|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi: 09 Temmuz 2007 (23:55), Konuya Son Cevap : 11 Ekim 2023 (17:58). Konuya 304 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
17 Temmuz 2013, 23:44 | Mesaj No:211 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi
Hz Fatımanın Resuli Ekremin Huzuruna Gelmesi Birgün Hz. Fâtıma, bir hizmet için, Resul-i ekremin huzuruna girmişti. Resulullahın mübarek nazarları kerimelerine ilişti. Evlenme çağına eriştiğini müşahede ettiler. Ümm-i Seleme ve Selman’dan rivayet olunmuştur ki; Hz. Fâtıma bülûğ çağına erdikten sonra, Kureyşten çok kimseler istedi. Resul aleyhisselam, kimsenin sözüne iltifat etmeyip, buyurdu ki: - Onun işi, Hak teâlânın emrine bağlıdır. Birgün Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Sâd bin Muâz, mescidde oturup; Hz. Fâtıma’yı, Hz. Ali’den gayri herkes istedi. Kimseye iltifat olunmadı? diye konuştular. Hz. Sıddık dedi ki: - Zannederim ki Ali’ye nasip olur. Gelin, ziyaretine gidelim ve bu meseleyi açalım. Eğer fakirliği ileri sürerse, yardımda bulunalım. Sâd bin Muâz da dedi ki: - Ya Eba Bekir! Sen, hep hayır yaparsın. Kalk, biz de sana arkadaş olalım. -Beni memnun ettiniz, dedi Hz. Ebu Bekir. Üçü birden mescidden çıkıp, Hz. Ali’nin evine gittiler. Hz. Ali, onları görünce, karşılayıp hâl ve hatırlarını sordu. Hz. Ebu Bekir şöyle sordu: - Ya Ali! Her hayırlı işte sen öndersin ve Resul-i ekrem katında hiç kimseye nasip olmamış bir mertebedesin. Fâtıma’yı herkes talep etti. Hiç kimseye iltifat olunmadı. Sana nasip olacağını zannediyoruz. Niçin teşebbüs etmezsin? Hz. Ali bunu işitince, mübarek gözleri yaşla doldu ve dedi ki: - Ya Eba Bekir! Beni ziyadesiyle memnun ettiniz. Ona, benden daha fazla rağbet eden yoktur. Lâkin elimin darlığı buna mânidir. Hz. Ebu Bekir, bunun üzerine şöyle cevap verdi: - Böyle söyleme! Allahü teâlâ ve Resulünün yanında, dünya birşey değildir. Buna fakirlik mâni olamaz. Var, Fâtıma’yı iste! Hz. Ali buyuruyor ki: Resulullahın huzuruna utanarak ve sıkılarak girdim. Resulullahın bütün heybet ve vakârı üzerinde idi. Huzurunda oturdum ve konuşmaya kâdir olamadım. Resulullah efendimiz buyurdu ki: - Niçin geldin, bir ihtiyacın mı var? Sustum. Resulullah efendimiz: - Herhâlde Fâtıma’yı istemeye geldin? buyurunca; “Evet” diyebildim. Bunun üzerine Peygamber efendimiz, Hz. Fâtıma’ya, Hz. Ali’nin kendisini istediğini duyurdu. O da sustu. Peygamber efendimiz her ikisinin de rızasının olduğunu anlamıştı ve Ali'ye dönerek buyurdular ki: - Fâtıma’ya mehr olarak verecek neyin var? - Ya Resulallah! Benim hâlimi sizden iyi kimse bilmez. Bir kılıcım, bir de devem vardır. Başka bir şeyim yoktur. Resulullah efendimiz tekrar buyurdular ki: - Kılıcın gazaya lazımdır. Deven bineğindir. Sana verdiğim Hutamî zırhlı gömleğin nerededir, ne oldu? - Yanımdadır. - Onu sat ve parasını bana getir! Mihr olarak o kâfidir. ............................. Ama bir gelin ki, Adı Fatıma Ama bir yiğit ki, adı Haydar-ı Kerrar. Ve bir aile oldular, Muhammed Mustafa'nın duasıyla. Ve Medine'de küçük bir düğün ziyafeti verildi, sadece hurma ve biraz şerbet... Küçük bir düğün ama, ama en güzel düğün. Gelin, peygamber kızı, gelin Peygamber gelini... |
21 Temmuz 2013, 22:45 | Mesaj No:212 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi Genç bir çift, yeni bir mahalledeki yeni evlerine taşınmışlar. Sabah kahvaltı yaparlarken, komşu da çamaşırları asıyormuş. Kadın kocasına: -Bak, çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki de doğru sabunu kullanmıyor. demiş. Kocası ona bakmış, hiçbir şey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş. Kadın, komşusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah aynı yorumu yapmaya devam etmiş. Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmış "Bak" demiş kocasına : "Çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum, kim öğretti acaba?" Kocası: -Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi sildim, diye cevap vermiş. |
24 Ağustos 2013, 13:06 | Mesaj No:213 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi
Seyyid Kutub idam sehpasına götürülürken bir Ezher müftüsü de kelime-i şehadet Getirmesi için yanında gider, Müftü: Ölmeden önce kelime-i Şehadet getir Seyyid Kutub: Sen bu komediyi tamamlayan son figürmüsün? Sen o dediğin kelime ile ekmek yiyorsun, o kelimeyi söylediğin için Ezher'de sana maaş veriyorlar. Bense O kelime için ipe çekiliyorum..”
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
24 Ağustos 2013, 21:11 | Mesaj No:214 |
Durumu: Medine No : 6969 Üyelik T.:
10 Şubat 2009 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi
Zulüm ne kadar çok evveli sonrası hep varmış sonuna kadarda olacak sanırım Allah c.c. zulmün her türlüsünden korusun inanan insanları ...
__________________ Doğru zamanda yapılan yanlış ,yanlış zamanda yapılan doğrudan evladır.. |
01 Ekim 2013, 10:44 | Mesaj No:215 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi
Yusuf Buveytî İmam Şafii kendisi hakkında, “Yusuf benim lisanımdır” derdi. Bildiği doğruları söylediği için, boynuna 20 kg.lık bir ağırlık asılıp ayakları da zincire vurulmuştu. Buna rağmen bildiği hakikatleri söylemekten geri kalmazdı. Nedenini şöyle izah etmişti: “Bizler zincir ve zindanlarda ölmeye alışmalıyız ki bizden sonra gelenler şunu diyebilsinler: ‘Bizden öncekiler İslâm uğrunda zincir ve zindanları bile göze almışlar, dolayısıyla onları takip et¬memiz gerekir.” Buveyti, zincir ve zindanlı bir hayatın sevabını dü¬şünmenin dışında bir şeyi düşünmüyordu. Cuma namazı saatinde zindanın kapısına gelir ellerini Mevla’ya açar ve:“Allah’ım Cumaya gitmek istiyorum, ancak zalimler beni engelliyor” der, sonra da hücresine dönerdi. (kurani hayat) sosyal medya takipcisi değil bu mübareklerin takipcisi olmak duası ile...
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
14 Kasım 2013, 14:50 | Mesaj No:216 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi Uzaklarda bir köyde kocası çocuğu doğmadan ölmüş tek başına yaşayan hamile bir kadın kendisine arkadaş olması açısından dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği ... evinde beslemeye baslar. Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da oldukça uysallaşır.Bir kaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadır. Günler geçer ve kadın bir gün birkaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak zorunda kalır. Gelincikle bebek evde yalnız kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir. Gelinciği ve kanlı ağzını görür. Anne çıldırmışçasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvanı. Tam o sırada içerdeki odadan bir bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir... Ve odada beslediği beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür. Einstein’ in bir sözü vardır; “ İnsanlardaki önyargıyı parçalamak benim atomu parçalamamdan çok daha zor.” alıntı.. |
14 Kasım 2013, 21:07 | Mesaj No:217 |
Durumu: Medine No : 13867 Üyelik T.:
24 Mayıs 2011 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi Bir gün Musa Peygamber dış görünüşünde ada*letsizlik ve zulüm görünen gizemli olayların, iç yü*zündeki adaleti görmek ister, bunun için, Allah'a yalvarır. Hikmetler sahibi Allah bu duayı kabul eder. O'na dört yol kavşağında bulunan bir çeşmenin karşısında saklanarak, cereyan edecek olayları dik*katle izlemesini emreder. Hazret-i Musa, kendine bildirilen çeşmenin kar*şısındaki ağaçlığın içine oturur, yollardan gelip ge*çen yolculara dikkatle bakmaya başlar. Bir süre sonra tozu dumana katan bir atlı gelir. Çeşmenin başında bir müddet dinlenir. Daha sonra atına binerek yoluna devam eder. Ancak atlı, istira*hat sırasında içi altın dolu kemerini çözüp ağacın al*tına bırakmıştır. Çeşme başından ayrılırken, geri ku*şanmayı unutur. Para çeşmenin başında kalır. Atlının arkasından gelen bir delikanlı ise çeşmeden su*yunu içip yoluna devam edeceği sırada, içi altın do*lu kemeri görür. Heyecanla kemeri kaptığı gibi o da başka bir yola doğru gider. Çok geçmeden iki gözü de âmâ olan bir ihtiyar çeşme başına gelir. Soğuk sudan bir yudum içip şöy*le bir nefes alırken, parayı unutan atlı pürtelâş geri döner. Kemerini çözdüğü yerleri araştırdıktan sonra, ihtiyara: - Burada unuttuğum para kemerimi sen aldın. Ya paramı verirsiri; yahut da boynunu vururum, der. İhtiyar: - Evlâdım! Ben iki gözü de görmeyen bir ada*mım. Senin paranı almadım, derse de atlı onu dinle*mez. Parasını sakladığı iddiasıyla ihtiyarı bir kılıç darbesiyle oracıkta hemen öldürür. Sonra da atına binerek oradan uzaklaşır. Bu manzarayı seyreden Musa Peygamber: - Yâ Rabbi! Bu olayların içinde ben adalet göre*medim. Bu adamın parasını daha evvel gelen bir ço*cuk aldı, fakat para sahibi, iki gözü de görmeyen bir zavallıyı öldürdü, der. Mutlak hikmet ve adalet sahibi olan Allah şöyle cevap verir bu soruya: - İnsanlar böyledir zaten yâ Musa! Olayların dı*şına bakarlar, zulüm var sanırlar. İç yüzünü bile*mezler. - Bu olayların iç yüzü nedir yâ Rabbi! - Parasını çeşme başında unutan adam, vaktiyle yanında çalıştırdığı bir fakire hakkını vermemişti. Parayı bulan delikanlı o fakirin oğludur. Çeşmenin başındaki parayı buldu ve alıp götürdü. Aldığı para vaktiyle babasının çalışıp da alamadığı ücretin ta kendisiydi. Bu sebeple çocuk, babasından kendisine miras olarak intikal eden hakkını almış oldu. Ölen âmâ ihtiyara gelince, o da vaktiyle zâlim bi*riydi. Astığı astık, kestiği kestikti. Hattâ gözleri kör olmadan önce en son olarak da, parayı unutan ada*mın babasını öldürmüştü. Bu güne kadar yaptığı zulümler hep yanına kâr kalmıştı. Şimdi vaktiyle öl*dürdüğü adamın oğlu gelip, parasını aldı zannıyla babasının katilini öldürdü. Bu suretle (zahirde ada*letsizlik gibi görünmesine rağmen) gerçekte adalet yerini buldu. Yâ Musa, söyle! İnsanlar sebebini bilmedikleri şeylere itiraz etmesinler. Mutlaka bir sırrı var deyip, rıza göstersinler.
__________________ |
11 Ocak 2014, 22:25 | Mesaj No:218 |
Durumu: Medine No : 31551 Üyelik T.:
29 Eylül 2013 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi
ALNI ÖPÜLESİ ASKER... Yoğun geçen kış koşullarında vazife başında olan Bolu Dağ Komando Tugayında görevli bir asker soğuktan donmamak için Karacasu Ağalan Yaylasında bir eve sığındı. İşte evde bıraktığı o not: “Ben Bolu Tugay Personeliyim. Hava kar yağışlı, fırtınalı ve soğuk olduğundan ben ve bir askerim evinizde 2.5 saat konakladık. Sobanızda 8-10 tane küçük odun yakarak ısındık. Her şeyi ilk haliyle bıraktım. 10 TL’de para bıraktım. Hakkınızı helal edin.” Onlar; Peygamber ocağının neferleri, Onlar; birliğimizin ve al bayrağımızın teminatı, Onlar inançlarıyla ve imanlarıyla gözünü kırpmadan vatan uğrunda canlarını verebilen kahraman Türk askerleri...Rabbim korusun hepinizi aslanlarım...
__________________ Ayetlerin kalbine; Alemlerin Rabbine, sığınmak gerek... “Gerçekten zorluklarla beraber, bir kolaylık vardır.” | İnşirâh, 6 |
14 Ocak 2014, 19:02 | Mesaj No:219 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi
Hoca Cuma vaazında; “Bismillah diyerek yürürseniz, suyun üzerinden batmadan geçebilirsiniz.” der. Bu söze inanan bir köylü, artık kayık yerine nehirden geçmektedir. Bir gün hocayı evine davet eder. Daveti Kabul eden hocayla birlikte giderken, karşılarına nehir çıkar ve adam nehrin üzerinden yürüyerek geçer. Ama hoca suya girmeye cesaret edemez. Şaşkın köylü: “Hocam hani siz “Bismillah diyerek yürürseniz, suyun üzerinden batmadan geçebilirsiniz.” dememiş miydiniz, gelsenize!” diye seslenir. Hoca şöyle cevap verir: “Onu söyleyen dil bende; ama ona inanan kalp sende…! alıntı
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
19 Ocak 2014, 15:25 | Mesaj No:220 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi
Garip bir fırıncı vardı. Kendisine sahte paralar verseler de parayı alır, paranın sahte olduğunu anladığı halde parayı verene söylemez, istediği ekmeği verirdi. Etrafındakiler onun bu hâlini bilir, şaşırırlardı. Kimse onun neden böyle yaptığını anlamazdı. Nihayet ölüm vakti gelip çatınca fırıncı ellerini yüce dergâha açtı ve şöyle yalvardı: “Ey Allahım, biliyorsun ki yıllarca insanlar bana sahte dirhem getirdi ve ben bunu onların yüzüne vurmayıp istediklerini verdim. Şimdi ben de Senin huzuruna sahte taâtlerle geliyorum, ne olur onları yüzüme vurma.” |
Konuyu Toplam 47 Kişi okuyor. (0 Üye ve 47 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Medineweb Görsel ve Slayt arşivi( kaybolmaması adına toparlandı) | Medine-web | Medineweb.net Videolar | 4 | 23 Eylül 2024 21:26 |
Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi | EyMeN&TaLhA | Çocuk Ve Gençlik Eğitimi | 112 | 21 Ocak 2022 20:18 |
Medineweb DİĞER paygamberler geniş arşivi | Medine-web | Peygamberler(a.s) | 1 | 12 Kasım 2018 15:29 |
medineweb islami imzalar arşivi | Medineweb | Resim/Karikatür | 5 | 29 Nisan 2016 17:42 |
MedineWeb Namaz Arşivi | paylaşımcı | Namaz-Abdest-Teyemmüm | 10 | 04 Eylül 2008 21:58 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|