|
Konu Kimliği: Konu Sahibi AŞK'ÜL İSLAM,Açılış Tarihi: 20 Eylül 2007 (18:29), Konuya Son Cevap : 19 Şubat 2023 (21:27). Konuya 55 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
20 Eylül 2007, 18:29 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | Tavsiye kitaplar bölümümüz Tavsiye kitaplar bölümümüz HİZMETKAR KİM ? Bu bir kişisel gelişim değil, kişisel erişim romanıdır. ErenleQrden olmanız dileklerimle... Hizmetkar Sen de kimsin? - Ben Hizmetkarım, tıpkı senin gibi! - İyi de ben hizmetkar falan değilim. - Düşünmeden cevap verme. Aslında herkes hizmetkar değil mi ? Herkes birilerine hizmet etmiyor mu? |
Konu Sahibi AŞK'ÜL İSLAM 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
İnsana Tapmanın Kuranı Kerimdeki Karşılığı | Kur'ân-ı Kerim Genel | Medineweb | 1 | 2900 | 01 Ocak 2013 16:58 |
Muhammed ve İnançlılar / Röportaj | Anket'ler-Röportaj'lar | EyMeN&TaLhA | 1 | 2766 | 02 Kasım 2010 01:14 |
Ebuzerr / (Ali Şeriati) | Ashab-Kiram(r.a) | Mihrinaz | 5 | 4962 | 16 Temmuz 2010 01:33 |
BAKMAK YETMEZ.... | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | Mihrinaz | 4 | 2232 | 24 Nisan 2010 15:15 |
İN'SANLARDAN... | Serbest Kürsü | Beytül Ahzan | 3 | 2240 | 02 Mart 2010 22:27 |
20 Eylül 2007, 18:36 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | Hizmetkar kim ? İki kapağı arasına sığmayan bir kitap olduğunu söylesem yeterli olur mu acaba... Yazarı, kitabın yazılım sürecini bir yerde şöyle paylaşmış: "Bundan yaklaşık üç ay önce, yıllardır biriktirdiğim bir şeylerin taşmaya başladığını fark ederek kalemi elime aldım. O güne kadar tek söz geçirebildiğim kalem bile artık isyan ediyordu bana. "Yaz!" dediğimde yazmıyor, "Dur!" dediğimde durmuyor, sanki "Sen çekil aradan, ben sahipsiz değilim" diyordu. Ben de hiç sesimi çıkarmadan onu takip etmeye başladım. Beni öyle alemlerde gezdirdi ki; zaman oldu Hz. İbrahim'in peşine takıldık; zaman oldu İblis'in karargahına sızdık. Bir an geldi düşman ordularının önüne attı, elime kılıç verip; ardından kırmızı halılar serdi önüme, tahtlara oturttu başıma tac giydirip. Ne ben elimden bırakabildim onu, ne de o salıverdi kendi halime beni. En başında bir soruydu tüm fikrimiz: "HİZMETKAR KİM?" Kitap bitti, baskıya gitti, iki kapak arasında geri geldi ve baktım ki kapakta hâlâ aynı soru: HİZMETKAR KİM? Kendi kendini arayan bir kitap olduğunu anlayınca, insanlara ulaştırmak niyetiyle başladık mesaiye, belki aradığını bulur diye.. ''BEŞ HAFTADA DÖRTBİNBEŞYÜZ ADET'' ulaştı elden ele. sitesine girip eleştirmeye başladılar iyisiyle, kötüsüyle. Sonunda anladık ki bu kitap bizim dar kalıplarımıza mahkum olmamalı..." Kitabın içeriğinden çok daha önemli olduğuna inandığım okuyucu yorumlarına, aynı sitenin Kim? Ne Dedi? köşesinden ulaşabilirsiniz. Forum kısmında ise özellikle Kitabı Okuduktan Sonra Hayatınızda Değişenler adındaki bölümü tavsiye ederim tüm kardeşlerime. [/B]
__________________ KUL HAKKINI ÖDEYEMEMEKTEN ENDİŞE EDEN İNSAN, ÖNCE ALLAH\'IN HAKKINA TECAVÜZ EDİŞİNİN SORUMLULUĞUNDAN KORKSUN !.. |
20 Eylül 2007, 18:38 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | Namaz_ ibrahim küçük NAMAZ ve HİKMETLERİ Hamd, Alemlerin Rabb’ına, salat ve selam O(c.c)’nun yüce Resulü Hz. Muhammed Mustafa(s.a.v)’e ve pak aline olsun. İmandan sonra en olmazsa olmaz ilahi buyruk namazdır. İslam’ın her emir ve neyhinde mutlak sayısız hikmetler vardır. “Din’in direği olan namaz”da süphesiz sayısız hikmetlerle donatılıdır. Her ibadette olduğu gibi namazdaki söylem ve hareketler, fıkhi hükümlerin yanı sıra aynı zamanda birer sembolik ifadeler taşır. Namazın fıkhi yönlerini bilmedikçe sahih bir namaz kılamayacağımız gibi namazın hikmetlerini, niçinlerini ve sırlarını da kavrayamadıkça huşu eksenli bir namazda kılamayız. Kulluk şuurunu yakalayamadığımız her namaz bizi kötülüklerden alı koyamayacak bir namaza dönüşecektir. Ya da hayata yansımayan, hayata geçiş yapamayan sadece seccade kadar küçük bir alanda hapis bırakılan bir namaz olacaktır. Namazı nasıl kılacağız ile birlikte niçin kıyam, niçin ruku, niçin secde, niçin tahiyyat gibi soruların cevaplarını bularak namazımızı sınırlı söz ve hareketlerden öteye geçirmeliyiz. Namazın niçinlerini kavrayarak, şuuruna vartan her mü’min kendisini, çevresini ve yaşadığı coğrafyayı yeniden sorgulayacaktır. “mademki arz Resulullah(s.a.v)’e mescid tayin edildi o halde tüm arz Mescid-i Nebevidir.Ben bir mü’min olarak nasıl olurda Mescid-i Nebevi’de bunca zulüm taşkınlık ve tağutun hüküm sürmesine sessiz kalabilirim” diyecektir. [FONT=Arial]Yine “Namazımda madem ki “Allah en büyüktür” diyerek Rabbimi tazim etmişsen neden Allah(c.c)’ın otoritesi bugün için her yerde tanınmıyor” diyecektir. Ve yine “Fatiha'da mademki “Allah alemlerin rabbidir” diyorum o halde namazdan sonra neden sokaklarda rablik iddiasında bulunan Firavunların ahkâmı hüküm sürmektedir” diyecektir. Daha nice tahkiklerle namazın hikmetlerini kavrayarak, namazı ikame eden (ayağa kaldıran) mü’min ruku ve secdede sadece gerçek rabbinin huzurunda eğilebilmenin lezzetine varacaktır. Gecenin ortasında yanında kimsecikler yokken bile Nebi ve Salihlerle diz dize otururcasına tahiyatında selamlaşarak yalnız olmadığının öz güveni ile sağa sola islamın selametini tohumları ekercesine serpiştirecektir. [FONT=Arial]Ellerini Rabbine niyaz için açtığında avuç içlerindeki ilahi mühürde doksandokuz yazdığını hatırlayıp tüm sıkıntı, ihtiyaç ve hayırlı dileklerini halledecek yegane ilahın ancak “en güzel isimlerin sahibi Allah” olduğuna iman ederek, damlayan göz yaşlarını avuçlarına inen ilahi nurla harmanlayıp kul ve rab sözleşmesine dönüştürerek göz, kulak, burun ve ağız gibi asli uzuvlarını barındıran yüzünü mesh ederek, dünya ve ahirde yüzü ak olanlardan olabilmenin daimliğini Rabbinden dileyecektir. Elinizdeki kitapçıkta fıkhın sınırlarını aşmadan namazın hikmetlerine tahkike çalıştık. İnşaallah okuyucu namazın hikmetlerinin bunlarla sınırlı olmayacağını kavrayarak daha nice hikmetler deryasına girmeyi göze alacaktır. Başarı Allah-u Teâla’dan eksiklik ve hata biz acizlerdendir. |
20 Eylül 2007, 18:39 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | Din putu_ ibrahim küçük DİN PUTU ... İlkel putçuluk dininde en az nemalandığı halde en çok feragat gösteren kitle halktır. Zorlanarak ya da ikna edilerek şirkin avamiyet ayağını oluşturan halk kitlesi tıpkı; ağacı kesen baltanın sapının da ağaçtan olması gibidir. Nemrudiye dininin mazlum mensupları bütün sistemin yükünü taşır. Nemrudiyenin askerliği, vergi mükellefiyetliği, Nemrutları kutsama görevi gibi tüm vazifeler halkın üzerindedir. Nemrudizm ideolojisiyle idare olunan halkların isteyerek ya da istemeyerek tek kimlik seçenekleri vardır. O seçenek; Nemrudist olmaktır. Nemrudist olmayan her vatandaş rejim düşmanı tehlikeli bir bireydir. Nemrudiye dini; insanların nasıl bir ilaha tapacaklarını ya da tapmayacaklarını belirler. Çocuklarını nasıl eğiteceklerini belirler. Halkların kıyafetleri dahi Nemrudizm'e aykırı olmamalıdır. Halkın tek söylem hakkı vardır, o da; "Ne mutlu Nemrudiyim diyene"dir.. BU İKİ KİTAB BİRLİKTE SATILIYOR;
__________________ KUL HAKKINI ÖDEYEMEMEKTEN ENDİŞE EDEN İNSAN, ÖNCE ALLAH\'IN HAKKINA TECAVÜZ EDİŞİNİN SORUMLULUĞUNDAN KORKSUN !.. |
20 Eylül 2007, 19:11 | Mesaj No:5 | |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Tavsiye Kitaplar Bölümü.. Alıntı:
şiddetle tavsiye ediyorummmmmm okumanızı...erenlerden olmanız dileğiyle.. | |
20 Eylül 2007, 23:19 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | Cvp: Tavsiye Kitaplar Bölümü.. Nerede bir ahlâkî çöküş, heva ve heveslerin "peşinden gidiş, şehevî arzulara tapmış olursa, orada toplum ya da millet gerçekten korkunç bir tehlikeye varmış demektir. Evet, bir toplumun kadınıyla erkeğiyle, yaşlısı ve genciyle durumları bu olur ve hayvânî arzularına esir olurlarsa, böylesi bir çirkefe bulanırlarsa; bu cinsel aşırılık onları ister istemez öylesine bir uçuruma yuvarlar ki, sonuçta doğal olarak o toplum ya da millet içinde helakin, yok oluşun ve ortadan kalkışın tüm nedenleri de var olur. İşte şu yok olmaya yüz tutan ileri toplumlar... Kendileri bir ateş çukurunun kenarında bekleyip durmaktalar. Her an oraya kayıp yok olacaklardır. GİRİŞ Abbasîler döneminde, Bağdad'da, ikindi vaktinde bir genç kız evine dönmektedir. Yürürken iffet ve hayasına özen göstermektedir. Tavır ve hareketlerinde, kötü gözleri harekete geçirecek bir tutum da sergilememektedir. Ancak içinde kötülük taşıyan bir genç, kötü duygularının ve hayvanî arzularının etkisiyle bu kızın peşine takılmaya başladı. Genç kızın onurlu ve sakince yoluna devamı, peşine takılan genci, ona sarkıntılık etmekten uzak tutuyordu. Ama buna rağmen genç, kızı izlemeyi sürdürüyordu. Bu sırada ikinci bir genç olayı gördü; merak amacıyla, sonucu görmek için ikisini de izlemeye koyuldu. Zaten insanoğlu karakteri gereği hep böyle değil midir? Derken üçü de peş peşe yollarına devam ediyorlardı. Nihayet yol ayrımına gelmişlerdi. Kızı izlemekte olan genç, pek cesaretli olmaksızın kıza yöneldi ve ona şöyle dedi: "Allah, Ali b. el-Cehm'e rahmet eylesin."1 Böylece yoluna devam etti, bu sözleriyle kızdan kendisine bir umut cevabı bekliyordu. Fakat beklentisinin aksine o, genç kızdan şunları işitiyordu. "Allah Ebu'l-A'lâ'ya rahmet eylesin."2 Kız ise bu sözüyle ona bir başka yolda olduğunu bildiriyordu. Onların ikisini izlemekte olan öteki genç duyup gördüklerinden dehşete kapıldı ve fakat işin sonucunu da öğrenmek istiyordu. Erkeği izlemesi durumunda zarar görebilirim endişesiyle, onu izlemek yerine genç kızı izlemeyi seçer. Çünkü iki serden en hafifini tercih etmek istiyordu. Daha sonra genç tüm gücünü toplar ve kıza şöyle seslenir: "Beni bağışlayın ama sayın genç bayan! İkinizin durumunda da şaşkınlık verecek bir şey sezdim. Ben seni izlemekte olan genci izliyordum. Bu arada aranızda duyduklarımın dışında da bir şeyler konuştuğunuzu görmedim. Allah aşkına söyler misin, nedir o söylenenlerin anlamı? Bunun üzerine genç kız, durumu ikinci gence anlatmak için, "Allah, Ali b. Cehm'e rahmet etsin" ifadesinden maksadı bana şu şiiri hatırlatmaktı: "Vahşî sığırların gözü Rasafe ile Cisr arasından3 Arzularını diledikleri yerden çekiyorlar, ancak ben bilemiyorum." Genç, bana Ali b. Cehm'in bu dizelerini hatırlatarak, bana sahip olacağını sanıyordu. Ben de "Allah, Ebu'l-A'lâ'ya rahmet etsin." sözleriyle, ona şunu hatırlatmak istiyordum: "Ey evi Hîf denen mevkide bulunan kişi, bil ki onun mezarı Yakındır ama, çevresi umulmadık korkularla çevrili" Böylece genç durumunu takdir etti, kendini nasıl bir son beklediğini anladı, hemencecik oradan sessizce kaçıp uzaklaştı. 1 Ali b. Cehm. Gazelleriyle meşhur Abbasî şâiri. 2 Ebu'1-A'lâ el-Maarrî. Tanınmış âmâ şâir. 3 Rasafe, Cisr ve Hîf, Bagdad'da mahalle isimleridir. (Yayıncı.) İşte mü'min kardeşim, durum böyledir. Biz, nefs-i emmâ-renin insana hep kötülükleri süslü gösterdiğini görmekteyiz, kadın ve erkek için aynı. Hep şehevî duyguların ardından koşmak. Evet eğer ortada güçlü, küçük ve büyük herkesin boynunu eğen bir engelleyici hal yoksa durum böyledir. Değerli âlim Ebu'1-Aİâ el-Mevdûdî'nin elinizdeki bu kitabında da belirttiği gibi yüce Allah, karışık bir halde bir arada bulunmanın şerrinden bizi korusun. Çünkü kadının saygınlığı ve özgürlüğü, doğrusu şüphelerin olduğu yerlerden uzakta olmaktadır. Ebu'l A'lâ el-Mevdûdi
__________________ KUL HAKKINI ÖDEYEMEMEKTEN ENDİŞE EDEN İNSAN, ÖNCE ALLAH\'IN HAKKINA TECAVÜZ EDİŞİNİN SORUMLULUĞUNDAN KORKSUN !.. |
20 Eylül 2007, 23:44 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | Kur'an'nın Gölgesinden Mesajlar / Seyyid Kutub
Bu bölüm kitabın orjinalinde olmayıp Seyyid Kutub'un Fî-Zilâli'l-Kur'an isimli tefsirinin girişinden alınmıştır. Bkz. Dünya yayınları 1. baskı 1989) SEYYİD KUTUP'u daha evvel okumamış arkadaşlar, üslübundaki şaheseri hissedebilsinler diye... Bismillâhirrahmanirrahim Kur'an'ın gölgesi altında yaşamak bir nimettir. Sadece onu tadanın alabileceği bir nimet. İnsan ömrünü yücelten, onurlu kılan ve arındıran bir nimet. Allah'a hamdolsun ki, bana ömrümün bir bölümünü Kur'an'ın gölgesi altında yaşama imkanını bağışladı. Bu dönemde hayatımın bugüne kadar ki bölümünde hiç tatmamış olduğum bir nimetin hazzını duydum. İnsan ömrünü yücelten, onurlu kılan ve arındıran nimetin hazzını... Bu dönemi, şu Kur'an'ın cümleleri aracılığıyla bana seslenen yüce Allah'ın sözlerini, kulaklarımda işiterek yaşadım. Ben ki, basit ve küçük bir kulum. İnsan için bundan daha yüce bir onurlandırma, insan ömrüne şu Kur'an'ın kazandırdığı yücelikten daha üstün bir yücelik, kerem sahibi yaratıcının insana sunacağı bundan daha yüksek bir derece düşünülebilir mi? Hayatımın Kur'an'ın gölgesi altında geçen dönemindeki düşüncelerime göre; yeryüzünde son çırpınışlarını yaşayan cahiliye uygarlığı, bu uygarlığın tutkunlarının basit ve komik amaçları, üstelik gerçekte sınırlı ve cüz'i olan bilgileri ve düşünceleriyle, övünüp böbürlenmeleri acınacak ve aynı zamanda da bulunduğum yüksek seviye gereği tepeden bakılacak bir durumdu. Tıpkı yetişkin yaşta bir insanın çocukların oyunlarına, çocukça hareketlerine ve kırık-dökük konuşma girişimlerine baktığı gibi. Onları seyrederken hayret ediyorum. Ne oluyor şu insanlara? Ne oluyor da mikrop yuvası bir bataklığın derinliklerine gömülüp giderken şu yüce çağrıya; insan hayatını yücelten, onurlandıran ve arındıran çağrıya kulak vermiyorlar? Hayatımın Kur'an gölgesi altında geçen bu dönemini, varlık alemine ilişkin şu kapsamlı, yetkin, yüksek düzeyli, saf düşünceyi; tüm evrenin ve insan varoluşunun amacına ilişkin şu düşünce sistemini doya doya özümleyerek yaşadım. Bu düşünce sistemini, insanlığın doğuda, batıda, kuzeyde ve güneyde etkisi altında yaşadığı cahiliye düşünceleriyle karşılaştırdım ve içimden şu soruyu sordum: Nasıl oluyor da insanlık, önünde temiz bir yeşil ova, yüksek seviyeli bir alan ve parlak ışık dururken bu kokuşmuş bataklıkta, bu çamur dehlizlerinde ve bu koyu karanlıkta yaşayabiliyor? Hayatımın Kur'an gölgesinde geçen bu dönemini, insanın, yüce Allah'ın isteğine uygun hareketiyle yine O'nun tarafından yaratılan şu evrenin hareketi arasındaki çarpıcı ahengini hissederek yaşadım. Bunun yanısıra evrenin kanunlarına ters düşen insanlığın sıkıntı dolu bocalayışını, dışardan empoze edilen bozuk ve zararlı öğretiler ile yaratılış mayasını oluşturan fıtrî yapısı arasındaki çatışmayı gözledim ve arkasından kendi kendime şöyle dedim; "Hangi alçak şeytandır ki, insanı kendi adımları ile bu cehenneme doğru güdüyor?" Yazık şu Allah'ın kullarına...! Hayatımın Kur'an'ın gölgesi altında geçen bu dönemini, varlık bütününün, dış görüntüsünden daha çok daha büyük olduğunu, hem gerçek mahiyeti ve hem de boyutlarının sayısı bakımından göründüğünden daha büyük olduğunu gördüm. Varlık bütünü, gayb alemi ile görüntüler aleminin birleşmesinden oluşur, sadece görünen âlemden ibaret değildir. Varlık bütünü dünya ile âhiretin birleşmesinden oluşur, sırf şu dünyadan ibaret değildir. İnsanlığın gelişimi, bu kesintisiz nehir yatağının kıvrımlarında sürekli akıp giden bir nehir gibidir. Ölüm, bu yolculuğun sonu değildir, sadece yolun belirli bir konaklama noktasıdır. İnsanın bu dünyada elde ettiği sonuçlar, asıl payın tümü değil, bu payın sadece bir bölümüdür. Payının burada elde edemediği bölümünü orada kesinlikle elde edecektir. Buna göre, herhangi bir haksızlık, aldatılma, kayba uğrama söz konusu değildir. Üstelik insan yolculuğunun bu gezegenin yüzeyinde geçen bölümü, canlı ve aşina bir evrende, dost ve müşfik bir âlemde gerçekleşen bir yolculuktur. Dışardan etki alan ve bu etkilere karşılık veren diri, mümin ruhun saygıyla yöneldiği tek Yaradan'a yönelen bir evrendir bu: "Göklerde ve yeryüzündeki tüm varlıklar ile bunların gölgeleri, sabah akşam, ister istemez Allah'a secde ederler." (Rad Sûresi: 13/15) "Yedi gök ile yer ve bunların içerdiği tüm varlıklar Allah'ı tesbih ederler. Onu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur."(İsra Sûresi: 17/44) Bu ne huzur, bu ne geniş çaplılık, bu ne aşinalıktır; bu kapsamlı, yetkin, engin ve doğru düşüncenin kalbe aşıladığı güven ne kadar sağlamdır! Hayatımın Kur'an'ın gölgesi altında geçen bu döneminde insanın gerek İslam'dan önce ve gerekse ondan sonra ki, beşerî değerlendirmelerden çok daha yüceltici bir yaklaşımla onurlandırıldığını gördüm. İslâm'ın değerlendirmesine göre, insanın mayasına, yüce Allah'ın ruhundan üflenmiş, bir soluk katılmıştır: "Hani Rabbin meleklere; 'Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Ona biçim verip ruhumdan bir soluk üflediğimde önünde secdeye kapanın' dedi." (Sad Sûresi 38/71-72) İnsan bu ilâhi soluk sayesinde yeryüzünde Allah'ın halifesi olmakla görevlendirildi: "Hani Rabbin meleklere; 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' dedi." (Bakara Sûresi, 2/30) Yeryüzünün tüm varlıkları insanın hizmetine, onun yararına sunuldu: "Göklerde ve yeryüzünde bulunan bütün varlıkları buyruğunuz altına verdi." (Casiye Sûresi, 45/13)
__________________ KUL HAKKINI ÖDEYEMEMEKTEN ENDİŞE EDEN İNSAN, ÖNCE ALLAH\'IN HAKKINA TECAVÜZ EDİŞİNİN SORUMLULUĞUNDAN KORKSUN !.. |
20 Eylül 2007, 23:48 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | SIRAT-I MÜSTAKİM / İbn-i Teymiyye
SIRAT-I MÜSTAKİM Doğru Yolun Gereği Dinimizi kemala erdiren, üzerimizdeki nimetlerini ta*mamlayan İslamı din olarak benimsememizden hoşnut ola*cağını belirten, kendisinden bizleri gazaba uğramışların (yahudilerin) ve sapıkların (hristiyanlann) yollarından uzak tuturak dosdoğru yola (sırat-ı müstakim'e) nimetlendirdik-lerinin yoluna iletmesini dilememizi emreden [1]Allah'a ham-dolsun. Şahadet ederim ki, Allah'dan başka ilah yoktur, O tek*tir ve ortaksızdır. Yine şahadet ederim ki, Muhammed (s.a.v.) O'nun kulu, hak dinle ve dosdoğru şeriatle [2]gönder*diği, bu şeriata uymasını emrettiği ve; "İşte benim yolum budur, ben ve bana uyanlar Al*lah'a basiretle davet ederiz." (Yusuf: 12/108) demesini buyurduğu Rasulüdür. İmdi, ben zaman zaman gerek doğrudan doğruya ve ge*rekse sorulan sorulara cevap vererek bayram törenleri konu*sunda kafirlere özenilmemesi gerektiğini belirtmiş, bu ko*nuda klasik kaynaklarımızda bulunan yasaklayıcı bilgileri ve şer'i delilleri dile getirmiş, gerek kitaplı (ehl-i kitap) ve gerekse kitapsız kafirlerin izleyicisi olmaktan kaçınmanın şeriatteki gerçeklerini açıklamıştım. Bu nokta şeriatın önem*li bir temel kuralı ve bir çok detayı içeren ana ilkesi olma*sına rağmen, bu konuda söylediklerim hep kısa ve üstünkörü olmuş, verdiğim yazılı cevaplar da o andaki hazır bilgi*lerimle sınırlı kalmış, bununla birlikte bu söz ve yazıların Al*lah'ın takidiri oranında yararı görülmüştür. Bir süre sonra bu söz ve yazılarımın köklü alışkanlıkla*rına ters düştüğünü gören bazı kimselerin söylediklerimi ga*rip ve asılsız bulduklarını haber aldım. Bu kimseler bana kar*şı çıkarken bazı genellemelere dayanmaya kalkışmışlardı. İşte bunun üzerine bir dostum benden bu konunun iç yüzünü ele alan bir eser yazmamı istedi. Ona göre böyle bir eser çok yararlı, yaygın ve etkili olacaktı. Söz konusu ka*firlere özenme hastalığının çoğu kimselere bulaştığını ve bu yüzden bir çeşit Cahiliye Dönemi görüntüsüne büründükle-rini gördüğüm için bu konuda bildiklerimi kaleme almaya karar verdim. Şunu da belirteyim ki, eğer bu konudaki de*lillere ve alimlerin sözlerine yer verseydim, bu mesele ile il*gilenen eserlerin tümünü taramış olsaydım söylenecek da*ha çok şeyler bulurdum. Kanaatim odur ki, fıkıh ilmini derinliğine inceleyerek, şe*riatın incelik ve amaçları ile fıkıh alimlerinin gerçeklerini ve problemlerini iyi kavrayan kimseler bu konudaki uyarı*larımızın haklılığından asla şüpheye düşmezler. Başka bir deyimle kalbinde köklü bir iman barındıran, İslamın gerçek mahiyetini kavrayarak onun Allah tarafından kabul edilecek, geçerli tek din olduğunu benimseyen herkesin böyle bir uyan ile karşılaşınca kalbinin derinliği ve imanının sağ*lamlığı sayesinde derhal bu uyarıyı benimseyeceği düşün*cesindeyim. Fakat kalb kirliliği ile nefsin ihtiraslarından Al*lah'a sığınırız. Çünkü bu iki hastalık insanı gerçeği tanıyıp benimsemekten alıkoyar. [3] -------------------------------------------------------------------------------- [1] Ustad burada her namazda okuduğumuz Fatiha suresinin içerdi*ği dualara işaret ediyor. B'i bir ihtiyaçtır. Nitekim Müslim, her zaman, yalnız Allah'tan hidayet (doğru yolla iletme) istemiyle Fatiha'nm dua ola*rak okunmasının müstehab Uyi bir eylem) olduğunu belirtiyor.). [2] "el-Millet-Ül-Hânifeye:": Eğriliği olmayan, dosdoğru şeriat ve din*dir. İbrahim Aleyhisselam'm milletidir. Kısaca İslamdir. [3] İbn-i Teymiyye, Sırat-ı Mustakim, Tevhid Yayınları: 5-7.
__________________ KUL HAKKINI ÖDEYEMEMEKTEN ENDİŞE EDEN İNSAN, ÖNCE ALLAH\'IN HAKKINA TECAVÜZ EDİŞİNİN SORUMLULUĞUNDAN KORKSUN !.. |
21 Eylül 2007, 00:52 | Mesaj No:9 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | Esmâü'l Hüsna Şerhi Esmâü'l Hüsna Şerhi (Kitaplık) Allah'ın gönülleri açan, fikirleri nurlandıran doksandokuz ismi. Önsöz Allah adiyle andığımız büyük zât, bu muazzam varlığı yaratan, tutan, her lâhza görüp gözeten zâttır. Hudutsuz kudret sahibidir, isterse yaratılmışların daha nice benzerlerini de vücûda getirir, yine de kudretinden bir zerre eksilmez. O, Rab-bü'l -Âlemin olmakla beraber kendisiyle aşinalığı olan kullarına bilhassa öyle lûtufları, öyle ikramları vardır ki, bunları söylemeğe ve saymağa kimsenin gücü yetişmez. Bu sebepten bir insan için mümkün olabilen en büyük kazanç, O'nu tanımak ve en büyük kayıp da, O'ndan gaflet hâlinde bulunmaktır. Farzedelim: Görgüsü, bilgisi geniş, servet ve sâmânı bol, hatır ve nüfuzu geçerli, ayni zamanda cömert, kibar, zarif, merhametli bir zât vardır ki, herkes, onun değil öyle dâire-i sohbetine girmek, yolda, belde şöyle bir iltifatına nail olmayı bile bir şeref biliyor; bundan dolayı bir zevk ve iftihar duyuyor, O'nun dostluğunu kazanmak için büyük fedakârlıklara katlanmayı göze kestiriyor... Bu dostluğu kazandığımızı kabul edelim. Acaba bununla, isteklerimiz için başka dost aramak ihtiyacından kurtulabilecek miyiz? insanın bedenine, kalbine, ruhuna âit o kadar çeşitli hacetleri vardır ki, bunlar zaman ile beraber mütemadiyen değişiyor ve ardı arası kesilmeden teselsül edip gidiyor. Pek açık bir hakikatti* ki, böyle her an yenilenip duran bu sayısız hacetleri bitirmeğe Allâhu Zü'1-Celâl teâlâ ve tekad-des Hazretlerinden başka kimse muktedir değildir. O Allah ki, doğrulup gelenlere rahmet kapısı açıktır. Kapısında perdecisi, yanına varmak için mabeyincisi yoktur. Dilekler çoğaldıkça, ihsanı, keremi çoğalan; hacetler arttıkça in'âmı, fazlı artan; maddî, mânevi her çeşit ni'metin büyüğünü, küçüğünü mahlûkâtına ulaştıran ve onları her türlü zarar ve ziyandan koruyan ancak O'dur. O halde asıl öğrenilecek ve dostluğu kazanılacak olan zât ancak Allâhu teâlâ'dır. O'nun dostluğunu kazanmak, her şeyi kazanmak demektir. Fakat, Allah'tan başka her şeyi kazanmak aslında hiçbir şey kazanmamaktır. Allah'ın rızâsına ermek, kendisini tanımak ve irâdelerine itaat etmekle elde edilir. Allah'ı tanımak, bir insan için mümkün olabilen en yüksek bir şeref, irâdelerine itaat etmek en yüksek bir kazançtır. Dürüst bir Allah bilgisi, insanı kendi zihin âleminde bütün evham ve hayâlâttan, her çeşit hurafelerden, bâtıl faraziyelerden kurtarır. Allah'ın buyruklarına itaat etmek de, insanın hakîki saadet ve bahtiyarlığını vücuda getirir, onu rûhan, cismen temizler ve yükseltir, Allah'ın muhabbetine lâyık bir hale getirir. Hakikaten Allah, insanı mükellef tutmakla ona nekadar parlak bir şeref vermiş ve onu ne kadar yükseltmiştir. Bu sayededir ki, insan mâsivâya tapmaktan, canlı cansız her hangi bir kuvvet karşısında korkup titremekten, göz yaşlan dökerek onlardan beyhude merhamet dilenmekten kurtulmuş ve bir hamlede bütün kâinatı geçerek, yalnız Allah'tan korkmak, yalnız Allah'ı sevmek ve yalnız Allah'a kul olmak gibi tam ve hakîki bir hürriyete ulaşmıştır. Allâhu teâlâ Hazretlerini insan takatinin erişebileceği en ileri bir mertebede öğreten ve O'nun hakkında en gerçek duygulan veren ve irâdelerini bildiren biricik din, islâm dinidir, islâm güneşi, bulutsuz semâlarda bol ziyâsiyle hiç batmadan parlayıp dururken, beşeriyyetin bedbaht olmasına hiç bir sebep yoktur. Yalnız o nura karşı gözlerini ve gönüllerini sımsıkı tıkamasalar! islâm Dini, Allâhu teâlâ'nın Kur'ân'da ve hadîste gelmiş isimlerini, sıfatlarını öğreterek O'nu tanıtıyor, hadsiz hesapsız nimetlerini, lûtuflannı sayarak sevdiriyor, bu nîmetleri iyi kullanarak arttırma ve ebedîleştirme yollarını gösteriyor, kötü kullanarak mahrumiyete uğramaktan korkutuyor. Bugün dünya yüzündeki insanları, (Allah bilgisi) hususunda üç sınıfa ayırmak mümkündür: 1 - Tam ve gerçek bir bilgi edinenler: Gerçek bir duygu ile Allah'a inanan en kıymetli insanlardır. Çünkü her şeyde hak-kaniyyetten ayrılmaz, kimseye kötülük etmez, bilâkis herkese iyilik etmeye çalışır, ne kadar büyük olursa olsun insana tapmaz, herkesi kardeş bilir, kimseye boyun eğmez, yalan söylemez, gönlü ferahtır, dünya hırsı ile gözleri kararmaz, doğru yoldan ayrılmazlar... Ah!.. Bütün insanlar, o hakîkaüar hakîkatı yüce varlığı böylece öğrenebilselerdi. O zaman birbirlerini ne kadar sevecekler, birbirleriyle boğuşmaktan ne kadar nefret edeceklerdi!... 2 - Bütün bütün varlığını inkâr edenler: Allah'ın varlığını inkâr etmek, riyâzî bir düsturu inkâr etmek kadar saçma ve hezeyanken, (bilgi devri) diye öğünüp durduğumuz bu zamanda bile şirk ile inkâr, beşeriyyetin ötedenberi kanayan bir yarası olmakta devam etmektedir. Ne gariptir ki, bu münkirlerin çoğu, güzel eserlerin hayranı ve meselâ mâhirâne çizilmiş bir tabloyu görünce: - Efendim hârika, hârika!... diye ressamını alkışladıkları halde, bu küçücük dünyâda milyarlarca tablo gösteren o büyük kudret sahibine karşı gaflet içinde bulunuyorlar. Bu hâle insanlık nâmına derin bir acı duymamak kabil değildir. 3 - Varlığına inandıkları halde, bilerek veya bilmeyerek O'nu sânına yaraşmayacak surette vasıflayanlar: Nice insanlar da vardır ki, Allah'ın varlığına inandıkları halde O'na şirk koşmaktan, yâni her hangi bir mahlûka ulûhiyyet payesi vermekten, veya ulûhiyyete mahsus sıfatlardan her hangi birinde Alah'a bir denk veya bir ortak olabileceğini düşünmekten veya mahlûka ait herhangi bir sıfatı Hâlık'a isnad etmekten kurtuamamışlardır. Bu sınıftan insanlar daha çok görülmektedir. Bir taraftan da dünyânın herhangi bir noktasında beliren ve korkunç bir fikir hastalığı demek olan (münkirlik), bir kolera salgını gibi insanlar arasında yayılmaktadır. Esasen insanın, kendini yaratan zât hakkında dürüst bir bilgi edinememesi çok hazin bir boşluktur. Bu bilgisizliği gidermek için Allahu teâlâ'nın isimlerini ve sıfatlarını öğrenmek îcâbeder. Aczime bakmıyarak, vatandaşlarıma bu noktadan bir hizmet yapmak istedim. Esmâü'l-Hüsnâ Şerhi adiyle, O'NUN CC.'nın doksan dokuz ismini bildiren meşhur hadîs-i şerîfi şerh etmek suretiyle yazdım. Sözlerimde ilmî ıstılahata dalmamaya, felsefî nazariyelere girmemeğe gayret ederek, elimden geldiği kadar sâde ve açık ifâdelerle hitap etmeğe çalıştım. Ümit ederim ki, bu doksandokuz nur kaynağı bir gönüle açılınca, orada Allah bilgisini gölgeleyen şirk ve inkâr bulutları dağılır., hakikatlar sezilir., emniyet ve ferahlık nurları serpilir. Tevfik ve hidâyet ancak Allah'tandır. Yazan: Ali Osman Tatlısu (Fatih Dersihamlarından / Beyoğlu Eski Müftüsü) Başak Yayınları. Genel dağıtım: İstanbul Dağıtım. Çatalçeşme Sk. No: 50 Cağaloğlu / İstanbul Tel: (0212) 511 25 04 |
21 Eylül 2007, 18:08 | Mesaj No:10 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | KURAN'IN 4 TEMEL TERİMİ İLAH, RAB, DİN ve İBADET;bu dört terim Kur"an terminolojisinde temel bir öneme sahiptir. Kur"an"ın tüm daveti yalnızca Allah Teala"nın Rab ve İlah olduğu şeklindedir.O"ndan başka ne herhangi bir İlah ve Rab e herhangi bir uluhiyet ve ne de rububiyet vardır.O"nun şeriki de yoktur.Bu yüzden sadece O"nun İlah ve Rab olarak kabul edilmesi,O"ndan başka herkesin ilahlık ve rablik iddiasının reddedilmesi,O"na ibadet edilip başkalarına edilmemesi,dinin sadece O"na hasredilmesi,diğer başka dinlerin ise reddedilmesi gerekmektedir. “Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona “Benden başka bir ilah olmadığından (sadece) bana ibadet ediniz” diye vahyetmiş olmayalım” (Enbiya, 25) “Onlara tek bir ilaha ibadet etmelerinden başka bir şey emredilmemişti.Ondan başka bir ilah yoktur.Onların şirk koşmalarından O münezzehtir.” (Tevbe, 31) “İşte bu sizin (tüm nebiler) ümmetiniz tek bir ümmet ve ben sizin rabbiniz olduğumdan yalnız bana ibadet ediniz.” (Enbiya, 92) “De ki,”her şeyin Rabbi O olduğu halde Allah"tan başka rab mi edineyim?” (En"am, 164) “Rabbine kavuşmayı umanlar salih ameller işlemeli ve rabbine yaptığı ibadete hiç kimseyi ortak koşmamalıdır.” (Kehf, 110) “Andolsun ki,biz her ümmete Allah"a ibadet edin de Tağuta ibadet etmekten sakının mesajını taşıyan bir peygamber gönderdik.” (Nahl, 36) “Göklerde ve yerde ne varsa O"na isteyerek ve istemeyerek boyun eğdiği ve O"na döndürülecekleri halde Allah"ın dininden başka bir din mi edinmek istiyorlar.” (Al-i İmran, 83) “(Ey Peygamber) De ki, Bana dini kendisine has kılmış olduğum halde Allah"a ibadet etmem emredildi.” (Zümer, 11) “Allah hem benim rabbim ve hem de sizin rabbiniz olduğu için O"na ibadet edin.İşte doğru yol budur.” (Al-i İmran, 51) Bu birkaç ayet burada sırf misal olarak verilmiştir.Kur"an okuyan kişi ilk bakışta Kur"an"ın tüm beyanlarının bu dört terim etrafında dönüp dolaştığını hemen fark edecektir. Bu kitabın ana temasını şunlar oluşturmaktadır; 1_Allah Rab ve İlah"tır. 2_Rablik ve İlahlık Allah"dan başkasının şanından değildir. 3_Bu nedenle İbadet"in O"na has kılınması gerekir. 4_Yine bunun için Din"in de O"na has kılınması gerekir. |
Konuyu Toplam 4 Kişi okuyor. (0 Üye ve 4 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Ne Tavsiye Ettin, Ne Tavsiye Aldın? | Mihrinaz | Anket'ler-Röportaj'lar | 6 | 18 Temmuz 2024 17:52 |
ESKİMEYEN KITAPLAR | Nebevi Sevda | Kitaplar/Kütüphane | 3 | 29Haziran 2019 11:04 |
2.sınıf ilahiyat ,medine grubu soru sorma bölümümüz ..(: | makbergülü | İlahiyat Öğrencileri İçin Genel Paylaşımlar | 84 | 17 Kasım 2016 14:22 |
2014 kpss için güncel bilgiler bölümümüz | makbergülü | KPSS Genel Kültür | 1 | 11 Ağustos 2014 14:22 |
Sigara, kitaplar ve annem... | Esma_Nur | Tıbbı Nebevi ve Alternatif Tıp | 2 | 21 Eylül 2012 11:54 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|