|
Konu Kimliği: Konu Sahibi seydanur,Açılış Tarihi: 08 Kasım 2008 (23:13), Konuya Son Cevap : 09 Kasım 2008 (01:19). Konuya 4 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
08 Kasım 2008, 23:13 | Mesaj No:1 |
Kur'an ve Tefekkür -1- Kur'an ve Tefekkür -1- Kur'an ve Tefekkür -1- Cenâb-ı Hakk’ın ilâhî sıfatlarının bu âlemde kâmil mânâda üç tecellî mekânı vardır: İnsan, Kur’ân ve kâinât... İnsan, bütün esmâ tecellîlerinden nasîb almış bir varlık olarak âleminözünü teşkîl etmiştir. Aynı esmâ tecellîlerinin kelâm hâlinde tecellîside Kur’ân’ı ifâde eder. Kur’ân, insana nazaran daha mufassaldır. Ancaközdeki beraberliğinden dolayı: “İnsan ve Kur’ân, ikizdir…” buyurulmuştur. Esmâ-yı ilâhiyyenin üçüncü tecellî mekânı olan kâinât ise, Kur’ân’ınbir nevî tefsîridir. Kâinat sessiz bir Kur’ân, Kur’ân da sesli birkâinattır. İnsan ise -öz cevheri itibâriyle- bu sesli ve sessiz Kur’ânnûrları içinde kemâl bulan bir tecellî sultânı mevkiindedir. Bubakımdan “insan, Kur’ân ve kâinat” tam bir tevhîd âilesidir. Semâlar, nasıl ki yıldızlar ile kıyâmete kadarsaltanatlı bir kudret yapısı olarak kalacaksa, Kur’ân da insanlığın birikbâl ve istikbâl semâsı gibi “âyet” yıldızları ile parlayacak vekıyâmete kadar yaşayacaktır. Bu cihetledir ki, cihânın en hayırlı vemes’ûd insanları, Kur’ân gölgesi altında toplanan ve onun hayat nûruile beslenenlerdir. Her sır, hikmet ve hakîkat Kur’ân’da gizli, her saâdet îmânda zâhirdir.Bu uçsuz bucaksız âlem de gösterir ki; Cenâb-ı Hak, dilerse zerredeummânı, dilerse ummanda zerreyi gizli kılar veya âşikâr eder. Bu hakîkatlere istinâden Hazret-i Mevlânâ şöyle buyurur: “Birgün bende Allâh Teâlâ’nın nûrunu insanlarda göreyim diye bir arzuuyandı. Sanki denizi damlada, Güneş’i ise zerrede görmek istiyordum…” Bir bakıma hakîkate ulaşma arzu ve iştiyâkını vehakîkatteki derinliği ifâde eden bu beyânın da ortaya koyduğu gerçek,insanoğlunu zirvelere götürecek en büyük vâsıtanın, hakîkati tefekkürolduğudur. Zîrâ, hakîkate ulaşmanın yegâne vâsıtası, tâbir câizse şahdamarı, tefekkür ve tecessüstür. Kâinâtın gönülle tefekküründe ince gâyeler, nâzenîn hikmetler tezâhüretmektedir ki, cihânın -umûmî bakışa göre- imtihan iklîminde bir îmândershânesi olduğu meydandadır. İlâhî terbiye ve idârenin yürürlükteolduğu bu âlemde aykırılıklar ve menfîlikler gösteren insanlar isenefsî ve şahsî kıymetlerini Hâlık’ın rızâsı dışında bir yaşayışla ziyanettikleri ve gerekli ebediyet sermâyesini temin edemedikleri cihetle nebüyük bir hüsrân girdabı içindedirler. İnsanoğlu, Hakk’a kul olabilmenin haysiyet veşerefi ile yaşayarak istikbal düğümünü, yâni ölüm muammâsını çözmeli,onu vahyin içinde tefekkür edip hakîkatine bağlamalıdır. Zîrâ herkesihayat mevzuunda ateşli bir girdap hâlinde saran ölüm, istisnâsızbaşlara çökecek en çetin istikbal gerçeği olunca, onu tefekkür edipmûcibince yaşayıp huzura ermek, beşerî gâyelerin önünde gelir. Bu itibarla insanoğlu, kâinâtı tanımak, ve ondaki ilâhî sır vehikmetlere vâkıf olmak istikâmetinde tecessüs ve tefekküre hakkıyla yolbulmak için ancak Kur’ân’ın irşâdına muhtaçtır. | |
Konu Sahibi seydanur 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Efendimiz ve GAYB | Hz.Muhammed(s.a.v) | seydanur | 4 | 1983 | 11 Ocak 2009 23:56 |
Ey Filistinli Çocukların Rabbi! | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | Seyyid | 3 | 1804 | 07 Ocak 2009 10:34 |
Çok komiksin İsrail! | Makale ve Köşe Yazıları | seydanur | 0 | 2079 | 05 Ocak 2009 19:57 |
Peygamberimizin en sevdiği yiyecek ve içecekler | Hz.Muhammed(s.a.v) | seydanur | 0 | 1788 | 30 Aralık 2008 20:33 |
Ey masum ve güzel evladım! | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | seydanur | 1 | 1926 | 18 Kasım 2008 18:22 |
08 Kasım 2008, 23:14 | Mesaj No:2 |
Cvp: Kur'an ve Tefekkür -1- Zîrâ Kur’ân-ı Kerîm olmadan insan tefekkürü kâmilşekilde bir akıl, iz’an ve idrâk sergileyebilseydi, Allâh Teâlâ,kullarına ilâve bir yardım olarak ne enbiyâ gönderirdi ne deyüce kitâbını inzâl buyururdu. Demek ki insanın, yaratılışında bulunantecessüs ve tefekkür istîdâdını lâyıkıyla kullanabilmesi için, böylebir ilâhî yardıma ihtiyaç vardır. Eğer insan,Kur’ân’a muhâtab olmasaydı, acabâ Allâh’ın meselâ “ehadiyyet” ve“samediyyet” gibi vasıflarına vâkıf olabilir miydi? Demek kiKur’ân, insandaki tefekkür ve tecessüse zemin olan bütün hakîkatlerinderyâsına açılabilmek için sayısız irşâd ve îkaz ile o fıtrî sermâyeyien doğru ve en güzel şekilde yönlendirmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’in bize açtığı tefekkür kapısı olmasaydı, birçok hakîkatleri hem idrâkten hem de ifâdeden mahrum kalırdık. Bu itibarla Kur’ân’ın sonsuz muhtevâsı üzerinde zihin yormak zarûrîdir. Tabiî bu da, belli ölçü ve hudud içerisinde olmalıdır. ZîrâKur’ân-ı Kerîm, “yaş ve kuru her ne varsa” kendisinde mevcudbulunduğunu beyân ettiğine göre, ondaki hakîkatler manzûmesinin kâinâtgibi nihâyetine varılması imkânsızdır. Bu demektir ki, tefekkür ve tecessüsü nasıl kullanmak lâzım geldiğihusûsunda Kur’ân’ın sayısız irşad ve îkâzla beşere çizmiş olduğu birufuk vardır. Bu husus iyi anlaşılmalı ve onun hangi noktalara kadar mevcûd olduğu idrâk edilmelidir. Çünkü bize verilen akıl, bir el terazîsi hacminde; lâkin tartılacak olan hakîkat ise Kaf Dağı cesâmetindedir. Onun için aklı vahyin potasında eritmek, onu teslîmiyetle müzeyyen kılmak zarûrîdir. Bu bakımdan aczinin idrâkinde ve haddini bilen müfessirler, herhangibir âyet-i kerîmenin yüklendiği mânâları liyâkatleri nisbetinde îzâhettikten sonra: “En doğrusunu Allâh bilir…” diyerek onun Cenâb-ıHak katındaki hakîkatinin nasıl ise öyle olduğuna inanmak lâzımgeldiğini beyân buyurmuşlardır. Çünkü bir evin mutfağındaki herhangi bir kapta mevcûd olan su ileokyanustaki su arasında mâhiyet farkı olmamakla berâber, sonsuz birhacim ve kemiyet farkı vardır. Diğer taraftan anadan doğma bir âmâya renkanlatılsa onun zihninde mutlaka bir iz bırakır. Lâkin bu izle rengingerçeği arasında acabâ ne kadar büyük bir mâhiyet farkı vardır! Buölçülemez. Dolayısıyla Kur’ân’ın ihtivâ ettiği bütün lâfızlara işte bu mantıkpenceresinden bakmak ve oradan beşerî şartlarla kavranabilen mânânın,tam ve kâmil mânâ olduğunu iddiâ etmekten kaçınmak lâzımdır. Hâsılı bütün bu keyfiyetler hakîkate ulaşmak içintefekkür ve tecessüsün insan idrâki ile kavranabilme hudûduna dikkatçekmektedir. Şimdi bu istikâmette gerekli dirâyet için Kur’ân’ın îkâzve irşâdından gönüllere birkaç demet sunmaya çalışalım: Eşsiz bir hidâyet ve saâdet rehberi olan Kur’ân-ı Kerîm, pek çok âyet-ikerîmesinde insanın yaratılışındaki hikmetleri, kâinattaki hârikulâdenizâmı ve Kur’ân-ı Kerîm’in bir beyan mûcizesi olduğunu düşünmeye dâveteder. İnsanlıkhaysiyetine lâyık bir şekilde yaşamak isteyenler, Kur’ân-ı Kerîm’inistikâmetlendirdiği bu tefekkür dünyâsına girmek mecbûriyetindedirler. | |
08 Kasım 2008, 23:15 | Mesaj No:3 |
Cvp: Kur'an ve Tefekkür -1- Kâinat hâdiseleri üzerinde tefekkür eden insan şuuru: “Bu cihân nedir? Niçin yaratıldım? Fânî günlerin hakîkati ve mâhiyetinedir? Saâdet yolu hangisidir?” Velhâsıl: “Kimin nesiyim?.. Nasılyaşamalıyım?.. Nasıl düşünmeliyim?.. Ve nasıl bu fânî âleme vedâ etmehazırlığı içinde olmalıyım?..” gibi uzayıp giden istifhamların cevabınıarar. Topyekün kâinat, ince kudret akışları ve hasas bir hesap içindeçalkalanırken âlemin en üstün varlığı ve ziyneti olan insanın hesapsız,gelişigüzel, nefsâniyetine mağlûb olarak hareket etmesine yol var mıdır? Âyet-i kerîmelerde buyurulur: “Bizim sizi boş yere, bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizinbize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (el-Mü’minûn, 115) “İnsanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?” (el-Kıyâme, 36) İnsanın masumluk devri, bülûğa ermesi ile nihayet bulur. Kulluğulâyıkıyla gerçekleştirme gayreti içinde olan mü’minlere bu ikincimerhalede yeni bir mesuliyet devri başlar. Buolgunlaşma devrinde akla ilâveten bir de gönül gözü ile tefekkür etmekgerekir ki, cihân ilâhî sırlarını, kudsî hikmetlerini, hakîkîrenklerini, ancak îmânlı gönüllere açar. Âyet-i kerîmelerde buyurulur: “Onlar, üstlerindeki göğü nasıl yapmışız, süslemişizdir bir bakmazlarmı? Onda hiçbir çatlak da yoktur. Arzı (yeryüzünü nasıl) yaydık,ona sağlam dağlar attık, onda gönül açan her çiftten bitirdik?! (Bütünbunları) Allâh’a yönelen her kulun, gönül gözünü açmak için ve (ona)ibret vermek için (yaptık).” (Kâf, 6-8) Direksiz çatılan güneşin batışı ve doğuşu ile gece-gündüz açılıpkapanan yıldız, hilâl ve mehtap cümbüşleri ile donatılan saltanatlı birsemânın altında türlü nîmet velezzetler içinde safâ sürerken bu cihânın sanatkârını, bu nîmetlerinhakîkî sahibini aramaya üşenen bir nankörlük ve körlük içinde ömrünüziyân edenler hakkında âyetler ne müthiş bir îkâz ve irşaddır: “Göğü, yeri ve ikisinin arasında bulunanları boşuna yaratmadık.” (Sâd, 27) “Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları oyun olsun diyeyaratmadık. Biz onları, ancak ve ancak gerektiği gibi, gerçek birsebeple yarattık, ama i nsanların çoğu bilmezler.” (ed-Duhân, 38-39) Cihân ilâhî azamet tezâhürlerinin sanat hârikası bir sergisidir. Bubediî mekânda şuurla dolaşan her îmanlı sîne, fikrî uyanışlara,kâinattaki kudret akışları karşısındaki ürperişlere ve ne dehşetlimânevî lezzetlere mazhar olur. | |
08 Kasım 2008, 23:16 | Mesaj No:4 |
Cvp: Kur'an ve Tefekkür -1- Âyet-i kerîmelerde buyurulur: “Allâh’ın gökten bir su indirip de onu bir yoluyla yeryüzündekimenbâlara koyduğunu görmedin mi? Sonra onunla türlü renklerde bir ekinçıkarır, sonra onun olgunlaşıp sarardığını görürsün. Sonra da onu birçöpe çevirir. Elbette bunda temiz akıllılar için bir ihtar vardır.”(ez-Zümer, 21) “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında,gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda verenşeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allâh’ın göktenindirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşitcanlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emrehazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için(Allâh’ın varlığını ve birliğini ispatlayan) birçok deliller vardır.”(el-Bakara, 164) Gökyüzünden muhabbet nurları yağmakta,topraklardan zümrüt sevdâlar fışkırmakta… Öyle ki, semâ ve yeryüzü gibiiki muhabbet çemberi ile kuşatılan derin tefekkür sâhibi her insan,zâhirî ve derûnî duyuşlarını, zarûreten ilâhî muhabbetle te’lif ederekmânen tekâmül etmeyi kendisine meslek tutacaktır. Allâh Teâlâ buyurur: “Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütünmeyvelerden çifter çifter yaratan O’dur. Geceyi de gündüzün üzerine Oörtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretlervardır.” (er-Ra’d, 3) Rabbine kul, Rasûlü’ne ümmet olabilmeyi saâdetbilenler, bu muhabbet râbıtasında saf tutarlar. Bu ulvî cephenin adıîmandır. Îman ki gönülde Hak nûrunun parlamasından muhabbetin yüreğidoldurup taşırmasından ibâret kudsî bir duyuştur. Feyizli birgönül ile kâinâta nazar edenler, öyle bir duyguya nâil olurlar ki,nazarlarında sanki üzerlerindeki semâ, muhteşem bir billur avize gibiilâhî sırlardan göz kırpan bir derinlik sunmakta; yeryüzü ise her ağaçve onların yaprakları ile niyaz ellerini açarak neşeli ürperişlerleRabbine yalvarmakta… Çimenler, sanki Muhammedî bir cemaat için seccâde,onun üzerinde çiçekler sefâlı bir ümmet olarak dalgalanmakta… Kudretnişâneleri olan dağlar, ilâhî huzurda kıyam hâlinde… Bulutlar, seyyar feyz ü bereket menbaı olarak semâda dolaşan birer deniz…Rüzgârlar, ilâhî ilhâmın gaybî habercileri… Şimşekler, korku ve ümitşerâreleri. Gürlemeler ve yıldırımlar, Kahhâr’ın saltanatınınfermanları ve gafletten îkaz edici bombardımanları… Gündüzler, onunnûrunun zuhûru; geceler, sırlar ve hikmetlerin cümbüşü... Hulâsacihan, onun câzibe âyetleri ile dolu bir tecellî ve esrar kitabı;esmâ-yı ilâhiyyenin fiilî tecellîsi, âdetâ sessiz bir Kur’ân... Kur’ânda, kelâma bürünmüş bir cihân… İnsan da, her ikisinin kavşağındabulunan bir irfan mihrâkı ve tecellî âbidesidir. Âişe -radıyallâhu anhâ-, Rasûlullâh - sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kalbî rikkatine dâir bir manzarayı şöyle sergiler: “Bir gece Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana: «–Ey Âişe! İzin verirsen, geceyi Rabbime ibâdet ederek geçireyim.» dedi. Ben de: «–Vallâhi seninle berâber olmayı çok severim, ancak seni sevindiren şeyi daha çok severim.» dedim. Sonra kalktı, güzelce abdest aldı ve namazadurdu. Ağlıyordu… O kadar ağladı ki, elbisesi, mübârek sakalları, hattâsecde ettiği yer sırılsıklam ıslandı. O, bu hâldeyken Bilâl namazaçağırmaya geldi. Ağladığını görünce: «–Yâ Rasûlallâh! Allâh Teâlâ sizin geçmiş ve gelecek günahlarınızı bağışladığı hâlde niçin ağlıyorsunuz?» dedi. Bunun üzerine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: «– Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı? Vallâhi bu gece bana öyleâyetler indirildi ki, onu okuyup da üzerinde tefekkür etmeyenlereyazıklar olsun!» dedi ve şu âyetleri okudu: «Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında,gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, akl-ı selîm sahipleri için(Allâh’ın birliğini gösteren) kesin deliller vardır. Onlar,ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her an) Allâh’ızikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin tefekkürederler ve: Rabbimiz! Sen bunları boşunayaratmadın. Seni tesbîh ederiz; bizi cehennem azâbından koru!(derler).» (Âl-i İmran, 190-191)” (İbn-i Hibbân, II, 386) Bu âyet-i kerîmeler inzâl olduğu gece Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhive sellem-, göklerin yıldızlarını imrendirecek gözyaşları ile sabahakadar ağlamıştı. Allâh’ınlutfu ile mü’minlerin de gözyaşları, muhakkak ki fânî gecelerinziyneti, kabir karanlıklarının aydınlığı, âhiretteki cennetbahçelerinin şebnem damlalarıdır. ` Cenâb-ı Hakk’ın lutfettiği bâzı aylar, günler ve geceler vardır kivuslata nâil olmanın fırsat demleridir. Rabbimiz, inşâ ettiği semâtakviminde on iki aydan bâzılarını diğerlerine üstün kılmıştır.Şehrullâh olarak da anılan “Receb” ayı, bunlardan biridir. Câhiliyye devrinde dahî bu ayda kılıçlar kınına sokulur, kanlıihtiraslara sükûnet örtüsü çekilirdi. İslâmiyet gelince de Receb ayınagösterilen bu hürmet ve tâzim devâm etti. Bu mübârek ay, ilk Cumagecesi -meleklerin diliyle-Regâib ve 27. gecesi Mîrâc olmak üzere ikikandil gecesiyle şereflendirildi. Bu geceleri Allâh Rasûlü’nün feyz ve muhabbeti ile tezyin etmek enmühim vazîfelerimizden biri olmalıdır. Zîrâ Allâh Rasûlü’nün muhabbeti,kalblerimizin saâdet sermâyesidir. O’na muhabbetle itaat eden, O’nagönül veren bahtiyarlar; Allâh’ın nîmetlerine nâil olan peygamberler,sıddîklar, şehidler ve sâlihler kâfilesine katılan ebediyetyolcularıdır. Allâh Teâlâ kalblerimizi; hulûlüyle müşerrefolduğumuz bu mübârek gün, gece ve ayların feyz ve bereketi iledoldursun, Rasûlullâh’ın nûru ile aydınlatsın, O’nun muhabbetiyledonatsın. Bizleri mahşerde Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi vesellem-Efendimiz’in sancağı altında haşretsin ve O’nun şefaatine nâileylesin. Memleketimizi ve bi’l-cümle İslâm âlemini hayırlara, fütûhâta ve füyuzâta mazhar eylesin. Yâ Rabbî! Uzun bir gurbet ve derin biryalnızlık yurduna akıp gitmekteyiz. Orada güneşimiz îmân, dostlarımıznebîler ve sâlihler, saâdet bahçelerimiz de sâlih ameller olsun! Allâh’ım! Bizleri, kâinât ve hâdiseleri gönül gözü ile seyredebilenhakîkî idrâk sahibi kullarından eyle! “Oku” emr-i celîlininmuhtevâsından kalblerimize nasipler lutfeyle. Âmîn!.. | |
09 Kasım 2008, 01:19 | Mesaj No:5 |
Cvp: Kur'an ve Tefekkür -1-
düşünmez misiniz, akletmez misiniz ? diye başlayan çok sayıda ayet Kuran ın yalnızca bir ibadet kitabı değil, Rabbimiz, kainat, kendimiz ve yaşamımıza dikkat çeken bir hidayet kaynağı olduğunu ortaya koyuyor.kelam ilminde Allah n varoluş delillerinden birincisi ve en önemlisi hudüs delilidir.kainatta var olan her şeyin sonradan yaratılması.ve her sonradan yaratılanın da bir yaratıcıya ihtiyaç duyması...bu doğrultuda insanı tefekküre davet eden bu ayetler çok önemli: “Allâh’ın gökten bir su indirip de onu bir yoluyla yeryüzündekimenbâlara koyduğunu görmedin mi? Sonra onunla türlü renklerde bir ekinçıkarır, sonra onun olgunlaşıp sarardığını görürsün. Sonra da onu birçöpe çevirir. Elbette bunda temiz akıllılar için bir ihtar vardır.”(ez-Zümer, 21) rüzgârları ve yer ile gök arasında emrehazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için(Allâh’ın varlığını ve birliğini ispatlayan) birçok deliller vardır.”(el-Bakara, 164) “Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütünmeyvelerden çifter çifter yaratan O’dur. Geceyi de gündüzün üzerine Oörtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretlervardır.” (er-Ra’d, 3)
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! | |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
.Ayet ve Tefekkür | Nebevi Sevda | Nebevi Sevda/Kişisel | 1 | 29Haziran 2023 23:53 |
Tefekkür | seydanur | Muhtelif Konular | 13 | 29Haziran 2019 15:52 |
Tefekkür.. | İslaminesil | Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler | 2 | 04 Aralık 2018 19:13 |
Bir Soru? Bir tefekkür ! | Nebevi Sevda | Serbest Kürsü | 7 | 15 Eylül 2018 23:55 |
TeFeKKüR | AŞK'ÜL İSLAM | İslami Kavramlar | 16 | 11 Temmuz 2016 01:52 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|