|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi: 15Haziran 2007 (14:29), Konuya Son Cevap : 25 Mart 2024 (23:22). Konuya 137 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
15Haziran 2007, 14:29 | Mesaj No:1 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Senai Demirciden İnciler/medineweb Senai Demirciden İnciler/medineweb « : 26 Mayıs 2007, 23:15:21 » ÇOCUĞUMLA HERGÜN BİR AYET Senai Demirci 'DEN.. Zeynep’le annesi, o içinde her şey olan kitabı, yani Kur’ân’ı okumaya başladılar. Önce annesinin ağzından bir fısıltı duyar gibi oldu Zeynep. “Efendim?” dedi. Kendisine bir şey söylendiğini sanmıştı. “Besmele çektim.” dedi annesi. “Bismillahirrahmanirrahim.” Zeynep şimdi daha iyi duymuştu. “Dedem beni kucağına alırken de aynı şeyi söylemişti.” dedi. Annesi gülümsedi. “Çünkü her işin başı ‘Bismillah’tır. Her işe başlarken ‘Bismillahirrahmanirrahim’ deriz. Kur’ân okumaya başlarken de, yemek yapmaya başlarken de...” Zeynepcik sormadan edemedi: “Neden bismillah diyoruz ki? Sebebini tam anlayamadım.” Annesi gözlerinin içine baktı Zeynep’in. Bu bakış çok hoşuna giderdi. Annesinin gözlerinin içinde kendisini görebiliyordu. Annesi anlatmaya başladı. “Hani, hatırlar mısın, bir masalda, ‘Açıl susam açıl!’ deyince açılan bir kapı vardı. Kapı bu sözü söylemeden açılmıyordu.” Zeynep başını salladı. Annesinin gözlerinin içindeki Zeynep de salladı başını “Biz bu söze ‘parola’ diyoruz. Dün seyrettiğimiz filmde de vardı, hatırlasana. Kapıya bir yabancı gelirse, parolayı soruyorlardı. Bilemezse içeri almıyorlardı. Parolayı bilmeyen dışarda kalıyor, yabancı ve düşman sayılıyor. Ama parolayı söyleyince, herkes dost olduğunu anlıyor ve sana öyle davranıyor.” Zeynep bütün bunların “Bismillahirrahmanirrahim”le ilgisini merak ediyordu. Gözlerini annesinin gözlerinden ayırmadan öylece durdu. Dudakları aralanmıştı meraktan. “Bismillah da onun gibi bir parola işte!” dedi annesi. “Bir işi yapmaya başlayınca, varlıklar âleminin kapısını aralarsın. Onların seni tanımasını, sana destek olmasını umarsın. O zaman bir işe başlar başlamaz, kendini tanıtman gerek. Onları ve seni yaratan Allah adına burada olduğunu söylemelisin. İşte ‘Bismillah’ diyerek, Allah’ın adıyla iş yaptığını hatırlatırsın, O’nun kulu olduğunu hatırlarsın, O’nun izniyle hareket ettiğini söylemiş olursun. Yani, bu âlemin parolasını fısıldamış olursun. Eğer parolayı söylemezsen, yabancı ve düşman sanılırsın. Bir bahçeye izinsiz girmek gibi bir şey bu! O zaman sana kapılar açılmaz, işlerin kolaylaşmaz. Parolayı söylersen kapılar açılır, yabancılık çekmezsin, hiçbir şey de sana yabancı ve düşmanmış gibi gözükmez. “İşte biz de ‘Bismillah’ diyerek başlıyoruz okumaya; tâ ki Rabbimizin söyledikleri bize açılsın ve ne sorumuz varsa cevaplansın.” Zeynep, “Şimdi ‘Bismillah’ deyince Kur’ân’ın kapağı kendiliğinden mi açılacak?” diye sordu. Annesi bu masumca soruya tebessümle karşılık verdi. Biraz gülüştüler. “Aslında, evet!” dedi annesi. “Biz Allah adına açacağız Kur’ân’ı ve o da bize sırlarını açacak, sorularımızı cevaplayacak.” “Hadi var mısın?” dedi annesi. Elinden tuttu Zeynep’in. Kur’ân’ın ilk kapağını Zeynep’in minik elleri kaldırdı. Ama önce parolayı söyledi: “Mismillah!” Senai Demirci |
Konu Sahibi Medine-web 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Medineweb Görsel ve Slayt arşivi( kaybolmaması... | Medineweb.net Videolar | Medine-web | 4 | 146 | 23 Eylül 2024 20:24 |
Mustafa İslamoğlu Sözler | Medineweb.net Videolar | Mihrinaz | 2 | 343 | 30 Nisan 2023 16:51 |
Şirk Hakkında Kuran Ne Diyor? | Medineweb.net Videolar | Medine-web | 0 | 250 | 29 Nisan 2023 18:52 |
DÜNYA KABE'NİN NERESİNDE | Hacc-Umre-Kurban | Medine-web | 0 | 1092 | 27 Nisan 2020 21:40 |
31 Ağustos 2007, 17:29 | Mesaj No:2 |
öyle çok pazarlık ettik ki( affına geldik affa layık olmasakta ) kimsellere diyemedim... SENAI DEMIRCI Öyle çok pazarlik ettim ki Seninle ey Rabb'im. Sen çagirinca, kendime ayirdigim vakitlerden çalindigini düsündüm. Ezan okununca,sevdikleriml geçirdigim zamanlarin azalmasindan korktum. Vakit girince, içim "ciz" etti hep. Odamdan uzaklastim, biraktım iisimi,bozdum keyfimi; öylece namaza durdum. Ayak diredim, "az sonra kilsam da olur!" dedim. "Az sonra"larim "çok sonralar"a döndü, geç kaldim, geç kalmaktan utanmadim. Sonunda ayaklarimi sürüye sürüye vardim huzuruna. Pazarligimi vaktin daralmisligini bahane ederek yeniden ileri sürdüm. Kaçiyordu namaz ya; o yüzden çabucak kildim, selam verdim, hemen kalktim,rahatladim. Oysa rahatligi Sana borçluyum. Agrimayan her bir disim kadar huzur borçluyum Sana. Damarlarimin her bir noktasinda pihtilasmayan kanim kadar sükûnet borçluyum Sana. Tenimin kasinmayan her bir noktasi kadar rahatlik borçluyum Sana. Dislerim agriyacak olsa her biri için harcayacagim zaman Senin. Kanim pihtilasip damarlarim tikanacak olsa, her defasinda izdirap ve korkuyla geçirecegim saatlerin hepsi Senin. Tenim her noktasinda yirtilacakmis gibi aciyacak olsa, kendi kendime dar gelecegim huzursuz günler Senin. Gün oldu; usandim. Sabrimi tükettim; tükendim. Kendimi yontmaya heveslendim. Benden istedigin zamani çok gördüm. Benden istedigini, benim için istedigini bile bile, huzurunda huzursuz durdum. Fazla buldum namazin rekatlarini; kisaltmak için bahaneler aradim. Günümü delik desik etmeni, isimin arasina kesintiler sokmani,hayatiminortasina duraklar koymani, uykumu bölmeni lüzumsuz gördüm. "Beni bana birak!"larla durdum huzuruna; içim baska bir yerlerin türküsünü söylerken, ben seccadende, belki sadece bedenimle, mihli kaldim. Oysa Sen, dileseydin dar edebilirdin zamani bana! Bir uçurumun dibine savrulmus bir arabada çaresizce Sana yalvartiyor olabilirdin beni. Korkulu bir savasin orta yerinde ates ve kan kusan bombalarin altinda günümü de, isimi de, uykumu da, hatta rüyalarimi da delik desik etmelerini takdir edebilirdin. Düsmeyen bombalar kadar, uçuruma savrulmayan arabalar kadar genislik borçluyum Sana. Içten pazarlikti benimkisi. Öyle içten ki kendime bile söyleyemedim. Gözlerimle birlikte gönlümü de secdene kilitlemeyi çok gördüm. Kendimi sifirlamayi, benligimi hiçe indirgemeyi beceremedim. Ensemde kaderin sicacik nefesini hissedecek o teslimiyetin vadisine inemedim. Acelem vardi; alnimi koydugum gibi kaldirdim seccadeden. Bütün benligimle asagi inemedim. Isim vardi, secdemi isime zaman kazandim. Secdeye kalbimi de sigdirmaya çalismadim. Uykum vardi, secdemi sig birakip uykumu derinlestirdim. Itirafimdir: Bencilligimi de sirtima alip rükûlarda eritemedim. Bedenim egilirken huzurunda, "emrolundugum gibi dosdogru olma"nin agirligini sirtima almayi erteledim. "Sirasi degil!"di; "hele dur; sonra da olur!"du. En Sevgili'ni bir gecede ihtiyarlatan emri üzerime alinmadim. Sen dileseydin, çocugumun ciliz nabizlarinin esliginde, los ve nesesiz bir yogun bakim odasinda, gözümü de gönlümü de, umutsuzca, çaresizce, ürpertiyle, korkuyla bir monitörün ekranina kilitleyebilirdin. Dileseydin, yeryüzünün sükûnetini bir anda kesip, küçücük bir duvar kipirtisinin gölgesinde, mini mini bir sarsintinin beklentisi içinde saçlarima aklar düsürebilirdin. Içten pazarlik mi denir buna? Sen bilirsin Seninle ettigim pazarligi. Kendime sakladigim ve hatta kendimden de sakladigim sir bu. Dilime bile degdirmekten korktugum, agzima almaktan utandigim öyle bir sir iste. Fisildamasi bile aci veriyor ya... Meselâ, uzayinca Fatiha, uzayinca sûre,heceler sanki özgürlüge giden yolu taslar gibi kestikçe, "bitmez simdi bu namaz!" dedigim çok oldu. Ama içimden. Kimseler duymadi. Bir Sen duydun beni ey Rabb'im. Sirrimi bir Sen bildin. Kendimi llüzumsuz hissederken seccadenin üzerinde, dudagim anlamina yetisemedigim kelimeler için oynarken, Sen beni söyledigimden fazlasiyla duydun, söyleyemedigimi de, dilE getiremedigimi de bildin. Ruhumu alip uzaklara gittigim halde, bir bedenimi biraktigim halde huzurunda, kovmadın beni,yakinliginda tuttun. Itirafimdir; öyle anlatildigi gibi özleyebilmeyi beceremedim henüz namazi... "Aradan çikarmaya çalistigim" oldu namazi. Geçistirdim namazi. Bir "sorun"du çözdüm, hallettim. Selam verip sonra yasamaya basladim... Yasamayi namazin içinde aramaliydim. Namazi yasamanin içine sizdirmaliydim oysa. Bilemedim. Kafa tuttum, ayak diredim, pazarlik ettim; ama Sen utandirmadin, yine yine yine huzuruna aldin beni. Her secdede rahmetinle oksadin alnimi. Her rükûda "aferinler" fisildadin gönlüme. Her vakitte yeni bir sayfanin akligina çagirdin ruhumu. Yüzüme vurmadin. Azarlamadin. Asagilamadin. Hepten umut kesmedin benden. Yok saymadin. Utandirmadin. Pazarlik ettigimi Seninle bir Sen bildin ey Rabb'im. Kimselere söylemedin. Sirdasim Sensin, bir Sana açabilirim içimi, bir Senin beni ayiplamandan korkmam. Ben iste böyleyim; yine "bana ait"lerin hesabindayim. Baska kime söyleyeyim? Baska kimin anlayisindan medet umayim? | |
05 Eylül 2007, 21:58 | Mesaj No:3 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Senai Demirciden İnciler (3) Degerli Kardeslerim, bu yazi Namazin tüm vakitlerini cok güzel bir sekilde anlatiyor, lütfen okuyun Okuyun ve uyanalim.. Sabah Namazi Vakit seher.. Ufukta günün kizil cicegi açmak üzere. Vaktin rahmine sabahin nutfesi düstü az önce. Gecenin topraginda sakli isiktan tohumlar baslarini uzatiyor. Simdi hatirla ki, sen de bir zamanlar yoklugun karanliginda yitiktin. Unutulmusluk topragina gömülü bir tohumdun. Kimsenin adini bilmedigi, hatirini saymadigi bir yetimdin. Hatirla ki, unutulmusunun topraginda Rabbin seni unutmadi. Rabbin seni sahipsiz de brakmadi. Rabbin seni yokluk gecesinden varliginin ufkuna eristirdi. Taze bir bahar gibi gün yüzüne çikardi bedenini. Ete kemige bürüdü ruhunu. Gülden tebessümler giydirdi yüzüne. Simdi seher vakti. Göz kapaklarinin ardindan kaç. Gafletin gecesinden uyan. Aç gözlerini sehere. Aç kalbini Rabbine. Uyan. Uyan, yan ve an seni hiç unutmayan Rabbini. Günes ufukta yükselmeden, sen dualar ufkuna yüksel. Herkes unutsa bile seni unutmayan Rabbini herkesin O'nu unuttugu anda ananlardan ol. Haydi kalk! Kalk ve miracina eslik et En Sevgilinin[asm]. Simdi sabah! Simdi sabah namazi vakti... Ögle Namazi Vakit ögle. Gün ortasi. Dünya telasindasin. Isler yogun. Yarim kalmis nekadar is var! Sanki sensiz yürümüyor hiçbir sey. Sanki sen olmasan isler hep yarimm kalacak, belki hiç baslamayacak. Ne kadar çok vazgeçilmezin var! Ne kadar vazgeçilmezsin! Oysa dünya seni pek umursamiyor. Sessizce akip gitmede sonsuz uzayda.. Telaslarina inat uzakta bir kelebek yavas yavas kozasindan çikmada. Ötelerde bir insan son nefesini vermekte sessizce.. Bir bebek ilk kez gülümsemekte annesine... Vakit ögle... O kadar gürültü var ki ortalikta.. Kalbinin sesini duyamiyorsun bile. Ruhunun sonsuza uzanan emellerine kör olmak üzeresin. Telaslarin arasindan siyril, ruhuna yer ayir. Ebedî sükûnete hazirla kendini. Kalbini sonsuzluga bitistir. Alnini secdeye degdir. Simdi ögle namazi vakti! .................................................. .................................................. .......................... Ikindi Namazi Vakit ikindi. Gün ihtiyarladi. Günes solgun rengini birakiyor güller üstüne. Zaman irmagi ikindinin caglayanindan dökülüyor simdi. Ayriligi söylüyor hece hece. Hüzün renkli bulutlar sardii gögü. Günesin saltanati bitmek üzere. Zevale dogru akiyor isiklar. Hatirla ki, sen de bir ömrün ikindisine yürüyorsun. Tenin soluyor. Gözlerinin feri çekiliyor. Yüzünü bu dünyadan çevirmeye hazirliyorsun. Öbür kiyisindasin artik hayat nehrinin. Bundan sonra vaadi yok sana zamanin. Yokus asagi akiyor kalbin. Vakit ikindi. Kalbini kanatiyor kuru gül yapraklai. Tutunacak dal ariyor gibisin zamana karsi. Zamanin hükmü agirlasiyor üzerinde. Gün daha kisa geliyor artik. "Yemin olsun ki ikindi vaktine. Hüsrandadir insan." Simdi anliyorsun. Çünkü, yokus asagi akiyorsun. Dalindan kopuyorsun. Hoyrat bir rüzgâr artik zaman. Geriye kalan ancak iman. Simdi ikindi vakti. Secdeye koy alnini. Egil Zamanin Sahibinin önünde. O'na konus; DUAlarini fisilda. Sonsuzluga tutun hece hece. .................................................. .................................................. ............................. Aksam Namazi Vakit aksam. Gün ölmek üzere. Günes isiklarini topluyor esyanin üzerinden. Kizilca kiyameti kopuyor dünyanin. Kara kefenini giyiniyor gün. Gülün rengi soluyor, esyanin cezbesi yitiveriyor. Hatirla ki, senin de aksamin olacak bir gün. Ömrünün isiklari solacak. Hayatinin perdesi çekilecek. Senin de kiyametin kopacak. Simdi aksam. Ölmeden önce bil ölecegini ki, yasatildigini farkedesin. Herkesin senden uzaklasacagi ölüm anini hatirla ki, sen de simdi herkesten ve her seyden uzaklasip Rabbine yanasasin. Seni sen yokken de bilen Rabbin, sen öldükten sonra da bilecek elbet.. Herkesin unuttugu yerde seni bir O hatirlayacak. Hatirini yalniz O bilecek. Sen de O'nu an simdi. Simdi aksam namazi vakti.. .................................................. .................................................. ............................ Yatsi Namazi Vakit Yatsi. Gün çoktan öldü. Günes isiklarini topladi. Gece hükmediyor âleme. Günesin saltanati bitti. Isiklar tükendi ufuklarda. Renkler ellerini çekti esyadan. Gül soldu, gün soldu. Göge yöneldi gözler. Hatirla ki, Sen de unutusun kara gecesine yuvarlanacaksin. Bir adin kalacak geriye. Bir mezar tasin hatirlayacak belki Seni. Belki o da unutacak. Simdi gece.. Sabaha çok var. Isik uzaklarda. Yoklugun gecesinde, adin bile unutulmusken, kimden meded umarsin sor kendine? Kim Sana hayat vermisse, kurumus kemikleri toplayip dirilten de O elbette. Söyle kendine. Söyle kendine ki, çoklarinin Seni unuttugu bu gece, Sen de herkesi unut, O'nu hatirla. Söyle kendine ki, coklarinin isiklara kanip sahte renklerin kuyularina daldigi bu gece, Rabbini an, Rabbine kan, Rabbine uyan. Simdi yatsi zamani vakti. .................................................. .................................................. ............................. Senai Demirci |
05 Eylül 2007, 22:14 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: NAMAZI anlatan,kalpleri yakan ve titreten bir YAZI.. Güzel Bir Namaz Hatırası Günde bir kaç kez namaz için toplanıyorlar ve eğer hava yağmurlu değilse namazlarını açıkta kılıyorlardı. Uzun tek bir safta toplanıyorlar ve Hacı da önlerine geçip imamlık yapıyordu. Hareketlerindeki düzen ve uyumla askerlere benziyorlardı; hep birlikte Mekke yönüne er, birlikte eğilir, sonra kalkar ve birlikte diz çökerek alınları üzerine yere kapanırlardı. İki secde arasında seccadesi üzerinde, yalın ayak, elleri önünde bağlı, dudakları sessizce kıpırdayan ve kapalı gözleriyle derin bir huşu içinde dalıp giden imamın, bütün kalbiyle dua ettiğini görürdünüz; ötekiler, imamlarının işitilmeyen sözlerini izliyor olmalıydılar, Böylesine içten bir duanın bir takım mekanik bedeni hareketlerle birleştirilmesi beni nedense biraz tedirgin ediyordu bir gün, biraz İngilizce bilen Hacı' ya bu konuyu sordum; Tanrının sizden ona duyduğunuz saygıyı eğilerek, diz üstü oturarak ve yere kapanarak göstermenizi istediğine gerçekten inanıyor musunuz? İnsanın sadece kendi , içine bakarak; yüreğin sükûneti içinde dua etmesi daha uygun olmaz mı? Bütün bu bedeni hareketlerin hikmeti ne? Daha bunları söyler söylemez, pişmanlık duymaya başladım; yaşlı adamın dinî duygularını incitmek istememiştim. Fakat Hacı hiç de gücenmiş görünmüyordu. Dişsiz ağzıyla gülümsedi ve şöyle dedi: - Başka nasıl ibadet edebiliriz ki Allah'a? O, bedeni de, ruhu da birlikte yaratmadı mı? Böyle olunca da insanın ruhuyla olduğu kadar bedeniyle de dua etmesi gerekmez mi? Bakın, biz Müslümanlar duamızı niçin böyle yaparız anlatayım size. Yüzümüzü Kâbe'ye, Allah'ın Mekke'deki beyt-ül Haremine çeviririz ve biliriz ki, o anda dünyanın neresinde olursa olsun, namaz kılan bütün Müslümanlar, hepsi yüzlerini Kâbe'ye çevirmişlerdir; bir tek vücut gibiyizdir ve düşüncelerimizin merkezi de O' dur. Önce ayakta durarak Kur'anı Kerimden bölümler okuruz, bunu yaparken, okuduğumuz kelâmın, insana hayatta dimdik ayakta kalması, sebat etmesi için verilen Allah Kelâmı olduğu bilinci içindeyizdir. sonra 'Allahu Ekber' (Allah en büyük! ) deriz; Bununla Allah'tan başka kulluk etmeye değer başka hiç kimsenin, hiç bir şeyin olmadığını dile getirir ve bunun apaçık bir gerçek olduğunu bir daha duyar ve bu gerçeğe bir daha tanıklık ederiz. Sonra o her şeyden yüce olan Allah'a duyduğumuz saygıyı, bu yüceliğin önünde eğilerek gösterir, Onun gücünü, celâl ve azametini övgüyle anarız. Ve Onun önünde bir toz zerresinden, yokluktan, hiçlikten başka bir şey olmadığımızı, Onunsa bizim yüceler yücesi yaratıcımız, ve Rabbimiz olduğunu duyarak alınlarımızın üzerine coşkuyla yerlere kapanırız. sonra alınlarımızı yerden kaldırır ve oturup, günahlarımızı bağışlaması, bizi rahmetiyle yargılaması, doğru yola yöneltmesi, bizi sağlık ve rızkla nimetlendirmesi için dua ederiz, Onun haberini bize ulaştıran Muhammet (s.s.)'e, Ondan önceki peygamberlere, bize, kendimize ve doğru yolu izleyen herkese Allah'ın selâm ve rahmetini dileriz. Bize bu dünyada da öteki dünyada da iyilik ve güzellik ihsan etmesini niyaz ederiz Allah'tan. Ve sonunda da, başımızı sağa ve sola çevirerek, nerede olursa olsun, doğru yolda olan herkese selâm vererek namazdan çıkarız. Peygamberimiz böyle namaz kıldı, böyle dua etti ve kendisini izleyenlere de böyle yapmalarını öğretti, bu onların kendilerini isteyerek ve ta yürekten Allah'a teslim edebilmelerini -ki İslam'ın anlamı da budur ve Onunla da, kendi kaderleriyle de barış içinde yaşayabilmelerini sağlamak içindir. Kaynak: Muhammed Esed, Mekke'ye Giden Yol. |
02 Ekim 2007, 21:25 | Mesaj No:5 |
Cvp: NAMAZI anlatan,kalpleri yakan ve titreten bir YAZI..
CAMİYE GİDERİZ HOCA EFENDİ NAMAZ KILANLARA NAMAZ KILIN İÇKİ İÇMEYENLERE İÇKİ İÇMEYİN DER DİNİ SİTELERE GİRERİZ YAZANLAR GÜZELCE DÖKTÜRÜRLER NAMAZI NİYAZI DUAYI OKUYANLARDA ZATEN ONLARI ORTALAMA YAPAN İNSANLAR BU KISIR DÖNGÜ AYNI FASİT DAİREDE DÖNER DURUR ALINAN MESAFE NEDİR DİYE SORULSA KİMİLERİ ÇOK İLERLEDİK DERKEN BAZILARI YERİMİZDE SAYIYORUZ DERLER BUNUN HANGİSİ DOĞRU BİLİNMEZ AMA KENDİMİZİ ÇOK FAZLA AŞTIĞIMIZ SÖYLENEMEZ.PEKİ BUNLARDAN VAZ MI GEÇMEK GEREKİR DENİLİRSE HAYIR ASLA. YARIM HOCAMIZIN DEDİĞİ GİBİ ETTEKRARU AHSEN VELEV KANE YÜZSEKSEN TEKERLEMESİ MİSALİ HELE DEVAM EDELİM BÖYLE BAKALIM BİRAZDAN YATSI OKUNACAK ASLINDA DAHA ÇOK EKLEYECEKTİM ÇÖZÜM YOLLARI NELER OLABİLİR DİYE TERAVİHTEN SONRA VAKTİM OLURSA YAZACAĞIM AMA BAŞKA BİR ARKADAŞ KALDIĞIM YERDEN DEVAM EDEBİLİR İSTERSE ....
| |
02 Kasım 2007, 15:07 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | Senai Demirciden İnciler (2) Biliyorum. Hiç beklemiyordun bu daveti. Birden geliverdi değil mi? Ansızın vurdu şakağına; saçaktan düşen buzdan kılıçlar gibi. Şaşırdın. Huzurunun göbeğine irice bir taş savruldu; halka halka titremede gönlünün düştüğü göl şimdi. Neşesi kaçtı vaktin; sevinçlerini pervane ettiğin mumlar titredi, bitti. Akrep ve yelkovanın ayakları dolandı; beklediğin “az sonra”lar havada asılı kaldı. Hüznün ölü kelebekleri kıpırdadı, sızılandı. Aşinalığın tadı bozuldu; acının ketum, kekre sütunları devrildi göğsüne. Başını yasladığın uzun saatler, uzanıp uyuduğun bitmez günler vaatlerini yerine getiremeyeceklerini söylediler; yüzleri yerde, mahcup. Oyala(n)dığın ağaç gölgeleri çeki,ldi üzerinden. Avunduğun/avuttuğun haz pareleri perdelendi. Gözlerini ıslatamadan giden yağmurlar elindeki şemsiyeyi uçurdu. Konforunu bozmamak için parmak uçlarına basa basa odana giren, kalbini kanatmadan usulca gidiveren uzak acılar yakana dolandı şimdi.. “Daha dün konuşmuştuk ama…” diyorsun. “Ama nasıl olur!”lar çekip çekiştiriyor iki yakanı. “Hiç beklenmedik bir ölüm!” “Vakitsiz” “Erken!” “Sürpriz!” işine ara vereceksin bugün… kocaman bir pürüz olup çıkıverdim karşına. Hızını kestim hayatının. Üzerine saldım kaygılarını. Köşe bucak kaçtığın korkularına sobelettim seni. Ölümle arana koyduğun duvarı yıktım. “Ölüm bize de yaklaşırmış/yakışırmış” dedin. “Ölmesi kanıksanmış, ölünesi bir yaştayız artık.” “Rahmetli….” Sıfatını ismimin üzerine yumuşak bir şal gibi atıvereceksin. İki yakasında da eksiğim İstanbul’un. Vapurların hiçbiri beklemiyor beni iskelede. Ben öldüm diye şeritleri eksilmedi otoyolların. Hayret! Ben öldüm bu defa… şimdiye kadar hep başkalarıydı ölen. Gitsen de bir gitmesen de bir, bir cenaze olacak cami avlularının birinde…. Seni bilmem ama ben bu cenazeye mutlaka gitmeliyim. Ayıp olur, çok ayıp… Davetlilerin yüzüne bakamam sonra. Dediği gibi şairin, bir musallalık saltanım bu benim. Başroldeyim. Toprağa konulacak adam rolü benim. Ardından ağlanacak adamı ben oynayacağım. Hiç itirazsız karanlığa uzanmak bana düştü bu defa. Üzerine toprak atılan adamı… Unutulmuşluklar altında yüzü erimeye bırakılan adamı… Hüzünlerin münasebetsiz müsebbibi olacak adamı…Ayakkabısı kendini beklerken bağları çözülecek adamı… Elbiseleri evden çıkarılacak adamı… Ben oynayacağım. Yatağı soğuk kalacak adamı… Akşam eve gelmeyecek adamı..Kapıyı çalması beklenmeyecek adamı…Sofrada yeri olmayacak adamı…Adı telefon rehberinden silinecek adamı…Şehrin dudaklarından yarım ağız çıkmış bir hece gibi önemsizleşecek adamı…Ben oynayacağım. Sevinçlerin ortasına en fazla bir hıçkırık gibi sokulsa bile hatıraların eşiğinden yüz geri edilecek adamı…Resmine bakıp da ağlanacak (yoksa ağlanılmayacak mı?) adamı…Soluk bir resimde mahzun bir tebessümün ardında aşklarını saklayan, susturan adamı… Ben oynuyorum bugün… Sahnedeyim. Beklerim. En öndeki olmalısın, ayakta duranların en dik duranı. İŞTE DAVETİYEN : CANINI ÇOK SEVEN, HER GÜNÜN SABAHINDA BURADA SONSUZCA YAŞAYACAĞINA YENİDEN KANAN. HER LEZZETİN TÜKENİŞİNDE ÖLÜMÜN YANINA UĞRADIĞINI UNUTAN, HER HAZZIN ZİRVESİNDE YAKASINDAKİ ÖLÜMLÜ ETİKETİNİ İSTEYEREK DÜŞÜREN, HER YAZ SICAĞINDA İÇİ DÜNYAYA İYİDEN İYİYE ISINAN, DOĞDUĞU YILIN RAKAMININ BÜYÜKLÜĞÜNÜN KENDİSİNİ KABİRDEN UZAK TUTTUĞUNU SANARAK AVUNAN, KALBİNİN HER ATIŞINDA ÖLÜMLERDEN DÖNDÜĞÜNÜN FARKINDA OLMAYAN, DAMARLARININ BİR KÖŞESİNDE ANSIZIN GELİVERECEK PIHTILARDAN YAPILMIŞ VEDA HABERLERİ SAKLAYAN, AYRILIKLARIN ÇATLAKLARINDAN HÜZÜNLERİ ÖLÜMÜN NEFESİ GİBİ YUDUMLAYAN, SEVENLERİNİN GÖZLERİNİN IŞIĞINA SIĞINARAK ISINAN, UNUTULMAYI, YOK SANILMAYI EN ÜRKÜTÜCÜ UÇURUM BİLEN, GÜZELLİĞİNİ AYNALARIN KIRIKLIĞINDA ARAYAN, TOPRAĞA GİRMEYE ÜŞÜNEN, UZUN SÜREDİR ARAMIZDA YAŞAYAN DOSTUMUZ, ARKADAŞIMIZ, SIRDAŞIMIZ, KARDEŞİMİZ, BABAMIZ, EVLADIMIZ , ŞİMDİLİK UNUTMAYACAĞIMIZI UMDUĞUMUZ. BİR SÜRE UNUTMAKTAN UTANACAĞIMIZ, SONRA UNUTACAĞIMIZ, EN SONUNDA UNUTTUĞUMUZU DA UNUTACAĞIMIZ SENAİ DEMİRCİ DOĞDUĞU GÜN YAKALANDIĞI FANİLİK HASTALIĞINDAN, UZUN SÜREDİR YATALAK OLMASINA YOL AÇAN “HER NEFİS ÖLÜMÜ TADACAKTIR!” YARASINDAN, ÖMÜR BOYU SANCISINI ÇEKTİĞİ AMANSIZ YAŞAMA RAHATSILIĞINDAN KURTULUP ARAMIZDAN AYRIL[maya ayarlan]MIŞTIR. Senai Demirci Üstaddan....RABBİM razı olsun O'ndan.... |
02 Kasım 2007, 18:10 | Mesaj No:7 |
Cvp: Cenazeme Gelir Misin ?
hani duyunca hemen hatırlanırya inna lillahi ve inna ileyhi racuun böylesine hatırlatır yağmur hanınım, yağmurlu bir günün ıslak deminde biliyormusun sakın yağmurlu bir günde ölme ıslatma bizi olurmu... gerçi bu elimde değilki diyeceksin...haklısın kimin elindedirki değilmi | |
25 Kasım 2007, 21:48 | Mesaj No:8 |
Asil bir sükûnetin dizi dibinde nefeslenmektir “İnşallah” Varlığın sarp yokuşlarında nefesi kesilir insanın. Dudağına değince “İnşallah!” sözü; varlığı yoktan varedenin, yokluğu hiç sebepsiz varlığa doğru genişletenin iradesinden nefeslenir. Zamanın dar köşelerinde sesi eksilir insanın. Sesini bürüyünce “İnşallah!” kelamı, zamanı genişletenin, ömrü ebede bitiştirenin dilemesinden beslenir. Gündelik telaşların hızla inip kalkan göğsünde aklı daralır, kalbi yorulur insanın. Kalbini atınca “İnşallah!”ın asude iklimine, aklı aklanır, kalbi durulur. Dünyevî önceliklerin hazla gidip gelen sarkacında ruhu hoyratça savrulur insanın. Yüzüne gülünce “İnşallah!”ın muştusu, ruhu sılaya taşınır, hüzünleri yağmurda ıslanır. *** Asil bir sükûnetin dizi dibinde nefeslenmektir “İnşallah”... “Ben benden ötesine teslimim...” diye/bilenin inşirahıdır “İnşallah”. Kendi varlığının yükünü zayıf omuzlarından atıp hafiflediğinin resmidir “İnşallah”. Kendini kendinden öte taşıyan/taşıran insanın kabuğunu zorlayışıdır “İnşallah”.. “Ben buradayım ama burada kalmaya razı değilim...” diye/bilenin meydan okuyuşudur. Ellerine kudret elinin sarıldığını, gözlerine bin kutlu nazarın ışık olduğunu, yüzünü çevirdiği her yönde tek ve bir teselli vechinin beklediğini ilan edişidir. Kalbine yüklenmiş dağları bir nefeste silip süpürmektir inşallah. Varlığın koynuna tutunmuş insanı sonsuzluğun ufkuna doğuran bir sızıdır “İnşallah”... *** İnşallah, sebeplerin kör kuyusuna uzatılan ışıltılı bir kovadır. Ağaç köklerini ve toprağı kucaklaştıran “İnşallah”tır; toprağa hayat bahşetmektir, taşa pınarlar dilemektir. “Allah dilerse” tohum toprağa katışır; toprak ve tohumun boş ellerine çiçekler sunulur, kurak avuçlarına hayat akıtılır. Nereye indiklerinden habersiz, rüzgâr nereye eserse oraya gitmeye hevesli yağmur taneleri, “Allah’ın dilediğince” boynu bükük toprağı sevindirir, güllerin al yanağına gözyaşı olur, sabahın ak göğsüne şebnem diye tutunur. “Allah’ın dilemesiyle” sert ve ağır taşlar, ince ve nazenin köklere yol olur; o latif güzellerin kalplerine dokunmasıyla yollarında toprak olur. *** İnşallah, Yusuf’un[as] kuyuya iten hainlerin tuzaklarının itildiği kuyudur. O’nun dilemesidir ki Yusuf’u kuyudan çıkardı, kuyuyu Yusuf yüzlülere sırdaş eyledi. İnşallah, Yusuf’u[as] ucuza satan bezirgânları yok pahasına satan sırdır. O öyle istedi ki, kölelik ve kulluk Yusuf’la nice kralların erişemeyeceği şeref ve itibar bilindi. İnşallah, İbrahim’i[as] ateşe savuran ateş yüzlülerin kavrulduğu ateştir. O öyle diledi ki İbrahim’in teninde ateş güle çevrildi, alevin yanağından serinlik devşirildi. *** Dudak ile tebessümü birbirine yapıştıran sırdır “İnşallah”... Yüzün yüzüne düşen hüzünleri dağıtan dokunuştur “İnşallah”... İki kalb arasındaki soğuk mesafeleri eritip ısıtan ateştir “İnşallah”... Güneşin alevlerini gülün yanağına al al indiren serinliktir “İnşallah”.... Kelimelerin suskun hecelerinin koynuna anlamlar sunan hikmettir “İnşallah”... Sesleri söze bürüyerek birbirine bitiştiren, kaynaştıran mayadır “İnşallah”... Göğüslere nefesleri ele avuca gelmez, dokunulmaz, şeffaf bir genişlik olarak dokunduranın tenezzülüdür “İnşallah”.... *** “Elif”tir İnşallah... Varlığın alfabesinde dimdik duruştur. “Lâm”dır İnşallah... Yokluğun koynunda dupduru bir b/akıştır. “Mim”dir İnşallah... Hicranın solgun yanağına dosdoğru bir Muhammedî eğiliştir. Senai Demirci | |
26 Kasım 2007, 11:20 | Mesaj No:9 |
Cvp: Asil bir sükûnetin dizi dibinde nefeslenmektir “İnşallah”
Insallah, ALLAHU teala dilerse olur manasina butun islerini ALLAHU TEALA'nin dilemesine havale etmek icin soylenen sozdur. ALLAHU tealanin huzurunda itaat edenlerden olmak icin, her iste Insallah demelidir! Hadis-i serifte, (Insanlar icin, Insallah demekten daha faziletli itaat edicilik yoktur) buyuruldu. (Sunu yapacagim) veya (Yarin suraya gidecegim) denince de (Insallah) demelidir! Bir kimse ile bir sey kararlastirirken Insallah denirse, sonradan o is yerine getirilmezse, yalanci olunmaz. (Miftah-ul cenne) Kesin islerde de Insallah denir. Mescid-i harama girilecegini ALLAHU teala bildirdigi halde, Insallah denmesini ogretmek icin, (Mescid-i harama Insallah gireceksiniz) buyurdu. (Feth 27) Ismail aleyhisselamin, (Babacigim, sana emredilen ne ise, onu yap! Insallah beni sabredicilerden bulursun) dedigi de Kur'an-i kerimde bildirilmektedir. (Saffat 102) Peygamber efendimiz de, mezarliga ugrayinca, olum muhakkak oldugu halde, ilahi terbiye geregi olarak, (Insallah biz de size kavusacagiz) buyurdu. (Muslim) Peygamber efendimiz, duasinin kabul olacagini ayet-i kerimeye istinaden kesin olarak bildigi halde soyle buyurdu: (Her Peygamberin duasi kabul olur. Her Peygamber, ummeti icin dunyada dua etti. Ben ise, Kiyamette ummetime sefaat izni verilmesi icin dua ediyorum. Duam Insallah kabul olacak. Musrik olmayanlarin hepsine sefaat edecegim.) [Muslim] Hz. Suleyman'in imtihani Kur'an-i kerimde mealen; (Biz Suleymani imtihan ettik. Tahtinin ustune bir ceset biraktik. Daha sonra o, yine [Rabbine] dondu) buyurulmustur. (Sad 34) Fahreddin-i Razi hazretleri buyuruyor ki: Suleyman aleyhisselam, bir gecede, zevcelerinin hepsini dolasacagini, onlardan herbirinden birer erkek cocuk dunyaya gelecegini, Allah yolunda muharebe edeceklerini soyledi. Fakat, Insallah demeyi unuttu. Sakat bir cocuk dunyaya geldi. Bunu goturup, babasinin tahtina birakiverdiler. Hadis-i serifte, (Yemin ederim ki, Suleyman aleyhisselam Insallah deseydi, dedigi gibi olurdu) buyuruldu. (Buhari) Resulullah efendimize; Ruh, Eshab-i Kehf ve Zulkarneynden sorulunca; (Yarin gelin,haber vereyim) buyurmus, Insallah demeyi unutmustu. Bu sebeple birkac gun Resulullaha vahiy gelmedi. Sonra su mealdeki ayet-i kerime nazil oldu: (Insallah demeden hicbir seyi yarin yapacagim deme!) [Kehf 23, 24] | |
05 Aralık 2007, 09:01 | Mesaj No:10 |
Selatu selam
Peygamber Efendimize (sas) salavat getirmenin fazileti, faziletlerin en yükseklerindendir. Salavat, ilahi hazineleri en kolay açan bir anahtardır. Ayet-i kerimede ifade edildiği gibi Allah ve melekleri de salat etmektedirler. Biz böylece onlara iştirak etmiş oluyoruz. Bu durum Peygamber Efendimizi (sas) Cenab-ı Hak yanındaki derecesini gösterir. Onun için hem O’nu (sas) ziyaret etmeliyiz, Hem de O’na (sas) salat ü selam getirmeliyiz. 17 Ağustos 1999’da Gölyaka’da 4 katlı binanın altında kalan Yurt müdürü Hikmet Aker diyor ki, “Teyemmüm ederek abdest aldım. Bulunduğum yerde ayakta durma imkanı yoktu. Enkaz altında kalkabildiğim kadar ayağa kalkmaya çalıştım ve rüku vaziyeti kadar ancak yükselebildim. Ve namazımı başımı iyice öne eğerek kılmayı başardım. Şunu itiraf etmek isterim ki hayatımda en haz aldığım namazlarımdan birisi oldu. Susuzluk içimi yakmaya başladı Namazın sonlarına doğru yine aklıma su geldi. Su işini nasıl yapabilirim diye düşünürken yere damlar gibi bir ses duyduğumu farkettim. Namazımı tamamladım, dualarımı tamamladım. O karanlık ortasında sanki yıldızlara yükseldim. Yıldızlar avuçlarımda gibiydi. Çok güzeldi. Ama ben hizmete dönmek istiyordum. Salavat getirmeye başladım. Efendimiz (sas)’in kabrinin Gözlerimin önünde canlandığını farkettim. Kendisini (sas) gördüm. Buradan çıkıp kurtulacağımı söyledi. Onun için kurtulma ümidim hiç eksik olmadı. Su damlama sesi gelmeye devam ediyordu. El yordamıyla aramaya başladım ve suya ulaştım. Kaloriferin bir yeri delinmiş, tertemiz su akmaya başlamıştı. Hâlbuki aylardır kaloriferler yanmadığı için İçindeki su pas kokulu olur diye tahmin ediyordum. Kurtulduktan sonra oraya tekrar geldiğiğimde Kaloriferden akan suyun kirli ve paslı olduğunu farkettim. Hâlbuki içtiğim zaman tatlı ve mis gibi güzel kokulu idi.” Salâvat getirmenin yeri, zamanı ve insanın içinde bulunduğu Atmosferin durumu çok mühimdir. Bütün kapıların kapanıp sebeblerin bittiği bir anda derin bir şuurla okunan zikirlerin ve getirilen salavatların çok farklı neticelere ulaştığının çok güzel bir misali Hikmet Aker’in yaşadığı olaydan anlaşılıyor değimli sevgi değer dostlar | |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
senai hocamdan bir hoş dua | _bülbül_ | Dua Bölümü | 1 | 30 Ocak 2023 15:09 |
Senai Demirciden Vakit Öğle Şiiri Videosu | MERVE DEMİR | Videolar/Slaytlar | 1 | 11Haziran 2021 00:13 |
Şeyh Sadi' den Sözler/İnciler-Medineweb | MERVE DEMİR | Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler | 14 | 30 Mart 2020 01:03 |
La Tahzen ( Üzülme ) Senai Demirci Medineweb | nurşen35 | Şiir Dinletileri | 2 | 18 Ağustos 2017 00:50 |
Siz ve Eşiniz // Senai Demirci | enderhafızım | Evlilik-Nikah Konuları | 3 | 24 Ocak 2014 01:12 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|