|
Konu Kimliği: Konu Sahibi inzar,Açılış Tarihi: 09 Kasım 2007 (17:38), Konuya Son Cevap : 12 Mart 2022 (19:10). Konuya 23 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
10 Ekim 2008, 20:21 | Mesaj No:11 |
Mehmet akif ersoy Hasta - Bence Doktor, onu siz soyarak dinleyiniz; Hastalık çünkü değil öyle ehemmiyetsiz. Sade bir nezle-i sadriyyemi illet? Nerede? Çocuğun hali fenalaştı son günlerde, Ameliyata çıkarken sınıf on gün evvel, Bu da gelmez mi? Dedim 'Kim dedi, oğlum sana gel? Nöbet üstünde adam kaçmalı yorgunluktan; Hadi yavrum, hadi söz dinle de bir parça uzan.' O zamandan beridir za'fi terakki ediyor; Görünen: bir daha kalkınması artık pek zor; Uyku yokmuş; gece hep öksürüyormuş; ateşin Oluyormuş biraz dindiği - Ben zaten işin, Bir ay evvel biliyordum ne vahim olduğunu Bana ihtara ne hacet, a beyim. Simdi bunu? Maamafih yeniden bakalım dikkatle: Hükmü kat' i verelim, etmeye gelmez acele. - Çağırın hastayı gelsin. - Kapının perdesini, Açarak girdi o esnada düzeltip fesini, Bir uzun boylu çocuk.. Lakin o bir levha idi..! Öyle bir levha-i rikkat ki unutmam ebedi, Rengi uçmuş yüzünün, gözleri çökmüş içeri. Elmacıklar iki baştan çıkıvermiş ileri. O şakaklar göçerek cepheyi yandan sıkmış; Fırlamış alnı, damarlarla beraber çıkmış, Bet-beniz kül gibi olmuş uçarak nur-i şebâb; O yanaklar iki solgun güle dönmüş, bitâb! O dudaklar morarıp kavlamış artık derisi; Uzamış saç gibi kirpiklerinin her birisi! Kafa yük gibi kesilip boynuna, çökmüş bağrı; İki değnek gibi yükselmiş omuzlar yukarı. - Otur oğlum seni dikkatlice bir dinleyelim … Soyun evvelce, fakat … - Siz soyunuz yok halim! Soydu bîçâreyi üç-beş kişi birden, o zaman Aldı bir heykeli uryân-i sefalet meydan Yok bu kemik külçesinin dinlenecek bir ciheti: ' Bakmasak hastayı nevmid ederiz belki ' diye; Çocuğun göğsüne yaklaştım biraz dinlemeye: Öksür Oğlum … Nefes al…Oldu, giyin; Bakayım nabzına... A’ la... Sana yavrum, kodein Yazayım, öksürüyorsun, O, keser, pek iyidir… Arsenik hapları al, söylerim eczacı verir. Hadi git, kendine iyi bak… - Nasıl ettin doktor? - Edecek yok, çocuk artık yola girmiş, gidiyor! Sol taraftan rienin zirvesi tekmil çürümüş; Hastalık seyr-i tabiisini almış yürümüş. Devri salisteki asarı o mel'un marazin Var tamamıyle, değil hiçbir eksik arazin. Bütün a'raz, sehikiyle, zefiriyle… - Yeter! Hastanın çehresi meydan da! İnsanda meğer Olmasın his denilen şey.. O değil, lakin biz Bunu ' Tebdil-i hava ' derde nasıl göndeririz? Surda üç-beş günü var.. Gönderelim Yolda ölür…. ' Git! ' demek, hem, düşünürsek ne büyük bir zuldür! Hadi göndermeyelim.. Var mı fakat imkanı? Kime dert anlatırız? Bulsan a derdi anlayanı! - Sözünüz doğru, Müdür bey; ne yapıp yapmalı; tek Bu çocuk gitmelidir. Çünkü eminim, pek pek, Daha bir hafta yasar, sonra sirayet de olur; Böyle bir hastayı gönderse de mektep ma'zur. - Bir mübaşşir çağırın. - Buyrun efendim. - Bana bak: Hastanın gitmesi herhalde muvafık olacak. ' Sana tebdil-i hava tavsiye etmiş doktor. Gezmiş olsan açılırsın..' diye bir fikrini sor. ' İstemem! ' de o fakat dinleme, iknaa çalış; Kim bilir, belki de biçare çocuk anlamamış? - Şimdi tebdil-i hava var mı benim istediğim? Bırakın halime artık beni, rahat öleyim! Üç buçuk yıl bana katlandı bu mektep, üç gün Daha katlansa kıyamet mi kopar? Hem ne içün Beni yıllarca barındırmış olan bir yerden. ' Öleceksin! ' diye koğmak? Bu koğulmaktır. Ben, Kimsesiz bir çocuğum nerde gider yer bulurum? Etmeyin sokaklarda perişan olurum! Anam ölmüş babamın bilmiyorum hiç yüzünü; Sanki atideki mevhum refahım giderek, Onu çalkandığı hüsranlar, içinden çekecek! Kardeşim kurduğun amali devirmekte ölüm; Beni göm hurfe-i nisyana, ben artık öldüm! Hangi bir derdim için ağlıyayım, bilmiyorum. Döktüğüm yaşları çok görmeyiniz; mağdurum! O kadar sa'y-i beliğin bu sefalet mi sonu? Biri evvelce eğer söylemiş olsaydı bunu, Çalışıp ömrümü çılgınca heba etmezdim, Ben bu müstakbele mazimi feda etmezdim! Merhamet bilmeyen insanlara bak, Yarabbi, Koğuyorlar beni bir sail-i avere gibi! - Seni bir kerre koğan yok, bu sözün pek haksız. ' İstemem yollamayın ' dersen eğer, kal, yalnız.. Hastasın.. - Hem Verem'im! Söyle, ne var saklayacak! - Yok canim, öyle değil… - Öyle ya herkes ahmak, Bırakırlar mi, eğer gitmemiş olsam acaba? Doğrudur gitmeliyim.. Koşturunuz bir araba. Son sınıftan iki vicdanlı refikin koluna Dayanıp çıktı o biçare, sefalet yoluna. Atarak arkaya bir lemba-i lebriz-i elem, Onu teb'id edecek paytona yaklaştı ' Verem'! Tuttu bindirdi çocuklar sararak her yerini, Öptüler girye-i matem dökerek gözlerini; - Çekiver doğruca istasyona …. - Yok, yok, beni ta, Götür İstanbul’a bir yerde bırak ki; guraba, - Kimsenin onlara aldırmadığı bir sırada - Uzanıp ölmeye bir şilte bulurlar orada! Mehmet Akif Ersoy | |
10 Ekim 2008, 20:23 | Mesaj No:12 |
Mehmet akif ersoy ORDUNUN DUASI Yılmam ölümden, yaradan, askerim; Orduma, gazi dedi peygamber'im. Bir dileğim var, ölürüm isterim: Yurduma tek düşman ayak basmasın Amin! Desin hep birden yiğitler, Allahu ekber! Gökten şehitler. Amin! Amin! Allahu ekber! Türk eriyiz, silsilemiz kahraman... Müslümanız, hakka tapan müslüman. Putları Allah tanıyanlar, aman, Mescidimin boynuna çan asmasın Amin! Desin hep birden yiğitler, Allahu ekber! Gökten şehitler. Amin! Amin! Allahu ekber! Millet için etti mi ordum sefer, kükremiş aslan kesilir her nefer, Döktüğü kandan göğe vursun zafer, Toprağa bir damlası bos akmasın. [B]Amin! Desin hep birden yiğitler, Allahu ekber! Gökten şehitler. Amin! Amin! Allahu ekber! Allahu ekber Ey ulu peygamberimiz nerdesin? Dinle minaremde öten gür sesin! Gel, bana yar ol ki cihan titresin, Kimse dönüp süngüme yan bakmasın Amin! Desin hep birden yiğitler, Allahu ekber! Gökten şehitler. Amin! Allahu ekber! Allahu ekber | |
10 Ekim 2008, 23:04 | Mesaj No:13 |
Durumu: Medine No : 2987 Üyelik T.:
11 Ağustos 2008 | Cvp: Mehmet akif ersoy menemenli teşekkür ederim yazar m.akif ersoy ne demiş hatırlattığın için...... TÜRK eriyiz silsisemiz kahraman ....MÜSLÜMANIZ hakka tapan müslüman . putları ALLAH tanıyanlar aman , mescidimin boynuna çan asmasın.... amin desin hep birden yiğitler ,ALLAHÜ EKBER gökten şehitler . amin amin ALLAHÜ EKBER.......... |
18 Ekim 2010, 10:19 | Mesaj No:14 |
Mehmet Akif Ersoy, Afgani ve Abduh'u savunuyor peki size ne oluyor!
Son dönemde kimi kelam erbabı, İslâm dünyasının yetiştirdiği bazı güzide âlimlere, fikir adamlarına karşı ağır tenkidlerde bulunmakta… Öncelikle belirtelim ki bu geçerli bir yöntem değildir. Elbette ulemadan hata yapanlar olursa ki -olmuştur, olacaktır- onları bir kalemde tasfiye etmek, bühtanda bulunmak yerine, günahlarıyla sevaplarıyla yaptıkları, yazdıkları ortaya konulmalıdır. Geçen hafta Cemaleddin-i Efganî ve Muhammed Abduh’a dair yazdığım yazıdan dolayı okuyucularımızın bazı sorularına muhatap oldum. Bu nedenle hem âlimlerimize, mütefekkirlerimize sert eleştiriler yönelten muharrirlere, hem de okuyucularımıza cevap mahiyetinde olan Üstad Mehmed Âkif’in konuyla ilgili 1911 yılında Sırat-ı Müstakim mecmuasında yazdığı bir makaleyi önemine binaen aşağıya dercediyorum. ... “Geçen hafta merhûm Cemaleddin Efgânî’ye dair birkaç söz söylemiştim. Maksadım o büyük adama isnad edilmek istenen dinsizliğin pek yanlış bir tevcîh olduğunu göstermek idi. Maatteessüf bu sefer de “Cemaleddin mülhid değil idi, fakat Vehhabî idi!” iddiası ortaya sürülmeye başladı. Acaba bu şâyiayı çıkaranlar bir adamın alnına “Vehhabî” damgasını yapıştırmak ne demek olduğunu biliyorlar mı? Vehhabîlik bir mezheb-i mahsûsun ismi olmakla beraber Arabistan’ın birçok yerlerinde dinsiz tanınan yahut öyle tanıtılmak istenen adamlara verilir bir pâyedir. Lehde söylenen sözlere inanmamak lâkin aleyhde söylenenlere derhal iman etmek insanlarda cibillî bir hasîse olduğu için meselâ ben bugün çıkar da Allah’tan korkmadan en akîdesi pâk bir adam hakkında “İyidir amma dinsiz olmasa!..” dersem az zaman sonra zavallıyı bütün aşiret halkı baştan başa mülhid tanırlar, acaba bu adam ilhadı mûcib olacak ne yapmış, ne söylemiş demeyi hatırlarına bile getirmezler! Müslümanlıkta en güç bir şey varsa o da bir adama dinsiz pâyesini vermekten ibaret olduğu halde fazlını, irfanını, ikbalini, şöhretini çekemediğimiz yahud tarz-ı tefekkürünü kendi meşrebimize muvafık görmediğimiz kimseleri bu hasbî rütbe ile nazardan düşürmek nedense bize pek kolay geliyor. Lüzûm-ı küfr başka, iltizam-ı küfr yine başka iken; yüzde doksan dokuz ihtimal doğrudan doğruya tekfirini icab eden bir adamı yüzde bir ihtimal ile kurtarmak üzerimize farz iken biz bilakis binde bir ihtimal-i zaif ile yakaladığımızı dinsiz yapıp çıkıyoruz, gerideki dokuzyüzdoksandokuz ihtimali imanı nazara bile almıyoruz! Arabistan’a gidin, en büyük adamlar Vehhabî: Türkistan’a gelin, farmason; Acemistan’a uğrayın dinsiz yahut Bâbî! En garibi şurasıdır ki bütün aktar-ı İslâmiye’de bu ünvan ile teşhir edilen adamların kısm-ı azamı Müslümanlığı, Müslümanları müdafaaya vakf-ı hayat etmiş olan ekâbir-i ümmettir, fedakâran-ı millettir! Bir yabancı aramıza girse dese ki: — Ey Cemaat-ı Müslimîn filân filân filân zatlar sizin en akıllınız, en âliminiz, en fazılınız olduktan başka ebnâyı milletin saadetine çalışmış olmak itibariyle en hayırhâhınız, en hamiyetlinizdir. Siz bunları Vehhabîlikle, masonlukla itham ediyorsunuz, yani Müslümanlıktan çıkarıyorsunuz. Demek sizin dininiz akıl ile, ilim ile, fazl ile, hamiyet ile kabil-i telif olamayacak! Bu söze karşı ne diyebileceğiz? Bugün hıtta-i Mısriyede menafi-i İslâm’ı müdafaa eden ne kadar hamiyetli kalem varsa hepsi Cemaleddin’in saye-i terbiyetinde yetişmiştir. Cihan-ı tevhide binlerce dest-i muharrir, binlerce dimağ-ı mütefekkir ihda eden bir Cemaleddin Vehhabî olabilir mi? Merhûmu ne Afganistan’da, ne Hindistan’da, ne Avrupa’da, ne Osmanlı toprağında rahat bırakmadılar; hiçbir yerde oturtmadılar? Cemaleddin Müslümanlık âleminde hakîkî, sermedî bir intibah uyandırmak gayesine matûf olan hamiyetinde biraz imsak edeydi, bu siyasetine azıcık fasıla vereydi dünyanın her yerinde şerafetiyle mütenasib bir debdebe içinde yaşayabilirdi. Fakat o koca adam maktusad-ı bülend-i hamiyeti uğrunda dehrin her türlü şedâidine göğüs gerdi; başkalarının bilıztırar dayanamayacağı hirmanlara, haybetlere o kendi ihtiyariyle katlandı. Kemâl’in tabîri vechile o bir şehîd-i zîyahat idi: Ne devlettir şehîd-i zîyahat olmak bu dünyada! Cemaleddin hakkında söylenen Vehhabîlik Şeyh Muhammed Abduh için de diriğ edilmiyor. İki senedir Sırat-ı Müstakim’in sahifelerinde merhûmun eserlerini görüp duruyoruz. Allah için söyleyelim, hangi mânâsına alınırsa alınsın, Vehhabîliği okşar bir cümlesi, bir makalesi görüldü mü? Bazıları, Şeyh’in zühdü ilmi nisbetinde değil idi, derler. Olabilir. Lâkin acaba merhûm bütün hayatını i’tikâf ile, nevâfil ile geçireydi âlem-i İslâm için daha müfîd mi olacaktı? Mösyö Hanutov (Hanotaux)’a karşı çıkıp da mağribdeki milyonlarca Müslüman’ın hukukunu müdafaa etmek öyle zannederim ki asırlarca nevâfil edâ eylemekten daha sevaptır. Bilmez misiniz Hazret-i Ömer tabiînden Ebu Kılâbe’ye “Bence seni evlâd ü iyâlin için nafaka tedarikiyle meşgul görmek böyle mescid köşelerinde mu’tekif görmekten daha hayırlıdır.” demiş. Düşünmeli ki Ebû Kılâbe nihayet üç beş kişiden ibaret ailesine yiyecek bulacaktı. Abduh ise üç yüz milyonluk bir ailenin hayatı için çalışmak mecburiyetinde idi! İşte bugün bir Cemaleddin’i, bir Muhammed Abduh’u yok! Cihan-ı İslâm hakikaten bîkes, cidden garîb. Biz bu gibi ekâbir-i ümmeti rahmetle, hürmetle anmalıyız ki geriden gelenler aramızda bir yâd-ı cemîl bırakabilmek ümidinden mahrûm kalarak mücahededen vazgeçmesinler. Üç beş sene evvel bir frenk bana demişti ki: “Erbab-ı fen ve sanatın kıymetini takdîr edemiyorsunuz, ma’zûrsunuz; lâkin erbab-ı sa’y ü hizmeti takdîr etmiyorsunuz! İşte bu kabahatiniz affolunmaz…”* * Mehmed Âkif, “Hasbıhâl”, Sırat-ı Müstakim, IV/ 91, 20 Mayıs 1326, s. 222- 223; ayrıca bkz. İsmail Hakkı Şengüler, Açıklamalı Mehmed Âkif Külliyatı, c. V, Hak Yayıncılık, İstanbul 2000, s. 51- 55. | |
18 Ekim 2010, 14:48 | Mesaj No:15 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 |
Allah'ın rahmeti Mehmet Akif Ersoy'un üzerine olsun.İsmi zikredilen Alimler mücadelelerine kanları ile imza atacak kadar takva ehli kimseler idi Seyyid Kutub Muhammed Abduh Cemalettin Efgani İmam İbni Teymiye ve taşlanan daha birçok isim kedi yetişemediği çiğere murdar der bu karalayanlarda aynı bu misal gibi onların seviyelerine ulaşamadıkları içindir...
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır . -İmam Ali- (a.s) |
28 Şubat 2012, 21:35 | Mesaj No:16 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 | Cevap: azimden sonra tevekkül (mehmet akif ersoy) Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak Alçak bir ölüm varsa budur ancak Dünyada inanmam hani görsemde gözümle imanı olan kimse gebermez bu ölümle Ey dipdiri cenaze iki el bir baş içindir Davransana...Ellerde senin başda senin his yok,hareket yok acı yok...Leşmi kesildin hayret veriyorsun bana...Sen böyle değildin Kurtulmaya azmin niye bilmemki süreksiz Kendinmi senin yoksa ümidinmi yüreksiz atiyi karanlık görüvermekle apıştın Esbabı elinden atarak ye se yapıştın KARŞINDA IŞK YOKSA SAĞINDAN SOLUNDAN TEK BİR IŞIK OLSUN BULUVER...KALMA YOLUNDAN eyvallah. |
29 Şubat 2012, 00:15 | Mesaj No:17 |
Durumu: Medine No : 13402 Üyelik T.:
25 Şubat 2011 | Cevap: azimden sonra tevekkül (mehmet akif ersoy) İbret alınmaz her gün okuruz ezbere de; Bir ibret aranmaz mı ayetlerde ? Ya okur geçeriz bir ölünün toprağına Ya açar bakarız nazm-ı celilin yaprağına İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin Ne teze mezara okunmak, ne fal bakmak için İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin Ne duvarlara asılmak, ne el sürülmemek için İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin Ne tezhip, ne sülüs, ne hat yazmak için İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin Ne tapınak, ne nutuk, ne vaaz dini için İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin Ne meslek kaygıları ne kariyer hesapları için İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin Ne erkeği yüceltmek, ne kadını aşağılamak için Ne Araba paye vermek, ne Acemi hor görmek için MEHMET AKİF ERSOY ALINTIDIR |
29 Şubat 2012, 18:23 | Mesaj No:18 |
Durumu: Medine No : 13402 Üyelik T.:
25 Şubat 2011 | Cevap: azimden sonra tevekkül (mehmet akif ersoy) Çanakkale Şehitlerine Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya- Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı' Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer. Yedi iklimi cihânın duruyor karşında, Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk: Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ! Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil, Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil, Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm. Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler, Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi; 'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi. Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek. Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. 'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına; Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle, Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber. Mehmet Akif Ersoy ALINTIDIR |
03 Mayıs 2013, 13:04 | Mesaj No:19 |
Durumu: Medine No : 28081 Üyelik T.:
03 Mayıs 2013 | Cevap: Mehmet Akif Ersoy Konuları Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden, Yorulma, öyle ya, Mevla ecir-i hâsın(hizmetçin) iken! Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini; Birer birer oku tekmil edince(bitirince) defterini; Bütün o işleri Rabbim görür: vazifesidir… Yükün hafifledi… Sen şimdi doğru kahveye gir! Çoluk çocuk sürünürmüş sonunda aç kalarak… Huda işlerin vekili (işlerinin takipçisi) değil mi? Keyfine bak! Onun hazine-i in’ami (nimetler hazinesi) kendi veznendir! Havale et ne kadar masrafın olursa… Verir! Silahı kullanan Allah, hududu bekleyen o; Levazımın bitivermiş, değil mi? Ekleyen o! Çekip kumandası altına ordu ordu melek, Senin hesabına küffarı (kafirleri) hak-sar (yerle bir) edecek! Başın sıkıldı mı, kafi (yeterli) senin o nazlı sesin: “Yetiş” de, kendisi gelsin, ya hızr’ı göndersin! Evinde hastalanan varsa, borcudur: bakacak; Şifa hazinesi derhal oluk oluk akacak. Demek ki: Her şeyin Allah… Yanaşman, ırgadın o: Çoluk çocuk ona ait: Lalan, bacın, dadın o; Vekil-i harcın (muhasebecin) o; kahyan, müdür-i veznen (veznedarın) o; Alış seninse de, mesul olan verişten o; Denizde cenk olacakmış…. Gemin o, kaptanın o; Ya ordu lazım imiş… Askerin, kumandanın o; Köyün yasakçısı; şehrin de baş muhassılı (tahsildarı) o; Tabib-i aile (aile hekimin), eczacı… Hepsi hasılı o. Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz artık bu! Biraz da saygı gerektir… Ne saygısızlık bu! Huda’yı kendine kul yaptı, kendi oldu hüda; Utanmadan da “tevekkül” diyor bu cür’ete, ha?! (Mehmet Akif Ersoy, Safahat, Vaiz Kürsüsünde, s.498) |
05 Mayıs 2014, 12:51 | Mesaj No:20 |
Durumu: Medine No : 42248 Üyelik T.:
28 Nisan 2014 | Cevap: Mehmet akif ersoy..... Ayrıca İstiklal Marşı'nın "571" hece ve "1453" harften oluştuğunu biliyor muydunuz?
__________________ بير كون موتلاكا |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
M.Akif Ersoy'dan / Medineweb | Seleme | Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler | 51 | 12 Mart 2022 19:08 |
Hoşgeldin Sevgili HACIMIZ (Mehmet Akif) | Mihrinaz | Duyurular/Öneriler/Şikayetler | 15 | 29 Eylül 2017 19:51 |
Mehmet Akif Ersoy | mehmet akif2 | Serbest Kürsü | 2 | 12 Mart 2014 19:01 |
Mehmet Akif Ersoy - Safahat | enderhafızım | Tarih | 0 | 08 Nisan 2013 18:18 |
CEMALEDDİN EFGANİ / Mehmed Akif ERSOY | Yitiksevda | Alimler(Rh) | 0 | 15 Temmuz 2009 10:44 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|