|
Konu Kimliği: Konu Sahibi nurşen35,Açılış Tarihi: 15 Nisan 2018 (15:46), Konuya Son Cevap : 15 Nisan 2018 (15:48). Konuya 3 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
15 Nisan 2018, 15:46 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 | İslam Sanatları Tarihi 7/8/9/10. Ünite Özetleri İslam Sanatları Tarihi 7/8/9/10. Ünite Özetleri 7.ÜNİTE *En eski kitap malzemesi olarak papirusten sonra terbiye edilmiş deri (parşömen) ve nihayet kağıt kullanılmıştır. *Sanatın uygulamasına Türkçe’de TECLİD, mesleğe CİLTÇİLİK, bunu meslek edinenlere de MÜCELLİT adı verilmiştir. BİR KİTAP KABININ BÖLÜMLERİ -Osmanlı Türklerinde kitabın başladığı sayfaların önündeki kaba ÜST KAP, bittiği yerdekine de ALT KAP adı verilir. -Kap üstlerine kalıp yardımıyla basılan bölümler şunlardır ; Ortadaki beyzi şekilli bölüme ŞEMSE denilir. Üstünde ve altında kalan boşlukları doldurmak için buralara eklenen parçalara SALBEK/SELBEK adı verilir. -Bir kapta, şemse ve salbekin dışında tabii deri olarak bırakılan boşluktan sonraki dört köşeyi bağlayıcı nitelikte yer alan bölümlere KÖŞEBEND denilir. -Şemse, salbek ve köşebend bölümlerinin kenarları önceleri düz bırakılırken, zamanla DENDAN denilen yuvarlak çıkıntılarla daha cazip hale getirilmiştir. Bunların çukur yerlerine ZERMÜREKKEPle küçük tığlar çekilmiştir. -Kitap kabının üstü anlatıldığı şekilde bırakabileceği gibi, dışına KENAR SUYU da getirilebilir. Kenar suyundaki desenler kesintisiz işlendiyse YEKPARE SU, yuvarlak ve mekik biçimli şekillerle bölündüyse PARÇALI (PAFTALI) SU adını alır. Desen yerine hat kullanıldığında buna KİTABELİ SU denilir. Kenar suyunun iki tarafındaki altın cetvellere çekiçle ZENCEREK DEMİRİ vurularak, bunun ucundaki kabartma ZENCEREK şeklinin kap üstüne çerçeve şekliyle çıkması sağlanır. -Alt kaba bağlı olarak pek çok kitap kabında görülen beşgen şekilli kısım MIKLEB adıyla bilinir. Mıklebin üstünde de kaptaki desen kalıpları aynen uygulanır. Fakat şemse kalıbı mıklebe sığmayacağı için ya kısmen aynı yahut bir başka yuvarlak küçük kalıp basılır; buna MIKLEB ŞEMSESİ denilir. -Kitabın boğaz adı verilen kalınlığı ölçüsünde genişliği bulunan kısım da, miklebi alt kaba bağlayan SERTAB’TIR. Sertab, kitabın boğazını dış tesirlerden de korur. Bu kısmın rahat hareketlendirilmesini temin için her iki uzun kenarında bırakılan, deriden ibaret yumuşak kısımlara DUDAK denilir. DOĞU-BATI KİTAP KAPLARINDAKİ BELİRGİN FARKLAR -Kitap gövdesiyle üst ve alt kabın boyları Doğu cildinde aynı olup, Batı cildinde kap sırt dışındaki üç tarafından birkaç mm taşkınlık gösterir. -ŞİRAZE doğu ciltlerinde örme usulüyle yapılır. Batı cildinde de böyleyken ciltleme sanayinden sonra şerit halinde hazır alınıp kitap sırtının üst ve altına yapıştırılmıştır. Batı cildinde üst ve alt kaplarla sırt birlikte hazırlanır, kitap gövdesi yan kağıdı yardımıyla kap içine yapıştırılır. Doğu da üst ve alt kap ayrı ayrı taslanıp sırt (dib) için geniş bırakılmış deri uzantıları (MUHAT PAYI) buraya yaptırılarak tutturulur. -Batı kitap cildi sırta yapışmadan bombeli olarak bırakılır. Doğu’da ise deri sırt (dip) kitap gövdesine yapışık ve düzdür; herhangi bir yazı veya desen bulunduğuna ender rastlanılır. -Batı cildinde üst ve alt kapların birbiriyle aynı olmasına karşılık, Doğu’da alt kaba bağlı olarak kitabın boğaz kısmını örten Sertab ve bunun devamında ise ucu üçgen biçimli mıkleb kısımları bulunur. KİTAP KAPLARI ÜZERİNDEKİ TEZYİNİ UYGULAMALAR 2 tarz da olur. 1)Ezilip jelatinli suyla karıştırılarak elde edilen zermürekkep ile deriyle kaplanmış kabın üzerine fırçayla desenler çizilip parlatılır. Bunlara YAZMA KAP VEYA YAZMA CİLT denir. *Bu usule bağlı olarak 3 farklı uyguluma daha görülür. a)Masif altınlaşmış desenlerin üzerinde YEKŞAH DEMİRİ yürütülerek çukurlaştırılan ince kanallar açılırsa buna YEKŞAH KAP denilir. b) Zermürekkeple kabın üstüne kafes tarzında geometrik çizgiler çizilip kesişen yerler nokta demiriyle çukurlaştırılırsa buna zilbahar kap denir. c) Bilhassa 19.yy da zermürekkep ve gerektiğinde ilave renklerle ve fırçayla işlenen Batı tarzı çiçeklerin yer aldığı yazma kaplara da ŞÜKUFE CİLT (ŞUKÜFE KAP) 2) Kalıbın belirli kısımlara oturtulacağı derinliğe sahip, deriyle kaplanmış olan kitap kabına yapılan işlemdir. Bunun için taşlanmış kalıplar tazyik altında basılır ve kalıbın üstündeki desenler, tersine görüntüyle (girintili olan yerler çıkıntılı, çıkıntı olanlar girintili) meydana çıkar. Yapılan işleme göre bunda da şu farklılıklar görülür. a)Motifler altın sürülmeden deri renginde bırakılırsa buna SOĞUK ŞEMSE denilir. b)Kalıp basılmakla çökeltilmiş yerlere fırçaya zermürekkep sürülüp buralar zehmühre ile patlatılırsa, kabartma olan desenler deri rengiyle bırakılmış olur. Buna ALTTAN AYIRMA ŞEMSE denir. c)Kabartma desenlere altın sürülüp çökertilen kısımlar deri haliyle kalırsa buna ÜSTTEN AYIRMA ŞEMSE denir. d)Kalıpla basılmış desenlerin hem girintili hem çıkıntılı fırça ile zermürekkep sürülüp parlatılırsa buna MÜLEMMA ŞEMSE denilir. Eğer desen kabın bütününü kaplıyorsa buna MÜLEMMA KAP denilir. e)Şemse kalıbını basmak yerine evvelce hazırlanmış basılı şemse, salbek ve köşebentlerin, düz deri kabın üzerinde gerekli yuvalar açılarak, buralara yerleştirilip yapıştırılması da ayrı bir uygulama tarzıdır. f)Kitap bakında deri renginden başka, fazladan bir veya birkaç renk de yer alıyorsa MÜLEVVEN ŞEMSE adı verilir. g)Desenler kabın bütününü kaplıyorsa buna SIVAMA VEYA YEKPARE kap olur. h)Kabın üstünde desenin belirli noktalarına çakma yoluyla kıymetli taşlar da yer alıyorsa MURASSA KAP adını alır. i)Desenler mukavvaya henüz yapıştırılmamış olan deri üzerine altın iplikle işlendiyse ZERDUZ, gümüş iplikle işlendiyse SİMDUZ KAP denilir. j)Kabın iç tarafında kullanılan deri üzerindeki desenler oygu şekliyle işlenmişse ve sonra zemini zermürekkep veya boya ile renklendirilmiş olan mukavva üzerine yapıştırıldıysa MÜŞEBBEK ŞEMSE denir. k) Kabın etrafı yaklaşık 1 cm genişliğinde deriyle çevrilmekle beraber, ortası ebru kağıdı ile kaplandıysa EBRU KAP l)Ebru kağıdı yerine kadife cinsi kumaş kaplanmışsa KUMAŞ KAP adı verilir. m)RUGANİ KAP yapılmak istenirse etrafı ince deri, üstü kağıt ile kaplanmış kabın zeminine üstübeçle astar çekilir. -17 ve 18. Yy bu tarz Edirne’de yaygın olduğu için EDİRNE KAYİ KAP adıyla bilinir. KİTAP MAHFAZALARI Ciltlenmiş kitabın dış tehlikelerden muhafazasını temin etmek için, kutu görümünde, yanda kapağı bulunan MAHFAZA’lar da yapılmıştır. Bunlar düz deriden olabileceği gibi, taşıdığı kitabın kabına uygun desenlerle de hazırlanabilir; ebru kağıdıyla kaplanmışları da bulunur. CİLT SANATININ TARİHİ SEYRİ **Türk devletleri kitap kapların da geometrik desenlerden başka, soğuk damga veya ısıtılmış aletlerle deri üzerinde baskılı şekiller, hatta kitabeli kuşaklar oluşturuyorlardı. **İslam tarihi boyunca hat ve buna bağlı olarak bezeme ve cilt sanatlarına bu derece de önem verilmesi Kuran-ı Kerim’in en güzel ve en mükemmel şekliyle Mushaf haline getirilmesi gayesinden kaynaklanmıştır. **Kabın üstünün tamamen desenlerle dolu olması yerine, arada boşluk bırakmayı tercih eden Osmanlı mecellitleri şemse, salbek, köşebend ve gerektiğinde kenar suyu bölümlerinin yer aldığı kapları tercih etmişlerdir. **Bazı kaplar da şemse, köşebend arasındaki boşluğa yazma kaplar da olduğu gibi zermürekkep ve fırça ile HAVALI VEYA ÇİFT TAHRİR denilen küçük ve ince motifler işlenir. -ASYA KITASI CİLT SANATI : Timurlular = Herat ciltleri -İRAN : Safevi = Tebriz, şiraz ve isfahan merkezlerinde, kalıpla basılarak yapılan kitap kapları da rugani cinsi gibi göz alıcıdır. -ANADOLU SELÇUKLULARI : Koyu kahve ve vişneçürüğü renkleri hakim = Geometrik desenlere pek rastlanılmaz = Kalıp basmak yerine yürütme demiriyle çizilen tezyini unsurlara yer verilmiş. -OSMANLI DEVRİ : kitap kaplarının ilk örneklerinde SELÇUKLU tesiri belirgindir. -FATİH SULTAN MEHMET DEVRİ : TİMURLU, AKKOYUNLU, KARAKOYUNLU tesirleri de görülür.Deri renkleri de eskisine göre çeşitlenir. Kalıp yerine yürütme demiri kullanılmıştır. -SULTAN 2.BEYAZIT DEVRİ : Enfes kitap kalıpları görülür. -KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN ve SULTAN 3.MURAD DEVRİ : Şahane örnekler günümüze gelmiştir. -19 YY : Batı tarzı devreye giriyor ve klasik tarz bozuluyor. Niyahet 1936’da Devler Güzel Sanatlar Akademisi’ne bağlı olarak açılan Türk Tezyini Sanatları şubesinde, klasik tarzdaki kitap kaplarının yeniden tanınması ve yayılması için büyük gayret gösterilmiştir. TÜRK TARİHİNDEKİ MEŞHUR MÜCELLİTLER -CEMAAT-İ MÜCELLİDAN-I HASSA (padişaha mahsus mücellitler topluluğu) adıyla anılan mücellitler, şakirdleri (çırakları) ile sanatlarını icra ederlerdi. Aralarında SERMÜCELLİT (Mücellit başı), SERBÖLÜK, SERODA, SERKETHÜDA, KETHÜDA unvanlarıyla rütbelendirilenleri vardı. SERMÜCELLİTLER : Yedikuleli Aleaddin, Mehmet Çelebi, Süleyman Çelebi, Karaahmed, Abdi, Mehmet Yadigar, Pir Davut, Cafer Eyyübi, Ali Yusuf, Süleyman, Hasan, Mehmet Halife, Hatif Ali RUGANİ KAP YAPANLAR : Yusuf Mısri, Ali Üsküdari, Ahmet Hazine, Çakeri KAYDA DEĞER OSMANLI MÜCELLİTLERİ : Solak Süleyman, Hüseyin Çelebi, Mustafa Çelebi, Hacı Said, Aşık Osman, Kasımpaşalı Hafız, Kasımpaşalı Tosun, Salih, Ragıp, Hacı Ahmet, Tevfik, Hidayet, Nureddin, Kadri KLASİK CİLDİN UNUTULDUĞU YILLAR DA DEVLET GÜZEL SANATLAR ARACIĞIYLA KLASİK TARZI GERİ GETİRMEYE ÇALIŞAN MÜCELLİTLER : Bahaddin Tokatlıoğlu, Necmettin Okyay, Sacid Okyay, İslam Çeçen ( Günümüzdeki) EBRU ALET VE MALZEMELER BOYALAR : Ebruculuk da toprak boyalar kullanılır, suda erimez ve yağbarındırmaz. Sarı renk için Zırnık Mavi renk için Lahur Çividi Siyah renk için Balmumu ve beziryağı İsi Lacivert renk için Bedahşi Laciverti Beyaz renk için İstifaç Tuğla kırmızısı renk için Gülbahar Morumsu vişneçürüğü renk için Lök Maddesi Tütün rengi için Çamlıca Toprağı EBRU TEKNESİ : Kullanılacak kağıdın en ve boyuna uygun ölçüde ve 6 cm derinliğinde çinko veya galvanizden hazırlanmış dikdörtgen şeklinde bir teknedir. KİTRE : Teknenin içine konulacak sıvıya kıvam vermek, böylece serpilen boyaların çökmesini önlemek amacıyla kullanılır. ÖD : Kitreli suyun üstüne serpilen renklerin dibe çökmemesi ve birbirine karışmadan yayılması içindir. Fazla öd taşıyan boya daha fazla yayılır. Kullanmadan önce her boyanın içine kafi miktarda konur. FIRÇA : At kuyruğu kılından yapılma fırçalar kullanılır. TARAK : Tahta çıta üstüne belirli sıklıktaki ince çiviler saplanmakla taraklı ebru yapılmasında kullanılacak tarak hazırlanmış olur. TEL ÇUBUK : Serpilmiş boyalara şekil vermek için ince, boya damlatmak için kalınca tel kullanılır. EBRU KAĞIDININ YAPILMASI BATTAL EBRUSU SOMAKİ EBRUSU TARAMA (GELGİT) EBRUSU MUTAF EBRUSU veya BÜLBÜL YUVASI TARAKLI EBRU SERPMELİ NEFTLİ KUMLU EBRU KILÇIKLI EBRU HAFİF EBRU HATİP EBRUSU : Osmanlı devrinin tanınmış ebrucularından Ayasofya Camii hatibi Mehmet Efendi’nin buluşu NECMEDDİN EBRUSU : Çiçekli ebrular Necmeddin Okyay ile tanınmıştır. EBRUNUN KAĞIDA GEÇİRİLMESİ -Tekne de yapılan nakışlar ancak tek bir kağıda geçirilebilir, bir kere yapılan ebrunun tıpkısı da bir daha tekrarlanmaz, ancak benzeri yapılabilir. -Yine Necmeddin Okyay’ın buluşu olarak 20.yy Türk hat sanatında yer alan yazılı ebrular vardır. -Eski yazma kitaplar da kağıtta ki yazı sahasının ayrı, etrafının ayrı renge boyanmasına AKKASE, böyle kağıtlara da AKKASELİ KAĞIT denilir. Bu tarz yine Necmeddin Okyay tarafından yazılı ebruya da tatbik edilmiştir. TARİHTEKİ EBRU SANATKARLARI Şebek Mehmet Efendi Hatip Mehmet Efendi : Sultan 3.Ahmed devrinde, ebruculuk denilince akla gelen ilk isimlerden, Hatip Ebrusu adıyla anılmıştır. Şeyh Sadık Efendi Hezarfen İbrahim Ethem Efendi : Hezarfen “bin sanat sahibi” lakabıyla anılır. Yetiştirdikleri arasında Sami Efendi, Aziz Efendi, Abdülkadir Kadri Şeker, Necmeddin Okyay. Necmeddin Okyay : Osmanlı ebruculuğunu Medresetü’l –hattatin’de başlayıp Güzel Sanatlar Akademisi’nde biten hocalığı sırasında yeni nesillere öğreterek zamanımıza taşıma şerefine sahiptir. Öğrencileri : İki oğlu Sami, Sacid. Mustafa Düzgünman, Bekir Efendi EBRUNUN KULLANIM SAHALARI -Ebru kağıdı, geçmiş asırlar da yazma kitapların ciltlenmesinde ve yan kağıdı olarak, bundan başka kıt’a ve levha iç ve dış pervazlarında, ayrıca koltuk denilen kısımlarında çok kullanılmıştır. Bu sıralananların en güzel örneklerine müze ve kütüphaneler de rastlanır.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
Konu Sahibi nurşen35 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Gündem Korona Aşısı | Gündem/ Manşetler | Esma_Nur | 6 | 1478 | 10 Aralık 2020 12:20 |
DHBT Muhteşem Özetler | DHBT-Hazırlık/Notlar/Özetler | nurşen35 | 4 | 2241 | 08 Aralık 2020 18:40 |
Kıssaları Hayatımıza Taşıyalım | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | nurşen35 | 1 | 958 | 08 Aralık 2020 17:46 |
TENKİD | Serbest Kürsü | nurşen35 | 0 | 847 | 08 Aralık 2020 12:44 |
Vitir Namazını Niye Kılıyoruz Biliyor musunuz... | Namaz-Abdest-Teyemmüm | nurşen35 | 0 | 974 | 04 Aralık 2020 13:56 |
15 Nisan 2018, 15:47 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
8.ÜNİTE ÇİNİ -Türk, Çini sanatı asıl kayda değer gelişimini Anadolu Türk mimarisinde geliştirmiştir. -Günümüz de pişmiş topraktan yapılan sırlı duvar kaplamalarına verilen bir addır. Eski kaynaklar da buna sırça veya kaşi denir. -Pişmiş topraktan yapılan çanak çömleğe eskiden malzemenin cinsine göre “toprak evani” veya “çini evani” denilirken günümüz de seramik veya keramik denilir. Killi topraktan pişirilerek yapılan kullanım eşyasına keramik, duvar kaplama malzemesine ise çini veya seramik denir. TARİHÇE -Uygulular, Karahanlılar, Gazneliler pişmiş toprağı ve çini sanatını kitabeler de ve binalar da yapı malzemesi olarak kullanmışlardır. Seramik sanatı islam öncesi türk toplulukları arasında Göktürkler ve Kırgızlar da görülmektedir. -Bizanslıların çiniyi tercih etmeyip, mozaik kullandıkları görülmektedir. -Emeviler de mozaik kullanmayı sürdürmüşlerdir. -Daha sonraki devirler de Müslümanlar mimari de, çok pahalı mozaik süslemeler yerine, çini kaplamayı tercih etmişlerdir. -LEVHA HALİNDEKİ ÇİNİ ÜRETİMİNİN İLK DEFA SAMERRA’DA GERÇEKLEŞTİRİLDİĞİ BİLİNMEKTEDİR. -GÜNÜMÜZE KADAR ULAŞAN ÇİNİ KULLANIMI İLK OLARAK KAYREVAN’DAKİ SİDİ UKBE CAMİİ’NİN MİHRABINDA GÖRÜLMEKTEDİR. -PERDAHLI ÇİNİLERİN İLK ÖRNEKLERİNE ABBASİLER DEVRİNDE SAMERRA’DA RASTLANMIŞTIR. -Büyük Selçuklular dönemin de çini geleneği İlhanlılar zamanında daha da hız kazanmıştır. -KABARTMANIN EN ERKEN ÖRNEKLERİNE SULTAN 3.MESUT SARAYINDA RASTLARIZ. -Timurlular döneminde seramik evani yapımında duraksama görülürken kaşi üretimine hız verildiği görülür. CUERDA SECA ADIYLA ANILAN LAKABİ DENEN RENKLİ SIR TEKNİĞİ DE İLK DEFA BU DÖNEM DE ORTAYA ÇIKMIŞTIR. -Safavi döneminde de dini yapılar çini mozaik tekniğiyle giydirilmiştir. -İran’da Kaçkarlar döneminde çini mozaiğin yerini renkli sır tekniği almıştır. -Anadolu’da çini eserler SİİRT ULU CAMİİ VE MİNARESİ, DİVRİĞİ KALE CAMİİ’NİN TAÇ KAPISI, KONYA 2.KILIÇARSLAN TÜRBESİ, NİZAMEDDİN YAĞIBASAN’IN TOKATTAKİ ÇUKUR MEDRESE -Anadolu Selçuklular dönemin de çini mozaik benzemeler eyvan, kemer, kubbe, tonoz ve geçiş unsurlarında sıklıkla kullanılmıştır. SİVAS’TA Kİ GÖK MEDRESE, BATTALGAZİ’DEKİ ESKİ MALATYA ULUCAMİİ -Mihrapları çini mozaik tekniğinin en iyi uygulandığı bazı Selçuklu örnekleri ; KONYA ALAEDDİN CAMİİ, ANKARA AHİ ŞERAFEDDİN (ARSLANHANE) CAMİİ (furize ve lacivert çiniler, alçı zemine gömülerek farklı bir üslup denenmiştir. SİVAS GÖKMEDRESE (SAHİBİYE) MESCİDİ -Konya Karatay Medresesi ve Sahip Ata Külliyesi Selçukluların ulaştığı yüksek seviyeyi gösterir. –Selçuklu saray ve sivil yapıların da kullanılan çiniler, dini yapılar da kullanılan çinilerden teknik, şekil renk ve desen içeriği bakımından farklılık göstermektedir. Sivil yapılar da görülen çiniler daha çok perdahlı çinilerdir ve kompozisyonlar da çoğu zaman insan ve hayvan figürlerine yer verilmiştir. Dini yapılar da düz renkli çinilerden kesilerek tertip edilmiş geometrik kompozisyonlar, yazı ve ileri derece de üslupla çekilmiş rumi bezemeler kullanılmıştır. -Anadolu Selçuklular da ALAEDDİN KEYKUBAD TARAFINDAN YAPTIRILAN KUBADABAD SARAYI’INDA Türk Oturuşu diye adlandırılan bağdaş kurmuş insan figürleri yer alır. -Renkli sır tekniğinde üretilmiş çinilere Anadolu’da ilk olarak BURSA YEŞİLCAMİİ ve ÇELEBİ MEHMET TÜRBESİ’nde rastlamaktayız. -Çelebi Mehmet Türbesi’nin mihrabında yer alan her iki yandaki şamdanların arasından kandil sarkan mihrabeli levha da, içerisinden çiçeklerin fışkırdığı bir vazonun bulunması ve Çelebi Sultan Mehmet’in çinili sandukası gelişmekte olan Türk Tezyinatının katettiği mesafeyi ve bundan sonraki tezyinatın yönünü göstermesi bakımından önemli bir sıçrama tahtasıdır. -Çini mozaiğin Osmanlı da son defa görüldüğü yapılar : EDİRNE ŞAH MELEK CAMİİ, FATİH SULTAN MEHMET’İN ÇİNİLİ KÖŞKÜ, MAHMUT PAŞA TÜRBESİ -Mavi, beyazlı sır altı tekniğinin en güzel örnekleri : İSTANBUL FATİH CAMİİ, MANİSA VALİDE SULTAN CAMİİ -ŞEHZADE MEHMET TÜRBESİ, GAZİ KARA AHMET PAŞA CAMİİ, HASEKİ HÜRREM SULTAN TÜRBESİ(bu tekniğin son görüldüğü yerdir) : Teknikte ve nakışlar da açık bir ilerleme görülmüştür. -15 ve 17 yy. arasında çini mozaik kullanımı giderek azalmış, renkli sır tekniği gelişme göstermiştir. -16 yy. da renkli sır tekniğinin yerini çok renkli sır altı tekniği almış ve bu teknik dışındaki bütün teknikler terk edilmiştir. -Türk çini sanatının zirvesi : İSTANBUL SÜLEYMANİYE CAMİİ’NDE GÖRÜLEN İZNİK KAŞELERİ -Çini sanatına konu olabilecek bütün desenlerin işlendiği veri tabanı : RÜSTEM PAŞA CAMİİ -16.yy(XVI) ikinci yarısında (klasik dönem )Osmanlı çinicilik sanatı tarihteki en yüksek seviyesine erişmiştir. SİLİVRİ KAPI İBRAHİM PAŞA CAMİİ, SÜLEYMANİYE, RÜSTEM PAŞA, SOKULLU MEHMET PAŞA, PİYALE PAŞA , ÜSKÜDAR ATİK VALİDE CAMİİ -SULTAN 3.MURAT TÜRBESİ : İznik çinisinin son sözünü söylediği yapı. -SULTAN AHMET CAMİİ : Türk çini sanatının en parlak döneminin sonlarına ait en çok örneğin bir arada bulunduğu son büyük yapı. -Osmanlı çini sanatının duraksadığı yıllardaki örnekleri : TOPKAPI SARAYI BAĞDAT ve REVAN KÖŞKLERİ, ÜSKÜDAR ÇİNİLİ CAMİİ, EMİNÖNÜ YENİ VALİDE CAMİİ -17 yy.(XVII) yaygınlaşan kabe tasvirli çini levhalar usta kitabesi bulundurulmaları açısından önemlidir. -18.yy(XVIII) başlarında İznik çiniciliği, eski ihtişamını geride bırakarak tarihteki yerini almıştır. -1725’ten sonra SULTAN 3.AHMET ve DAMAT İBRAHİM PAŞA’nın gayretleriyle İSTANBUL TEKFUR SARAYI’nda bir çini atölyesi kurulmuş, SULTAN 3.AHMET ÇESMESİ ve HEKİMOĞLU ALİ PAŞA CAMİİ burada üretilen çinilerle süslenmiştir. Ancak istenilen netice alınamayınca buradaki üretime son verilmiştir. -Günümüzde çini ihtiyacını Kütahya merkezli çini atölyeleri karşılamaktadır. ÇİNİ VE SERAMİK YAPIMINDA KULLANILAN MALZEMELER 1)HAMUR 2)Boya 3)Sır ÇİNİ TEKNİKLERİ 1)RENKLİ SIRLI TUĞLA 2)DÜZ ÇİNİ (KAŞİ) VE ÇİNİ MOZAİK (KAŞIGERİ) -Türk çini sanatında en eski çini bezeme tekniğidir. -Kaynağını sırlı tuğla süslemeden almıştır. -Bu teknik 13.yy(XIII) Anadolu Selçuklu çini sanatına kişiliğini kazandırmış ve Osmanlı döneminde de 15.yy(XV) sonuna kadar varlığını sürdürmüştür. 3)PERDAHLI ÇİNİ (LUSTER TEKNİĞİ) -İlk olarak Samerra’da ortaya çıkmıştır. -Çini üzerinde madeni bir parıltı elde etmek için yararlanılan bir tür sır üstü uygulamasıdır. -Daha çok sivil yapılar da veya kap kacak yapımında kullanılan bu teknik Suriye, Irak, İran, Anadolu coğrafyasında yaygınlık kazanmıştır. 4)MERTABANİ -Seladon adını verdikleri bu teknik duvar kaplama çinilerinde değil, evani yapımında kullanılır. -Bu değerli çanak çömlek türünün zehirli yiyeceklere karşı duyarlı olduğu söylenir. Bunun için içinde suikast girişimlerine karşı padişahlar ve saraylılar tarafından tercih edildiği söylenir. -Bu tür evani daha çok yeşilimtrak rengiyle tanınır. 5)SIR ÜSTÜ TEKNİĞİ 6)SIR ALTI TEKNİĞİ -13.yy(XIII) Anadolu Selçukluları’nda kullanıldığı gibi esas gelişmesini 16.yy(XVI) ikinci yarısında Osmanlılar’da tamamlamış en yaygın çini tekniğidir. 7)MİNAİ (HEFT-RENG) -Sır altı ve üstü tekniklerinin bir arada kullanılmasıyla çok renkli bir satıh elde etmeye yarayan teknik. -Anadolu’da örneklerine yalnız KONYA ALAEDDİN KÖŞKÜ’nde rastlanır. Daha çok İran da yaygınlık kazanmıştır. -Bu teknikler çok zahmetli ve masraflı olduğundan Anadolu’da fazla yaygınlık kazanmamıştır. Daha çok Basra, Rakka ve Kaşan’da görülmektedir. 8)RENKLİ SIR (LAKABİ) -Çağdaş yayınlar da Cuerda Seca adıyla anılan renkli sır tekniği, ilk defa Timurlular döneminde ortaya çıkmıştır. -Bu teknikte çok daha ince ve kıvrımlı nakışlar çizilebilmektedir. 9)MAVİ, BEYAZ -Hamuru porselenin ki gibi sert, kaşi üzerine uygulanan desenler de daha çok Uzakdoğu çağrışımı yapmaktadır. -Bu tekniğin Çin’den ithal edilen Ming Hanedanlığı devri çini tabaklarıyla ilgili olduğu düşünülmektedir. 17.yy(XVII) sonlarına doğru gerileme görülmektedir. 10)ÇOK RENKLİ (ELVAN) SIR ALTI TEKNİĞİ -Çini sanatı tarihte ki zirvesine çok renkli elvan sır altı tekniğiyle ulaşmıştır. -Bu teknikte yalnızca sarı renk saf dışı bırakılmıştır. -Bu dönem çinilerinin önemli bir ayrıcı özelliği ise yaklaşık yarım asır kadar varlığını sürdürecek olan mercan kırmızısının kullanılmasıdır. -Bu teknik 1600 tarihli SULTAN 3.MURAD TÜRBESİ’yle en üst seviyeye ulaşmışken, 1616 tarihli SULTAN AHMED CAMİİ çinilerinden sonra giderek canlılığını yitirmiştir ÇİNİ BEZEMELERİ VE KULLANIM ALANLARI -İlk önceleri Karahanlılar’da renkli sırlı tuğla ve çini mozaik tekniğiyle meydana getirilmiş kufi karakterli kitabeler ve sınırlı ölçü de geometrik bezemeler kullanılırken zamanla çini kullanımı yaygınlık kazanarak mimari tezyinatın ayrılmaz bir parçası olmuştur. -Dini yapılar da genellikle figürlü bezemelerden uzak durulmuştur. -Selçuklu döneminde Konya, çini süslemeciliğinin merkezi durumundadır. İlk örnekler de tuğla ve sırlı veya renkli sırlı tuğlalar kullanılırken daha sonra satıhların çini mozaikle kaplanması yaygınlık kazanmıştır. -Anadolu Selçuklu mimarisinde dini yapılar ekseriyetle çini mozaik tekniği ile süslenmiştir. -Çini mozaik tekniği yapıların dış cephelerinde, bilhassa minare gövdelerinde, yarı açık mekanlar da, eyvanların kemer ve tonozlarında, taç kapılar da, mihraplar da, sandukalarda, kubbe geçişlerinde, kubbe içlerinde ve tavanlar da belli bir program dahilinde kullanılmıştır. -İç mekanlar da insan elinin değdiği yerlerde daha çok düz renkli çini levhalar kullanılırken, insan elinin değmediği yerler de çini mozaik tercih edilmiştir. -Çini mozaik, yerini önce renkli sır çinilere daha sonra da sır altı çinilere bırakmıştır. Sır altı çiniler daha çok iç mekanlar da kullanılmış duvarlar, pencere üstlerine kadar bu çinilerle kaplanmıştır. Nişlerde, mihraplar da, minber külahlarında, pencere alınlıklarında, ocaklık yaşmaklarında, kuşak yazılarında, pencere kitabelerin de ve sofa duvarlarında kullanılmıştır. -Klasik devir Osmanlı mimarisin de, yapıların dış cephelerin de çini kullanılmazken, Batılılaşma sürecinde iç mekanlardan da çini kullanımı kalkmıştır. Osmanlının son devir mimarlarının başlattığı “milli mimari” hareketi yapıların dış cephelerin de, bilhassa pencere alınlarında ve kemer koltuklarında çini kullanımı son defa revaç bulmuştur. ÇİNİ USTALARI -Anadolu’da çini mozaik süslemenin görüldüğü ilk önemli yapı : SİVAS İZZETTİN KEYKAVUS’A AİT TÜRBE (eseri meydana getiren kişi MARENDLİ AHMET) -ESKİ MALATYA CAMİİ ÇİNİ MOZAİKLERİ; Ustalarından en dikkat çekeni YAKUP B. EBUBEKİR EL MALATİ -SIRÇALI MEDRESE ÇİNİ MOZAİKLERİ; MEHMET B. MEHMET B. OSMAN EL-BENNA ET-TUSİ -Osmanlı döneminde merkezi İznik’te Osmangazi zamanından kalma çinilerden birinin üzerinde MUSULLU ABDULLAH ismi okunmaktadır. -Çelebi Mehmet’in yaptırmış olduğu YEŞİLCAMİİ ve TÜRBEDE Tebrizli ustalarla birlikte ALİ B. İLYAS ALİ’nin isimleri dikkat çeker. Yine YEŞİLCAMİİ’nin kamilen renkli sır ve çini mozaik kaplı hünkar mahfilinde MEHMET EL-MECNUN ismi vardır. -İSTANBUL YAVUZ SULTAN SELİM CAMİİ VE TÜRBESİ ÇİNİLERİ; TEBRİZLİ HABİP USTA -ŞEHZADE MEHMET TÜRBESİ; MEHMET -Bundan sonraki çiniler üzerinde uzun bir süre usta imzasına raslanmamaktadır. Ancak 17.yy(XVII) da Kabe tasvirli çiniler de tekrar usta imzalarına rastlanmaktadır. -Osmanlının son devir çinilerine örnek : HAFIZ EMİN USTA – EYÜP SULTAN REŞAT TÜRBESİ
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
15 Nisan 2018, 15:47 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
9.ÜNİTE -Dünya da bilinen en eski halının Türkler’e aittir. AHŞAP SANATI -Ağaç ve kereste anlamında Arapça “haşeb” kelimesinin çoğulu olan ahşap, sözlük anlamının dışında, farklı ağaç cinslerinden seçilen malzemenin oyma, kabartma, geçme gibi tekniklerle işlenmesi sonucunda ortaya çıkan bağımsız bir sanat dalıdır. -Cami, saray, kasır, köşk, türbe vb. yapıların iç mekanlarında önemli birer mimari eleman durumundaki kapı ve pencere kanatları, mahfil şebekeleri ve cami iç mimarisinin tamamlayıcı unsuru olan minberler, vaaz kürsüleri ile kuran mahfazaları, rahleler vb. cami teberrükat eşyası da ahşap sanatının örnekleridir. -İSTANBUL TOPKAPI SARAYI, TÜRK VE İSLAM ESERLERİ VE DENİZ MÜZELERİ, ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİ -Ahşap sanatında kullanılan ağaç cinsi : CEVİZ, SEDİR, ABANOZ, GÜL, IHLAMUR, KESTANE, MEŞE, ÇAM VB. -Geleneksel ağaç işleme teknikleri : DÜZ VE YUVARLAK SATIHLI DERİN OYMA, EĞRİ KESİM, ŞEBEKELİ OYMA (AJUR), DÜZ SATIHLI VE KABARTMALI KAKMA -Müşetta Sarayı’nın kabartmalı taş duvarlarındaki akantus ve asma yaprakları, erken ve müteakip dönem ahşap eserlerinde oyma tekniği ile uygulanmıştır. FATİMİ dönemi EL EZHER CAMİİ’nin ahşap kapısı da buna örnek verilebilir. -Selçuklularda ahşap işlerde daha çok oyma/kabartma, şebekeli oyma, çatma (kündekari) ve boyama teknikleri kullanılmış, mimari eserlerdeki kapı ve pencere kanatları dışından minberden rahleye, kürsüden sandukaya pek çok güzel eser meydana getirilmiştir. Selçuklu dönemi ağaç oyma işçiliği örnekleri : SULTAN KEYKAVUS B. KEYHUSREV’İN ADI BULUNAN RAHLE ve KONYA MEVLAVA MÜZESİNDEKİ RAHLE -Yüzeydeki desenin oyulan yuvası içerisine başka bir ağaç parçasının tutkal yardımı ile yeştirilmesi : KONYA MEVLANA MÜZESİ – SELÇUKLU RAHLESİ -Kündekari : Bir ahşap iskelet üzerinde yan yana getirilen geometrik mahiyetteki ahşap parçalarla bunları birbirine bağlayan oluklu ahşap kirişler tutkal ya da çivi kullanılmaksızın iç içe geçirilmek suretiyle eser tamamlanır. *KONYA ALAEDDİN CAMİ – Ahlatlı bir ustaya ait 1155 tarihli minberi *SİİRT ULUCAMİİ – Abdülfettah isimli 1191 tarihli minberi *DİVRİĞİ ULUCAMİİ – Tiflisli Ahmed’e ait 1241 tarihli minberi örnekleridir. -Türk ahşap işçiliğinin derin oyma tekniğindeki örnekleri : ALAEDDİN CAMİİ, MALATYA VE KAYSERİ ULUCAMİİ İLE ANKARA ASLANHANE CAMİİ MİNBERLERİ, BİRGİ ULUCAMİİ PENCERE KANATLARI, ANKARA HACI BAYRAM TÜRBE KAPISI, AHİ ŞEREFETTİN SANDUKASI -Beylikler ve erken Osmanlı döneminin tarih ve usta adına da yer verdiği örnekleri ; *ANKARALI DAVUT’A İT 1306 TARİHLİ ÇORUM ULUCAMİİ MİNBERİ *MUZAFFERÜDDİN’E AİT 1320 TARİHLİ BİRGİ ULUCAMİİ MİNBERİ *ANKARALI ABDULLAH’A AİT 1367 TARİHLİ KASTAMONU KASABAYKÖY CAMİİ KAPI KANATLARI *ANTEPLİ HACI MEHMED FAKİH’E AİT 1376 TARİHLİ MANİSA ULUCAMİİ VE 1399 TARİHLİ BURSA ULUCAMİİ MİNBERLERİ -Derin oyma tekniği örnekleri : KONYA SADREDDİN KONEVİ CAMİİ, BURSA YEŞİLCAMİİ PENCERE KANATLARI, KARAMAN İMARET CAMİİ KAPI KANATLARI -Motiflerin altıgen ve üçgen yıldızlarla bazı stilize çiçek ve kuşların oluşturduğu desenlerin ahşap sütun başlıklarında, kiriş ve konsollar da boyama tekniği ile uygulandığı dönemin bazı ahşap camileri : AFYON ULUCAMİİ, BEYŞEHİR EŞREFOĞLU CAMİİ, KASTAMONU CANDAROĞLU MAHMUD BEY CAMİİ -Osmanlı dönemine ait fildişi kakmalı en eski eser : 2.BAYEZİT DÖNEMİ – 1505 TARİHLİ KURAN-I KERİM MAHFAZASI -Osmanlı dönemi ahşap sanatının boyama dahil pek farklı tekniklerinin bir arada uygulandığı eser : İSTANBUL DENİZ MÜZESİ SALTANAT KAYIKLARI -Ahşap sanatının en güzel örnekleri ; *MEVLANA MÜZESİNDEKİ DOLAP *MEVLANA CELALEDDİN SANDUKASINI ÇEVRELEYEN KÜNDEKARİ KAFES *TARHUN PAŞA CAMİİ MİNBER KAPISI *ANKARA HACI BAYRAM CAMİİ PENCERE KANATLARI -15(xv)-16(xvı) yy. Ait en güzel ahşap örnekleri *EDİRNE 2.BAYEZİD CAMİİ *TOPKASI SARAYI HAZİNE DAİRESİ KAPILARI *BAĞDAT VE REVAN KÖŞKÜ KAPILARI -Bu dönemde çiçekli bezemeler yanında Rumilerin, benek motifinin ve fildişi kakma tekniği ile bazı yazı frizlerinin de devreye sokulduğu görülmüştür. -17(XVII),18(XVIII) yy. da sedef, bağa ve fildişi kakma ile özellikle sedef mozaik teknikleri barok ve rokoko üsluplarının da etkisi altında kalarak daha çok yaygınlaşmış, 19(XIX) yy. dolap kapakları, çekmeceler, lambalık ve kavukluklar ile tavan göbeklerinde Edirnekari boyama tekniği uygulanmıştır. -Geleneksel ahşap işçiliğinin bir de zanaat cephesi vardır ; bastonlar, ağızlıklar, pipolar, kaşık, havan vb. bazı mutfak eşyaları MADEN SANATI -Savaşlar da kullanılan toplar, giyilen zırhlar, kılıç, kalkan, miğfer gibi koruma araçları, kapılar, minberler, kürsüler, mihraplar, rahleler, mahfil korkulukları, kapı ve pencere kanatlarında kullanılan kulp, kilit, tokmak, köşebend, sürgü gibi ögeler, şamdanlar, kandiller, şebekeler, bayrak, sancak ve kubbe alemleri, tas, ibrik, kazan ve tepsi gibi bir takım mutfak eşyası, fincan ve bardak zarfına günlük eşya ile bilezikten küpeye her türlü takı malzemesi maden işçiliğinin ilgi alanına girer. -İBN BATUDA VE EVLİYA ÇELEBİ seyahatnamelerin de maden kaynaklarından ve üretilen eserler de uygulanan işçilikten bahsederler. Mesela Erzincan ve Tokat bakır, Gümüşhane gümüş memleketidir. -Selçuklular geliştirdikleri tekniklerle altın ve gümüşe olan talebi hafifletmeye çalışmışlar,tunç eşya üzerinde kırmızı bakır ve gümüş yapraklarla kakma yapmışlardır. -Osmanlılar dönemin de atölyeler de işlenen madeni eşya çeşidi zenginleşmiş, uygulunan teknikler daha da gelişmiştir. Tun. Ve pirinç yanında altın, gümüş, bakır, sarı çelik ve ulaşılabilen her türlü maden işleme alanına girmiştir. -Madeni eşya yapımında dökme ve dövme teknikleri kullanılmıştır. -Osmanlı dönemin de oyma, kakma, çalma, kazıma, vidalama, altın kaplama (tombak), savatlama, zincir işi, telkari ve mine gibi geliştirilmiş bir çok teknik söz konusudur. -İSTANBUL TOPKAPI SARAYI, ASKERİ MÜZE, TÜRK VE İSLAM ESERLERİ MÜZESİ HALI SANATI -Halı kelimesi Farsça olduğu söylenen “kali”den gelmektedir. -Halı sanatının Asya ve Türk olduğunun ortaya konulması : RUDENKO TARAFINDAN 1947-1949 KAZILARINDA BULUNMUŞ OLAM MİLATTAN ÖNCE 3-5 YY. AİT PAZARIK HALISI ve DOĞU TÜRKİSTAN’IN ESKİ ŞEHİRLERİNDE VE TURFAN’DA 1900’LÜ YILLARIN BAŞINDA ORTAYA ÇIKARILAN HALI PARÇALARI. **1905’te Lovyed tarafından bulunan Konya Alaeddin Camii’nde fersude biçiminde fark edilen üçü bütün, beşi parça halindeki halılar **1930’da Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nde fark edilen üç Anadolu Selçuklu halısı -Küfi tarzı süsleme unsurları da vardır. -16(XIV) yy. bazı hayvan motifleri biraz stilize edilerek halıların içinde yer almıştır. -15(XV) yüzyılın sonuna doğru daha çok geometrik desenler hakim olmuştur. -Osmanlı saray halıları İngiltere, İspanya ve Portekiz halılarının şekillenmesinde rol oynamıştır. -Türk halıcılığının bir başka zengin alanını da seccadeler oluşturur. -Seccadeler, Selçuklu tarzını sürdüren Konya ve Bergama bölgesi dışında, Gördes, kula ve Ladik ile Milas ve Kırşehir bölgelerinde de üretimleri devam etmiştir. TAŞ İŞÇİLİĞİ -Mengücek oğlu Ahmed Bey tarafından Divriği Ulucamii ve Darüşşifası’nın çok ince taş işçiliği vardır. -Anadolu Selçukluları 13(XIII) yy. büyük bir bayındırlık hareketi başlatmışlar. Anadolu’da bulunan yerli halkın kültürüyle kendi kültürlerini harmanlayarak yeni bir sanat anlayışı ortaya çıkarmışlardır. -ERZURUM ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE, SİVAS GÖKMEDRESE, DİVRİĞİ ULU CAMİİ, KONYA İNCE MİNARELİ MEDRESE’nin taç kapılarında görülen tezyinat Müslüman sanatkarın ruh inceliğinin ve hünerinin taşlaşmış halidir. Bitkisel motifler yanında geometrik desenler, geçmeler, çokgenler, yıldızlar, ve rozetler, taç kapılar da fazlaca görülen motifler arasında sayılabilir. -Dönemin kale görünümlü anıtsal yapılarında duvarlar yontulmuş taşlarla sade bir şekilde yapılır. Pencereleri az ve küçük boyutlardadır. -Kapılar çok büyüktür ve bazen duvarlardan bile daha yüksektir. -Minareleri çoğunlukla tek renkli ve geometrik dekore edilmiştir. -Rumi denilen motifler çok zariftir ve taş üzerine oymalar da örneklerine çok rastlanır. Taş işçiliğinde kullanılan süslemelerden bir diğeri de kufi ve sülüs yazı kompozisyonlarıdır. -Selçuklu taş yapılarında insan ve hayvan figürlerine de rastlanmaktadır. Sırt sırta vermiş kartal, kuş resimleri, kadın ve erkek insan başları bulunmaktadır. KAYSERİ DÖNER KÜMBET : Aslan resimleri vardır. -Kubbeler de genellikle tuğla kullanılmış, tuğlaları da farklı dizmek suretiyle şerit motifleri, üçgenler, baklavalar, döne döne giden hareketleri tezyini amaçla resmetmeye çalışmışlardır. -Erken dönem Osmanlı mimarisin de BURSA YEŞİL CAMİİ taç kapısı gerek ihtişamı gerekse taş işçiliği ile Anadolu Selçuklu geleneğini sürdürür. -Osmanlı döneminde mihraplar, minberler, cümle kapıları ve minare şerefeleri mukarnaslı taş işçiliğinin gözde alanlarıdır. -Sülüs yahut ta’lik celisi ile kabartma tekniğinde işlenmiş yazılardan oluşan kitabeler de Osmanlı taş işçiliğinin bir başka alanıdır. -19(XIX),20(XX) yy. mezar taşları Türk hat ve süsleme sanatlarının gelişim seyrinin gözlenebildiği bir taş işçiliği alanıdır. -Osmanlı öncesinde Ahlat, Osmanlı döneminde Karacaahmed gibi kabristanlar ile selatin camilerinin hazirelerin de taş işçiliği bakımından çok sayı da mezar taşı bulunmaktadır.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
15 Nisan 2018, 15:48 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
10.ÜNİTE MUSİKİ İÇİN; **Pisagor : “birbirine benzemeyen çeşitli seslerden meydana gelen icra” **İbn Sina : “birbirleriyle uyumlu olup olmadığı yönünden sesleri ve bu sesler arasındaki zaman sürelerini araştıran matematiksel bir ilim” **Jean Jacques Rousseau(Ruso) : “sesleri kulağa hoş gelebilecek şekilde düzenleme sanatı” **Emmanuel Kant : “sesler aracılığıyla birbirini takip eden güzel hisleri ifade etme sanatı” şeklinde tanımlarlar. -Ana hatlarıyla musiki ise : Musiki bir duygu, bir düşünce ve tabii bir olayı ifade etmek gayesiyle; ölçülü/ahenkli seslerin belli bir sanat anlayışı içerisinde, ritimli/ritimsiz olarak estetik bir şekilde bir araya getirilme sanatıdır. MUSİKİNİN ÖNEMİ İÇİN; **Konfiçyus : “bir milletin ahlaki yönüyle nasıl idare edildiğini anlamak isterseniz, o milletin musikisini inceleyiniz.” **Shakespeare : “müzik yerle gök arasındaki her varlığı hiç kimsenin dayanamayacağı bir kudretle sunar.” **Mevlana : “Allah aşıkları için ruhun gıdasıdır. Zira musiki de gerçek sevgiliye kavuşma ümidi vardır.” **Beethoven : “müzik, insanı Allah’a en fazla yakınlaştıran şeydir. Bütün bilgilerin, bütün felsefelerin üstündedir.” **Goethe : “musiki doğrudan doğruya ruha hitap eder, ruh da kendisini ancak musikinin desteğiyle en iyi şekilde ifade edebilir.” demişlerdir. İSLAM DÜNYASINDA MUSİKİ ÇALIŞMALARI -Arapların sesle yaptıkları nağmelere TERENNÜM şiirle söyledikleri nağmelere GINA denirdi. Bu dönemler de musiki tamamen ameli (uygulanmaya yönelik) idi. -Arap musikisin de Hz.Osman dönemine kadar HUDA ve NASB adı verilen iki basit form icra edilmekteydi. Daha sonra SİNAD (SENAD) ve HECEZ adlı formlar icra edilmeye başlandı. -Dört halife (Hulefa-yi Raşidin) devrinin sonlarında o zamana kadar icra edilen musiki formlarından sanat değeri yüksek, aruza dayanan ve ağır ritimle seyreden EL-GINAÜ’L-MUTKAN (EL-GINAÜ’R RAKİK) adlı bir form düzenlendi. -Emeviler döneminde musiki, halife saraylarına girmeye başlayınca devlet adamları tarafından da musikiye ilgi arttı. -İslam aleminde ilk musiki nazariyesi eseri yazan YUNUS EL KATİP, said b. miscah, ibn muhriz, gariz ve ibn süreye’in arap musikisinin 4 temel taşı olduğunu söyler. -Abbasiler dönemin de Grekler’e ait nazari musiki eserlerinin tercüme faaliyeti başlamıştır. 830’da Halife Memun tarafından kurdurulan Beytülhikme bir çeşit İslam üniversitesi olmuş ve bu tercüme çalışmalarını üstlenmiştir. -Abbasiler dönemin de bestecilik yönünden de zengin bir dönem yaşandığı görülmektedir. YAHYA EL MEKKİ’nin kaleme aldığı KİTABÜ’L EGANİ 12.000 besteyi içine almıştır. -Bu dönemin önemli musikişinasları : YAHYA EL MEKKİ, İBN CAMİ, İSHAK EL MEVSILI, İBRAHİM B. MEHDİ, ZİRYAB, BARSUMA -İslam dünasındaki ilk nazari musikisi çalışmalarının ürünleri 8(VIII) yy. itibaren alınmaya başlanmıştır. -Musiki teorisi üzerinde çalışan ilk islam filozofu : YAKUP B. İSHAK KİNDİ’dir. Arap musikisinde ilmi ekolin kurucusu kabul edilir. Ebced harflerine dayalı bir nota sistemi kurmuş ve musikiyi felsefe, mantık, geometri, aritmetik ilimleriyle birlikte değerlendirmiştir. -Farabi’nin musiki için yazdığı 3 eserinden en genişi : EL MUSİKAL KEBİR (musiki aletleri konusunda da dönemin en kapsamlı eseridir) -MUHAMMED B. AHMED EL HARİZMİ – MEFATİHU’L ULUM -EBÜL VEFA EL BUZCANİ – İKA’YA DAİR ESERLERİ -İHVANI SAFA – İHVANI SAFA RİSALELERİ -İBN SİNA – EŞ ŞİFA, EN NECAT VE DANİŞNAMEİ ALAİ -İBN ZEYLE, FAHREDDİN ER RAZİ, NESİRÜDDİNİ TUSİ de alan da eser verenlerdendir. -Musiki tarihi ve musikişinasların hayatlarına dair bilgiler veren eserler : MESUDİ /MÜRÜCÜZ ZEHEB, EBÜL FEREC EL İSFAHANİ/EL EGANİ -Musiki alanında yeni bir dönem başlatan eser : SAFİYYÜDDİN EL URMEVİ/KİTABÜL EDVAR Fİ MAFİRETİN NAGAM VEL EVTAR -Hızır b. Abdullah’ın 2.Murat’a ithaf ettiği eser : KİTABÜL EDVAR -Abdülkadiri Meragi’nin CAMİUL ELHAN ve MAKASİDÜL ELHAN olmak üzere yazdığı altı eser -Ladikli Mehmet Çelebi’nin 2. Bayezid’e ithaf ettiği eser : ZEYNÜL ELHAN ve RİSALEİ FETHİYYE önemi çalışmalardan bazılarıdır. -Dimitrie Cantemir’in 2.Ahmed’e ithaf ettiği KİtABU İLMİL MUSİKİ ALAVECHİL HURUFAT adlı çalışmasıyla hem yeni bir nota sistemi teklif etmiş hem de 350 civarındaki musiki bestesini repertuvara kazandırmıştır. -KÜTBÜNNAYİ OSMAN DEDE – RABTI TABİRATI MUSİKİ -ABDÜLBAKİ NASIR DEDE – TEDKİKU TAHKİK -20(XX) yy. ise Rauf Yekta Bey’in başlattığı musiki nazariyatı çalışmaları genişleyerek devam etmiştir. Daha sonra Hüseyin Sadettin Arel ve Suphi Ezgi’nin katılımıyla genişleyen bu çalışmalar günümüzde türk musikisi ses sisteminin ilk adımlarını oluşturdu. Salih Murad Uzdilek’in de bu çalışmalara katılmasıyla bugün “Arel-Ezgi-Uzdilek” olarak adlandırılan ses sistemi ortaya çıktı. TÜRK DİNİ MUSİKİSİNİN DOĞUŞU, ÖNEMİ -Tonguzlar’ın Şaman, Altay Türkleri’nin Kam, Kırgızlar’ın Bahşı, Oğuzlar’ın Ozan adını verdikleri ve şairliğin dışında sihirbazlık, hekimlik, rakkaslık ve musikişinaslık gibi bir çok nitelikleri de bulunan bu kişilerin halk üzerinde büyük etkisi vardı. -Türklerin en eski çalgısı olan Kopuz eşliğinde şiirler okurlardı. -Türklerin musiki aletleriyle icra ettikleri terennümlere GÖK veya KÖK, sesli okumalarına ise IR ve DULE denirdi. ESKİ TÜRK HAYATINDA DİNİ NİTELİK TAŞIYAN BAŞLICA 3 BÜYÜK AYİN 1)Avların bereketli olması için düzenlenen ve sığır adı verilen sürgün av ayinleri 2)Şeylan, şilan, şölen, çeşn yahut toy adı verilen kurban ayinleri 3)Ölen kişinin ruhunun dinlenmesini sağlamak amacıyla düzenlenen ve yuğ denilen umumi matem ayinleri MUSİKİ ÇEŞİTLERİ A)CAMİ MUSİKİSİ VE ÇEŞİTLERİ -Gerek ibadet sırasında gerekse ibadet öncesi ve sonrasında ortasında ortaya çıkan çoğunlukla irticale (önceden bestelenmemiş, doğaçlama) dayalı ses musikisinden ibarettir. -Cami musikisinin icracıları imamlar ve müezzinlerdir. -Güftelerin tamamına yakını Arapça’dır. Bu güfteler de zühd ve dua unsurları hakimdir. -Müezzin kadroları geniş olan camiler de, namazın kılınması esnasında bütün müezzinlerin katılımıyla icra edilen müezzinlik faaliyetine CUMHUR MÜEZZİNLİĞİ adı verilmiştir. (Müezzinlerin bazı ibareleri hep bir ağızdan bazılarını da kendi aralarında sırayla okumaları şeklinde yapılır) -Cumhur müezzinliği öğle, ikindi, yatsı ve Cuma, bayram, teravih namazlarında ve ayrıca mübarek gün ve geceler de icra edilirdi. -Salvatlama, tekbir alma, ayetel kürsi, tesbihat ve dua, temcidler, salatı ümmiyyeler, ramazan ilahileri, cuma ve bayram salası, ezanlar cumhur müezzinliği içerisinde yer alan icralardır. -Musiki aleti kullanılmamıştır. 1)EZAN -İç (Cuma namazının farzından önce cami içerisinde okunan) ve dış (minare de okunan) ezan olmak üzere 2’ye ayrılır. -Eskiden İstanbul’da sabah ezanının saba, dilkeşhaveran; öğle ezanının hicaz, rast; ikindi ezanının hicaz, uşşak; akşam namazının segah, rast ve dügah; yatsı ezanının ise uşşak, neva, rast ve hicaz makamlarından okunması bir gelenek haline gelmişti. -İki kişi tarafından karşılıklı okunan ezanlara ÇİFTE EZAN denilir. -19(XIX) yy. ünlü musikişinasları : HAMAMI ZADE İSMAİL DEDE EFENDİ, RİFAT BEY, HAŞİM BEY, ŞAKİR AĞA -20(XX) yy. okudukları ezanla sembolleşenler : HAFIZ ŞEVKET, HAFIZ KEMAL, HAFIZ SÜLEYMAN KARABACAK, HAFIZ CEMAL, HAFIZ YUSUF GEBZELİ, HAFİZ KANİ KARACA 2)TESBİH -Türk din musikisinde ramazan ayında ve mübarek geceler de sabaha doğru müezzinler tarafından minareler de okunan ve “sübhanel melikül Mevla veya ala” sözleriyle başlayan eserlere de TESBİH İLAHİSİ adı verilmiştir. 3)TEMCİD -Minareler de ezandan ayrı olarak Allah’a yapılan dua ve münacatlardır. -Üç aylarda recebin ilk gecesiyle başlayarak ramazanın teravih kılınan ilk gecesine kadar yatsı namazının ardından, ramazanda ise sahurdan sonra müezzinler ve cemaatin katılımıyla minareler de okunurdu. -Bazı kısımları tek bazı kısımları cumhur okunan temcidler bestelenmiş bir şekilde olmadıkları için her gece bir başka makamda icra edilme adeti vardı. 4)TEKBİR -Arefe ve kurban bayramı günlerinde kılınan farz namazlardan sonra, bayram namazlarında, kurban kesilirken, hac ve umre ihramı boyunca, mevlid okunurken, cenaze de veya herhangi bir dini merasimin heyecanı içerisinde topluca, belirli bestesiyle okunan, Allah’ın yüceliğini ifade eden cümlelerdir. -Segah makamında ve usulsüz olarak bestelenen tekbirin bestekarı : BUHARİZADE MUSTAFA ITRİ B)TEKKE (TASAVVUF) MUSİKİSİ VE ŞEKİLLERİ -Daha çok ritme dayalıdır ve bazen bir veya birkaç enstrüman da eşlik eder. MEVLEVİLİK VE BEKTAŞİLİK DIŞINDA TARİKATLAR DA ZİKİRLER GENEL OLARAK 3 ŞEKİLDE YAPILIR. BUNLAR; AA) Diz çöküp oturarak ve başı sağa sola çevirmek veya diz apakları yerde olduğu halde doğrulup oturmak suretiyle yapılan zikre KUUD, bu şekilde zikredenlere de KUUDİ AB) Ayakta beline kadar eğilip kalkmak, olduğu yerde sağa sola dönmek ve sallanmak şeklinde yapılan zikre KIYAM, zikredenlere de KIYAMİ AC) Ayakta kol kola veya el ele tutuşarak sağ ayağını biraz ileri, sol ayağını da biraz geri atmak ve sağdan sola doğru düzenli bir tempo ile devamlı ilerleyip dönmek suretiyle yapılan zikre de DEVRAN, zikredenlere de DEVRANİ -Ayinler şeyh, zikirbaşı, meydancı ve reisler tarafından idare edilir ve bu kişilerin uygun gördüğü sürede devam eder. -Ayinler de dervişler zikrederken, zakirler de zikrin ritmine uygun olarak devamlı ilahi okurlardı. Zaman zaman verilen aralar da na’t, durak, mersiye, kasideler okunarak zikre katılanların soluklanmalarına imkan hazırlanırdı. -Zikirdeki dini musiki eserlerini Zikirbaşı idare ederdi. Zikir esnasında okunacak ilahilerin hangi tür zikre uygun düşeceğinin kararı ve bu eserlerin zikrin nitelikleri ve günün özellikleri de göz önüne alınarak seçilmesi Zikirbaşının görevleri arasındaydı. -Cumhuriyet döneminin son zikirbaşları : BEŞİKTAŞLI NURİ KORMAN, ALBAY SELAHADDİN GÜRER -Tekkeler de yapılan zikirlerde ritmin yürütülmesin de yardımcı olan mahzar, halile, kudüm, bendir, nevbe gibi vurmalı sazlarla ney eşlik etmiştir. -Bektaşi ayinlerin de ise dağa çok bağlama ailesi kullanılmıştır. 1)MEVLEVİ AYİNİ -Kıyamet gününü, sema, insanın miracını, manevi yolculuğunu simgeler. -Her birine selam adı verilen 4 bölümde düzenlenen ayinlerin güfteleri genellikle MEVLANA’NIN MESNEVİ, DİVANI KEBİR GİBİ ESERLERİNDEN, OĞLU SULTAN VELED’İN ŞİİRLERİNDEN VE BAZI MEVLEVİ ŞAİRLERİNİN MANZUMELERİNDEN SEÇİLMİŞTİR. -Ayin icra etmekle görevli topluluğa MUTRİP, ayin okuyanlara AYİNHAN, yöneticiye ise KUDÜMZENBAŞI denilir. 2)DURAK -Mevlevilik ve Bektaşilik dışındaki tarikatların hemen hepsinde zikrin 1’inci bölümünü teşkil eden kelime-i tevhitten sonra ismi celal zikrine geçilmeden önce verilen arada bir veya iki zakir tarafından okunan eserlerdir. -Durak güfteleri daha çok Allah’ın büyüklüğü, sıfatları gibi konuların işlendiği şiirlerden seçilmiştir. -Usulsüz olarak bestelenen durakların güfteleri Türkçe’dir. -Dört mısralık manzumeler kullanılmıştır. -Duraklar da terennüm bulunmamakta ise de arzu edilen yerlere “dost, hak dost, hu” gibi terennümlerin yerleştirildiği görülmektedir. -19(XIX) yy. meşhur olan durakçılar : MUTAFZADE AHMED EFENDİ, BEHLÜL EFENDİ, DURAKÇI NAFİZ BEY 3)ŞUĞUL -Türk bestekarları tarafından Türk musikisi makam ve usulleriyle bestelenmiş Arapça güfteli ilahilere denir. -Hareketli eserlerdir. -Tekkeler de zikir esnasında okunduklarından daha çok nim sofyan, sofyan ve düyek gibi küçük usullerle ölçülmüşlerdir. -Arapça kasidelerle birlikte okunurdu. -Zamanımıza ulaşan şuğullerin büyük bir kısmının bestekarı : EYYUBİ ZEKAİ DEDE 4)NEFES -Bekaşi tarikatına bağlı şairler tarafından kaleme alınmış tasavvufi güftelerin, bu tarikat çerçevesinde düzenlenen sazlı sözlü toplantılarda okunan şeklidir. -Ağır usullerle söylenenlerine OTURAK, yürük usullerle söylenenlerine ise ŞAHLAMA denir. -Heze vezniyle (bu veznin özellikleri 6+5=11 duraklı veya 8’li, 7’li, 5’li duraksız şekillerinde yazılması) sade, anlaşılır bir Türkçe ile yazılırlar. C)CAMİ VE TEKKE MUSİKİSİNDE ORTAK ŞEKİLLER 1)İLAHİ -Bazı repertuar ve güfte mecmuaları incelendiğinde ilahi bestelerinde çoğunlukla acem, acem-aşiran, bayati, bestenigar, dügah, eviç, hicaz, hüseyni, hüzzam, ırak, mahur, neva, rast, saba, segah, uşşak ve tahir gibi makamların tercih edildikleri görülmektedir. -Daha çok sofyan, düyek, evfer, devr-i hindi gibi küçük usullerle ölçülen ilahiler de muhammes, çember, evsat, devr-i kebir, berefşan ve hafif gibi büyük usuller de kullanılmıştır. -Tekkeler de zikir esnasında zakirler tarafından okunan ilahilere genel olarak ZİKİR İLAHİSİ veya USUL İLAHİSİ, zikir dışında topluca okunan ilahilere de CUMHUR İLAHİSİ denilirdi. Tekke ilahilerinin zikrin ayakta ve devamı sırasında okunanlara KIYAM İLAHİLERİ, oturarak zikredildiğin de okunanlarına KUUD İLAHİLERİ, devran esnasında okunanlarını da DEVRAN İLAHİLERİ denirdi. -Hz. Hüseyin’in şehadetini, Kerbela olayını ve Ehli Beyt sevgisini konu edinen MUHARREM İLAHİLERİ; Rebiülevvel ve rebiülahir aylarında Hz. Muhammed’e ait unsurların bulunduğu ilahiler, cemaziyelevvel ve cemaziyelahir aylarında tövbe ve istiğfar konulu ilahiler okunurdu. -Ramazan aylarında tekkelerde ki zikirler çok kısa sürer ve dini musiki yoğunluğu camiye taşınırdı. -Camiler de kılınan teravih namazlarının her dört rekatından sonra ayrı makamlar da okunan ilahilere RAMAZAN İLAHİLERİ adı verilmiştir. -Cenaze, mektep, damat, nikah, kına, ninni ilahileri bunlardan bazıları olup günümüzde uygulanmamaktadır. 2)NA’T -Hz. Peygamber’in (sav) isim ve sıfatlarının, örnek ahlakının, üstün özelliklerinin, mucizelerin konu olarak alınıp ondan şefaat dileklerinin dile getirildiği manzumelerdir. -İrticalen veya bestesi ile okunur ve genellikle Türkçe’dir. -Cami ve Tekke Na’tları olmak üzere 2’ye ayrılır. -M. EKREM KARADENİZ ve BEKİR SIDKI SEZGİN besteli na’tların duraklarda olduğu gibi usule uyulmaksızın serbest bir yorumla, asıl melodik yapıyı bozmamaya özen gösterilerek icra edilmesi gerektiğini söylerken, SUPHİ EZGİ ise na’tların muhakkak durak evferi ve darb-ı Türki usulleriyle okunması gerektiğini ifade eder. -4 mısralı bir na’t, beste formunda olduğu gibi 1,2,4 mısralar zemin; 3. Mısra meyan olarak bestelenir. -Na’tlar ağır bir ritimle seyreder ve ilahilere göre daha sanatlı bir üslup dikkat çeker. -300’e yakın na’tıyla YAHYA NAZİM ÇELEBİ -NİZNAM YUSUF ÇELEBİ “AFTAB-I SUBH-İ MA EVHA HABİB-i KİBRİYA mısrasıyla başlayan nat’ı çok meşhurdur. -Na’t formunun en güzel örnekleri arasında BUHARIZADE MUSTAFA ITRİ/NA’T-I MEVLANA eseri de yer almaktadır. 3)SALA -Hz. Peygamber’e (sav) Allah’tan rahmet ve selam temenni eden, onu metheden, onun şefaatini dileyen, aile fertlerine ve yakınlarına dua ifadeleri içeren belirli bestesiyle veya serbest olarak okunan güftelerin genel adıdır. -İki müezzinin karşılıklı okuduğu salaya ÇİFTE SALA denir. **SABAH SALASI **CUMA VE BAYRAM SALASI : Bayati makamındaki eserin bestekarı : HATİP ZAKİRİ HASAN EFENDİ’DİR. **CENAZE SALASI a) Minareler de okunan cenaze salası belli bir vakti olmayan cenaze namazının kılınacağı zamanı haber vermek maksadıyla okunur. -Bu adet ilk olarak Mısır’da Fatimiler tarafından başlatılmıştır. b) Cenaze namazından sonra teşkil edilen cenaze alayı sırasında okunan sala ise bir çeşit zikir şeklinde ve cemaatin de katılımıyla icra edilirdi. Hüseyni makamındaki bu eser HATİP ZAKİRİ HASAN EFENDİ tarafından bestelenmiştir. **SALAT-I ÜMMİYYE : Hz. Peygamber(sav)’e, aile fertlerine, ve yakınlarına dua ifadelerinden ibarettir. -Mevlid merasimleri, tarikat zincirleri icrası, sakal-ı şerif ve hırka-i saadet ziyareti, teravih namazlarında her dört rekattan sonra (ilahi okunmadığı zamanlarda) olmak üzere çeşitli dini törenlerde, belirli bestesi ve güftesiyle toplu olarak okunur. -Arapçadır. Camiler de cumhur müezzinliği tarafından icra edilir. 4)TEVŞİH -Mevlid ve mi’raciyye gibi hacimli eserlerin bahirleri arasında okunmak üzere bestelenmiş, güfteleri her yönüyle Hz. Peygam’i konu alan ilahilerdir. -Güfteleri genellikle 2, 4, 5, 6 mısradan ibarettir. -Devr-i kebir, çember, evsat gibi büyük usullerle ölçülmüşlerdir. -Çok kullanılan 4 mısralık bir kıtanın beste şeması : A+A+B+A şeklindedir. -Tevşih okuyanlara TEVŞİHHAN denilir. Tevşihhanlar okurken şunlara dikkat etmelidir. *Okunacak tevşihler de mevlid bahirlerinin makamı ve konusu arasında uygunluk olmalıdır. *Dik akorttan olabildiğince kaçınılmalı, herkesin uyabileceği orta bir akort seçilmelidir. *Okuyanlar arasında ağız birliğine özellikle önem verilmelidir. -DEDE ÖMER RUŞEN : Çün doğup tuttu cihan yüzünü hüsnün güneşi mısrasıyla başlayan. -AZİZ MAHMUT HÜDAYİ : Kudümün rahmet-i zevk u safadır ya Resulallah mısrasıyla başlayan. -ZEKAİ DEDE : Bir muazzam padişahsın ki kulundur cümle şah mısrasıyla başlayan. -HACI FAİK BEY : Merhaba ey fahri alem merhaba mısrasıyla başlayan. (Bu tevşihler tanınmış eserler arasındadır. 5)MEVLİD -Hz. Peygamber’in doğum yıl dönümünde yapılan merasimlerdir. -İslam dünyasında ilk mevlid merasimleri : MISIR’DA FATİMİLER DEVRİNDE MUİZ LİDİNİLLAH ZAMANINDA -İlk mevlid töreni : MUZAFFERÜDDİN KÖKBARİ DEVRİNDE 1207 YILINDA -İlk mevlid kitabı : İBN DİHYE / ET TENVİR Fİ MEVLİDİS SİRACİL MÜNİR -Osmanlı devrinde ilk resmi mevlid merasimi : SULTAN 3.MURAT ZAMANINDA 1588 YILINDA -SÜLEYMAN ÇELEBİ / VESİLETÜN NECAT (kurtuluş yolu) : Hz. Peygamber (sav) sevgisi yoğun bir şekilde işlenmiştir. -Mevlidi ŞEKBAN adlı musikişinas bestelemiştir. -Son dönem mevlidhanları : HAFIZ SAMİ, HAFIZ KEMAL, HAFIZ BURHAN, MECİT SESİGÜR, ESAT GEREDE, ALİ ÜSKÜDARLI, HÜSEYİN SEBİLCİ, KAZIM BÜYÜKAKSOY, ZEKİ ALTUN, KANİ KARACA -Günümüz mevlidhanları : HALİL İBRAHİM ÇANAKKALELİ, FEVZİ MISIR, AZİZ BAHRİYELİ, EMİN IŞIK 6)Mİ’RACİYYE -Daha çok İranlılarla Türkler tarafından kaleme alınmıştır ve bir musiki formu olarak işlenmesi ise sadece Osmanlılara aittir. -Mi’raciyye denildiğinde OSMAN DEDE / Mİ’RACİYYE akla gelir. 7)MERSİYE -Bir kimsenin ölümünden sonra onun iyiliklerini, üstün sıfatlarını ve ölümünden duyulan acıyı dile getirmek için yazılırlar. -Dar çerçeve de ise Hz. Hüseyin ve diğer Ehli Beyt mensuplarının Kerbela’da şehit edilmeleri üzerine yazılan eserlerdir. -Türk Edebiyatında bilinen en eski Kerbela mersiyeleri : AŞIK YUNUS ve YAZICIOĞLU MEHMED TARAFINDAN YAZILMIŞTIR. -Enstrüman kullanılmamıştır. 8)KASİDE -Allah, Peygamber ve diğer din büyüklerinden, İslam dininin ibadet, ahlak ve çeşitli yönleriyle tasavvufi meselelerinden söz eden bu arada bazı düşünce, fikir ve nasihatleri içeren dini-tasavvufi şiirlerin bir kişi tarafından, herhangi bir enstrüman eşliği olmaksızın okunmasıdır. -Usulsüz olarak ancak belirli bir makam seyri takip edilmek suretiyle irticalen icra edilirler. -Güfte hangi formda olursa olsun Allah’ın birliği ve büyüklüğünden söz ediliyorsa TEVHİD, Allah’a yalvarılıyorsa MÜNACAT, Hz. Peygamber’in özelliklerinden bahsediliyorsa NA’T ismini alır. -Kaside okuyana KASİDEHAN denilir. Kaside okumak için ses güzelliği, iyi bir musiki bilgisi, ve ezberinde yeterli güfte birikiminin bulunması gerekir. -Kaside okunurken dikkat edilmesi gereken en önemli unsurlardan biri de üsluptur. Eser serbest ve irticali okunduğundan, yine aynı tavır da okunan mevlid ve kıraat gibi şekillerin tavırlarıyla karıştırılmamalıdır. -Gazel tarzında kaside okumaktan kaçınılmalıdır. -Son dönemde yetişmiş kasidehanlar : HAFIZ HÜSNÜ, HASAN RIZA EFENDİ, HAFIZ SAMİ, HAFIZ KEMAL, KANİ KARACA
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
İlk Dönem İslam Tarihi 7/8/9/10 Ünite Özetleri | nurşen35 | İlk Dönem İslam Tarihi | 4 | 05 Aralık 2019 19:00 |
İslam Düşünce Tarihi 7/8/9/10. ünite Özetleri | nurşen35 | İslam Düşünce Tarihi | 2 | 15 Nisan 2018 15:55 |
İslam Sanatları Tarihi 1 / 4 ünite kısa özetleri / Medineweb | nurşen35 | İslam Sanat Tarihi | 0 | 28 Kasım 2017 21:08 |
İslam Sanatları Tarihi 1 / 10 Ünite Özetleri/medineweb | nurşen35 | İslam Sanat Tarihi | 16 | 06 Kasım 2017 23:34 |
İslam Mezhepleri Tarihi Ünite Özetleri | nurşen35 | İslam Mezhepler Tarihi | 6 | 13 Mart 2016 01:45 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|