|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi: 15Haziran 2007 (14:29), Konuya Son Cevap : 25 Mart 2024 (23:22). Konuya 137 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
08 Mayıs 2009, 13:37 | Mesaj No:61 |
Durumu: Medine No : 5998 Üyelik T.:
02 Ocak 2009 | RE: öyle çok pazarlık ettik ki( affına geldik affa layık olmasakta )
Ben iste böyleyim; yine "bana ait"lerin hesabindayim. Baska kime söyleyeyim? Baska kimin anlayisindan medet umayim? senai demirci..çok güzel bir insan.... |
21Haziran 2009, 12:40 | Mesaj No:62 |
Durumu: Medine No : 5998 Üyelik T.:
02 Ocak 2009 | Senai Demirci'den Bir-İnci Söz
Besmele bahsi bir esmâ bahsidir. Çünkü Allah’ın adıyla başlamak her işte her şeyde Allah’ın ismini okumayı gerektirir. Risale-i Nur’un kronolojik olarak değilse de metodolojik olarak başı olan Birinci Söz her şeyin başı olan Besmele’ye başlar. “Biz dahi başta ona başlarız” derken Bu derse sadece başlanacağını ama hiç bitirilemeyeceğini ima eder. Ömrümüz esmâ-i hüsnânın talimine harcansa da talimimiz bitmese Boş bir ömür geçirmiş olmaz aksine sadece ölümümüzü değil Yaşayışımızı da Rabbimize şehit yani tanık olarak geçirmiş oluruz. Besmele’nin ‘be’si tıpkı iki dudağımızı birbirine bitiştirdiği gibi Bizi hayrı ve vücudu elinde tutan Saniimize nisbet eder. O’nun için şerleri hayra kalbetmenin Yokluğu vücuda çevirmenin ne kadar kolay olduğunu hissettirir. Yani Besmele ve onun başındaki ‘be’ bizim kendimizi Rahman ve Rahîm olan Allah’a bağlamamıza O’na dayanmamıza denk gelir. ‘Be’ bizim kendi niyetimizle kendi tercihimizle Kendimizi o gerçeğin gölgesi altına dahil ettiğimizin işaretidir. Risale-i Nur’da esmâ-i hüsnâ didaktik bir üslupla anlatılmaz. Esmâ-i hüsnâ hayatın ana dokusu içinde Tefekkürün doğal akışı içinde yeri geldikçe ihtiyaç duyuldukça zikredilir. Hangi bahis olursa olsun ilgili bahsin gerektirdiği ve b/aktığı esmâlarla Rabbe muhatap olunur; Bir bakıma kendi fıtratımızdan ve yaşayışımızdan ipler örülerek esmâ-i hüsnânın miracına erişilir. Bu açıdan bakınca Risale sanki esmâyı zikretmek için yazılmış gibidir. Yani aslolan esmâdır diğerleri esmâya bahanedir. “birincisöz” besmele ve esmâ ile irtibatımızın daima diri kalmasına vesile olmak düşüncesinden doğdu. Senai Demirci “birincisöz” ile okurları “Birinci Söz”ün Besmele’nin sırrını yeniden düşünmeye ve hakikatle yeniden tanışmaya davet etmek istedi. Okumalarıyla bizlere yeni kapılar açan yazar “zaten biliyoruz” doygunluğunun okuma iştahımızı kesmesinin önüne geçecek yorumlar taşıdı kitaba. “birincisöz” Risale’yle zaten irtibatlı olanları ilk defa okuyormuşçasına coşkulu bir okuma serüvenine çağırırken okumaya yeni başlayanlara ise yeni tanışmış olmanın heyecanına layık bir bakış sunuyor. |
11 Temmuz 2009, 08:55 | Mesaj No:63 |
RE: unuttuk...
Allah razı olsun İnsan nisyandan gelmiyor mu zaten........
__________________ Hüzünle titreyen gönle İnce bir ahh dokunur Kalbi kırık olanın Gönlüne ALLAH dokunur | |
28 Temmuz 2009, 20:04 | Mesaj No:64 |
Durumu: Medine No : 7328 Üyelik T.:
23 Şubat 2009 | Senai Demirci
o kadar çoğaldı ki “bana ne!”lerimiz o kadar birikti ki bahanelerimiz. o kadar benimsedik ki “bana dokunmayan yılan”ları “bin yaşa”tmayı, sokakları kuşatan çaresizliği görmezden gelir olduk vicdanlarımızın sızısını kesiverdik haksızlıkların fotoğrafını çekerken, haksızlığa uğrayanları kendi yalnızlıklarına terkettik. hepimiz birimiz için olamadık; içimizden çıkıp hepimiz için olmak isteyen birilerini küçümsedik, ucuz kahramanlar listesine ekledik. “böyle gelmiş böyle gider”leri ağrı kesici gibi yutup başkalarına ağlayan yanlarımızı uyuşturduk rahatladık, çok rahatladık yüreğimize batacak kıymıkları geçtiğimiz yollardan temizlettik nefsimizin iştahını kesecek görüntülerin üstünü ustaca sıvadık yuvalarımızın duvarlarında dışarı sızdırmadığımız sevgi gölcüklerimizden bir kaç damla olsun serpemedik yoksulların üstüne göz yaşlarımızı tükettik, gönlümüzün yağmur yüklü bulutlarını kovduk çocukları, çocuklarımızı, çocuk yanımızı senin gibi sevmedik, senin gibi sevindiremedik içimizde sancıyla kıvranıp duran duygularımızı itip kaktık. yüreğimizi yakıp duran varoluş kaygılarını ciddiye almadık. derdimizi yok sayıp deva aramadık. sahte çarelere kanıp çaresiz kaldık oysa sen.. kalbimize sahip çıktın onca kötülüğün içinde ‘’vicdanınızı tahriş edeni terk edin’’ dediğin de, ‘’şüpheli olandan uzak durun’’ dediğinde de, kalbimize güvendiğini sezemedik. hoyratlıklarımızı vicdanımızın cetveline vurduğunu göremedik... Senai Demirci |
20 Ağustos 2009, 01:50 | Mesaj No:65 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | RE: Oruçla Açılmış Bir Fatiha Var Artık Dudaklarımızda...
her şeyin faydasızlaştığı, her şeyin sustuğu “din günü”nde, “hesap sorulacak adam” imtiyazı ile tek başına ayakta tutulmanın resmini tamamlarız. Böylece, “Din Günü’nün Sahibi”iyle tanış eder bizi oruç.
|
25 Eylül 2009, 10:04 | Mesaj No:66 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Gıybet testi GIYBET TESTİ 1-.........nin damlasını ağzıma koymam... ilk akla gelen kelime: içki şimdi "içki" yerine "gıybet" koyalım. "gıybetin damlasını ağzıma koymam" diyebiliyor muyuz? Bu cümleyi kurarken gönlümüz rahat mı? içkinin damlasını ben de ağzıma koymadım..koymamaya çalıştım.bilerek içtiğimi hiç hatırlamıyorum çok şükür..öyle içki sofralarına kurulupta sarhoş da olmadım ömrümde. Eğer içki kadar koksaydı gıybet, eğer birlikte gıybet sofrasına oturup kana kana içenler/doyanlar sarhoş olsaydı mahallemizin manzarası nasıl olurdu? kaçımız ayık kalırdı? ne kadarımızın ağzı gıybet kokardı? 2-burası..... .....li mi? o kadar sık sorarız ki bu cümlenin “içki” lisini..içkili mekanlara girmekten çekiniriz..içki bulaşığı bardaklardan su içmekten sakınırız..çocukları mızı içkili lokantalara sokmaktan utanırız.. peki hiç şöyle de sorduk mu bu soruyu: burası gıybetli mi? uzaklara gitmeye gerek yok.belki de evimiz de belki de en çok bize ait olduğunu sandığımız odamızda..seccademiz i serdiğimiz yuvamızda..çocukları mızın saçlarını okşadığımız kanepelerde. .az önce namaz kıldığımız caminin bahçesinde... belkide tam kubbesinin altında..içkiyi yakıştırmadığımız dudağımıza damağımıza odamıza yuvamıza, içmekten daha ağır sonuçları olan gıybeti nasıl yakıştırıyoruz? 3-yemeklerimizde.. ......eti yoktur. ilk aklımıza gelen cevap: domuz.. peki ya yemeklerimizde. .. ne kadar uzak dururuz domuz etinden...gördüğümüzde bile iğreniriz.. peki yahiç görünmüyor diye hiç kokmuyor diye yediklerimize ne demeli? gıybetlerimiz domuz eti kadar iğrenç kokmuyor mu? 4-........islami usule göre kesilmiştir... cevap: etlerimiz. etlerimiz yerine "sözlerimiz" kelimesini koyarsak ne olur? "sözlerimiz islami usule göre kesilmiştir." gıybet olur mu diye yarıda kestiğimiz bir sohbeti hatırlıyor muyuz? arkadan çekiştiriyor olabiliriz diye boynunu vurduğumuz bir sözümüz oldu mu? Nefeslerimizin kardeşimizin ölü etini yemek gibi iğrenç bir eylem için murdar etmiş olabileceğimizden hiç endişelendik mi? *Senai Demirci’nin "Söz Yangını" isimli kitabından alıntıdır |
25 Eylül 2009, 23:40 | Mesaj No:68 |
RE: GIYBET TESTİ
Allah razı olsun kardeşim helal senai usta da döktürmüş yine Kelam ve kalemlerin vardığı O celle celaluhu olunca güzel herşey Hak razı ola
| |
02 Ekim 2009, 11:14 | Mesaj No:69 |
Durumu: Medine No : 5998 Üyelik T.:
02 Ocak 2009 | ~*~ Elbisenizle İyi Geçinin ~*~
[align=center]~*~ Elbisenizle İyi Geçinin ~*~ RABBİMİZ Kuranda eşleri birbirlerinin elbisesi olarak tarif eder. Bizim fıtratımızı bizden iyi bilen Rabbimizin eşleri elbiseler diye tarif etmesi hiç şüphesiz sonsuz manalar içeriyor olmalı. Elbisenin anlamı ve çağrıştırdıkları üzerinden eşimizi anlamaya çalışabilir miyiz? Başkalarına elbisenizle görünürsünüz. Elbisenizin temizliği sağlamlığı rengi ve şıklığı dışarıya verdiğiniz mesajdır. Elbisenizin güzelliği ile kendinizi önemsediğinizi ve önemli olduğunuzu ifade edersiniz. Kirli pejmürde dağınık sökük yırtık bir elbise kendinize değer vermediğiniz anlamına gelir. Şu halde ''Elbisemden bana ne'' deme hakkınız yoktur. Kendinizi elbisenizle tanıtırsınız; o kimliğiniz olur kişiliğinizi ortaya koyar. Elbisenizde olabilecek her türlü kusur size mal edilir; kişiliğinizden kaybettir. Eşiniz de sizin başkalarına göründüğünüz kimliğinizdir. Onu yıpratırsanız bakımını ihmal ederseniz perişan hâle getirirseniz önce kendinize zarar vermiş olursunuz. Kişiliğini kaybeden özgüvenini yitiren değer verilmeyen bir eş sizin kendinizi böyle bir eşle yaşamaya mahkûm ettiğinizin göstergesidir. Bu da sadece eşinizi değil kendinizi de önemsemediğiniz anlamına gelir. Elbiseniz ayıplarınızı örter. Çıplak gezmek kadar utandırıcı bir şey yoktur herhalde... Şükür ki elbise sizi hem güzelleştirir hem de bedeninizin saklamanız gereken kısımlarını örter. Bir bakıma sırdaşınızdır elbiseniz; en gizli saklı yerinize dokunur ama başkasına göstermez. İç yüzü çıplaklığınızı görür ama dış yüzünde bunu kimseye belli etmez. Hiç ummadığınız bir zamanda sökülüveren yahut içindekini gösteren bir elbise ayıplarınızı sergiler sizi mahcup eder. Eşler de birbirlerinin kusurlarını örtmek için vardır. Eşlerin kusur ve ayıpları hata ve zaafları birbirine açıktır. Eşiniz sizin hakkınızda başka kimsenin bilmediklerini bilir sizde başka kimsenin görmediklerini görür. Elbette bir elbise yahut örtü olarak bu ayıpları ayıplamak için değil örtmek saklamak ortadan kaldırmak için yanınızdadır. Eşinizin hata ve kusurlarını küçültüp saklamak yerine daha da büyütüp ortaya çıkarmaya çalışıyorsanız siz elbise değilsiniz. Bu yüzden eşinizi kimseyle kıyaslamayın; çünkü başkalarını sadece elbiseleri üzerinden görürsünüz; başkalarının elbiselerinin bildiğini bilemezsiniz. Elbiseye siz değer katarsınız. İçine bir insan girdiğinde değer kazanır elbiseler. Hiçbir elbise paketinde kalsın diye dikilmez. Onu değerli kılan bir insan bedenine uygun olması bir insan tarafından giyilebilir olmasıdır. Bir başka deyişle insan elbiseyi giyindiğinde elbise de insanı giyinir. İçinde insan olan bir elbise adeta konuşur işitir görür düşünür. Kendisinde kişilik olmayan bir insanı çok güzel bir elbise kişilik sahibi etmez. Elbise üzerinden sarkar her haliyle o insana fazla geldiğini söyler.Çoğunlukla iyi ve ideal bir eş ararız. Bu arayış kendimizin bu iyi ya da ideal eşe iyi ya da ideal bir eş olup olamayacağımız detayını gözden kaçırtır. İyi bir elbiseyi giyinince adam olunmayacağı gibi iyi bir eş bulununca da iyi bir evlilik garantisi yoktur. Öncelikle bu iyi eşe iyi eş olmanız gerekir. Sonra da iki iyi eş olarak iyi bir ilişkiyi sürdürmenin ve geliştirmenin yollarını aramanız gerekir. Eşler birbirlerinin elbisesidir; yani birbirlerini giyinirler. Aralarındaki uyum onların ilişkilerinin şıklığı için vazgeçilmezdir. Eşiniz de elbiseniz olduğuna göre sadece onu giyinmekle değer kazanacağınızı düşünmeyin. Elbiseye sizin de katacağınız bir şeyler vardır. Ona göre yürümesini ona göre durmasını ona göre davranmasını bilmeniz gerekir. Elbise sizi korur. Elbisenin örtme fonksiyonuna ek olarak koruma fonksiyonu da vardır. Elbise soğuktan aşırı sıcaktan kir ve tozdan vs. korur. Canınızı ve teninizi tehdit eden şeyler karşısında elbisenize daha sıkı bürünmeniz gerekir. Aksini yapıp böylesi tehditlerden elbisenizi sorumlu tutmanız haksızlık ve akılsızlık olur.Hayatımız pürüzsüz ve sorunsuz değildir; eşler arasında soğukluğa sebep olabilecek sayısız sorun çıkar. Çünkü hayatı olduğu gibi olumsuzlukları da içinde olacak şekilde paylaşmaya söz verdiniz. Bu durumda eşinize olan sevginizin ve bağlılığınızın sorunlar ortaya çıkınca yitirilmesi değil artması gerekir. Sorunlara karşı birbirinizi desteklemek üzere bir aradasınız. Çıkan her sorunun çözümü olarak boşanmayı düşünmek dahası sorunlara evliliğin yol açtığını düşünmek üşüyorum diye elbiseyi üzerinizden atmaya benzer. En çok o zamanlarda lazımdır size elbiseniz; yani eşiniz. Birbirinize sıkıca sarılmadığınız sürece gelen ilk rüzgâr elbisenizi üzerinizden sıyırıverir; eşinizle uzaklara düşersiniz. Senai Demirci[/align] |
05 Ekim 2009, 14:59 | Mesaj No:70 |
SöZ Yangını...!!! Sessiz ve sinsi bir yangını haber veriyorum size. Görünmez bir depremin enkazını resmediyorum. Nefeslerimizle harladığımız, hece hece alevlendirdiğimiz bir yangını körüklüyoruz ağzımızda. Dilimizin her kıpırtısında ürkütücü fay hatlarını tetikleyen zelzeleler büyütüyoruz odalarımızda. Sevaphanemizi yakıyoruz dilimizle. İyiliklerimizi yerle bir ediyoruz dudağımızla. Kendi duruluğumuzu bulandırdığımız, kardeşlerimizi küçük düşürdüğümüz, doğrularımızı eğrilttiğimiz, yüzümüzü de sözümüzü de ikileştirdiğimiz “fiskos bombaları” döşüyoruz ağzımıza, aramıza, yuvamıza, sokağımıza… Bir insan inandığını söylediğinde, kendisini ALLAH’la ilişkilendirir. Bir insan “mü’min” olduğunu beyan ettiğinde, artık ALLAH’la yaşamaktadır. O’nu kendine Vekil edinmiştir. O’nu kendine Velî edinmiştir. Mü’min, ALLAH’ın kulu olarak tanımlamıştır kendini. Öyle yaşar, öyle bilir ve öyle bilinsin ister. Vekil’i ALLAH olan ise dokunulmazdır. Velî’si ALLAH olana dil uzatılmaz. Kendine “ALLAH’ın kulu” olarak markalayan, o kutlu markanın ardındadır, onun kalitesi üzerine laf edilmez. “ALLAH’ın kulu”nun hataları olabilir elbette. Ama o kulun ALLAH’ı, hatasından dönmesi için sabreder, dönüşünü bekler. Bir başkası, ALLAH’a kul olanın hatasını görür görmez onu cezalandırmaya kalkamaz, sırlarını yağmalayamaz. O zaman kendini ALLAH’ın önüne koymuş olur. [Bakınız, Hucûrat, 1] ALLAH, kulunun ayıbını hemen yüzüne vurmaz, başkalarına ilan etmez. Bildiklerini hemen herkese her fırsatta söylemez. “Halîm” olarak bekler. “Tevvâb” olarak, dönmesi için mühlet verir. “Settâr” olarak kusurlarını gizler. Bir başkası araya girip, ALLAH’ın gizlediğini açığa vurma hakkına sahip değildir. Bir başka kul, acele edip “ALLAH’ın kulu”nun o kusurdan asla dönmeyeceğini varsayarak, ALLAH’ın kulunu o kusura indirgeyemez. Bir başkası, iyilikleri de olan, hatadan dönmesi de iyilik sayılan “ALLAH’ın kulu”nu hep kötülükten ibaretmiş gibi etiketleyemez. Bir başkası, ALLAH’ın hatasından dönmesi için beklediği, kusurlarını gizlemek için sustuğu kulunun hatırını hiçe sayıp, o kula ceza kesemez, konuşmaya kalkamaz. O zaman da kendini ALLAH’ın ve Resûl’ünün önüne koymuş olur [Yine bakınız, Hucûrat, 1]. ALLAH, kulunun hatalarını affedeceğini beyan eder. Hem de severek affeder. Affettiği için sitem bile etmez kuluna. Affettiğini hatırlatmaz bile kuluna. Bağışladığına, bağışladığını bile unutturacak denli nezaket ve anlayış sahibidir O. Hem de O, kulunun kusurunu bilmesiyle yaşadığı mahcubiyeti, kusursuzlukla kapılabileceği gururdan daha sevimli bulur. Hem de O, kulunun pişmanlığıyla döktüğü gözyaşını günahsızlığı sebebiyle kendini beğenmesinden daha makbul bilir. ALLAH’ın kusurunu af ve bağışı için vesile eylediği kulunu kimse, affedilmez ve iflah olmaz ilan edemez. ALLAH’ın hatasıyla da sevdiği, hatta (tövbesine vesile olduğu için) hatası için sevdiği kulunu hiç kimse sevimsiz bulamaz. Yoksa, kendini ALLAH’ın Resûl’ünün önüne koymuş olur. [Daha dikkatlice bakınız, Hucûrat, 1] ALLAH, mü’min kulunu dokunulmaz ilan etmiştir. [İnanmıyorsanız bir daha okuyun: Münafikûn’un 8. Ayetini: “İzzet, ALLAH’a, Resûl’üne ve mü’minlere aittir.”] Mü’min olmak şerefli olmak için yetiyor. Ek bir şart koymuyor Rabbimiz. Onurumuz ALLAH’a ve Resûl’üne göre yaşama çabasından besleniyor demek ki.. ALLAH’ın ve O’nun elçisinin garantörlüğü altındaymış mü’minin olarak dokunulmazlığımız. ALLAH’ın dokunulmaz kıldığına dokunan yanar! [Bir de Hucûrat 2’ye bakalım: “…yoksa yapıp ettikleriniz boşa gider, sevaplarınız yanar!] Bir insanın, gıyabında da onurunun korunduğu, olmadığı yerde de saygı gördüğü, işitmediği kapı arkalarında da hatırının sayıldığı biricik medeniyetin mensupları olarak, gıybetsizliğe davet ediyorum sizi. Gıybet Gönülsüzlüğüne… Etlerimiz gibi sözlerimiz de “İslamî usulle kesilmiş” olsun istemez miyiz? İçkinin olduğu kadar gıybetin de “damlasını ağzıma değdirmedim” diyebilmeyi istemez miyiz? Senai Demirci | |
Konuyu Toplam 14 Kişi okuyor. (0 Üye ve 14 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
senai hocamdan bir hoş dua | _bülbül_ | Dua Bölümü | 1 | 30 Ocak 2023 15:09 |
Senai Demirciden Vakit Öğle Şiiri Videosu | MERVE DEMİR | Videolar/Slaytlar | 1 | 11Haziran 2021 00:13 |
Şeyh Sadi' den Sözler/İnciler-Medineweb | MERVE DEMİR | Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler | 14 | 30 Mart 2020 01:03 |
La Tahzen ( Üzülme ) Senai Demirci Medineweb | nurşen35 | Şiir Dinletileri | 2 | 18 Ağustos 2017 00:50 |
Siz ve Eşiniz // Senai Demirci | enderhafızım | Evlilik-Nikah Konuları | 3 | 24 Ocak 2014 01:12 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|