|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Yitiksevda,Açılış Tarihi: 01 Mayıs 2011 (20:21), Konuya Son Cevap : 04 Ekim 2011 (11:33). Konuya 7 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
01 Mayıs 2011, 20:21 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Ey Yaşayan Ölüler Haydi Dirilmeye! Ey Yaşayan Ölüler Haydi Dirilmeye! بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ İnsan yaradılış itibari ile iyilik ve kötülüğe meyilli bir varlıktır. İyilik ve Günah işlemek insanın fıtratının bir gereğidir. İnsanın günahı sonrasında onu telafi yoluna başvurması Kuran’da tevbe olarak isimlendirilmektedir: Bizler tevbeyi insanın yaradılışı ile birlikte ele almaya çalışacağız. İslam inancına göre İnsanlığın atası Âdem (a.s)’i şeytani dürtülerin ayartması ile başlayan günah onun bulunduğu mekândan çıkarılmasına sebep olmuştur, bu kovulmaya sebep olan fiilden arınmak adına pişmanlığı ile ne yapacağını bilemeyen Âdem’e Allah azze ve celle yol gösterdi: Öncesinde bulundukları mekânda Allah’ın uyarısı: Ve (sonra) "Ey Âdem" dedik: "Sen ve eşin bu bahçeye yerleşin ve orada dilediğinizden serbestçe yiyin; ancak bir tek şu ağaca yaklaşmayın ki zalimlerden olmayasınız." (Bakara-35) Bu ayette uyarıya uymayıp günah işlemeleri ve dönüş yöntemi: Derken Âdem Rabbinden (yol gösterici) sözler aldı. Ve (Allah) O'nun tevbesini kabul etti: Çünkü yalnız O'dur tevbeleri kabul eden, rahmet dağıtan (Bakara-37) Tevbe Allah’tan af dilemeleri: O ikisi: "Ey Rabbimiz! Biz kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, hiç şüphesiz, kaybedenlerden olacağız!" dediler. (A’raf-23) Allah azze ve celle bizlere vermiş olduğu emanet (akıl-idrak) ile hareket etmemizi emretmiş ise de tek başına yetmeyeceği malumdur. Aklın işletilemediği hakikatlerin üstünün örtüldüğü zamanlarda Allah bizlerin yeniden aklı işleterek hakikate yönelmemiz için Resuller aracılığı ile iyilik ve kötülüğün hakikatlerini anlamamız için ilahi kelam ile bizleri aydınlatmıştır. İyilik ve kötülük hususunda Allah bizleri tercihlerimizde serbest bırakmamış, kendi inisiyatifimiz ile yapacağımız tüm fiillerin karşılığının olacağını iyiliklerin ödüllendirileceğini kötülüklerin ise cezalandırılacağını beyan etmiştir. Ve kim zerre kadar iyilik yapmışsa, onu(n karşılığını) görecek, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu(n karşılığını) görecektir. (Zilzal-7-8) İnsanoğlu bir taraftan ‘’Eşrefi Mahlûkat’’ unvanı ile adlandırılır iken diğer taraftan ‘’Esfeli Safilin’i’’ hak edecek kadar aşağılık olabilmektedir. İnsan tabiatında var olan vasıflar sayesinde bilerek veya bilmeyerek çok basit gerekçeler ile İlahi emirlerin yolundan ayrılarak günah bataklığına saplanabilmektedir. Beşeri zaaflarımız ile Allah’ın emirlerini ne kadar istersek isteyelim gereği gibi yerine getiremeyebiliriz. Bu istek neticesinde hata yaparak günah işleyebiliriz, bu günah kavramı Kuran’da kendi nefsine zulmetmek olarak birçok ayette geçmektedir. Bu günahı işleyip nefsine zulmeden biz aciz kullarına Allah yüce merhameti ile bağışlanma yolunu ‘’Tevbe’’ kapısı ile açmıştır. Ancak, tevbe edenler, kendilerini düzeltenler ve (tebliğ edilen) hakikati duyuranlar bunun dışındadır: Onların tevbesini kabul edeceğim; zira yalnız Benim tevbeleri kabul eden, rahmet dağıtan. (Bakara-160) Ancak, kötü işler yapan ve sonra pişmanlık duyup (hakka) inananlara gelince doğrusu, böyle bir tevbeden sonra şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır! (A’raf-153) Öncelikle Tevbe kavramını anlayabilmek için günah kavramını analiz etmeliyiz: Günah kavramı ‘’Farsça’’ bir kelime olup isimdir. İlahi emirlere karşı gelme, uygunsuz fiil, vicdanı rahatsız eden kabahat, suç vb isimler ile İsm, masiyet, hıyanet, isyan gibi Arapça kelimelere karşılık olarak kullanılır… Kuran’da ‘’GÜNAH’’ kelimesi ‘’CUNAH’’ olarak geçer. Yalnız günah olayını anlatan kavramlardan sadece biri olan Günah daha bir çok kavram ile ifade edilir: Günahların büyüklüğü, boyutu ve niyete göre Kuran’da şu isimler ile zikredilir… Kuran’da türevleri ile şu ayetlerde geçer: جُنَاحَ Cunaha 2/158-198-229-230-233-234-235-236-240-282- جُنَاحَ Cunaha 4/23-24-101-102-128 جُنَاحٌ Cunahun 5/93 جُنَاحٌ cunahun 33/5-51-55 جُنَاحَ cunaha 60/10….vb İsm (suç, günah, ceza, insanı hayır ve sevaptan alı koyma) Zenb (suç, günah, hata, kötü iş) Cürm (suç) Seyyie (kötülük, ayıp kusur) Hatie (yanılmak) Fısk (hak yoldan ayrılmak) Fücur (günah işlemek) Hubb (Hilekârlık, sahtekârlık) Şirk (Allah’a ortak koşmak) Dalalet (yanılgı) Tuğyan (taşkınlık) Küfür (gizlemek, örtmek, inkâr etmek) Nifak (ikiyüzlülük) Zulüm (haksızlık) Masiyet (itaatsiz, asi olmak) kabiha (çirkin, kötü şey) Fahşa (gayet çirkin, günah, yüz kızartıcı iş ve söz) zelle (söz ve fiilde hata) Vizr (Ağır yük yüklenmek ve günah işlemek) Vazira (Günahkâr insan) Kuran’da bu isimler ile geçen Günah kavramına düşmüş aciz kulların Allah’a dönüş ve yönelişi anlamında Arapça ‘’Tabe, Yetubu’’ maddesinden mastar olan ‘’Tevbe’’ daha çok masiyetten Allah’a dönme anlamında kullanılır… (MÂSİYET) Baş kaldırmak, isyan etme, haddi aşma, sınırları çiğneme; Allah'a ve Resulüne karşı gelme, günahlara dalma, helâl ve haram sınırlarını çiğneme, Allah ve Resulünün hükümlerini uygulayan emir ve yetki sahiplerine karşı gelme. توب Kur’ani kavram ‘’TEVBE’’ ismi ile anılsa da genel itibari ile ‘’Tövbe’’ olarak halk arasında kullanılmaktadır. Halk arasında işlenmiş olan söz ve fiilden ötürü bir daha günah işlememek adına pişmanlık edip verilen söz olarak bilinir. Günaha sevk eden etkenleri, insanın yapısında bulunan eğilim ve arzularla onu dışarıdan etkileyen amiller olmak üzere iki grupta toplamak mümkündür. İslam'a göre insan yapısında bulunan kötülüklerin kaynağı nefistir. Zira nefis, "kötülüğü olabildiğine emreden" (nefs-i emmâre) (Yusuf, 12/53) ve kişiyi günaha yöneltmek için sürekli fısıltılar halinde telkinde bulunan (Kaf, 50/16; Necm, 53/23) bir güçtür. Günaha sevk eden bir başka etken de ölümsüz bir dünya hayatı içgüdüsü ve öbür dünyayı unutmadır (Bakara, 2/95-96). Kur'an bu olumsuz eğilimli nefse karşı, kendini kınayan (levvâme) ve Hakk'ın rızasında huzura kavuşan (mutmainne) nefisleri, yani eğitilmiş ve dizginlenmiş, iyilik yapmayı kabullenmiş nefislere ulaşmayı öğütler (Kıyâme, 75/2; Fecr, 89/27-28). Ayrıca insanın hassas bir psikolojik yapıya sahip bulunması (Nisa, 4/28), fizyolojik ve psikolojik bağımlılıklarının bulunması önemli günah faktörlerindendir (Bakara, 2/155; Al-i İmran, 3/14) ‘’Dini. Kavramlar. Sözlüğü’’ تَوَّابٌ Tevvab :Allah’ın isimlerinden, Mağfireti çok olup tevbeleri kabul edicidir.(Tevbede rücu=dönme manası vardır. Bu vecihle kul günahları işlemekten rücu eder; Allah’ta rahmet ve gufranını icra eder.).(Ayrıca تَوَّابٌ çok tevbe edici manasına gelir. تَابَا : Masiyet’ten dönmek,tevbe etmek manasında: 5/39.6/54.11/112.19/60.20/82.25/70-71 28/67 Tevbeyi kabul edip mağfiret etmek manasında: 2/37-54-187.5/71 9/117’de (iki defa)-118.20/122.58/13.73/20. تَابَ : Dönmek,tevbe etmek 4/16. تَابُوا:2/160.3/89.4/146.5/34.7/153.9/5-11.16/119.24/5.40/7 Tevbe تُبْتُ :4/18.7/143.46/15 Tevbe تُبْتُمْ:2/279.9/3 Tevbe اَتُوبُ:Tevbeleri kabul ederim manasında 2/160 تَتُوبَا :66/4 يَتُبْ:49/11 يَتُوبَ:Tevbeyi kabul edip mağfiret etmek : 3/128.4/17-26-27 5/39.9/15-27-102-106.33/24-73 Kim ki ,masiyetlerden dönüp tevbe ederek Salih amel işlerse,şüphesiz Allah’ın rızasına muvafık olarak Allah’a büyük bir dönüş yapmış,tevbe etmiş olur 25/71 يَتُوبُوا : 9/74-118.85/10 يَتُوبُونَ : 4/17.5/74.9/126 تُبْ : Tevbemizi kabul et,bize mağfiret et.2/128 تُوبُوا :2/54.11/3-52-61-90.24/31.66/8 التَّوْبِ : 40/3 (=Ya masdar manasında : Tevbeyi kabul edici.veya تَوْبَةً ‘in cemisi olup ‘’her tevbeyi kabul edici’’ manasındadır.Tevbeden maksat Masiyet’ten rücudur. تَوْبَةً: 4/92 (=Allah'ın size mağfiret etmesi sebebiyle…);66/8(=Masiyet’lerden tamamen çekilip samimiyetle tam bir dönüşle Allah’a dönerek tevbede bulununuz.) التَّوْبَةُ : 4/17 (=Tevbeyi masiyetlerden rücu kabul etmek,Allah için muhakkak ve sabittir-Ya da Allah katında sabittir-O kimseler hakkındaki onlar cahillik ederek kötülük işlerler,sonra da hemen tevbe ederler anlamında.) Yoksa (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, “İşte ben şimdi tövbe ettim” diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır. (Nisa-18) 4/18 : (=Fakat tevbeyi kabul Allah katında muhakkak ve sabit olmaz. O Kimseler hakkında ki onlar kötülükleri işlerler de, yalnız ölüm esnasında tevbe ederler. İşte şimdi tevbe ettim derler veya kâfir olarak ölürler. 9/104. 42/25 (=Kulların tevbesini kabul edip afvu mağfiret eder.)… Manasında. تَوْبَتُهُمْ : 3/90 (=Küfürde ısrarlarıyla birlikte tevbe etmeleri kabul edilemez.veya tevbeleri ancak ölüm anında olduğundan dolayı…veyahut kabul edilecek tevbeleri yoktur.Zira onlar tevbeleri yoktur.Zira onlar tevbeye muvaffak olamamışlardır.tarzında kinayedir… تَائِبَاتٍ : 66/5 اَلتَّائِبُونَ : 9/112 تَوَّابٌ :Mağfireti bol olan 24/10.49/12 التَّوَّابُ : Mağfireti bol olan 2/37-54-128-160.9/104-118 تَوَّابًا : Mağfireti bol olan 4/16-64.110/3 التَّوَّابينَ 2/222 (=mübalağa sigasının cemisi olup; Tevbe edip Masiyet’ten dönenler anlamında: Allah hemen işlemeleri umulan bir takım günahlardan kaçınıp çok tevbe edenleri sever mealinde. مَتَابِ Mimli masdar : Tevbem onadır,masiyetlerden kaçınıp ona rücu ederim 13/30 مَتَابًا 25/71 (=Günahları işlemekten vazgeçerek Allaha dönüp tevbe etmiş olur… Kuran’i bazda tevbe kavramını analiz etmek amacı ile sunmuş olduğumuz Ayetleri daha iyi anlamak adına asıl konumuza dönelim: Beşer olan biz Allah’ın aciz ve günahkâr kulları için tevbe önemli bir güç ve menzildir. İşlemiş olduğumuz Masiyet’lerden arınma adına Allah’a samimi içten duygular ile dönmek nefsin heva ve heveslerinden arınmaktır. ‘’Günahtan tevbe eden kişi hiç günahı olmayan kişi gibidir’’ (Kâfi c-2 Kitabul İman vel Küfr babut tevbe 10.Hadis) Ey İnsan ne kadar zalim ve cahil isen de, Allah’ın bahşettiği nimetin değerini bilmiyorsan da, ne kadar azgınlaşsan da senin bütün ihtiyaçlarını karşılayan Allah’a karşı yapmış olduğun hayâsızlık, serseriliği arttırdıkça arttırdın. Ama sonunda pişman oldun ve yaptıklarından döndün tevbe ettin bilki Hakkın rahmet deryasından geniş bir nimeti değerlendirdin. Şükrünü eda et. Nasuh tevbe تَوْبَةً نَصُوحًا tevbeten nesuha: Siz ey imana ermiş olanlar! Gönülden tevbe ederek Allah'a yönelin! Umulur ki Rabbiniz kötü fiilerinizi yok eder ve Allah'ın Peygamberi ile o'nun inancını paylaşanları utandırmayacağı o Gün, sizi içinden ırmaklar akan bahçelere koyar. Onlar, önlerinden ve sağ taraflarından hızla ışık yayarlar ve "Ey Rabbimiz!" diye yalvarırlar, "Bu ışığımızı ebediyyen parlat ve günahlarımızı bağışla! Çünkü Sen her şeye kadirsin!" (Tahrim-8) Nasuh tevbe olarak geçen kavram: Halis bir yöneliş ile bir daha günah işlememek üzere yapılan tevbe, tevbe edenin, kötülüklerden uzak kalarak yaptığı, günah kirlerini temizleyen, günahlardan meydana gelen maddi ve manevi tahribatları tedavi eden tevbe. Ve Musa, halkına (dönüp) "Ey halkım!" demişti. "Doğrusu buzağıya taparak kendinize karşı suç işlediniz, o halde tevbe ederek (tekrar) Yaratıcınıza yönelin ve nefsinizi yok edin; bu, sizin için Yaratıcınızın katında en hayırlısı olacaktır." Bunun üzerine O, tevbenizi kabul etmişti: Çünkü yalnız O'dur tevbeleri kabul eden, Rahmet Dağıtan. (Bakara-54) Musa (a.s) kavminin yapmış olduğu hatadan ötürü, tekrardan Allah’a dönmelerini istemesinin günümüz versiyonu olarak. Para, şan, şöhret, makam, beşeri ilahlaştırma gibi insanın heva ve hevesi ile esir olabildiği tüm putlardan arınma ile aynı bağlamda günümüze hitaptır. Kimlerin tevbesi kabul edilmeyecektir Allah azze ve celle şöyle buyurmaktadır: İmana erdikten sonra hakikati inkâra kalkışanlara ve sonra hakikati reddetmede (daha büyük bir inatla) ısrar edenlere gelince, şüphesiz, onların (diğer günahlardan dolayı) tevbeleri kabul edilmeyecektir; işte onlar gerçek sapkınlardır. (A’li İmran-90) Oysa ne ölüm anına kadar kötülük işleyip duran, ama o an gelip çattığında "Şimdi tevbe ediyorum!" diyenlerin tevbesi kabul edilecektir, ne de hakikat inkârcısı olarak ölenlerin; Biz, işte böylelerine şiddetli bir azap hazırlamışızdır. (Nisa-18) İslam Kavramı anlamı itibari ile ‘’TESLİMİYET’TİR’’ Bizlerde İslam=Müslüman isek Nasuh bir tevbe ile Allah’a dönmeliyiz: Salim (Kurtulmuş) olmak, selamette olmak, arıza ve mânialardan uzak bulunmak,(Şirk ve Günahlardan uzak) salim ve halis kalb, Eman ve necat=Kurtuluş yolu, Sulh, Teslim olma, teslimiyet boyun eğme, inkiyad etmek, ihlâslı davranmak, Müslüman olmak, İslam’a girmek, Allah’a itaat edip şer’i hükümlerine bağlı kalan Müslüman, Selam, selamlaşma gibi anlamlarda kullanılan s-l-m kökünden gelen Müslümanlık teslimiyetin adıdır. Teslimiyetin Kuran’daki İsmi Müslümanlıktır. Sıfat olan bu kavram eyleme, yaşama, hayata aktarılması ile fiile dönüşür. Eylemsiz bir fiil niteliği taşımaz sadece sıfat olarak kalır. Teslimiyet ismi Türkçede, pes etmek, yenilmek, boyun eğmek, birinin isteğini olduğu gibi kabul etmek anlamlarında kullanılır. Kur’ani boyutu ele alındığında bambaşka bir anlam kazanır. Türkçede bilinen teslimiyet zilleti ifade ederken, Kur’ani açıdan şerefi, izzeti, onuru, ihlâsı, samimiyeti, topyekûn Allah’a bağlanmayı, kayıtsız ve şartsız olarak Rabbe boyun eğmeyi, zalime ve zulme karşı direnişi, sabrı, ahlakı, paylaşmayı, infakı, kurtuluş yolu vb bir bütünlüğü ifade etmektedir. Müslüman’ın kim olduğu hususunda bir hadiste şöyle buyrulmaktadır: Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir. (Tirmizi, İman, 12; Nesai, İman, 8) Ama hayır, Rabbine Andolsun ki onlar, (ey peygamber), aralarında anlaşmazlığa düştükleri her konuda seni hakem yapmadıkça ve sonra da senin kararına kalplerinde hiçbir burukluk duymaksızın tam bir teslimiyetle tabi olmadıkça, (gerçekten) inanmış olmazlar. (Nisa-65) Bütün benliğini Allaha teslim eden, daima iyilik yapan ve her türlü batıldan yüz çeviren İbrahim’in inanç sistemine Allahın onu sevgisiyle yücelttiğini görerek uyan kişiden daha iyi iman sahibi kim vardır? (Nisa-125) İbrahim (a.s) Allah’ın hükmüne, adaletine kararına tam bir teslimiyet ile iman etmiş ve Allah’ın emrini ifa etmek için, ciğerparesini hiç çekinmeden kurban etmeye razı olmuş ve bu teslimiyeti en ufak bir şüpheye mahal vermeyecek derecede İsmail (a.s) kabullenmişti. İbrahim’in İnancı ve İsmail’in teslimiyeti Allah’ın sonsuz rahmeti ile muamele etmesi ile sonuçlanmıştır. Müslüman=İslam olmak Allah’ın hükmüne razı olmaktır, Allah Resulü Hz Muhammed (s.a.a)’in İslam adına getirdiklerine tam bir teslimiyet ile kabullenmektir. Allah kullarına sonsuz rahmeti ile muamele ederken Kullar bu muameleye karşılık olarak yalnızca Allah’a kulluk etmek görevini yerine hakkıyla getirmek ile mükelleftirler. Her tür korku, endişe, cehalet ve dehşetten emin olmak ve yalnızca Rabbine teslim olmak İslam=Müslümanlıktır. İmam Ali Nehcü'l-Belağa’da şöyle buyuruyor: "İnsanlardan bazıları; elleri, dilleri ve kalpleriyle kötülüğe karşı çıkarlar. Bunlar, bütün hayrı kendilerinde toplamışlardır. Bazıları da elleriyle değil; ama dilleri ve kalpleriyle kötülüğe karşı koyarlar. Bunlar, iki özellikle amel etmiş ve birini terk etmişlerdir. Bazıları da sadece kalple kötülüğe karşı çıkarlar, bunlar birini almış ve önemli iki tanesini terk etmişlerdir. Ve bazıları da hem elle hem dille ve hem de kalple kötülüğe karşı çıkmayı terk etmişlerdir. İşte bunlar, yaşayan ölülerdir. Ey ölü olan diriler öyle ise Nefsin, heva ve hevesin, şeytani dürtülerin, tuzak ve hilelerinden kork ve şehvetlerin peşinde koşar sonra tevbe ederim diyerek. Allah ile oyun oynama çünkü bu davranış ancak kendini kandırmaktan öteye geçmez. Biz insanlar topyekûn yeniden özümüze ‘’FITRAT’A’’ dönmek içi safii bir inanç ve ahlak ile mümkün mertebe Masiyet’lerden uzak durarak, günahlara bulaşmamaya gayret etmeliyiz. Çünkü bir kez bulaştıktan sonra nefsi ıslah etmek çok zordur… Tevbede esas olan geçmişte yaşanmış olan günah ve kusurlardan pişmanlık duyma ve bir daha o günahlara dönmemedir. Tevbe ettim diyip iki gün sonra tekrar geriye dönmek ancak kendini aldatmaktır.(Münafıklık) alametidir… Allah’ım bizlere Kuran’ın hadimleri olma şerefini ver. Hata ve günahlarından pişmanlık duyarak kendisine yönelen kullarından eyle… Ya Rabbim bizleri affet kusurlarımızı, günah ve hatalarımızı afvu mağfiret eyle… MEVLÜT HÖNÜL MALAZGİRT 30.05.2011 |
Konu Sahibi Yitiksevda 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Akılsız Bedenler | Makale ve Köşe Yazıları | Medine-web | 1 | 2315 | 20Haziran 2017 01:11 |
Kibir hastalığı / mevlüt hönül | Makale ve Köşe Yazıları | Yitiksevda | 0 | 2218 | 24 Mayıs 2016 17:24 |
Hainler! – Dokuzlu Çete ve Karakter(siz)leri /... | Makale ve Köşe Yazıları | İslaminesil | 1 | 2034 | 19 Mayıs 2016 23:06 |
Çocuk İstismarı ve Ensest – Modern Lût Toplumu /... | Makale ve Köşe Yazıları | İslaminesil | 1 | 2015 | 19 Mayıs 2016 23:02 |
Vicdanla Cüzdan Arasında / MEVLÜT HÖNÜL | Makale ve Köşe Yazıları | Yitiksevda | 0 | 1981 | 19 Mayıs 2016 22:59 |
02 Mayıs 2011, 00:31 | Mesaj No:2 |
Cevap: Ey Yaşayan Ölüler Haydi Dirilmeye! Sayın Mevlüt Bey makalenizdeki akademik çalışma usulü ve hiçbir şekilde itiraz edilemeyecek deliller bizlere anlatılan tevbe kavramının Kur'ani boyutunu açıklamada çok güzel bir çalışma olmuş...Yıllardır insanları tevbe adı altında kendi malikanelerine çağıran ruhban din sınıfının aldatmalarını Kuran ile çürüterek nerde olunur ise olunsun Allah'a dönülebileceği ve hiç bir şekilde aracı putlara ihtiyaç olmadığını izah etmişsiniz sizlere minnettarız kavram çalışmalarınızın devamı bekleriz Allah sizin kalp gözünüzü hidayet üzere sabitlesin ilminize berrak ilim katsın saygılar... | |
04 Mayıs 2011, 17:13 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 10886 Üyelik T.:
04 Ekim 2009 | Cevap: Ey Yaşayan Ölüler Haydi Dirilmeye! Güzel abim çalışmanızı canu gönülden taktir ediyorum..Bu güzel çalışmanıza bir dirhem sevaba müsade buyurursunuz inş.. İşte Yüce Allah'ın, "Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten korkup çekinen ve Rabb'inin rahmetini dinleyen kimse, inkâr eden kimse gibi olur mu? Ey Muhammed de ki, bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahihleri öğüt alırlar" (ez-Zümer, 39/9) buyruğunu kanaatimizce bu manada anlamak gerekir. Müminler için tövbenin lüzumu Cenab-ı Hakk, Ey inananlar (müminler) hepiniz Allah'a tövbe edin ki, korktuğunuzdan emin olup umduğunuza kavuşasınız" (en-Nur, 24/31) buyurmaktadır. Bu ve benzeri ayetlerde tövbenin butun müminlere emir ve tavsiye edildiğini görüyoruz. Bunun sebep ve hikmetini Zemahşerî (ö: 538/1 114) ve ondan nakleden Fahreddin er-Râzî şöyle açıklıyorlar: "Öncelikle zayıf yaratılışlı kullar, Allah'ın her hususta olan tekliflerini, yani emirlerini ve yasaklarını kendilerine hakim olup gayret etseler bile gereği gibi yerine getiremezler ve böylece kendilerinin sebep olduğu kusur ve kabahatlerden de uzak duramazlar. işte bundan dolayı tövbe ve istiğfar etmeyi Yüce Allah inananların hepsine emir ve tavsiye ediyor. Tövbe edip bağışlanmayı diledikleri zaman, kurtuluşa ulaşıp saadete ereceklerini ümit etmelerini de öğütlüyor. " Müminlerin tövbesi nasıl olmalıdır? Bu konuda Yüce Allah'ın Ey müminler (inananlar) yürekten tövbe ederek (nasuh tövbe ile) Allah'a donün ki, Rabb'iniz kötülüklerinizi örtsün ve sizi içlerinde ırmaklar akan Cennetlere koysun" (et-Tevbe, 9/8) buyruğuna dikkat etmek gerekir. Bu ayette geçen (nasûh tövbe) "yürekten, ihlasla tövbe edin" sözlerini Zemahşerî şöyle açıklamıştır: "Tövbeyi kendilerine tavsiye edenler, günahları mahvedecek ve aşırılıkları telâfi edecek şekilde tövbe ederler. Kötülüklerden tövbe etmeleri, o şeylerin kötü olduğu içindir. Yaptığına pişman olmak da çok şiddetli bir şekilde üzülmek demektir. Kötülüklerden birine bir daha dönmemeye azmetmek de, sağılmış olan sütün hayvanın memesine dönmesi nasıl mümkün değilse, öylece o günaha bir daha dönmemek anlamınadır. Bütün bunları böylece içine sindirmek yürekten tövbe etmek demektir. el-Kelbî'ye (ö:146/763) göre "nasûh tövbe", kalp ile pişman olmak, dil ile istiğfar etmek, beden ile de onu terkederek yapmamak ve"ondan uzak durmaktır. Ayrıca pişmanlığından dönmemek üzere gönül rahatlığına kavuşmaktır. Gazzâlî'ye göre de ayette geçen "nasûh" kelimesi nasihat kelimesiyle ilgili bir sözdür. Her türlü şâibeden uzak olarak tam bir ihlas içerisinde Yüce Allah'a tövbe etmek anlamındadır. Ayrıca, "Hiç şüphesiz Allah hem çok tövbe edenleri, hem de çok temizlenenleri sever" (el-Bakara, 2/222) âyeti de tövbenin lüzum ve faydasına işaret etmektedir. Sevgili Peygamberimiz de bir hadisinde Tövbe eden Allah'ın sevgilisidir, günahlardan tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir" buyurmuştur. Tövbenin nasıl olması hususunda Hz. Ali (r.a)'den şöyle bir rivayette bulunuluyor: Bir gün bedevilerden biri Hz. Peygamberin mescidine girer ve "Allah'ım, şüphesiz ben sana tövbe ve istiğfar ediyorum" der ve namazını kılar. Bunu gören ve duyan Hz. Ali, adam namazını bitirince ona: "Ey kişi! Yalnızca dil ile sür'atle yapılan tövbe, yalancıların tövbesidir, halbuki senin bu tövben, tövbeye muhtaçtır" dedi. Bunun üzerine o kişi: "Ey müminlerin emiri, o halde tövbe nedir?" diye sordu. Bunun üzerine Hz. Ali: "Tövbe şu altı şeyle mümkün olur" dedi: 1- Geçmişte işlenmiş olan günahlardan pişman olmak ve yerine getirilmemiş farzları iade etmek, 2- Başkalarına haksızlık ve eziyet etmeyi bırakmak, 3- Husumet ve düşmanlığı kaldırmak, 4- Günah ve kabahatler içerisinde büyüyen nefsi, Allah'a olan itaat içerisinde küçültüp ona hiçliğini kabul ettirmek, 5- İtaatsizlik ve günah işlemenin sözde tadını çıkaran nefse, itaat edip günahlardan uzak durmanın acılığını da tattırmak, 6- Gülüşlerinden her birine bedel olmak üzere, ağlamak." Hâl böyle olunca, şartlarına uygun olan bir tövbe, aynı zamanda Allah için yapılmış bir ibadettir. Böyle olduğu için de kabûle şâyan olması gerekir. Nasıl ki, şartlarına uygun olarak yapılan ibadetlerin kabûlü hususunda tereddüde düşmüyorsak, şarlarına uygun bir tövbenin kabûlü için de tereddüt gösterilmemesi gerekir. Öyleyse Allah'a imân etmiş kişiler, bilerek veya bilmeyerek günah işledikleri zaman hemen Allah'a yönelip tövbe etmekten çekinmemelidirler. Çünkü ilgili ayet ve hadislerden anladığımıza göre Yüce Allah samimiyetle ve şarlarına uygun olarak yapılan tövbeleri kabul eder, kullarını bağışlar. Ayrıca, günahları bırakıp kendisine yönelenleri sever, zira günahkârlar için yüce Allah'ın rahmet, mağrifet ve kereminden başka bir sığınak yoktur. Bu bakımdan inananların tövbe etmekten korkmamaları, yaptıkları büyük veya küçük günahları için ne zaman olursa olsun, geciktirmeden hemen Rab'lerine yalvarmaları, Allah'a olan bu inançlarının gereği olmalıdır. Günah işler işlemez hemen tövbenin gerekli olduğunda şüphe yoktur; çünkü Allah'ın emir ve yasaklarına karsı itaatsizlik ederek isyan etmenin az da olsa, imânı sarsacağı açıktır. Öyleyse, tövbenin de günah işledikten hemen sonra yapılması gerekir. Zira, bu suretle yüce Allah'ı hemen hatırlayan kimse, bu vesileyle imânına dönmüş ve onu kuvvetlendirme gayretine girişmiş olur. Nitekim Yüce Rabb'imiz "Onlar fena birşey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır. Onlar yaptıklarında bile bile direnmezler" (Âl-i İmrân, 3/135) ve "Kim tövbe edip güzel, yararlı işler işlerse, şüphesiz o, Allah'a gereği gibi yönelip tövbe etmiş olur" (en-Nisa, 4/17) buyurmaktadır. Görülüyor ki, kötülükleri çoğaltacak işler yapılır yapılmaz veya günah işlenir işlenmez hemen yüce Rabb'imizi anıp O'na yönelmemiz, O'na iltica edip günahlarımızı affetmesi için O'na yönelmemiz, yaptığımız bu kötü işlerden dolayı O'ndan utanıp korkmamız gerekmektedir. Ayrıca bu yaptığımız şeylerde ısrar edip direnmemek lâzımdır. Eğer böyle yaparsak, hem günahlarımız bağışlanır, gönlümüz rahat ve huzura kavuşur, hem de bu anlayış ve inanç sebebiyle başka kötü birşey yapmaktan uzak dururuz. İşte bizde hasıl olan bu şuur ve kuvvetli imân, bizi isyan etmekten ve tekrar günah işlemekten alıkoyacaktır ve böylece bir daha tövbe etmeye de ihtiyaç duymayacağız. Ancak Allah katında daha da yüksek derecelere ulaşmak için, şükreden bir kul olarak O'na sığınıp yalvaracağız. Günahın hemen akabinde tövbe edip ısrar etmemenin zorunlu olmasındaki fayda ve hikmetler açıkça görüldüğü gibi kısaca şunlardır: Bir defa, günahlara dalarak yüce Yaradanını unutmuş olan kul, tövbe etmekle Allah'ın hatırlamış ve O'nun emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınmayı zorunlu bir vazife bilerek, bu şuur içerisinde Allah'a olan inancını yeniden kuvvetlendirmek suretiyle, bu inancının gereği olan iş ve davramşları da yerine getirmeye başlamıştır. ikinci olarak, bu kul, işlemiş olduğu günahlarına bakarak, "Ben Allah'ın kötü kulu oldum" düşüncesiyle ümitsizliğe kapılarak daha fazla günah işlemekten kurtulur, bu yeni ümit ve inançla Rabb'ine daha fazla bağlanıp yaklaşarak emirlerini yerine getirmeye ve yasak ettiklerinden kaçınmaya son derece gayret gösterir. Çünkü insanoğlu geleceğe dönük olan ümit ve hayalleriyle hayatını devam ettirmektedir. Bu ümit ve hayalleri yıkılmış bir insanın, dünyanın çeşitli dertleri ve zorlukları altında hayatını sürdürmesi gittikçe zorlaştığı için, ya devamlı olarak başkalarına zararlı olmakta veya kendi canına kıymaktadır. Pekâlâ bilinir ki, insanları hayata bağlayan unsurların başında ümit ve inanç gelmektedir. İşte tövbe eden kişi yitirdiği bu ümit ve inancını yeniden kazanarak hayata bağlamakta ve yaşayışında ortaya çıkan acı ve tatlı durumlara katlanma konusunda yerine göre sabredip, yerine göre mutlu olmasını başarabilmekte ve başkalarına da her bakımdan faydalı olmaya çalışmaktadır. Nitekim yüce Rabb'imiz bu hususu şöyle müjdelemektedir: "Onların hareketlerinin karşılığı Rab'lerinden bağışlanma ve içlerinde ırmaklar akan, temelli kalacakları Cennetlerdir. Böyle yapıp davrananların mükafatı ne güzeldir" (Âl-i İmrân, 3/136). Görüldüğü gibi yüce Rabb'imiz gereği gibi tövbe edenlerin tövbesini kabul edip onları mükafatlandıracağını, böyle davrandıkları takdirde yarınlarından emin ve güvenli olacaklarını, yitirdikleri ümitlerini yeniden ele geçireceklerini açıkça haber vermektedir. Rabb'imizin böyle bir mükafatına kavuşmak, insanı hayata bağlayan ne büyük bir mutluluktur. İste bu bakımlardan tövbe etmenin insan hayatındaki rolü pek büyüktür. Onu yeniden hayata bağlayan, ona ümit ve yaşama isteği veren, onu Allah'ına yöneltip inanç ve imânını kuvvetlendiren, onu toplum içinde, Allah'tan korkup Peygamberini seven ve onların istediği gibi hareket eden kullarıyla birlikte mutlu olarak güven içinde yasamaya sevkeden, doğru dürüst bir insan olarak herkesin hakkını gözeten ve kendi hakkettiğine razı olan, haksızlığa uğramalarına sebep olduğu kişilere haklarını iâde edip onlarla helallaşarak onların dostluğunu kazanan bir kişi haline gelmesi, tövbe etmesiyle mümkün olmaktadır. Yine bu cümleden olarak yüce Rabbimiz, tövbesi kabul edilmeyenler hakkında da şöyle buyuruyor: "Yoksa kötülükler yapıp yapıp da nihayet ölüm kendilerine gelip çatınca, "şimdi tövbe ettim " diyenler ile kâfir olarak ölenlerin tövbesi makbul değildir. İşte onlara elem verici azap hazırlamışızdır" (en-Nisa, 4/18). Bu ayetten anlaşıldığına gòre, kötülükleri işlemeye devam etmek suretiyle günahlarını çoğaltıp duran ve bu durumda iken ölüm kendisine gelip çatınca, "Yarabbi, işte şimdi tövbe ettim" diyen kimse ile inkârcı bir kişi olduğu halde tövbe ederek imân etmeden ölen kimseler aynı değerdedirler ve bunların tövbeleri Allah tarafından kabul edilmez. Bunların her ikisi de Allah'ın şiddetli azabıyla karşı karşıya kalacaklardır, fakat çekecekleri azabın derecesi belki birbirinden farklı olacaktır. Ölüm anı kendisine gelip çatıncaya kadar tövbesini geçiktirip tövbe etmeyenin kâfir olarak ölenle bir tutulması, kanaatımızca şu sebebe dayanmaktadır: Ölümün gelip çatması, ahiret hallerinin ilkidir. Pek kısa bir süre sonra ruhunu teslim edip ahirete göçecek ve iyi veya kötü bir iş yapmaya ne fırsatı, ne de gücü olacaktır. Bunun böyle olduğunu haber veren pek çok ayet vardır. Meselâ, "Onlardan birine ölüm gelince, "Rabb'im beni geri çevir, belki yapmadan bıraktığımı tamamlar iyi iş işlerim" der. Hayır, bu söylediği sadece kendi lâfıdır..." (Mü'minun, 23/99-100) buyurulmaktadır. Ayrıca: Mü'min, 40/185; Yûnûs, 10/90-91; Münafıkun, 63/10 ayetleri de bu mânadadırlar. Bu manada çeşitli hadis-i şerifler de vardır. Meselâ Ebû Eyyûb, Hz. Peygamber'den şöyle bir rivayette bulunuyor: "Yüce Allah kulunun tövbesini, ölüm anında boğazında hırıltı başlamadıkça, kabul eder". İşte yüce Allah, böyle bir durumda tövbeyi kabul etmeyeceğini, bunun dışındaki hâl ve durumlarda tövbeyi kabul edeceğini haber vermektedir. Öyleyse, tövbeyi geciktirmek, bu bakımdan hiç de doğru değildir. "Allah 'a göre şu kimseler bir tövbesi makbuldur ki, cahillikle bir kötülük yapıp hemen ardından dönerler..." (en-Nisa, 4/17) ayetinde belirtildiği gibi günahların hemen arabinde tövbe etmek inananların lehine olmakta ve böyle bir tehlike söz konusu olmamaktadır. Pekalâ bilindiği gibi, ölümün ne zaman ve nerede gelip çatacağı bizce malum değildir. Bundan dolayı tövbe konusunda acele etmek yine insanların yararınadır.
__________________ Henüz Resmedilmemis Bir Hüznün Çizgilerini Tasir Suretim... İste Bu Yüzdendir İçten İçe Döküntülerim... |
04 Mayıs 2011, 19:00 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 6969 Üyelik T.:
10 Şubat 2009 | Cevap: Ey Yaşayan Ölüler Haydi Dirilmeye!
Allah c.c. razı ve hoşnut olsun çok güzel bir çalışma olmuş..Abi merakımı hoş görün benim oldum olası aklıma takılan bir soru var ama bir hocanın herşeyi merak etmeyin sormayın demesi sebebi ile hep bastırdım bu soruyu ama sormak istiyorum soracağım soru konuyla tevbe ile alakası yok ama mazur görün inşallah.. Ve (sonra) "Ey Âdem" dedik: "Sen ve eşin bu bahçeye yerleşin ve orada dilediğinizden serbestçe yiyin; ancak bir tek şu ağaca yaklaşmayın ki zalimlerden olmayasınız." (Bakara-35) ancak bir tek şu ağaca yaklaşmayın ki zalimlerden olmayasınız." kasdedilen o ağaç ne ağacıdır acaba ?
__________________ Doğru zamanda yapılan yanlış ,yanlış zamanda yapılan doğrudan evladır.. |
04 Mayıs 2011, 23:11 | Mesaj No:5 | ||
Durumu: Medine No : 10886 Üyelik T.:
04 Ekim 2009 | Cevap: Ey Yaşayan Ölüler Haydi Dirilmeye! Alıntı:
Alıntı:
Araştırma yaptım ama nekadarı doğrudur tam kanate gelemedim..Birde saygıdeğer büyüklerimizin fikirlerini alalım bu araştırmalarımda.. Ve (sonra) "Ey Âdem" dedik: "Sen ve eşin bu bahçeye yerleşin ve orada dilediğinizden serbestçe yiyin; ancak bir tek şu ağaca yaklaşmayın ki zalimlerden olmayasınız." (Bakara-35) Burada İblis'in özellikle azarlanma macerası bırakılmıştır. Çünkü kıssanın sevkedilişi, bilhassa Âdem'e ve Âdem oğullarına olan fıtrî (yaratılıştan olan) nimetleri hatırlatmaktır. Bu şekilde melekler ile Âdem arasındaki macera açıklandıktan sonra, şimdi de takdirdeki o imtihan ve teveccühün meyvesi ve İblis ile olan macerası açıklanmak ve Âdem'in yaratılışındaki günah ve itaatsizliğin geçici olduğu hatırlatılmak için daki ya atfedilerek buyuruluyor ki: bir de demiştik ki, "ey Âdem!. Sen ve eşin (zevcen) şu cennette oturunuz." "Çift" demek olan zevc, asıl Arapça'da çiftin her tekine, hem erkeğe ve hem dişiye de söylenir. Demek ki, bu sırada Hz. Âdem'in bir de zevcesi (eşi) yaratılmış bulunuyordu ki, bu da ayrıca ilâhî bir harika (olağanüstü bir olay)dır. İnşaallah bunun açıklamasını da ilerde, bu cümleden olarak Nisâ sûresinin baş âyetinde göreceğiz. Acaba bu cennet yeryüzündeki cennetlerden biri mi idi? Böyle zannedenler olmuştur. "Filistin'de yahut Fâris ile Kirmân arasında bir cennet idi. İnişi de oradan Hindistan'a nakliydi." denilmiştir. Fakat bunlar şöyle bir istidlâl ile söylenmiştir: Çünkü Âdem'in yaratılışı yeryüzünde olduğunda ittifak vardır ve bu kıssada semaya yükselmesi zikredilmemiştir. Olsa idi öncelikle hatırlatılırdı. Bir de cennet-i huld (ebedi cennet) olsaydı, çıkılmaz ve şeytan oraya giremezdi. Fakat bu tahmin, göründüğü kadar makul ve tabii değildir. Âdem'in yeryüzüne inişi, yeryüzünde ortaya çıkması, akıl ve nakle daha uygundur. Huld cennetine devamlı oturmak için girmekle, misafir olarak girmek arasında da fark vardır. Şu halde "Cennet", ahirette müminlerin varacağı sevap evidir ki, şimdi mevcut, fakat dünyada görüşten gizlenmiştir. Ve "Cennet" denilince Kur'ân dilinde bilinen budur. Âdem'in cennette oturması hali, ahiret âleminin meydana gelişine benzer bir ilk oluştur. Ve bu durum bize göre bir makul âlemdir. Yeryüzü ile onun arasında mekanla ilgili bir uzaklık tasavvuruna da lüzum yoktur. O da aynı feza içindedir. Bunda akla yaklaştırmak için söylenebilecek olan söz: Âdem'in ruhunun bütün kemal kuvvetlerini haiz olarak, maddeye, önceki unsurlara ilk ilgisi, diğer deyişle beşerin aslı olan ilk Âdem'le ilgili hücreciğin esîrî bir şekilde oluşumu ve ondan eşinin ayrılmasıdır. Muhyiddin-i Arabî'nin bir deyişine göre, ruhun tabiata ilk verilişidir. Cenab-ı Allah, Âdem'e buyurmuş ki, eşinle beraber bu cennette otur. ve bundan bol bol yiyiniz nerede isterseniz orada yiyiniz fakat şu ağaca yaklaşmayınız, bundan yemeye kalkışmayınız ki zalimlerden olursunuz.Zulüm, haddini aşıp bir hakkı, yerinden başkasına koymaktır. Demek ki Cenab-ı Hak Âdem'e cennette büyük bir hürriyet vermekle beraber, ona yine bir sınır tayin etmiş ve ona yaklaştıkları takdirde zalimler zümresine gireceklerini de bildirmiştir. Bu, şunu ortaya çıkarır ki, insanlıkla ilgili hilafet mutlak değildir. Ve bunun özel bir sınırı vardır ki, tecavüzü zulümdür. O sınırı tayin eden bu şecere (ağaç) ne idi? Doğrusu bunu Allah Teâlâ Kur'ân'da bize ismiyle bildirmemiştir ve ancak bunun cennette belli ağaç olduğunu, Âdem'in kurtuluş ve saadetinin bozulmasına sebep olmak özelliği bulunduğunu anlatmıştır. Demek, fazlasını bilmemizde Allah katında bir fayda yoktur. Ve şimdilik mümkün değildir ve tahkikçi (kritikçi) tefsircilerin seçeneği budur. Bununla beraber buğday veya üzüm veya incir olduğu hakkında bazı rivayetler de vardır. Tevrat ehli, "bür" yani buğday demişler; Vehb b. Yemâmî'den de: "Fakat öyle bir cennet buğdayı ki, tanesi sığır yüreği gibi, kaymaktan lezzetli, baldan tatlı" diye bir tabir nakledilmiştir. İbnü Abbas ve daha bazılarından "sünbüle" (başak) diye rivayet edilmiştir. "Dünyada evladına rızık kılınan başaktır." tabiri dahi naklediliyor. İbnü Mesut'dan asma, üzüm ağacı ve bazılarından incir tabiri vârid olmuştur. Bu meyanda şu tabir de vardır: "Bu öyle bir ağaçtır ki, melekler hulûd (ölümsüzlüğe ermek) için bununla kaşınırlar." Bunların bir temsilî mânâyı ifade ettikleri de açıktır. Nitekim cennet meyvelerinin birbirine benzemesi meselesi geçmişti. Hıristiyanlardan rivayet edilen telakkiye göre, bunun kadınla erkek arasındaki cinsî yaklaşmadan kinaye olduğudur. Hıristiyanlıktaki ruhbaniyet (yani evlenmemek), evlenmemeyi ibadet ve sevap itikat etmek önermesinin bu telakkî ile ilgili bulunduğu da sanılır. Fakat Kur'ân'ın metni buna müsait (uygun) görünmüyor. O zaman mânâsız kalır. "birbirinize yaklaşmayınız" demek, hem yeterli ve hem açık olurdu. Bu şekilde Âdem'in ilk evlenmesi gayr-i meşru (dine uymayan) olması gerekiyor. Şüphesiz bizce daha uygun olan bu konuda tevakkuf (durmak)dur. Biz o ağacı tayin edemeyiz. Ancak şu kadar düşünebiliriz ki, ondan yemek, vekilliği unutmak ve asalet davasına kalkışmak duygusunu verir. Bu da insanın aslî yaratılışından değil, şeytanın telkininden başlar. Bu buğday ise, delice buğdaydır. Bir üzümise, şarap üzümüdür. Bir incir ise, kurtlu incirdir. Ve her halde bir hamri (sarhoş ediciliği) vardır. Ve o hamr aklı alır ve Allah'ı unutturur. Cennete bu, yenilmek içindeğil, tahdit (sınırlama) ve kulluk için konulmuştur. Bununla beraber biz: "Dünya sevgisi, her hatanın başıdır" hadis-i şerifinde bu yasak ağacı tayin eden bir delalet buluyoruz. Demek Âdem o zaman dünya sınırına yaklaşmamak emri almış ve Âdem bundan, yaratılışının gereği olarak yememiştir. Fakat Hamze kırâetinde 'dır ki, önceki = zelle'nin if'âl bâbı olan = izlâl'den, ikincisi = izâle'dendir.
__________________ Henüz Resmedilmemis Bir Hüznün Çizgilerini Tasir Suretim... İste Bu Yüzdendir İçten İçe Döküntülerim... | ||
05 Mayıs 2011, 01:08 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Cevap: Ey Yaşayan Ölüler Haydi Dirilmeye! [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Adem (a.s) Yaradılışı ve Kıssası hakkında bu makalede ayetler ile izahat mevcuttur...Yalnız klasik anlatımlar ile bizlere kadar ulaşmış olan kıssa bir çok israiliyatı beraberinde getirmiştir...Bu israiliyatların ana kaynağı Tevratttır Kuran ile alakası yoktur....Kuran'i kerimde Bakara suresindeki kısmı sadece verecem...Analizi tevratı okuyanlar klasik anlatımlar ile bize ulaşan Adem kıssası ile karşılaştırsınlar sonra izahatını yapacağım: Kur'an (Bakara: 30-39) 30. Bir zamanlar Rabbin, meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım." demişti. (Melekler): "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni Överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz!" dediler. (Rabbin): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi. 31. Adem'e isimlerin tümünü öğretti, sonra onları meleklere sunup: "Haydi doğru iseniz onların isimlerini bana söyleyin" dedi. 32. Dediler ki: "Sen yücesin (ya Rab); bizim senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakimsin." 33. (Allah) dedi ki: "Ey Adem, bunlara onların isimlerini haber ver." (Adem), bunlara onların isimlerini haber verince (Allah): "Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı ve içinizde gizlediğinizi bilirim, dememiş miydim?" dedi. 34. Meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik, hemen secde ettiler: Yalnız İblis diretti, böbürlendi, inkarcılardan oldu. 35. Dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette oturun, ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz!" 36. Derken şeytan onlar(ın ayağını) oradan kaydırdı, içinde bulundukları (nimet yurdu)ndan çıkardı. (Biz de) dedik ki: "Birbirinize düşman olarak inin. Sizin, yeryüzünde kalıp bir süre yaşamanız lazımdır." 37. Adem, Rabbinden bir takım kelimeler aldı (onlarla amel edip Rabbine yalvardı, O da) bunun üzerine onun tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyendir. 38. Hepiniz oradan inin" dedik. "Yalnız (iyi bilin ki) size benden bir hidayet geldiği zaman, kimler benim hidayetime uyarsa artık onlara bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. 39. İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise ateş halkıdır, onlar orada ebedi kalacaklardır. Tevrat (Tekvin: 2-3) BAP 2 1- Ve gökler ve yer ve onların bütün orduları itmam olundu. 2- Ve Allah yaptığı işi yedinci günde bitirdi; ve yaptığı bütün işten yedinci günde istirahat etti. 3- Ve Allah yedinci günü mübarek kıldı, ve onu takdis etti; çünkü Allah yaratıp yaptığı bütün işten o günde istirahat etti. 4- RAB Allah yeri ve gökleri yaptığı günde, yaratıldıkları zaman, göklerin ve yerin asılları bunlardır. 5- Ve henüz yerde bir kır fidanı yoktu, ve bir kır otu henüz bitmemişti; çünkü RAB Allah yerin üzerine yağmur yağdırmamıştı; ve toprağı işlemek için adam yoktu; 6- Ve yerden buğu yükseldi, ve bütün toprağın yüzünü suladı. 7- Ve RAB Allah yerin toprağından adamı yaptı, ve onun burnuna hayat nefesini üfledi; ve adam yaşıyan canlı oldu. 8- Ve RAB Allah şarka doğru Aden'de bir bahçe dikti; ve yaptığı adamı oraya koydu. 9- Ve RAB Allah görünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan her ağacı, ve bahçenin ortasında hayat ağacını, ve iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi. 10- Ve bahçeyi sulamak için Aden'den bir ırmak çıktı; ve oradan bölündü, ve dört kol oldu. 11- Birinin adı Pişondur; kendisinde altın olan bütün Havila diyarını kuşatır; 12- Ve bu diyarın altını iyidir; orada ak günnük ve akik taşı vardır. 13- Ve ikinci ırmağın adı Gihondur; bütün Kuş ilini kuşatan odur. 14- Ve üçüncü ırmağın adı Dicle'dir; Aşur'un önünden akan odur. Ve dördüncü ırmak Fırat'tır. 15- Ve RAB Allah adamı aldı, baksın ve onu korusun diye Aden bahçesine koydu. 16- Ve RAB Allah adama emredip dedi: Bahçenin her ağacından istediğin gibi ye; 17- Fakat iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemiyeceksin; çünkü, ondan yediğin günde mutlaka ölürsün. 18- Ve RAB Allah dedi: Adamın yalnız olması iyi değildir; kendisine uygun bir yardımcı yapacağım. 19- Ve RAB Allah her kır hayvanını, ve göklerin her kuşunu topraktan yaptı; ve onlara ne ad koyacağını görmek için adama getirdi; ve adam her birinin adını ne koydu ise, canlı mahlukun adı o oldu. 20- Ve adam bütün sığırlara, ve göklerin kuşlarına, ve her kır hayvanına ad koydu; fakat adam için kendisine uygun yardımcı bulunmadı. 21- Ve RAB Allah adamın üzerine derin uyku getirdi, ve o uyudu; ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı, ve yerini etle kapladı; 22- Ve RAB Allah adamdan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı, ve onu adama getirdi. 23- Ve adam dedi: Şimdi bu benim kemiklerimden bir kemik, ve etimden bir ettir; buna Nisa denilecek, çünkü o İnsandan alındı. 24- Bunun için insan anasını ve babasını bırakacak, ve karısına yapışacaktır, ve bir beden olacaklardır. 25- Ve adam ve karısı, ikisi de çıplaktılar, ve utançları yoktu. BAP 3 1- Ve RAB Allah'ın, yaptığı bütün kır hayvanlarının en hilekarı olan yılandı. Ve kadın geldi: Gerçek, Allah: Bahçenin hiç bir ağacından yemiyeceksiniz dedi mi? 2- Ve kadın yılana dedi: Bahçenin ağaçlarının meyvasından yiyebiliriz; 3- fakat bahçenin ortasında olan ağacın meyvası hakkında Allah: Ondan yemeyin, ve ona dokunmayın ki, ölmiyesiniz, dedi. 4- Ve yılan kadına dedi: Katiyen ölmezsiniz; 5- Çünkü Allah bilir ki, ondan yediğiniz gün, o vakit gözleriniz açılacak, ve iyiyi ve kötüyü bilerek Allah gibi olacaksınız. 6- Ve kadın gördü ki, ağaç yemek için iyi, ve gözlere hoş ve anlayışlı kılmak için arzu olunur bir ağaçtı; ve onun meyvasından aldı ve yedi; ve kendisi ile beraber kocasına da verdi, o da yedi. 7- İkisinin de gözleri açıldı, ve kendilerinin çıplak olduklarını bildiler; ve incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar. 8- Ve günün serinliğinde bahçede gezmekte olan RAB Allah'ın sesini işittiler; ve adamla karısı RAB Allah 'in yüzünden bahçenin ağaçları arasına gizlendiler. 9- Ve RAB Allah adama seslenip ona dedi: Neredesin? 10- Ve o dedi: Senin sesini bahçede işittim, ve korktum, çünkü ben çıplaktım, ve gizlendim. 11- Ve dedi: Çıplak olduğunu sana kim bildirdi? Ondan yeme, diye sana emrettiğim ağaçtan yedin mi? 12- Ve adam dedi: Yanıma verdiğin kadın o ağaçtan bana verdi, ve yedim. 13- Ve RAB Allah kadına dedi: Bu yaptığın nedir? Ve kadın dedi: Yılan beni aldattı, ve yedim. 14- Ve RAB Allah yılana dedi: Bunu yaptığın için, bütün sığırlardan ve bütün kır hayvanlarından daha lanetlisin; karnın üzerinde yürüyeceksin, ve ömrünün bütün günlerinde toprak yiyeceksin; 15- Ve seninle kadın arasına, ve senin zürriyetinle onun zürriyeti arasına düşmanlık koyacağım? o senin başına saldıracak, ve sen onun topuğuna saldıracaksın. 16- Kadına dedi: Zahmetini ve gebeliğini ziyadesiyle çoğaltacağım; ağrı ile evlat doğuracaksın; ve arzun kocana olacak, o da sana hakim olacaktır. 17- Ve Ademe dedi: Karının sözünü dinlediğin ve: Ondan yemiyeceksin, diye sana emrettiğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetli oldu; ömrünün bütün günlerinde zahmetle ondan yiyeceksin; 18- Ve sana diken ve çalı bitirecek; ve kır otunu yiyeceksin; 19- Toprağa dönünceye kadar, alnının teriyle ekmek yiyeceksin; çünkü ondan alındın; çünkü topraksın, ve toprağa döneceksin. 20- Ve adam karısının adını Havva koydu; çünkü bütün yaşayanların anası oldu. 21- Ve RAB Allah Adem için ve karısı için deriden kaftan yaptı, ve onlara giydirdi. 22- Ve RAB Allah dedi: İşte, adam iyiyi ve kötüyü bilmekte bizden biri gibi oldu; ve şimdi elini uzatmasın ve hayat ağacından almasın., ve yemesin ve ebediyen yaşamasın diye, 23- Böylece RAB Allah onu Aden bahçesinden, kendisinin içinden aldığı toprağı işlemek için çıkardı. 24- Ve adamı kovdu; ve hayat ağacının yolunu korumak için, Aden bahçesinin şarkına Kerubileri, ve her tarafa dönen kılıcın alevini koydu. |
25 Ağustos 2011, 02:32 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Cevap: Ey Yaşayan Ölüler Haydi Dirilmeye!
Foruma girmesem dahi her zaman takip etmekteyim geçen günlerde bir kardeşimizin sorusu ile karşılaştım ve inşaallah forumu takip ediyordur Tevbe hususunda nasıl davranılması gerektiğini ve Allah'a verilen sözün herhangi bir söz olmadığını iyi bilenlerden biri olarak ele almış olduğum dirilişime yeniden dönüşün adı olan tevbe hususunu okumasını ve düştüğü sıkıntının Nasuh bir yöneliş ile Allah tarafından kabul edileceğini hatırlatmak istedim....
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır . -İmam Ali- (a.s) |
04 Ekim 2011, 11:33 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Cevap: Ey Yaşayan Ölüler Haydi Dirilmeye!
İnsanların hatalarından arınması adına kaleme almış olduğum makalenin güncel meselemiz ile alakalı olduğunu bilerek güncellemem gerekiyor...
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır . -İmam Ali- (a.s) |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Haydi ölümümüzü düşünelim..... | Emekdar Üye | Tasavvuf-Tarikat | 11 | 04 Mart 2022 10:27 |
Haydi Mavi Pusulaya:) | Esma_Nur | Duyurular/Öneriler/Şikayetler | 64 | 15 Şubat 2019 21:54 |
Haydi koş! | Elsem | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | 0 | 04 Eylül 2012 14:20 |
haydi cüz okuyalım | talibetün | Kur'ân-ı Kerim Genel | 107 | 06 Mart 2012 21:21 |
haydi tövbeye.... | Seyyid | Dua Bölümü | 2 | 05 Aralık 2008 01:06 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|