Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.KUR'ÂN-I KERİM.::. > Kurân-ı Kerîm > Kur'ân-ı Kerim Genel

Konu Kimliği: Konu Sahibi Esadullah,Açılış Tarihi:  29 Şubat 2012 (14:37), Konuya Son Cevap : 27 Kasım 2018 (21:08). Konuya 10 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı2Kez Beğenildi
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 29 Şubat 2012, 14:37   Mesaj No:1
Medineweb Sadık Üyesi
Esadullah - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Esadullah isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 15316
Üyelik T.: 18 Aralık 2011
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Kayıp bir Kentten
Yaş:44
Mesaj: 744
Konular: 145
Beğenildi:308
Beğendi:97
Takdirleri:3844
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Yusuf Suresi ve Verdiği Mesajlar

Yusuf Suresi ve Verdiği Mesajlar

Yusuf Suresi ve Verdiği Mesajlar

Kur'ân-ı Kerim'in on ikinci sûresi. Yüz on bir âyet, bin yedi yüz altı kelime, yedi bin yüzaltmış altı harftir. Fâsılası nun, mim, ra, lâm ve elif harfleridir.

Sûre, Mekke döneminin sonlarında, Kureyş'in Hz. Peygamber'i öldürme, sürgün etme veya hapsetmeyi planladığı bir dönemde nâzil oldu. Müşrikler, yahudi bilginlerinden öğrendikleri üzere, Hz. Muhammed'e, "Madem ki Allah sana herşeyi öğretiyor, o halde bize haber ver; İsrailoğulları niçin Mısır'a gidip yerleştiler?" diye, bir soru sordular. Onların düşüncesine göre Muhammed (s.a.'s) bu soru karşısında sıkışıp kalacak, doğru dürüst cevap veremeyecekti. İşte Yûsuf sûresi bu olay üzerine nazil oldu ve Hz. Peygamber hemen orada onların sorusunu da aydınlatan Yusuf sûresini okudu; onların tüm planlarını alt üst etti. Adını, başından sonuna kadar Hz. Yûsuf'un kıssasını konu aldığı için onun adından almıştır.

Sûre, indiriliş sebebinden de anlaşıldığı gibi, okuma yazması olmayan, tarih okumamış, peygamberlerin kıssalarının anlatıldığı kutsal kitaplardan herhangi birini görmemiş, bu konuda bir bilgisi olmayan Hz. Muhammed'in dilinden bir çırpıda 2000 yıl öncesinin bir olayını ayrıntısıyla haber vermekle O'nun peygamber olduğunu ortaya koyuyor, bu konudaki şüpheleri ortadan kaldırıyordu. Aynı zamanda kıssa, Hz. Peygamber'e de, verdiği mücadelede kendisine çok benzeyen Hz. Yûsuf'un mücadelesini örnek vermekle, bu zorlukların sadece kendi başına gelmediğini; yakınları tarafından dışlanmanın, sürgün edilmenin, zindana atılmanın peygamberliğin doğal sonuçları olduğunu anlatıyor; ancak düşmanlıkların peygamberlere zarar veremeyeceği, sonuçta üstün geleceklerin onlar olduğunu müjdeliyor; Hz. Peygamber'in gelecek için beslediği endişeleri ortadan kaldırıyor. Müşriklere ise şu mesajı veriyor: Eğer siz de Yûsuf'un kardeşleri gibi onu kıskanıp düşman olur, aleyhinde düzdüğünüz planlarınızı yürürlüğe koyarsanız, ona hiçbir zarar veremezsiniz; Yûsuf un kardeşleri gibi bir gün ona muhtaç olur, ona boyun bükersiniz; onun için bu kıssadan ibret alın ve düşmanlıklardan vazgeçin.

Allah'ın, "kıssaların en güzeli" olarak tanıttığı Hz. Ysuf kıssası sûrenin tamamını içine alıyor. Ayrıntısıyla açıklamaya geçmeden önce coğrafi ve tarihsel olarak olayın nerede ve ne zaman geçtiğini tespit etmek gerekir. Hz. Yûsuf Hz. İbrahim'in torunudur, babası ise Hz. Yakup'tur. Yûsuf'un ileride vezir olacağı Mısır Krallığını yönetenler tarihte Hiksoslar olarak bilinir. Aslen Arap ırkından olan ve XXX M.Ö. 2000 yıllarında Suriye Filistin'den göç eden bu Hiksoslara İslâm tarihçileri Amalikliler adını vermektedir. Hz. Yûsuf Mısır'a götürülüp genç yaşında Devlet Başkanı olmasıyla birlikte Suriye-Filistin yöresinde yaşayan kendi kabilesi İsrailoğullarını da Mısır'a getirtmiş ve orada üstün bir konuma kavuşturmuştu. Daha sonra ise İsrailoğulları yönetimi tamamen ele geçirmiş, ancak yerlilerin ayaklanması sonucunda iktidarı kaybedip Firavun'lar döneminde ezilen bir konuma düşmüşlerdi. Hz. Mûsa işte bu dönemde onların başına geçti. Hz. Yûsuf otuz yaşından yüz on yaşına kadar iktidarda kaldı. Kitab-ı Mukaddes'e göre vefatından önce akrabalarına şu vasiyyette bulunmuştu: "Bu ülkeden atalarınızın ülkesine döndüğünüzde kemiklerimi alıp beraberinizde götüreceksiniz." Öldüğünde vasiyyeti uyarınca mumyalandı ve dediği yapıldı...

Bu ön açıklamadan sonra sûrenin açıklamasına geçebiliriz:

Kur'ân'ın Arapça olarak apaçık bir şekilde indirildiği (1, 2) belirtildikten sonra; Hz. Muhammed'in haberdar olmadığı bir kıssanın anlatımına geçiliyor. Yûsuf Hz. Yakub'un on iki oğlundan on birincisi idi ve kendisinden küçük olan Bünyamin adındaki kardeşiyle birlikte babasının dördüncü hanımından olma idi. Büyük kardeşleriyle aynı babadan, farklı analardan doğmuştu. Küçük olmaları, ruhen ve bedenen diğer ağabeylerinden güzel olmaları sebebiyle babası bu iki küçük oğlunu diğerlerinden daha fazla seviyor, bu yüzden de diğer kardeşleri onu kıskanıyor ve bu sevgiyi çekemiyorlardı. Zamanla bu kıskançlık onları babalarına ve kardeşlerine karşı düşman hale getirdi. İşte bu haldeyken,Yûsuf bir rüya gördü: "Babacığım, gerçekten ben (rüyamda) onbir yıldız, güneşi ve ayı gördüm, onlar bana secde ediyorlardı" (4). Peygamber olan, ilim sahibi babası rüyayı yorumladı: "Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma; yoksa onlar sana bir tuzak düzenleyecekler. Çünkü şeytan insan için apaçık bir düşmandır" (5). Ve Yakup onun seçkin kılınacağını, ona bilgi verileceğini ve kendisi büyük nimete (iktidar ve peygamberlik) kavuştuğu gibi onun sayesinde kendilerinin de bu nimetten istifade edeceklerini anlattı.

Kardeşleri kıskançlıklarından dolayı Yûsuf'u ortadan kaldırmaya karar verdiler ve sonuçta onu öldürmeyip insanların gelip geçtiği bir kuyunun (boş bir kuyu) dibine atmayı planladılar. Ancak babaları onlara güvenmediği için önce onlarla birlikte göndermek istemedi ve korkusunu dile getirdi: "..siz ondan habersizken onu kurdun yemesinden korkarım" (13). Hz. Yakub'un bu endişesi onlara bir mazeret, yalan oldu ve kuyuya attıktan sonra ağlayarak geri döndüler. Yırtıp parçaladıkları Yûsuf'un gömleğine de kan bulaştırarak babalarının yanına varıp, kendileri yarış yaparken eşyalarının başına bıraktıkları Yûsuf'u kurdun yediği yalanını söylediler; kurtarabildikleri ise onun kanlı gömleğiydi. Yakub onların yalanına inanmadı ama yapacak birşey yoktu;

"Bundan sonra bana düşen güzel bir sabırdır. Sizin bu uydurduklarınıza karşı yardım istenecek olan Allah'tır" (18).
Bir kafile kuyuya saldıkları kova ile su yerine bir çocuk çıkardıklarında sevindiler ve gittikleri Mısır'da onu köle olarak sattılar. Yûsuf'u satın alan Mısır kralı idi. Yûsuf sarayda iki üç yıl içinde büyüdü, ergenlik çağına vardı. Çok güzel olmasından dolayı Kralın hanımı ona göz dikti ve bir gün kapıları üzerine kapatarak onu kendisiyle olmaya çağırdı. Yûsuf; "...Allah'a sığınırım, benim Rabbim bana güzel bir yer vermiştir. Gerçek şu ki zalimler kurtuluşa ermezler" (23) diye ona karşı çıktı ve kapıya doğru kaçtı, kadın da ardından koşup çekti ve gömleğini parçaladı. Tam o anda kapıda görünen Kral durumu gördü. Kadın hemen bir komployla kendini kurtarmak istedi: Âilene kötülük isteyenin zindana atılmaktan ya da acıklı bir azabtan başka cezası ne olabilir?" (25). Yûsuf, saldıranın kendisi değil kadın olduğunu söylediyse de ilk anda kimseyi inandıramadı ve mahkemeye çıkarıldı. Bilirkişi, yırtılan gömlekten yola çıkarak, gömlek arkadan yırtıldığı için Yûsuf'un masum olduğuna karar verdi. Kral saraydaki bu skandalın duyurulmamasını isteyerek, "Yusuf, sen bundan yüz çevir (bunu anlatma, affet, bir daha da onun bulunduğu yere uğrama); (kadına da), sen de günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Çünkü sen günahkârlardan oldun" (29) dedi. Ancak skandal şehirde yayıldı ve sosyete kadınları kralın karısıyla alay etmeye, dedikoduya başladılar: "Uşağıyla olmak istemiş de reddedilmiş." Kraliçe, durumun o kadar basit olmadığını kendilerine göstermek için sarayda bir davet verdi ve ileri gelen tüm sosyeteyi çağırdı. Tam meyveleri bıçaklarıyla soyarken Yûsuf'u onların arasına gönderdi. Yûsuf'un güzelliğinden akılları başlarından giden kadınlar heyecandan ellerini kestiler ve onun basit bir insan parçası olmadığını söyleyerek, kralın karısına hak verdiler; kendileri de olsa aynı şeyi yaparlardı.

Artık yalnız kralın karısı değil tüm sosyete kadınları Yûsuf un peşine düşmüştü. Sürekli rahatsız ediliyor rahat bırakılmıyordu. Sonuçta o da bir insandı, onun da nefsi boş durmuyor kışkırtıcılık yapıyordu. Şeytan ise mesaisini Yûsuf'a ayırıyordu. Zaten daha önce kralın karısı ona "gelsene" dediğinde, Rabbinin (zinayı yasaklayan) burhanını (emrini) görmeseydi o da onu arzulamıştı. Ama o seçilmiş (peygamber olacak) bir kulumuz olduğu için ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için ona böyle bir fiili işlememesi için uyarıda bulunmuştuk" (24). Yûsuf bu kadınların tahrikleri arasında sarayda yaşamaktansa zindana atılmayı tercih etti ve Allah'a dua etti: "Rabbim, zindan bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden daha sevimlidir bana. Onların kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum" (33). Bu arada karılarının sürekli olarak Yûsuf'u kovaladığını haber alan bürokratlar krala baskı yaparak bu delikanlının bir süre gözlerden uzaklaştırılmasını istediler; Yûsuf'un duası kabul olundu ve kral onu zindana kapattı.

Onunla birlikte iki genç daha vardı zindanda. Onların gördüğü rüyaları yorumlayan Yûsuf birinin öldürüleceğini, diğerinin de tekrar eski işinin başına döneceğini ve krala şarap vermeye devam edeceğini bildirdi. Ardından da, buradan çıktığı zaman krala kendi durumunu da hatırlatmasını istedi. Yûsuf zindanda boş durmayıp hak dini diğer arkadaşlarına da anlattı, tebliğ görevini aksatmadan sürdürdü: "Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir çok) rablar mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar (kahredici) olan bir Allah mı? Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, Allah'ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak taktığı rabler'den başkası değildir. Hüküm Allah'tan başkasının değildir. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur, ancak insanların çoğu bilemezler" (39, 40). Kurtulan genç Yûsuf'un istediğini unuttu ve yıllarca krala ondan sözetmedi.

Bir gün kral bir rüya gördü: "Ben (rüyamda) yedi besili inek gördüm; onları yedi zayıf inek yiyor; bir de yeşil başak ve diğerleri ise kupkuru. Ey önde gelen (bilginler), eğer rüya yorumluyorsanız benim de bu rüyamı çözüverin" (43). Ancak böyle karışık bir rüyanın içinden çıkamadılar. O zaman kurtulan zindan arkadaşı Yûsuf'u hatırladı. Kralın izniyle zindana gitti ve rüyayı Yûsuf'a yorumlattı: "Siz yedi yıl, önceleri (ektiğiniz) gibi ekin ekin; yediğinizin az bir kısmı dışında (kalanını) biçtiklerinizi başağında bırakın. Sonra bunun ardından (kuraklığı) zorlu yedi yıl gelecektir; sakladığınız az bir miktarı dışında daha önce biriktirdiklerinizi yiyip bitirecektir. Sonra bunun da arkasından bir yıl gelecektir ki, insanlar onda bol bol yağmura kavuşacaklar ve onda sıkıp sağacaklar" (47-49). Rüyanın yorumunu dinleyen kral bu delikanlının zindandan çıkarılmasını ve huzuruna getirilmesini istedi. Yûsuf ise onun kadınlar konusundaki şüpheleri tamamen ortadan kalkmadan bu çıkarılışın bir değeri olmadığını düşünüyordu. Krala haber göndererek, kadınların itiraf etmelerini sağladı ve artık kralın, kendisi hakkında taşıdığı şüpheleri bertaraf etti. Kralın yanına çıktığında ona saygı gösteren kral onu yönetime ortak etti. Ancak Yûsuf, gelecek olan kıtlık yıllarını da gözönünde bulundurarak kendisine hazine yöneticiliği verilmesini istedi. Artık Yusuf Mısır'da kraldan sonra ikinci adamdı.

Yedi yıl boyunca ambar depolarını doldurdu, stokladı. Mısır dışında ise gelecek olan kıtlıktan haberleri olmadığı için hiçbir devlet, hiçbir insan önlem almadı. Yedinci yılın sonunda gelen kuraklık Mısır dışında hayatı felç etti. Mısır kendisinin olduğu gibi komşularının da buğday ihtiyacını karşıladı o dönemde. Yûsuf gelen kervanlara ailelerin nüfus sayısına göre karneyle erzak veriyordu. Yûsuf'un babasının ülkesini de kuraklık etkiledi ve kardeşleri Mısır'a geldiler. Yûsuf onları tanıdı, fakat onlar onu tanımadılar. Kuyuya attıkları bir çocuğun Mısır'a kral olacağını nereden bilebilirlerdi. Yûsuf onlara doldurttuğu beyannameden Bünyamin adında küçük bir kardeşleri olduğunu da öğrendi (zaten biliyordu bunu), ancak bir daha ki sefere mutlaka onu da getirmelerini, aksi taktirde yanlış beyanda bulundukları için kendilerine erzak verilmeyeceğini bildirdi. O, kardeşinin durumunu merak ediyor ve bizzat kendisini görerek onun dilinden ailesi hakkında gerçek bilgi edinebileceğini düşünüyordu. Diğer ağabeylerine bu konuda güvenmiyordu.

Kardeşleri babalarına erzak yükleriyle döndüklerinde küçük kardeşleri Bünyamin'in de kendileriyle birlikte gelmesinin istendiğini aksi taktirde bir daha erzak alamayacaklarını söylediler. Yüklerini açtıklarında ise paralarının geri verildiğini, yüklerinin arasına konulduğunu görerek bedava erzak aldıkları için sevindiler. Halbuki Yûsuf bunu bilerek yapmış belki de onları denemek istemişti, parayı geri getirecekler mi diye. Onlar babalarını ikna ettiler ama o yine de onlara güvenmiyordu: "Daha önce kardeşi hakkında size güvendiğimden başka (bir şekilde) onun hakkında size güvenir miyim... Bana etrafınızın çepeçevre kuşatılması dışında, onu ne olursa olsun getireceğinize dair Allah'tan kesin bir söz verinceye kadar onu sizinle asla göndermem" (64, 66). Bu şartla gönderdi. Hz. Yakup onlarla. Başlarına bir tehlike gelme ihtimalini de gözönünde bulundurarak gruplar halinde Mısır'a girmelerini tavsiye etti; böylelikle bir grubun başına bir hal gelirse en azından diğerleri kurtulur, kendisine geri dönebilirdi. Yûsuf Bünyamin'i de beraberlerinde getiren kardeşlerini karşıladı ve onlardan gizli bir köşede Bünyamin'e kardeş olduklarını söyledi. Karar aldılar, Bünyamin yanında kalacaktı. Ancak hem kardeşleri hem kral açısından mantıklı bir mazeret bulmalıydılar. Aldıkları karar gereğince Bünyamin'in torbasına kralın su tasını yerleştirdiler. Tam ayrılacakları sırada tasın kaybolduğu anlaşıldı. Bütün şüpheler onlar üzerinde yoğunlaştı, çünkü o anda onlardan başka kimse yoktu orada. Onlar hırsız olmadıklarını bildirerek, eğer bu tas, kendilerinden çıkarsa, kimden çıkmışsa ceza olarak onun köleleştirilmesine razı oldular. Hz. Yûsuf bütün kardeşlerinin torbalarını aradıktan sonra Bünyamin'in torbasından tası çıkardı. Onun yerine kendilerinden birini alıkoymasını rica ettiler ama kabul edilmedi. Üvey kardeşlerine karşı ne kadar kin güttüklerini şu sözleriyle açığa vurdular: "Zaten, bundan önce onun kardeşi de çalmıştı (bunların analarının soyunda var bu huyları)" (77). Kardeşleri, babalarının, kardeşleri hakkındaki hassasiyetini de bildirerek onun yerine kendilerinden birinin alıkonulmasını istediler, fakat kabul edilmedi. En büyükleri Bünyamin'siz babasına dönmekten haya edeceğini, bir çözüm bulana kadar burayı terketmeyeceğini söyleyerek, diğerlerini durumu bildirmek ve yükleri götürmek üzere memleketlerine gönderdi.

Babalarına, kardeşlerinin hırsızlık yaptığını bildirerek, yalan konuşmadıklarını, istediğine sorabileceğini bildirdiler. Babaları ise onlara inanmadı: Yûsuf'un da yaşadığını biliyordu Yakup, "...Umulur ki Allah (pek yakın bir gelecekte) onların tümünü bana getirir..." (83) ve Yûsuf'un hasretiyle üzüntüsünden gözleri görmez oldu. Babalarının bu kadar yıl sonra (en az on sekiz yıl geçmişti kuyuya attıklarından bu yana) hâlâ Yûsuf'u anmasından rahatsız oldular ve "Âllah adına hayret (bir şey); hâlâ Yûsuf'u anıp duruyorsun. Sonunda (ya kahrından) hastalanacaksın ya da helake uğrayacaksın. (Yakup) dedi ki: Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzüntümü yalnızca Allah'a şikayet ediyorum. Ben Allah'tan (bir bilgi olarak) sizin bilmediğinizi de biliyorum. Oğullarım, gidin de Yûsuf ile kardeşinden bir haber getirin ve Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez" (85-87). Âyetten anlaşılan, Hz. Yakup, Yûsuf ve Bünyamin'in aynı yerde olduğunu biliyordu ki "gidin Yûsuf ile kardeşinden bir haber getirin" demişti. Üstelik onların bilmediklerini bildiğini de söylemişti.

Kardeşleri tekrar Mısır'a gidip erzak talebinde bulunduklarında Yûsuf kendisini onlara tanıttı ve "...doğrusu Allah bize lütufta bulundu. Gerçek şu ki, kim sakınır ve sabrederse Allah, iyilikte bulunanların karşılığını boşa çıkarmaz" (90). Onlar hatalarını anladılar ve suçluluk kompleksiyle önlerine bakmaya başladılar. Yûsuf, "Bugün size karşı sorgulama -kınama- yoktur. Sizi Allah bağışlasın. O merhametlilerin (en) merhametlisidir. Bu gömleğimle gidin de, onu babamın yüzüne sürün. Gözü görür olarak gelir. Bütün ailenizi de bana getirin" (92, 93). Daha onlar Mısır'dan ayrılır ayrılmaz babaları yanında bulunanlara, söyleyeceklerinden sonra kendisinin bunadığına hükmedeceklerini, ama bunu yapmamaları gerektiğini hatırlatarak; "inanın Yûsuf'un kokusunu (burnumda tüter) buluyorum" (94) deyince, yakınları onun eski yanlış düşüncelerini koruduğu suçlamasıyla susturdular, inanmadılar. Yaşlanmış, gözleri kör olmuş olan Yakub, ailenin diğer üyeleri tarafından bunak olarak görülüyor ve değer verilmiyordu bu âyetlerden anlaşıldığı kadarıyla. Çok geçmeden Yûsuf un gömleğiyle geldiler ve Yakup'un yüzüne sürdüklerinde gözleri sağlığına kavuştu. O, bunak olmadığını, onların bilmediklerini bildiğini şu cümlesiyle dile getirdi: "Ben, sizin bilmediğinizi Allah'tan (gelen bir bilgiyle) gerçekten biliyorum demedim mi?" (96).

Oğulları babalarından af dilediler. Sonra tüm aile hep birlikte Mısır'a gitti. Yûsuf onları devlet töreniyle karşıladı. Anne ve babasını bağrına bastı; "Mısır'a Allah'ın dilemesiyle güvenlik içinde giriniz" (99). Onları saraya götüren Yûsuf'a, secde ettiler. Yûsuf şöyle dedi: "Ey babam, bu daha önceki rüyanın yorumudur..." (100). Buradaki "secde ettiler (süccedan)" kelimesi müfessirler arasında değişik şekillerde yorumlanmış, yanlış anlaşılmalara neden olmuştur. Onlar namazdaki gibi yere kapanarak secde etmemişler, dönemin selamlama geleneği uyarınca hafifçe öne eğilerek başlarıyla selamlamışlardır (ayrıntı için bk. Tefhimu'l-Kur'an, Mevdudî, 2, 462). Yûsuf hiçbir gurura, kibire kapılmadan kendisine verilen bu nimetlerin Allah tarafından bir bağış olduğunun bilincindeydi. "Rabbim, sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkanını) verdin; sözlerin yorumundan da (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada da, ahirette de benim velim sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salih olanların arasına kat" (101).

Hz. Yûsuf'un kıssasına bu şekilde son veren âyetler konuyu tekrar Hz. Muhammed'in peygamberliğine getirerek, "Bu, sana vahyettiğimiz gayb haberlerlerdendir. Yoksa sen, onlar o hileli düzenleri kurarken, yapacakları işe (Yûsuf'u kuyuya atmaya) topluca karar verdikleri zaman yanlarında değildin" (102) hatırlatmasıyla aslında müşriklere cevap veriyor. Bundan sonra âyetler sûrenin sonuna kadar müşrikleri uyarıcı ifadelere yer verir. Onlara hiç haberleri yokken Allah'ın azabının gelmeyeceğinden emin mi oldukları sorularak (107), kendilerinden öncekilerin başlarına nelerin geldiğini yeryüzünü gezip dolaşarak anlamaları ve onlardan ibret alarak peygambere düşmanlık yapmaktan vazgeçmeleri isteniyor (109). Sondan bir önceki âyet (108), Hz. Peygamber'e güven vererek Allah'ın yardımından ümit kesmemesi isteniyor; aynen kendisi gibi zor durumda kalan peygamberlere yapayalnız kaldığını sandığı bir sırada nasıl yardım gönderildiği hatırlatılarak yardımın kendisinden esirgenmeyeceği müjdesi veriliyor. Son âyet kesin hükmü veriyor:

"Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır. (Bu Kur'ân) düzüp uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, herşeyin çeşitli biçimlerde açıklaması ve iman edecek bir topluluk için de hidayet ve rahmettir" (111).

Sureden çıkarılacak önemli sonuçlar vardır:

a) Gerek Yûsuf'un, gerek zindandaki arkadaşlarının ve gerekse de kralın; gördükleri rüyaların yorumunu sorma gereği duymalarından o dönemde rüya tabiri konusundaki ilmin ileri seviyede olduğunu görüyoruz. Her peygamber toplumunun ileri seviyede olduğu alanlarda onlardan daha üstün bilgilerle donatılıp peygamberlikleri desteklenmesi gözönünde bulundurulursa Hz. Yûsuf'un rüya tabiri ilminde ileri olması daha kolay anlaşılır.

b) İnsan günaha meyillidir, Allah'ın koruması olmazsa kendi gücüyle ondan sakınması çok zordur. Nitekim kralın karısı onu odaya kapattığı ve "gelsene" dediği zaman Rabbinin (zinayı yasaklayan) burhanını görmeseydi o da onu arzulamıştı. Böylelikle biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o seçilmiş kullarımızdan biriydi" (24).

c) Allah peygamberleri günahtan korur, onlara fırsat vermez.

d) Yûsuf'un kadınlardan kurtulmak için zindanı tercih etmesi müslüman için en güzel bir örnektir. Günaha girmektense acıya, işkenceye katlanmak gerekir.

e) Müslüman en zor şartlarda dahi tebliğ görevini yürütmeli, psikolojik ve ekonomik sorunlarını bahane ederek bu konudaki görevini ihmal etmemeli; Hz. Yûsuf'un zindandaki durumunu örnek almalıdır.

f) Peygamber de olsa, insanın nefsi masum değildir, sürekli kötülüğü emreder. Ancak onların kötülük yapmamaları kendi nefislerinin temiz olmasından değil, Allah'ın onları koruması nedeniyledir. Nitekim Yûsuf, "Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis Rabbimin esirgediği dışında var gücüyle kötülüğü emreder..." (53) demekle bu gerçeği dile getirmiştir.

g) Üzerinde en çok tartışılan diğer bir konu da, Hz. Yûsuf'un gayri islâmî bir devlette görev almasının nasıl mümkün olduğu, bunun caiz olup olmadığıdır. Bir kez Hz. Yûsuf peygamberdi; peygamberler ise sadece tebliğci değildir, onların asıl görevi yeryüzünde iktidarı ele alıp adaletle yönetmektir. Hz. Yûsuf'un da görevi buydu.

Ancak Yûsuf, kâfir bir devletin kanunlarını yürütmekle görevli bir bakan veya memur muydu yoksa o bütün gücü elinde bulunduran istediği zaman kendi inancının gerektirdiği kanunları yürürlüğe koyabilecek bir hükümdar mıydı? Tahta oturması (100), kendisine melik denmesi (72), kendisine melikliği bahşettiği için Allah'a şükretmesi (101), ülkede istediğini yapma hakkının olması (56), onun düşük seviyede bir danışman ya da bakan değil, tüm yetkileri elinde toplayan bir kral olduğunu göstermektedir. Ona bu yetkileri veren eski hükümdar ise kendisini bir bakıma emekli edip bir kenara çekilmiş, göstermelik bir "hükümdar" konumunda kalmıştır. Yetki ise Hz. Yûsuf'un elindedir. O hükümdardan yetki istemekle küfür kanunlarını icra etmek değil, yeryüzünde Allah'ın adaletini gerçekleştirmek istiyordu; tahta geçmeyi, saltanat sürmeyi, dünyevî arzu ve heveslerini tatmin etmeyi düşünmemişti.

Bazı müslümanlar Hz. Yûsuf'u örnek göstererek küfür kanunlarıyla yönetilen bir ülkede bu kanunların icrasında görev almanın helal olduğunu savunabiliyor, kendi görüşlerine destek olarak da Hz. Yûsuf'un olayını çarpıtıyorlar. Üstad Mevdudî'nin deyimiyle, "Doğrusu bu âyeti böyle yorumlayan müslümanların Hz. Yûsuf'un manevî şahsını olmayacak derekelere düşürmeleri tam bir saçmalıktır. Bu durumlarıyla kendileri, bozulma dönemlerinde yahudilerin geliştirdikleri zihniyetin bir benzerine saplanmış olmaktadırlar. Ahlâk ve maneviyatları çökmeye başladığında yahudiler kendi düşük karakterlerini haklı göstermek için ve daha da alçalmaya mazeret katmak için nebi ve velileri düşük karakterli insanlar olarak resmetmeye başlamışlardı. Aynı şekilde gayrimüslim hükümetlerin yönetimi altına giren kimi müslümanlar, bu yönetime hizmet etmek istemişler fakat İslâm'ın talimatı ve müslüman atalarının sergilediği örnekler önlerine dikilmiş ve utanmışlardı. Bu yüzden şuurlarını pasif hale getirmek suretiyle bu âyetin hakiki anlamından sarfı nazar ettiler ve peygamberin gayriislâmî kanunlarla yönetilen bir ülkenin gayrimüslim yöneticisine hizmet etmek azmiyle memuriyet peşine düştüğü şeklinde saptırdılar. Oysa peygamberin kendi kıssası bize öyle bir hisse vermedi ki, tek bir müslümanın bile yalnız başına, islâmî safvetiyle, imanı, aklı ve hikmetiyle tüm bir ülkede islâmî bir inkılap oluşturabileceğini; gerçek bir mü'minin, ahlâkî seciyesini gerektiği gibi,kullanarak, bütün bir ülkeyi ordusuz, cephanesiz ve donanımsız fethedebileceğini öğretmektedir" (Tefhîmü'l-Kur'an, Mevdudî, 2, 443).

h) Yukarıda da izah edildiği gibi Hz. Yûsuf'un babasının annesinin ve kardeşlerinin ona secde etmeleri yanlış yorumlanıp Allah'tan başkalarına (büyüklere, hükümdarlara) önlerinde kapanarak secde edilebilir sonucu çıkarılamaz. Oradaki "sücceden" kelimesi saygıyla selâmlamak' demektir.

ı) Hz. Yakub'un oğlunun kokusunu çok uzaklardan duyması ya da gömleği yüzüne sürünce gözlerinin iyileşmesinde yadırganacak birşey yoktur. Bir kere Allah isterse en olmayacak gibi görünen şeyleri kendi gücüyle oldurur. Diğer yönden, bilimsel olarak da her iki olay mümkündür.(Ş.İslam.Ans.)


ALINTI
Mihrinaz beğendi.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Esadullah 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Bu Zaman Manevi Fetrettir Esadullah Esadullah 2 60 09 Kasım 2024 12:40
Kuantum Belirsizlik (Heisenberg) İlkesi Kuranda... Esadullah Esadullah 0 87 08 Ekim 2024 16:38
Gayb Alemine Açılan Kapılar... Kitaplar/Kütüphane Kara Kartal 1 421 29 Ocak 2023 13:22
Hiperaktif ve Otizm Çocuklar İçin ... Tıbbı Nebevi ve Alternatif Tıp Mihrinaz 1 450 14 Ekim 2022 01:49
Tabiat ve Burçlara Göre Beslenme-Hangi Tabiat... Tıbbı Nebevi ve Alternatif Tıp Esadullah 2 540 14 Ekim 2022 01:38

Alt 29 Şubat 2012, 16:50   Mesaj No:2
Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:54
Mesaj: 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Yusuf Suresi ve Verdiği Mesajlar

Bazı müslümanlar Hz. Yûsuf'u örnek göstererek küfür kanunlarıyla yönetilen bir ülkede bu kanunların icrasında görev almanın helal olduğunu savunabiliyor, kendi görüşlerine destek olarak da Hz. Yûsuf'un olayını çarpıtıyorlar. Üstad Mevdudî'nin deyimiyle, "Doğrusu bu âyeti böyle yorumlayan müslümanların Hz. Yûsuf'un manevî şahsını olmayacak derekelere düşürmeleri tam bir saçmalıktır. Bu durumlarıyla kendileri, bozulma dönemlerinde yahudilerin geliştirdikleri zihniyetin bir benzerine saplanmış olmaktadırlar. Ahlâk ve maneviyatları çökmeye başladığında yahudiler kendi düşük karakterlerini haklı göstermek için ve daha da alçalmaya mazeret katmak için nebi ve velileri düşük karakterli insanlar olarak resmetmeye başlamışlardı. Aynı şekilde gayrimüslim hükümetlerin yönetimi altına giren kimi müslümanlar, bu yönetime hizmet etmek istemişler fakat İslâm'ın talimatı ve müslüman atalarının sergilediği örnekler önlerine dikilmiş ve utanmışlardı. Bu yüzden şuurlarını pasif hale getirmek suretiyle bu âyetin hakiki anlamından sarfı nazar ettiler ve peygamberin gayriislâmî kanunlarla yönetilen bir ülkenin gayrimüslim yöneticisine hizmet etmek azmiyle memuriyet peşine düştüğü şeklinde saptırdılar. Oysa peygamberin kendi kıssası bize öyle bir hisse vermedi ki, tek bir müslümanın bile yalnız başına, islâmî safvetiyle, imanı, aklı ve hikmetiyle tüm bir ülkede islâmî bir inkılap oluşturabileceğini; gerçek bir mü'minin, ahlâkî seciyesini gerektiği gibi,kullanarak, bütün bir ülkeyi ordusuz, cephanesiz ve donanımsız fethedebileceğini öğretmektedir" (Tefhîmü'l-Kur'an, Mevdudî, 2, 443).

Sayfa numarasında sıkıntı var..Yukarıda kırmızı reng ile işaretlediğim cümleleri Mevdunun kullanabilme ihtimalinin olamadığı kanısındayım.... Acaba Mevdudi kaçıncı ayetin tefsirinde bu cümleleri açıklamıştır notunu düşermisiniz....?

Selametle kalın.................

__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla
Alt 29 Şubat 2012, 16:52   Mesaj No:3
Meal Gurubu Üyesi
Medineweb Emekdarı
bilinmez - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:bilinmez isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13966
Üyelik T.: 27Haziran 2011
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 2.154
Konular: 309
Beğenildi:180
Beğendi:15
Takdirleri:560
Takdir Et:
Standart Cevap: Yusuf Suresi ve Verdiği Mesajlar

bencede kamer34,mevdudi küfürü,küfür görmeyenler için MÜSLÜMAN tanımını kullanmaz...esedullah bey sayfayı versinde bakalım inşaallah...
__________________
önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ...
Alıntı ile Cevapla
Alt 29 Şubat 2012, 22:25   Mesaj No:4
Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:54
Mesaj: 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Yusuf Suresi ve Verdiği Mesajlar

Esadullah bey konuyu astınız fakat Mevdudiye yapılan iftiraya cevap vermediniz...Cevap bekliyoruz...
__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla
Alt 01 Mart 2012, 01:03   Mesaj No:5
Medineweb Sadık Üyesi
Esadullah - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Esadullah isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 15316
Üyelik T.: 18 Aralık 2011
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Kayıp bir Kentten
Yaş:44
Mesaj: 744
Konular: 145
Beğenildi:308
Beğendi:97
Takdirleri:3844
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Yusuf Suresi ve Verdiği Mesajlar

Alıntı:
kamer34 Üyemizden Alıntı Mesajı göster
Bazı müslümanlar Hz. Yûsuf'u örnek göstererek küfür kanunlarıyla yönetilen bir ülkede bu kanunların icrasında görev almanın helal olduğunu savunabiliyor, kendi görüşlerine destek olarak da Hz. Yûsuf'un olayını çarpıtıyorlar. Üstad Mevdudî'nin deyimiyle, "Doğrusu bu âyeti böyle yorumlayan müslümanların Hz. Yûsuf'un manevî şahsını olmayacak derekelere düşürmeleri tam bir saçmalıktır. Bu durumlarıyla kendileri, bozulma dönemlerinde yahudilerin geliştirdikleri zihniyetin bir benzerine saplanmış olmaktadırlar. Ahlâk ve maneviyatları çökmeye başladığında yahudiler kendi düşük karakterlerini haklı göstermek için ve daha da alçalmaya mazeret katmak için nebi ve velileri düşük karakterli insanlar olarak resmetmeye başlamışlardı. Aynı şekilde gayrimüslim hükümetlerin yönetimi altına giren kimi müslümanlar, bu yönetime hizmet etmek istemişler fakat İslâm'ın talimatı ve müslüman atalarının sergilediği örnekler önlerine dikilmiş ve utanmışlardı. Bu yüzden şuurlarını pasif hale getirmek suretiyle bu âyetin hakiki anlamından sarfı nazar ettiler ve peygamberin gayriislâmî kanunlarla yönetilen bir ülkenin gayrimüslim yöneticisine hizmet etmek azmiyle memuriyet peşine düştüğü şeklinde saptırdılar. Oysa peygamberin kendi kıssası bize öyle bir hisse vermedi ki, tek bir müslümanın bile yalnız başına, islâmî safvetiyle, imanı, aklı ve hikmetiyle tüm bir ülkede islâmî bir inkılap oluşturabileceğini; gerçek bir mü'minin, ahlâkî seciyesini gerektiği gibi,kullanarak, bütün bir ülkeyi ordusuz, cephanesiz ve donanımsız fethedebileceğini öğretmektedir" (Tefhîmü'l-Kur'an, Mevdudî, 2, 443).

Sayfa numarasında sıkıntı var..Yukarıda kırmızı reng ile işaretlediğim cümleleri Mevdunun kullanabilme ihtimalinin olamadığı kanısındayım.... Acaba Mevdudi kaçıncı ayetin tefsirinde bu cümleleri açıklamıştır notunu düşermisiniz....?

Selametle kalın.................

Edebiyatta alıntılar satır başından değil belirtildiği yerden başlar eğer biraz sakin ve tarafsız okusaydınız kardeşim o kocaman kırmızılaştırdığınız bölümün makaleyi yazan kişiye ait olduğunu anlar ve bu açıklamasından sonra düşüncesini desteklemek içinde ÜSTAD MAVDUDİ NİN DEYİMİYLE başladığının farkına varırdınız...Bu birinci dersinizdi

İkinci dersiniz ise sizin okuduğunuz çevirilerde bazen sayfa kaymaları olabilir az zahmet eder orjinal esere ulaşırsanız sayfanın altında sayfa numarasını görürsünüz ....

Buradan ne çıkartıyoruz ;

Evvela okuduğumuz yazıları gözümüzle değil aklederek okumamız lazım, ikincisi ise bunun doğuracağı sebeplere hazırlıklı olmak "ahan ben senin ayıbını buldum şimdi yüzüne vurayımda gör" derken yaptığın ayıbı görebilmek , Biz hamd olsun islam adına Hakk adına kelam eden kimseye iftira atmayız karıştırmayın kardeşim ...Müslüman ayıp bulan yada bulmaya çalışan değil örtendir, ayıp bulmak ayrı hatayı aksettirmek çok ayrıdır.

vesselam

Not : sanal alemde mavi rengi kullanırım kırmızı ile cevapladığım konularda genellikle cevap verdiğim şahıslara hatalarından dolayı kızdığımdandır....
Alıntı ile Cevapla
Alt 01 Mart 2012, 01:13   Mesaj No:6
Medineweb Emekdarı
Yitiksevda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Yitiksevda isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2
Üyelik T.: 10 Nisan 2008
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:MALAZGIRT
Yaş:48
Mesaj: 5.077
Konular: 295
Beğenildi:128
Beğendi:24
Takdirleri:153
Takdir Et:
Standart Cevap: Yusuf Suresi ve Verdiği Mesajlar

Esedullah Kardeşimin asmış olduğu yazıda geçen ibareler farklı cümleler ile anlatılmış olsada Üstad Mevdudinin 53.54.55 . ayetleri tefsirinden bazı kişilerin bu ayetleri farklı yorumlamasına binanen soru şeklinde sorulup detaylıca izah edilmiştir....Yani bir peygamberin 40. ayette hüküm yalnızca Allah'ındır diyip sonrada Allah'ın hükümlerine muhalif bir iktidar veya yönetimde görev alamayacağı kesindir...
__________________
Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır .

-İmam Ali- (a.s)
Alıntı ile Cevapla
Alt 01 Mart 2012, 01:17   Mesaj No:7
Medineweb Emekdarı
Yitiksevda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Yitiksevda isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2
Üyelik T.: 10 Nisan 2008
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:MALAZGIRT
Yaş:48
Mesaj: 5.077
Konular: 295
Beğenildi:128
Beğendi:24
Takdirleri:153
Takdir Et:
Standart Cevap: Yusuf Suresi ve Verdiği Mesajlar

53 "(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir."

54 Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin, onu kendime bağlı kılayım." Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi: "Sen bugün bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin, güvenilir (bir danışman-yönetici)sin."47

55 (Yusuf) Dedi ki: "Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl. Çünkü ben, (bunları iyi) bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim."47/a

AÇIKLAMA

47. Şu demek isteniyor: "Hakkında öyle yüksek bir kanaata sahip olduk ki, memleketin en yüksek sorumluluk isteyen memuriyetini sana çekinmeden tevdi edebiliriz."

47/a. Bu ayette bir takım önemli sorular gündeme gelmektedir. Şimdi bunları birer birer tartışalım:

İlk soru şudur: Hz. Yusuf'un (a.s) krala yaptığı teklif bir memuriyet için miydi? Daha önceki açıklama notlarının ışığında vuzuha kavuşmuş olmalıdır ki, mesele hedefine varmasını sağlayacak bir fırsat anını kollayan hırslı bir kişinin başvurusu, yahut bir ricası olmadığı gibi, kralın kendi huzurunda dile getirilen bu teklifi kabul edişi de, (meselenin öncesi yokmuş gibi) aniden olmamıştır. Zira Talmud'a göre, "İbrani kendisini bilge ve uzman bir kimse olarak isbat etmişti"; ayrıca Talmud, Hz. Yusuf'un (a.s) şöyle dediğini nakleder: "Şu kesin ki, benden daha temayüz etmiş biri daha yok: Nihayet ben Allah'ın tüm bilgileri öğrettiği biriyim".

Aziz, nedimleri, şehzadeleri, subayları ve bürokratları, Hz. Yusuf (a.s) huzurdayken artık onun gerçek değerini öğrenmiş durumdaydılar ve başından son on yılda geçen değişiklikler esnasında sergilediği yüksek karakteri bizzat müşahade etmişlerdi. Böylece Hz. Yusuf (a.s) tevazuda, doğrulukta, önsezide, kendini kontrolde, güvenilirlikte, cömertlikte, zeka ve anlayışta eşsiz olduğunu kanıtlamıştı. Bu özellikler karşısında muhatabları bildi ve anladı ki, ülke kaynaklarının nasıl korunacağını, onların nasıl tasarruf edileceğini en iyi bilen, kaynakları geleceğin teminatı olarak mahfuz tutabilecek yegane kişi odur. Bu yüzden Hz. Yusuf (a.s) isteğini belirtir belirtmez bütün kalbleriyle kendisine güvendiler. Hz. Yusuf (a.s) hakkında kralın beslediği olumlu kanaat Kitab-ı Mukaddes'te teyid edilir: Ayrıca Talmud'da da belirtildiği gibi sadece kral değil, etrafında bulunan diğer yöneticilerde Hz. Yusuf'un (a.s) yönetime geçmesini ittifakla kabul etmişlerdir.

Şimdi ikinci soruyu ele alalım: "Hz. Yusuf'a (a.s) güven duyulmasını sağlayan gücün mahiyeti neydi?" Bu önemlidir, çünkü Kur'an'ı kavramada tecrübesi olmayan kimseleri bu ayette geçen "" deyimi ve daha sonra geçen tahıl dağıtım işi yanıltmış; bu yanılgıyla sözkonusu memuriyetin bugünün "Hazine Müsteşarı", "Kıtlık Dönemi Danışmanı" yahut "Maliye Bakanı" türünden bir memuriyet olduğu sonucuna varmışlardır. Aslında memuriyeti bunlardan hiçbiri değildi, zira Kur'an, Kitab-ı Mukaddes ve Talmud'a göre Hz. Yusuf'a (a.s) tüm iktidar tevdi edilmiş ve bir yöneticinin tüm imtiyazı verilmiştir. Tahta oturmasının (ayet, l00) ve kendisine melik denmesinin (ayet, 72) sebebi budur. Bizzat Hz. Yusuf (a.s) Allah'a kendisine melikliği bahşettiği için şükretmiştir (ayet, l00). Herşeyden öte, bizzat Allah bu olaya tanıktır; mealen: "Böylece Yusuf'a ülkede iktidar verdik. Artık ülkenin her yanına istediği gibi tasarruf etme hakkına sahip olmuştu" (ayet, 56). Kitab-ı Mukaddes'e baktığımızda şunları okuyoruz: "Ve Firavun Yusuf'a dedi: "Evimi mekanın bileceksin ve halkın senin emrinle yönetilecek. Ben yalnız tahtta senden büyük olacağım. Bak, tüm Mısır ülkesini yönetmeye seni tayin ediyorum. Senden habersiz Mısır ülkesinde hiç kimse ne parmağını kıpırdatabilecek ne de adım atabilecektir. Ve Yusuf'a Zaphnath-paaneah (Dünya Koruyucusu) adını verdi." (Tekvin, 4l: 40-45). Talmud'a göre ise olay şöyledir: Ağabeyleri Mısır'dan babaları Hz. Yakub'a (a.s) döndüğünde Hz. Yusuf (a.s) hakkında kendisine şunları söylediler: "Mısır meliki, halkı üzerinde öylesine egemen ki ondan üstünü yok. Herkes onun emriyle giriyor, onun emriyle çıkıyor ülkeye. Yöneten onun emirleri... Efendisi Firavun'un nefesini harcamasına gerek bile yok."

Meseleyle ilgili bir diğer soru da şu: Hz. Yusuf'un (a.s) ülkedeki tüm iktidarın kendisine teslimi için yaptığı teklifin hedefi neydi? Hizmetlerini kafir bir devletin kanunlarına güç katmak için mi gerçekleştirdi? Yoksa elinde bulundurduğu hükümetin güçleriyle İslam'ın kültürel, ahlaki ve siyasi sistemlerini mi tesis etmek niyetindeydi? Bu sorulara en iyi cevap Allame Zemahşeri'nin Keşşaf tefsirinde 55. ayete getirdiği yorumda verilmiştir. Şöyle diyor: "Yusuf Aleyhisselam ülkenin kaynaklarını benim tasarrufuma verin şeklindeki teklifinde bulunduğu zaman niyeti Allah'ın hükümlerini yürürlükte kılmak, hak ve adaleti tesis etmek ve tüm rasüller gibi görevini icra etmek üzere iktidar fırsatı kollamaktı. Yoksa tahta geçmeyi, saltanat sevdası için yahut dünyevi arzularını ve hırslarını tatmin için istememişti. Böylece bir talepte bulundu; çünkü bu işi icra edebilecek bir başkasının bulunmadığını gayet iyi biliyordu."

İşin açıkçası yukarıdaki soru en önemli ve temel meseleye götürmektedir: Yusuf Allah Rasulü müydü, değil miydi? Eğer öyle idiyse Kur'an nasıl oluyor da tağuti prensiplerle işleyen bir küfür düzenine hizmet edebilen (sözde Hz. Yusuf (a.s) böyle yapmıştır!) bir peygamber tipinden söz ediyor? Hatta daha da önemli bir soruya varıyoruz: O sadık bir kimse miydi, değil miydi? Eğer öyleyse, nasıl oluyor da hakimiyetin Allah'a değil de, krala ait olduğu teorisini (güya) pratikte uygulayabiliyor, oysa zindandayken "hükmün yalnızca Allah'a ait olduğunu" (ayet, 40) söylememiş miydi? Ve eğer kimilerinin sandığı gibi o başvurusunu krala hizmet için sunmuşsa, bu demektir ki hapisteyken şu söylediklerine ilkece aykırı bir iş yapmış demektir: "Hangisi daha hayırlı, çeşit çeşit tanrıları mı, yoksa tek bir kadir-i mutlak Allah mı?" Madem ki Mısır kralı halkın ittihaz ettiği "tanrılar"dan bir tanrıdır; o halde İslami bir hukukla yönetilen gayri islami bir düzenin yönetim işini üstlenmeyi, bu konuda hizmet vermeyi teklif etmesi Hz. Yusuf (a.s) için Rabbiyle kralı müsavi tutmak olmuyor muydu? Böyle bir durumda sözkonusu yorumcuların Yusuf'a biçtiği yer ne olacaktır?

Doğrusu bu ayeti böyle yorumlayan müslümanların Hz. Yusuf'un (a.s) manevi şahsını olmayacak derekelere düşürmeleri tam bir saçmalıktır. Bu durumlarıyla kendileri, bozulma dönemlerinde Yahudilerin geliştirdikleri zihniyetin bir benzerine saplanmış olmaktadırlar. Ahlak ve maneviyatları çökmeye başladığında Yahudiler kendi düşük karakterlerini haklı göstermek ve daha da alçalmaya mazeret kotarmak için nebi ve velilerini düşük karakterli insanlar olarak resmetmeye başlamışlardı. Aynı şekilde gayri müslim hükumetlerin yönetimi altına giren kimi müslümanlar, bu yönetime hizmet etmek istemişler fakat, İslam'ın talimatı ve müslüman atalarının sergilediği örnekler önlerine dikilmiş ve utanmışlardı. Bu yüzden şuurlarını pasif hale getirmek suretiyle bu ayetin hakiki anlamından sarf-ı nazar ettiler ve peygamberin gayri İslami kanunlarla yönetilen bir ülkenin gayri müslim yöneticisine hizmet etmek azmiyle memuriyet peşine düştüğü şeklinde saptırdılar. Oysa peygamberin kendi kıssası bize öyle bir hisse vermede ki, tek bir müslümanın bile yalnız başına, İslami safvetiyle imanı, aklı ve hikmetiyle tüm bir ülkede İslami bir inkılab oluşturabileceğini; gerçek bir müminin, ahlaki seciyesini gerektiği gibi kullanarak, bütün bir ülkeyi ordusuz, cephanesiz ve donanmasız fethedebileceğini öğretmektedir.

(Tefhimul Kur'an)
Mihrinaz beğendi.
__________________
Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır .

-İmam Ali- (a.s)
Alıntı ile Cevapla
Alt 01 Mart 2012, 18:21   Mesaj No:8
Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:54
Mesaj: 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Yusuf Suresi ve Verdiği Mesajlar

Edebiyatta alıntılar satır başından değil belirtildiği yerden başlar eğer biraz sakin ve tarafsız okusaydınız kardeşim o kocaman kırmızılaştırdığınız bölümün makaleyi yazan kişiye ait olduğunu anlar ve bu açıklamasından sonra düşüncesini desteklemek içinde ÜSTAD MAVDUDİ NİN DEYİMİYLE başladığının farkına varırdınız...Bu birinci dersinizdi
Alıntı

Teşekkür ederiz böylece sayenizde edebiyatıda öğrenmiş olduk..

Üzerini işaretlediğim bölümün tevhid akidesine sahip bir insanın kaleminden çıkmadığını ilk okuduğum anda anladım.... Bazı müslümanlar Hz. Yûsuf'u örnek göstererek küfür kanunlarıyla yönetilen bir ülkede bu kanunların icrasında görev almanın helal olduğunu savunabiliyor düşüncesi tevhid akidesine taban tabana zıt bir düşüncedir... bir insan hem küfür kanunlarını icra edecek hem müslüman olarak kalacak inancı ancak tasavvuf dininin akidesinde vardır...

İslam dininde böyle bir düşünce kişinin kafir olması için açık bir göstergedir..

Ben sizden sayfa numarasını istememiştim...Mademki siz orjinalını okuyorsunuz... O halde benim açıklamasını istediğim satırlarıma iyice bir bakın. Evvela okuduğumuz yazıları gözümüzle değil aklederek okumamız lazım, ikincisi ise bunun doğuracağı sebeplere hazırlıklı olmak "ahan ben senin ayıbını buldum şimdi yüzüne vurayımda gör" derken yaptığın ayıbı görebilmek...

Size bu yorum hangi ayetin tefisirinde geçiyor diye sordum,siz ise laf kalabalığı yaparak bunu izah etmek yerine iftira attığınız konunun üstüne örtmeye çalıştınız....

Yitiksevda abim sağ olsun sizin yapmanız gerekenleri yaptı ve böylece sizin müslüman alimlere olan iftiralarınız bir kez daha gün gibi ortaya çıktı.... Zaten bunu hep yaptınız.....

Gerek Seyyid Kutuba gerek İbn-i Teymiyye gerek Muhammed bin Abdulvahab’a olsun hep iftira attınız... Onlara ait olmayan düşünceleri görüşleri hep çarpıtarak kendi mür-itelerinize sundunuz...Tasavvufçular bunu hep yapıyor...

Bu sözünü ettiğim müslüman alimlerin eserlerinden bir yazı alıntı yaparak bakın bu düşünce Kuran’a aykırıdır mertliğini yapamadınız....

Şehid ibn-i Teymiyye kendi dönemindeki tasavvuf dininin mensuplarının iftirlarına maruz kaldığını hapishane mektuplarında dile getirmektedir... Onu şehit eden zihniyete Allah lanet etsin diyorum....

Tasavvuf dininin sitelerine bir bakın işleri güçleri hep Muhammed bin Abdulvahhab ve İbn-i Teymiyyeye olan olan iftiralarıyla doludur.... Şimidide sıra Mevdude sanırım...

Hz. Yusufun beşeri kanunlarla hüküm etmeyeceği her müslümanın bildiği bir hakikattır...Tağutların kanunlarını güçlendirici ve bu kanunlarla insanlara adelet dağıtılabileceğinin düşüncesi ancak müslüman olmayan kişilerin fehmidir.... Bu hakikat ortada iken çağımızın samirileri nasıl oluyorda hıristiyan dünyasının kanunlarıyla adalet dağıtılacabileceiğinin fetvasını verebilmektedirler...

Hem beşeri kanunlarla helal ve haram sınırlarınızı tayin edeceksiniz, bizde Allah’ın kanunları gibi kanunlar yapıyoruz diyeceksiniz.... Hemde bizim şirkimiz küfrümüz nedir bize bunu ispat edermisinizi diyeceksiniz.... bu tam bir paradokstur...
__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla
Alt 01 Mart 2012, 18:44   Mesaj No:9
Medineweb Sadık Üyesi
Esadullah - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Esadullah isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 15316
Üyelik T.: 18 Aralık 2011
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Kayıp bir Kentten
Yaş:44
Mesaj: 744
Konular: 145
Beğenildi:308
Beğendi:97
Takdirleri:3844
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Yusuf Suresi ve Verdiği Mesajlar

Alıntı:
kamer34 Üyemizden Alıntı Mesajı göster
Edebiyatta alıntılar satır başından değil belirtildiği yerden başlar eğer biraz sakin ve tarafsız okusaydınız kardeşim o kocaman kırmızılaştırdığınız bölümün makaleyi yazan kişiye ait olduğunu anlar ve bu açıklamasından sonra düşüncesini desteklemek içinde ÜSTAD MAVDUDİ NİN DEYİMİYLE başladığının farkına varırdınız...Bu birinci dersinizdi
Alıntı

Teşekkür ederiz böylece sayenizde edebiyatıda öğrenmiş olduk..

Üzerini işaretlediğim bölümün tevhid akidesine sahip bir insanın kaleminden çıkmadığını ilk okuduğum anda anladım.... Bazı müslümanlar Hz. Yûsuf'u örnek göstererek küfür kanunlarıyla yönetilen bir ülkede bu kanunların icrasında görev almanın helal olduğunu savunabiliyor düşüncesi tevhid akidesine taban tabana zıt bir düşüncedir... bir insan hem küfür kanunlarını icra edecek hem müslüman olarak kalacak inancı ancak tasavvuf dininin akidesinde vardır...

İslam dininde böyle bir düşünce kişinin kafir olması için açık bir göstergedir..

Ben sizden sayfa numarasını istememiştim...Mademki siz orjinalını okuyorsunuz... O halde benim açıklamasını istediğim satırlarıma iyice bir bakın. Evvela okuduğumuz yazıları gözümüzle değil aklederek okumamız lazım, ikincisi ise bunun doğuracağı sebeplere hazırlıklı olmak "ahan ben senin ayıbını buldum şimdi yüzüne vurayımda gör" derken yaptığın ayıbı görebilmek...

Size bu yorum hangi ayetin tefisirinde geçiyor diye sordum,siz ise laf kalabalığı yaparak bunu izah etmek yerine iftira attığınız konunun üstüne örtmeye çalıştınız....

Yitiksevda abim sağ olsun sizin yapmanız gerekenleri yaptı ve böylece sizin müslüman alimlere olan iftiralarınız bir kez daha gün gibi ortaya çıktı.... Zaten bunu hep yaptınız.....

Gerek Seyyid Kutuba gerek İbn-i Teymiyye gerek Muhammed bin Abdulvahab’a olsun hep iftira attınız... Onlara ait olmayan düşünceleri görüşleri hep çarpıtarak kendi mür-itelerinize sundunuz...Tasavvufçular bunu hep yapıyor...

Bu sözünü ettiğim müslüman alimlerin eserlerinden bir yazı alıntı yaparak bakın bu düşünce Kuran’a aykırıdır mertliğini yapamadınız....

Şehid ibn-i Teymiyye kendi dönemindeki tasavvuf dininin mensuplarının iftirlarına maruz kaldığını hapishane mektuplarında dile getirmektedir... Onu şehit eden zihniyete Allah lanet etsin diyorum....

Tasavvuf dininin sitelerine bir bakın işleri güçleri hep Muhammed bin Abdulvahhab ve İbn-i Teymiyyeye olan olan iftiralarıyla doludur.... Şimidide sıra Mevdude sanırım...

Hz. Yusufun beşeri kanunlarla hüküm etmeyeceği her müslümanın bildiği bir hakikattır...Tağutların kanunlarını güçlendirici ve bu kanunlarla insanlara adelet dağıtılabileceğinin düşüncesi ancak müslüman olmayan kişilerin fehmidir.... Bu hakikat ortada iken çağımızın samirileri nasıl oluyorda hıristiyan dünyasının kanunlarıyla adalet dağıtılacabileceiğinin fetvasını verebilmektedirler...

Hem beşeri kanunlarla helal ve haram sınırlarınızı tayin edeceksiniz, bizde Allah’ın kanunları gibi kanunlar yapıyoruz diyeceksiniz.... Hemde bizim şirkimiz küfrümüz nedir bize bunu ispat edermisinizi diyeceksiniz.... bu tam bir paradokstur...
Kızmayın kardeşim bakın olayları çok çarpıtıyorsunuz bence buna gerek yok hatta ben sizin yüzünüzden bu siteye konu açmaya bile çekiniyorum , ha cevap veremiyeceğimden değil bu konuları ben yazmadım ama sonuna kadar size cevaplarını veririm Allahın izni ile ama konuya yorum yapın be güzel kardeşim neden direk şahsımı hedef alıyorsunuz anlamadım ...!

Siz bana ne sorarsanız cevabını alırsınız fazlası yada eksiği olmaz unutmayın yeterki sormasını bilin ...

Birde bakın siz müslüman alim diye tanımladığınız isimlere nasıl sahip çıkıyorsunuz ama Tasavvufta mürşidine sevgi duyan bir Müridi şirk ehli diye damgalıyorsunuz ...Teymiyye ye laf edince kızıyor savunuyorsanız sizde demekki Onu ilah edindiniz bumudur? Yada Vahhabilik dinindenmisiniz? Abdulvahhab sizin ekolünüz ise sizde onu Mürşid görmüşsünüz demek ve Tasavvuf erbabı ile aynı konumdasınız siz Allahın hükmü ile değil bu şahısların hükmü ile hükmediyorsunuz o zaman ....!

Unutmayın islam alimin hatası varsa bunu dile getirmek ayrı ama onu şirkle küfürle itham etmek ap ayrıdır ...

vesselam
Alıntı ile Cevapla
Alt 02 Mart 2012, 14:52   Mesaj No:10
Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:54
Mesaj: 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Yusuf Suresi ve Verdiği Mesajlar

Güzel abim ben kızmıyorum,kızmamda..Herkes kendi ideolojisinin hesabını verecektir...

Müslüman alimleri savunmaya gelince... Ben müslümanım tabiki saffımı belli ettirmek zorunluluğum vardır... Alimlere tabi olma yada onların fikirlerinde yararlanma meselesine gelince...

Bakın sayın abim insan tevhid akidesine sahip olmadığı takdirde konularıda kendi akidesine göre yorumlar.. Ve hayata dair tüm düşüncelerine o pencereden bakar... İşte böylesi fikirlerle tevhidi, İslamı, mülaza etmekte o denli zor olur...

Bizler hergün fatiha suresinde şunu söyleriz “ilet bizi ya rabbim nimet verdiklerinin yoluna” nimetlerin en büyüğü şüphesiz tevhid akidesidir...

İnsanların insanları tabi olması onları alim önder kabul etmenin islam dininde belirli şartları vardır...Bu şartlar oluştuktan sonra ancak insanlar insanlara muvvahid alim şehit diyebilir...

Düşüncelerini sapıklık üzere bina etmiş insanlara tabi olmakla hz.Ömer gibi hz.Ali gibi hz.Ebubekir gibi müslüman imamlar gibi insanlara tabi olmak onların fikirlerinden yararlanmak onları ilah edinmek anlamına gelmez...şu ayete bakalım

Nisa/59”Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; peygambere itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve Resulüne döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.””


Bu ayette Allah’a ve Rasulune kayıtsız şartsız itaat vardır.. Bunun dışındaki insanlara şart edatı getirilmiş ancak sizden olanlar ibaresi konulmuştur.. Buda bizlere şunu göstermektedir...İnsanlara itaat ancak hak üzere olmaları kaydıyla söz konusudur.... Tevbe/31 geçen Adyy bin Hatem ile Rasulullah (sav) arasındaki diyaloğa baktığımızda Rasulullah: Din adamlarınız helal haram sınırlarını belirlerken sizlerde onlara tabi oldunuz....İşte bu suretle sizler onları Rab edinmiş oldunuz...İnsan Kuran da bu genel kaideyi bilmeyecek kadar basiretten yoksun ise bu insanın müslüman akidesine sahip olmasıda imkansızdır...

“Unutmayın islam alimin hatası varsa bunu dile getirmek ayrı ama onu şirkle küfürle itham etmek ap ayrıdır ...”
Alıntı

Şu cümle enteresan bir cümledir...Hatta dehşet bir cümledir...... Henüz hata yada günah kavramı ile şirk küfür kavramlarını birbirlerinden ayırd edemeyen bir din tabiki hak din olamaz...

Bugün şirk düzenin anayasaları yada, babayasaları islam dini üzeremi inşa edilmiştir...Yoksa insanların insanlara olan kulluğunun yada insanların insanları RAB olarak benimsediklerinin açık göstergesimidir....

Ellerinizle rey vererek anaysalar çıkartığınız fani yasalarınız acaba hırsızlaığa nasıl bir ceza vermektedir. Peki ya miras hukukunuz...Yiyecek içeçek giyecek ile ilgili fani yasalarınız nasıl bir yasama ile yürütülmektedir.... Hazineniz devlet tahvilleri bonusu adı altında faiz üzere kurulu değilmidir...?

Hz. Yususfun devletini Rasulull (sav)in devletini hiç açıp okuduzumu..?. Sizin fani yasalarınız ile bir ilişki kurabildinizmi...? ......................Elbetteki hayır............................

Başlarını örtüp mezarlıklardan, yatırlardan, katırlardan, atlardan medet ummak,rabıta adı altında şirkin en babasını işlemek,ben bilmem şeyhim bilir desturu ile hayatını şeyhinin dudaklarından çıkacak üçbeş kelimeye bağlamak,ılımlı islam adı altında kafirleri dostlar veliler ilan etmek,kadının tüm vucut hatlarını kendi tv kanalllarında boy boy sergilemek,örtünmek dinin teferuatlarındandır diyerek özellikle manken gibi kadınları seçerek tv kanallarının reytinglerini artırmak,haşa ben kademeleri aştım Allah olduğumu fark ettim diyen kafirane düşüncelere sahip olmak.....Evet tüm bunlar size göre birer küçük hatamıdır....?

Fakat islam dininde bunlar yoldan çıkmışlığın tuğyanlığın en üst sınırlarıdır.....


Toplumlar Allah’ın kitabına dönmedikçe islam dinini kendilerine şiar edinmedikçe,hak ile batıl arasına kesin belirleyici bir çizgi koymadıkçı hak din üzere olamazlar....İslam davetçilerinin tebliği ancak insanları Allah’ın kitabına davet etmektir..

......................O halde okuyalım...........................


İbahim/52
“İşte bu (Kur'an) uyarılıp-korkutulsunlar, gerçekten O'nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir ültimatondur)dur.”
Allah, muhakkak Hz. Muhammed'e (s.a) verdiği sözleri de yerine getirecektir.................

Selam hidayete erenlere...........
__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
YUSUF KUYULARA MAHKÛM, KUYULAR YUSUF’A ZİNDAN namzet davadar Şiirler ve Şairler 6 14 Aralık 2022 08:45
Nesefi Tefsiri (Medâriku't Tenzil) Yûsuf sûresi Ebü'l-Berekât Nesefî -1 Mihrinaz Tefsir Çalışmaları 5 11 Ekim 2017 17:51
Yusuf Suresi Bize Ne Anlatıyor? Mihrinaz Tefsir Çalışmaları 15 27Haziran 2014 19:58
Yusuf Süresinde geçen Hz. Yusuf (as)'ın gömleği ile ilgili üç kıssayı açıklar mısınız _bülbül_ Soru Cevap Arşivi 0 11 Nisan 2009 09:10
Fizilalil Kuran Yusuf Suresi Tefsiri-Medineweb MERVE DEMİR Fizilalil Kur'ân 7 08 Ekim 2008 13:45

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.