öğretimi çabalarını olumsuz etkileme hatta sonuçsuz bırakabilme potansiyeline sahiptir. İnsanı etki altına alarak ona verilen din eğitimini olumsuz etkileme gücüne sahip olan temel faktörler üç gruba ayrılır: 1) Geleneksel kulaktan dolma yanlış dini bilgiler. 2) Yakın çevredeki yerleşik yanlış inanç ve hurafeler. 3) Sivil bilgi merkezlerinin dini bilgi ve değerler yönünden yanlışlıkları. İnsanın ilgi, tecessüs, özenme, özdeşleşme, aidiyet ve bağlanma eğilimleri bu etki mekanizmalarının din eğitimini etkisizleştirme gücünü artırmaktadır. İnsanlar bu beşeri özellikleri sebebiyle kolayca etki mekanizmalarının çemberine girmekte ve onlar tarafından rahatlıkla kuşatılmaktadırlar. Bu hususta da yine rehberlik edici farklı bir öğretim tarzına ihtiyaç bulunmaktadır. Salt bilgi aktarmanın sonuç vermediği bu durumlarda kavratma, ikna etme, modelleme, örnekler sunma, takım çalışmaları ve sosyal birliktelikler oluşturma gibi tedbirler, birer rehberlik edici din eğitimi yaklaşımı olarak değerlendirilir. Dini değerlerin özellikle dini erdemlerin planlı ve programlı öğretim kapsamında teorik olarak öğretilmesi her zaman yeterince pratik sonuç vermemektedir. Ancak dini değerlerin kalıcı yaşantılar olarak kazandırılmasını güçleştiren en büyük etken çocuğun sosyal bir varlık olarak çevreye bağımlı bulunmasıdır. Onun yaşadığı kültürel çevredeki etkileşimleri ve o çevreden edindiği informal birikimleri kişiliğinin şekillenmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Görünen o ki çevre unsurları ve özellikle de çevredeki duygusal içerikli çekim merkezleri bireyleri yönlendirmede programlı eğitimden daha etkili olmaktadır. Bu etkiyi sadece çevrenin kuşatıcılığına ya da çekim merkezlerinin yoğun çabalarına bağlamak yanıltıcı olur. Bu hususta insandaki diğer insanlarla birlikte olma ve paylaşma tutkusunun, aidiyet duygusunun psikolojik rahatlatıcılığını göz ardı etmemek gerekir. Dini bir gruba ait olmak çocuğun o grubun dini davranışlarını benimsemesinde güçlü bir dayanak teşkil eder. Bu aidiyet olgusunu dikkate almadan çocukta gözlenen istenmeyen davranışları değiştirebilmek veya olası olumsuz davranışları önlemek güçtür. Dini değerler açısından ortaya çıkan olumsuz sosyalleşmelerin uyaranları ve pekiştiricileri dışarıda ve kontrol dışındadır. Kontrol edilemez sosyal çevreden gelen kazanımların sadece sınıf ortamındaki bilişsel çabalarla değiştirilmesi çok güç hatta bazı durumlarda imkânsızdır. Bu durumda öğretmenin öğretici tavrı bir rehberlik tutumu olarak sosyal etkileme diğer bir ifadeyle öğretici sosyal tutum şeklinde olmalıdır. Öğrencinin tepkisel ve edimsel davranışlarını yönlendirmede öğretmenin öğretici sosyal tutumu, öncelikle öğrencinin anlayış ve kabullerini paylaşarak onlardan hareket etmeyi gerektirir. Kur’anda anlatılan Hz. İbrahim’in kavminin putperest tutumundan hareketle, önce yıldızı, sonra ayı, sonra güneşi tanrı kabul eder görünerek onları Allah inancına taşıması olayı öğretici sosyal etkileme yöntemine güzel bir örnektir. Bugün dini değerlere yönelmede ifrat ve tefrit y önlü yoğunlaşmalardan arınmış, Peygamberin gösterdiği orta yol üzerinde bir kültürel yapı oluşturamamanın sıkıntısı çekiliyor. Uç yoğunlaşmaları körükleyen ve orta yol düzleminde dini olgunluğu engelleyen sebeplerin varlığı, hatta bunların bazen anlaşılabilir derecenin çok üstünde bir şiddete sahip olması, onlara çözüm üretememenin mazereti olamaz, olmamalıdır. Eğer insanlara verilen din eğitimi onların severek, haz duyarak dini yaşantılara yönelmelerini sağlayacak bir rehberlik ve psikolojik destek yaklaşımı ile verilmez ise onların dini değerlere sadakatinin güçlü olması beklenemez. 4. Bazı Dini Konuların Anlaşılabilme Güçlüğü: Dini öğretinin içerdiği “doğru”, “yanlış”, “güzel”, “çirkin”, “hak”, “sorumluluk”, “Yaratan-yaratılan”, “dünya-ahiret” vb. konuları kavrayabilmenin her insan için belli bir güçlüğü vardır. Ancak dini inanç ve kanaatler, kişisel bir his ve heyecandan ibaret olmayıp, kanaati oluşturan şeyin mahiyetine, mantıksal düzenine ve bağlantılarına dair genel kavrayışın neticesi olarak ortaya çıkar. Ayrıca dini kanaatler gerçekliğin sadece bir yönüne değil, bütününe dair kabullere dayanır. İşte rehberlik edici din öğretimi, bireyin ikna olma sorunlarını bu bütüncül genel kavrayış çerçevesinde çözmenin yoludur. Dini bilginin test edilebilir niteliğinin bulunmaması (dogma) sebebiyle ona yönelen beşeri akıl, ikna olabilmek için ister istemez mantıki doğrulama yoluna başvurur. İnsan zihni mantıksal doğrulama yaparken endüksiyon, dedüksiyon, analoji gibi akıl yürütme ve determinist çıkarım (sebep-sonuç ilişkisi kurma) yöntemlerine başvurur. Bu yöntemlerle başarılı sonuçlara ulaşabilmek kişinin zihinsel birikimlerine, tecrübelerine ve bunları kullanabilme kabiliyetine bağlıdır. Dini bilgiye ikna olmadaki başarısızlık, kişinin bu başarısızlığı önemsemesi ölçüsünde bir psikolojik sıkıntı ve bunalım anlamına gelmektedir. Açığa vurulmuş olsun veya olmasın psikolojik sıkıntı yaşayan insanların yardıma muhtaç olduğunu kabul etmek zorundayız. Şüphesiz bu din öğretiminde bizim öğretici tutum ve yaklaşımımızı etkileyecek hatta belirleyecek önemli bir öncüldür. Ayrıca Allah’ın sıfatları, kaza-kader, ecel-rızık, cin- şeytan, akıl-iman vb. konuların kavranmasında mantıksal doğrulama yani ikna olma sorunundan önce anlaşılma güçlüğü vardır. Bu güçlük sebebiyle Kur’anı- Kerimde “Allah’ın eli”, “Allah’ın yüzü” gibi İslam’ın öngördüğü temel itikada ters görünen kavramlar kullanılmıştır. Kur’anın dikkate aldığı bir güçlüğü bizim dini bilginin öğretiminde yok saymamız mümkün olmadığına göre dini kavramların kullanımında kabul edilebilir bir esnekliğin sağlaması gerekmektedir. B- REHBERLİK EDİCİ DİN ÖĞRETİMİ YAKLAŞIMI: Dini danışma ve rehberliğin bir öğretim yaklaşımı olarak ele alınması, kabaca dini bilginin ikna etme, benimsetme, yönlendirme, çözümleme, rahatlatma yaklaşımları ile öğretilmesini ifade etmektedir. Rehberlik edici bir din öğretimi yaklaşımının özellikleri şunlardır: 1- Çözümleyici ve rahatlatıcı olmak. 2- İkna edici olmak. 3- Duygusal dinginliği gözetmek. 4- Anlamlandırmayı sağlamak. 5- Önleyici ve düzenleyici olmak. |
23 Aralık 2013, 16:11 | Mesaj No:13 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Dini Danışma Ve Rehberlik Ders Notları (14 Hafta FuLL) 13. HAFTA AİLE İRŞAD VE REHBERLİĞİ: Aile toplumun organize olmuş en küçük birimi olarak sosyal hayatın başta gelen yapı taşlarından biridir. Günümüzün gelişen ve değişen şartlarında aile bireyleri arasında uyumlu birlikteliği sağlama konusunda daha fazla çaba sarf etme ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Toplumda giderek artan oranda aile huzursuzlukları, ayrı yaşamalar, boşanmalar, çocukların evden kaçması, evlilik dışı yaşam şeklinde aile parçalanmaları görülmekte, aile içi şiddet hatta cinayetler artmakta, toplum ciddi badirelerle karşı karşıya kalmaktadır. 1. AİLEYE YÖNELİK HİZMETLER: Bu sorun ilk defa 20. yüzyılın başlarında fark edilmiş, ailelerin sıkıntılarının giderilmesine yardımcı olmak suretiyle aile parçalanmalarını önlemek üzere Amerika ve İngiltere’de çalışmalar başlatılmıştır. Günümüzde ailenin gelişmesine yönelik dört yönlü hizmet yürütülmektedir: 1- Aile eğitimi: Çocuk bakımı ve yetiştirilmesi, aile ekonomisi, dengeli ve düzenli beslenme, aile içi ideal ilişki ve iletişimler, sosyal ve kültürel konularda ana-babaların bilgi ve bilinç düzeylerinin yükseltilmesine çalışılır. 2- Aile sağlığı: Aile hekimliği, sağlık taramaları, aşı ilaçlama vb. koruyucu sağlık hizmetleri resmi ve gönüllü kuruluşlar tarafından yürütülmektedir. 3- Aile danışmanlığı: Ana-babaya, eşlere ve çocuklara yönelik psikolojik danışma hizmetleri günümüzde ayrı bir çalışma alanı olarak gelişmiş olup bu konuda özel yetişmiş uzmanlarca hizmet verilmektedir. 4- Aile rehberliği: Ailenin maddi ve manevi yönden gelişip güçlenmesi için sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda bilgiler verme, alternatif imkânlar sunma, sosyal kurumlarla ilişkilerini düzenlemede, haklarını savunmada, aile planlaması konularında yardımcı olma şeklinde çalışmalar yapılmaktadır. Bunun için Devlet içinde Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Aile Planlaması Genel Müdürlüğü, gibi özel birimler kurulmuştur. Aileye götürülen hizmetlerde bugüne kadar ihmal edilmiş olan ama asla göz ardı edilmemesi gereken önemli bir husus da din ve maneviyat konusudur. Ailelere bu konuda yardımcı olmak, onların maneviyatlarını yükselterek zorlukları aşmada azim ve iradelerini güçlendirmek üzere din görevlilerince yerine getirilmesi gereken hizmetler vardır. Diyanet İşleri Başkanlığı bu amaçla müftülüklerde Aile İrşad ve Rehberlik Büroları kurulmuştur. Ancak bu bürolarda çalışan personel özel bir eğitimle yetiştirilmesi imkânı henüz mevcut değildir. Kısa süreli hizmet içi kurs ve seminerlerde bilgilendirilmeye çalışılan kişilerle bu hizmetin yürütülmesine çalışılmaktadır. 2. AİLE YAPILARI: Aileyi tanımlama, ailenin yapısını ve oluşumunu açıklayan çeşitli teoriler geliştirilmiştir. En çok kabul gören ve hemen bütün tanımların bir şekilde işaret ettiği husus ailenin sistematik bir yapı olduğudur. Bu anlamda aileye duyguları paylaşma, çocuk büyütme, iş bölümü, vb. fonksiyonları olan sosyal bir sistem de denilmektedir. Aile yapılarına dair farklı bakış açılarını yansıtan değişik sınıflandırmalar yapılır. Toplumdaki sosyal sistemlerinin bütünlüğü içinde ailenin sistematik konumlanışından hareketle dört aile türü üzerinde durulmaktadır: 1. Kapalı aileler: Ev reisinin liderliğine dayanan kural ve sınırlıkların geçerli olduğu, üyelerinin rol davranışlarda belirli bir hiyerarşinin bulunduğu geleneksel ailelere kapalı aile denilmektedir. Bu tür ailelerde yerleşik değerler mevcuttur, bu değerlere uygun adet ve alışkanlıkların sürdürülmesine özen gösterilir. Ebeveyn kuralcı ve otoriterdir, kontrol güdüleri güçlüdür. Aile bütünlüğü ve aile sistematiğine bağlılık ön planda tutulur. Kapalı ailelerin kuralcı, korumacı, otoriter yapısı, yeni gelişmelere karşı üyelerin uyum ve intibak sağlamasına kolay izin vermez. Bu tip aileler; danışmanlık ve rehberlik hizmeti almaya istekli değildirler, sorunların aile dışına taşmasını istemezler, aile danışmanlarında manevi saygınlık, uzmanlık otoritesi gibi etkin nitelikler bulmadıkça onlara güvenmezler. 2. Açık Aileler: Katı kuralları ve sınırlıkları olamayan, aile grubu kadar bireyselliğin de önemsendiği gelişmeleri kabullenmeye hazır aileler açık aile olarak adlandırılır. Kapalı ailelerdeki sabit değerlerin yerine açık ailelerde esnek ve değişken değerler vardır, katı sınırlamalar yapılmaz, aykırı davranışlar serinkanlılıkla karşılanır. Açık ailelerde sözel iletişimler ön planda tutulur, üyelerin duygu ve düşünceleri önemsenir, hemen her konuda bilgi paylaşımı sağlanır, işbirliği yapılır, aileye dair kararların alınmasında bütün üyelerin katılımı sağlanır. Bu tür aileler yeni fikir ve önerilere açık olduklarından danışmanların birlikte çalışmayı en çok istediği ailelerdir. 3. Düzensiz Aileler: Aile içindeki davranış ve ilişki sistematiğinin belli bir düzen içinde olmadığı yahut belli bir düzene uyumun önemsenmediği ailelere düzensiz aile veya gelişigüzel aile denilmektedir. Açık ve kapalı ailelerin aksine düzensiz ailelerde belli bir anlayış istikametinde sistematik bir yapı görülmez, aile düzeni hiyerarşik (normatif) değil izin vericidir, her üyenin ihtiyaç ve beklentileri karşılanır. Ebeveynin çocukları kontrol altında tutma, onlara model olma ve onları belli değerler istikametinde yönlendirme kaygıları yoktur. Genellikle ebeveynden birinin aşırı ilgisizliği diğerini ilgili davranmaya sevk etse de bu durum ailenin genel yapısını değiştirmeye yetmez. Kendi sorunlarını çözmek zorunda bırakılması çocuğa kişiliğini ve yeteneklerini geliştirme fırsatı verirse de aşırı serbestlik ve başıboşluk onların alt kültür gruplarına, suç örgütlenmelerine katılmalarının da yolunu açar. Gelişigüzel ailelerde genellikle danışmanlık hizmetine olumlu karşılık verilir, problemin çözümü hususunda danışmanın yaptığı öneriler kabul görür. 4. Eşzamanlı (Spontan) Aileler: Sözel iletişimlerin fazla olmadığı, yaşayış ve davranış figürleri ile kapalı iletişimin egemen olduğu, ilişkilerin belli bir düzen içinde rutin davranışlarla sürüp gittiği aile tipine eşzamanlı veya spontan aile denilmektedir. Eşzamanlı ailede rutin yaşantıların sevk etmesi dışında aile içi etkileşimler azdır. Bundan kaynaklanan bir sorun olarak da samimiyet duyguları zayıftır, aykırı davranış ve sorunlara karşı çözümleme refleksi gösterilmez. Eşzamanlı ailelerin kriz yönelimli danışmanlık yaklaşımına ve stratejik danışma tekniklerine iyi tepki verdikleri belirtilir. 3. KARAKTERİSTİK AİLE SORUNLARI: Aile danışmanlığını gerektiren nedenler olarak da ifade edilen problemler kategorik olara sınıflandırılarak belli başlıklar altında sıralanmaktadır: Statülere Ait Rol Algısı: Aile birlikteliğinin üyelere sağladığı bu statülerdeki hiyerarşik ilişkiler düzeni ve ona uygun iletişimler ailenin huzur ve ahengini belirleyen etkenlerdir. İlişki ve iletişimlerde meydana gelen düzensizlikler, aykırılıklar kısaca rol ve statülere uygun olmayan gelişmeler, ailenin huzur ve ahengini bozar. İlişki ve iletişimlerde meydana gelen bozulmalar aile içi sorunlar olarak kendini göstereceğinden her defasında müdahale edilip düzeltilmesi gerekir. Vaktinde giderilmeyen aile sorunları tekrarlandığı takdirde gitgide büyüyerek aile içi çatışmalara, aileden kopmalara, ayrılmalara hatta ailenin çözülmesine kadar gider. Aile içinde rol ve statüye uygun olmayan ilişki ve iletişimlerin ortaya çıkmasının en temel sebebi ise statülere uygun rol algılamalarda görülen sapmalardır. Aile üyeleri kendi statüleri dışında roller üslenmeye kalkışırlar yahut birbirlerinin rollerini kabullenmez ve benimsemezlerse rol algılarında bir kargaşa var demektir. Bundan dolayı aile sorunlarının çözümünde ilkin dikkat edilmesi gereken husus, aile bireylerine ait rollerin her birinin anlamı ve konumu hususunda ailede anlayış ve kavrayış birliğinin, sınırları gözetme bilincinin sağlanması ve bunun kalıcı bir şekilde yerleşmesidir. Bu kavrayış birliğini ve bilincini oluşturup sürdürülmesini sağlayan en önemli etken adet ve geleneklerdir. Aile bireylerinin rol algılarındaki sapmalara sebep olan etkenlerin neler olduğu incelendiğinde bunların biri iç etkenler, diğeri dış etkenler olmak üzere iki grupta toplandığı görülür. Dış etkenler; komşuluk, arkadaşlık, iş ilişkileri, moda, özentiler, çevresel alışkanlıklar olarak kendini gösterir. İç etkenler ise; aile yapıları, ailenin değer algıları, bilgisizlik, görgüsüzlük, düzensizlik şeklindedir. — Ailede Ebeveynden Birinin Olması. — Madde Bağımlılığı ve Aykırı Alışkanlıklar. — Ekonomik tavır ve alışkanlıkları: (Savurganlık, cimrilik, kanaatsizlik, gizlilik). — Sorunlu çocuklar: (Sorumsuzluk, özenti, suçluluk, bunalım). — Yeni Evliliklerde Uyum-İntibak Güçlükleri 4. AİLE İÇİNDE PROBLEMLERE YOL AÇAN İLİŞKİ VE İLETİŞİM BOZUKLUKLARI: Aile içindeki anlaşmazlık ve huzursuzluklar genellikle ilişki ve iletişim bozukluklarından kaynaklanmaktadır. 1- Söz ve fikirleri ciddiye almamak, aldırış etmemek. 2- Duygu ve düşüncelere saygı göstermemek. 3- Sorunları konuşamamak ve paylaşamamak. 4- Birlikteliklere vakit ayıramamak ve yeterince ortak yaşantılar oluşturamamak. 5- Aile düzenine dair kurallar prensipler geliştirip sürdürememek. 6- Sevgi, değer verme ve takdir etme duygularını açığa vurup paylaşamamak. 7- Birbirinden teşekkür, iltifat, minnettarlık, onurlandırma gibi olumlu karşılıkları esirgemek. 8- İlişkileri Açıklık, dürüstlük ve güven üzerine kuramamak. 5. AİLE İÇİ İLİŞKİ VE İLETİŞİMLERDE ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER: 1- Aile içindeki ilişki ve iletişimler konusunda, yalan söylememek, alay etmemek, çirkin kelime kullanmamak, birisinin aleyhinde konuşmamak, kırıcı olmamak gibi kural ve prensipler oluşturularak ailenin ortak özelliği haline getirilmelidir. 2- Aile bireyleri birbirlerine karşı sevgi, saygı, beğeni, takdir duygularını saklamayıp her fırsatta dile getirme alışkanlığı geliştirmelidirler. Bu hususta doğal ve samimi davranmalı gereksiz, göstermelik ve yapmacık tavırlara meydan verilmemelidir. 3- Sebebine, haklı olup olmayışına bakmaksızın duygusal dengeleme çabası aile kültürü haline getirilmelidir. 4- Aile içinde herkes, ailenin onurunu, ekonomik gereklerini, ortak hayat tarzını kendi arzu ve eğilimlerinin önünde tutmalıdır. 5- Aile içinde kimse birbirini eleştirmemeli, ayıplamamalı, davranışlarını sorgulamalı, hatasını yüzüne vurmamalı, hata yapanın açığını kapatmaya çalışmalı, ama bu durum, yanlışlıkları normalleştirecek bir tolerans anlayışına dönüşmemelidir. 6- Aile içinde istişare esas olmalı, söylenenleri hafife almaksızın herkesin kendini ifade etmesinin yolu açık tutulmalı, fikirlere saygı gösterilmeli, konuşanı sonuna kadar dinleme alışkanlığı geliştirilmelidir. 7- Aile içi sohbetlere vakit ayırmalı, aile ve toplum sorunlarını konuşulmalı, özenle seçilmiş ibret verici hikâyeler, anılar anlatılmalı, sıkıcı olmayan faydalı metinler okunmalıdır. 8- Ortak yaşantılar geliştirilmeli, yemek, ibadet, dua, çalışma, gezinti vb. etkinliklerin birlikte yapılmasına özen gösterilmelidir. 9- Aile içinde kimsenin birbirinden gizlisi saklısı olmamalı, birbirine güvenme, güveni zedelememe hassasiyeti bir aile yaşam tarzı haline getirilmelidir. 11- Aynı saatte yatmak, aynı vakitte birlikte yemek, her Cuma akşamı Kur’an okuyup dua etmek, eve giriş-çıkışlarda selamlaşmak vb. belli adetler oluşturulmalı, güzle adet ve geleneklerin yaşatılmasına özen gösterilmelidir. 12- Lüks ve israf yarışı, aşırı özenti, başkalarını kıskanma gibi hastalıkların aile içinde barındırılmamalı, bunları önleme hususunda bir duyarlılık geliştirilmelidir. 13- Aile içinde ortaya çıkan sorunların çözümünde fedakarlığı önceleyen ortak bir tavır geliştirilmeli, çözümü güçleşen sorunların üstüne gitmeyip çözümü zamana bırakmalıdır. Çözümler daima Allah ve Resulünün koyduğu değer ölçülerinde aramalıdır. 14- Aile içinde her zaman yaşanabilecek anlaşmazlıklar büyüyüp de uygun bir çözüm bulunamaz ve iş ayrılık noktasına doğru gidecek olursa yakın akrabalardan sözü dinlenecek ve görüşüne itibar edilecek olanların hakemliğine başvurulmalıdır. 6. AİLE İRŞAD VE REHBERLİK SÜRECİ: Dini danışma ve rehberlik kapsamında ele alınan aile ve irşad rehberlik olgusu, aile danışmanlığı hizmeti ile dini destek hizmetini birlikte ifade etmektedir. Aile danışmanlığı ile ilgili çalışmalar yirminci yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkmıştır. İlk zamanlar konu ile yakından ilgilenen ünlü psikologlar Sigmun Freud ile Alfred Adler, daha çok ebeveyn ile çocuk ilişkisi üzerinde durmuşlardır. Çocuğun kişilik gelişiminden ailenin ve ebeveynin rolünden yola çıkan uzmanlar aile eğitimi üzerinde yoğunlaşmışlardır. Daha sonra aileyi bir bütün olarak ele alan psikologlar, aile içinde ortaya çıkan, hızlı gelişmeler karşısında kuşaklar çatışması olarak kendini gösteren sorunları gidermek için aile içi ilişki ve iletişimleri düzenleme, aile bireylerin rollerine uygun davranışları geliştirme amacına yönelmişlerdir. Bu durum aile eğitiminden aile danışmanlığına geçiş anlamına gelmektedir. Bu yeni dönemde N. Ackheman, Carl Jung, Murray Bowen gibi psikologlar aile danışmanlığının gelişmesine önemli katkıları olmuştur. Aile yapısı ve danışmanlık süreci konularında farklı yaklaşımları gösteren aile danışmanlığı kuramları şöyle sıralanmaktadır: 1- Psikanalitik aile danışmanlığı. 2- Yapısal aile danışmanlığı. 3- Yaşantısal aile danışmanlığı. 4- Straterjik aile danışmanlığı. 5- Bilişsel / Davranışçı aile danışmanlığı. Öncelikle belirtmek gerekir ki genel olarak kişisel problem odaklı psikolojik danışma süreci için ön görülen aile danışmanlığı için de bir ölçüde geçerlidir. Aile danışmanlı süreci aile bireylerinden birinin başvurması ile başladığından ilk planda bireysel problem danışmanlığına benzer bir durum söz konusudur. Sorunu öğrenmede, danışma sürecine yön verecek ilk bilgileri almada bireysel problem danışmanlığı yolu izlendiği gibi süreç içinde birebir görüşmelerde de aynı yol izlenecektir. Sorunun çok taraflı olarak bir aile sorun olduğu anlaşıldığında süreç bireysel olmaktan çıkıp aile danışmanlığı boyutuna geçmiş olur. Aile danışmanlığı süreci kişisel problem danışmanlığı sürecinde olduğu gibi üç aşamalıdır. Ancak ondan farklı olarak aile danışmanlığında süreç bir ön hazırlıkla başlamaktadır: 1) Hazırlık Aşaması: Aileden birinin müracaatı ile başlayan ilk temasla birlikte danışman ailenin genel yapısı ve dinamikleri hakkında genel bilgiler alarak bir değerlendirme yapar ve sorunun genel karakterine dair hipotezler geliştirir. Bu aşamada ihtiyaç duyulursa sorunun taraflarının hatta bütün aile bireylerinin katılacağı bir randevu ayarlanarak toplu halde bilgi alma yoluna gidilebilir. Böylece eksik yahut yanlış bilgi alma riski ortadan kalkmış olur. Bu aşamada problemle ilgili herhangi bir telkin, tavsiye ve yönlendirmede bulunulmaz. Aile danışmanlığı, bütün bileşenleri dikkate alan kademeli bir danışmanlık süreci yürütülmeden ilk akla gelen noktada çözüm önerilecek basit bir olay değildir. Aile sorunları bir anda oluşmadığı gibi çözümleri de anlık reflekslerle sağlanamaz. Hazırlık aşamasında toplanan doğru ve kesin bilgilerle geliştirilen hipotezler istikametinde dikkatli ve sabırlı bir danışma süreci başlatılacaktır. 2) İlk Aşama: Aile danışma sürecinin ilk aşamasında yapılması gereken sürecin başarısını etkileyecek önemli işler vardır. Aşağıda özet olarak verilen bu işler birer danışman görevi olarak yerine getirilecektir. a) Raport Kurma (Aileye katılma): Raport kurma veya aileye katılma diye ifade edilen ilk iş danışmanın aile ile karşılıklı güven duygusunu tesis etmesidir. Bu amaçla danışman aile bireyleri ile teker teker tanışır, tokalaşır, onları dinler. Danışman; sıcak, samimi, dostça, nazik, saygılı ve ilgili bir yaklaşımla hem ailenin tamamının hem de tek tek aile bireylerinin güvenini kazanmaya özen gösterir, problemin çözümünü sağlamak üzere objektif bir uzmanlık yaklaşımı ile çalışacağı hususunda onlar güven verir.Sürecin can alıcı noktası bu güven duygusunun oluşmasıdır. Raport kurma sözlerle yapılabildiği gibi sözel olmayan yollarla da yapılmalıdır. Danışmanın giyim kuşamı, davranışları, ilişkiye açık sempatik tavrı, hal ve hareketleri raport kurmada oldukça önemlidir. b) Bilgi Toplama: Danışmanın, danışma sürecini başarılı bir şekilde sürdürebilmesi için öncelikle ailenin yaşam tarzı, ilgileri ve ilişkileri hakkında ve yaşana problem konusunda etraflıca bilgi toplamalıdır. c) Süreci Yapılandırma: Aile bireylerinin danışma ilişkisi sırasında birbirlerine karşı doğal ve fonksiyonel olmayan ilişki ve davranış formları gösterebilirler. Danışmanın ilk temastan itibaren bu konuda dikkatli davranarak kontrolü eline alması bu şekilde bir gelişmeye meydan vermemesi gerekir. Ailenin gerçek fonksiyonlarını ortaya koyması için onlara nasıl yardımcı olunacağı önemlidir. Bu husus dikkatle değerlendirilerek aileye sorular sormadan, onlarla girişilen etkileşimler sonucunda elde edilen bilgilerle bir yapı oluşturulur. d) İzlenimleri Kaydetme: Bir aksaklığa, ihmale meydan vermemek için görüşmelerin ardından izlenimler kaydedilir. 3) Orta Aşama: İlk evredeki raport kurma, yapı oluşturma ve bilgileri toplama işleri tamamlandıktan sonra bir ileri aşamaya geçilir. Bu aşamada yapılması gerekenler şöyle sıralanır: a) Aile üyelerinin tamamının sürece katılmasını sağlamak. b) Aile üyelerinin birlikteliğini ve ilişkilerini güçlendirecek bağlantılar kurmak. c) Aile için gerekli olan değişimi teşvik etmek ve aile bireylerini değişime hazırlamak. d) Etkin önderler, akraba, model gruplar gibi dış dinamiklerle bağlantı kurmak. e) Rehberlik hizmetinde konudan çok sürece odaklanarak şaka espri gibi rahatlatıcı unsurları da kullanmak suretiyle sürecin istek ve arzuyla sürdürülmesini sağlamak. 4) Son Aşama: Belli olan değişimler danışman tarafından açıklanarak mutluluğu aile üyeleri ile paylaşıldıktan sonra danışma sürecini sonlandırılması anlamında yapılacak olanlara geçilir. Bu aşamada üç işlem gerçekleştirilir: a) Danışman süreci özetleyerek aileyi danışmanlık işleminin bittiği, kazandıkları tecrübelerle bundan sonra yol devam edecekleri fikrine yöneltir. b) İleride benzer sorunların yaşanmaması hususunda uzun süreli tedbirler tartışılarak bu tedbirleri sürdürme kararlılığı oluşturulur. c) Danışmanın bitmeyen bir süreç olduğu düşüncesi ile açık sonlandırma yapıp izlemeye geçmek. |
23 Aralık 2013, 16:12 | Mesaj No:14 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Dini Danışma Ve Rehberlik Ders Notları (14 Hafta FuLL) 14. HAFTA DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİK ALANI OLARAK AİLE İRŞAT VE REHBERLİK BÜROLARI: Son yıllarda Diyanetin cami dışındaki sosyal açılımlı din hizmetleri politikasına paralel olarak aile kurumunu güçlendirmeye yönelik Başkanlık tarafından 2002 yılında müftülükler bünyesinde “Aile İrşat ve Rehberlik Büroları” nın kurulması kararlaştırılmıştır. Aile bürolarının temel amacı ailenin dini konulardaki ihtiyaç ve beklentilerine cevap vermektir.
Aile Bürolarının Amacı: a) Toplumumuzun aile hakkında dini açıdan doğru bilgilendirilmesini sağlamak. b) Aile yapısının korunmasına katkıda bulunmak. c) Halkımızın özellikle aile ve aile bireyleri ile ilgili dini içerikli soru ve sorunlarının çözümüne katkı sağlamak. d) Gerektiğinde ilgili kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları ile ortak çalışmalar yapmaktır. Aile Bürolarının görevleri: 1)Büro personeli, başvuru sahipleriyle telefonla ya da yüz yüze görüşme yapar. 2) Yapılan görüşmelere ilişkin bilgiler kartekse işlenir, bu karteksler aylık periyotlarla müftülüklerce daire başkanlığına elektronik ortamda gönderilir. 3) Büroya başvuran kişilerin sorunları dikkate alınarak gerektiğinde psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve avukat gibi uzmanlara yönlendirir. 4) Aile ve kadın konusunda, ilgili kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülen ulusal/bölgesel kampanya, proje ve eğitimler takip edilir. Büro personelinin bu eğitime katılmaları sağlanır. 5) Kadın ve aile ile ilgili olarak ulusal/uluslararası kabul edilen gün ve haftalarda etkinlikler yapılır veya yapılması sağlanır. 6) Bürolar, bulundukları bölgenin aile yapısı ve sorunları konusunda araştırmalar yapar ve arşiv oluşturur. 7) Kadın, çocuk, genç, yaşlı, özürlülerle ilgili konular başta olmak üzere aileyi ilgilendiren alanlarda yapılan araştırma ve yayınlar takip edilir ve arşivlenerek büro için kütüphane oluşturulur. 3. Aile Bürolarının Çalışmaları: Aile büroları Diyanetin sosyal açılımlı din hizmetleri bağlamında değerlendirilecek dini danışma ve rehberlik faaliyetidir. Danışmanlık işleminin temek hedefi bilgilendirme ve aydınlatmadır. Özellikle Batı ülkelerinde Kilisenin uzun yıllardır yaptığı inananlara rehberlik etme uygulamasının ülkemizde kurumsal tarzda ele alınması önemli bir gelişmedir. Aile danışmanlık ve rehberliği, aile ve evlilik sorunları nedeniyle danışmanlık hizmeti almak için başvuruda bulunan bireylere, dini esaslardan ve danışmanlık tekniklerinden yararlanarak sorunlarını çözebilmeleri noktasında yardımcı olabilmek ve yol göstermek sürecidir. Aile bürolarının dini danışma ve rehberlik açısından rolünün ne olduğu psikolog ve psikiyatriler tarafından gerçekleştirilen faaliyetten farkının ne olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Her şeyden önce aile bürosundaki görevli personel bir psikolog veya psikiyatri değildir. Bu nedenle büroda görevli personelin kendisine gelen kişinin meselesinin nereye kadar dini açıdan rehberlik gerektirdiği ve hangi boyuttan sonra tıbbı ilgilendirdiği konusunda yeterliliğe sahip olması zorunludur. Bu açıdan bürolarda görevli personelin kullanabileceği standartların belirlenmesi ve hangi hususların aile bürolarının sınırlarını aştığına yönelik eğitimin verilmesi gerekir. Ailenin bütünlüğünün korunması, aile odaklı dini sorunlar konusunda bilgilendirme yapılması aile bürosunun öncelikli görevini oluşturmaktadır. Ancak bilgilendirme her zaman yeterli değildir. Büroların bilgilendirme yanında rehberlik ve yönlendirme yapması da gerekmektedir. Başvuruda bulunan bireylere hangi konularda nerelere başvurması gerektiği konusunda rehberlik yapması ve özellikle devlet kurumları ile başvuranlar arasında bir iletişim kurmaya yardımcı olması beklenmektedir. Aile bürolarında dini konularda danışmanlık ve rehberlik yapmakla sınırlı değildir. Aynı zamanda danışan dışında aile fertlerine yönelik dolaylı bir din eğitimi verme fonksiyonu da icra etmektedirler. 2006 yılında Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü ile TÜİK tarafından gerçekleştirilen kapsamlı araştırma sonuçları ailenin din eğitimi konusundaki yerinin tespiti açısından önemlidir. Araştırmaya göre “Dini bilgiyi nereden aldınız” sorusuna ankete katılanların % 58’i aileden cevabını vermiş, din görevlileri diyenlerin oranı % 16 düzeyindedir. Dini bilgi kaynağı olarak bunları okul, Kur’an kursları, kitaplar izlemektedir. Bu veriler bizlere dolaylı olarak aile bürolarının ailede çocuk ve diğer fertlerin din eğitimine ve öğretimine katkı sağlayan bir unsur olduğunu göstermektedir.
1. Yorum yapabilecek düzeyde dini bilgiye sahip olmak: Aile bürolarına yöneltilen soruların önemli bir oranını aile ve diğer konularla ilgili sorular oluşturmaktadır. Bu sorulara bürolara başvuran bireylerin özel durumu ve bulundukları koşullar dikkate alınarak cevap verilmesi gerekmektedir. Bu nedenle büroda görevli kişilerin gerektiğinde başvuranların koşullarına göre yorum yapabilecek dini bilgiye sahip olması gerekmektedir. 2. Dini esaslardan yararlanabilmek: Dini danışmanlık ve rehberliği diğer aile danışmanlık ve rehberliğinden ayıran temel unsur onun dini boyutudur. Aile bürosundaki danışman dinin esasları ve Hz. Muhammed’in uygulamalarını dikkate alarak danışanı dinle ilgili uygulama ve düşüncelerini yeniden düşünmesini sağlamaya çalışır. İslama göre hayatın yalnız bu dünyadan ibaret olmadığı, içinde bulunulan durumun olumsuz yönlerini değil iyi yönlerine de bakmasını sağlayarak şükür duygusunun ortaya çıkmasına yardımcı olabilir. Bütün bu tür danışma ve rehberlik faaliyetlerinde uygun dini içerikten faydalanmaya çalışmak dini danışma ve rehberliğin özünü oluşturur. 3. Aile danışmanlığı ve rehberliği konusunda bilgi sahibi olmak: Aile bürolarında görevli personelin genelde psikolojik danışma ve rehberlikte ve özelde aile danışmanlığında izlenecek yöntemler, uygulanacak teknikler vb. konularda yeterli bilgiye sahip olması bir gerekliliktir. Soruya yalnızca dini bir cevap vermek bazen yeterli olmamaktadır. Bu nedenle sorunu analiz ederek bir karar verip ona göre dini içerikten istifade etmek faydalı olacaktır. Ayrıca bu çerçevede aile bürosunda görevli personelin iletişim ve özelliklede aile içi iletişim konusunda da bilgi ve beceri kazanmış olması önemlidir. 5. Aile İrşat ve Rehberlik Bürolarının Sorunları ve Çözüm Önerileri: 1. Büroların yeni olması ve yeterince tanıtımı yapılamaması nedeniyle tanıtım konusunda sorun yaşamaktadır. Müftülük ve yerel basın araçları kullanılarak bürolarla ilgili tanıtım yapılması uygun olacaktır. 2. Yönergeye göre aile bürolarında kimlerin görev alacağı şöyle tanımlanmaktadır: Dini yüksek okul mezunu, Başkanlıkça yapılan ve bu amaçla açılan hizmet içi seminerine katılmış vaiz, murakıp, din hizmetleri uzmanı, din eğitimi uzmanı ve Kur’an kursu öğreticileri görevlendirilir. Bu tanıma göre büroda görevlendirilen personel diğer işlerine ilave olarak aile bürolarında da görev almaktadır. Personel yetersizliği nedeniyle bu uygulama anlaşılır olsa da bu alana yönelik uzman personelin psikoloji ağırlıklı etkin hizmet içi yoluyla eğitilerek iş yükünün yoğun olduğu yerlerden başlamak üzere yalnızca bu bürolarda iş yapmalarının sağlanması isabetli olacaktır. 3. Bürolarda görevlendirilen personelin seçiminde bazı aksamalar olmaktadır. Bu alanda görevlendirilen kişilerin mesleki bilgi seviyesi, tecrübesi ve kişilerarası etkin iletişim becerisi olanlar arasından seçilmesine özen gösterilmelidir. En azından orta vadede bürolarda sıra ile görev yapma uygulaması bırakılarak uzmanlaşmış Diyanet personelinin devamlı olarak görevlendirilmesi yoluna gidilmelidir. 4. Bürolar ödenek sıkıntısı nedeniyle hareket kabiliyeti azalmakta ve buna bağlı olarak halka yönelik etkinliklerin birçoğu yapılamamaktadır. Bu nedenle büroların açıldığı bölgelerin istek ve ihtiyaçlarına uygun faaliyet yapmasını temin etmek amacıyla bürolara bütçe tahsis edilmesi faydalı olacaktır. 5. Diyanet verileri ve yapılan bazı çalışmalar aile irşat ve rehberlik bürolarına sorulan soruların büyük çoğunluğunun (dörtte üç) fıkıh konularıyla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Büro çalışanlarına ise fıkıh konusunda özel bir uzmanlık eğitimi verilmemektedir. Ayrıca büro görevlileri aynı sorulara farklı cevaplar ve fetvalar verebilmektedir. Bu durum ise fetva konusunda bir karışıklığa neden olmakta ve kuruma karşı güveni olumsuz yönde etkilemektedir. Bu soruna bir çözüm olarak Başkanlık Din İşleri Yüksek Kurulu aracılığı ile bir çalışma yapılabilir. Aile bürolarına sık sorulan ve sorulması muhtemel sorulara cevap niteliği olan bir çalışma yapılarak büroda görevli olanların istifadesine sunulur. Yeni gelen konularla bu çalışmalar sürekli olarak güncellenebilir. 6. Aile bürolarına yapılan başvurularda aile içi şiddet, alkol, madde bağımlılığı, kadının sosyal statüsü, çocuk eğitimi konuları da yer almaktadır. Bürolardaki görevlilerin bu konularda uzman olmadığı düşünülecek olursa problem alanlarıyla ilgili olarak hastaneler, SHÇEK’e bağlı Aile Danışma Merkezleri, MEB Rehberlik Servisleri vb. kurumlara yönlendirme yapılması gerekmektedir. Aile büroları gerekli hususlarda bu bürolara yönlendirmede bulunsa bile bu kurumlarla Diyanet arasında gerekli protokol olmadığı ve yeni kurulan Aile Bürolarına yönelik bazı önyargıların varlığı iletişim kurmada ve kurumsal destek alma konusunda sorunların var olduğunu göstermektedir. Uygulamadan kaynaklanan bu sorunların en aza indirilmesi için Diyanet düzeyinde Aile Bürolarıyla ilgili kuruluşlarla işbirliği protokollarının yapılması ve aile bürolarının tanıtımının yapılması faydalı olacaktır. 7. Aile İrşat ve Rehberlik Bürolarında genelde bayan personel görevlendirilmektedir. Ancak aile konusu her iki cinsi de doğrudan ilgilendirmektedir ve kadın ve erkeğin birlikte rehberliğe ihtiyacı bulunmaktadır. Bu amaçla aile bürolarına erkek personelin eğitilerek görevlendirilmesinin sağlanması önem arz etmektedir. 8. Aile büroları diğer birimlerle ortak kullanıldığı için uygun görüşme ortamından uzak kalmaktadır. Ayrıca aile bürolarının müftülük içerisinde olduğu yerlere kadınlar rahatça gidememektedir. Bu çerçevede aile bürolarının mekan sorunu üzerinde ciddiyetle durulması ve hizmetin kalitesini ve etkinliğini artıracak yerler tahsis edilmesi için azami gayret gösterilmelidir. |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
KUR”AN Tercüme Teknikleri Ders Notları (14 Hafta FuLL) | enderhafızım | İlitam 4.sınıf Genel Paylaşımlar | 16 | 28 Ocak 2017 16:24 |
Din Sosyolojisi Ders Notları (14 Hafta) | enderhafızım | İlitam 3.Sınıf Dersleri | 19 | 17Haziran 2014 14:28 |
Din Felsefesi Ders Notları (14 Hafta) | enderhafızım | Din Felsefesi | 13 | 23 Aralık 2013 15:36 |
Dini danışma ve rehberlik | f_kryln | Din Hizmetleri Rehberlik ve İletişim | 0 | 01 Kasım 2013 16:50 |
MANTIK(2.Hafta Ders Notları) | f_kryln | Mantık | 0 | 25 Ekim 2013 15:38 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|