|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi: 25 Aralık 2013 (05:23), Konuya Son Cevap : 25 Aralık 2013 (05:23). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
25 Aralık 2013, 05:23 | Mesaj No:1 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | İSLAM DÜŞÜNCE EKOLLERİ TARİHİ--ÜNİTE 2 özet-- İSLAM DÜŞÜNCE EKOLLERİ TARİHİ--ÜNİTE 2 özet-- ÜNİTE 2:İSLAM DÜŞÜNCE EKOLLERİ (Haricilik, Mürcie, Mu’tezile) HÂRİCÎLER Harici;Sözlükte,ayrılan,göçen,karşı çıkan,itaattan ayrılıp,isyan eden ve saf değiştiren anlamına gelir.Hz.Alinin hakem olayını kabul etmesi üzerine ona karşı çıkıp isyan eden siyasi bir harekettir.Önce Hz.Aliyi destekleyen ve muaviyeye karşı onun saflarında savaşan bazı insanlar,sorunun hakemle çözülmesi fikrini desteklediler.Hakemlerin tayin edilmesiyle birlikte görüş değiştirerek Hz.Aliye karşı çıkıp onun saflarından ayrıldılar.Bu tutumlarını dini açıdan haklı gösterebilmek için ״Allahtan başka hüküm verecek yoktur yada hüküm ancak Allaha aittir״(La hükme illa lillah) şeklindeki bir ayeti slogan olarak kullandılar.Hz.Ali, Muaviye ve hakemleri (Ebu musa el eşari ve Amr b.Ası )protesto eden bu hareket,daha sonra kendine has görüşleriyle itikadi bir boyut kazanmıştır. İsimlendirme Meselesi Haricî, sözlükte, “ayrılan, göçen, karşı çıkan, itaat etmeyip isyan eden ve saf değiştiren” anlamlarına gelen hurûc kökünün sonuna nisbet eki getirilmek suretiyle türetilmiş bir sıfat isimdir. Terim anlamı, “insanlardan, Hz. Ali’den, haktan veya dinden uzaklaşanlar” anlamında Hakem olayından sonra Hz. Ali’nin yanından ayrılanlar demektir. Kınamak ve küçük düşürmek amacıyla muhaliflerince verilmiştir. Daha sonra, Harcîler bizzat kendileri, haricî kavramının anlamını “kafirlerden her türlü bağı koparanlar” şeklinde tanımlayarak kullandılar. Şurât, Muhakkime, Muhakkime el-Ûlâ; Harûriyye, Vehbiyye, Râsibiyye ve Mârika isimleri de Haricîler için kullanılır. Haricîliğin Teşekkül Süreci Hakem olayından (37/657-8) sonra, aynı görüşü paylaşan bazı kimseler bir araya gelerek, Ali ve Muaviye taraftarlarının dışında farklı üçüncü bir siyasî cephe oluşturmuştur. Bunun dışında Hz. Osman’ın halife seçilmesiyle tekrar ortaya çıkan Emevî Haşimî çekişmesi, Hz. Osman’ın hilafetinin özellikle son altı yılındaki siyasî uygulamaları, yerleşik hayata sonradan geçmiş bedevî Arapların hızlı kültür değişimi sonucu sosyal hayata ve merkezi otoriteye intibakta yaşadıkları problemler ve yüzeysel olarak anladıkları Kur'an'a dayalı bir toplum oluşturma çabaları, Hariciliğin ortaya çıkışında etkili olan önemli etkenlerdendir. ** Hariciliğin dini-siyasi bir zümreleşme hareketi olarak ortaya çıkması, SIFFIN savşı sonrasına rastlamaktadır. Haricîlerin Tarihçesi Hakem olayından sonra Hz. Ali’den ayrılan 12.000 kadar Harici Harûra’da toplandı. Hz. Ali bu insanları ikna için, önce Abdullah b. Abbas’ı göndererek, sonra bizzat kendisi giderek çok çaba sarf etti. Ancak bütün çabaları sonuçsuz kalınca, önce Nuhayle’deki, sonra da Nehrevan’daki Haricîler üzerine yürüdü ve çoğunluğunu öldürdü. Yine de varlığını devam ettiren Hariciler, merkezi otoriteye ve Kureyş’e karşı çıkmaları dolayısıyla mevâliden de destek görmeye başladı. Emeviler döneminde Hariciler, 63/682 yılında Emevîlere karşı hilafet talebiyle ayaklanan Abdullah b. Zübeyr’i desteklediler. Nafi b el-Ezrak, Abdullah b. Saffar, Abdullah b. İbaz, Hanzale b. Beyhes Basra’ya; Ebû Tâlut, Ebû Fudeyk, Atiye b. EsvedYemâme’ye gittiler. Bunlar kısa bir süre sonra Yemame, Hadramut, Yemen ve Tâif’i ele geçirdiler. Haricîlerden İbâdiyye dışındakiler varlıklarını devam ettirememiştir. ** Hz. Aliyi hakem tayinine zorlayan Eş’as b.Kaystır. ** Haricilere önderlik eden kişiler; Abdullah b.Vehb er-Rasıbî ve İbn Kevva dır. İbaziyye ve Faaliyetleri İbaziyye, Nafi’ b. el-Ezrak’ın 65/685 yılında Emevilere karşı isyanında, yanında yer almayanları ve büyük günah işleyenleri küfre düşmekle suçlamıştır. Bunun üzerine ondan ayrılarak Basra’da Abdullah b. İbaz’ın etrafında toplananların bir fırka oluşturmuştur. İbaziyye başlangıçta Emevilerle iyi ilişkiler içindeydi. Basra İbazilerin ilim merkezlerinden birisi haline geldi. İbâziyye, Mağrib, Yemen, Hadramût, Uman, Mısır ve Horasan’da yayıldı. Haricîlik, Hicaz, Yemen ve Hadramut’ta, Ebû Hamza Muhtâr b. Afv ve Abdullah b. Yahya’nın ortak faaliyetleriyle yayıldı. Fasılalarla iktidar oldukları Uman’daki varlıkları günümüze kadar devam etmiştir. Kuzey Afrika ve Mağrib İbaziliği, II./VIII. asrın başlarında Basra İbâdîlerinden Selâme b. Saîd’in faaliyetleriyle başlamıştır. Bu bölgede Rüstemîler devletini kurdular. Sonra İbâzi Vehbiyye grubu, Cebelinefuse’de Ebû Zekeriyye el-İrcanî (311/923)’nin önderliğinde bağımsız bir devlet kurdu, daha sonra yarı bağımsız olarak VIII./XIV. yüzyıla kadar varlığını devam ettirdi. V./XI. yüzyıldan itibaren Kuzey Afrika İbazileri, bir İbâzi’nin başkanlık ettiği Azzabe adı verilen bir meclis tarafından yönetilen bir yönetim biçimi geliştirdi. **İbaziyye adını ;Abdullah b.İbaz el-Mürri et-Temimiden almıştır. **İbaziyyeler kendilerini; Muhakkime el-Ulâ,Vehbiyye,Ehlüd Da’ve,Ehlül İman vel İstikame,Ehlül Adl vel İstikame,Cemeatül Müslimin olarak tanımlarlar. İbazilerin Görüşleri Harici gruplar arasında sistemli bir fikri yapıyı kurmayı sadece ibaziler başarmıştır. Bunlara göre; İslam toplumunun yönetiminde, itikadi ve ameli hayatında Kur’an esas alınmalıdır. Adaletin gerçekleştirilebilmesi, Kur’anın ortaya koyduğu emir, yasak ve hükümlerin yürürlüğe konmasıyla mümkündür. Siyasi irade bunu sağladığı takdirde isyan etmek ve görevinden uzaklaştırmak gerekir. Halife seçimle iş başına gelir. Büyük günah işleyen kişi imandan çıkmış kafirdir. Ebedi cehennemliktir. Hariciliğin sert ve katı tutumunu yumşatarak islamın emir ve yasaklarını bir bütünlük içerisinde ele almayı başaran en mutedil fırkadır. Devlet Kur’anın esasları üzerine kurulmalıdır. İtikadi konularda ; iman, ikrar, niyet, amel, sünnete uymak, hevaya meyletmemek ve takva yoluna uymaktır. Günümüze kadar gelmeyi başaran tek harici fırkadır. İman konusunda ehli sünnetle aynı görüştedirler, sadece kuranın mahluk olduğunu ve büyük günah işleyen için herhangi bir şefaat olmayacağını ileri sürer. Halıfe seçimi Halifelik için Kureyşli olmak zorunlu değildir. Adil, alim ve zahit olmak gibi halifelik şartlarını taşıyan hür veya köle, Arap veya mevali her Müslüman seçimle iş başına gelebilir. İmamlık Devlet başkanı, şartlar ne olursa olsun seçimle işbaşına gelmelidir. İbaziyye, halife olacak kişide aranan şartlar ve azledilmesi gereken durumlar konusunda ilk Hariciler gibi düşünürler. Daha faziletlinin bulunması durumunda, daha az faziletlinin imam olmasını ve aynı anda farklı bölgelerde birden fazla imamın bulunmasını caiz görürler. İbaziler, kendi dışındaki Müslümanlara, diğer Hariciler gibi sert davranmamışlar ve Ehl-i Kıble’den olan muhaliflerini müşrik değil “nimeti inkar edenler anlamında kafir” olarak görmüşlerdir. İbaziyye’nin Günümüzdeki Durumu İbaziyye, günümüze kadar gelmeyi başaran tek Haricî fırkasıdır. Çağımızda İbazîler, Uman başta olmak üzere Hadramut, Zengibar, Libya, Tunus, Cezayir ve Batı Sahra’nın çeşitli yerleşim alanlarında yaşamaktadırlar. MÜRCİE islamın ilk döneminde ortaya çıkan ve uzlaşmacı fikriyle tanınan siyasi ve itikadi bir fırkadır. Hz. Osman’ın ölümünden sonra meydana gelen tartışmalara taraf olmayan Abdullah b. Ömer’ in başını çektiği ve daha pek çok sahabinin yer aldığı bir gruptur. İslam toplumunu tehdit eden başta harici zihniyetine, ikinci olarak emevi-haşimi çekişmesine özelliklede Müslümanların birbirini öldürmelerine tepki olarak doğmuştur. Görüşleri;Günümüze ulaşan Kitabu’l-irca, Kasidetü’l-İrca I-II ve Ebu Hanife’ye nispet edilen serlerinde benimsediği fikirler sistemli bir şekilde ele alınmıştır. Bu fikirler; 1) Bilinmeyen konularda hükmü Allah’a ertelemek, 2) Kıble ehlinden büyük günah işleyen hiç kimse tekfir edilemez, 3) Din birlik ve beraberliktir. Bunlara göre büyük günah işleyen imandan çıkmaz. ahiretteki durumu Allah’a kalmıştır. İslama girmenin şartı ameller değil, Allah’ı ikrar ve tastiktir.Allah va’dinden dönmez ama vaidinden dönebilir. İsimlendirme Meselesi;Mürcie kelime olarak, “geriye bırakmak, ertelemek veya geciktirmek” anlamlarına gelir. Kavram olarak, büyük günah işleyenlerin durumlarını Allah’a bırakıp, onların cennete mi cehenneme mi gideceği konusunda fikir ortaya koymayan kimselerin oluşturduğu topluluğa verilmiş müşterek bir isimdir. İlk defa, Haricî Nâfi b. el-Ezrak tarafından kullanılmıştır.Mürcieyi;Şüpheciler(şükkak)olarak isimlendirmiştir.Şia Hz.Aliyi hilafet sırasında birinciden dördüncü sıraya bırakan herkesi mürcie altında zikreder. Mürcieler kendilerini şöyle tanımlarlar Zemmedilen mürcie değil Övülen mürcie olarak,bazende canlarını cennet karşılığında Allaha satanlar anlamında Şârî olarak yada birlik ve bütünlüğü savunanlar anlamında Ehlül Cemaa el-Mürciuun adıyla isimlendirmişlerdir. Mürcie’nin Teşekkül Süreci Abdullah b. Ömer’in başını çektiği bir grup, Hz. Osman’ın öldürülmesinden sonra meydana gelen tartışmalarda taraf olmak istememişti. Bu tavır, ilk defa Hz Osman’ın Bizans’a gönderdiği gaziler tarafından, daha sonraları Ali ve Muaviye arasındaki mücadelede ve Hasan’ın hilafeti Muaviye’ye devretmesinden sonra siyasî kamplaşmalara doğrudan taraf olmak istemeyen Müslümanlar tarafından benimsendi. Mürcielilere Ali ve Muaviye tarafında yer almayanlar anlamında Tarafsızlar(Mutezile),Siyasi çekişmelerden uzak durup köşesine çekilenler anlamında Huleysiyye ve büyük günah işleyenlerin durumu hakkında şüphe edenler anlamında Şükkak isimleri verilmiştir. Başlangıçta Hz. Ali’ye beyat etmekten kaçınan Tarafsızlar grubu, daha sonra ona beyat etmiş, ancak onunla birlikte savaşmayı ve Kıble Ehli’ne kılıç çekmeyi reddeden bir siyasi duruş sergilemişlerdir. Onlar, iktidarı ele geçiren lideri tanımışlar, Kıble Ehli’nden isyan edenle savaşmayı haram saymışlardır. Bu kimseler, Mürcie’nin ilk nüveleri olmuştur. İlk irca fikri Muaviye’nin başlatmış olduğu Hz. Ali’yi lanetleyip Hz. Osman’ı övme kampanyasınapek çok kimsenin tepki göstermesi sonucu, Hz. Ali ve Osman hakkında ircâ fikrinibenimsemek Hicrî birinci asrın ortalarından itibaren siyasi bir tavrın ve tercihin işaretioldu. Bu fikir, Haricîlerin, Muaviye’nin ve Haşimîlerin son iki halife ile ilgili görüşlerinin reddi anlamına gelmektedir. Böylece ilk aşamada Hz. Ali ve Hz. Osman’ın cennetlik miyoksa cehennemlik mi oldukları konusunda bir hükümde bulunulmayıp durumlarınınAllah’a bırakılması ve daha sonra bunun genişletilerek bütün büyük günah işleyenleriçin uygulanmasıyla ilk ircâ fikri kurumlaşmış ve kitlelere mal olmuştur. Mürcie’nin Tarihçesi Mürcie ve iktidar ilişkisi Mürciîler, Hasan b. Muhammed’in yazıp, önemli şehir merkezlerine gönderdiği Kitâbu’lİrcâ vasıtasıyla fikirlerini yaydılar. Emevî-Haşimî iktidar çekişmesinden bunalan Arapkökenliler ile Emevilerin ikinci sınıf vatandaş muamelesi yaptığı mevali tarafındandesteklendiler. Onlar, iç çekişme ve iktidar mücadelelerine taraf olmamak için sınır bölgeleri olan Horasan ve Maveraünnehir’deki fetih ve tebliğ faaliyetlerine katılmış vekadılık görevleri üstlenmiştir. Mürcie, iktidara karşı gerçekleştirilen bazı isyanlarakatılmışlardır. Bu dönemde iktidarla ilişkilerinin en iyi olduğu zaman Ömer b. Abdilaziz zamanıdır. Onun hilafetinden sonra iktidarla ilişkileri yeniden bozulan Mürcie,Emevîlerin sonunu hazırlayan Hâris b. Süreyc’in Horasan ve Maveraünnehir’dekiisyanına katılmıştır. Mürcieler en büyük desteği kimde gördüler? Emevi halifesi Ömer b.Abdulaziz den gördüler.Horasan ve Maveraunnehir bölgesinde mürcielerin önderlerinden Ebus-Sayda ve Sabit Kunta bir çok kişinin islama girmesine vesile oldular ve emevilere karşı mücadele verdiler. Mürcie’nin Görüşleri Kitâbu’l-İrcâ I-II ve Ebû Hanife’ye nisbet edilen eserler gibi ilk Mürciîmetinler günümüze ulaşmıştır. Bu metinlerde sistemli olarak ele alınan ilk fikirler, genelde iman, büyük günah ve va’d-vaîdle ilgili problemlerüzerinde yoğunlaşmaktadır. Söz konusu ilk Mürciî fikirler şöyledir: a) İç yüzü bilinmeyen konularda hükmü Allah'a ertelemek. Cemel ve Sıffin savaşları gibi ilk ayrılıklarda yer alanların Cennetlik mi yoksa Cehennemlik mi oldukları hakkında verilecek karar Allah'a bırakılmalıdır. b) Büyük günah işleyen hiç kimse tekfir edilemez. Müslüman olduğunu söyleyen herkes iman üzerinedir. c) Din birlik ve beraberliktir: Bir kimse iman ettikten sonra İslam toplumunun birüyesidir. Bu bakımdan bütün müminler iman yönünden eşit olup birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Büyük günah insanı imandan çıkarmaz,Ameller imanın bir parçası değildir. Hilafetin kureyşten olması şart değildir.Mürcie İslam düşüncesinde teorik ve pratik olarak meşruiyetini halktan alan bir yönetim biçimini savunan ilk mezhebtir. Mürcie’nin iman nazariyesine göre, ameller imanın bir parçası değildir. Bu sebeple büyük günah imandan çıkarmaz. Dolayısıyla Allah’ın birliğine inandığı sürece kişiyi müşrik yapacak bir günah yoktur. Böyle birinin Ahretteki durumu Allah'ın dilemesine kalmıştır. İslâm'a girmenin şartı ameller değil Allah'ı ikrar ve tasdiktir. İmanda istisna olmaz, yani şartlı ve şüpheli iman olmaz. Bir mümin imanını açıkça ifade etmelidir. İmanın gerçekleşmesi, ya dilin ikrarı veya kalbin tasdiki yada her ikisiyle olur. Ameller imanın bir parçası olmadığı için imanda artma ve eksilme olmaz. Müslümanlar arasında imanda eşitlik esastır. Farklılık sadece amellerde söz konusudur. Eğer Allah, bir iyiliğe karşılık mükafat vereceğini söylemişse (va’d), bu sözünden asla dönmez, ama ebedi cehennemine koymakla tehdit etmişse (vaîd), bu tehdidinden rahmeti ve acıması dolayısıyla vazgeçerek kulunu affedebilir. ** Mürcieler Abbasi siyasetine destek vermediler ama devletin resmi kadılık görevini yürüttüler ve fıkıhla meşgul oldular.Ayrıca Bişr el-Merisigibi bazı mürcielerin Halife memun döneminde başlatılan ״Kuran yaratılmıştır״ fikrini dayatması yani Mihnepolitikasının içinde olması onların horasan ve maveraünnehir bölgesinde Mutezile ile özdeşleştirilmelerine yol açmıştır. Mürcienin kollarıMürcie reyde: Neccarilik, Nisaburda ve Sicistanda; Kerramilik, Semerkanttada: Maturidilik olarak üç ayrı fikir ekolüne ayrılmıştır MU’TEZİLE Mu'tezile, tevhid, adl, el-va’d ve’l-vaîd, el-menziletü beyne’l-menzileteyn ve el-emru bi’l-ma’ruf ve’n-nehyi ani’l-münker olarak bilinen beş esası benimsemiş ve kelamî-felsefî meselelerle temayüz etmiş bir ekoldür. **İslamı savunma amacı ve çeviri faaliyetlerinin etkisiyle felsefeye yönelme, ekolün teşekkülünde etki eden önemli faktörlerdir. ** ilk mutezili fikirlerin öncüsüVasıl b.Ata,Amr b.Ubeyd’dir. ** Mutezile ekolü beş prensip içinde en çok Tevhid ve Adl ilkelerine vurgu yapmışlardır. Onlar tevhid prensibi çerçevesinde Allah-Alem, ilişkisine değinerek ilahi sıfatlar,ilahi kudret,cisim,cüzün la yatecezze(atom) hareket,sükun gibi konularda özgün fikirler ortaya koymuşlardır. İsimlendirme Meselesi; Mu'tezile kelime olarak, “uzaklaşanlar, bir tarafa çekilenler” anlamına gelir. Terminolojik olarak ise, hicrî ikinci asrın başlarından itibaren, büyük günah işleyenin durumu, tevhid, insanın kendi fiillerinin yaratıcısı olması gibi konularda, aklı ön planda tutarak toplumun diğer kesimlerinden biraz daha farklı ve özgün görüşler ileri sürenlere kullanılan müşterek bir isimdir. Mu’tezile'nin bu isimle anılma sebebi olarak, büyük günah işleyen kimselerin mü’min ya da kafir olmadıkları, bu iki konumun arasında bir yerde (el-Menziletü beyne'l Menzileteyn) oldukları fikrini savunmaları ifade edilir. Mu’tezile, bu isimle asıl kast edilenin batıldan ve dalâlet topluluklarından ayrılmak ve övgü olduğunu iddia etmiştir Mutezile’nin Teşekkülü Süreci İlk esas Mu’tezilî fikirlerin öne çıkmasında ve mezhebin temel ilkelerinin teşekkülünde etkili olan belli başlı faktörleri; a-Müslümanlar arasındaki ihtilafa çözüm arayışları b- İslâm’ı savunma psikolojisi ve tercüme faaliyetleriyle birlikte felsefeye yöneliş c-İlk esas olan “el-Menziletü beyne'l-menzileteyn” fikrinin ortaya çıkması ile birlikte Mu’tezile’nin oluşum süreci işlemeye başlamıştır. Mutezile’nin Beş Esası a) el-Menziletü beyne'l-menzileteyn: Büyük günah işleyen kimsenin, ne mü'min ne de kafir olduğu, ikisinin arasında bir yerde bulunduğu ve tövbe etmediği takdirde cehennemlik olacağı; fakat cezasının kafirlerden daha hafif olacağı anlamına gelmektedir. b) el-Va’d ve’l-Vaîd: İyilik yapanları ödüllendireceğini (el-Va’d), kötülük yapanları cezalandıracağını (el-Vaîd) bildiren Allah’ın bu sözünden asla dönmemesidir. c) el-Emru bi’l-Ma’ruf ve’n-Nehyi ani’l-Münker: İyiliği emretmek ve kötülüklerden sakındırmak prensibinin, zulme karşı güçle karşı koyma ve adil olmayan yönetime isyan şeklinde siyasi boyutu ve iyiliğin yerleştirilmesi ve kötülüğün ortadan kaldırılması şeklinde ahlakî boyutu bulunmaktadır. d)Tevhîd: Bu ilke içinde Allah’ın sıfatları, halku’l-Kur’an ve cevher-i ferd, araz, cisim gibi alem anlayışına ilişkin konular ele alınır. Mu'tezile, Allah’ı sıfatlardan arındırma üzerine bina ettiği Tevhid prensibi çerçevesinde, Allah'ın sıfatlarının zatının özü olduğu, yaratılmışların sıfatlarından Allah'ın tenzih edilmesi gerektiği görüşlerini savunur. e)Adl: Bu ilkeden hareketle Mu'tezile, insanın kendi fiilini yarattığı, Allah’ın insanları iradelerinde hür bıraktığı ve sorumluluk yüklediği fikrini işlemiştir. Mutezile’nin Tarihçesi Me’mun, Mu’tasım ve Vâsık dönemleri (198-232/813-846), ekolün yıldızının parladığı, siyaseten güçlü bir konuma yükseldiği, Mu’tezilî bilginlerin sarayda nüfuz sahibi olduğu ve kelamî tartışmalarda etkin oldukları dönemlerdir. Bu dönemde Mu’tezilî öğreti, sarayda, siyasi arenada, ilim meclis ve halkalarında önemli bir konuma gelmiş, devletin resmi ideolojisi olarak kendini kabul ettirebilmiştir. Mütevekkil ile başlayan yeni dönemde, siyasi erkin Mu'tezile’den desteğini çekmesiyle birlikte ekol, gücünü hissedilir bir şekilde kaybetmeye başlamıştır. Ekolü toparlama konusunda gayretleri ve Kitâbu'l-intisaradlı eseriyle öne çıkan Hayyât (300/912)’tır. Mu’tezile, Basra ve Bağdat ekolü olarak iki ana kola ayrılmaktadır. ** Mu’tezile ekolü tarihsel süreçte başta Basra ve Bağdat olmak üzere Horasan, Maveraünnehir, Yemen, İspanya (Endülüs), Mağrib, Kûfe'ye, Cezire, Kahire, Isfahan, Cürcan, Nişabur, Horasan, Hemezan, Rey ve Ermeniyye’de faal olmuştur. Günümüzde ise, Mu’tezile mensupları yoktur. ** Basra Ve Bağdat ekolünü birbirinden ayıran en önemli husus:Bağdat ekolü Hz.Aliyi diğer sahabeye üstün tutan ve Ali oğullarına yakın olan bir siyasi tavrı benimsemeleridir.Basra ekolü iseevleti temsil eden Abbasoğullarından yana tavır koymuşlardır. Basra ekolüne mensup önde gelen bilginlerden bazıları şunlardır: Ebu huzeyl el-Allaf/ Ebu Bekir el-Asam/Abbad es-Sülemi/Amr el-Fuvati/ Zurkan,Nazzam,Şahham,el-Esvari,Cahız,Süleyman es-Saymeri,Ebu Ali Cübbai. Bağdat ekolüne mensup olanlar ise şunlardır: Bişr b el Mutemir,Ahmet b.ebi Duad,Sümame b.Eşres,Ebu Musa el-Murdar,Cafer b.Harb,Cafer b Mübeşşir,el-İskafi,İsa b Haysem es Sufi
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
Konu Sahibi Medine-web 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Medineweb Görsel ve Slayt arşivi( kaybolmaması... | Medineweb.net Videolar | Medine-web | 4 | 147 | 23 Eylül 2024 20:24 |
Mustafa İslamoğlu Sözler | Medineweb.net Videolar | Mihrinaz | 2 | 343 | 30 Nisan 2023 16:51 |
Şirk Hakkında Kuran Ne Diyor? | Medineweb.net Videolar | Medine-web | 0 | 250 | 29 Nisan 2023 18:52 |
DÜNYA KABE'NİN NERESİNDE | Hacc-Umre-Kurban | Medine-web | 0 | 1092 | 27 Nisan 2020 21:40 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
İSLAM DÜŞÜNCE EKOLLERİ TARİHİ--ÜNİTE 10-11 özet-- | Medine-web | İslam Düşünce Ekolleri Tarihi | 1 | 25 Aralık 2013 05:30 |
İSLAM DÜŞÜNCE EKOLLERİ TARİHİ--ÜNİTE 8-9 özet-- | Medine-web | İslam Düşünce Ekolleri Tarihi | 1 | 25 Aralık 2013 05:29 |
İSLAM DÜŞÜNCE EKOLLERİ TARİHİ--ÜNİTE 6-7 özet-- | Medine-web | İslam Düşünce Ekolleri Tarihi | 1 | 25 Aralık 2013 05:27 |
İSLAM DÜŞÜNCE EKOLLERİ TARİHİ--ÜNİTE 4-5 özet-- | Medine-web | İslam Düşünce Ekolleri Tarihi | 0 | 25 Aralık 2013 05:25 |
İSLAM DÜŞÜNCE EKOLLERİ TARİHİ--ÜNİTE 3 özet-- | Medine-web | İslam Düşünce Ekolleri Tarihi | 0 | 25 Aralık 2013 05:24 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|