|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Nesli_Nur,Açılış Tarihi: 04 Şubat 2013 (17:01), Konuya Son Cevap : 04 Şubat 2013 (17:01). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
04 Şubat 2013, 17:01 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 20510 Üyelik T.:
01 Ekim 2012 | kaLıcı Şiddete Geçici ÇözümLer kaLıcı Şiddete Geçici ÇözümLer Patron, kendinden büyük çalışanına küfür savuruyor. Adam, sıcak çorbayı önüne koyan eşine yumruk atıyor. Kadın, odasını dağıtan çocuğuna bağırıyor. Çocuk bebeğinin gözünü oyuyor. Patron, sokaktaki çöp kutusunda oyuncak bebeğin kızgın bakışlarıyla karşılaşıyor... Ülkemizde 1987 yılında hayata geçirilen ‘Dayağa Hayır’ kampanyasından bu yana şiddeti önlemek için epey yol kat edildi. O yıllarda ilk kez tartışmaya açılan sorun bugün bütün dünyayla birlikte Türkiye’nin de gündemini işgal ediyor. Devletin aldığı önlemlerin yanı sıra sivil toplum kuruluşları da çeşitli çalışmalar yapıyor. Elektronik takip sisteminden ‘Alo Şiddet Hattı’na, ‘Sevgi Evleri’nden şiddet izleme merkezlerinin kurulmasına kadar birçok uygulama gerçekleştirildi. Geçen yirmi beş sene içinde “Kol kırılır yen içinde kalır.” düşüncesinden kısmen uzaklaştığımızı söyleyebiliriz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden ülkemize verilen cezalar da bunu doğruluyor. Örneğin 2009 yılında Türkiye’nin vatandaşını eşinden koruyamadığı gerekçesiyle mağdura 36 bin Euro ödenmesine karar verildi. Gelin görün ki sorun çözülemiyor. Şiddet, kar topu etkisiyle yeni mağdurları içine alarak büyümeye devam ediyor. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün ‘Şiddet Araştırma Özet Raporu’ görüşümüzü destekler nitelikte. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yapılan araştırmaya göre şiddete maruz kalan kadınların yüzde 44’ü çocuklarına kaba kuvvet uyguluyor ve onları aşağılıyor. Yaşlıların tartaklanması, aşağılanması, istismara uğramasının sebebi de ne yazık ki faillerin şiddet görmesi. Aynı çalışmaya göre, şiddete maruz kalan 15 yaş üstü kadınların yüzde 94’ü hiçbir kuruma şikâyette bulunmuyor. Dahası şiddet görenler “Koca, eş ve çocuklarını dövebilir mi?” sorusuna büyük oranda, “Evet” cevabını veriyor. Böyle bir atmosferde yetişen çocuk, güçlünün güçsüze baskı uygulayabileceğine ikna oluyor. Küçükken arkadaşlarına, hayvanlara, bitkilere; büyüdüğünde ise eşi, çocukları ya da yaşlılara kaba kuvvet uyguluyor. Haliyle bu durum, toplumda bir sarmala dönüşüyor. Bütün analizler gösteriyor ki şiddeti kanıksamış vaziyetteyiz. En basiti artık toplu taşıma araçlarında çıkan kavga veya tartışmalara, “Olabilir. Bu kalabalıkta normal.” deyip göz yumuyoruz. Birinin burnundan soluyup ağır hakaretlerde bulunup birini dövdüğünü görsek, “Bu hale geldiğine göre adamı nasıl kızdırdılar kim bilir? Dayağı hak etmiştir.” diyebiliyoruz. Üstelik sözünü ettiğimiz yaşadığımız topraklara has bir durum değil maalesef. Geçtiğimiz günlerde Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Kadın Platformu, ‘Aile ve Şiddet Konferansı’nda yurtiçi ve dışından uzmanları ağırladı. Ülkelerin sunduğu çözüm önerileri ve projelerin farklı olmasına karşın ortak kanaat şuydu: Şiddet bir dünya sorunu. Çünkü Ukrayna, Japonya, Finlandiya ya da Türkiye’de çocukların aynı sözde gerekçelerle istismar edildiği açıkça görülüyordu. Şiddeti anlamıyoruz bile Cinayet, nefret suçu, dayak ve istismarı şiddet kategorisinde değerlendiriyoruz. Fakat cinsiyetçiliğin dahi normal hale geldiği mevcut koşullarda psikolojik veya sözel şiddeti tartışmıyoruz bile. Zaten sorunun önüne geçilememesinin bir sebebi şiddetin genel geçer bir tanımının olmayışı. Sosyal hizmetler uzmanı psikolog Elif Sultan Demirhan şiddeti, içimizden gelen kendimize, insanlara, hayata, uyguladığımız dürtüsel bir enerji olarak açıklıyor. Önce kendimize sonra çevremize aşama aşama zarar veriyoruz. Acılarımızdan başkaları üzerinden arınmaya çalışıyoruz. Demirhan’a göre şiddet denildiğinde aklımıza küfür, kötü söz, hakaret, dedikodu veya tehdit gelmiyor. Çünkü saydıklarımız, bazı hallerde toplumsal değerlerin korunması için gerekli görülüyor. Örneğin bir çocuğu hayırlı bir evlat olarak yetiştirmek (!) için korkutmak meşru görülüyor ve şiddetten sayılmıyor. Oysa Demirhan, yalnızca fiziksel şiddetin dikkate alınmasını doğru bulmuyor. Zira insan ruhunu hedef alan her davranış, bakış ya da söz aynı amaca hizmet ediyor: İncitmek. “Sağım solum, önüm arkam şiddet” diyebileceğimiz günümüz şartlarında agresif dürtülerin kaynağı hepimiz için merak konusu. Bu, psikolojinin de temel tartışma alanlarından biri. Bilim dünyası bugüne kadar sinir eğiliminin biyolojik kökenli mi yoksa sonradan mı öğrenildiğini epey tartıştı. Nihai olarak da şiddetin hem genlerimize işlediğini hem de yaşayarak öğrendiğimizi kabul etmiş olduk. Belirli düzeyde etki eden genetik yapıya bir de çevresel faktörler eklendiğinde vakalar artıyor. Diğer taraftan şiddeti ister genlere isterse çevreye dayandıralım, yönümüzü aileye çevirmek durumundayız. En zor görülen hadiseler bile sıcak yuvalarda görülebilir hale geldi. Uzman psikolog Zahide Çakır Çilesiz haneyi öfkeye sebep olan sosyal çevrelerden en önemlisi olarak kabul ediyor: “Başkalarına zarar veren saldırgan davranışların altında yatan nedenler taklit ile açıklanabilir. Öğrendiğimiz her davranış kalıbı ödül yahut cezayla alışkanlığa dönüşür. Şiddete teşvik varsa şayet saldırgan davranışlar karakterimize işliyor.” Dolayısıyla kamu ve sivil toplum kuruluşlarının şiddetle ilgili çalışmalarını değiştirmesi gerek. Çünkü ceza ve mağduru korumak ne kadar mühimse şiddetin kökenine inmek de o kadar çözüme katkı sağlayabilir. Çilesiz, toplumsal öfkeyi hafifletmek için bireyin ruh sağlığına odaklanmak gerektiğini düşünüyor: “Bu kamu sağlığı sorunu temelde bireylerin psikolojik sorunları çözülerek önlenebilir. Kişi önce kendi içine yöneldiğinde agresif dürtülerini normalleştirebilir. Saldırgan tepkilerini azaltabilir. Bu olumlu değişim zincir şeklinde iletişim kurduğu herkese yansıyacak ruhsal gelişim toplum içinde domino etkisi oluşturabilir.” Herkes muzdaripse kim şiddete meylediyor? İşyerinde, evde, sokakta, sosyal medyada hatta sanatta öfkenin kol gezmesi çözümü zorlaştırıyor. “Herkes muzdaripse kim şiddete meylediyor?” sorusu ister istemez akıllara takılıyor. Uzman psikolog Çilesiz’e göre her durumda mağdur ya da zalimden bahsetmemiz mümkün değil. Yeri geldiğinde insan kendine bile zarar verebiliyor. İçimizde bir öfke biriktiğinde ve acılarımızdan kurtulamadığımızda bu hal, dışarıya kaba kuvvet olarak yansıyor. Çilesiz, her sinir anının, her konuşulmayan sorunun bizi şiddete bir adım daha yaklaştırdığı görüşünde: “Herkes başkalarından şikâyetçi. Kimse çuvaldızı kendine batırmıyor. Etnik ve dinî milliyetçilikler dahi küçük anlaşmazlıkların bir sonucu aslında. Basit gördüğümüz sorunlar zamanla dağ gibi yükseliyor. Hâlbuki meselenin özü konuşabilmek. Eğer iletişim kurabilirsek, korkmadan, aşağılanmadan sorun çözülebilir.” Çilesiz ayrıca, bastırıldığımız-engellendiğimiz durumlarda şiddete başvurduğumuz üzerinde duruyor. Öfke kendimizi ifade etme biçimlerinden bir tanesi. Fakat bu duygu her şeyin önüne geçiyorsa probleme yol açıyor. Öfke yoğunluğu antisosyalliğe ve psikopatlığa dönüşüyor. Az olduğundaysa kaygılı, pasif, kişilik bozukluğu yaşayan kişiler haline gelebiliyoruz. Burada önemli olan duyguyu kontrol altına alabilmek. Kendimizle barışık olmadığımızda çevremizle ilişkilerimiz de zarar görüyor. Dahası şiddetin öğreticisi oluyoruz. Sözgelimi çocuk kızıldığında nasıl davranacağını anne-babasının davranışından çıkarıyor. 34 yaşındaki iki çocuk annesi E.T.’nin yaşadıkları şiddetin iletişimsizlikten kaynaklandığını anlatmaya yetiyor: “Dört yaşımdan beri dayak yiyorum. Ne zaman itiraz etsem bu bana küfürle, bağrışla geri döndü. Bekârken sustuğum yetmezmiş gibi evlilikte de kayınpederden, kayınvalideden, ağabeylerden hakaret işittim. Eşimden dayak yedim. Konuşamadım kimseyle sinirimi çocuktan çıkardım. Pişmanım aslında.” Şiddet taşıyıcıları değişiyor Bazen çevremizde gelişen olaylara bile yabancı kalırken çatışma, cinayet ve kavgalardan aynı dakika haberdar oluyoruz. Videolar, oyunlar, klipler, filmler... Her biri yeni dünyaları önümüze seriyor. Bu bilgi akışının olumlu ve olumsuz sonuçları var. Örneğin savaş mağdurlarının acılarına ortak olabiliyoruz haberler aracılığıyla. Yardım kampanyaları hatta dualar bile enformasyonla yerine ulaşıyor diyebiliriz. Menfî neticeler uzun bir listeyi doldurur lakin bunlardan belki de en önemlisi çocukların şiddeti normalleştirmesi. Örneğin, çocuk, eve giren bir gazete sayfasında gördüğü, vücudunun her yanından bıçaklanmış bir maktul fotoğrafıyla sarsılabiliyor. Ya da küfür içeren bir şarkıyı ezberleyebiliyor. Hatta gençler arasında argo ve küfürlü konuşma samimiyetin göstergesi kabul ediliyor. Biz yetişkinlerde gözlemlenen öfke patlamalarının çocuklarda görülmesiyse şiddetin öğrenildiğini kanıtlıyor. Şiddet eğilimi üzerine çalışmalar yürüten klinik psikolog ve davranış bilimci Sedef Aksoy çocuklarda agresyonu gözlemlemiş. Aksoy, siniri bir yardım çağrısı olarak görmek gerektiğini savunuyor. Kendini anlatamayan, dışlanan çocuk sinirlenmekten başka çare bulamıyor. “İmdat” sesleri, “Büyüyünce düzelir” bakış açısıyla karşılık bulduğunda yetişkinlikteki krizlere davetiye çıkarılıyor. Zaten küçük yaşlardaki agresif davranışlar yetişkinlik öfkesinin temelini oluşturuyor. Aksoy, çocuklarda şu davranışların tehlikeli olduğu kanaatinde: “Saç çekme, tükürme, oyuncak fırlatma, hayvanlardan nefret etme, huzursuzluk, eşyaya bilinçli zarar verme gibi alışkanlıklarla karşılaşılırsa tedbir şart hale gelmiş demektir.” Her miniğin içindeki öfkeyi atmak için seçtiği yöntemler değişse de onun sıkıntısı anlaşılmazsa acı bir tablo ortaya çıkıyor. Çocukluktaki ufak tefek saldırganlıklar yıllar geçtikçe daha da belirginleşiyor. Özellikle ergenlik döneminde çevresindekilere zarar vermeye devam ediyor. Gencin sıkıntıları, “Ergendir ne yapsa yeridir.” diyerek hoş görülürse sorun kronikleşiyor. Yetişkinlikteyse artık kaba kuvvet kişi için utanılacak bir davranış olmaktan uzaklaşıyor. Sıradan, olağan bir gündelik hayat deneyimi haline geliyor ne yazık ki. Psikolog Sümeyra Akkor da eğitimin şiddete kalkan olabileceği görüşünde. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın aile rehabilite çalışmaları örnek teşkil ediyor. “Eğitimi okul sıralarından ibaret görmek de doğru değil.” diyen Akkor’un önerileri şöyle: “Mağdurlar kadar faillerin de tedavi görmesi, evlilik okullarının yaygınlaştırılması, okul rehberlik hizmetlerinin genişletilmesi toplumsal öfkeyi dindirebilir. Öfke taşıyıcıların değiştiği bir toplumda eğitime aile ve iletişim konulu dersleri dahil etmek zorunlu hale geliyor.” Saldırganlık ve şiddeti azaltmak için, yetişkin ve çocuklara uygulanabilecek bir dizi yöntem sıralanabilir şüphesiz. Ancak Adem’in torunlarının her birinin içindeki öfke volkan gibi patlamaya teşne görülüyor. Kanunların, cezaların ya da tedbirlerin saldırgan eğilimlerimizi engellemesi mümkün değil. Bütün çalışmalar bizlerin özverisiyle anlamlı hale gelebilir. İyiliğiyle kötülüğüyle nefis diye andığımız bir yönümüz var her şeyden önce. Onu terbiye etmek yalnızca ebedî hayatımızı kurtarmıyor, dünyamızı da ideal hale getiriyor. Onu terbiye ederken öfke kontrolünü de öğrenmiş oluyoruz. Musibetlere karşı sabır göstermek, şiddet eğilimimizi köreltebilir. Yaşadığımız her neyse onu öfke patlamasına dönüşmeden aşmaya çalışmak bize emredilen hayat ölçüsünün bir gereği zannederiz. SÜHEYLA SANCAR
__________________ Derdi dünya olanin dünya kadar derdi olur... |
Konu Sahibi Nesli_Nur 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
inşikak süresini tanıyalım.. | Sorularla Sureleri Tanıyalım | bilinmez | 7 | 2911 | 26Haziran 2015 15:55 |
muttaffifin suresini tanıyalım.. | Sorularla Sureleri Tanıyalım | bilinmez | 10 | 6084 | 24Haziran 2015 15:17 |
Kıyamet Suresini Sorularla Tanıyalım | Sorularla Sureleri Tanıyalım | bilinmez | 11 | 7199 | 28 Nisan 2015 17:18 |
Tahrim Süresini Tanıyalım | Sorularla Sureleri Tanıyalım | bilinmez | 11 | 6443 | 03 Mart 2015 07:46 |
Casiye Süresini Tanıyalım | Sorularla Sureleri Tanıyalım | bilinmez | 9 | 3301 | 28 Ekim 2014 07:36 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Haftanın konusu/KURAN Kadına Şiddete Ne diyor? | mncetinbudak | Hafta'nın Konusu | 8 | 12 Mart 2021 13:39 |
Geçici Öğretici Görevlendirme / Manşet | nurşen35 | Gündem/ Manşetler | 0 | 20 Eylül 2017 20:00 |
Şiddete karşı, erkekleri yetiştiren kadınları eğitelim | EyMeN&TaLhA | Çocuk ve Aile Sağlığı | 1 | 12 Mart 2013 10:09 |
2 Yaş Sendromu, Çözümler ve Öneriler | MuntazarElZeydi | Çocuk ve Aile Sağlığı | 2 | 03 Şubat 2013 19:33 |
Bir erkeğin şiddete eğilimi olup-olmadığını nasıl anlarız? | Esma_Nur | Tıbb-ı Nebevi ve Alternatif Tıp Bilgileri | 0 | 09Haziran 2012 14:44 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|