|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Şuara,Açılış Tarihi: 09 Ocak 2009 (03:06), Konuya Son Cevap : 09 Eylül 2012 (13:38). Konuya 11 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
09 Ocak 2009, 03:06 | Mesaj No:1 |
İslamda Bayanların Evdeki Giyimi İslamda Bayanların Evdeki Giyimi Kadının yanında kendine nikah düşen erkek olmadığı zamanlarda başını açmasında dini açıdan bir sakınca yoktur (el-Fetâva'l-Hindiya, 5/333) Ancak akıl baliğ olan bir bayan tek başına evde bulunduğu zaman göbekle diz kapağı arasını örtmesi gerekir İnsanın yanından ayrılmayan melekler vardır Bunlar avret yerin açılmasından eziyet duyarlar Bu bakımdan ev içinde kadın göbek ile diz kapağı arasını örtmesi faziletlidir Allah Resulü: "Çıplak olmaktan sakınınız, zira yanınızda kişinin helada bulunduğu ve hanımıyla cinsel ilişkide bulunduğu zamanın dışında sizden hiç ayrılmayanlar var" buyurmuştur Kadın, kocasının yanında dilediği gibi giyinebilir Eşler arasında örtünme bakımından bir sınır söz konusu değildir Kadının kocasına güzel görünmek için süslenmesi ve açılması mubahtır Kadının ev içinde başının açık olması ve kısa kollu elbise giymesinin mahzuru yoktur Kadının ev içinde kocasına karşı kendini son derece temiz tutması, güzel koku sürmesi ve temiz elbise giymesi müstehaptır Kadının kocası için giysi ve takı ile süslenmesi ve makyaj yapması caizdir İbni Abbas (ra) dedi ki: "Karım benim için süslendiği gibi ben de onun için süslenirim Ondaki haklarımın tamamını almak istemiyorum ki o da bendeki haklarını tamamıyla benden istemesin Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları bulunduğu, gibi kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır" (Kur'an-ı Kerim, Bakara:228 Aşağıdaki ayet-i celile kadınların saçlarını, başlarını, gerdanlarını vs süs yerlerini kimlerin yanında açabilecekleri çok açık bir şekilde ifade edilmiştir (krş Sabunî, Ravaiu’l-beyan, 2/159-160) “Mümin kadınlara da söyle: “Onlar da gözlerini haramdan sakınsınlar, iffetlerini korusunlar Kendiliğinden görünen kısmı hariç, süslerini göstermesinler Baş örtülerini yakalarının üzerine salsınlar Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, ellerinin altında bulunanlar, kadınlara ihtiyacı bulunmayan hizmetçiler, yahut kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına süslerini göstermesinler Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar Ey müminler! Hepiniz Allah’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz”(Nur, 24/31) | |
Konu Sahibi Şuara 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Hayız Kanının Çeşitleri | Kadın Mahrem Konular | Şuara | 0 | 2303 | 09 Ocak 2009 04:39 |
Kadının Zifafta Gözetilmesi | Kadın Mahrem Konular | Medineweb | 1 | 2559 | 09 Ocak 2009 04:31 |
Adet döneminde hafızın kuran okuması caizmi? | Kadın Mahrem Konular | Şuara | 0 | 3001 | 09 Ocak 2009 04:28 |
Hap Kullanırken Kanama Olması Özürmüdür? | Kadın Mahrem Konular | Şuara | 0 | 2530 | 09 Ocak 2009 04:25 |
Adetli İken Oruç Tutmanın Hükmü | Kadın Mahrem Konular | mehmet akif2 | 1 | 3565 | 09 Ocak 2009 04:22 |
09 Ocak 2009, 03:06 | Mesaj No:2 |
Cvp: İslamda Bayanların Evdeki Giyimi
24/30-31 : İnanan erkeklere söyle : Bakışlarını kontrol altına alsınlar, ırz ve namuslarını korusunlar İnanan kadınlara da söyle : Bakışlarını kontrol altına alsınlar, ırz ve namuslarını korusunlar Ayette belirtildiği gibi; gözlerdeki cinsel istek ile dolu bakışları kontrol etmek ve iffetin korunulması icabı olan örtünme emri kadınlardan önce erkeklere verilmiştir Dinen, vücudun örtünmesi gerekli mahrem yerlerine avret denir İslâm bilginleri bu yerin, erkeklerde diz kapağı ile göbek arasındaki kısım olduğunda birleşmişlerdir Kadında ise örtünme, zinet (süs) yerlerinin ilâvesi ile biraz daha fazladır İffetin (namusun) korunulması; yalnız kadınlar için değil, önce erkekler için farzdır İffetli olma emrinin öncelikle erkeklere verilmesi, bu konuda onların kadınlardan daha çok tahrik olmasından kaynaklanmaktadır Kur'ân'ı Kerîm; erkeklere aile bağlarının korunması için, Hz Yusuf'un kıssasını örnek olarak vermektedir Öyküde, üvey kardeşleri tarafından kıskanılan Hz Yusuf kuyuya atılır Onu bulan ve ölümden kurtaran kervancılar, Mısır'da zengin ve büyük mevki sahibi bir tüccar olan Aziz'e satarlar O da karısına : Yusuf 12/21 «Ona iyi bak, belki bize yararı dokunur, ya da onu evlât ediniriz) dedi Böylece Biz Yusuf'a o yerde güzel bir imkân verdik» Hz Yusuf, olanakları geniş bir ortamda yetişerek bilgi ve görgüsünü arttırdı Evin hanımı, çok yakışıklı bir genç olan Hz Yusuf'a aşık olur ve gönlünü hoş etmek ister Yusuf 12/24: «Kadın(Aziz'in eşi) onu (HzYusuf'u) arzulamıştıRabbinin doğruyu gösteren delili olmasaydı o da onu arzulamıştı» Hz Yusuf; kendisine iyilik eden ve güvenen efendisine hıyanet etmemiş, kadını arzu etmesine rağmen Rab'bine sığınmakla nefsine hakim olmuş ve böylece doğru yolu bulmuştu Yusuf 12/32-33: «(Kadın) dedi ki: Kendisine emrettiğimi yapmazsa, elbette zindana atılacak ve alçalanlardan olacaktır! Yusuf dedi : Rabbim; bana göre zindan, bunların beni çağırdığı şeyden iyidir» Aziz'in karısının isteğine hayır diyen Hz Yusuf zindana girmiş, suçsuz olduğunu ancak birkaç yıl sonra kanıtlayabilmişti | |
07 Nisan 2009, 23:15 | Mesaj No:3 |
Evrim ile ilgili soru ve cevaplar
Evrim nedir?. Genel cevap: İnsanın maymundan geldiğini iddia edenlerin savunduğu görüş. İşte Evrimle ilgili akıllarda kalan şey budur. Ancak daha ilkokuldan başlayarak eğitim sisteminin her kademesinde öğretilmesine rağmen hangi çocuğa “sen maymundan geldin” deseniz yüzünüze tükürür.. Ama sık sık tartışması yapılmaya devam edilir. Evrim teorisinin fikir babası Charles Darwin, şüphesiz bilim dünyası için sözü edilmesi gereken, üzerinde konuşulması gereken, öğrenilmesi gereken bir kişiliktir. Ama dikkat edilmesi gereken bu tartışmanın bilim dünyası içinde yapılması gerektiğidir. Bu konuda hiçbir bilgisi olmayan insanların üzerinde fikir beyan etmeleri ne kadar doğru olur. Evrim teorisini din veya din karşıtlığı olarak sunmanın amacı ne olabilir.? Hiçbir kanıtı yapılmamış bir teori neden bu kadar önem taşır.? Evet, Evrim teorisi hiçbir zaman ispatlanmadı. Hiçbir zaman bir canlının başka bir canlıya dönüştüğü kanıtlanmadı. Bunun için de birçok bilim adamınca kabul görmez. Bu nedenle de ismi teoridir. Bunu zaten tüm bilim dünyası da kabul eder. Bizdeki bazıları hariç. Türkiye’de at gözlüklü bir takım çevreler hala bu kabulü yapmamakta ısrarcıdır. Onlara göre maymunlardan geldiğimize inanmamak bir nevi bilim dinine inanmamaktır. Gericiliktir. Ortaçağ zihniyetidir. Onlara göre Dünya tesadüfen varolmuştur. Onlara göre binlerce derece sıcaklığındaki dünyada, üstelik atmosfer bile yokken nasılsa DNA oluşmuştur. DNA sıcaktan bunalmış, kendi çevresinde zar oluşturmuş. sonra tek hücreli olmaya karar vermiş, yani canlanmıştır. Onlara göre bu tek hücrelilerin canları bir gün sıkılmış “toplu halde birlikte yaşayalım” demişler ve çok hücrelileri oluşturmuşlar. Olmamış bu çok hücreliler, toplanmışlar balık olmaya karar vermiş, yüzmüşler. Balıklar “yav şu kara nasıl bir şey” diye merak ederek karaya ayak basmışlar. Karada sürünürken, yürümeyi, yürürken, koşmayı, koşarken uçmayı bile öğrenmişler. Hatta bunların bazıları fil olurken bazıları sinek olmayı tercih etmiş. Olmamış iki ayakları üzerinde yürümüşler. Yürürken düşünmüş, akıllanmış ve sonunda da İnsan olmuşlar... Söylerken bile saçmalığı her yerinden akıyor. “Buna gerçekten inanıyor musunuz?” diye sorduğumuzda ise şu karşılığı verecekler. “O öyle değil” Peki nasıl?. Çıt yok. Hayatınızda Allah için bir Evrim kitabı okudunuz mu? Yine çıt yok. Hoş olay bilimsel olmadığı için aklı başında biri bile azıcık düşünse saçmalığı anlar. Hayatında bilimsel bir kitabın kapağını açmamışlar niye tartışırlar peki?. Çünkü din düşmanlığı gözlerini kör etmiştir. Çünkü Evrimin saçmalıklarına inanmak, dine inanmaktan daha mantıklı gelir onlara. Çünkü maymundan gelmek, Adem’den olmaktan daha güzel görünür. Çünkü tesadüf tanrısı, Yüce bir Yaratıcı’dan daha akılcıdır(!) Çünkü bilgileri yoktur. Bilseler zaten tartışmanın anlamsız olduğunu bilirler. İnsanı geçtik, hayvanı bitkiyi geçtik, balığı vs geçtik, tek hücrelileri bile geçtik sadece tek bir DNA’nın oluşması ihtimalinin katirilyon katirilyon katirilyon katirilyon,...da bir olduğunu biliyor musunuz?. (1 rakamının yanına 620 sıfır atın) Yani.. İMKANSIZ... 1 ton demir çubuğun kendi kendine bir Ferrari olma ihtimali bile DNA’nın tesadüfen oluşması ihtimalinden büyüktür. Sadece DNA için ihtimal bu. Şu muazzam kainat içindeki trilyonlarca canlının oluşma ihtimalini size bırakıyorum. Tesadüfe yer olabilir mi?. Hayır diyorsanız olayların bir tesadüf olmadığını düşünüyorsanız, bunların hepsinin üstünde bir gücün, belli bir programın varolduğunu düşünüyorsanız... İşte bu düşüncenizin bilimsel karşılığına “Yaratılış Teorisi” deniyor. Evrim teorisi.. Bu da Yaratılış Teorisi. Peki sizin tartışmasını yaptığınız Bilim ve Teknik dergisi yayın hayatı içinde hiç Yaratılış teorisine yer verdi mi?. 42 yıl boyunca binlerce kez Evrim teorisini yazan bu bilim(!) dergisi hiç Yaratılış teorisine ilişkin tek bir satır karaladı mı? İkisi de teori değil mi? Ama bunu savunursanız bizim at gözlüklü Evrimcilerimiz sizi gericilikle suçlayacaktır. Bırakın onlar maymundan geldiklerine inansınlar. Bunların ataları bir zamanlar dünyanın yuvarlak olduğuna ve döndüğüne de inanmamıştı. Peki sizce de herşey tesadüf mü?. Mehmet KIVANÇ - Haber 7 | |
07 Nisan 2009, 23:26 | Mesaj No:4 |
Evrim teorisini insanlara anlatma şekli nasıl olmalıdır?
EVRİM TEORİSİ, bilindiği gibi, bu evrendeki varlıkları nasıl ortaya çıktığını ve günümüze kadar nasıl var olageldiklerine dair çeşidi açıklamalar getirmeye çalışan bir teoridir. Elbette bu varlıkların başında insan gelir. Görüldüğü gibi, ele alınan konu hem çok geniş ve hem de geçmişle alâkalıdır. Dolayısıyla burada ortaya konacak görüş-ler, laboratuardan elde edilecek deliller değil, tamamen yorum ve değerlendirmelere dayanmaktadır. Günümüzde ilkokuldan üniversitelere kadar, bütün eğitim birimlerinde bu ve benzer konulara materyalist ve diyalektik bir yaklaşımla cevap verilmeye çalışılır. Yani, "Atomdan ga-laksilere kadar bütün varlıklar, gelişigüzel ve tesadüfen orta-ya çıkmış ve günümüze ulaşmıştır. Her şey tabiat ve tesadü-fün eseridir." şeklinde anlatılır. Aslında bu yaklaşım tarzının uzun bir geçmişi vardır. Ro-ma Devleti'nin Milâdî 100-150'lili yıllarında Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul etmesinin ardından bütün idari, siya-sî ve ilmî, çalışmalar bu dinin kurallarına göre şekillendirili-yordu. Aslında din olarak Hıristiyanlık siyasî ve toplumu ilgilendiren konularda çok fazla prensip ve düstur ortaya koy-muyordu. Fakat bütün boşluklar, din adına, başta papazlar ve idaredeki hâkim sınıflar bir takım kurallar koyarak, âdeta din namına insanlara zulüm ediyorlar, bilimsel düşünceye geçit vermiyorlardı. İşte böyle bir ortamda 1789 yılında yapılan Fransız İhtila-li, dine ve din adına tahakküm eden hâkim sınıfa karşı bir başkaldırma idi. Bu ihtilalden sonra gerek Avrupa'da ve ge-rekse dünyanın başka yerlerinde fikrî yönden büyük bir de-ğişiklik gündeme geldi. Bütün siyasî, sosyolojik ve ilmî çalış-maların temeli ateizme dayandırılıyordu. Yaratıcı ve din, top-lumun bütün kesimlerinden uzaklaştırılmıştı. Her şey mater-yalist felsefe ile ve tesadüflerle açıklanmaya çalışılıyordu. Hı-ristiyanlık adına ileri sürülen bir takım yanlışlıklara karşı bir çıkış olduğu için, başlangıçta bu materyalist felsefe, geniş ta-raftar bulmuştu. Ama sınır burada kalmadı. İşin doğrusuna yanlışına bakılmadı. Bütün dinlere ve dinle alâkalı her türlü değerlendirme ve açıklamaya karşı savaş açıldı. Öncekiler if-rat etmişti, aşırı gitmişlerdi. Bunlar da tefrit ediyor, asla bir yaratıcı fikrini kabul etmiyorlardı. 1917 yılında Rusya'da yapılan komünist ihtilal kendisine, ateizme ve diyalektik materyalizme bağlı felsefeyi seçmişti. Her şey tesadüf ve tabiatla ifade edilmeli, bir yaratıcının varlığını hatırlatan bütün düşünce ve değerlendirmeler derhal bertaraf edilmeliydi. Bütün dünyaya hâkim olan bu felsefî akım ve düşünce sistemi, 1990' lı yıllarda komünist blokun çöküşüyle büyük bir destekçisini kaybetti. Böylece bilim sa-hasındaki çalışmalar ve düşünce sistemi, yavaş yavaş ideolo-jik platformdan ilmî platforma, yani normal sahasına çekil-meye başladı. Varlıkların ortaya çıkışında tesadüflerin rolünün bulun-madığı, her şeyin belirli bir plân ve programla, ölçülü ve inti-zamlı olarak bir yaratıcı tarafından yapıldığı dillendirilmeye başlandı. Nitekim son aylarda Amerika'da "Akıllı Tasarım" veya "Bilinçli Dizayn" adı altında yeni ekoller gündeme geldi. Kâinatta hiçbir şey kararında değildir. Daimî bir faaliyet söz konusudur. Gerek bitkiler, gerek hayvanlar ve gerekse insanlar tek hücre olarak varlık âlemine çıkmakta devamlı olarak değişme ve farklılaşma kanunlarına tâbi tutulmakta-dır. Bütün bu faaliyetleri tesadüf ve tabiatla açıklamaya çalış-mak, ne eğitimciyi ve ne de öğrenciyi tatmin etmemektedir. Bu konudan evrimciler de şikayetçidirler. Pierre Grasse bu rahatsızlığını şöyle dile getirir: Tesadüf kavramı, ateizm görüntüsü altında, kendisine ta-pınılan bir ilâh hâline gelmiştir.1 Sonuç olarak, Evrim Teorisi, bütün varlıkların plânsız ve programsız şekilde rastlantılar, sonunda, ya da tesadüflerin ürünü olarak ortaya çıktığını, yaratılışçılar ise, atomlardan galaksilere kadar her şeyin şuurlu, plânlı, hikmetli ve gayeli yaratıldığını belirtir. İşte Evrim Teorisiyle dinlerin çatıştığı nokta budur. Bir başka deyişle, yaratılışçılarla evrimciler ara-sındaki düşünce farkı, ilmî metotlarla elde edilen verilerin yorumlanmasındadır. Materyal her ikisinde de kâinat içindeki varlıklardır. İnce-leme metotları da aynıdır. Ancak, yorum farklıdır. Selimiye'yi Mimar Sinan'nın eseri bilerek incelemek, bu eserin tesadüf ve tabiat ürünü olduğunu kabul ederek incelemekten çok daha akla uygundur. Dolayısıyla, bir hücreyi, ya da hücre içerisin-deki bir organeli bir yaratıcının eseri olarak tetkik etmek, in-celeme ve araştırmaya ket vurma değil, aksine araştırmaya teşvik eder. Çünkü araştırıcı, her şeyin mutlaka bir gayeye ve maksada ve plâna göre yapıldığını düşünür ve varlıklar ara-sındaki o gizli nizam ve intizamı bulmaya çalışır. Birinci yüzyıldan 16. yüz yıla kadar, kâinattaki varlıkların yapısı din adına açıklanmaya çalışıldı ve bu konuda ifrat edil-di. 17. yüz yıldan 21. yüz yıla kadar da materyalist felsefe hâkimiyeti ele aldı. Bir yaratıcıyı inkâr ederek, her şe-yi tesadüf ve tabiatla açıklamaya çalışarak o da tefrit etti. 21. yüz yıl, akıl, mantık ve ilmin hâkim olduğu bir asırdır. Artık bu asırda, ifrat ve tefritten uzak, her iki görüşün değerlendir-me tarzlarına yer vererek, orta yolun bulunmasına gayret edilmelidir. Netice olarak, konu ile alâkalananların, ideolojik yakla-şımlardan ve acele yorumlardan kaçınmaları gerekir. Tama-men materyalist felsefeyle meseleleri açıklama yerine, hem materyalist felsefe taraftarlarının ve hem de bir yaratıcıyı ka-bul edenlerin konuya yaklaşım tarzları nazara verilmelidir. Bu konudaki tartışmaların tamamen ortadan kalkacağını beklemek de çok büyük iyimserlik olur. Buna gerek de yok-tur. Çünkü, farklı düşünce ve yaklaşım tarzları, bilimsel ge-lişmelere yol açar. Esas olan farklı görüş ve düşüncelere saygılı olmak ve onlara karşı tolerans göstermektir. Bütün dünyanın eğitim sisteminde böyle bir metodun be-nimsenmesi, insanların birbirlerine karşı olan tolerans ve hoşgörüsünü de artıracak ve daha huzurlu ve yaşanılabilir bir dünyanın yolu açılmış olacaktır. Prof.Dr. Adem Tatlı Dipnotlar: 1- Evolution of Living Organisms. Academic Pres, New York, 1977, s.107.89. H.B.D. Kettleweil, Scientific American, Vol. 200, No. 3, p. 48, 1959.90. Gavin de Beer, Nature, Vol. 206, p. 331, 1956. Harcourt, Brace 8. World, Inc., New York, p. 466, 1965. | |
08 Nisan 2009, 00:37 | Mesaj No:5 |
Evrim teorisinin ana esası tam olarak nedir
Evrim felsefesinin uzun bir geçmişi ve fikir alt yapısı vardır Düşünce tarihi boyunca biyoloji felsefesinin çok büyük zikzaklar çizdiği görülmektedir Antikçağ’da bilimle felsefe iç içedir Bu çağ, var oluşun, yaratılış ve yaratıcının en geniş manasıyla tartışıldığı bir devredir Ortaçağ’da bilimsel ve felsefî düşünce, Avrupa’da Hıristiyan dinine dayalı ve kontrollü bir yaklaşım tarzı göstermiştir Bu çağda İslâm dünyasında farklı düşünce ve kanaatler daha serbestçe dile getirilmiştir Rönesans’ta, Antikçağ’ın serbest düşünce ortamının özlemi ve insan özgürlüğünün önünü açma arayışları hakimdir Aydınlanma Çağı ile birlikte, bütün dünyada düşünceye pozitivizmin gölgesinde materyalist felsefe egemen olmuştur Biyoloji felsefesi, Evrim Teorisi ile bu Çağ’a damgasını vurmuştur Aydınlanma felsefesiyle bilim sahasına yeni, bir bakış açısı getiriliyordu Bu felsefeyle insan ve insanın özgürlüğü tanımlanmaya çalışılıyordu İnsan hürdü Hiçbir sorumluluğun sahibi olmamalıydı Dünyaya gelişini kendisi başarmıştı Dolayısıyla kimseye karşı bir yükümlülüğü olmamalıydı Bu çağdaki çıkış, ya da baş kaldırış, aslında iki bin yıla yakın devam eden Hıristiyan dinine bir meydan okumaydı Dolayısıyla bütün düşünce sistemleri ve çalışmalar, dinden soyutlanmış ve hatta din karşıtı olarak takdim edilmişti Böylece Hıristiyanlığın gölgesinde diğer dinler de nasibini aldı Hepsi aynı kefeye kondu Bilimi ve bilim adamını koruyan ve bilimi teşvik edip onun önünü açan İslamiyet de bu husumete maruz kaldı İşin doğrusuna yanlışına bakılmadan bütün inanç sistemlerine hücum edildi İşte Aydınlanma çağı ile başlayan Semavi dinlere yönelik bu husumet, Marxizm, Freudizm ve Darwinizmi adete yeni bir din gibi ikame edilmesi sonucunu doğurdu Evrim teorisinde ısrar edilmesinin altında yatan asıl sebep işte bu düşüncedir Bu sadece sıradan bir teori de değildir Bir dünya görüşü ve hayat tarzı ve inanç sistemidir On dokuzuncu yüz yıldaDarwin’in ortaya koyduğu Evrim Teorisi, biyolojide bir bakıma dönüm noktasını teşkil etmiştir Elbette O’nun ileriye sürdüğü bu fikirlerin hepsi de yeni düşünceler değildi Nitekim, O’nun kullandığı argümanların bir kısmının Milât’tan dört-beş yüz yıl öncesine dayandığını görüyoruz Dokuzuncu yüz yıldan on üçüncü yüz yıla kadar, evrim konusunun enine boyuna tartışıldığına şahit oluyoruz Ancak, O kendinden önceki bütün bu düşünceleri sistemleştirip, kendi gözlem ve kanaatleriyle takdim etmekle, biyoloji sahasında yeni bir dönemin açılmasına vesile olmuştur Darwin, 1859 yılında neşrettiği “On the Origin of Species by Means of Natural Selection” (Tabiî Ayıklanma Yoluyla Türlerin Meydana Gelişi) adlı eseriyle biyolojide büyük bir anlayış değişikliğine yol açmıştır Onun görüşünün temeli; hayat bir mücadeledir Tabiat da seçim gücüne sahiptir Dolayısıyla, hayat mücadelesinde başarılı olanları tabiat, yaşama ile mükafatlandırmaktadır Darwin teorisinin geniş kabul görmesinin sebebi elbette sadece bu değildir Onun görüşlerini yaygın kılan, bu düşüncenin mekanistik ve materyalist bir felsefeyle açıklanmasıdır Bu düşünceye göre, tabiatta olan her şey, tesadüf ve gelişigüzelliğin eseridir Doğada, her bir organizma içinde gelişme ve farklılaşmayı sağlayacak bir güç vardır Bu bir bakıma evrim gücüdür Her şey tesadüfün sonucu olduğu gibi, insan da bu gelişigüzelliğin ve evrimin ürünü olarak hasbelkader ortaya çıkmıştır Prof Dr Adem Tatlı | |
08 Nisan 2009, 00:39 | Mesaj No:6 |
Evrim kainatta gerçekten var mıdır?
Burada evrimden ne kastedildiği önemlidir Evrim terimi; değişme, başkalaşma, farklılaşma, ilerleme, terakki, tahavvülat, istihale ve evolüsyon gibi, aralarında değişik nüanslar bulunan pek çok kelime, tâbir ve deyim yerine kullanılmaktadır a- Tekamül= Kemale erme Tekâmül manasında “evrim” kullanılıyorsa, bu manadaki evrim, teori değil, bir kanundur Tekamül, bir varlığın kendi içersinde kemale ermesi olarak alınır Mesela, bir elma çekirdeğinin filiz, fidan ve meyveli ağaç haline gelişi tekamülle ifade edilir Aynı şekilde, insanın bir hücreden derece derece gelişerek mükemmele ermesi, yine tekamülle açıklanmaktadır Yeryüzü de bu şekli birden bire almamıştır Zaman içerisinde yavaş yavaş tekamül ederek günümüzdeki şekline ulaşmıştır İşte bütün bu farklılaşmalar yerine tekamül kullanılmaktadır Dolayısıyla evrim bu manada alınıyorsa, o teori değil bir kanundur b- Tahavvülat Aynı şekilde, “evrim” terimiyle, tahavvülat, yani hâl değiştirme kastediliyorsa, o da teori değil, bütün kâinatta cereyan eden umumi bir kanundur Mesela, bir kiraz ağacı kışın kuru odun gibi bir halde iken, ilk baharda yeşil elbisesiyle ayrı bir halde, beyaz çiçekli iken ayrı bir halde, meyveli iken başka bir halde, son baharda sararmış yapraklarıyla da daha ayrı bir haldedir Bu şekildeki değişiklikler bütün yer yüzünde sergilenmektedir ve bu değişme ve farklılaşmalar teori değil kanundur c- Tahavvülat-ı zerrat “Evrim” terimiyle, tahavvül-ü zerrat, yani atomların hâl değiştirmesi kastediliyorsa, o da teori değil, bütün kâinatta cereyan eden umumi bir kanundur Mesela, insan bünyesinde yer alan bir demir atomu, değişik bileşikler halinde çok farklı yolları takip ederek buraya ulaşmıştır Demir atomu başlangıçta bir kayacın yapısındadır Bu kayacın toprak şeklinde ayrışmasıyla onun içerisine geçecektir Daha sonra bitki tarafından iyon, ya da küçük bileşikler halinde alınacaktır O bitkiyi hayvanın yemesi halinde, hayvanın vücudunda bileşikler teşkil edecek, o hayvanın insan tarafından yenmesiyle de o demir atomu insana geçmiş olacaktır Elementlerin bu şekildeki devri daimi, tahavvülat-ı zerrat (zerrelerin hal değiştirmesi) olarak ifade edilmiştir Evrimle bu manadaki bir değişiklik kastediliyorsa, o da teori değil, bir kanundur Evrimle, evolüsyon manasında, bir canlıdan bir başka canlının tesadüfen meydana geldiği ifade ediliyorsa, böyle bir teşekkülün numunesi kainatta yoktur Prof Dr Adem Tatlı | |
08 Nisan 2009, 00:43 | Mesaj No:7 |
Evrim teorisini savunanlar ve inançlı insanlar arasında neden tartışma olur
Evrim olarak ifade edilen değişme ve başkalaşma gibi faaliyetler, evrende her an devam etmektedir Hiçbir şey kararında değildir Dolayısıyla bu manada bir değişikliği herkes kabul etmektedir Ancak, bu değişikliğin kimin tarafından yapıldığı hususu tartışma konusudurYani, işin temelinde, bir yaratıcının varlığını kabul edip etmeme yatmaktadır Evrimciler her şeyi tesadüf ve gelişigüzellikle açıklarken, karşı görüşte olanlar, evrende bir düzen ve ölçünün bulunduğunu ve dolayısıyla her şeyin bir yaratıcı tarafından idare edildiğini kabul etmektedirler Varlıkların ortaya çıkışıyla ilgili ileri sürülen değerlendirmeleri dört grupta toplamak mümkündür Bunlar; 1- Eşyanın, kendi kendine var olduğu görüşü 2- Sebeplerin o şeyi vücuda getirdiğini kabul eden görüş 3- Tabiatın, o varlığın teşkilinde rol oynadığı görüşü 4- Varlıkları, ilim, irade ve kudret sahibi birisi tarafından vücuda getirildiği görüşü Bu ihtimalleri test edebilmek için, tahtaya bir varlığın ismini yazalım Meselâ, bu koyun olsun Şimdi, bu beş harfli yazının tahtaya nasıl yazılmış olabileceğini, yukarıdaki ihtimaller ile ayrı ayrı değerlendirelim 1-Eşyanın, kendi kendine var olduğu görüşü Tahtadaki koyun kelimesinin, kendini kendini yazmasını açıklamak imkânsızdır Bu beş harfli kelimedeki harflerin kendilerini yazmış olduğunu hiçbir kimseye inandırmak mümkün olamaz Kaldı ki, bu beş harfin kendi kendine olabilmesi için, öncelikle kendileri mevcut olmalıdır Başlangıçta yok olan bir şey, nasıl kendini yazacaktır? Dolayısıyla böyle bir yaklaşımın mantıklı hiçbir yanı yoktur 2- Sebeplerin o şeyi vücuda getirdiğini kabul eden görüş Koyun kelimesini yazan sebeplerin başında tebeşir gelmektedir Tebeşirin kendiliğinden yerinden kalkıp bu kelimeyi yazdığını, aklı başında olan bir kimseye inandırmak mümkün değildir 3- Tabiatın, o varlığı meydana getirdiği görüşü Tabiatı; canlı ve cansız varlıkların tamamı olarak tarif ediyoruz Cansızlar; hava, su ve taş gibi varlıklardır Bunlar tahtaya koyun kelimesini yazamaz Canlı varlıklar ise, bitkiler, hayvanlar ve insanlardan meydana gelmektedir Bitkiler ve hayvanlar böyle mana ifade eden bir kelimeyi yazamayacaklarına göre, demek ki, bu koyun kelimesi, akıl, ilim ve kudret sahibi bir insanın eseridir Beş harfli bir isim dahi kendi kendine veya tesadüfen ya da tabiat tarafından tahtaya yazılmazken, dokuları, organları ile milyonlarca hücreli bir koyunun da tesadüfen, kendi kendine, ya da tabiat tarafından yapılması ve yazılması mümkün değildir Koyun isminin yazılması için, nasıl ki bir irade, kuvvet ve ilim sahibi birisi gerekiyorsa, bizzat koyun ve benzer bütün varlıkların yazılması, yani ortaya çıkarılması için de elbette bir Yaratıcıya ihtiyaç vardır Prof Dr Adem Tatlı | |
08 Nisan 2009, 09:56 | Mesaj No:8 |
Güzel Ahlakın islamdaki yeri nedir
Müslümanların Hayatında Sergilenen Ahlak Müslüman, Müslümanlara nasihat etme ve onlara yardım etme konusunu da ihmal etmemelidir Bu, kardeşine yardım kapsamına girer ve kim, kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun bir ihtiyacını giderir[23] Rasulullah: Kim, dünyada Müslüman kardeşinin ayıbını/kusurunu saklarsa, Allah da, kıyamet gününde onun bir kusurunu gizler, buyurmuştur[24] Ayrıca buyurmuştur ki: Kim, bir müminin dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir Kim bir zorluğu kolaylaştırırsa Allah da dünya ve ahrette ona kolaylık sağlar Kim bir Müslüman’ın kusurunu örterse, Allah da onun dünya ve ahrette kusurlarını örter Kul, kardeşine yardımcı olduğu müddetçe Allah da onun yardımcıdır[25] İnsan, eğer Allah’ın rahmetini arzu duyuyorsa, kendine ve başkasına karşı merhametli olmalı; yaptığı iyilikle kendini öne çıkarmaktan sakınmalıdır Bilmeyene ilim ve hikmetle; büyüğe saygı, küçüğe şefkat ve merhametle; günahkarlara duyarlı, bilinçli çağrı ve davetle; ezilmişlere, yoksul ve düşkünlere maddi-manevi destekle; hayvanlara, yumuşak davranma ve öfkeyi yenmekle merhamet etmelidir; çünkü: İnsanların, Allah’ın rahmetine en yakın olanları, O’nun yarattıklarına en merhametli olanlardır Buna göre, Müslüman dönüp kendi hareketlerini kontrol etmelidir Bir Müslüman’dan gelen ufak tefek eziyetlere öfkelenmekten kaçınmalıdır Bir kardeşinde gördüğü bir hataya tepki gösterip onun kişiliğini rencide etmemelidir Ona karşı tepki ve davranışları düşman karşısında savaştaymış gibi bir havaya girmemelidir Yüce Allah: Müminler ancak kardeştirler buyurur[26] Peygamberimizin, çokça şöyle buyurduğu hatırlanmalıdır: Müminlerin, birbirlerini sevmede, birbirlerine şefkat gösterme ve birbirlerine merhamet etmedeki benzeri vücut misalidir O vücuttan bir uzuv hastalanınca vücudun diğer azâları birbirlerini hasta uzvun elemine uykusuzlukla ve ateşte ortak olmaya çağırırlar[27] Müslüman insan, kendine dönüp iyilik ve ihsanda bulunmak üzere gayret etmelidir ve kendisini bu konuda hesaba çekmelidir ki, Yüce Allah da onu doğru yola eriştirsin Yüce Allah buyurur: Bizim uğrumuzda mücahede/gayret edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir [28] Bu bağlamda, Beyazid-i Bestami’nin sözü aklıma gelmektedir: İlk zamanlarda, dört şeyi yanlış biliyordum: Ben Allah’ı aradığımı, andığımı, tanıdığımı, sevdiğimi düşünüyordum Nihayet anladım ki, benden önce O, beni arıyor, anıyor, tanıyor, seviyormuş![29] [23] Buhari, 46/Mezâlim 3; Müslim, Birr 59; Ebu Davud, Edeb 38; Tirmizi, Hudûd 3; Ahmed, Müsned, II,92 [24] Buhari, 46/Mezâlim 3; Müslim, Birr 58, 72, Zikr 38; Ebu Davud, Edeb 38, 60; Tirmizi, Hudûd 3, Birr 19, Kur’ân 10, İbnu Mâce, Mukaddime 17, Hudûd 5 [25] Buhari, 46/Mezâlim 3; Müslim, Birr 58, 72, Zikr 38 [26] 49/Hucurât 10 [27] Buhari, 78/Edeb 37 [28] 29/Ankebut 69 [29] İbrahim Hakkı, Marifetname, sadeleştiren: Mehmet REyüplüoğlu, Merve Yay İstanbul 1992, s 522 | |
08 Nisan 2009, 10:05 | Mesaj No:9 |
Kadının evdeki giyimi nasıl olmalıdır
Kadın, evde kimse yok iken de, kocasının çocuklarının yanında iken de evde şortla dolaşabilir mi? Kimse yokken ve çocuklarının yanında şortla duramaz Sadece kocasının yanında şortla durması caiz ise de, kocasının yanında da böyle durması mekruhtur Ama başı kolları dizden aşağı kısmı açık olarak durması mekruh değildir Fakat böyle açık durunca durduğu odaya rahmet melekleri girmez Kitaplarda diyor ki: Kadınların, evinde yalnız iken, diz ile göbek arasını örtmesi farz, sırtını ve karnını örtmesi vacip, başka yerlerini örtmesi edeptir (Redd-ül muhtar) | |
08 Nisan 2009, 10:07 | Mesaj No:10 |
Kadının müslüman olmayan kayınvalidesi ve babası yanında tesettürü nasıl olmalıdır
Müslüman bir hanımın gayr-i müslim kayınvalidesi ve kayınpederi yanında tesettürü nasıl olmalıdır? Başını açabilir mi? Kadının yüzü ve elleri dışındaki bütün vücudu kendine nikah düşen erkeklere haramdır Ancak kendine nikah düşmeyen kayınpeder gibi olanların ve diğer mahremlerinin yanında namaz dışında açabilir Çünkü baş ve kol gibi organlar bunlara nisbetle avret sayılmaz Ancak kayınpederle baş başa kaldıklarında kocası yanında olmazsa edebini muhafaza edip başını örtmek suretiyle iyi bir örnek olursa daha iyidir (el-Fıkh 'âlâ el-Mezâhib el-Arba'a, c l, s 192; Halil GÜNENÇ, Günümüz Meselelerine Fetvalar II192) Buna göre bir kadın müslüman bir kayınpederinin yanında başını açsa günah işlemiş olmaz Ancak kafir olanların yanında durum değişir Bu nedenle kayınpederinin yanında açması uygun değildir Çünkü Alimlerin çoğuna göre Müslüman bir kadının, Müslüman olmayan kadınların yanında bile başını açması uygun görülmemiştir Bu açıdan Müslüman olmayan kayınpederin yanında da açması uygun olmaz Kayınvalidesine gelince: Kafir olan kadınlar önünde Müslüman bir hanımın avret yerleri, Hanbelilere göre, mahrem olan erkeğin avret yerleri gibi olup göbek ile diz kapakları arasıdır Bu mezhebe göre bir gelin kayınvalidesinin yanında başını açabilir Alimlerin çoğunluğa göre ise, ev işleri yaparken görünenler dışında, kadının bütün bedeni avrettir Bu ihtilafın dayandığı nokta, Nur suresindeki ilgili ayette kastedilen mananın tefsirindeki farklılıktır “Kadınlar ziynetlerini ancak kocalarına göstersinler… yahut kendi hanımlarına (Nur, 31) Hanbeliler ile bazı alimler demişlerdir ki: bu kadınlardan kastedilenler, bütün hanımlardır Müslüman kafir ayrımı yoktur Dolayısıyla Müslüman olan bir hanımın ziynetini kafir bir kadına açması, Müslüman hanıma açması caiz olan yerler ölçüsünde caizdir Cumhura güre bu kadınlardan kastedilenler, özellikle müslüman hanımlardır Yani sohbet etme, din kardeşliği gibi özellikleri olan müslüman hanımlardır Buna göre, müslüman bir hanımın Batıni ziynetlerinden hiç birini kafir bir kadına ya da kadınlara göstermesi helal değildir (Tefsiru Ayati’l- Ahkam bi’l – Ezher, II, 164; Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı) Kadının kadına karşı avret sayılan yerleri, erkeğin erkeğe olan avreti gibidir Bundan dolayı müslüman kadınlar birbirlerini göbeği ile diz kapakları arasındaki mahalden başka yerlerine bakabilirler Fakat bir gayr-i Müslim kadın, müslüman bir kadının yalnız yüz ve ellerine bakabilir Vücudunun başka yerlerine bakması uygun olmaz Kayınpederi ve kayınvalidesi gayr-i müslim olan bir kadın, bu açıklamalara göre, kayınpederinin yanında el ve yüzünden başka yerleri kapatması iyi olur Kayınvalidesinin yanında da İslam alimlerinin genel içtihadına uyarak başını kapatmasını tavsiye ederiz Ancak fitne çıkmayacağına ve güzelliklerini başka kimselere anlatmayacağına kesin kanaati varsa Hanbeli mezhebini taklit ederek başını açabilir SİE | |
Konuyu Toplam 9 Kişi okuyor. (0 Üye ve 9 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Tuhaflaşan Erkek Giyimi | Mihrinaz | Tesettür Konuları | 1 | 01 Temmuz 2019 22:04 |
Evdeki tehlikenin farkında mısınız/Medineweb | Esma_Nur | Bilgi Dağarcığı | 4 | 14 Temmuz 2015 16:58 |
Evdeki yaşlılar, bereket direği ve musibet dâfiasıdır… | EyMeN&TaLhA | Makale ve Köşe Yazıları | 1 | 02 Temmuz 2013 00:33 |
Bayanların Gün Muhabbetleri :)) | KuM TaNeSi | Komik Paylaşımlar | 4 | 03 Ağustos 2009 22:05 |
Bayanların süslenmesi günah mıdır? | MERVE DEMİR | Soru Cevap Arşivi | 0 | 08 Nisan 2009 09:09 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|