|
Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi: 04 Ocak 2008 (12:34), Konuya Son Cevap : 28 Nisan 2009 (10:30). Konuya 2 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
04 Ocak 2008, 12:34 | Mesaj No:1 |
Ariye Ariye Âriyet lûgatta; ariyye'dendir. Âriyye ise atıyye (ihsan, ikram)dır. İslâmi ıstılâhta: "İvazsız yani herhangi bir karşılığı olmadan, ücretsiz menfaati temlik etmeye Âriyet denilir. O bir nevi ihsan ve atıyyedir. Bir kimsenin; bütün ihtiyaçlarını kendi imkânlarıyla karşılaması mümkün olmayabilir. Hatta öyle zaman olur ki; zengin bir kimse dâhi, ödünç (İâre) talebinde bulunabilir. Mü'minlerin birbirlerinin ihtiyaçlarını; (misli olan mallarda) iâre olarak karşılamaları Kardeşlik Hukuku'nun tâbi bir sonucudur. Âriyet'in (Ödünç'ün) rüknü; icab, kabûl ve taleb edilen malın teslimidir. Mûirin yani Ödünç veren kimsenin sükûtu kabûl sayılmaz. Sarih olarak beyan etmelidir. Âriyet veren kimseye "Mûir", âriyet alan şahsa da Müsteir ve âriyet almaya da "İstiâre" denilir. Menfaati ivaz karşılığı olmaksızın; rücûu kâbil olmak üzere, temlik edilen mala Âriyet denilir. Mûir istediği vakit; iâre'den geri dönebilir. Bunun herhangi bir zamanla sınırlandırılması sözkonusu olamaz. Müsteir herhangi bir ücret ödemeden Âriyet'in menfaatine mâlik olur. Ayrıca Âriyet; ödünç alan kimsenin elinde, emânet hükmündedir. Herhangi bir kasdı veya kusuru olmadığı halde; telef olur veya kıymetine zarar verecek bir hal zuhûr ederse, tazmin etmek durumunda değildir. Ancak kasden veya kusur sonucu telef olursa; tazmin etmek durumundadır. Esasen ödünç alan kimsenin kusuru sözkonusu olursa; ödenmesi şarttır. Âriyet'in sahih olması için; hem Mûir'in, hem Müsteirin akil ve mümeyyiz olması şarttır. Bulûğa ermiş olmaları şart değildir. Ancak delinin veya sabi'nin "İâre Akdi" yapmaları sahih olmaz. Zira her ikisi de şer'an mes'ûl değildir. İkincisi: Müstearın mâlum olması gerekir. Üçüncüsü: Müsteârın kullanılmaya elverişli olması şarttır. Dördüncüsü: Müstear'ın; ödünç alan kimseye teslimi esastır. Müstearın herhangi bir masrafı sözkonusu ise; bu masraf müsteir'in Ödünç alan kimsenin üzerinedir. Ödünç veren kimse; herhangi bir zaman ve mekân kaydı ortaya koymazsa "İâre-i Mutlaka", aksi halde ise "İâre-i Mukayyede" gündeme girer. Mü'minler; ahidlerinden dolayı mes'ûldürler. Ödünç veren kimse; kardeşine belli bir süre tanımışsa, mutlaka o süreye riâyet etmelidir. Ödünç alan kimse için de; aynı husus geçerlidir. Tarafların herhangi bir şart koşmaması durumunda; o beldede ki, örf ve adet geçerlidir. Menfaat sağlayan her ödünç; fâiz çeşitlerinden birisidir. Esasen Âriyet herhangi bir bedel karşılığı olursa; icâre'ye yani Kira'ya dönüşür. Zira belli bir süre ortaya konularak; ödünç verilen mal için, ücret tesbit edilmiş olur. Mü'minler; ister mutlak, ister mukayyed olsun, birbirlerine "iâre'de" cömert olmalıdırlar. Bilhassa ticaretle uğraşan mü'minler; birbirlerinden ödünç almak mecburiyetini hissederler. Burada dikkat edilecek husus; piyasada "Misli bulunan" malların, iâre akdine konu edilmesidir. Eğer misli olmayan mallar sözkonusu olursa "iâre" (Ödünç alma) hükmü, cereyan etmez. Misli olmadığı için aynen iâde edilmesi sözkonusu olmaz. Dolayısıylâ taraflardan birisinin zararı gündeme girer. | |
Konu Sahibi MERVE DEMİR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ülke tv Canlı... | Videolar/Slaytlar | Medine-web | 1 | 2876 | 23 Ağustos 2013 00:41 |
İran Emperyalizmi | Makale ve Köşe Yazıları | Medine-web | 6 | 3621 | 26 Ocak 2013 22:53 |
gerekli gereksiz bir şiir.. | Makale ve Köşe Yazıları | MERVE DEMİR | 0 | 3266 | 06 Aralık 2012 10:48 |
olmamış kayınbiradere mektup :) | Komik Paylaşımlar | Allahın kulu_ | 10 | 7699 | 03 Kasım 2012 23:19 |
İslamın kurtuluşu bilinçlenme ile mümkündür | Makale ve Köşe Yazıları | Esadullah | 11 | 7200 | 02 Ekim 2012 21:16 |
04 Ocak 2008, 12:34 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Ariye Çokları; "İâre akdi ile borcun yani Karz'ın aynı şey olduğu kanaatindedir. Ayrıca veresiye alış verişten doğan deyn yani borç ile; diğer Elden verilen borç arasında; farkı beyan edecek, herhangi bir kelime Türkçe'de yoktur. Ancak Arapça'da "Karz"; genellikle elden verilen borcun adıdır. Veresiye alış-verişten doğan borca "Deyn" denilmiştir. Daha önce de izâh ettiğimiz gibi; İâre'de "Mülkiyet" gündeme girmez. Bir anlamda; ödünç alınan (Müsteâr) emânet hükmündedir. Ödünç alanın kasdı veya kusuru olmadan telef olursa, tazmin etmesi gerekmez. Karz'da ise; durum farklıdır. Kârz: lûgatta, geri almak üzere verilen demektir.(134) "Kesmek" manasına da gelir. Borç veren kimse; kendi malından bir kısmını kesip ayırarak, başkasına verdiği için "Karz" denilmiştir. Istılâhta: Misli olan maldan; benzerini geri almak üzere başkasına vermeye karz denilir. Çarşı ve pazarda benzeri sürekli olarak bulunan malları, "Misli"dir. Borç veren kimseye "Mukriz", borç alana "Müstakriz" ve borç alma işine de "İstikrâz" denilir. Sadece Allahu Teala'nın rızâsını gözeterek; hiçbir karşılık beklemeden ve menfaat ummadan, verilen borca "Karz-ı Hasen" denilmiştir. Karz'ın rüknü; tarafların rızâsını beyan eden icab, kabûl ve malın teslimidir. Tarafların akıllı ve mümeyyiz olmaları, akdin sıhhati için şarttır. Bulûğ şartı aranmamıştır. Ancak çocuğun velisinin izni gerekir. Bu da sıhhatinin değil, nafiz olmasının gereğidir. İkinci şart: Çarşı ve pazarda misli olan malın bulunmasıdır. "Karz" genellikle; piyasada geçerli olan para vasıtasıyla gerçekleşen bir akiddir. Üçüncüsü: Bir şahsın diğerine, herhangi bir menfaat şart koşmadan "Karz"da bulunmasıdır. Esasen borç verene; menfaat temin eden (Dünyevi açıdan) her türlü karz yasaklanmıştır. Hatta borç veren kimse; borç talebinde bulunana: Borcunu öderken, bana bir de yemek yedirirsin dese, bu şart sebebiyle "Karz" câiz olmaz. Çünkü yemek; herhangi bir karşılığı olmayan fazlalıktır. Hatta alacaklının; başka bir şehirde tahsil edilmesi şartıyla, borç vermesi dahi câiz değildir. Zira yoldaki emniyetini; borçluya yüklemiş olur. Bu da karşılıksız bir menfaat hükmündedir. Günümüzde; belirli bir mal özelliği taşımayan ve itimad senedi durumunda olan kağıt paraların; sürekli değer kaybetmesi dikkate alınarak, Efendim! Borç veren kimse sürekli zarardadır. İhtiyaç sahibi olduğu gerekçesiyle; borçluya belli bir süre de koymuyoruz. Bu defa iş; onun insafına kalıyor şeklinde sızlanmalar mevcuddur. Tabii bu; borç alıp-verme hâdisesini, asgariye düşürmektedir. Bilhassa hızla para basma olayının arttığı (Emisyon) ve enflasyonun yükseldiği dönemlerde; kağıt para karşılığı borç veren kimselerin (Mukriz'in) zarara uğradığı bir gerçektir. Ancak "Karz" tarifinden de anlaşılacağı üzere: "Misli olan maldan; benzerini geri almak üzere başkasına verilendir, "mutlaka kağıt para değildir!.. Dolayısıylae "Karz-ı Hasen"; bu bahanelerle, terkedilmemelidir. Kaldı ki müddet; ihtiyaç sahibi kimsenin (Borçlu'nun) zor duruma düşürülmemesi için, "İslâmi kardeşlik noktasından" zikredilmez. Fakat mukriz (Borç veren kimse) kendi ihtiyacını beyan ederek; her an geri isteyebilir. Bu onun şer'i hakkıdır. Hatta belli bir müddet zikredilmiş olsa dâhi; o müddete, sırf "Ahde riâyet" noktasından uymak durumundadır. Diğer borçlardan; bazıları hakkında, te'cil caizdir. Ancak "Karz" hakkında tecil muteber değildir. Borç veren kimse (Mûkriz); istediği zaman geri alabilir. Borç talebinde bulunan kimse (Müstakriz) bunu bilmelidir. Zira "Borç talebi" içinde bulunduğu bir haldir. Mükellefe; içinde bulunduğu hal ile ilgili ilimler ise "Farz-ı Ayn"dır. |
28 Nisan 2009, 10:30 | Mesaj No:3 |
RE: Ariye
Âriyet lûgatta; ariyye'dendir. Âriyye ise atıyye (ihsan, ikram)dır. İslâmi ıstılâhta: "İvazsız yani herhangi bir karşılığı olmadan, ücretsiz menfaati temlik etmeye Âriyet denilir.
| |