|
Konu Kimliği: Konu Sahibi pehlivan,Açılış Tarihi: 10 Mart 2014 (22:35), Konuya Son Cevap : 10 Mart 2014 (22:35). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme: |
10 Mart 2014, 22:35 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 22031 Üyelik T.:
26 Kasım 2012 | inkılap 2 & 3.ünite özet ve ünite soruları inkılap 2 & 3.ünite özet ve ünite soruları İnklap 3. Ünite Songul Ablanın Özetiyle birlikte Çalışınız ) (O özette yazılmayanları yazmaya çalıştım) CUMHURİYETÇİLİK *Geniş anlamda ise cumhuriyet, halk idaresi demek olan demokrasiyle eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.Ancak unutulmamalıdır ki her cumhuriyet demokratik değildir. Yakın tarihimize bakacak olursak; 1808’deki Sened-i İttifak, 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı, 1876 Kanun-ı Esasi ve Meşrutiyet monarşiyi sınırlandıran,halkın yönetime katılımını artıran,demokrasi alanında önemli gelişmelerdir. Fakat bu gelişmelerin hiç birisi cumhuriyeti amaçlamamıştır. Sivas Kongresi’nde de benzeri kararlar alınmıştır.Ayrıca bu kongrenin çıkardığı gazetenin adı önce”İrade-i Milliye” daha sonra “Hâkimiyet-i Milliye” olmuştur. 1924, 1961 ve 1982 anayasalarında “Türkiye Devleti bir cumhuriyettir” şeklinde değiştirilerek cumhuriyet kavramına bir devlet şekli anlamı verilmiştir. Ancak cumhuriyetin ilk dönemlerinde çoğulcu sistemin yaşatılması mümkün olmadı.Bu noktada demokrasinin öğrenilmesi,refahın arttırılması, özgürlüklerin genişletilmesi, uluslaşma sürecinin tamamlanması ve eğitim seviyesinin yükseltilmesi için gerekli hazırlıklar yapıldı.Bu sebeplerle Türkiye Cumhuriyeti’nde çok partili hayata geçiş İkinci Dünya Savaşından sonra mümkün olabilmiştir. ***** HALKÇILIK Atatürk başka bir konuşmasında halkçılığı şöyle açıklamıştır: “Siyaset-i dahiliyemizde şiarımız olan halkçılık yani milleti bizzat mukadderatına hakim kılmak esası Teşkilat-ı Esasiye kanunuyla tespit edilmiştir”. Atatürk, genellikle halk kelimesini, milletle eş anlamlı olarak kullanmıştır.halkçılık ile demokrasiyi aynı anlamda kullanmıştır. Atatürk demokrasinin olmazsa olmazı olan çok partili hayatın gerekli olduğunun farkındaydı. Başkalarının özgürlüklerine zarar vermeyen,devletin birliği ve bütünlüğüne ters düşmeyen halkın kalkınma ve gelişmesini sağlayan bir sistemi hedeflemiştir. *Özetle Atatürk’ün halkçılık anlayışı, tabiidir, orijinaldir, millîdir, halk için halkla beraberdir, ilmîdir, bütün millet fertlerini kucaklar, güne ve geleceğe karşı sorumludur ve hedefi demokrasidir. *** MİLLİYETÇİLİK Dil ve soy birliği olan topluluklar ayrı bir devlet kurma yolundaki gayretleriyle imparatorlukların birçoğunun dağılmasına sebep olmuşlardır.Fransız sosyolog Ernest Renan, milleti aynı tarihe sahip olan ve beraber yaşama arzusu gösteren insan topluluğudur şeklinde tarif etmiştir. Bu tarif pek çok milleti içine alan bir tanımdır. Milliyetten doğma milliyetçilik ise bir sosyal politika prensibi veya fikir akımı olarak millet gerçeğinden hareket eder ve millî amacı temin gayesi ile bir ülkü etrafında toplanmayı ifade eder. Milliyetçilik, ideal ve kader birliği yönlerini belirten bir prensiptir. Türklerde de Göktürk çağından beri sosyolojik bir milliyetçiliğin varlığı bilinmektedir.Milliyetçilik milletten millete değişiklik gösterir Osmanlı Devleti 19. yüzyılda milliyetçilik ideolojisinden etkilenmeye başladı.Bu unsurdan gayrimüslim etkilemiştir. Fakat milliyetçilik duygusu karşısında toplulukları bir arada tutamadı.Gayrimüslimlerin bağımsızlık taleplerini önleyemedi. Milliyetçilik başarısız olunca Türkler arasında Türkçülük.. Türk dili, edebiyatı ve tarihi üzerine araştırmalar başladı.Yusuf Akçura, Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük siyasetini inceleyerek, ilk iki düşüncenin yetersiz ve başarısız olduğunu.. Milliyetçilik Türk İnkılabının temel prensibi olduğu kadar,fertleri Türk milletine bağlayan manevî bir köprü, milleti huzur ve refaha yönelten en güçlü bağ olmuştur.Türk Milliyetçiliğinin diğer bir önemli özelliği de yabancı ideolojilerden kendini soyutlamasıdır. Ortak bir tarih, beraber yaşama arzusu ve kültür birliğinden oluşan topluluklar millettir.Yine Atatürk, Türk milletini oluşturan doğal ve tarihi olguları şöyle açıklamaktadır. Siyasi varlıkta birlik, dil birliği, yurt birliği, ırk ve köken birliği, tarihî yakınlık ve ahlaki yakınlık.” Buna göre bağımsızlık bir milletin oluşmasında en önemli etkendir.Atatürk bu yaklaşımını Millî Mücadele başlarken “ ya istiklal ya ölüm” ifadesiyle güzel bir şekilde ifade etmiştir.Atatürk’ün isteğiyle yazılan Türk Tarihinin Ana Hatları kitabında millet tanımında ırkçılık dışlanmış **** DEVLETÇİLİK Türkiye’de devletçilik ilkesi Batı’da kapitalizmle birlikte ortaya çıkan sefalet ve diğer problemleri önlemeyi amaçlamaktadır. Devlet çıkardığı kanunlarla özel girişimciyi korumuş, kişileri üretim ve ticaret gibi işlere özendirmiştir. Buna göre devlet; bir yandan sanayiyi kurup geliştirirken diğer yandan özel teşebbüse yer vermiştir Devletin yaptığı düzenlemeler ve yatırımlar şöyle özetlenebilir: Devlet demiryollarının inşası, 1924’te özel girişimcilere destek sağlamak üzere İş Bankası kurulması,Aşar Vergisi’nin kaldırılması (1925), tarım üretiminin canlandırılması ve 1927’de Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarılarak yeni işletmelerin açılması sağlanmıştır. 1926’da Emlak ve Eytam Bankası ev kredisi dağıttı ve konut yardımlarına destek verdi. 1929’da yerli sanayi ve ticareti koruyan yeni gümrük tarifeleri uygulamaya konuldu. Sanayi ve Maadin Bankası kurularak; Hereke, Feshane, Bakırköy Mensucat,Bünyan, Isparta İplik fabrikaları, Maraş, Tosya Çeltik fabrikaları, Beykoz Deri ve Kundura, Uşak şeker, Malatya ve Aksaray elektrik ve Kütahya Çini fabrikalarına ortak olunmuştur.1933’te kurulan Sümerbank on yedi yeni fabrika kurmuştur. 1934’de Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı yürürlüğe konarak kimya, sanayi, demir, kağıt ve selüloz, kükürt, süngercilik, pamuk ve mensucat sanayine öncelik verilmiştir. 1935 yılında madencilik alanında yatırım yapmak üzere Etibank kuruldu. *** LAİKLİK Avrupa’da, Reform ve Rönesans’la birlikte başlayan Aydınlanma Çağı, dinî dogmaların bilim, siyaset, sanat ve felsefe üzerindeki baskısına karşı çıkılmasına yol açmıştır.Bu bağlamda Laiklik, Fransız İhtilali’yle Avrupa’ya yayılmıştır.Akılcılık, siyasî liberalizm gibi düşünce akımları Batı dünyasının değişmesini sağlamıştır Devlet ile din arasındaki ilişkiler üç şekilde görülür. a-Dine bağlı devlet sistemi, b-Devlete bağlı din sistemi, c- Laik sistem. Eski Türklerde Kağan’ın Gök Tanrı tarafından milleti yönetmek üzere tahta çıkartıldığına inanılmaktaydı. Toplum hayatı, yazılı olmayan sosyal kurallar bütünü olarak tanımlayabileceğimiz töre çerçevesinde yaşanırdı. Burada hükümdarların görevleri arasında dinî konulardan söz edilmemektedir. Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinden sonra halifeliği devraldığı böylece dünyevi ve dinî yetkilerin tek elde toplandığı inancına dayandırılan bu anlayış etkili olmuştur. 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rus Çarı Osmanlı ülkesindeki Ortodoks tebaayı himaye etme hakkını elde etmiş, aynı şekilde Osmanlı Padişahının da Rusya Müslümanlarının halifesi olduğu belirtilmiştir. Tanzimat Fermanıyla yargılama ve ticaret hukukunda laik batı kanunları benimsenmiş.Aile ve miras konusunda dini hukuk kuralları Böylece hukuk alanında da farklı mahkemelerin ortaya çıkmasıyla bir ikilik yaşanmaya başlamıştır. Birleştirici nitelikte olan dil, tarih ve kültür birliğine dayanan millet anlayışını egemen kılmak.Birbirinden farklı gibi gözüken bu ilkeler arasında esasında sıkı bir ilişki vardır. Bununla beraber, saltanatın kaldırılması konusunda, 20 Ocak 1921 tarihli Anayasa ile önemli bir adım atılmıştır. Bu Anayasa’nın 1.maddesinde “Hâkimiyetin kayıtsız, şartsız millete ait olduğu, idare usulünün de halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayandığı” ifade edildiği gibi, 2. maddesiyle de yürütme ve yasama yetkisinin milletin yegâne ve hakiki temsilcisi olan TBMM’de toplandığı belirtilmişti. Böylece, dine ve saltanata dayalı bir rejimin temel dayanakları ortadan kaldırılmış oluyordu. Nitekim, 1 Kasım 1922 tarihinde Büyük Millet Meclisi’nin kabul ettiği 308 sayılı kararla saltanat kaldırılmıştır. 29 Ekim 1923’te cumhuriyetin ilânından sonra hilâfete son vermek zamanı gelmişti. 3 Mart 1924 tarihinde hilâfet kaldırılmış ve böylece laik devletin kurulması yolunda en önemli adımı atmıştır. Aynı gün kabul edilen bir başka kanunla şer’iye ve Evkaf Vekâleti kaldırılmıştır. şeyhülislamlık makamı kaldırılarak, yerine din hizmetlerini yürütmek üzere Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Yine kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile de eğitimin yönetimindeki çeşitli sorunlara yol açan ikilik kaldırılarak laik öğrenim sistemine geçilmiştir.30 Kasım 1925’te Tekke, Zaviye ve Türbeleri kapatan kanun ve 1926’da da Türk Medenî Kanunu’nun kabulüyle laiklik alanında önemli adımlar atılmıştır. 5 şubat 1937’de Anayasa’nın 1. maddesine “Türk Devletinin laik olduğu” yolunda bir cümle eklenerek, bu tarihsel gelişimin son evresi de tamamlanmıştı. İnkılap ile ihtilal kavramları birbirinin yerine kullanılmaktaysa da gerçekte bu iki terimin anlamı oldukça farklıdır. Toplumsal ve siyasal düzenin genellikle kuvvet yoluyla değiştirilmesine ihtilal denmektedir. İhtilaller isyan veya ayaklanmalarla ortaya çıkarlar.İhtilal sonrası değişim ve gelişmeler genellikle inkılap olarak ifade edilmektedir. İnkılabın gerçekleştirilmesi ve kurulu düzenin değiştirilmesi çeşitli şekillerde olabilmektedir. İhtilal sürecin ilk aşamasını, inkılabı gerçekleştirmek üzere mevcut otoriteye karşı zora başvurma hareketini ifade eder. İhtilalin gerçekleştirilmesi çeşitli biçimlerde olmaktadır. Birincisi; 1789 yılında gerçekleşen Fransız ve 1917 yılında gerçekleşen Rus ihtilallerinde olduğu gibi değişiklik, derin ve kanlıdır. İkincisi; kendi dünya görüşlerini hâkim kılmak ve ona uygun sosyal, ekonomik ve kültürel kurumlar getirmek isteyenlerin, başlangıçta mevcut kurulu düzene saygılı olarak işbaşına geçmesi ve sonradan değişikliklere gitmesi şeklindedir Hitler’in ve Mussolini’nin yürürlükteki anayasanın demokratik ve özgürlükçü ortamından yararlanarak nasyonal-sosyalist ve faşist rejimleri buna bir örnek teşkil eder. Üçüncüsü; daha çok az gelişmiş ülkelerde görüldüğü gibi, bir hükûmet darbesi şeklinde başlayan, siyasî ve hukukî düzeni az çok değiştiren yöntemdir. Dördüncüsü;yabancı bir ordunun yardımı ile köklü bir değişikliğe gidilmesidir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde görülen uygulamadır. Beşincisi; Atatürk önderliğinde gerçekleştirilen büyük dönüşümde olduğu gibi,milletçe yürütülen bağımsızlık savaşını iç ve dış düşmanlara karşı kazandıktan sonra,millî egemenliğin karşısına çıkan engelleri kaldırıp siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel alanları da kapsayan bir girişimdir. Bu yüzden Türk inkılabı, Türkiye’nin özel şartlarına bağlıdır ve kendine özgüdür. İnkılapların amacı, toplumun her yönden ilerlemesi, daha iyiye ve daha güzele doğru gitmesidir. Genel olarak, saltanatın kaldırılması, cumhuriyetin ilânı, hilâfetin kaldırılması,öğretimin birleştirilmesi, kılık kıyafetin değiştirilmesi, hukuk düzeninin laikleştirilmesi,kadınlara yeni haklar tanınması, toplum hayatında değişiklikler yapılması,yeni takvim, saat ve ağırlık ölçülerinin kabulü, Arap harfleri yerine Latin harflerinin kabulü; tarih ve dil anlayışında değişme, soyadı kanunu vb. bu şekilde anılan büyük atılımlardır. ATATÜRK İLKELERİNİN UYGULAMA ESASLARI Tam Bağımsızlık:--- Çağdaşlık:Atatürk’ün ifadelerinden Batı medeniyetinin kültür ürünlerinden ziyade teknik konularda takip edileceğini anlamak gerekir Müspet İlime ve Akla Tâbi Olmak-- ATATÜRK DÖNEMİNDE DİL-TARİH VE KÜLTÜR ALANINDAKİ ÇALIşMALAR 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’yla tüm dünya devletleri tarafından tanındı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları Millî devletin dayanaklarını oluşturan dil, tarih, kültür ve güzel sanatlar alanında da büyük dönüşümleri başlatmışlardır. DİL ÇALIşMALARI Arap alfabesindeki 29 harf sayısını 34’e çıkarmışlardır. Arap alfabesinin en önemli özelliği sesli harf sayısının azlığıdır. Harflerin altlarına ya da üstlerine konulan ve hareke adı verilen işaretlerle bu eksiklik giderilmeye çalışılmıştır. Bunun yanında söylenişi birbirine yakın sözcükler farklı harflerle yazılıyor ve farklı anlamlar taşıyordu.Bu nedenle de öğrenilmesi ve yazılması uzun vakit alıyordu. O nedenle de okuryazar oranını artırmak zor oluyordu.Fuat Köprülü başta olmak üzere birçok Türk aydını da harflerin değiştirilmesine karşı çıkıyordu Azerbaycan’da Latin alfabesinin kullanılmasına izin verilmesi, 1926’da Bakü’de toplanan Türkoloji Kongresi’nde Rusya Türkleri için Latin kökenli bir alfabenin kabul edilmesi, alfabe değişikliği düşünenleri cesaretlendirmiştir.Nitekim 1928 yılı başında Mahmut Esat Bey’in Türk Ocağında verdiği bir konferansla bu konuda ilk adım atılmıştır. 23 Mayıs 1928’de içinde eğitimci, yazar, gazeteci ve milletvekillerinin bulunduğu alfabe komisyonu kurularak alfabe değiştirme çalışmalarına başlanmıştır.Türkçenin ses uyumuna uygun olan yeni harfler ekleyerek 8’i sesli olmak üzere 29 harften oluşan yeni alfabeyi kabul etmiştir.Komisyonun aldığı kararın uygulanması konusunda bazı duraksamalar olmuştur. Örneğin İsmet Paşa 6 yıllık bir geçiş dönemine ihtiyaç olduğundan, Falih Rıfkı ise 5 yıllık bir süreçten söz etmiştir. Yunus Nadi ise gazetelerin bazı sütunlarının yeni harflerle bazı sütunlarının da Arap alfabesiyle yayınlanmasını önermiştir. Mustafa K. bu önerileri kabul etmemiş, toplumun geleneksel yapısını dikkate alarak bu işin ya üç ayda olacağını ya da olmayacağını belirtmiştir. Eski harflerin kullanılma süresi devlet işlerinde 1 Ocak 1929, ticaret defterleri mahkeme ilamları ve dilekçe verimi 1 Haziran 1929, basılı evrak ve tutanaklar içinse 1 Haziran 1930’dan sonra olacaktır. Belirtilen bu tarihlerden sonra eski harflerle herhangi bir işlem yapılmayacaktı. Millet Mektepleri adı verilen okullar açılması kararlaştırıldı. 11 Kasım 1928’de Bakanlar Kurulunca onaylanan “Millet Mektepleri Teşkilatı Talimatnamesi” 24 Kasım 1928’de Resmî Gazete’de yayınlandı. 1 Ocak 1929’da da Millet Mektepleri açılmaya başladı. İlk yılda 1.075.500 kişi bu okullara katılmış ve 597.010’u belge almıştır. Bu sayı giderek artmıştır. Kapandığı 1936 yılına dek bu okullardan 1.200.000 kişi belge almıştır *1928 ile 1938 yılları arasını kapsayan 10 yıllık sürede 16.063 kitap basılmıştır. 13. asırda Karamanoğlu Mehmet Bey “divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste,meydanda Türkçeden” başka bir dilin kullanılmamasını istemişti. 1876 Anayasasında devletin resmî dilinin Türkçe olduğu vurgulanmasına rağmen Türkçe gelişmemişti. Bürokraside de kullanılan dil Arapça ve Farsça karışımı yapay bir dildi.dilin sadeleştirilmesi için 1911’de Selanik’te çıkarılmaya başlayan Genç Kalemler dergisi Türkçesi bulunan sözcükleri kullanarak bu konuda yeni bir hareket başlatmıştı. 12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti adı altında bir kurum oluşturmaya götürmüştür. Atatürk İş Bankasında bulunan parasından elde edilecek payın bir kısmını Türk Dil Kurumu’na verilmesini vasiyet ederek bu konuya ne kadar önem verdiğini göstermiştir. TARİH ÇALIşMALARI Tarihin konusu yaşanmışlıklar olduğu için her şey somuttur.Bunları gösterenler ise belge adını verdiğimiz yaşanmışlıklardan kalan izlerdir.Bunlar yazılı olabileceği gibi yazısız da olabilir. Önemli olan tarihçinin belgelerin çizdiği doğrultuda hareket etmesidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “yazan yapana sadık kalmaz ise değişmeyen hakikatler insanlığı şaşırtıcı bir mahiyet alabilir. Bu nedenle tarihçinin görevi insanları şaşırtmak değil yaşanmışlıkların günümüze aktarılmasına yardımcı olmaktır. Nitekim İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi 1923’te kendisine Fahri Profesörlük unvanı verdiğinde bunun tarih alanında olmasından mutlu olduğunu ifade etmiştir. Fransızca yazılan bir ders kitabında Türklerin sarı ırktan ikinci sınıf (secondaire) bir millet olarak gösterilmesi tarih çalışmalarının fitilini ateşlemiştir. Çalışmalar önce Türk Ocağı çatısı altında sürdürülmüştür. 23 Nisan 1930’da toplanan 6. Kurultayda Afet İnan “Türklerin Medeni Vasfı” başlıklı bir bildiri sunmuş.Bu heyetin çabalarıyla Türk Tarihinin Ana Hatları adlı bir eser hazırlanmıştır. 10 Nisan 1931’de Türk Ocağı kapatılınca Atatürk’ün koruyucu başkanlığı altında devletten bağımsız tarih araştırmaları yapmak amacıyla Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kurulmuştur (15 Nisan 1931). Bu cemiyet 1935’te Türkçedeki sadeleşmeye paralel olarak Türk Tarih Kurumu adını alacaktır. Türk Tarih Tetkik Cemiyeti Başkanı Tevfik Bıyıklıoğlu Atatürk’ün tarih çalışmalarında öncelikle aydınlatılmasını istediği konuları şöyle sıralamak mümkündür. • Türkiye’nin en eski ve yerli halkı kimdir? • Türkiye’de ilk medeniyet nerede ve kimler tarafından kurulmuştur? • Türklerin Dünya tarihindeki ve uygarlık tarihindeki yeri nedir? • Türklerin İslam tarihindeki yeri nedir? • Türklerin Anadolu’da bir aşiretten bir devlet kurmaları efsanedir, bunun gerçek açıklaması nedir? Türk Tarih Tezini doğurmuştur. Bu tezi tartışmak üzere ülkedeki tüm tarihçilerin katılımı ile 2-11 Temmuz 1932’de ilk tarih kongresi toplanmıştır.Türklerin sarı ırktan değil beyaz ırktan olduğu, Türk tarihinin sadece Osmanlılarla sınırlı olmadığı, Osmanlı öncelerine kadar uzandığı, Türklerin uygarlık yıkıcıları değil uygarlık taşıyıcıları olduğu, gittikleri yerlere kendi uygarlıklarını da götürdükleri, dünya uygarlığına katkıda bulundukları, başta Anadolu ve Irak olmak üzere birçok bölgede uygarlık kuran ilk milletlerin Türkler olduğu,Anadolu’da yaşayan Türklerin Orta Asya’dan geldikleri ve eski kültür yaratıcılarıyla aynı özellikleri taşıdıkları görüşü kabul edilmiştir. Bu düşünceler 1937’de toplanan Uluslararası Tarih Kongresi’nde de tartışılmıştır. Bu görüşlerin benimsenmesinde Batılıların Türkleri küçümseyici, aşağılayıcı,ülkenin işgal edilmesinin yarattığı tepkisel tavır etkili olmuştur. Atatürk vefat etmeden önce hazırladığı vasiyetnamesinde İş Bankasındaki hissesinden elde edilecek gelirin bir bölümünü tarih çalışmalarında kullanmak üzere Türk Tarih Kurumu’na bırakmıştır.Kuruluşunun 80. yılında Dil ve Tarih Kurumları, Türk dili ve Türk tarihinin her dönemine ait 1000’den fazla ilmî yayınları ile ülkemizin kültür ve eğitim hayatına katkı sağlamaya devam etmektedir. ******* KÜLTÜR ÇALIŞMALARI Millî kültürü araştırmak, incelemek ve gelecek kuşaklara aktarmak üzere Halkevleri açılmış, Dil Kurumu, Tarih Kurumu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi gibi bilim ve kültür kurumları oluşturulmuştur. GÜZEL SANATLARDAKİ GELİşMELER ****** Resim Hunlar, Gök Türkler ve Uygurlar döneminde Türklerin resim yaptığı arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Fatih Sultan Mehmet, İtalya’dan Gentile Bellini’yi getirterek kendi portresini yaptırmıştır. 1773’te açılan Mühendishane-i Bahrii Hümayunda, daha sonra açılan Mühendishane-i Berri-i Hümayunda resme yer verilmesi bir dönüm noktası olmuştur. III.Selim’in kız kardeşi Hatice Sultan sarayı süslemek için Almanya’dan ressam getirtmiştir. II.Mahmut devlet dairelerine kendi resmini astırmıştır. 1883’te Sanayi Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi) açılmıştır. Mühendishane ve Harbiye’den asker ressamlar yetişmiştir. Yurt dışına resim öğrenimi görmek için öğrenci gönderilmiştir. Çallı İbrahim, Hikmet Onat, Feyhaman Duran gibi ressamlar yetişmiştir. Son Halife Abdülmecit’in resimle uğraştığı hatta kızını model olarak kullandığı da bilinmektedir. 1933’te Ankara Halkevinde Onuncu Yıl İnkılap Sergisi açmışlardır. Aynı yıl kurulan D grubu, resim sanatına yenilik getirmek üzere sergiler yanında sanat tartışmalarını da başlatmışlardır. Sanatla ilgili konferanslar verilmiş gazetelerde dergilerde yazılar yazılmış eleştiriler yapılmıştır. *************** Heykel Her ne kadar Abdülaziz kendi heykelini yaptırmış ise de ondan sonrakiler bu işi sürdürmemişlerdir ******** Müzecilik Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul Arkeoloji Müzesi,Türk İslam Eserleri Müzesi kurulmuştu.Millî Mücadele’nin askeri safhası bittikten sonra Maarif Vekili İsmail Safa Bey 6 Kasım 1922’de bir genelge yayınlayarak arkeolojik ve etnoğrafik eserlerin korunması için müzeler açılmasının gerekliliğini bildirmiştir 1924 yılında Topkapı Sarayını bazı bölümleri müzeye dönüştürülmüş, 1925’te Millî Saraylar idaresi kurulmuştur. 1925’te Ankara’da Etnografya Müzesi’nin temeli atılmıştır. 1927’de Konya Mevlana Müzesi açılmıştır. 1934 yılında bakanlar kurulu kararıyla Ayasofya müze haline getirilmiş ve 1937’de Dolmabahçe Sarayı’ndaki Veliahd Dairesi, Resim ve Heykel Müzesi’ne dönüştürülmüştür. ******* Müzik Genellikle halk müziği olarak bilinen Türk müziğinin tarihi Orta Asya’ya dayanmaktadır.Osmanlı İmparatorluğu döneminde mehter müziğine önem verilmiş ancak yeniçeri ocağının kapatılmasıyla mehterhane de kapatılmıştır. II. Mahmut onun yerine Mızıka-i Hümayun adı altında bir askerî bando kurdurmuştur. Abdülmecit döneminde sarayda konserler verilmeye başlanmıştır. Çocuklar için müzik eğitimi Darülbedayiinin açılması ile başlamış onu Darülelhan izlemiştir. 1924’te Musiki Muallim Mektebi açılmıştır. Darülelhan da konservatuara dönüştürülmüştür. 1926 ve 1929 yılları arasında ülkenin çeşitli yerlerinden halk ezgileri derlenmiştir. 1934’te Ankara’da bir müzik kongresi toplanmış ve müzik eğitiminin daha verimli hâle nasıl getirileceği tartışılmıştır. Musiki Muallim Mektebi, Millî Musiki ve Temsil Akademisine dönüştürülmüş daha sonra da bu ad Ankara Konservatuarı olarak değiştirilmiştir.1935’te Paul Hindemith Ankara’ya çağrılmış ve onun görüşleri doğrultusunda hareket edilmiştir. Carl Ebert’in Müdürlüğe atanmasından sonra konservatuar kuruluşunu tamamlamıştır. Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses, Cemal Reşit Rey gibi çok sesli müzik alanında batıda eğitim gören kişiler konservatuarda görev alarak Türk gençlerinin yetişmelerine katkıda bulunmuşlardır. Macar Besteci Bela Bartok ile Adnan Saygun Anadolu’da taramalar yaparak halk arasında yaşayan çeşitli eserleri derlemişlerdir. Mızıka-i Hümayun Ankara’ya getirtilerek önce Cumhurbaşkanlığı Musiki Heyeti daha sonra da(1933’te) Cumhurbaşkanı flarmoni Orkestrası olarak adlandırılmıştır. **** Opera, Bale, Tiyatro ve Sinema Atatürk Sofya’da Ataşemiliter iken izlediği Carmen (Karmen) operasından etkilenmiş. Türk toplumunun yaşamında kukla, karagöz ve ortaoyunu XIX. yüzyıl ortalarına kadar belirleyicidir.Aynı dönemde Batı tiyatrosu da toplumun yaşamına girmiştir.Türklerle iç içe yaşayan Ermeniler tiyatro oyunlarına önem vermişlerdir. Güllü Agop’a Osmanlı Tiyatrosu oluşturma yetkisi verilmiştir.Türk erkekleri burada sahneye çıkmaya başlamışlardır. Abdülmecit ve II.Abdülhamid gibi padişahlar da oturdukları sarayda tiyatro yaptırmıştır. Balkan, Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı sırasında halkın bozulan moralini düzeltmek ve bzı muhtaç kesimlere yardım etmek için tiyatrolar düzenlenmiştir. Darülbedayi’nin başına 1927’de Muhsin Ertuğrul’un getirilmesi Türk tiyatro tarihinde bir dönüm noktası olmuş, basit komedi türleri yerine Shakespeare, Moliere, Tolstoy, Schiller, Musahipzade Celal, Halit Fahri, Faruk Nafız gibi yabancı ve yerli tanınmış yazarların eserleri sahneye konulmuştur. Darülbedayi 1934’te şehir Tiyatrosu adını alarak Türk kültürünün gelişmesine kaynaklık eden bir kurum hâline gelmiştir. XIX. yüzyılın sonlarında Avrupa’da doğan sinema aynı dönemde Osmanlı sarayına da girmiştir. İlk sinema salonu İstanbul’da 1908’de açılmıştır. 1914’te film çekimleri başlamıştır. Ardından Ordu Sinema Dairesi kurulmuştur. Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sürecinde dar bütçe ve kısıtlı olanaklara rağmen bazı filimler çekilmiştir. Cumhuriyet döneminde ise Muhsin Ertuğrul’un İpek film adına çalışması Türk sineması için bir dönemeç olmuştur. KENDİMİZİ SINAYALIM 1. Aşağıdaki tariflerden hangisi Cumhuriyet kavramının içeriğini tam olarak yansıtmamaktadır? a. Halk, ahali b. Kamuya ait olan c. Egemenliğin kaynağı halk olan idare d. Devlet başkanının belli süre için halk tarafından seçilmesi e. Demokrasi sistemiyle devlet şeklidir. AA 2. Aşağıdakilerden hangisi halkçılık ilkesinin hedeflerinden degildir? a. Halkın refahının arttırılmasına ve sosyal düzenin korunması b. Sosyal gruplar arasında iş bölümü ve dayanışmayı da esas almak c. Sınıf mücadelesinin önlenmesi için adaletli bir gelir dağılımın sağlanması d. Bütün vatandaşların çıkarlarının dengeli bir şekilde gözetilmesi e. Vatandaşlardan bir kısmının menfaatlerini öne çıkarmak EE 3. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa,o topluma dayanan cumhuriyette o kadar kuvvetli olur” ifadesi milliyetçilik ilkesinin hangi özelliğini öne çıkarmaktadır? a. Atatürk’ün millet tarifini b. Atatürk’ün milliyetçilikte kuvvete önem verdiğini c. Atatürk’ün milliyetçilik anlayışında esasın millî kültür üzerine yapılandırılması gerektiğini d. Atatürk’ün Cumhuriyetçi olduğunu e. Atatürk’ün ırkçılığa yönelmediğini CC 4. Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir”. tarifi aşağıdakilerden hangilerini içermez? a. Atatürk’ün millet ile halk kavramlarını birlikte kullandığını b. Amaç birliğine sahip olmayı c. Coğrafi birliğe sahip olmayı d. Ortak geçmişe sahip olmayı e. Cumhuriyetin kuruluşunu tek bir etnik unsura maletmeyi EE 5. Cumhuriyet döneminde özel teşebbüsü desteklemek için düşünülen Teşvik-i Sanayi kanunu hangi yıl çıkarılmıştır. a. 1913 b. 1923 c. 1927 d. 1928 e. 1930 CC 6. Laikliğin Türkiye’de kuruluşunda önemli aşamalardan birini oluşturan Halifeliğin kaldırılması hangi tarihte gerçekleştirilmiştir? a. 1 Kasım 1922 b. 3 Mart 1924 c. 29 Ekim 1923 d. 13 Ekim 1923 e. 11 Ekim 1922 BB 7. Türk Dili Tetkik Cemiyeti hangi tarihte kurulmuştur? a. 12 Temmuz 1932 b. 1 Ocak 1929 c. 1 Kasım 1928 d. 15 Nisan 1931 e. 12 Ağustos 1930 AA 8. Türk Tarihi Tedkik Cemiyeti hangi tarihte kurulmuştur? a. 10 Nisan 1931 b. 23 Nisan 1930 c. 15 Nisan 1931 d. 11 Temmuz 1932 e. 3 Mart 1924 CC 9. A.Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses, Cemal Reşit Rey, Carl Ebert gibi sanatçılar aşağıdaki sahalardan hangisinde faaliyet göstermişlerdir? a. Opera b. Bale c. Tiyatro d. Müzik e. Sinema DD 10.1914’te kurulan, ancak gösterilere 1916’da başlayan Darülbedayide rol alan ilk Türk kızı aşağıdakilerden hangisidir? a. Afife Jale b. Bedia Muvahhit c. Adile Naşit d. Safiye Ayla e. Zehra Bilir AA HAZIRLAYAN : MİNE GÜNEŞ
__________________ |
Konu Sahibi pehlivan 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
inkılap 2 & 3.ünite özet ve ünite soruları | İnkilap Tarihi 2 | pehlivan | 0 | 4973 | 10 Mart 2014 22:35 |
hadis kısa notlarımız | Hadis | pehlivan | 0 | 6056 | 21 Şubat 2014 11:20 |
yaşayan dünya dinleri tarihi kısa notlarımız | Yaşayan Dünya Dinleri | pehlivan | 0 | 6966 | 20 Şubat 2014 11:43 |
hocalarım okuduğunuz güzel duaları paylaşır... | Dua Bölümü | Ehlibeyt | 4 | 2096 | 08 Şubat 2014 17:36 |
İlahiyat Fakultelerine Formasyon Hakkı Geri... | İlahiyat Öğrencileri İçin Genel Paylaşımlar | pehlivan | 4 | 3099 | 19 Nisan 2013 19:50 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Atauzem islam tarihi 9.ünite özet ve değerlendirme soruları | EyMeN&TaLhA | Erzurum Atatürk İlitam | 2 | 20 Şubat 2020 02:08 |
Atauzem islam tarihi 14.ünite özet ve değerlendirme soruları | EyMeN&TaLhA | Erzurum Atatürk İlitam | 1 | 04Haziran 2015 10:11 |
Atauzem islam tarihi 13.ünite özet ve değerlendirme soruları | EyMeN&TaLhA | Erzurum Atatürk İlitam | 1 | 04Haziran 2015 09:28 |
Atauzem islam tarihi 6.ünite özet ve değerlendirme soruları | EyMeN&TaLhA | Erzurum Atatürk İlitam | 1 | 28 Nisan 2015 09:19 |
Omu ilitam fıkıh usulü 2. ünite özet ve çalışma soruları | Medineweb | SAMSUN OMÜ İlitam | 2 | 24 Ekim 2014 13:50 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|