|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medineweb,Açılış Tarihi: 18 Mayıs 2014 (16:34), Konuya Son Cevap : 18 Mayıs 2014 (16:38). Konuya 1 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
18 Mayıs 2014, 16:34 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Temizlik Kavramı( hades,necaset) Temizlik Kavramı( hades,necaset) Temizlik Kavramı Fıkıh literatüründe temizliği ifade etmek için “tahâret”, yer yer de “nezâfet” kelimesi kullanılmaktadır. Ancak tahâret nezâfetten daha kapsamlıdır. Çünkü tahâret, hem maddi ve hakiki pisliklerden (necâset) hem de hükmi kirlilik halinden (hades) temizlenmeyi kapsamaktadır. Hatta bu kelimenin kalbin, gurur, kin, kıskançlık gibi ahlaki ve manevi kirlerden temizlenmeyi de kapsadığı ifade edilmektedir. Nezâfet ise, sadece hakiki ve maddi pisliklerden temizlenmeyi ifade etmektedir. Her iki kelimenin eş anlamlı olarak kullanıldığı da olmaktadır. Dinî literatürde temizlik kavramı, hem necâset denilen maddi, hem hades adı verilen hükmi pisliklerden ve kirlerden temizlenmeyi hem de kalbe hâkim olan ahlaki ve manevi kirleri kapsayacak kadar geniş bir alanı ifade etmektedir. Ancak fıkıh dilinde temizlik kelimesi, daha çok ve doğrudan, maddi ve hükmi pisliklerden temizlenmeyi ifade etmek için kullanılmakta, öncelikli olarak da, beden, elbise ve namaz kılınacak yerin temizliği ile ilgili kuralları anlatmaktadır. Bundan dolayı tahâretin ifade ettiği temizliğe “ibadet amaçlı temizlik” denilmektedir. Dolaylı olarak fıkhın kapsamına dâhil olan ahlaki pisliklerden temizlenme (tezkiye) ise daha çok ahlak ve tasavvuf ilminin konusudur. Buna göre kavram olarak temizlik (tahâret), hakiki pisliklerin giderilmesi ve hükmi kirliliklerin kaldırılmasıdır. Hükmi temizlik aynı zamanda maddi temizliği de kapsamaktadır. Beden, elbise ve namaz kılınacak yerden hakiki pisliklerin giderilmesine “necâsetten tahâret” denilir. Abdestsizlik, cünüplük, hayız (aybaşı) ve nifas (loğusalık) durumlarında insanda meydana geldiği düşünülen pisliklerin kaldırılmasına ise “hadesten tahâret” adı verilir. Maddi-Hakiki Pislik (necâset) Fıkıh literatüründe maddi-hakiki pislik ve kirlilik, beden, elbise veya namaz kılınacak yerde necâset denilen maddi veya hakiki pisliklerin bulunması durumudur. Necâset, maddi pislik ve kirlilik demektir. Aslen veya geçici olarak temiz olmayıp hijyen kurallarına aykırı olan şeye necâset (pislik) ve necis (pis) denilir. Aslen pis ve murdar olan şeye neces adı da verilir. Dinen Necis (pis) Sayılan Maddeler İslâm’da, istisnalar hariç tutulursa, prensip olarak maddeler asılları itibariyle temiz kabul edilir. Yani aslolan temizliktir. Pislik ise sonradan olan bir niteliktir. Bu sebepledir ki, fıkıh kitaplarında sadece dinen necis sayılan maddeler ve necis sayılma ölçülerine yer verilmiştir. Bir şeyin pis (necis) veya temiz (tâhir) sayılmasında temel ölçü, daha çok ibadet temizliğine engel olup olmamasıdır. Buna göre ibadet temizliğine engel olan maddeler pis, olmayanlar ise temiz kabul edilmiştir. Ancak şuna dikkat etmek gerekir ki, bir maddenin ibadet açısından temiz sayılması, her durumda o maddenin yenilip içilmesinin helal olması anlamına gelmez. Mesela, içine ziraî mücadelede kullanılan zehirli bir ilaç karışmış bulunan fakat rengi, kokusu ve tadı bozulmamış olan bir su, bu bakımdan temiz sayılsa da, içilmesi yine de haramdır. Fıkıh bilginleri dinen necis sayılan ve namaz kılacak kimsenin beden, elbise ve namaz kılacağı yerde bulunduğu takdirde namazın sıhhatini engellemeyecek necâset miktarını belirlemeye çalışmışlardır. Bu belirlemeyi yaparken de hangi maddelerin pis olduğunu açıklamışlardır. Buna göre dinen ve fıkhen necis sayılan maddeler ana hatlarıyla şöyledir: Akan kan, domuz eti, sarhoş edici içkiler, insan idrarı, dışkısı, ağız dolusu kusmuğu, eti yenmeyen hayvanların salyası, eti, idrar ve dışkısı necistir. Etinin yenmesi ister helal isterse haram olsun, akıcı kanı olan kara hayvanlarından olup dinî usûle uygun biçimde boğazlanmadan ölen veya öldürülen hayvanların etleri de necistir. Bu sayılan maddelerin necis olduğunda görüş birliği vardır. Necis Sayılan Maddelerin Çeşitleri Necis olan maddeler değişik açılardan kısımlara ayrılmıştır. Akıcı olup olmaması bakımından necâset, katı (câmid) necâset ve akıcı (mâyi‘) necâset olmak üzere iki kısımdır. Gözle görülüp görülmemesi açısından da ikiye ayrılan necâsetin bu kısımları şöyledir: Görülen necâset (necâset-i mer’iyye), belli bir hacmi olup kuruduktan sonra gözle görülebilen necâsettir. Görülmeyen necâset (necâset-i gayr-i mer’iyye) ise hacmi olmayan, donup kalmayan ve kuruduktan sonra gözle görülmeyen necâsettir. Necisliği hakkında delil olup olmaması veya var olan delilin kuvveti bakımından ise necâset, hafif (necâset-i hafîfe) ve ağır (necâset-i galîza) gibi kısımlara ayrılmıştır. Hafif necâsetlerin pis olduğuna dair şer’î bir delil bulunmakla beraber aksine bir görüş de bulunmaktadır. Bu tür necâsetler söz konusu delile göre murdar ve pis kabul edilmekte ise de, diğer bir delile göre pis sayılmazlar. Hafif diye adlandırılmaları da esasen buradan kaynaklanmaktadır. Ağır necâsetlerin pis olduğuna dair şer’î bir delil bulunmakta, aksine bir delil ise bulunmamaktadır. Bu sebeple de bunların pis ve murdar olduğunda görüş birliği bulunmakta ve ağır necâset olarak kabul edilmektedirler. Necis sayılan bu maddelerin hangisinin hafif, hangisinin ağır olduğu ve namazın sıhhatine engel olacak ve olmayacak miktarları fakihler tarafından ayrıca belirlenmiştir. Bunlarla ilgili bilgi namaz ünitesinde verilecektir. Burada kısaca şunları söyleyebiliriz: Eti yenen hayvanların idrar ve dışkısı Mâlikî ve Hanbelîlere göre necis değildir. Şâfiîler bunları necis kabul ederler. Hanefîlere göre tavuk, kaz gibi kümes hayvanlarının dışkıları ağır pislik, sığır, koyun, geyik gibi dört ayaklı hayvanların dışkıları, at, eşek ve katırın idrar ve dışkısı, havada pisleyip kaçınılması zor olduğu için, atmaca, kartal, güvercin gibi kuşların dışkıları ise hafif pislik kabul edilir. Canlı hayvanların bedenleri temiz kabul edilmiş, domuz ve köpeğin durumunda ise farklı görüşler ileri sürülmüştür. Canlı hayvanların idrar ve dışkıları etinin hükmüne göre değerlendirilmiş; eti yenen hayvanlarınki hafif, yenmeyenlerinki ise ağır pislik olarak nitelendirilmiştir. Eti yenen ancak dinî usûle göre boğazlanmadan ölen hayvanların derisi tabaklama işleminden geçirilince temiz kabul edilmiştir. Eti yenmeyen hayvanların derisi de tabaklama işleminden sonra temiz sayılmıştır. Hanefiler domuzu, Şâfiîler ise köpek ve domuzu bu hükümden hariç tutarak tabaklansa bile onların derilerinin temiz olamayacağı hükmünü benimsemişlerdir. Hanefiler, boğazlanmadan ölmüş ve murdar olmuş (meyte) hayvanın içine kan girmemiş olan boynuz, kemik, diş ve tüy gibi katı parçalarını temiz saymışlardır. İnsanın idrarı, dışkısı, ağız dolusu kusmuğu, kanı, kadınlardan gelen kanlar, erkeklerden gelen meni, mezi ve vedi de ağır necâset grubunda sayılmıştır Namazın Sıhhatine Engel Olan Necâset Miktarı İslâm’ın hedefi, insanın her zaman özellikle de namaz esnasında necis kabul edilen bu maddelerden arınması; beden, elbise ve namaz kılacağı yerde bunlardan az bir miktarın bile bulunmamasıdır. Ancak ideal olan bu durum her zaman ve her mükellef için mümkün olmayabilir. Bunun için fıkıh bilginleri, dinin kolaylık ve müsamaha ilkelerinden hareketle maddi temizliğin namaza engel olmayacak alt sınırını belirlemeye çalışmışlardır. Bu konuda bir ölçü getirmek maksadıyla mesela Hanefilerin necâseti, hafif ve ağır gibi kısımlara ayırdığını görmüştük. Şunu hemen belirtelim ki, kirlenmeye yol açması bakımından ağır ve hafif necâset arasında fark yoktur; her ikisi de bulaştığı şeyi pis ve kirli hale getirmektedir. Aralarındaki fark namazın sıhhatini engelleyip engellememe bakımındandır. Buna göre, ağır pislik olarak kabul edilen necis madde eğer aynı zamanda katı ise yaklaşık 3.5 gramı (1 dirhem), sıvı ise el ayasını (avuç içi) aşan miktarı namazın sıhhatine engel olur. Bu miktar ve bundan az olanları da gidermek esas olmakla birlikte, imkânsızlık durumunda veya farkında olunmadığı zaman bunlar namazın sıhhatini engellemez. Hafif kabul edilen necâset ise bir organın veya onu örten elbisenin dörtte birinden az kısmına bulaşmış ise namaza mani olmaz. |
Konu Sahibi Medineweb 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Medinewebli önlisans İlahiyat 1.sınıf öğrencileri... | İlahiyat Öğrencileri İçin Genel Paylaşımlar | nurşen35 | 87 | 33953 | 23 Mayıs 2015 21:53 |
Gülmek isteyenler tıklasın :))) | Videolar/Slaytlar | Kara Kartal | 3 | 4091 | 10 Mayıs 2015 16:16 |
Cumartesi Anneleri’nin ahı/Can Dündar | İslami Haberler | Medineweb | 0 | 2745 | 10 Mayıs 2015 16:13 |
Ayın Üyesi ''zeynepnm'' | Ayın Üyesi | 9Esra | 13 | 9033 | 30 Nisan 2015 14:29 |
Müzemmil suresi bize ne anlatıyor | Tefsir Çalışmaları | Medineweb | 0 | 3353 | 19 Nisan 2015 15:45 |
18 Mayıs 2014, 16:38 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: Temizlik Kavramı Manevi-Hükmi Pislik (hades) Fıkıh dilinde manevi-hükmi pisliği ifade etmek için “hades” kelimesi kullanılmaktadır. Buna göre hades, abdestsizlik veya cünüplük sebebiyle insanda meydana geldiği düşünülen hükmi, kirliliği veya bu kirliliğin sebebini ifade etmektedir. Hades, bazı ibadetlerin yapılmasına dinen engel kabul edilen ve hükmen necâset sayılan bir durumdur. Hükmi kirlilik olan hades, büyük hades (hades-i ekber) ve küçük hades (hades-i asğar) olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Büyük hades: Büyük temizlik (tahâret-i kübrâ) olarak da adlandırılan gusül alınarak giderilebilen cünüplük (cenâbet), hayız ve nifas gibi hükmi kirliliklerdir. Küçük hades (hades-i asğar): Küçük temizlik (tahâret-i suğrâ) de denilen normal abdestle giderilebilen hükmi kirliliktir. Pisliklerden Temizlenme Yolları Maddi-Hakiki Pislik (necâset)ten Temizlenme Yolları Maddi ve hakiki temizlik, beden, elbise ve namaz kılınacak yeri dolayısıyla çevreyi necâsetten temizlemektir. Dinen pis olarak kabul edilen maddi ve hakiki kirlilik çeşitli yollarla ve usûllerle giderilebilir. Fıkıh mezhepleri söz konusu usûller konusunda farklı görüş ve yaklaşımlar ileri sürmüşlerdir. Sosyal şartları ve ihtiyaçları dikkate alan Hanefî ve Mâlikî mezhebi, kolaylık ilkesine ağırlık vererek necâseti temizleme yolları konusunda daha müsamahalı davranmıştır. Şâfiî ve Hanbelî mezhebi ise, temizlik usûlleri konusunda daha sıkı şartlar getirmiştir. Maddi ve hakiki pislikten temizlenmek için önerilen yolları kısaca şöyle ifade edebiliriz: Su ile yıkama, suda kaynatma, ateşe sokma, silme, ovalama, kurutma, kazıma, üzerine toprak serpme, içindeki suyun tamamını veya bir kısmını boşaltma, kimyasal yapısını değiştirme (istihâle), tabaklama ve boğazlama. Temizlik aracı olarak su Bütün temizlik çeşitleri için en tabii yol sudur. Canlıların hayat kaynağı olan suyun temiz ve temizleyici özelliği Kur’ân’da şöyle anlatılmıştır: “Sizi temizlemek için Allah gökten su indiriyor” (el-Enfâl, 8/15), “Biz gökten temizleyici su indirdik” (el-Furkân, 25/48). Hz. Peygamber de hadislerinde suyun temizleyici olduğuna dikkat çekmiş, su kaynaklarının kirletilmemesi, suyun israf edilmemesi ile durgun ve akar suların temizlikte kullanılmasıyla ilgili kural mahiyetinde açıklamalar yapmıştır (Müslim, “Tahâret”, 94). Konuyla ilgili prensip ifade eden bir hadis şöyledir: “Su temizdir. Rengini, tadını ve kokusunu değiştiren bir şey dışında hiçbir madde onu kirletmez” (İbn Mâce, “Tahâret”, 76). Fıkıh âlimleri, suların hakiki ve hükmi temizlikte kullanılmasının câiz olup olmadığını belirleyebilmek için suları farklı açılardan kısımlara ayrılarak incelemektedirler. Sular, doğal su özelliğini taşıyıp taşımamasına göre “mutlak su” ve “mukayyet su”, yenilenme ve akıcılık özelliği bakımından ise “durgun su” ve “akarsu” gibi kısımlara ayrılmaktadır. Mutlak su: Özellik ve tabii durumunu koruyan, içine özelliğini değiştirecek başka maddelerin karışmadığı sudur. Kar, yağmur, göl, ırmak, deniz, kaynak ve kuyu suları bu grupta yer alır. Mutlak suyun üç özelliği ve iki tabiatı vardır. Suyun özellikleri, rengi, kokusu ve tadıdır. Tabiatı ise incelik ve akıcılıktır. Mutlak su, temiz ve temizleyici olup olmaması bakımından da gruplandırılmıştır. Fıkıh dilinde “suyun temiz olması”ndan maksat, maddi temizlik ve kullanım aracı olması anlamına gelir. “Temizleyici olması” ise, abdest ve gusül gibi hükmi temizlik aracı olabilmesini ifade eder. Bu bakımdan su beş kısma ayrılır. 1-Temiz ve temizleyici özellik taşıyan sular: Rengi, kokusu ve tadı bozulmamış, içine pis bir madde karışmamış, maddi ve hükmi temizlikte kullanılması şüpheli hale gelmemiş sulardır. Bunlar hem temiz (tâhir), hem de temizleyici (mutahhir) kabul edilir. Tabiatta normal halde bulunan bütün mutlak sular prensip olarak böyledir. İnsanın, koyun, keçi, sığır, deve gibi eti yenen hayvanların, atın ve yırtıcı olmayan kuşların içerek artık bıraktığı sular, içlerine necâset düşmediği/karışmadığı sürece, temiz ve temizleyici sayılır. 2-Temiz ve temizleyici olmakla birlikte kullanılması mekruh olan sular: Tavuk ve ördeğin, kedi gibi eti yenmeyen ve evde bulunması câiz olan evcil hayvanların (köpek böyle değildir), çaylak, doğan gibi yırtıcı kuşların artığı olan sular bu gruba dâhildir. Evcil hayvanlara tanınan bu istisna, sakınılmasının imkânsızlığından ötürü, Hz. Peygamber tarafından getirilmiştir. Nitekim o, kedi hakkında şöyle buyurmuştur: “O, pis değildir, çünkü aranızda dolaşıp duran yaratıklardandır” (Ebû Dâvûd, “Tahâre”, 38). Eti yenmeyen yırtıcı kuşlara müsamaha gösterilmesinin sebebi ise, aslan, kaplan gibi yırtıcı hayvanlardan farklı olarak bunların, su içerken salyalarını suya bulaştırmayıp suyu kemik olan gagalarıyla içmeleridir. Başka normal su bulunmadığı zaman bu gibi sularla hem hakiki hem de hükmi temizlik yapılabilir. Fakat başka su bulunduğunda bunlarla abdest veya gusül almak mekruhtur. 3-Temiz fakat temizleyici olmayan sular: Abdest, gusül gibi hükmi temizlikte kullanılmış olan sular bu gruba dâhildir ve bunlara kullanılmış su (mâ-i müsta‘mel) denir. Bu gibi sular maddi bakımdan temiz olsalar da, bunlarla ikinci defa abdest ve gusül alınamaz. Özellikle su kaynaklarının kıtlığını dikkate alan fıkıh âlimleri bu sularla maddi temizlik yapılabileceğini söylemişlerdir. Abdestsiz veya cünüp olan kimsenin bir kaptaki suyu almak veya sıcaklığını anlamak amacıyla elini suya sokmasıyla bu su kullanılmış sayılmaz. Bu tür sular temiz olduğundan abdest alanın veya başkasının üzerine dökülmesi durumunda namaza mani olmaz. 4-Temiz ve temizleyici olmayan sular: Bunlara pis sular denir. İçine pislik düştüğü kesin olarak veya galip zan ile bilinen az miktardaki sular ile içine düşen pislikten dolayı üç özelliğinden yani rengi, kokusu veya tadından birisi değişmiş olan büyük su birikintileri, büyük havuzlar ve akarsular bu grupta yer alır. Köpeğin, domuzun, yırtıcı hayvanların artığı olan sular da pis sayılır. 5-Temizliğinde şüphe bulunan sular: Eşek ve katırın artığı olan sular böyledir. Bu gibi suların temiz olup olmadığı şüpheli olduğu için hükmi temizlikte kullanılıp kullanılamayacağı da şüphelidir. Dolayısıyla temiz su bulunmadığı zaman bunlarla abdest ve gusül alınır, şüpheyi ortadan kaldırmak için de ihtiyaten ayrıca teyemmüm yapılır. Mukayyet su: İçine temiz bir maddenin katılmasıyla tabii özellik ve niteliğini kaybeden mutlak sulara veya tabii bir oluşumla meydana gelip öz mukayyet su örneğidir. İçinde nohut, mercimek ve benzeri temiz şeylerin pişmesi sebebiyle incelik ve akıcılığını kaybeden sular da böyledir. İçine süt, karpuz suyu, gül suyu gibi bir madde karışmasıyla renk, koku veya tat gibi özelliklerinden bir veya ikisini kaybeden sulara da mukayyed su denir. Mukayyet sular, normal su bulunmadığı zaman sadece maddi temizlikte yani maddi pisliklerin giderilmesinde kullanılabilirler. Durgun su-Akarsu: Suyun temiz ve temizleyici olma niteliğini etkileyen hususlardan biri de, suyun akar veya durgun olmasıdır. Durgun olan suyun miktarı da bu bakımdan belirleyici rol oynamaktadır. Hanefî fıkıh âlimlerinin kabul ettiği ölçüye göre, bir saman çöpünü alıp götüren su “akarsu”, böyle bir özelliğe sahip olmayan su ise “durgun su” olarak kabul edilir. Durgun suların bir kısmı “büyük havuz”, diğer bir kısmı ise “küçük havuz” niteliğinde kabul edilerek hükmü ona göre belirlenir. Büyük havuz, yüzeyi yaklaşık 50 m2 olan sulardır. Bu ölçüdeki havuzlarda derinlik önemli değildir. Avuçlandığında elin dibe değmemesi havuzun büyük havuz olarak nitelendirilmesi için yeterlidir. Yüzeyi bu ölçüden az olan havuzlara ise küçük havuz denilir. Akarsular ile büyük havuz niteliğine uyan sular çok su, küçük havuzlar ile saman çöpünü götüremeyen akarsular ise az su olarak da isimlendirilir. Şâfiî ve Hanbelîler bu konuda hacim ölçüsünü esas almış ve yaklaşık 206 litre (kulleteyn) ve daha fazla miktardaki suyu büyük havuz niteliğinde saymışlardır. Akarsular ile büyük havuz niteliğindeki durgun sular, renk, koku ve tat gibi üç temel özelliğinden biri değişmedikçe, içine düşen bir pislikten dolayı temiz ve temizleyicilik özelliğini kaybetmez. Hâlbuki küçük havuz niteliğindeki durgun sular, içine bir pislik düşünce üç temel vasfında değişme olup olmamasına bakılmadan temiz ve temizleyici olma özelliğini kaybeder İstibrâ ve İstincâ Tuvaletten sonra yapılacak maddi temizlik ve bunun akabinde yapılacak abdest gibi hükmi temizlik, ferdin sağlığı, beden ve elbise temizliği açısından önem arzeder. Aynı zamanda söz konusu temizlik yapılacak ibadet bakımından önemlidir. Bundan dolayı konuyla ilgili bir takım ölçü ve kurallar getirilmiştir. Bunların hedefi, abdest bozan insanı, bu durumda bulaşabilecek pislik ve mikroplardan korumak, temizlemek ve ibadetine engel bir durumun oluşmasını önlemektir. Bu hedefe ulaşmak için fıkıhta iki temizlik şekli üzerinde durulmuştur. Bunlardan biri istibrâ, diğeri ise istincâdır. İstibrâ, tuvaletten sonra idrar yolunda kalabilecek damla ve sızıntıların tamamen kesilmesi için bir süre bekleme ve bundan sonra uzvun dışına çıkan idrar yaşlığını temizleme işlemidir. Namazın sıhhati için istibrânın önemi büyüktür. Çünkü -özür hali dışında-, vücuttan idrar sızıntısı olduğu sürece abdest geçerli olmaz. Bunun için son damlaların kesildiğinden emin olmadan abdeste başlanmamalıdır. Bu damlaların kesildiğinden emin olmak veya onların dışarı çıkmasını sağlamak için bazı yöntemler önerilmiştir. İdrarın vücuttan iyice çıkması için bir süre beklemek, biraz hareket etmek, yürümek ve öksürmek bunlar arasındadır. İdrardan hemen sonra abdest alınmasa bile sızıntıların elbiseyi kirletme durumu söz konusu olmakta bu da en azından maddi kirliliğe sebep olmaktadır. Önemi dolayısıyla Hz. Peygamber konuyla ilgili uyarıda bulunmuş, idrardan sakınılması gerektiğini emretmiş, kabir azabının çoğunun idrardan sakınmamaktan kaynaklanacağını haber vermiştir (Buharî, “Vudû”, 55; Müslim, “Tahâret”, 34). İstincâ, tuvaletten sonra dışkı ve idrar yollarında kalan dışkı, idrar, kan ve meni gibi pislikleri temizleme işlemidir. Günlük hayatın bir parçası olan bu temizlik, fertlerin sağlığı, insani ilişkileri ve ibadet hayatı bakımından önemlidir. Kural olarak istincâ su ile yapılır. Suyun bulunmadığı durumlarda temizliğe ve sağlığa en elverişli araçlarla yapılması gerekir. Fıkıh kitapları suyun alternatifi olarak daha çok taşı önermişlerdir. Ekonomik değeri olup israf olacağı için bez, kıymetli taş, pamuk gibi maddelerin, eğitim aracı olduğu için kâğıdın, sağlığa zararlı olduğu için kemik, tezek ve kirecin bu amaçla kullanılmayacağı ifade edilmiştir. Fıkıh bilginleri kendi dönemleri itibariyle ilim aracı olması sebebiyle istincâda kâğıdın kullanılmasını doğru bulmamış iseler de, günümüzde tuvalet kâğıdı olarak üretilen özel kâğıtların bu amaçla kullanılmasında dinen bir sakınca bulunmamaktadır. Tuvalet kâğıdı istincâ amacıyla kullanılabilirse de, İslâm’ın öngördüğü temizlik için yeterli olmayabilir. Bunun için kalabilecek kalıntıları da dikkate alarak su ve kâğıdı beraber kullanmanın daha doğru olacağı söylenebilir. İstincâ sol elle yapılır ve bu esnada suyun ve diğer temizlik malzemelerinin israfından imkân dâhilinde kaçınılır. Su ile temizlendikten sonra artık suların kurulanması temzilik ve sağlık açısından çok önemli olduğu için bu iş için bir bez veya tuvalet kâğıdı kullanılması uygundur. Manevi-hükmi pislikten temizlenme yolları Manevi veya hükmi temizlik, abdestsizlik ve cünüplükten temizlenmektir. Manevi veya hükmi pislik olarak adlandırılan hadesten temizlenmenin birinci ve en tabii yolu sudur. Abdesti olmayan kimse, bu iş için elverişli olan suyu kullanarak ve şartlarına uygun olarak abdest aldığında küçük hadesten temizlenmiş olur. Cünüp olan kadın ve erkek, hayız veya loğusalık hali sona eren kadın ise gusül denilen boy abdestini şartlarına uygun olarak aldığında büyük hadesten arınmış olur. Gerek büyük hades gerekse küçük hades durumunda gusül ve abdest almak imkânsız olursa bunlara alternatif olarak teyemmüm adı verilen özel, manevi ve sembolik bir temizliğe başvurulur. |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Temizlik kimyasallarını kullanırken | Pir Murat | Tıbb-ı Nebevi ve Alternatif Tıp Bilgileri | 1 | 17 Mayıs 2014 19:35 |
Bal Kazanında Necaset Var | FECR | Serbest Kürsü | 0 | 08 Temmuz 2012 13:53 |
Hades çeşitlerini açıklarmısınız | MERVE DEMİR | Namaz-Abdest-Teyemmüm | 0 | 10 Nisan 2009 00:46 |
Hutbe:Dinimizde Temizlik | Arasat | Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat | 0 | 22 Mart 2009 21:04 |
İffet kavramı ..... | akgün | Hadis-i Şerif | 0 | 26 Kasım 2008 23:30 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|