|
Konu Kimliği: Konu Sahibi FECR,Açılış Tarihi: 29 Ocak 2014 (10:46), Konuya Son Cevap : 29 Ocak 2014 (10:46). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
29 Ocak 2014, 10:46 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Zinet ve İsraf Meselesi Zinet ve İsraf Meselesi A'raf Suresi 31.Ayet Çerçevesinde Zinet ve İsraf A'RAF/31. “Ey Âdemoğulları! Her mescid yanında ziynetlerinizi takının; yiyin için fakat İsraf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez.” Her mescid yanında süslenmemizi, ziynetlenmemizi istiyor Rabbimiz. Her mescid yanında bizden bir hareket isteniyor. Ama bu öyle bir hareket olacak ki devamlı olacak, hiç kesintiye uğramayacak ve bir de mutedil olacak ifradı tefriti olmayacak. Bu hareketin sınırları Allah ve Resûlü tarafından çizilmiştir. Nerede durulacak nerede yürü-necek bunu Allah ve Resûlü belirlemiştir. Halbuki bakıyoruz ki bugün müslümanların hayatında belli bir hedef, belli bir durak yoktur. Durulacak bir hudut bir sınır yoktur. Hep ileri, hep ileri bir felsefenin esiridir müslümanlar. Halbuki müslümanın hareketlerinde bir sınır bir hudut olmalıdır. Allah ve Resûlü böyle istemektedir. Meselâ yemede içmede bir sınır vardır. Karın doyuncaya ka-dar yenir, ihtiyaç kadar içilir. İhtiyaç kadar kazanılır ve karşıdakine ihtiyacı kadar verilir. Zengin olunca o da vermeye başlar. Giyininceye kadar giyinilir ve karşıdaki giyininceye kadar giydirilir. Abdest alınıncaya kadar su kullanılır. İslâm’da davranışlarımızın tümünde bir sınır bir hudut vardır. Burada da diyor ki bakın Rabbimiz her mescid yanında ziy-netlerinizi takınınız. Her mescid yanında süsleniniz. Mescidler de öyle bir süslenin ki bu sizin süsünüz olsun. Mescitlerin içini süsleyin. Neyle? Halılar zililer, koltuklar kanepeler, yazılar levhalar, akvaryumlar avizelerle mi? Hayır saf temiz cemaatlerle. Tertemiz müslüman saflarla. Bir binanın tuğlaları gibi birbirlerine kenetlenmiş, kafa kalp birliği, iman itikad birliği içinde omuz omuza cemaatlerle. Ya da şirkten, bid’atlerden ve hurafelerden uzak Allah’ın istediği gibi ibadetlerle süsleyin mescidleri. Allah ve Resûlünün istediği Allah’a lâyık kulluklarla, namazlarla, zikirlerle, tesbih ve tehlillerle, Allah’a lâyık kıyam ve secdelerle süsleyin. Yâni mescidin içini süsle-yin, ya da mescitlerin içinde süslenin. Ya da mescidlerin çevresini, mescid mahallerini süsleyin. Mescitlerin çevresini temizleyin. Yâni yıkın mescidlerin çevresindeki meyhaneleri. Yerle bir edin mescidlere bitişik kumarhaneleri. Silip sü-pürüp mescidlerin yanı başındaki fâiz haneleri. Temizleyin mescidleri bu pisliklerden ve süsleyin mescidlerinizin çevresini. Âyet-i kerîmeden şu namaz kıldığımız mescidleri anladığımız gibi bir de hani Allah’ın Resûlü tüm arz benim için mescid kılındı bu-yuruyordu ya öyleyse ey müslümanlar öyle bir hayat yaşayalım ki tüm arz bizim için mescid olsun. Tüm arz bizim için orada Allah’ın emirle-rini uygulayacağımız mekânlar olsun, tüm arz mescidinde Allah’ın bizden istediği tavırlarla süslenelim. Tüm arz mescidinde Allah’ın emirlerini görüntüleyelim. Her nerede olursak olalım orada Allah’ın emirleri-ne secde ederek Allah’ın arzularıyla süslenelim. Her yerde Allah’ın kitabını görüntüleyelim. Allah’ın boyasıyla boyanalım, çevremize bu boya ile görünelim ve çevremizi de bu boya ile süsleyelim. Arzın her bir bölgesinde Rabbimize yakınlık gereği onun her istediğine onun istediği biçimde boyun bükelim. Ziynet budur işte. Ziynet Allah’ın boyası, Allah’ın bizde görmek istediği görüntüdür. Allah ve Resûlünün ziynet dediği, süslü dediği şey ziynettir, süstür ve süslüdür. Dışındakilerin hiç birisi süs değildir, ziynet değildir. Meselâ bir gelin düşünün ki üzerine giydiği gelinlik Zambiya’dan getirtilmiş, açık yeri kapalı yerinden fazla. Allah ve Resûlünün kıstaslarına göre bu elbisenin içindeki gelin süslü değildir. Süs ve ziynet değildir bu elbise. Bir gelin ki tepeden tırnağa örtülü işte süslü olan budur. Bir ev düşünün ki şu kadar metre kare bir alana yapılmış, bah-çesindeki çiçekler Sirilankadan, içindeki vazolar Bohemya’dan, koltukları kanepeleri İtalya’dan getirtilmiş süslü değildir bu ev. Ama yarın ölecekmiş gibi eşyaları Allah ve Resûlünün istediği gibi bina edilmiş bir çadır ondan süslüdür. Bir el düşünün ki milyarlara mal olmuş bir altın yüksük takıl-mış bu el süslü değildir. Ama Allah ve Resûlünün istediği biçimde çok ucuz da olsa gümüş bir yüksük takılmış el süslüdür. Bir baş düşünün ki açık, o baş süslü değildir. Veya bir baş düşünün ki takke giyilmiş o da süslü değildir. Başın ziyneti o takkenin üzerine sarılmış bir sarıktır. Veya sakalsız bir yüz asla süslü değildir. Yüzün ziyneti de Allah ve Resûlünün istediği biçimde bırakılmış sakaldır. Tesettürsüz bir vücut süslü değildir. Allah ve Resûlünün tarifine uygun olarak giyinmiş bir beden ziynetlidir. Bir kadının kocasının yanında ona kendisini arz etmesi, onun süsü ve ziyneti, dahası başkalarının yanında sesini ve saçının bir telini bile saklaması onun süsü ve ziynetidir. Yâni Allah neyi nasıl istemişse öylece yapmak ziynettir. Su geminin altındaysa ziynettir, ama su geminin içindeyse ziynet değil-dir. Dünya ve dünyalık her şey ayaklarınızın altındaysa, siz onlara hükmedebiliyorsanız ziynetlidir, ama dünyalıklar sizin içinize girmiş ve size hükmetmeye başlamışsa bu ziynet değildir. O halde Allah’ın bizden istediği, beğendiği, bizde görmekten razı olduğu her türlü davranışlarımız bizim ziynetimiz ve süsümüzdür. Namaz vücudumuzun süsü ve ziynetidir. Zekât mallarımızın ziynetidir. Terbiye adına çocuklarımıza attığımız her tokat onların süsüdür. Müslümanın onu cennete ulaştırma adına hanımının yüzüne kondurduğu buse de onun süsüdür. Bir sofra ki Rasûlullah’ın sofrasına benzediği ölçüde süslüdür. Bir yiyiş içiş modeli Rasûlullah’ınkine benzediği ölçüde ziynetlidir. İşte bu bir başka ifadesiyle ruhsattır. Ruhsat miktarı olanlar süslüdür ziynetlidir ruhsat ötesine aşıldığı zaman da bu israftır. Evet öyle bir süslenelim ki bu arz mescidinde bu Allah ve Re-sûlünün bizden istediği bir süslenme olsun. Tıpkı kocası için süslenen bir kadının yahut da karısı için süslenen bir kocanın süslenmesi gibi biz de Rabbimiz için ve Rabbimizin istediği biçimde süslenelim. Bakın âyetin devamında Rabbimiz süslenmenin hemen akabinde İsrafı da yasaklamaktadır. Yemenizde içmenizde, giyinmenizde kuşanmanızda da haddi aşıp İsraf etmeyin. Allah’ın sınırlarını aşmayın. Allah ve Resûlünün tanıdığı ruhsatın dışına çıkmayın. Haramı helâl yapmayın. Öyle yiyin için, öyle giyinin kuşanın ki bu Allah’ın size tanıdığı ruhsat kadar olsun. Yeme içme ve giyinme konusunda Allah’ın Resûlü ne kadarına müsaade etmişse işte o kadarı israf değildir. Bu sınırı aşanların tamamı bilelim ki israftır. Tek çeşit yenecek, acıkmadan oturulmayacak, doymadan kalkılacak, ayakta yenmeyecek, besmele çekilecek önünden yenecek, aç komşular varsa onlar da çağrılacak. Evet yiyin için ama israf etmeyin çünkü Allah israf edenleri sevmez. Peki İsraf nedir? İsraf ihtiyaç dışı tüketim demektir. İhtiyaç dışı istihlak demektir. İsraf ihtiyaçsızlık adına harcamaktır. Peki ihti-yaç nedir? İhtiyaç işte curcuna burada başlıyor. Efendim işte şu kadar da olsa yetmiyor, yetiremiyoruz. Bizim ihtiyaç felsefemiz yanlıştır. İhtiyaç anlayışlarımız bozuktur. Peki nedir ihtiyaç? İhtiyaç Allah’ın bizden istediği kulluğun ic-rasında bize mutlaka lâzım olan şeylerdir. Cenâb-ı Hakkın bizim hayatımıza çizdiği kulluk programının icrası adına harcanacaklara, harcanması gerekenlere ihtiyaç diyoruz. İşte bunun dışına çıkmak bu sınırı aşmak israftır. İhtiyaç elzemi lâzıma tercih etmektir. İsraf da lâzımı elzeme tercih etmek demektir. Öyleyse hayatımızda bir lâzım bir de elzem olan şeyler vardır. Yâni onsuz olmaz mutlaka elzem olanlar vardır bir de olsa da olur olmasa da olur dediğimiz lâzım olanlar vardır. O halde ihtiyaç elzemi lâzıma tercihtir. Mutlaka elzem dediğimiz onsuz olmaz dediğimiz şey-leri lâzıma tercih edeceğiz. Meselâ her evin mutlaka bir sergiye ihtiyacı vardır. Elzemdir bu. Ama bu serginin bir kilim yahut bir hasır olması elzemken bilmem kaç milyona mal olacak bir Bünyan halısı olması da belki lâzımdır. Öyleyse biz elzemi lâzıma tercih edecek ve o konuda İsraf etmeyeceğiz. Evimizde aydınlanmak için mutlaka bir aydınlatıcıya ihtiyaç vardır. Elzemdir bu. Ama yüz mumluk bir ampul dururken bilmem kaç milyona mal olacak bir avize almamız lâzımı elzeme tercihtir ki bu İsraftır. Yaşamak ve Allah’a kulluk takdim edebilmek için yemek zo-rundayız bu elzemdir. Ama şu kadar liraya mal olan bir yemekle doyacakken bu kadar liraya mal olacak yemeklerin peşine takılmak, hayatta onları hedef haline getirmek veya üç lokmayla doyacakken dördüncü beşinci lokmaya uzanmak İsraftır. Hattâ ol sebepten barsakları boşaltma adına tuvalette kaybedilen zaman bile İsraftır. Kişinin Allah’ın kendisinden sarfını istemediği her türlü sarf, her türlü harcama İsraftır. Efendim bu havluya el siliniyor bir de ayak havlusu lâzım. Peki var mıydı sahabenin böyle ayak havluları? İhtiyaç konusunda kitap ve sünnet ölçüdür. Ne yapalım bunlar, bunlar da ihtiyaçtır diyerek eğer Pavlos’un köpeği şartlanmaya kalkışırsak ihti-yaçlarımız hiç bir zaman bitmeyecek ve biz ihtiyaçsızlığı ihtiyaç bilip bir ömür boyu bunların giderilmesi adına çırpınıp duracağız demektir. Allah’ın Resûlü bir hadislerinde denizin kenarında da bulun-sanız abdest alırken fazla su harcayıp İsraf etmeyin buyurmaktadır. Denizin kenarında bile olsanız. Yâni benim yaptığım meşru bir iştir, ben şu anda abdest alıyorum binaen aleyh iki üç avuç fazla su harcasam ne çıkar? Denizin suyu tükenecek değil ya demeyeceğiz. Bu bir emirdir ve müslümanın tüm hayatı buna uygun olmalıdır. Bakın deniz kenarında meşru bir yere harcarken bile israf etmeyeceğiz. Tabi burada anlatılan sadece deniz değildir. Ne kadarda malın olursa olsun yine de harcaman ölçülü olacaktır. Yâni düşünün ki çok malınız var. Deniz kadar da malınız olsa meşru dairede harcarken bile israf etmeyeceksiniz. Gayri meşruya zaten harcanmayacak da meşruya harcanırken bile İsraf edilmeyecek. Bir iki örnek verelim. Meselâ bugün Allah ve Resûlünün istediği tarzda bir düğün eğer üz yüz milyona mal olabiliyorsa iki yüz elli milyonu olan bir elli milyon borç bulsun üç yüz milyon harcasın, yüz milyarı olanda yine üç yüz milyon harcasın ve İsraf etmesin demektir bunun mânâsı. Peki deniz kadar malı var adamın o da bu kadar harcayacak peki bu adam malının geri kalanı ne yapacak? Onu harcamayıp, İsraf etmeyip Allah kullarına ulaştıracak. Veya meselâ beş kişilik bir ailenin bir akşam yemeği elli bin liraya hazırlanabiliyorsa yüz milyonumuz da olsa yine elli bin lira har-cayacak ve İsraf etmeyeceğiz. Efendim benim deniz kadar malım var. Şu kadar da harcasam tükenmez, ne fark eder ben başkaları gibi değilim ki, benim sofram başkalarının sofrası gibi olamaz, benim dü-ğünde harcamam başkaları gibi olamaz demek Allah korusun İslâm dışı bir hayatı çağıracak ve bizi İsrafların içine batıracak ve toplumda fertler arası uçurumlar meydana getirecektir. Meselâ çocukların ekmeği bile zor bulabildikleri bir mahallede bizim çocuklarımızın ellerinde pastayla sokağa çıkması ne büyük bir dengesizlik ve ne acı bir yıkım doğuracaktır bunu düşünmek zorundayız. Öyleyse unutmayalım ki deniz kadar malı olan da ırmak kadar malı olan da aynı ölçüde harcayacak, her ikisinin de sofraları aynı olacak, her ikisinin de harcamaları aynı olacak ve fazlalıklar Allah kullarına ulaştırılacak ve İsraf edilmeyecektir. işte hadisin bize anlat-mak istediği budur. Günümüz insanı maalesef deliğe göre yama yerine, yamaya göre delik açma kavgasındadır. İhtiyaca göre harcama yerine paraya göre, gelire göre harcama alanları açmaya çalışıyorlar. Nice insan bilirim ki kaşınan yerlerini bile kaşıyamıyor, ama niceleri de vardır ki gicişmedik yerlerini kaşıma kavgası veriyor. Ben öyle insanlar tanırım ki sadece bir akşam yemekleri mübâlağa etmiyorum fakir bir ailenin bir aylık yiyeceği. Fakir bir ailenin bir ayda yiyeceğini bir akşam yiyebiliyorlar. Sanki adamların ağzı mutfakta ensesi tuvalette. Yemekten başka bir şey düşünmüyor adamlar. Halbuki vücutlarımız bize Allah’ın emânetidir. Vücutlarımızın yapısını değiştirmeye, bozmaya ve işleyişini zorlaştırmaya yönelik her şey yasaktır. Emânete hıyanettir. Bir mideye her gün inen mayeyi şöyle bir düşünün. Sabahleyin beş bardak renkli su çay, gündüz akşama kadar renkli su, ayran, göze faydalıdır diye bir iki bardak havuç suyu, vitamin vardır diye bir iki bardak portakal, limon suyu, bir iki şişe meşrubat, her uğradığı yerde hatır için çay üstüne çay, kahve üstüne kahve. Şimdi bu mideyi düşünün siz. Lâkin şurası bir hakikat ki bütün bu içmeler ihtiyaç adına, bes-lenme adına değil hatır adına, İsraf ve lüks adınadır. Vücudun yapı taşlarını bozma adınadır. Dostluk adına veya müşterinin her isteğini yerine getirme adına bunlara karşı çıkamayan kişi İsrafın içine gömü-lüyor demektir. Meselâ gittiğiniz her yerde size su ikram edilse siz de bunu reddetmeseniz ölürsünüz . Ama renkli su olunca akşama kadar içmeye devam ediyor adamlar. Halbuki bu dünyada elbette mü’minler kâfirlerden farklı olma-lıdırlar. Kitabımızın başka âyetlerinin beyanıyla; kâfirler dünyada sadece yerler içerler. Hem de hayvanlar gibi yerler içerler. Bu hayvan özelliğidir. Sadece yemek içmek. Önüne ne gelirse yemek içmek. Yemek için yemek, içmek için içmek. Kulluk için değil, ihtiyaç için değil önüne gelen hiçbir şeyi reddetmeden yemek içmek bu hayvan karak-teridir. Halbuki mümin asla böyle değildir. O önüne gelen her şeyi ye-meden yana olmaz. Onun yemesinde ve içmesinde bir sınır bir durak noktası vardır. Hattâ Allah’ın Resûlü bir hadislerinde: “Kişinin canının çektiği her şeyden yemeye çalışması İsraf olarak ona yeter” Buyurmaktadır. Ee efendim tüm bu nîmetler yenmek ve iç-mek için yaratılmamış mıdır? Yemeyelim mi yâni? Bütün kadınlar da evlenmek için yaratılmışlardır ama bir sınır var değil mi? Hepsinden istifade hakkımız yoktur değil mi? Hayvanlar yerler içerler ama yiyip içtikleri nîmetler üzerinde hiç düşünmezler. Acaba bu yediğim, içtiğim rızklar nereden gelmiştir? Nasıl meydana gelmiştir? Kim yaratmış bunları? Acaba tüm bu nîmetleri yaratıp benim hizmetime sunan var-lık bu nîmetler karşılığında benden ne ister? O’na nasıl teşekkür et-meliyim? Hayvan bunu düşünmez düşünemez. İşte kâfirler de aynen bu hayvanlar gibidirler. Yiyip içmelerinde hiçbir kontrol mekânizması, hiçbir sınır ve durak noktası olmadığı gibi tüm bu nîmetleri kendilerine sunan Rablerine karşı da en küçük bir minnet duyguları da yoktur. ALİ KÜÇÜK-Besairul Kur'an
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
Konu Sahibi FECR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Eskiden Hayat Daha Güzeldi... | Gönülden Dökülen Nağmeler | FECR | 0 | 70 | 12 Ekim 2024 10:01 |
Prof. Dr. Mehmet Görmez'den Önemli Açıklamalar | Muhtelif Konular | FECR | 0 | 101 | 07 Ekim 2024 20:33 |
Müslüman Bir Toplumu Çökertmek İstiyorsanız | Muhtelif Konular | FECR | 0 | 84 | 23 Eylül 2024 11:06 |
Şehit Haniye İçin Ezgi | MultiMedya-İzleme Vb | Esma_Nur | 1 | 100 | 03 Ağustos 2024 22:38 |
NELERİ BİLMELİYİZ? | Kurân-ı Kerîm | FECR | 0 | 117 | 01 Ağustos 2024 17:31 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
MEDİNEWEB HAFTANIN HUTBESi:09.02.2018 İSRAF, DİNÎ VE AHLAKÎ BİR İFLASTIR | alperkara | Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat | 0 | 07 Şubat 2018 16:40 |
Çocuklarımızı İSRAF Etmeyelim.. | su damlası | Çocuk ve Aile Sağlığı | 0 | 24 Eylül 2014 21:14 |
Kredi kartı 'İsraf Ekonomisi'nin Bel Kemiği | EyMeN&TaLhA | İslami Haberler | 3 | 08 Nisan 2014 00:01 |
Hutbe:İsraf | Arasat | Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat | 0 | 20 Mart 2009 22:36 |
Vaaz:İsraf ve Tasarruf | Seleme | Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat | 0 | 08 Mayıs 2008 13:52 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|