Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler

Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi:  15Haziran 2007 (14:29), Konuya Son Cevap : 25 Mart 2024 (23:22). Konuya 137 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı3Kez Beğenildi
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 11 Kasım 2009, 10:11   Mesaj No:71
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:ukba yolcusu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2923
Üyelik T.: 06 Ağustos 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 82
Konular: 13
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart RE: ~*~ Elbisenizle İyi Geçinin ~*~

Aklıma bir başka makalesi geldi okurken Senail Demirci'nin
Bundan böyle; / İkimiz birbirimizin yol arkadaşıyız. / Yokuşlarda ve inişlerde hep el ele kalacağız. / Dağlarda ve çöllerde yan yana yürüyeceğiz. / Yolun sonuna birlikte varacağız.

Bundan böyle; / İkimiz birbirimizin en büyük yardımcısıyız. / Eksiklerimizi birlikte tamamlayacağız. / Kusurlarımızı örtüp hatalarımızı hoş göreceğiz. / Yuvamızı birlikte şenlendireceğiz.

Bundan böyle; / İkimiz birbirimizin en yakın dostuyuz. /

Üzüldüğümüzde birbirimizi teselli edeceğiz./

Sevinçlerimizde birbirimize sarılacağız. /

Mutluluklarımızı birlikte tamamlayacağız.

Bundan böyle; / Birbirimizi daha çok seveceğiz. /

Birbirimizi seçtiğimize daha çok sevineceğiz...



Bundan böyle; / İkimiz birbirimize emanet olacağız."
...teşekkürler
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Kasım 2009, 01:59   Mesaj No:72
Medineweb Sadık Üyesi
dua dilencisi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:dua dilencisi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 6969
Üyelik T.: 10 Şubat 2009
Arkadaşları:32
Cinsiyet:
Memleket:Ankara
Mesaj: 999
Konular: 28
Beğenildi:105
Beğendi:27
Takdirleri:690
Takdir Et:
Standart RE: ~*~ Elbisenizle İyi Geçinin ~*~

Allah c.c. razi olsun çok degerli bir sunum KuM TaNeSi kardeşim..
Alıntı ile Cevapla
Alt 22 Ocak 2010, 10:48   Mesaj No:73
Medineweb Sadık Üyesi
dua dilencisi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:dua dilencisi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 6969
Üyelik T.: 10 Şubat 2009
Arkadaşları:32
Cinsiyet:
Memleket:Ankara
Mesaj: 999
Konular: 28
Beğenildi:105
Beğendi:27
Takdirleri:690
Takdir Et:
Standart RE: NAMAZI anlatan,kalpleri yakan ve titreten bir YAZI..

Allah c.c. razı olsun kaleme alandan Senai Demirci hocamdan paylaşıma sunan değerli hocamızdan ve diğer kardeşlerimden.Namazın tam anlamını anlamak tadını lezzetini anlamak bana gece nasip olmuştu namazdaki huzur dünyadaki hiç bir şeyde yok sağdan soldan gelen seslerden sıyrılıp içinde dirilmek anlatılmaz birşey.....
Alıntı ile Cevapla
Alt 01 Temmuz 2010, 17:16   Mesaj No:74
Medineweb Emekdarı
Esma_Nur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Esma_Nur isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 4458
Üyelik T.: 19 Ekim 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:kadın
Memleket:sivas/istanbul/
Mesaj: 5.617
Konular: 583
Beğenildi:4896
Beğendi:6571
Takdirleri:26238
Takdir Et:
Standart Senai demirciden şeçmeler

Ödünç Bir Günü Yaşıyor Olsaydın

Bitmiş ömründen bir gün alacaklı olduğunu düşün. Nasıl olduysa, sen öldükten sonra, ömründen bir gününü eksik yaşadığın hesaplanmış. Alacaklı olduğun günü yeryüzünde yaşayıp sessizce geri dönebileceğini söylüyorlar.

Mezarlığın kapısından bir gölge gibi süzülüyorsun sabaha doğru. Ölümünün üzerinden yıllar geçmiş. Çoktan ölmüş biri olarak biliniyorsun. Yapmak istediğin ilk şey ne olurdu? Eve gitmek mi? Elbette! Yola çıktın. Her zaman yürüdüğün sokaktan evine doğru yürüyorsun. Özlediğin dostlarının yüzünü görmeyi umuyorsun. Ama birden özel durumunu hatırlıyorsun. Onlara ödünç bir gün daha verilmedi ki.. Boş yere selam verecek bir dost yüzü arıyorsun. Umutsuzca yüzünü görünce sevinecek bir ahbabının yanıbaşından süzülmesini bekliyorsun. Mahallen tanınmaz halde. Daha kötüsü, sen tanınmıyorsun. Neyse ki, az ilerde bakkal olacak, oradan kızına bir şekerleme almak niyetindesin. Şükür ki bakkal yerinde duruyor: sevdiğini bildiğin akide şekerlerinden dolduruyorsun cebine.

Kapının ziline bastın heyecanla. Açıldı. Eve geç kalmışsın. O kadar geç kalmışsın ki. Ne şekere sevinecek bir yüz var evinde ne de şekerlere sevinince sevineceğin bir yüzün kalmış evdekilerin gözünde. Yılların hasretini bir anda söze taşımak istiyorsun ama düğümleniyor boğazın. Kendini tanıtsan bile, inanmayacaklar. İnansalar bile, o günü, o tek gününü, o biricik gününü onların şaşkınlığı, tedirginliği, inanmaz bakışları, şüpheli sorgulamaları ile geçireceksin. O kısacık gününü, canından çok sevdiğin torunlarınıı kendine alıştırmakla harcayacaksın. Bu zor işte başarılı olsan bile, bir günlük ömrün bittiğinde arkandan ağlamasını bilmeyecekler. “Yine bekleriz” diyemeyecekler içtenlikle. Evden uğurlanırken, akşama dönmesi beklenen, yolu gözlenen bir baba yahut anne, bir kardeş, bir evlat olamayacaksın. Kendi varlığını sahicileştirme yolunda sarp bir yokuş çıkacak önüne. Asla, ömrünün eksik kalan o gününde hak ettiğin yere tırmanamayacaksın. Varlığın o kadar lüzumsuz gelecek ki yakınlarına, hayatlarından çekildiğinde, derin bir “oh!” çekecekler. Bu tuhaflık geçti diye, konu komşuya ne deriz mahcubiyetinden kurtulduk diye rahatlayacaklar.

Öyle sıcacık bir aşinalıkla karşılanmıyorsun evde. Öyle her zamanki tatlı bekleyişle beklenmiyorsun kapılarda. Elindeki oyuncaklar çocukları sevindirmeye yetmiyor. Gülün ve gülücüğün sevgili bir muhatap bulamıyor. Dünyanın telaşına bile katılamıyorsun canı gönülden. Bıraktığın yerden devam edeceğin bir meşguliyetin yok. Bir pencere önünü doldurmuyor yüzün. Yarım kalmış sevinçleri tamamlamaya yetmiyor tebessümlerin. Herhangi bir şeyin parçası, herhangi bir işin tamamlayıcısı değilsin. Sesini duyanlar seviniyor değiller. Hasret dolu bakışların boşluğa düşüyor. Varlığın bir yeri dolduruyor değil evinde bile. Yokluğun varlığından daha çok kanıksanmış. Sensiz de olsa her şey tamam. Hatta, çoğu şeyi varlığınla eksiltiyorsun. Mutlulukları yarısından bölüyorsun. Huzuru kaçırıyorsun hayret dolu bakışlarınla. Yabancılıklar düşürüyorsun aşina yüzlere. Soğuk bir hançer gibi sokuluyorsun neşeli dakikalara.



Dağıttığın huzuru, parçaladığın sevinçleri ardında bırakıp, varlığının lüzumsuzluğunu acıyla görüp, kocaman bir hayal kırıklığı ile geri dönerdin belki... “Böyle yaşamaktansa, öleyim daha iyi” deyip mezarlık kapısından içeri süzülürdün bile-isteye. Belki de sitem ederdin ömrünün eksik gününü sana böylece ödemeye kalkanlara. Tedirginlikle yaşadığın, yabancı görülüp bir köşeye atıldığın, dost seslerini hiç bulamadığın, aşina yüzlere hiç varamadığın o günü yaşanmış saymazdın. “Bunu saymam!” derdin. Yeni bir gün daha isterdin. Yepyeni bir gün...

Aslında ölmüş olduğunun kimselerce bilinmediği.. Hayata, kaldığın yerden, kimseyi şaşırtmadan devam edebileceğin. Dostlarının seni hemen tanıdığı. Evde beklendiğin. Yakınlarının adeta “ay yine mi sen!” alışkanlığı ile seni kapıda hiç şaşırmadan karşıladığı. Tebessümünün sımsıcak mutluluklar başlatabildiği. Bilindiğin, beklendiğin, önemsendiğin, kanıksandığın. Hiç ölmeyecekmiş gibi yarından sonralar için hayaller kurabildiğin. İçinde acı da olsa, yoksulluk da olsa, sevindiğin, sevindirebildiğin. Varlığının küçük ve önemsiz de olsa bir şeyleri tamamladığı. Aranmıyor da olsan, cep telefonlarında adının yazılı olduğu. Yarım kalmış işlerin seni beklediği. Ödünç bir günü yaşadığını bile unuttuğun. Hiç bitmez sandığın zorlukları olan. Öyle ki, bu sınavı geçebilir miyim diye telaşlandığın, iş bulamazsam n’olacak benim halim diye kaygılandığın. Nasılsa barışırım diye rahatlıkla küsebildiğin. Sonra özür dilerim diye hoyratça kızabildiğin. Birden kayboluversen, ardından ağlayacaklarının olduğu. Nasılsa yarın var diye özensizce harcayabileceğin sıradanlıkta bir gün.

Farkında mısın?

O gün, bugün...

senai demirci
__________________
Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım...

Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE....
Alıntı ile Cevapla
Alt 19 Mayıs 2011, 10:42   Mesaj No:75
Medineweb Emekdarı
Esma_Nur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Esma_Nur isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 4458
Üyelik T.: 19 Ekim 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:kadın
Memleket:sivas/istanbul/
Mesaj: 5.617
Konular: 583
Beğenildi:4896
Beğendi:6571
Takdirleri:26238
Takdir Et:
Standart Cevap: Senai Demirci

Hiç olmayanın hiçliğine hiç acır mıydın?


Bilmiyorum, bugünlerde sevdiğini hiç beklemediği bir anda ahirete gönderen kardeşlerim benim hissettiğimi mi hissediyor? Elimdeki her fotoğrafın zamanını ikiye ayırırım: Babamlı olduğum günler/babamsız kaldığım günler. Fotoğraf karesinde babam yoksa yakıcı bir sitem yapışır yakama: "Baban hayatta ama sen İstanbul'da evdesin ha!" "Babanla görüşmek varken, bak başkasının telefonuna bakıyorsun yine!" "Babanın yanında değilsin ve yayladasın demek!"
2004 yılı. Haziran ayı. Babamın vefatına bir ay kalmışmış. Nereden bileyim! O günlerde Ankara'ya gidiyorum. Gerede'de yol Samsun ve Ankara diye ayrılıyor. Babam Samsun'da. Ben ise, hiç tereddütsüz Ankara'ya devam ediyorum. Babamın vefatından önce babama en yakın olduğum nokta orasıydı. Bu kadar yakınken babama, ben Ankara'ya gitmiştim. O gün bugündür Gerede yol ayrımına her geldiğimde içim kanar. Hesap sorarım kendime. Direksiyonu sağa kırsaydın ya!
Aramızdan ansızın ayrılıveren sevdiklerimiz, yokluklarıyla hayatımızın başkahramanı oluverir. Öyle ki onsuz geçirdiğimiz her an, ondan uzak kaldığımız her mekân, ona ilgisiz durduğumuz her hal şaşırtıcı olur sonraları... Şimdi hayatta olsa babam, "işler yoğun, bayrama gelirim inşaallah..." der miydim? Babamdan cılız da olsa bir aferin alacağımı bilsem, yolculuklar için bir sürü geçerli/geçersiz mazeret üretir miydim?
Cevabı yine kendim vereyim. Hayatta olsaydı şimdi, babamın varlığı sıradan olurdu. Ve ben yukarıdaki sorulara evet derdim. Bekletirdim babamı. İşlerden sonrasına bırakırdım onu. Onun olmadığı yerlerde olmayı hakkım bilirdim. Onu aramadan geçirilmiş bir günü normal sayardım. Şimdi hayatta olan sevdiklerime davrandığım gibi davranırdım ona da. Varlığı sanki suçmuş gibi gözümden düşürürdü babamı. Yaşıyor olması sanki gereksizmiş gibi sıradan ederdi babamı.
Garip ama gerçek: Şu anda ölecek olsalar her biri başkahramanımız olacak sevdiklerimizle birlikte yaşıyoruz. Varlıklarını kanıksadığımız sevdiklerimizin öleceğini biliyoruz. Varlığımızı kanıksamış sevdiklerimiz de bizim öleceğimizi biliyor.
İşte kanıksamalar, o unutmalar, o ihmaller hayatı hayat yapıyor. Sanki avcısına bakan vurulmuş ceylan gibi gözlerimiz. Bir o kadar güzel. Bir o kadar açık. Bir o kadar çaresiz. Bir o kadar sessiz ve itirazsız.
Bir başka boyutu daha var bu duruşun. Ölünce sevdiklerini başkahramanı yapanların, sevdiklerinin eksilmesini kanıksayışımız. Sevdiklerince başkahraman yapılmaya aday, varlığı kanıksanmış olanların sevdiklerince gece gündüz ölüm sonrası başkahraman yapılışlarını fark etmeyişimiz.
Ne kadar çok ölüm haberi alıyoruz. Ne kadar çok ölüm haberi almaya alışıyoruz. Sayılara vuruyoruz ölenleri. Bir ölü, iki yaralı. Üç ölü, beş yaralı. Ölen, birinin kızı. Sabah öylesine okula uğurladığı can parçası. Hiç vazgeçilmezi. Ömür boyu hep arayacağı. Yanında yeterince olamadığı için hep çırpınacağı. Ama bize göre sadece bir rakam o: 1. Ölen, bir kızın babası; akşam evde beklediği, rüyalarının adamı. Hep kucakladığı. Hep kucaklamak isteyip de kucaklayamayacağı. Ömrünün her anında bir acı hıçkırık olarak yokluğunu bileceği. Yüreğinde sessizce büyüteceği dipsiz bir uçurum... Ama bize göre yine kupkuru bir rakam o: 1
Öğrenir öğrenmez de sıfırlarız o rakamı. Unutkanlığımız her defasında konfor sunar bize. Babasız kalmış çocukların acısına sağırlaşır kalbimiz. Evladını genç yaşında toprağa koymuş ananın gözyaşına körleşir gözümüz ve gönlümüz. O hançerler değmez hiç tenimize. O hıçkırıklar ulaşmaz göğsümüze.
Herkesi kendi kuyusunda yapayalnız bırakırız. Vurdumduymazlığın ortasında yumuşacık yastıklar arasında bir dünya kurarız kendimize. Ölüme uzak. Ölenleri sadece rakamla sayan. Hemen ardından da sıfıra indiren bir unutkanlık.
Mahzun olmuş/olacak gönüllere teselli sunmak için cebimde ümit yok. Ama bizim sıfır saydıklarımızı sayan Biri'yle tanıştırmak istiyorum sizi. Bizim hiç olduğu için acımadığımıza hepten acıyan, üstelik hiç olduğu için acıyan bir Rahman'ın "ellerinde" buluyorum teselliyi.
Rahman'ın acımasını anlamak için şöyle bir test yapsak kendimize:
Küçücük bir kuş gördük diyelim. Yavru kuş. Belli ki annesinden uzakta: acırız.
Bir de fark ettik ki yavru kuşun bir kanadı kırık: daha çok acırız.
Az sonra gördük ki, diğer kanadı da kırık: daha da çok acırız.
Meğer bir ayağı da kırıkmış: daha da daha da acırız.
O da ne! Öteki ayağı da kırıkmış: daha daha daha da acırız.
Az sonra kör olduğunu da fark ettik: daha daha daha daha da acırız. Belki ağlamaya başlarız.
Sonunda sağlam bir tek gövdesi olan kuşun ezilip gözden kaybolduğunu farz edelim. Öyle ki bizden önce yoldan silinmiş olsun cesedi. Acır mıyız? Hiç sanmam! Olmayan kuşa niye acıyalım ki?
Acımamızı en çok hak ettiği anda, kuşun birden acınası olmaktan çıkması insafsızlık değil mi?
Doğrusu şu ki, insanın şefkati, merhameti, acıması ille de bir nesne arar kendine. Nesne yoksa, acıma başlamaz, merhamet gerçekleşmez.

Yani:
Uzakta da olsa bir annesi bile olmayan, kırık bir kanadı bile olmayan, kırık da olsa bir bacağı dahi olmayan, kör de olsa bir gözü bile olmayan, olmayan bir kuşa acıyamıyoruz. Oysa, Rahman'ın "acıma"sı, kuşun en acınası hali içindir: yokluğuna acır. Merhametiyle yoğu var eder O. Rahmetiyle olmayan kuşun dile gelmeyen varlık duasını kabul eder. Biz bir şeye var olduktan sonra acırız; belki de acımayız. Ama O yokluğuna acıdıklarını var eder.


Şimdi yokmuş gibi uğramadığımız sevdiklerimize bizden daha çok uğrayan ve seven Biri var. Kıymetini ancak yok olunca anladığımız sevdiklerimizi yokluğunda da kıymetli bilen Biri var. Acımasın bir yanımız diye var olduğu halde hiç saydığımız o başkahramanları yokluktan çıkarıp, unutulmuşluktan alıp başkahramanı yapacak denli önemseyen Biri var.
Biri var...
Üstelik, 1 rakamı ile açıklayamayacağımız kadar biricik Biri..
...var.

senai demirci
__________________
Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım...

Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE....
Alıntı ile Cevapla
Alt 11 Ekim 2011, 20:28   Mesaj No:76
Medineweb Emekdarı
Esma_Nur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Esma_Nur isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 4458
Üyelik T.: 19 Ekim 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:kadın
Memleket:sivas/istanbul/
Mesaj: 5.617
Konular: 583
Beğenildi:4896
Beğendi:6571
Takdirleri:26238
Takdir Et:
Standart Cevap: Senai demirci ile hayattan kesitler.

Musallâ saltanattır; başrole koyarlar seni orada. Telaşların ve koşuşturmaların ılık kucağına buzdan bir öpücük olup düşersin ölümün saçağından.
Sensiz zamanların habercisi olursun sevdiklerine. Hesapsız sanılan günlerin hesabını koyuverirsin sığlaşmış ceplere. Eşkâlini belirlersin cesedinle, faili meçhul, sinsi ve sessiz tükenişlerin. Senden arta kalan sessizlik çığlığa dönüşür gül yangınlarının eteğinde... Senden taşan sensizlik ilmek ilmek hasret sarar geniş zamanların göğsüne. Susarsın musallâda; sustuğun için konuşturursun sarhoş sözlerin dillendiremediği haykırışları. Durursun musallâda ve durduğun için dolaşırsın unutuşlara terk edilmiş köşeleri.. Kapatırsın gözlerini musallâda, görmezsin ve görmediğin için gösterirsin ışıkların gösteremediği ıssız sızıları. Yüzünü sakınırsın sevdiklerinden musallâda ve yüzünü sakındığın için kırılgan bir aynada yeniden lûtfedersin gerçeğin yüzünü onlara.

Bu yüzden, işte bu yüzden, anlatamadığım, anlayamadığım, anlatsam da anlayamayacağın nice suskun ve sözsüz gerekçe yüzünden, önünde durduğun cenaze "nesne" değildir! "Özne"dir cenaze; sana konuşur, seni "nesne" eyler. "Sessiz bir dil"dir. "Sözsüz bir çağıltı"dır musallâdan gelip geçenler. Ölümü unutmuş, varlığın farkına varamamışlar için ayağa kalkmış bir nutuktur. Hızla akıp, hazla sığlaşan hayatın teninde bin kılıç yarasıdır; kanatır, acıtır... Son sözünü söyleyen "adam"dır aramızda, son ve en gerçek sözü söyleyen beliğ bir hatiptir. Hayatı pahasına konuşan eşsiz bir kahramandır o. O konuştuğu için susmalısın, sesini iptal etmelisin. Hem de sadece dilini damağını çekmekle kalmamalısın riya bulaşığı sözlerden, kalbini de yumalısın kirli hayâllerden, hırslarının diline de kelepçe vurmalısın.

Gelip geçilecek yer değildir musallânın önü. Oradan suskunca gelip geçen her ceset, senin de eksile eksile oraya gelişini hatırlatır. O gider, sana gelir sıra. O bir daha ölmeyecektir artık; sensin ölecek olan, sensin ölüyor olan, sensin ölümü örülüyor olan.

Sus orada. Sus ve ömrünü gül yaprağı gibi bardağın suyunu bile taşırmayan incecik bir söze dönüştürmüş olanı dinle. Dur orada. Dur ve dilini aklından sürgün eden sloganları unut ve bir daha söyleme. Bekle. Bekle ve sesini kalbine dokundurmayan taraftarlıkları yık ve bir daha ayağa kaldırma.

Durma vaktidir cenazeler. Durulma fırsatıdır. Hızla akıp giden hayatın sahte örtüsünü, sığ örgüsünü yırtıp atma, söküp savurma demidir. "Azıcık yavaşla!" der sana cenaze. "Ağzının gürültüsünde kaybetme kendini." "Dünyalık kaygıların eteğine dolama ayaklarını." "Dilini bağla..." "Elini bağla..."

Sen sen ol; kendini fail sayma cenazede. Ölümün ellerinde yıkanmaya hazırlan. Yükünü yık da gel cami avlusuna. Omuzlarından dünyayı at da gel cenazenin karşısına. Sözünü unut da gel. Bu yalnızlık senfonisini dinlemeye gel. Serkeş avuçlarını boş acılarla yeniden kanatma. Ruhunun teknesinde alevden kitreler" kar ki; ebrûlansın felek, ateşten çiçeklere dursun an.

Yık düzenini. Karıştır sahte düzeneğini hayatın. İncecik bir kader tüyüdür alnına değen cenazede. Uyan! Tenlere sarılıp da unuttuğun, sevdalara kanıp da uyuttuğun varoluş kırılganlığını yeniden keşfetmek için kapılar aralar sana o suskun hatip.

Sen; kendini bilmez, cenazenin suskunluğunu kullanamazsın. Ölenin üzerinden ölümü yeniden unutturan yeni sloganlar üretemezsin. Nefretleri susturmuş, kinleri soğutmuş o suskun dilin söylediklerine kulak tıkayıp; yeni kinleri, yeni nefretleri uyandıramazsın.

Öyle edersen, bir defa ölenin yanında bin haysiyetsiz ölümü daha ayağa kaldırırsın. Biricik dirilme fırsatını ayağınla tepersin. Öyle sığ, öyle aldırışsız gelip geçersen cami avlusundan, bir ölünün üzerinden bin cinayeti kurgularsın. Kalbini ayağa kaldırmak üzere uzanan elleri geri itersin.

O suskunluk sana hükmeder. Sen o suskunluğa hükmedemezsin. O hâl seni etkiler. Sen o hâl üzre sulta kuramazsın.

Orada o tabut öylece sessiz akıp giderken ellerin üzerinden senin için varlığın perçemlerinden sıyrılma vakti gelmiştir. O sessiz gemi öylece yüzüp giderken gafletli sloganların arasından, yakanı puslu bedenin hazlarından kurtarma anı gelip çatmıştır.

Ruhun alındığı, suretin bırakıldığı o dem, bedenine üflenen ruhunu yeniden hatırlama zamanıdır. Ölümün konuştuğu yerde vıdı vıdı edenler ruhlarını dünyanın kirli toprağına gömmeye ne kadar da hevesliler. Saygısız, duyarsız bedenlerini, kirli bulaşık sloganlarını, yitirdikleri ruhlarına çirkin bir mezar taşı edip dikiyorlar. Bir Fatiha'yı bile çok görüyorlar dillerine.

Senai Demirci
__________________
Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım...

Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE....
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Kasım 2011, 22:19   Mesaj No:77
Medineweb Emekdarı
Esma_Nur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Esma_Nur isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 4458
Üyelik T.: 19 Ekim 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:kadın
Memleket:sivas/istanbul/
Mesaj: 5.617
Konular: 583
Beğenildi:4896
Beğendi:6571
Takdirleri:26238
Takdir Et:
Standart Cevap: Senai demirci ile hayatın gerçekleri.

Sorunumuz Tesettür değil, tesettürü [dandik] anlamaktır.

Senai Demirci den tesettür yorumu;

Tesettür deyince aklımıza ilk gelen kadınlardır. Kadınlar arasında da gözümüze ilk çarpan başörtülülerdir. Aklımıza ilk geleni gözümüze ilk çarpan üzerinden düşünmeye başlayınca, bir de bakmışsınız aklımız gözümüze inmiş. Aklımızla değil gözümüzle düşünmeye başlamışız.


Anlayacağınız o ki, sorunumuz "dandik" tesettür değil, tesettürü "dandik" anlamaktır. Dandikliğe bakın: "Başını örttün mü, tesettürlüsün. Ört(e)medin mi, tesettürsüzsün..." Tesettürü bir tür "aç-kapa" yüzeyselliğinde algılamamız üzerinde biraz kafa yoralım fırsat gelmişken:


1. Tesettür önce erkeklerden beklenir: Nûr Sûresi'nde önce "mümin erkeklere", sonra "mümin kadınlara" hitap edilir. Sûrenin 30. ayeti, "Mümin erkeklere söyle..." diye başlar, 31. ayeti ise "mümin kadınlara söyle..." diye başlar. Erkeklerin tesettürü ile kadınların tesettürü arasında bir ayetlik öncelik farkı var demek ki...


2. Tesettür önce bakışla ilgilenir. Bakılan şeyle sonra ilgilenir: Nûr Sûresi'nde mümin erkeklere de mümin kadınlara da öncelikle "bakışlarını haramdan kısma"ları söylenir. "Mü'min erkeklere söyle: gözlerini sakınsınlar..." "Mümin kadınlara söyle gözlerini sakınsınlar..." Zaten bakışlara tesettür kazandırmadan, bakılan saçını ve bedenini örtse bile hayalde"soyulur" kadınlar. Tesettür, işte o zaman dandikleşir.

3. Tesettür sadece başını örtmek değildir: Nûr Sûresi'nde başörtüsü sorumluluğu olmayan erkeklere de, başörtüsü sorumluluğu olan kadınlara da "iffetlerini korumaları" söylenir ki, iffetlerini korumak başı açık erkeklere de başı kapalı kadınlara da farzdır. Başını örtmüş olsa da kadınlar ırzını korumuyor olabilir, başını ört[e]meyen her kadını hepten iffetsiz saymak kimsenin hakkı değil.


4. Tesettür öncelikle bir iç duruş ve tavırdır. Kılık ve kıyafet bu içsel duruşun ve özümsenmiş tavrın üzerinde ve sonrasında durur. Başının açıklığı dert edilmeyen bir erkek de "iffetini korumayarak" tesettürsüzlük yapabilir. Kılık kıyafet tesettürün sonucudur. Sonucu sebebin önüne koyarsak, temeli olmayan böylesi dandik "sonuç"lar görmeye devam ederiz. Böylece sözde bir takım gazetecilerin "tesettür kılığına girdim" diye caka satmasına fırsat veririz.


5. Tesettür önce iman etmektir: Nûr Sûresi'nde "iman eden" erkeklere ve "iman eden" kadınlara tesettür emredilir. Örtmek anlamına gelen "tesettür", görmesini Allah'ın görmesine açık, sözünü Allah'ın işitmesine açık, niyetini Allah'ın bilmesine açık bilmektir ki bilinçli bir kapalılığı besler. Yine örtmek anlamına gelen "küfür" de, kendini Allah'tan gizlediğini sanmaktır ki sorumsuz bir açık-saçıklığı doğurur.


6. Kadının da erkeğin de ziyneti imandır. İman kendini Allah'la markalamaktır. "Ben Allah'ın kuluyum. Ben Allah'ın sanat eseriyim..." diye/bilmektir. Sanat değeri yüksek olan eserlerin kıymeti maddesine üzerinden belirlenmez. Antik paralar kilo ile satılmaz. Bakır bile olsalar üzerlerindeki damgaya ve imzaya bakılır. O zaman birkaç gramlık bakır bile kilolarca altın kıymetinde olur. Kendi değerini Allah'tan bilirse insan, bakışını eşsiz bir hazine bilir, orda burda yağmalatmaz. Göz nurunu haramdan sakınır, setreder. Bedenini Allah'ın sanat eseri olarak bilirse bir erkek ya da kadın, saçını da bakışını da ziynet bilir. Başını örtmeyi kendine kendisi farz eder, içinden gelir örtünmek. Dışarıdan giydirilmez. Giyinişini içeriden başlatır.


7. Başını örtmüyor diye, örtemiyor diye, hatta örtmek istemiyor diye, bir kadını Allah'ın kulu ve sanatı olmaktan çıkarmaya hevesli dandik bakışlar asıl müstehcendir. Saçını açık bırakınca, her şeyi açıkta mı kalır kadının? Saçı görüneni iffetinden de soymak başlı başına tesettürsüz bir bakış değil mi?


8. Başörtüsü tesettürün hepsi değildir ama "füruat"/"teferruat" kelimesinin çağrıştırdığı, "olsa da bir olmasa da bir" gereksizliğinde görülmeyi de hak etmez. Tesettürün zirvesidir, örtünmenin baş tacıdır başörtüsü. En azından bu ülkede başının örtüsü yüzünden mesleğini, itibarını, geleceğini, yurdunu terk ederek bedel ödeyen kardeşlerimizin çabasını küçümseriz. Onların içten dirençlerini düşmanları karşısında yağmalatmak hiçbir gerekçenin örtemeyeceği bir kabalıktır. Hasetçileri karşısında onların elini güçsüzleştirmek apaçık bir insafsızlıktır. "Dandik" bir duruştur.


9. "Aşk"ından dolayı başını bağlamayan sözde "sufi" ehline gelince... Başını örtmemek ve hatta örtmek istememek başkadır, başını örtmesen de olur demek başkadır. Kurala uymayabilirsiniz. Hoş, benim de uymadığım onca kural varken, sizin ayıbınızla uğraşma hakkım yok. Ama kural uyduramazsınız. Kuralı Allah koyar; siz değil. Allah'tan kural koyma rolünü ç/almaya kalktığınızda herkesin hakkını açık açık yersiniz. Gerçek aşk ehli başkalarına farz olmayanı kendine farz kılar... Farzı kendine farz olmaktan çıkaran sizdeki bu aşk, aşk değil.

10. Bütün bu notlar, "benim kalbim temiz" kıvırtmasına malzeme olsun diye yazılmadı. Kalbinin temiz olmasını isteyenler, çağına örfüne, iklimine mevsimine, kültürüne çevresine göre hesaplar yapmadan önce Nur Sûresi'nin 30-31. ayetinin anlam ırmağına yatırırlar kalplerini. Önyargısız ve hesapsız. Kitabına uydurmak yerine Kitab'a uyarlar.

Senai Demirci
__________________
Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım...

Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE....
Alıntı ile Cevapla
Alt 23 Kasım 2011, 21:39   Mesaj No:78
Medineweb EDİTÖRÜ
su damlası - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:su damlası isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13055
Üyelik T.: 18 Aralık 2010
Arkadaşları:18
Cinsiyet:-
Memleket:sivas
Mesaj: 10.759
Konular: 697
Beğenildi:8588
Beğendi:10215
Takdirleri:28065
Takdir Et:
Standart ...Lâ tahzen…

Lâ tahzen…


Üzülme!
Üzülebiliyorsan bir kalbin var demektir. Kalpsizler üzül(e)mezler ki. Ne mutlu sana ki, üzülebiliyorsun.
Dokunan var demek ki kalbine. Ya dokunulmasaydı kalbine.
Ya hüznün gönül toprağını karmasına izin verilmeseydi. Demek ki gözden çıkarılmadın.
Demek ki sen hâlâ bir umut tarlasısın.


Üzülme!
Üzülüyorsan, Biri var ki cılız varlığını düştüğü çamurdan kaldırmak istiyor.
Onun için dokunuyor kalbine. Kıymetini bil ki, üzmeye değer görüyor seni.
Hüzünlerin kalbinin toprağını allak bullak ediyorsa, sen ekilmeye layık bir topraksın demektir.
Kaygıların vuruşuyla tuz buz oluyorsa taş katılığında büyüttüğün güvencelerin,
yarılan göğsüne umut fidanları dikiliyor demektir.


Üzülme!
Yüzün yerde geziyorsan, ellerin boynuna sarılı ise, içini ısıtacak haberlerin mürekkebi damlıyor olmalı ömrünün defterine.
Kar yağıyorsa güvendiğin dağlara, yarının ovalarında rengârenk çiçeklerin olacak demektir.
Hırçın fırtınalar sarsıyorsa sevinçlerinin zirvesini, rüzgârlar dövüyorsa umudunun yamaçlarını,
bir yüce dağsın sen demek ki, az bekle, eteğinden serin pınarlar akmaya başlayacak demek ki…


Üzülme!
Üzülüyorsan, şımaramazsın. Kibrin kirli tuzağına düşemezsin.
Kendini beğenmişliğin çamuruna dolaşmaz ayakların. Uzak geçersin isyanlı yollardan.
Heveslerinin ardı sıra düşüp nisyan uçurumlarının başına sürüklenmezsin.
Seni Biri yakınlığına çağırıyor demek ki… Gözden çıkarmamış olmalı seni.


Üzülme!
Üzülüyorsan, bir kutlu teselli kapısının önünde bekletiliyorsun demektir.
Gözlerini kaldır vefasız dünyanın eşiğinden. Gönlünün elinden çıkar sebeplerin boş avuntularını.
Umudunu kes sahte doymalardan. Yüreğini küstür coşkulardan. Kapı açıldı açılıyor demektir.


Üzülme!
Üzülüyorsan, kaybedeceğin bir şeyler var demek ki… Kaybedeceği bir şeyi olanlar çoktan kazanmışlardır.
Eline geçmeyenleri saymakla tüketme nefesini, elindekileri saymaya başla.
Hepsini saysan bile, nefesini saymaya nefesin yetmeyecek demektir. Bak işte zenginsin.


Üzülme!
Seni bir “İşiten” var.
Seni, senin kendini bile sevmenden önce O sevdi.
Senin kendini bile bilmediğin unutuş kuyularından çekip çıkardı seni.
Çektiğin acılara habire meşgul çalan telefonlar gibi kör ve sağır değil O.
Yüreğinin her yangınına O yetişiyor.
Ayrılıklarına ve sıkıntılarına ****l soğukluğundaki plazalar gibi umursamaz değil O.
Yitirdiklerinin hepsini sana iade edeceğine söz veriyor.
Sevdalarına ve özlemlerine çok seçenekli sınav kâğıtları gibi tatsız ve tuzsuz formüller sunmuyor.
Seni herkesten çok anlıyor, seni senin kendini düşündüğünden çok düşünüyor.
Gözyaşlarınla imzalayasın istiyor yakarışlarını.
Bir ebedî çerçevenin içinde, gösterişsiz bir kullukla fotoğraflamak istiyor seni.
Dağılıp giden ömür kırıntılarının arasından sıcacık bir kardelen ümidi devşiresin istiyor.
Keyfinin çatlak kabuklarının arasından sonsuz teselli pınarları akıtmak istiyor.


Üzülme!
Varlığının tenine çiziktir her hüzün. Varlığından haber verir üzüntün.
Hatırlar mısın, bir zamanlar hatırlanmaya değer bir şey bile değildin.
Hiç umursanmadan çöpe atılabilecek kirli bir su iken sen, yüzüne bir tek O baktı.
Kimselerin arayıp sormadığı, önemseyip adını bir kenara yazmadığı o günlerde, Senin adını ilk O andı.
Hatırını bildi. Seni yanına aldı. Hep yanında oldu.
Sen seni unutup da başını yastığa koyduğunda bile, seni her defasında sabaha çıkardı.
Sen Onu defalarca unuttun ama O seni asla unutmadı.


Üzülme!
O’nun en sevdiği kulu da yalnız kaldı. Taşlandı. Sürüldü. Yaralandı. Aç susuz kaldı.
Yuvasına uzaktan göz yaşları içinde baktı. Mağarada yapayalnız ve korunmasızdı.
Senin gibi üzülen yol arkadaşına sonsuz müjdeler veren tebessümüyle fısıldadı:
“Lâ tahzen, innALLAHe meânâ.”


Üzülme!
Kaldır yüzünü yerden. Omuzlarından sarsıp kendine getirmek istiyor seni Sevgili.
“Rabbin sana küsmedi ki…”
Gözlerinin içine içine bak sevdiklerinin.
“Rabbin seni unutup yalnız bırakmadı ki…”


Senai Demirci
__________________

"Bir yαrım αklın kuyusundα öbür yαrım αşkın kuytusundα...
Cennet ve cehennem αrαsındα.Ucu sırαttαn geçen bir uçurum kenαrındα...
Â'râftα.....
Ârâfın dα αrαsındα...Ar ve αf yαrαsındα..."
Alıntı ile Cevapla
Alt 03 Ocak 2012, 19:51   Mesaj No:79
Medineweb EDİTÖRÜ
su damlası - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:su damlası isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13055
Üyelik T.: 18 Aralık 2010
Arkadaşları:18
Cinsiyet:-
Memleket:sivas
Mesaj: 10.759
Konular: 697
Beğenildi:8588
Beğendi:10215
Takdirleri:28065
Takdir Et:
Standart Namaz!!Senai Demirci'den.. (çok guzel kıssa)

Öyle çok pazarlik ettim ki Seninle ey Rabb'im. Sen çagirinca, kendime ayirdigim vakitlerden çalindigini düsündüm. Ezan okununca sevdiklerimle geçirdigim zamanlarin azalmasindan korktum.
Vakit girince, içim "ciz" etti hep. Odamdan uzaklastim, biraktim isimi, bozdum keyfimi; öylece namaza durdum.
Ayak diredim, "az sonra kilsam da olur!" dedim. "Az sonra"larim "çok sonralar"a döndü, geç kaldim, geç kalmaktan utanmadim.
Sonunda ayaklarimi sürüye sürüye vardim huzuruna. Pazarligimi vaktin daralmisligini bahane ederek yeniden ileri sürdüm. Kaçiyordu namaz ya; o yüzden çabucak kildim, selam verdim, hemen kalktim, rahatladim.
Oysa rahatligi Sana borçluyum. Agrimayan her bir disim kadar huzur borçluyum
Sana. Damarlarimin her bir noktasinda pihtilasmayan kanim kadar sükûnet borçluyum Sana. Tenimin kasinmayan her bir noktasi kadar rahatlik borçluyum Sana. Dislerim agriyacak olsa her biri için harcayacagim zaman Senin.
Kanim pihtilasip damarlarim tikanacak olsa, her defasinda izdirap ve korkuyla geçirecegim saatlerin hepsi Senin.
Tenim her noktasinda yirtilacakmis gibi aciyacak olsa, kendi kendime dar gelecegim huzursuz günler Senin.
Gün oldu; usandim. Sabrimi tükettim; tükendim. Kendimi yontmaya heveslendim. Benden istedigin zamani çok gördüm. Benden istedigini, benim için istediginibile bile, huzurunda huzursuz durdum. Fazla buldum namazin rekatlarini; kisaltmak için bahaneler aradim.
Günümü delik desik etmeni, isimin arasina kesintiler sokmani,hayatimin ortasina duraklar koymani, uykumu bölmeni lüzumsuz gördüm.
"Beni bana birak!"larla durdum huzuruna; içim baska bir yerlerin
türküsünü söylerken, ben seccadende, belki sadece bedenimle, mihli kaldim.
Oysa Sen, dileseydin dar edebilirdin zamani bana! Bir uçurumun dibine savrulmus bir arabada çaresizce Sana yalvartiyor olabilirdin beni. Korkulu bir savasin orta yerinde ates ve kan kusan bombalarin altinda günümü de, isimi de, uykumu da, hatta rüyalarimi da delik desik etmelerini takdir edebilirdin.
Düsmeyen bombalar kadar, uçuruma savrulmayan arabalar kadar genislik borçluyum Sana.
Içten pazarlikti benimkisi. Öyle içten ki kendime bile söyleyemedim. Gözlerimle birlikte gönlümü de secdene kilitlemeyi çok gördüm. Kendimi sifirlamayi, benligimi hiçe indirgemeyi beceremedim. Ensemde kaderin sicacik nefesini hissedecek o teslimiyetin vadisine inemedim.
Acelem vardi; alnimi koydugum gibi kaldirdim seccadeden. Bütün benligimle asagi inemedim. Isim vardi, secdemi isime zaman
kazandim. Secdeye kalbimi de sigdirmaya çalismadim.
Uykum vardi, secdemi sig birakip uykumu derinlestirdim. Itirafimdir: Bencilligimi de sirtima alip rükûlarda eritemedim. Bedenim egilirken huzurunda, "emrolundugum gibi dosdogru olma"nin agirligini sirtima almayi erteledim. "Sirasi degil!"di; "hele dur; sonra da olur!"du.
En Sevgili'ni bir gecede ihtiyarlatan emri üzerime alinmadim. Sen dileseydin, çocugumun ciliz nabizlarinin esliginde, los ve nesesiz bir yogun bakim odasinda, gözümü de gönlümü de, umutsuzca, çaresizce, ürpertiyle, korkuyla bir monitörün ekranina kilitleyebilirdin.
Dileseydin, yeryüzünün sükûnetini bir anda kesip, küçücük bir duvar kipirtisinin gölgesinde, mini mini bir sarsintinin beklentisi içinde saçlarima aklar düsürebilirdin.
Içten pazarlik mi denir buna? Sen bilirsin Seninle ettigim pazarligi. Kendime sakladigim ve hatta kendimden de sakladigim sir bu. Dilime bile degdirmekten korktugum, agzima almaktan utandigim öyle bir sir iste. Fisildamasi bile aci veriyor ya... Meselâ, uzayinca Fatiha, uzayinca sûre heceler sanki özgürlüge giden yolu taslar gibi kestikçe, "bitmez simdi bu namaz!" dedigim çok oldu.
Ama içimden. Kimseler duymadi. Bir Sen duydun beni ey Rabb'im. Sirrimi bir Sen bildin. Kendimi lüzumsuz hissederken seccadenin üzerinde, dudagim anlamina yetisemedigim kelimeler için oynarken, Sen beni söyledigimden fazlasiyla duydun, söyleyemedigimi de, dile getiremedigimi de bildin. Ruhumu alip uzaklara gittigim halde, bir bedenimi biraktigim halde huzurunda, kovmadin beni, yakinliginda tuttun. Itirafimdir; öyle anlatildigi gibi özleyebilmeyi beceremedim henüz namazi... "Aradan çikarmaya çalistigim" oldu namazi. Geçistirdim namazi. Bir "sorun"du çözdüm, hallettim. Selam verip sonra yasamaya basladim... Yasamayi namazin içinde aramaliydim. Namazi yasamanin içine sizdirmaliydim oysa. Bilemedim. Kafa tuttum, ayak diredim, pazarlik ettim; ama Sen utandirmadin, yine yine yine huzuruna aldin beni. Her secdede rahmetinle oksadin alnimi. Her rükûda "aferinler" fisildadin gönlüme. Her vakitte yeni bir sayfanin akligina çagirdin ruhumu. Yüzüme vurmadin. Azarlamadin. Asagilamadin. Hepten umut kesmedin benden. Yok saymadin. Utandirmadin. Pazarlik ettigimi Seninle bir Sen bildin ey Rabb'im. Kimselere söylemedin. Sirdasim Sensin, bir Sana açabilirim içimi, bir Senin beni ayiplamandan korkmam.Ben iste böyleyim; yine "bana ait"lerin hesabindayim. Baska kime söyleyeyim? Baska kimin anlayisindan medet umayim?
__________________

"Bir yαrım αklın kuyusundα öbür yαrım αşkın kuytusundα...
Cennet ve cehennem αrαsındα.Ucu sırαttαn geçen bir uçurum kenαrındα...
Â'râftα.....
Ârâfın dα αrαsındα...Ar ve αf yαrαsındα..."
Alıntı ile Cevapla
Alt 02 Şubat 2012, 17:08   Mesaj No:80
Medineweb EDİTÖRÜ
su damlası - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:su damlası isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13055
Üyelik T.: 18 Aralık 2010
Arkadaşları:18
Cinsiyet:-
Memleket:sivas
Mesaj: 10.759
Konular: 697
Beğenildi:8588
Beğendi:10215
Takdirleri:28065
Takdir Et:
Standart ..Pazartesiyi Beklerken..

Bir sali gunuydu.

'Yogun bir is temposuyla gecen gunun aksaminda eve varmak ne guzel… Daha da guzeli elini yuzunu hos kokulu sabunlarla yikayip, ustune rahat ev kiyafetlerini gecirmek… Sonra soyle guzelce televizyonun basina kurulup eline kumandayi almak..'

Oturdugu yerde sizlanmalarini dindirmek icin ayaklarini yuksekce bir yere kaldirip uzandi. Yorgunlugu simdi cok daha belirginlesmis, kulce gibi uzerine cokmustu.

Oh! Tam sekerlemelik bir andi.
Gozlerini yumdu, televizyonun sesini kisti.
Sabah gec kalkmasina ragmen cok is yapmis, cok yere gitmisti. Gec yatmasi da cabasi… Soyle bir dusundu:

'Evi silip supurmek, carsiya cikip sayisini hatirlamadigi kadar magaza gezmek, alisveris yapmak, bu arada faturalari unutmamak, her biri icin saatlerce sira beklemek, sonra o esyalari elleriyle tasimak…'

Cok, cok zahmetli bir gun olmustu bugun.

Ayaklari, kollari, her yeri sizliyordu. Burnuna sabunun guzel kokusu geldi. Leylâk gibi, insana eflatun rengini hatirlatan ferahlatici bir kokuydu bu... Derin derin icine cekti. Galiba bu kokunun uykuya da tesiri vardi. Davetiye cikarmis gibi, uyku hemen basucunda bitiverdi. Tam kendini uykunun o tatli tatli dalgalanan, masmavi ve ilik denizine atacak, imkânsizin mumkune donustugu yerlerde gezecek hattâ ucacakti ki, aklina aksam namazini kilmadigi geldi. Dusunmemeye calisti.

Yok, hayir! Aksam namazini kilmamisti.
Ama cok yorgundu. Olsun, yine de kilmamisti.
Ama kipirdayacak hali kalmamisti, her yeri sizliyordu, zaten namazini kilsa bile husuyla degil, bir an evvel kilmis olmak icin kilacakti.

Biraz dusunup aklina gelen birkac onemli onemsiz bahaneyi de siraladi. Icindeki uzlasmaya yanasmayan o inatci ses tek cumleyle cevap verdi: Kilmamisti iste, kilmamisti, kilmamisti…

Bahanesini gecerli hale getirmek, inatci sesin inadini kirmak icin daha cok dusundu:

'Zaten bu sene universite imtihanina giriyorum. Gece yarilarina kadar ders calis, okul, dershane, etutler… Sabah namazlarina da genelde kalkamiyorum, oglenleri okulda kilamiyorum, hattâ bazen, yok yok, genellikle ikindileri de… Ne oyle boluk porcuk... Bir sey yapildi mi tam olmali. Seneye hayirlisiyla universiteyi bir kazanayim… Hepsini bes vakit kilmaya baslarim. Hayatim nasil olsa duzene girer. Simdiki kadar yogun da olmam. Bu sene gecis yili. Olmuyor iste bu yogunlugun icinde!'

Universiteli olmakla, yepyeni bir pazartesiyle yepyeni bir hayata baslayacakti... duzenli bir hayata. Tabii, namazlari tam bir hayata..

Ah pazartesi, bir gelse!

………

Ve universite yillari

Bir sali gunuydu.

Artik subat tatilinin yaklastigi, insanlarin kayip dusmesini bekleyen buzlarla kapli, soguk yollarda gecirilen kosturmacali bir gunun aksaminda kendini eve zor atmisti.

Yogun bir gunun bitiminde evine varmak ne guzel bir duyguydu.

'Bir de mor veya mavi renkli, kokulu sabunlarla yikanip, yuzune gozune, eline ayagina yapisip onun yorgunlugunu artirmak icin agirlik yapan tozdan kirden kurtulmak herhalde dunyanin en guzel duygularindan biriydi.'

Gerci sabun evindekiler kadar kaliteli degildi. Bazen yuzunu tahris de ediyordu; ama olsun. Ogrencilik hayati iste…

Oturdugu koltukta hemen uyuyabilecegini biliyordu.

Cok yorgun ve uykusuzdu. Gece sabaha kadar ders calismis, erkenden deneme imtihana gitmis, yetistirmesi gereken odevi yapmak icin kutuphanede bir hayli vakit gecirmisti.

O kadarla kalsa yine iyi… Eksik ders notlarini tamamlamak icin kosusturup fotokopicilerde epey ter dokmustu… 'Uff ne tempo ama!' diye dusundu.

'Hic de oyle bir kere kapagi atmakla bitmiyormus… Asil zorluk universitedeymis meger. Simdi calistigim kadar universite imtihanina hazirlansaydim en yuksek bolumu kazanirdim alimallah…'

Basini yastiga koydu. Uzerine sicacik bir battaniye aldi. Burnuna ikinci sinif da olsa guzel kokan sabunun kokusu geldi. Bir an evini hatirladi.

'Az kaldi. 2-3 imtihan sonrasi, yaklasIk 2 hafta sonra evdeyim.'

Annesinin mis gibi yemeklerinden yiyecek, yuzunu evlerinin guzel ve kaliteli sabunlariyla yikayacakti.

Bu dusunce onu keyiflendirdi. Gozlerini kapadi, yuzunde ailesini dusunmenin verdigi tebessumle, bedeninde uzun zamandir suren kosusturmanin yorgunluguyla, uykunun insani ucurup yorulmaksizin gezdirdigi degisIk âlemlere yola cikmaya hazirlaniyordu...

Birden aklina aksam namazi geldi. Eskisi kadar inatci olmasa da, o ses yine konusmaya baslamisti:

'Oooo, bu yorgunlukla cok zor bir is simdi bu. Kalkacak, agriyan bacaklariyla yuruyecek, sizlayan kollarinla, ellerinle abdest alacaksin… Soguk suyu da hesaba kattin mi? Sicacik battaniye terk edilip namaz kilmak...'

Kilmaliydi!!!

Inatci sese karsi, o da inat etti:

'Yarim yamalak, bu yogun temponun icinde, hizli hizli kilinacak namazin ne hayri olur ki... Kosturmanin icinde boyle gecistirilmis namazlar… Yok yok, olmaz oyle. Su imtihanlar bir bitsin, su okul bir bitsin, meslegimi elime bir alayim. Adam gibi kilmaya baslarim…'

Pazartesi bir gelse.

Yeni bir hayatin ilk gunu olacakti... Artik meslegini eline almis cok daha duzenli ve stressiz hayata baslamis olacakti. 'O zaman kilarim, hem bugunlerin kazasini da yaparim.' diye dusundu.

Sonra icinde feryatlar koparan o sesi duymamak ve hattâ onu da rahatlatacak bir cozum bulabilmek icin,
yarin bir gun calisacagini,
sabah erken kalkip namazini kilip hattâ cok sevdigi sabah uykularindan vazgecip, namazdan sonra yatmayip Kur'ân okuyacagini, ogle tatillerinde namazini rahatlikla kilabilecegini, ikindiyi kisa gunlerde is yerinde,
uzun gunlerde evinde, aksam ve yatsiyi evinde sakin ve husuyla kilacagini hayal etti. Nasil olsa kilacakti.

Yeter ki su yogun tempolu, stresli okul gunleri bir gecsin… Ise baslayacagi, yeni bir baslangic yapacagi pazartesi bir gelse..

……..

Ve is hayati

Bir sali gunuydu.

Isten yorgun argin eve gelmisti. Gelen fakslar, yapilan gorusmeler, arananlar, arayanlar… Insanlara laf anlatmak cidden cok zordu. Hele bir de is yerinde donen ayak oyunlari. Cekememezlikler, kavgalar.. hadi hepsi bir yana, isten cikip da eve gelmek icin cekilen trafik cilesi... Bazen caddede yolun ilerisinin gorundugu yerlerde kilometrelerce uzayan tikanik yolu, beklesen arabalari gorunce aglayasi geliyordu.

Sonunda varabildigi evinde olmanin mutluluguyla elini, yuzunu guzel kokan bir sabunla yikadi. Yorgunluktan dile gelmis ayaklarini yuksekce bir yere koyarak uzandi.

Gozlerini kapadi. Bugun ayaklarinin sizlamasina bas agrisi da eslik ediyor, Bremen mizikacilarininkine benzeyen uyumsuz bir koro gibi kendilerince bagrisiyorlardi.

Sabunun hos kokusunu duydu. Uyku, guzel kokulu yumusacik mavi bir bulut gibi onu sarip sarmaladi.

Tam o bulutun uzerinde yola cikacakti ki, 'namaz' dedi icindeki ses, her gecen gun biraz daha kisilan ses tonuyla..

Ister istemez uyku bulutu aralandi, zihni yeni bahaneler uretmek icin harekete geciyordu ki, icinden bir baska ses daha geldi.

'Evde yemek yok ve aksama yemege arkadaslarini cagirdin…'

Uc saniye icinde uyku kalmadi gozlerinde. O sevimli bulut kuvvetli bir ruzgârla karsilasmiscasina kaciverdi geldigi bilinmeze. Hâlâ ayaklari sizliyor ve basi agriyordu; yine de telas icerisinde mutfagin yolunu tuttu, telâsini bastiracak kadar kuvvetli degildi bu agrilar.

Oyle bir telâsti ki namazi da unutturuvermisti.
…..

Iste aile…

Bir sali gecesiydi.

Oturdugu koltugun uzerinde kah uyuyor, kah uyaniyordu. Isin gercegi, uykuyla uyaniklik arasinda bir bolgede, 'âraf'ta duruyordu.

Ârafin bu yanina gecip gozlerini, uykusuzluktan sizlayan gozlerini aralayip cocugunun atesini kontrol etti. Biraz dusmus gibi olmasi ârafin obur tarafina daha rahat gecebilmesi icin bir biletti sanki. Ici rahatlayarak basini koltuga dayadi.

Camiden yukselen sabah ezani, hasta cocugu soguktan korumak icin her zamankinden daha sIki kapatilmis evde acik cam bulamamasina ragmen, onun ârafin obur yanindan bu yanina yaklasmasina sebep olmustu.

'Cok bitkinim. Sabaha kadar uyutmadi cocuk. Aman ne cileymis bu. Zaten her seyden hasta oluyorlar. Simdi namaza kalkmak.. uzun is. Cocuk da aglar. Yok yok simdi olmaz.

Hep erteliyorsun ama..

Su cocuk duzelsin baslayayim artik namaza.
Aman duzelse ne ki, bu defa oburu hasta olur.
Yok yok. bu cocuklarla namaz falan kilinmaz.
Pek bir zor olur, boyle bir vakit kil, uc vakit kilma.
Hos degil zaten.
Hayirlisiyla soyle biraz buyusunler.
Kendi islerini gorur hale gelsinler.

Onlarin yurudugu, okula basladigi pazartesi gunu baslayacakti namazlarina.. cok duzenli, bol duali ihlasli namazlar kilacakti. Hayirlisiyla bir gelseydi o pazartesi.

………………….

Yine bir sali gunuydu.

Bugun yillik izninden bir gundu. Yorgun degildi, sabah da gec kalkmis, agir agir aklina gelen butun kahvaltiliklardan olusan bir sofra kurmus, ogle yemegiyle birlesen bir kahvalti yapmisti.

Evin odalarinda yavas adimlarla yurudu. Televizyonu acip elinde kumandasiyla koltuga kuruldu. Bu anin, bu mutlulugun tadini doya doya cikarmak icin eline bol miktarda Erzurumlularin deyimiyle simiska, yani aycicegi almisti.

Cit cit.. kanallari dolasti. Hangisinde karar kilacagini dusundu. Citir citir citletilen cekirdeklerle once bir film, sonra eski bir film seyretti. Disaridan gelen yeni bir ezan sesi yine onu kimildatamadi.

"Namaz" dedi icindeki gucsuzlesmis ses. "Namaz!"

Hic yerinden kalkasi yoktu. Zaten yarim yarimdi butun namazlari.

'Hangi gun bes vakit kiliyorum ki.. bir vakit daha neyi degistirecek… Is hayatinda cok zordu namaz kilmak. Hem ev, hem is. Bu kosusturmada cok zordu. Cok zor. Zaten emekliligime de fazla bir sey kalmadi. Ah hayirlisiyla emekli olayim. Artik gercekten her seye yeni bir baslangic yapacagim. Benim yeni pazartesim olacak.'

Kendini ibadete verecekti.
Her namazini vaktinde husu ile kilacak,
pesinden kazalarini kilacak,
tesbihatlari yapacakti.
Dahasi gece namazlarina bile kalkabilirdi.

O gun yeni bir baslangic olacakti.
Yeni bir hayatin ilk gunu, bir pazartesi olacakti.
Ah o pazartesi bir gelse…

Cay demledi; bir sure cekirdek citletti, cay icti. Sonra yavas yavas bir uyku bastirdi. Kanepeye uzandi. Basinin altina bir yastik aldi. Elinde kumanda bir-iki kanal daha gezdi. Yeni bir programda karar kildi.

'Oh be, tatilde olmak kosusturmamak ne guzel! Ama tatilden sonra is basi yapmak hic guzel olmayacak. Off, Allah vere de bu sene resmî tatiller hep hafta icine denk gelse!' diye dusundu.

Uzanip masanin uzerindeki takvimi aldi. Yillik tatilleri gosteren sayfalara bakti. 23 Nisan Sali, 19 Mayis Sali, Ramazan Bayrami Sali, Kurban Sali… Keyiflendi.

Sonra oylesine karistirmaya basladi takvimi. O gunun tarihine bakti: ..agustos sali. Cocuklarinin dogum gunlerine bakti: ..mart sali, …haziran sali...

Takvimin ilk sayfalarini acti: 1 Ocak Sali, 2 Ocak Sali, 3 Ocak Sali, mart sali, nisan sali…

Haziran, temmuz, ekim, kasim.. hepsi sali..

Dun sali, bugun sali, yarin sali.

'Bir gariplik var bu iste! Acaba?' demeye kalmadan iyice yogunlasan sabun kokulu uykuya daha fazla karsi koyamadi.

Esnedi, battaniyesini iyice uzerine cekti.

Gunlerin, aylarin, yillarin, kisacasi hayatin sadece sali gunlerinden ibaret oldugunu anlayamadan uykuya daldi…

…………..

Uykuda miydi, ruyada miydi anlayamadi.

Kipirdamak istedi; fakat hicbir yerini oynatamadi, sonra gozlerini acmaya zorladi ve gozunu actiginda bir anda cok sasirdi.

Nasil olabilirdi bu is?

Kendisini seyrediyordu.

Biraz yaslica bir hanim kazandan bir tasla aldigi suyu bir tahta uzerinde yatan yari ciplak bedenine dokuyor, diger hanim da guzel kokulu bir sabunla bedenini ogusturuyordu.
alıntı..
__________________

"Bir yαrım αklın kuyusundα öbür yαrım αşkın kuytusundα...
Cennet ve cehennem αrαsındα.Ucu sırαttαn geçen bir uçurum kenαrındα...
Â'râftα.....
Ârâfın dα αrαsındα...Ar ve αf yαrαsındα..."
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 3 Kişi okuyor. (0 Üye ve 3 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
senai hocamdan bir hoş dua _bülbül_ Dua Bölümü 1 30 Ocak 2023 15:09
Senai Demirciden Vakit Öğle Şiiri Videosu MERVE DEMİR Videolar/Slaytlar 1 11Haziran 2021 00:13
Şeyh Sadi' den Sözler/İnciler-Medineweb MERVE DEMİR Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler 14 30 Mart 2020 01:03
La Tahzen ( Üzülme ) Senai Demirci Medineweb nurşen35 Şiir Dinletileri 2 18 Ağustos 2017 00:50
Siz ve Eşiniz // Senai Demirci enderhafızım Evlilik-Nikah Konuları 3 24 Ocak 2014 01:12

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.