|
Konu Kimliği: Konu Sahibi MUHACİR.,Açılış Tarihi: 07 Mayıs 2013 (00:06), Konuya Son Cevap : 07 Mayıs 2013 (00:06). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
07 Mayıs 2013, 00:06 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 26611 Üyelik T.:
14 Mart 2013 | Allah’ın ipine sarılmak. Allah’ın ipine sarılmak.
“Hep beraber Allah’ın ipine sarılın ve sakın ayrılığa düşmeyin. Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın... Bu yüce ayet, Medine döneminde nazil olmuş “Medeni Sureler”den birisi olan Al-i İmran suresinde geçmektedir. Her Medeni surede olduğu gibi bu surede de, Toplum düzenini belirleyen bir çok hüküm bulunmaktadır. Bu hükümler sayesinde toplumlar, Allah’ın razı olduğu bir çizgi üzerinde hayatlarını devam ettirmişlerdir. İslam’ın bu hükümleri; toplumu, içinde yaşanabilir bir toplum kılmıştır. Yine bu hükümler sayesinde toplumlar fitne, fesat ve kaos ortamından kurtulup huzura kavuşmuşlardır.Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah kalplerinizi birbirine ısındırdı da O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Hani siz bir ateş çukurunun kenarındaydınız, O sizi oraya düşmekten kurtardı... Allah size ayetlerini işte böyle açıklıyor ki, doğru yola erişesiniz.” (Al-i İmran Suresi: 103) Ayeti kerimenin nüzul sebebi hakkında iki görüş vardır: Birincisi ve en sahih olanı İbn-i İshak’ta ve diğer siyer kitaplarında geçen şu rivayettir: Medine’nin iki büyük kabilesi olan Evs ve Hazreç kabilelerinin arasında İslam ile oluşmuş kardeşliği hazmedemeyen bir Yahudi, yanında bulunan birisini, o topluluğa gönderip “Onlara “Buas Günü” nü hatırlat...”der. Bu adam da kendisine söylenenleri yapar. Derken Evs ve Hazreçliler arasında eski cahiliye husumeti canlanır. Herkes kendi kavmine silahlarına sarılmayı emreder ve “Harre” bölgesinde çarpışmak üzere anlaşırlar… Durum Resulullah’a (ASM) bildirilince hemen tarafları yatıştırır ve “Ben aranızda olduğum halde cahiliyye davası mı?..” diye buyurur ve bu ayeti okur. Bunun üzerine iki taraf da yaptıklarından nedamet duyup silahlarını bırakırlar. Nüzul sebebine dair yapılan diğer rivayet ise; bu ayetlerin “ifk olayı” sonrasında indiği yönündedir. Bu görüş zayıftır. Ayeti sibak ve siyak yönleriyle ele alacak olursak; sibakında, iman edenlere yapılan iki hitap vardır. Birincisinde “Ehli Kitaptan bir guruba tabi olursanız imanınızdan sonra sizi küfre döndürürler...”[1] diye buyurulur. Ardından da bireysel kurtuluş yolunu içeren; “Kim Allah’a sımsıkı sarılırsa doğru yola iletilmiş olur...”[2] buyurulmuştur. İman edenlere yapılan ikinci hitapta ise daha kat’i bir hüküm vardır. “Ey iman edenler! Allah’tan nasıl korkmak gerekiyorsa öylece korkun ve her halükârda müslüman olarak canınızı verin.”[3] şeklinde buyurulmuştur. Siyakta ise; “içinizden insanları hayra çağıran; iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun... Asıl kurtuluşa erenler onlardır”[4] şeklinde buyurularak asıl kurtuluş yolları gösterilmiştir.. Dolayısıyla konumuzu teşkil eden ayet toplumu kurtuluşa götürücü / inşa edici bir yapıya sahiptir. Öncelikle bu ayetteki hitabın çoğul siga ile gelmiş olması dikkatimizi çeker. Demek ki, kişinin bireysel kurtuluş arayışında olması ayetin ruhuna uygun düşmemektedir. Zira insanlar topluluk halinde yaşarlar ve bu toplulukları şekillendiren temel dinamikler vardır. İslam toplumunu şekillendiren en temel dinamik ise “iman”dır ve imandan kaynaklanan “sorumluluk bilinci”dir. İslam toplumunu oluşturan her fert başta kendisine karşı bir sorumluluk taşımaktadır. Bu sorumluluk Allah’tan korkmak ve canı müslüman olarak Allah’a arzetmekte toplanmıştır. Zira bu iki özellik her müslümanın bireysel sorumluluğuna girer... Bir kimse, bir başkasının hesabına Allah’tan korkamaz ve yine bir kimse bir başkası adına müslüman olarak canını veremez. Yine bireyin ailesine karşı da bir sorumluluğu vardır. Cenab-ı Hakk “Kendinizi ve ehlinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun...”[5] diye buyurmaktadır. Bunlar ve bunlar gibi birçok sorumluluk mü’min ferdin zimmetine yüklenmiştir. Biz bunların tamamına; “Allah’ın kullarından aldığı ahidler” diyoruz. Allah Azze ve Celle; “Siz benim ahdimi yerine getirin ki bende size verdiğim ahdi yerine getireyim”[6] diye buyurmuştur. Yazımıza konu olan ayette geçen “Allah’ın İpi” kavramı; Allah’ın ahitlerinin içinde toplandığı kitabıdır. Kitaba sarılmak ise Allah sevgisinden ve Resule itaatten geçmektedir. Zira Allah-u Teala bir ayette; “Deki; Eğer Allah’ı seviyorsanız bana itaat edin ki Allah da sizi sevsin.”[7] buyurmuştur. Yine başka bir ayette; “Kim Resule itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur”[8] buyurmuştur. Resulullah (ASM)’ın; “Muhakkak ki bu Kur’an, Allah’ın sağlam ipidir, açık bir nurdur, faydalı bir şifadır, ona sarılan için bir koruma ve kendisine uyan için bir kurtuluştur”[9] buyurduğu rivayet edilmiştir. Başka bir rivayette Resulullah (ASM); “Allah’ın kitabı, gökten yere uzanan ipidir”[10] buyurmuştur. Diğer bir rivayette ise Resulullah (ASM); “Hiç kuşkusuz bu Kur’an bir sebeb (ip), bir aracıdır. Bir tarafı Allah’ın elinde, bir tarafı da sizin elinizdedir. O’na sımsıkı sarılın. Ondan sonra hiçbir zaman ayağınız kaymaz, hiçbir zaman sapmazsınız”[11] buyurmuştur. Ayette “topluca sarılın...” buyurulması, İslam’ın en kamil şekliyle ancak cemaat halinde yaşanılabileceğini ifade eder. Daha öncede belirttiğimiz gibi; İslam’ın bireysel olarak yaşanması kamil bir İslam anlayışı değildir. Darb-ı mesel ile sabittir ki; sürüden ayrılanı kurt kapar. Bizi kapacak olan kurt ise; nefs-i emmare, şeytanî vesveseler, atalet... gibi unsurlardır. Resul-i Ekrem (ASM); “Cemaatten ayrılan, İslam halkasını boynundan çıkarmıştır”[12] buyurmuştur. Kur’an’da geçen Peygamber kıssalarında, inananlar kendi peygamberlerinin etrafında bir cemaat teşkil etmişlerdir. İsa’nın Havarileri, Ashab-ı Kehf ... ismen Kur-an’da geçen birer cemaat örneğidir. Yine Mekke dönemindeki inananların oluşturduğu Muhacirler ve Medine dönemindeki Ensar, Peygamber (ASM)’ın etrafında oluşmuş olan cemaatlerdir. Ayetin siyakında gelen “İyilikleri emredip, kötülüklerden sakındıran ve insanları hayra çağıran bir topluluk bulunsun ...”[13] İlahi fermanı için gerekli olan güç; ancak cemaatleşme neticesinde elde edilebilir. Nitekim Üstad Bediüzzaman’ın; “Zaman cemaatleşme zamanıdır. Tarikat zamanı değil...”[14] demesi tarikatta bireysel terbiyenin ön planda tutulmasına karşılık, cemaatleşmede toplumsal terbiyenin esas alınmasından dolayıdır. İmam Gazali (ra) yaklaşık onaltı yıl boyunca girmiş olduğu sülük hayatını terk etti. Zira sadece kendini kurtarma arzusu güden münzevi hayat tarzının toplumsal bağlamda bir sonucu yoktur. Bu hayat tarzını bıraktıktan sonra topluma faydalı olma adına kaleme aldığı “İhya-u Ulum-id Din” isimli kitabı; toplumda mü’min ferdi inşa etme gayesi güder. “Sakın ayrılmayın...” emrine gelince, burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Zira bazen bir topluluğu oluşturmanın zorluğundan daha büyük olan zorluk, oluşmuş /oluşturulmuş bir topluluğu kurulduğu temeller üzere korumaktır. Cezayirli büyük düşünür Malik bin Nebi’nin; “Tarihe baktığımızda toplumları oluşturan temel düşüncelerin ihanete uğrayışlarının intikamlarını nasıl da aldıklarının acı durumunu görürüz”[15] diye söylemesi çok manidardır. Toplumu çözen, birlikteliklerini bozan bazı unsurlar vardır. Enfal suresi 46. ayette; “Birbirinizle çekişmeyin, ve ayrılığa düşmeyin; gücünüz gider” buyurulmuştur. Konumuzu teşkil eden ayetin nuzul sebebi de göz önünde bulundurulduğunda; kışkırtmalarla, provakatif söylemlerle, komplolarla, entrikalarla… bir toplumu tahrip etmenin, fesada vermenin ne kadar kolay olduğunu bize bildirir. Susuz bir çölde, suya duyulan arzu ve iştiyak gibi, birbirimizin güzel bir sözüne ve güzel bir davranışına en çok muhtaç olduğumuz bir zamanda, belki dikkat edilmesi gereken en önemli husus, ittihadımızı bozacak her türlü davranıştan ve söylemden uzak durmaktır. Çünkü kafirler, bizim Rabbimizden bir nimete erişmemize tahammül etmezler. Bunu bozmak için de ellerinden geleni de mutlaka yapacaklardır. “Ateş çukuru kenarında idiniz ...” tabiri ile kast edilenin ne olduğuna gelince... Eğer ateşin kıyısında duruyor olmalarıyla kastedilen ateş, ahiretteki cehennem ateşi ise, onların kafir olmalarıdır ki, onlarla ateşe düşmeleri arasında bir tek engel ölüm kalmıştır. Ölüm ise insana bir nefes kadar yakındır. Fakat Allah onları iman vasıtasıyla oraya düşmekten kurtardı. Eğer kastedilen ateş iman etmelerinden ve kalplerinin ısınıp uzlaşmasından önce, içinde yaşadıkları bozgun toplum içindeki hallerinin açıklanması ise, bu durumda ateşten maksat yaşadıkları savaşlar ve iç çekişmelerdir. Param parça kalplere, farklı amaçlara ve değişik beklentilere dayalı olarak kurulan bir toplum, bir rehberin önderliğinde tek bir hedefe yönelen bir toplumun hareket düzenliliğine sahip olamaz. Bu tür bir topluma bir çok rehber yol göstericilik yapmaya kalkışır. Bunların da doğal olarak kişisel eğilimleri farklı olur. Bireysel tahakkümler yıkıcı etkisini gösterir ve toplum en şiddetli ihtilaflara duçar olur. Böylece kendilerini küçük düşürücü sürtüşmelerin girdabında bulurlar. Daima başlarında savaşların ve çatışmaların tehdit kılıcı sallanır. Yok oluş ve tükeniş korkusu sürekli varolur. Bu öyle bir ateştir ki, insanı sadece kıyısında bırakmaz, içine çekip düşürür... Geçmişte Ensar Topluluğu bunu kendi nefislerinde bizzat yaşadılar. Bir an bile rahat yüzü görmez bir durumda iken Cenab-ı Allah’ın nimeti sayesinde; ki bu nimet en başta Peygamber ile birlikte tanıştıkları “iman nimeti”dir, kardeş oldular. “O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz...” ayetin bu kısmı öncesinde geçen; “Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın...” kısmını bir ölçüde açıklıyor. Burada nimetten maksat kalplerin uzlaştırılması, ülfet, ve ünsiyetin oluşturulmasıdır. Cenab-ı Allah; “...ve Kalplerinizi birbirine ısındırdı. Eğer yeryüzünün tamamını bu uğurda harcasaydın onların kalplerini ısındıramazdın.. Fakat Allah onların kalplerini ısındırdı…”[16] buyurmuştur. Kalpler üzerinde tasarruf etme gücü Allah’ın elindedir. Öyle ki bir ayette, “Allah; kişi ile kalbi arasına girer” buyurulmuştur. Kardeşlik olayı ancak yaşanarak anlaşılacak bir olgudur. Bu kardeşliğin temelinde kendi nefsi için istediği şeyi kardeşi için de isteme, kardeşini kendine tercih etme, sadece Allah rızası için kardeşini sevme... gibi şeyler yatar. Bütün bunlar da ancak yaşanılarak tadına varılacak şeylerdendir.. Dava potasında erimiş bir kardeşlik, kitaplarda okunarak veya kendimizin dışında yaşananı seyretmekle anlaşılmaz. Üstad Bediuzzaman Said Nursi; “... ‘İnnemel Mu’minune İxwetun’ kale-i kutsiyesi etrafinda birleşiniz!”[17] diye buyurarak konuya dikkatlerimizi çekmiştir. Resulullah (ASM) hicretinin ardından yaptığı üç önemli iş vardır. Birincisi Mescidin inşasıdır. Bununla Kuba mescidi ve Mescid-ün Nebevi somutlaşmıştır. Mekke döneminde mü’minlerin çekmiş oldukları eziyet ve işkence ile birlikte yaşamış oldukları büyük hicretin ardından mescidin inşası; mescidlerin inşasının ne denli zor ve meşakkatli bir sürecinin olduğunu bize göstermiştir. İkinci olarak yapılan iş ise Medine’de yaşayan diğer topluluklar ile yeni oluşan İslam toplumunu birbirinden ayrı olmak kaydıyla belirlemesi ve özellikle Medine’nin savunması konusunda anlaşmalarla birliktelik oluşturmasıdır. Bunun en önemli sonucu da Yahudi toplumunun yeni oluşan İslam toplumu üzerinde oluşturmaları muhtemel olumsuz etkilerini kırmaktır. Resulullah (ASM)’ın yaptığı üçüncü önemli iş ise; Ensar ve Muhacir arasında kardeşliği tesis etmesidir. Konumuzla ilgili olan kısmı ise kardeşlik mevzusudur. Bu kardeşliğin başka bir örneğini tarihte görmek mümkün değildir. Zira bizzat Peygamber (ASM)’in girişimleriyle tesis edilmiş bir kardeşliktir. Haşr suresinin dokuzuncu ayetinde; “Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekemezlik hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkarlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir.” buyurulmuştur. Allah’ın ipine sarılmaktan kaynaklanan bu kardeşlik, Yüce Allah’ın ilk müslüman cemaate bahşettiği özel ve büyük bir nimettir. “Tarihi kinlerin, kabileci arzuların, şahsi menfaatlerin ve ırkçılığın, yanında çok küçük kaldığı, Allah yolunda kardeşlikten başka hiçbir güç bu kalpleri bir araya getiremezdi. Ancak Yüce Allah’ın sancağı altında saflar bir araya gelebilir.”[18] Ayetlerde şöyle bir incelik de vardır: “Kur’an-ı Kerim duyguların kaynağı olan kalbe dayanmaktadır. ‘Aranızı uzlaştırdı’ demeyip, ‘Kalplerinizi uzlaştırdı’ demekle kalbin en derin noktalarına nüfuz etmektedir. Böylece kalpleri, Allah’ın misakı, ahdi ve eli altında görünümüyle tasvir etmektedir. Ayrıca içinde bulundukları durumu resmederek canlı ve beraberinde kalpleri süsleyen hareket halindeki bir sahne şeklinde gözler önüne sermektedir.”[19] “Allah size ayetlerini işte böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız...” ayetin bu kısmında yeryüzünde beşeriyete önderlik yapmak sıfatına haiz, Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak birbirini Allah rızası için kardeşlik esasları üzere seven bir topluluğun bu esaslar üzere hayatiyetlerini koruyup devam ettirebilmesi için gerekli olan hususlara dikkat çekilmiştir. Onları beşeriyete önderlik yapmak sıfatından ayırmak, Allah ile kendileri arasındaki ipi koparmak, kardeşlik esasları üzere kurdukları toplumlarını ifsat etmek arzusunda olan Yahudilerin hile ve tuzaklarına karşı uyanık olmak için Allah ayetlerini işte böyle açıkladı. Rabbimizden dileğimiz o ki, varolan tüm gelişmeleri, Müslümanların birlik-beraberlik ve kuvvet sahibi olmalarına sebep kılmasıdır (Amin velhamdulillahi rabbil alemin) ALINTI [1] Al-i İmran:100 [2] Al-i İmran:101 [3] Al-i İmran:102 [4] Al-i İmran:104 [5] Tahrim:6 [6] Bakara Suresi: 40 [7] Al-i İmran Suresi: 31 [8] Nisa Suresi: 80 [9] Abdullah ibn-i Merduyeh Abdullah’tan rivayet etmiştir. [10] İmam Ebu Cafer Et Taberi’de Ebu Said’ten rivayet etmiştir. [11] Ed Durrul ;Mensur’da İbn-i Ebi Şeybe,Ebu Şurayh’tan rivayet etmiştir. [12] Riyazus Salihin’de Buhari’den rivayet edilmiştir. [13] Al-i İmran Suresi: 104 [14] Risale-i Nur Kulliyatı, Mektubat [15] İdeolojik Savaş Ajanları, Malik b. Nebi [16] Enfal Suresi:63 [17] Hucurat Suresi: 10 / Risale-i Nur Külliyatı, Mektubat [18] Fizilal-il Kur’an Konu ile ilgili ayetin tefsiri [19] Fizilal-il Kur’an Konu ile ilgili ayetin tefsiri |
Konu Sahibi MUHACİR. 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Şehid Ubeydullah Durna hayatı | Bilgi Dağarcığı | MUHACİR. | 1 | 2242 | 07 Mayıs 2013 01:10 |
Kazlı çeşme meydanında Mehmet göktaş hoca... | Serbest Kürsü | MUHACİR. | 0 | 1571 | 07 Mayıs 2013 00:43 |
Allah’ın ipine sarılmak. | İslam/Dinler/Mezhepler | MUHACİR. | 0 | 1636 | 07 Mayıs 2013 00:06 |
Sünnet-i Seniyye’ye İttiba. | İslam/Dinler/Mezhepler | MUHACİR. | 0 | 1573 | 06 Mayıs 2013 23:54 |
Dua’ya Dair... | Dua Bölümü | MUHACİR. | 0 | 1522 | 06 Mayıs 2013 23:46 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Kadere İman, Hayır ve Şer Allah’tandır, Allah’ın Ed-Dârr, En-Nâfi’ İsimleri/Muhsin İy | muhsin iyi | Makale ve Köşe Yazıları | 11 | 07 Eylül 2014 08:24 |
Allah’ın İnsanları Bela Musibetlerden Koruması, Saklaması Allah’ın El-Hafîz İsmi/Muhs | muhsin iyi | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 02 Ağustos 2012 12:51 |
Nefsi Küçük Görmek, Allah’a Yakın Olmak, Allah’a Yaklaşmak/Muhsin İyi | muhsin iyi | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 02 Şubat 2012 15:16 |
Allah’ın Kuran-ı Kerim’le ve Peygamberlerle Hükmetmesi, Allah’ın El-Hakem İsmi/Muhsin | muhsin iyi | Makale ve Köşe Yazıları | 1 | 09 Ekim 2011 16:49 |
Allah’ın Görmesi ve İşitmesi, Allah’ın Es-Semî’u, El-Basîru İsimleri/Muhsin İyi | muhsin iyi | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 09 Ekim 2011 11:52 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|