Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İlitam 4.Sınıf Dersleri > İslam Hukuku 2

Konu Kimliği: Konu Sahibi f_kryln,Açılış Tarihi:  25 Ekim 2013 (16:07), Konuya Son Cevap : 25 Ekim 2013 (16:07). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 25 Ekim 2013, 16:07   Mesaj No:1
Medineweb Kıdemli Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:f_kryln isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14040
Üyelik T.: 01 Ağustos 2011
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Byn
Memleket:Ağrı
Yaş:35
Mesaj: 300
Konular: 103
Beğenildi:23
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Hukuk 2. Hafta

Hukuk 2. Hafta


KLASİK İCMÂ ANLAYIŞI
İslam fıkhı ve kültürünün çok önemli kavramlarından biri olan icmâ fıkıh usulü eserlerinde kaynaklar teorisinin vazgeçilmez bir öğesi olarak yer almakta ve temel şer’î deliller arasında genellikle üçüncü sıraya yerleştirilerek incelenmektedir.
İCMÂ KAVRAMI
1. İcmânın Sözlük Anlamı
Sözlükte icmâ kelimesi, tek kişiye ait bir eylem olarak kullanıldığında “bir şeye niyet etmek, azmetmek”; birden fazla kişi hakkında kullanıldığında ise “bir hususta fikir birliği etmek”anlamına gelir. Azmetmek, bir işi kesin yapmaya kesin karar vermek demektir. Belirli sayıda kişi, belli bir meseleyi bağımsız olarak düşünüp kotardığında aynı sonuçta kararkılınmışsa, oluşan bu durum bir icmâdır.
2. İcmânın Terim Anlamı
Fıkıh alanında terim statüsünü kazanan icmâ, her türlü meseledeki ittifakı değil, sadece amelî bir meselenin dinî hükmü üzerinde oluşan fikir birliğini ifade eder. Ayrıca bu, belli nitelikleri haiz belli bir alanın mensuplarına ait bir fikir birliğindir.
İcmâ, Hz. Muhammed ümmetinden müçtehitlerin onun vefatından sonraki herhangi bir zamanda, dini bir meselenin hükmü üzerinde fikir birliği etmeleridir.” Herhangi bir hususta müçtehitler arasında oluşan fikir birliği demek olan icmânın karşıt anlamı ise ihtilaftır. Oluşan ittifaka tek kişinin görüşü muhalif kalmışsa buna da hilâfdenir.
İCMÂNIN DAYANAKLARI
İslam alimlerinin baskın çoğunluğu (Cumhur) icmâı şer’î delil kabul eder ve ona şer’î deliller hiyeyarşisi içinde Kitap ve Sünnet’ten sonra yer verir. İcmâı kabul etmeyenler ise genellikleMu’tezile’den İbrahim en-Nazzam ve Kâşânî ile Haricîler ve İmamiyye şeklinde gösterilmektedir.
İcmâyı kabul etmeyenler hataya düşme noktasında ümmetin tamamı ile tek tek bireyler arasında bir fark bulunmadığını ileri sürerler. Diğer taraftan onlar “İhtilafa düştüğünüz meseleyiAllah’a ve Resûlü’ne götürün” (Nisa Suresi 4/59) ayetini ve Hz. Peygamber’in Muaz b. Cebel’e (18/640) saydırdığı kaynaklar arasında icmâın yer almayışını gerekçe göstererek icmânın hiçbir türünün kaynak olmadığını söylerler.
İcmâı ilke olarak kabul etmeyenler bu görüşlerini şu gerekçelerle de desteklemeye çalışırlar: Kimlerin müçtehit olduğu kesin olarak bilinemez, bilinse bile tamamının görüşlerine muttali olmaimkanı yoktur. Ayrıca icmânın bir senede dayanması gerekir. Bu senedin, sübut ve delalet yönünden kat’î olması durumunda bunu herkes bilebilir, dolayısıyla bunun hükmü herkese açık olur. Bu durumda gerçekleşecek bir icmâ da yeni bir işlev görmez, çünkü zaten bu konuda başka kat’î delil/deliller vardır. Senedin zannî olması durumunda ise müçtehitlerin sayı olarak çokluğu, farklı mizaç ve karaktere sahip oluşları, hüküm çıkarmada esas alınacak delillerin çokluğu gibi nedenler onların bir ittifaka varmalarına fırsat vermez.
1. İcmânın Kaynak Olduğuna Dair Nakli Deliller
İcmânın bir kaynak oluşu mantıki bir zorunluluk gereği değildir; çünkü bir topluluğun tamamının hataya düşmeme gibi garantisi yoktur.
a) Kur’an’dan getirilen bellibaşlı deliller
“Kendisine doğru yol belli olduktan sonra Resûl’e muhalefet edip müminlerin yolundan başka bir yola uyanı yöneldiği yolda yalnız bırakır ve onu cehenneme atarız. Cehennem ne kötü varılacak yerdir” (Nisa 4/115).
“Siz diğer insanlara, peygamber de size tanık olsun diye sizi bu şekilde tarafsız bir ümmet kıldık”(Bakara 2/143). Bu ayette geçen “tarafsız” diye çevrilen “vasat” kelimesi çerçevesinde birtakımyorumlar yapılmaktadır. Buna göre bundan maksat adil demektir. Allah’ın bu ümmeti adil olaraknitelemesi sözünün kabul ve görüşünün geçerli olduğunu gösterir. “Siz diğer insanlara, peygamber de size tanık olsun diye” ifadesiyle Allah, Hz. Peygamber’i sahabeye tanık yaptığı gibi sahabeyi dekendinden sonrakilere tanık kılmıştır. Bu özellik başta sahabe kuşağı olmak üzere İslam ümmetininayrıcalıklı bir yere sahip göstermektedir.
Yukarıdaki ayeti desteklemek üzere benzeri anlam içeren şu ayete de atıfta bulunulur: “Daha önce de bu sefer de size Müslümanlar adını O verdi ki Resûl size, siz de diğer insanlara tanık olasınız”
(Hac 22/78). Bu ayete dayalı olarak Cessas, Müslüman topluluk dine dair bir görüş açıkladığında bu görüş sonradan gelenleri bağlar ve kimsenin buna muhalefet etmesi caiz olmaz şeklinde bir yorum yapar.
Siz insanlar için çıkarılmış en iyi topluluksunuz; zira siz iyiyi emreder, kötüyü yasaklar ve Allah’a da iman edersiniz.” (Âl-i İmran 3/110). Bana yönelenlerin yoluna uy.” (Lokman 31/15). Bu ayet ise inananların genelinin izlediği yolunhak ve doğru olduğuna işaret etmektedir.İcmâyı savunan cumhurun icmâın gerçekleşmesinin mümkün hatta bilfiil vuku bulduğunukanıtlama bağlamında getirdiği meselelerden bir kısmı şunlardır: Ninenin mirastan 1/6 pay alacağı, gıdadan oluşan mebiin (satım konusu gıda malının) kabzdan önce satımının yasak oluşu, Müslümanbir kadının gayri Müslim bir erkekle yaptığı evliliğin batıl olduğu, mehir miktarı tespit edilmedenyapılan nikahın geçerli olduğu vb.
b) Sünnetten getirilen deliller
Hadislerin birleştiği nokta, İslam ümmeti içinde daima doğru üzerinde bulunacak bir grubun var olacağı, dolayısıyla bu ümmetin hata ve dalâlet üzerine birleşmeyeceği ve cemaatten (topluluk) ayrılmamanın gerekli olduğu esaslarıdır. Meselâ Hz. Peygamber’in “Benim ümmetim hata üzerinde birleşmez “Benim ümmetim bir sapıklık üzerinde birleşmez” “Allah’tan ümmetimin sapıklık üzerinde birleşmemesi dileğinde bulundum; bana dilediğimi verdi” , “Müslümanların iyi gördüğü şey, Allah katında da iyidir” buyurduğu rivayet edilmiştir. Bu anlamda daha birçok hadis vardır. İcmâı savunanlar şöyle derler: Bu hadisler güvenilir râviler tarafından rivayet edilmiştir. Hz. Peygamber’in ashabı ve onlardan sonra gelen müslümanlar, en-Nâzzâm ve benzerlerine kadar bu hadislere dayanarak icmâyı kaynak kabul etmişler, deliller arasında bir çatışma halinde icmâyı diğerlerinden
üstün tutmuşlardır.
Herhangi bir meselede bütün Müslümanların dinin temel hükümlerine aykırı bir anlayış üzerinde birleşmeyeceği ve Müslümanların benimsediği bir anlayışın dışında kalmanın dinin tasvip etmediği bir davranış olduğu fikrine vurgu yapmaktadır.
İCMÂNIN GERÇEKLEŞME ŞARTLARI

1. Belli bir dönemde fikir birliği edenlerin müçtehit olması. Çoğunluğu teşkil eden usûlcülere göre herhangi bir devirde müctehid bulunamasa, icmâ gerçekleşmeyeceği gibi, sayıları kaç olursa olsun bir gurup müctehidin varlığı halinde, onların fikir birliği ile icmâ meydana gelir. Bazı usûl bilginlerine göre ise, icmânın meydana gelebilmesi için, fikir birliği eden müctehidlerin sayısının tevatür sayısına ulaşmış olması gerekir. Bazılar üç müctehid şartı ile yetinmiştir. İki müctehid hususunda ise ihtilâf edilmiş, kimi olur kimi olmaz demiştir.
2. Fakihlerin çoğunluğuna göre icmâa katılacak alimde özel anlamıyla adalet, yani itikadi bakımdan açık bir kusur taşımama ve bidatlardan kaçınma şartı aranır. Heva ve fısk ehli olarak bilinenkişilere genellikle icmâa katılma ehliyeti tanınmaz.
3. İlgili dönemdeki müctehitlerin tamamının fikir birliği etmiş olması. Alimlerin cumhuruna göre çoğunluk bir hüküm üzerinde ittifak etse, karşı görüş sahiplerinin sayısı ne kadar az olursa olsun, bu icmâ sayılmaz. Dolayısıyla sadece Ehl-i beytin veya dört halifenin veya Şeyhayhn’ın (Hz. Ebu Bekir veHz. Ömer) veya Medine ehlinin veya Kufe ehlinin ittifakları icmâ sayılmaz. Çünkü doğru, -bir kişi bileolsa- çoğunluğa muhalefet eden tarafta olabilir. Bazı bilginler ise, müctehidlerin çoğunluğunun fikirbirliği etmesi ile icmânın gerçekleşeceği kanaatindedir
4. Bu müctehitlerin Hz. Muhammed ümmetine mensup olması.
5. Fikir birliğinin Hz. Peygamber’in vefatından sonra gerçekleşmiş olması. Hz. Peygamber’in yaşadığı devir için icmâın varlığı ve geçerliliğinden söz edilemez.
6. Fikir birliğinin vücub, hürmet sıhhat ve fesâd gibi bir meselenin şer’î/amelî hükmü üzerinde gerçekleşmiş olması. İtikadi meselelerde, mesela, Allah Teâla’nın varlığı, peygamberliğin hak olduğugibi konularda icmâ söz konusu olmayacağı gibi sadece aklın alanına giren, tecrübelere dayanan fizikihadiselerde de icmâ olmaz.
7. İcmânın kesinleşmesi için, çoğunluk, söz konusu asrın sona ermesi gerektiğini bir şart olarak görmez. Fakat bazı bilginler bunu çeşitli gerekçelerle gerekli görür. Bunlardan bir kısmı bunu, icmânıngerçekleştiğini gösteren bir yol olarak görür. Diğer kısmı ise icmânın hüccet haline gelişinin bir şartıolarak kabul eder.

İCMÂNIN TÜRLERİ
1. Sarih İcmâ
Herhangi bir zamanda bütün müctehidlerin bir meselenin hükmüne dair görüşlerini tek tek açıklaması suretiyle ortaya çıkan fıkir birliğidir. Bu şekildeki icmâ değişik yollardan oluşabilir. Meselâ:İctihad ehliyetine sahip olanlar bir yerde toplanır, hükmü bilinmek istenen mesele kendilerininincelemesine sunulur; o mesele hakkında hepsi aynı kanaati belirtirlerse, sarih icmâ meydana gelmişolur. Veya herhangi bir devirde ortaya çıkan bir fıkhî olay hakkında bir müctehid görüşünü belirtir, birbaşka müctehid aynı olayla ilgili olarak aynı yönde kanaatini açıklar ve o devirdeki bütün müctehidleraynı şeyi yaparlarsa sarih icmâ tamamlanmış olur.
2. Sükûtî İcmâ
Sükûtî icmâ, herhangi bir meselede bir veya birkaç müctehid görüş belirttikten sonra bu görüşe muttali olan o devirdeki diğer müctehidlerin açık şekilde bir katılma veya itiraz beyanında bulunmaksızın sükût etmeleriyle oluşan icmâdır.
Bir sükûtî icmânın varlığından söz edilebilmesi için aşağıdaki şartların birarada bulunması gerekir:
1. Sükût, gerek katılmaya gerekse muhalefete işaret teşkil edecek belirtilerden uzak olmalıdır. Şayet katılmayı gösteren bir belirti varsa, bu, sükûtî değil sarih icmâ olur. Buna karşılık muhalefeti gösteren bir belirti varsa, icmâ asla gerçekleşmez.
2. Söz konusu görüş hakkında bilgi sahibi olduktan itibaren normal olarak o meseleyi incelemeye ve bir görüş oluşmasına yetecek kadar zaman geçmiş olmalı ve bu süreden sonra sükût edilmelidir. Şuvar ki bu sürenin belirli bir zamanla sınırlandırılması mümkün değildir. Zira meseleler açıklık-kapalılıkbakımından hep aynı değildir

İCMÂNIN KAYNAK DEĞERİ
Alimlerin çoğunluğu sarih icmânın kesin hüküm ifade ettiği, ona uymanın vacip, muhalif davranmanın ise haram olduğunu savunmaktadır. Onlar üzerinde ittifak edilen meselenin de artık içtihat ve ihtilaf konusu (el-müctehedât) olmaktan çıktığını ileri sürer. Usulcülerin çoğunluğu sükûtî icmâyı da geçerli sayar. Hanefîler ve Ahmed b. Hanbel (240/855)onu sarih icmâdan farksız görür.
Buna mukabil Malikîler ve İmam Şafiî sükûtî icmâyı, bir icmâ türü olarak kabul etmezler. Gerekçeleri şudur: Görüşlerini açıkça belirtmeyen müctehidlerin bu sükutu onların açıklanan görüşe katıldığını gösterebileceği gibi, başka bir sebebe de dayanabilir. Henüz o mesele ile ilgili ictihadî kanaate varmamış olması, görüşünü açıklayan müctehidden çekinmesi veya görüşün belirttiğinde zarara maruz kalma korkusunun bulunması gibi.

İCMÂIN SENEDİ
İcmânın senedi, müctehidlerin üzerinde icmâ ettikleri hükme varırlarken dayandıkları delil demektir. İcmânın kaynak olduğunu kabul edenlerin büyük çoğunluğu, icmânın bir senedi olmasıgerektiği görüşündedir. Çünkü senedsiz icmâ, Allah’ın dininde kişisel görüşe göre hükmetmeye ve Hz.Peygamber’den sonra yeni bir din ortaya koymaya götürür ki, bu kabul edilemez.Aslında icmâ özü itibariyle kişisel bir içtihattır. İçtihad-ı beyânî, içtihad-ı kıyâsî veya içtihad-ııstıslahî şeklinde ortaya çıkan kişisel görüş genel kabul görüp diğer bütün müçtehitlerin onayınamazhar olduğu anda icmâ düzeyine yükselir. Buna göre icmânın temelinde bir nassın yorumu, bir
kıyas veya bir maslahat (genel fayda) düşüncesi yatar Literatürde belirtildiğine göre icmânın senedini, mesela nineyle evlenme yasağının ümm sözcüğünden çıkarılmasında olduğu gibi ya bir Kur’an nassı (bk. En-Nisâ 4/23) veya gıda maddesinin kabzdan önce satım yasağı örneğinde olduğu gibi ya bir sünnet nassı (bk. Buharî, “Büyû‘”, 54; Müslim, “Büyû‘”, 36) teşkil edebilir. Yine bu sened namaz imametine kıyasla Hz. Ebu Bekir’in hilafete
getirilmesi, kazfe kıyasla şarap içme suçuna ceza belirlenmesinde olduğu gibi bir kıyas işlemi, ya da Kur’an’ın cem’i, fethedilen Irak topraklarının gazilere dağıtılmaması, Cuma namazı için ikinci ezan uygulaması gibi bir maslahat düşüncesi olabilir.

AHMED B. HANBEL VE BAZI ALİMLERİN İCMÂ İDDİALARINA YÖNELİK TEPKİLERİ
İcmânın gerçekleşmesi ve tespitinin zorluğu nedeniyle Ahmed b. Hanbel uluorta icmâ iddilarına tepki gösterir. Ona göre, emin olunmadıkça, “ilgili meselede farklı düşünen olduğunu bilmiyorum” şeklinde bir ifade kullanmak ihtiyat gereğidir. Mezhep imamının konuyla ilgili görüşlerini açıklayan İbn Kayyim el-Cevziyye, Ahmed b. Hanbel’in (ö. 241/855) nass bulduğunda ona göre hüküm verdiğini nassa muhalif hiçbir fikre veya kişiye –kim olursa olsun- iltifat etmediğini belirtir. Nitekim Ahmed b. Hanbel, ilgili hadislerden dolayı Hz. Ömer’in mebtûte (bâin talakla boşanan kadın) ve cünüb kişinin teyemmümü hakkındaki muhalif görüşüne iltifat etmemiştir. İbnü’l-Kayyim’in belirttiğine göre, Ahmed b. Hanbel hadis karşısında ne sahabe kavline, ne de bir uygulamaya, ne bir re’ye, ne bir kıyasa ve ne de muhalifini bilmediği sahabe kavline bir değer vermez. Muhalifi olduğu bilinmeyen sahabi kavlinin pek çok kimse tarafından icmâ olarak görülüp sahih hadise tercih edilmesini şiddetle eleştiren Ahmet b. Hanbel, bu tür icmâ iddiasında bulunanları yalancılıkla suçlar. Böyle bir fikrin sabit olan bir hadise tercihini de asla tecviz etmez.
İbnü’l-Kayyim bu konuda Ahmed b. Hanbel’in, oğlu Abdullah tarafından rivayet edilen şu sözüne yer verir. “Kişinin hakkında icmâ iddiasında bulunduğu olsa olsa yalandır; icmâ iddiasında bulunan da yalancıdır. İnsanlar belki ihtilaf etmişlerdir ama kişi bunu bilmiyor veya bu ihtilaf kendisine ulaşmamış olabilir. O halde kişi, insanların ihtilaf ettiklerini bilmiyoruz, desin.”
Ahmed b. Hanbel’in bu yöndeki ifadeleri onun icmânın kaynak olduğunu reddettiği şeklinde anlaşılmamalıdır. Onun pek çok meselede icmâya dayandığı ve onu delil getirdiği bilinmektedir. Onun bu sözleri “hakkında ihtilaf bilinmeyen her hüküm” için “icmâ” adının kullanılmasına karşı çıktığını göstermektedir. Gerçekten de fürû-i fıkıh kitaplarında geçen icmâların neredeyse tamamına yakınınınteknik anlamdaki icmânın şartlarını taşıdığını söylemek zordur. Bunlar daha çok mezhep içi ittifaklarıifade etmektedir. Özellikle Hanefî fıkıh kitaplarında geçen icmâların büyük kısmı mezhep içi ittifaklarveya sükûtî icmâ niteliğindedir.
Mezheplerin fürû-i fıkıh literatüründe somut meselelere ilişkin icmâ iddiaları yaygınlık kazanıp icmânın bu şekilde uluorta kullanılması sonraki birtakım fakihlerin de eleştirisine konu olmuştur. Nitekim sadece sahabe icmâını kabule eden İbn Hazm’ın icmâyı yönettiği eleştiriler bu çerçevede değerlendirilmek durumundadır. O, gerçek anlamda icmâ niteliği taşımadığı halde çeşitli anlayışların bu kapsama katıldığını belirtir. Ona göre bazıları Çoğunluğun görüşünü, bazıları ise farklı düşünen bulunup bulunmadığından emin olmadıkları konuları icmâ sayar. Kimileri de bir sahabînin yaygınlık kazınmış meşhur görüşüne, tâbiûn veya sonraki kuşakların farklı görüşünü araştırmaksızın icmâ demişlerdir. Yeter ki sahabeden kimsenin farklı görüşünü tespit edememiş olsun. Kimileri, şöhret kazanmasa bile, muhalifi olmayan sahabe kavlini icmâ sayar. Kimi Medine halkının görüşünü, kimileri
de Kufe halkının ittifakını icmâ olarak görür. Bu tür görüşleri tutarsız ve geçersiz sayan İbn Hazm, buna gerekçe olarak da, pek çok meselde bizzat ilgili kişilerin icmâ dedikleri anlayışa aykırı davranmalarını ve bu icmâya muhalefet edenleri tekfir etmeyişlerini gösterir. Oysa ona göre geçerli icmânın hükmü, ona muhalefet etmemeyi ve onu inkar edeni tekfir etmeyi gerektirir.
Bu bağlamda İbn Hazm, din çerçevesinde mütalaa edilen bilgilerin ana hatlarıyla icmâ ve ihtilaf şeklinde iki kategoriye ayrılabileceğini ve İhtilafın Allah’tan değil insanlardan kaynaklandığını belirtir. Ona göre Peygambere verilen dine sahabe tanık olmuştur. Bir şeyin dine ait olduğunu belirleme işlevini görecek icmâ da ancak onların icmâıdır. Sonraki dönemler için savunulan icmâ dine bir şey katma iddiası taşır, oysa din tamamlanmıştır. Dolayısıyla uymakla yükümlü olduğumuz tek icmâ sahabe icmâıdır. Kaldı ki bir konuda sahabe icmâ etmişken sonraki kuşakların da ayrıca icmâ etmiş olması ona bir güç katmaz.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi f_kryln 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Harflerin mahrecleri Kur'ân-ı Kerim Genel f_kryln 0 5050 10 Kasım 2013 00:57
Kuran eğitimi ve teknik bilgiler Kur'ân-ı Kerim Genel f_kryln 0 3917 10 Kasım 2013 00:54
pratik arapça - HAFTANIN GÜNLERİ- Genel Arapça f_kryln 0 2848 10 Kasım 2013 00:47
pratik arapça - POLİS KARAKOLUNDA- Genel Arapça f_kryln 0 3040 10 Kasım 2013 00:46
pratik arapça - BANKADA- Genel Arapça f_kryln 0 2859 10 Kasım 2013 00:45

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
HUKUK 3.ve.4. HAFTA f_kryln İslam Hukuku 2 0 25 Ekim 2013 16:08
Hukuk 1. Hafta f_kryln İslam Hukuku 2 0 25 Ekim 2013 16:07
Hukuk 6. Hafta f_kryln İslam Hukuku 2 0 25 Ekim 2013 16:05
Hukuk 7.hafta f_kryln İslam Hukuku 2 0 25 Ekim 2013 16:04
Hukuk 9.hafta f_kryln İslam Hukuku 2 0 25 Ekim 2013 16:02

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.