|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Yitiksevda,Açılış Tarihi: 12 Mayıs 2012 (22:44), Konuya Son Cevap : 02 Ağustos 2012 (03:10). Konuya 13 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
12 Mayıs 2012, 22:44 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | İlmi Münazara Platformu İlmi Münazara Platformu Deli ferdiciğim bana verdiğin söz gereği seninle bu başlık altında istediğin hususta soru cevap olarak Münazara edeceğiz Katılım Beklediğimiz Özellikle FECR Ve MUHSİN Hocalarımız İKLİMYA bacımız aramızda hakem olacaklar Hakk ve Batılı birbirinden ayırmamıza Allah yardım etsin diyorum Hayırlısı olsun İnşallah...Kimse alınmasın Üç isim vermemdeki sebep Şahışların İlmi Yönünü bilmemden ötürüdür isteyen herkes doğru ve yanlışlarımız hususunda bizlere katkıda bulanabilirler... Deli Ferdiciğim ilk soru benden gelsin o zaman: Ehli Kitap Yahudi Hıristiyan Müşrik Kavramlarını izah edermisin aynı zamanda bende izah edecem Keremke bavo...
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır . -İmam Ali- (a.s) |
Konu Sahibi Yitiksevda 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Akılsız Bedenler | Makale ve Köşe Yazıları | Medine-web | 1 | 2305 | 20Haziran 2017 01:11 |
Kibir hastalığı / mevlüt hönül | Makale ve Köşe Yazıları | Yitiksevda | 0 | 2213 | 24 Mayıs 2016 17:24 |
Hainler! – Dokuzlu Çete ve Karakter(siz)leri /... | Makale ve Köşe Yazıları | İslaminesil | 1 | 2019 | 19 Mayıs 2016 23:06 |
Çocuk İstismarı ve Ensest – Modern Lût Toplumu /... | Makale ve Köşe Yazıları | İslaminesil | 1 | 2010 | 19 Mayıs 2016 23:02 |
Vicdanla Cüzdan Arasında / MEVLÜT HÖNÜL | Makale ve Köşe Yazıları | Yitiksevda | 0 | 1972 | 19 Mayıs 2016 22:59 |
13 Mayıs 2012, 01:33 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Cevap: İlmi Münazara Platformu Yahudilik: De ki; «Ey Kitap Ehli, sizler Tevrat'a, İncil'e ve Rabbiniz tarafından size indirilen Kuran’a gereği gibi uymadıkça boşluktasınız, hiçbir temele dayanmış değilsiniz.» Rabbin tarafından sana indirilen ayetler, onların çoğunun azgınlığını ve kâfirliğini arttıracaktır. O halde kâfirler için üzülme Yahudilerden sabiilerden ve Hıristiyanlardan Allah'a ve ahiret gününe inanarak iyi ameller işleyenler için korku söz konusu değildir, onlar hiç üzülmeyeceklerdir. (Maide-68-69) İlahi din Allah tarafından Peygamberler vasıtası ile İnsanlık âlemine gönderilen dinlerdir. Allah’ın Üzülmeyecek olanlardan istediği İman esası Allah’a, peygamberlere, kitaplara, meleklere, ahirete bir bütün olarak İnanmaları ve yaşamalarıdır. İnsanoğlunun İlahi emirler karşısında gevşeklik gösterip İlahi emirleri kendi heva ve hevesleri ile tahrif etmeleri neticesinde Allah yeni elçiler ve yeni hükümler göndermiş hakkı batıldan ayırd etmiştir. Yaradılış süreci ile başlayan ve Allah resulü Muhammed (s.a.a) ile son bulan Hak din tüm dinlerin emirlerini bir araya getiren İlahi Kelam Kur’an ile noktalanmıştır. Bu nokta İman esaslarını da açıkça belirtmiş bir bütün olarak hepsine inanılması neticesinde korkunun olmayacağını açıkça beyan etmiştir. Ey müminler! Allah'a ortak koşanlar birer somut pisliktirler. Bundan dolayı bu yıldan sonra bir daha Mescid- i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer (ziyaretçi sayısının azalması yüzünden) yoksul düşeceğinizden korkuyorsanız, biliniz ki, Allah eğer dilerse yakında kendi lûtfu ile sizi zengin edecektir. Hiç şüphesiz Allah her şeyi bilir ve her yaptığı yerindedir. Allah'a ve Ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Peygamber'in haram kıldığı şeyleri haram saymayan ve gerçek dinî benimsemeyen Yahudi ve Hıristiyanlar ile bunlar size boyun eğip kendi elleri ile cizye verene dek savaşınız. Yahudiler: "Üzeyir Allahın oğludur" diyorlar; Hıristiyanlarsa: "İsa Allahın oğludur" diyorlar. Bunlar, özleri itibariyle, böylelerinin geçmiş çağlarda hakkı inkâr edenlerin uydurduğu asılsız iddialara özenerek dillerine doladıkları söylentilerdir! (işte şu bedduayı hak ediyorlar) "Allah kahretsin onları!" Zihnen nasıl da saptırılıyorlar! Onlar Allah dışında hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu İsa'yı ilah edindiler. Oysa onlara sadece tek ilaha, kendisinden başka ilah olmayan ve onların yakıştırma ortaklarından uzak olan Allah'a kulluk etmeleri emredilmişti. Onlar Allah'ın nurunu ağızları ile söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kâfirlerin hoşuna gitmese de, nurunu kesinlikle tamama erdirmekte kararlıdır. (Tevbe 28-29-30-31-32) Bu ayetlerde Hak dinin temel unsurları ifade edilmekte Bu ifadenin başında Allah resulüne itaat emri gelmektedir bu itaat olmadıktan sonra ister adı Ehli Kitap Olsun ister Yahudi ister Hıristiyan hiçbir anlam ifade etmez Allah katında yapıp ettikleri rüzgârın kül yığınını savurmasından öteye gitmez… Yahudi inancının kurucusu olarak Hz Musa gelir Bu nedenle Bu dine Musevilik de denir. Yahudilik inancı ahde dayalı ilahi bir din olmasına sebebiyle Ahid dinide denir. Bu inanca sahip olanların başlarına gelen felaket ve benzeri cezaların temelinde Ahde vefa göstermemeleri gelir. Bu dinin bir millete ait olduğunu yine Kur’an haber vermektedir. Onlar, Allah'a ve insanlara karşı taahhütlerine (sadakatle) bağlanmadıkları sürece, nerede bulunurlarsa bulunsunlar zillete duçar olurlar; çünkü Allah'ın gazabına uğramış ve aşağılanmaya mahkûm edilmişlerdir. Bütün bunlar (başlarına geldi,) çünkü Allah'ın mesajlarını inkârda ve peygamberleri haksız yere öldürmekte ısrar ettiler; bütün bunlar (vaki oldu), çünkü (Allah'a) isyanda bulundular ve hakkın sınırlarını inatla ihlal ettiler. (A’li İmran-112) Azgın ve bozguncu bir millet olmaları Allah’ın gazabına müstahak olmalarına sebep olmuştur.Hemen hemen yeryüzünde vukuu bulan her fitne hareketinin arka planında bunları görmek hiçte zor değil.Günümüz Fitne hareketlerinin hemen hepsinin başrol oyuncuları Yahudilerdir. Yahudi inancının Yahudilik ve İbranilik dini diye anılmasından da anlaşılacağı gibi Muayyen bir millete ait olduğu herkesi kapsamadığı açıktır. Kendi inançlarına yabancıların girmesine karşı çıkmaları kendi bencil ve üstün görme anlayışlarından kaynaklanmaktadır. Yahudiler tek bir şeriatın olduğunu iddia eder Hz Musa’dan önce herhangi bir şeriatın olmadığını sadece akıl ürünü olan hadler ve umumu ilgilendiren hükümlerin var olduğunu iddia ederler. Yahudilere göre Neshin caizliği yoktur bundan ötürü Yahudilikten sonra herhangi bir şeriatın gönderildiğine inanmazlar.Yahudilik hakkında Ayetler çok fazla olduğu için bu bilginin yeterli geleceğini umuyorum… Ferdiciğim Çalışma olarak parça parça sunacam hazırcı olmadığımın araştırdığımın kanıtı olsun Hazırcı olmaktan Allah'a sığınırım Kavramları Kur'an bütünlüğünde açmaya çalışacam Hatalar bana ait Doğrular Allah'ın kelamına ait ...
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır . -İmam Ali- (a.s) |
13 Mayıs 2012, 02:37 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Cevap: İlmi Münazara Platformu Hıristiyanlık: İsa açık delilleri getirdiği zaman dedi ki: «Size hikmetle ve ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını açıklamak üzere geldim. Allah'a karşı gelmekten sakının, bana itaat edin.» Allah, şüphesiz benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; öyleyse (yalnızca) O'na kulluk edin; doğru yol (sadece) budur!" (Zuhruf-63-64) Yahudilik gibi Hıristiyanlıkta İlahi Vahye dayalı bir dindir. İsa (a.s) vaaz ettiği din sade bir din olduğu Kuran’da açıklanmakta. Lakin İsa (a.s) vefatı ile Hıristiyanlıkta değişiklikler baş göstermiştir. İsa (a.s) Beşer ve Peygamber konumunda çıkarma ile başlayan Şirk temelleri teslis inancı berraklığını yitirmesine tahrifata uğramasına sebep olmuştur. Bütün Peygamberler gibi İsa (a.s) ‘da TEVHİD dinini tebliğ etmesine rağmen tarihi süreç içerisinde Bir Yahudi-mesihi harekete dönüştürmüşlerdir. Bu dinde Peygamber melek ahiret kader inancı olmakla beraber bu kavramlar İslam’ın açıkladığında farklıdır. İsa (a.s) Yeni bir din değilde Musa (a.s) ‘nın vaaz ettiği Şeriatı ıslah etmek görevini yerine getirmeye çalıştığı Kur’anda şöyle belirtilir. Meryem, "Ey Rabbim!" dedi, "Bana hiçbir erkek dokunmadığı halde nasıl oğul sahibi olabilirim?" (Melek) cevap verdi: "İşte öyle! Allah dilediğini yaratır; bir şeyin olmasını istediğinde sadece 'Ol!' der ve o (şey hemen) oluverir. Allah O'na Kitab'ı, Hikmet'i, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek. Ve o'nu İsrailoğulları'na elçi (yapacak)". "Ben, size Rabbinizden bir mesaj getirdim. Sizin için çamurdan, adeta kaderinizin suretini yapacağım ve sonra ona üfleyeceğim ki Allah'ın izniyle (sizin) kaderiniz olsun; körleri ve cüzzamlıları iyileştireceğim ve Allah'ın izniyle ölüleri yeniden hayata döndüreceğim: neleri yiyebileceğinizi ve evlerinizde neleri saklayabileceğinizi size bildireceğim. Şüphesiz, eğer (gerçekten) inanıyorsanız, bütün bunlarda sizin için bir mesaj vardır." "(Ben), Tevrat'tan günümüze kalanın doğruluğunu tasdik etmek ve (önceden) size yasak edilen şeylerin bazısını helal kılmak için (geldim). Ve size Rabbinizden bir mesaj getirdim; öyleyse Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın ve bana tabi olun." (A’li İmran 47-48-49) İsa (a.s) Aynen kendinden önce gelen Peygamberlerin tebliğ ettiği dinin dışında bir din getirmemiş. Lakin vefatından sonra Tevhide aykırı Şirk inancı teslise dönüştürülmüştür. Muharref incilde vahiy mahsulü ibarelerin bulanabileceğini kabul etmek ile birlikte Tahrif edilen İncilin serüveninin baş müsebbibi İsa (a.s) Havarileri arasına sonradan katılan PAVLUS gelmektedir. İsa (a.s) tebliğ ettiği İncilden ziyade bugün Pavlusun yorumları hâkimdir. Bugünkü Hıristiyan akidesinin temelinde Pavlusun yorumları mevcuttur. Yanlış yorumları Vaftiz inancı gibi yanlış yorumları tahrifata sebep olmuştur. Samimi havarilerin sayısının azlığı putperest ard niyetli insanların yorumu ile amacından saptırılmış tahrif edilmiştir. İncilin tahrifatı Muharref bir inanca sahip olan Şirk yığınlarının oluşmasına ve günümüzde de aynı şekilde devam eden anlayış ile adı Hıristiyanlık olan Sapkın taifenin varlığına sebep olmuştur. Fatiha suresinde Her iki Din Mensuplarının kimler olduğu barizdir. Nimet bahşettiklerinin yoluna; gazab(ın)a uğrayanların ve sapkınlarınkine değil! (Fatiha-7) Gazaba uğrayanlar Yahudiler Sapkınlar Hıristiyanlardır. EHLİ KİTAP: Ehli Kitap Terimi Kutsal kitap sahipleri veyahut kendilerine Kitap verilen İnsanlar anlamına gelmektedir. Kur’anda Daha önceki Vahiylerin Muhatapları olanlar kastedilmektedir.İslam fakihleri arasında iki farklı görüş belirtilmektedir. Hanefilere göre: İlahi bir dine inanan ve Vahiy ile uyarılmış zümreler olarak görülmekte. Tevrat, İncil, Şit (a.s) ve İbrahim (a.s) ‘me indirilen sahifelere inananlara da Ehli Kitap denilmiştir. Şafii ve Hanbelîlere göre: Yahudi ve Hıristiyanlar için kullanıldığı diğer kitap ehlini ifade etmediği görüşü belirtilir. İki görüşü incelediğimizde Ehli Kitap teriminin Mekke döneminden sonra ortaya çıktığına İlahi din mensuplarına yönelik olarak onları Müşriklerden ayırd ettiği sonucu çıkar. Lakin hakikati inkar etmeleri Allahın azabına Müstahak olmaları için .Hakikat olan İman esaslarından herhangi birini İnkar etmeleri Küfürlerine yeterlidir.
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır . -İmam Ali- (a.s) |
13 Mayıs 2012, 13:09 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Cevap: İlmi Münazara Platformu
Ferdi okudğumda gülmekten kırıldım Allah senin iyiliğini versin Tamam baba Seninle Sünnet hadis hususunda istişare edelim... haindir,ırkçıdır,müslümanların en büyük düşmanlarıdır(senin emevilere düşmanlığın gibi),mikropturlar(senin kadar olmasalarda).....
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır . -İmam Ali- (a.s) |
13 Mayıs 2012, 13:22 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Cevap: İlmi Münazara Platformu
Kur’an’a göre,gereksiz, faydasız,insanları birbirine düşürecek konular üzerinde tartışmanın bir anlamı olmadığı gibi,tartışmayı gerektirmeyecek kadar net ve açık olan konular üzerinde de tartışmanın bir anlamı yoktur.Tarihin belli dönemlerinde yapılan ve özellikle Sahabe neslinin sorgulanamayacağı görüşünün ağırlıkta olduğu Sünni yaklaşıma binaen,Kur'an'a göre nasıl tartışılması gerektiği hususunda dikkat edilmesi gereken hassasiyetleri bir nevi aktarmak amacı ile ele alınması gerekli olan bir hususu İfrat ve Tefrite kaçmadan Kur'an bütünlüğü ile bakalım: Örneğin:Güneşin yakıcı sıcağı altında yanarken güneşin varlığını tartışmak ne kadar mantıksız boş ve faydasız ise bunun gibi herhangi faydası olmayacak bir hususta tartışmakta aynıdır. Tartışmanın asıl amacı ''Hakikat’in''bulunmasına yönelik bir vesile olması hasebi ile,en büyük yararı gerçeğe ulaşmak olmalıdır.Tartışmada hakk ile batıl birbirinden açıkça ayrıştırıldığı halde halen inkarda direnen kimseler ile tartışmanın hiç bir anlamı yoktur.Eğer amaç hakkı bulmak ise ! sunulan deliller neticesinde hakk ortaya çıkmış ise her iki tarafın da susması teslim olması gerekir. Tartışmada karşıt görüşte olan her iki tarafında dikkat etmesi gereken ahlaki kurallara uygun olarak konuşmalı, ayıplama,yaralama,alay etme,küçük görme,kendisini yeterli görüp başkasını cahil görme,kendi bilgisini zanni olarak tek doğru kabul etme,başka görüşlere saygı duymama,verilen delillere şartlanmışlık ile bakma gibi davranışlardan uzak durulmalıdır. Allah’u Teala Kur’an’i kerimde şöyle buyurmaktadır: (BÜTÜN İNSANLIĞI) hikmetle ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır; ve onlarla en güzel, en inandırı-cı yöntemlerle tartış; şüphesiz, O'nun yolundan kimin saptığını en iyi bilen senin Rabbindir; ve yine doğru yola erişenleri de en iyi bilen O'dur. (Nahl-125) Kur’an’a göre münazaranın en temel ilkesi delile dayanarak tartışmaktır,herhangi bir hususta delil sunan kişi karşı tarafında delil getirmesini ister Şimdi Kur’an gözüyle ''Delil'' kavramına bir göz atalım : "Delalet, bir şeyin, kendisi bilindiği takdirde, diğer bir şeyin de bilinmesine yol açacak bir durumda olmasıdır." Delaletin ilk unsuruna "dall" yani "delalet eden", ikinci unsuruna "medlul" yani "delalet edilen" adı verilir. Meseleyi (kaziyye) desteklemek amacıyla delil getirmeye de "istidlal" denir. Delalet işinin faili durumunda olan unsur ise "delil"dir. (Elmalı, a.g.e., s. 75.) Başka bir ifadeyle delil, herhangi bir meselede bizi olumlu veya olumsuz bir karara zorlayan şeydir. (Cihad Tunç, "İslam Dininde Kalb ve Aklın Önemi", E.Ü. İlah. Fak. Der. sy. 7, s. 24) Delil, kat'i ve zanni delil olmak üzere iki kısımda incelenmektedir. Kat'i delil, "Hükmün bildirdiği şeyden muhalif, yani aykırı görünen, münakaşa götürür bütün ihtimalleri kaldıran, şeksiz ve tereddütsüz kabul edilen deliller"dir. Zanni delil ise bunun aksine "Hükmün bildirdiği şeyden akla gelen her türlü ihtimali ortadan kaldırmayan, ancak kat'i bir esasa dayanırsa o takdirde belki kabul edilebilen delillerdir." (Cihad Tunç, "İslam Dininde Kalb E.Ü. İlah. Fak. Der. sy. 7, s. 24) Kur'an terminolojisinde ilim,sultan, burhan,ayet,beyyine ve hüccet gibi değişik terimlerle ifade edilen delil, herhangi bir hükmün ispat veya reddinde Kur’an’ın şart koştuğu en önemli unsurlardan biridir. O, tartışma konusu olan bir meselede kendisi kesin delillere başvurduğu gibi muarızından da kesin deliller istemektedir. Suyuti, Kitabu'l-İtkan'da konuyla ilgili olarak şunları söylüyor: "Kur'an, her çeşit delili ve belgeyi içerisinde bulundurmaktadır. Akli ve nakli genel bilgilerden kurulu olan hiçbir delil, belge, sakındırma ve taksim yoktur ki Kur'an onu dile getirmiş olmasın . (Yusuf Şevki Yavuz, a.g.e., s. 146.) Kur’an herhangi bir hususta tartışma yaparken delil vermeyi ve verdiği delile karşı delil getirilmesini ister. (Ey Muhammed,) senden önceki toplumlara da kendi içlerinden peygamberler göndermiştik ve onlar hakikatin her türlü kanıtını getirmişlerdi: ve sonra (müminleri zafere ulaştırmak suretiyle,) (kasden) kötülük işleyenlerden öcümüzü almıştık: zaten inananlara yardım etmeyi üstümüzde bir sorumluluk olarak görmüştük. (Rum-47) Kur’an herhangi bir hususta kendilerine deliller sunulduktan sonra halen muhalefet edenleri şiddetli bir azap ile tehdit ediyor. Hakikatin bütün kanıtları kendilerine geldikten sonra karşıt görüşlere kapılıp parçalananlar gibi olmayın; işte bunlar için feci bir azap vardır, (Ali İmran-105) Allah’u Teala Kur’an’i kerim’de,Allah’ın elçisinin hakk olduğunu kabul ettikten sonra,tekrar eski batıl inançlarına dönenlerin doğruya ulaşamayacakları zalimlerden olduklarını ve onları acı bir azabın beklediğini açıkça beyan ederek bizleri uyarmaktadır. Kim Allah'a teslimiyetten başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette,kaybedenlerden,olacaktır.İman edip bu Elçi'nin hak olduğuna şahit olduktan ve hakikatin bütün kanıtları kendilerine geldikten sonra hakikati inkar etmeyi seçen bir halkı Allah nasıl doğru yola ulaştırır? Allah, böyle bir zalimler topluluğunu doğru yola iletmez. (Ali İmran-85-86) Kur’an inkara şartlanmış olan kimselerin kendi cehaletlerinin kurbanı olduklarını yine Kur’an’dan öğreniyoruz. Ama Biz, sana, (ey peygamber,) yazılı bir metin göndermiş olsaydık ve ona kendi elleriyle dokunmuş olsalardı bile hakikati inkara şartlanmış olanlar, kesinlikle, "Bu aldatmacadan başka bir şey değil!" derlerdi. (En'am-7) (hal böyleyken), onlar yine de, kulluk etmek için O'nun yerine (düzmece) tanrılar ediniyorlar! (Ey Peygamber,) de ki: "Haydi, siz de dâvânızı destekleyecek bir delil getirin: İşte bu, benimle birlikte olanların ve benden önceki (peygamber)lerin dile getirip durdukları ilahî öğretidir". Hayır, onların çoğu gerçeği bilmiyor ve bunun için de (ondan) inatla yüz çeviriyorlar. (Enbiya-24) Kur’an’ın, delil getirmeleri için meydan okuduğu kimselerin cehaletin kurbanı olduklarını yine Kur'ân'dan öğreniyoruz.Bizler hakkı-Batıldan,Teslimiyeti-Şek’ten,Riya’yı-İhlas’tan,Tevhid’i-Şirk’ten,Vahdet’i-Tefrika’dan, Tefrit’i-İfrat’tan vb hususları bir birinden ayırmak amacı ve Yalnızca Rabbimizin rızasını gözeterek yapıyor isek! Rabbimizin emir ve yasaklarına ‘’Emri Bil Ma’ruf Nehy’i Anil Münker’’ farziyetini gözeterek ve uyarak yapmalıyız
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır . -İmam Ali- (a.s) |
13 Mayıs 2012, 13:56 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Cevap: İlmi Münazara Platformu
Allah'u Teala İnsana yeryüzünde, ''Halife '' olma ,Allah'ın emir ve yasaklarını,yeryüzüne hakim kılma görevi vermiştir.Lakin bu görevin,fertler bazında yeryüzüne,hakim kılma olarak algılanması yanlış bir olgudur.Çünkü ,Allah'ın bizlere görevi yüklerken verdiği isim ''ÜMMET '' ismidir.Çünkü bu isim altında,görevi üstlenecek ve yeryüzünde bulunan diğer toplumlara ''LİDERLİK '' yapacak bir toplumun inşaası söz konusudur. Peygamber efendimizin 23 yıllık, Risaleti boyunca yaptığı, ''TEBLİĞ'' ve ''DAVET'' bu evrensel misyonu üstlenecek olan, bir Toplumun inşaası idi.Böyle bir toplumu,bizler ''MEDİNE İSLAM ''devletinde görebilmekteyiz.Bu toplumda, ''Siyasi'' ''Ekonomik'' ''Sosyal '' ve ''Ahlaki'' olmak üzere beşeri ilgilendiren her alanda birer örnek Model oluşturulmuştur. İslam alemi,bir metod olarak ele almak istedikleri konularda ,örnek model olarak ‘’MEDİNE İSLAM’’devleti esaslarını alabilmelidirler.İslam toplumunun,yeniden bir araya gelerek, Tek Millet olan KÜFRE karşı,İslam toplumlarının hayatlarındaki uygulamalarda, esas olarak KURAN VE SÜNNET’İ yaşanır hale getirebilmemiz için,KURAN’SIZ BİR SÜNNET anlayışından kurtulmamız adına, ‘’SÜNNET ‘’kavramını çok iyi anlamalıyız. Tarihten bizlere ulaşmış bilgiler ışığında, ‘’SÜNNET’’ kavramının tanımını şöyle anlıyoruz:Peygamber Efendimizin,kendi döneminde,İslam toplumunun ’’Akide’’ ‘‘İbadet’’ ‘’Tebliğ’’ ‘’Eğitim’’ ‘’Ahlak’’ ‘’Hukuk’’ ‘’Siyaset’’ ‘’Ekonomi’’ gibi Toplumu ilgilendiren alanlarda Bireysel-Toplumsal ve Evrensel olmak üzere,hayatın her alanında ,yönlendirip,yönetmede ‘’KURAN ‘’ temel kaynak alınarak ,bu esaslar ve prensipler dahilinde ,yapılmış olan uygulamaların oluşturduğu, ‘’ZİHNİYET veya DÜNYA GÖRÜŞÜDÜR’’ ‘’SÜNNET’’ Peygamber efendimizin, yaşamı boyunca bireysel,toplumsal ve evrensel olmak üzere,İnsanların hayatlarındaki uygulamaları,şu belli kaideler üzere yaşanmasını sağlayan davranış biçimidir: (Farz-Mendub-Mübah-Mekruh-Haram )Türünden,İnsanların yaşamlarında uygulama olarak davranış ve hükümleri içeren ,örnek sunulmuş bir yaşam biçimidir.Peygamber efendimizin, ‘’Sünnetini’’ Alimlerin ittifak ettiği şu 12 esas üzere inceler isek .Sünneti daha iyi kavramış olacağız,çalışma bizden TEVFİK Allah’tan : 1)YASAMA (ET-TEŞRİ ) Resulullah’ın sünnetinin çoğunluğu bu kapsama girer.Peygamber efendimizin, görevlerinden biri olan ,İnsanlara uymaları gerekli olan, konularda İslamın ahkamını bildirmektir: Örnek olarak: Peygamber efendimizin,‘’Haccın nasıl yapılacağını benden öğrenin,(Huzu anni menasikekum)Namazı ben nasıl kılıyorsam öyle kılın.(Sallu kema reaytumuni usalli ) sözleri bu kapsam dadır.Bu nedenle, Hacc ve Namaz hususunda,Peygamberimize uymak zorunludur. 2)FETVA (EL-FETVA ) Dini konularda,Peygamberimize sorulan sorulara,vermiş olduğu cevaplar bu kategoriye girer.Örnek olarak:Veda Haccı sırasında,gelip kurban kesmeden traş olduğunu, veya şeytan taşlamadan kurban kestiğini vb soru soranlara,böyle yapmalarının hacca zarar vermeyeceğini söylemesi,bu kategoriye girer.bunun benzeri olan uygulamalar içinde geçerli ve bağlayıcıdır. 3)YARGI (EL-KADA ) İhtilafla bir konuda iki kesim arasında verdiği hükümler bu kapsama girer: Örnek olarak:Habibe bintu sehl’in,kocasından ayrılmak istemesi üzere,Peygamberimizin,onun kocasından aldığı bahçeyi,geri vermesi şartı ile ayrılmalarına hükmetmesi gibi,hükümlerin ele alındığı bir kavramdır:Vermiş olduğumuz ilk üç madde,bağlayıcı olarak genel olabildiği gibi,özel şahıs ve durumlara da has kılınabilir.Bu üç madenin,bağlayıcılığı şahıs durum ve şartların varlığına bağlı olur. Başka bir örnekte:Peygamber efendimizin,sıcak bölgelerde fermantasyona (bir maddenin bakteriler, mantarlar ve diğer mikroorganizmalar aracılığıyla, genellikle ısı vererek ve köpürerek kimyasal olarak çürümesi..) sebep olan kapların kullanılmasını yasaklaması genel olmayıp,Sıcak bölgeler için geçerli olan bir hükümdür.Yani soğuk bölgelerde,böyle bir durum söz konusu olmaz, bu bölgede yaşayanları kapsayacak bir yasaklama değildir. 4)DEVLET BAŞKANLIĞI (EL-İMARA) Peygamber efendimizin, Beşer olarak, Devlet başkanı sıfatı ile,verdiği hükümleri içeren kavramdır. Örnek olarak: ’’Savaş esnasında bir düşmanı öldüren kişi o düşmanın üzerindeki silah mal teçhizat vs alma hakkına sahip olur.’’ Sözünü Peygamber efendimiz ‘’DEVLET BAŞKANI’’ olarak söylediğinden,öldürülen kişinin mallarını almak ancak devlet başkanı sıfatı ile müsaade ettiği takdirde mümkün olur. 5)İYİYE-GÜZELE TEŞVİK (EL-HEDY) Peygamber efendimizin,bu kategoride söylemiş olduğu sözler,emir ve yasaklar,mutlak manada yerine getirilmesi zorunlu olmayan,iyiliğe ve güzelliğe,teşvik amaçlıdır. Örnek olarak: Peygamber efendimizin,Hz Ebu Zerre söylediği, ‘’Köleleriniz Allah’ın size verdiği bir nimettir.’’Ve kimin hizmetinde böyle biri varsa, ‘’Yediğinden yedirsin,Giydiğinden giydirsin.’’Sözü en iyiye ve güzele teşvik amaçlı bir sözdür.Yoksa Peygamber efendimiz, Kendilerinin hizmetinde olanlara,Kendisinin yediği ve içtiğinin,aynısını yapmaları zorunluluk teşkil etmemektedir.Bur da zorunluluk hizmetlerinde olan kişilerin,Gıda ve Giyim,ihtiyaçlarının karşılanması zorunluluğudur. 6)ARABULUCUK (ES-SULH) Peygamber efendimizin,bu kategoride söylemiş olduğu ve uyguladığı emir ve yasaklar, Yargıdan farklıdır.Çünkü bu kapsama giren,Hükümler sadece iki tarafın anlaşması hususunda,kendi rızalarına dayalı,çözümleri sunmadır.Örnek olarak:Ka’b b Malik, Abdullah b Ebi Hadred’ten,alacağını istediği ve bu konuda tartıştıkları vakit, Peygamber efendimizin, Sulhu sağlama adına, Ka’b b Malike alacağının yarısından vazgeçmesi hususunda, tavsiyede bulunması bu kapsama girmektedir.Peygamber efendimizin,bu uygulamasına bakarak, şöyle bir olgu oluşmamalı .Yani Herkes,‘’Alacağının yarısından vazgeçmeli.’’diye bir hüküm çıkarılmamalı, Amaç Sulhu sağlamaktır. 7)FİKİR DANIŞANLARA YOL GÖSTERME (EL-İŞARATU ALE’L MUŞTEŞİR) Peygamber efendimizin bu kapsama giren sözleri,Bir davranışın,Haram olmasından değil,hoş bir davranış olmamasındandır. Örnek olarak: Hz Ömer Allah rızası için,Cihad’ta kullanmak üzere bir atı birine kullanmak üzere verir.Daha sonra, at sakatlanır ve Cihada elverişsiz hale geldiğinden,adam atı satmak ister.Hz Ömer adamın bu atı ucuza satacağını düşünerek,satın almak ister.Bu hususta Peygamber efendimize danışır,Peygamber efendimiz ‘’Bir dirheme bile verse atı satın alma,zira sadakasından cayan,kusmuğunu yiyen köpek gibidir ‘’ buyurur.Bu kapsama giren özellikle Sadaka namına verilmiş olan,bir şeyi tekrar geri alma gibi hoş olmayan davranıştır. 8)NASİHAT (EN-NASİHA) Peygamber efendimizin bu kapsama giren sözleri,Nasihat bazındadır. Tercih Nasihatı isteyene bırakılmıştır,Yani Nasihat sonucu uyup uymamak,kendi isteğine bırakılmıştır. Örnek Olarak: Fatıma binti kays ,Muaviye ve Ebu Cehmin kendisi ile evlenmek istediklerini, arz ettiğinde,Peygamber efendimiz ona şöyle bir nasihatte bulunur.’’Ebu Cehmin eli sopalının biri olduğunu.’’ ‘’Muaviyenin ise Cimri bir adam olduğunu söylemiştir.’’ Bu sözden bu ikisi ilede evlenmesinin caiz olmadığı sonucu çıkmaz.Sade kişiliklerinin ne olduğunu,Nasihat tarzında söylemedir. 9)İNSANLARI EN MÜKEMMEL OLANA YÖNLENDİRME. (TALABU HAMLİ’N-NUFÜS ALE’L-EKMEL) Peygamber efendimizin emir ve yasaklarının bir çoğu ashabını en mükemmele ve kendilerinin şeref ve faziletlerine uygun olana yönlendirme amacını taşır.Bu tür emir ve yasaklar bilhasa sahabe için emir niteliği taşıdığından,İslam ümmetinin tamamının bu emir ve yasaklara muhatap olması her daim söz konusu olamaz.Zira bu emir ve yasaklar Farz veya Haram derecesinde emirler kabul edildiğinde Ümmetin zor durumda kalması söz konusu olabilecektir. Örnek olarak: Bera b azibin rivayetine göre.Peygamber efendimizin asahabına hasta ziyaretini,cenazeyi takip etmeyi,aksırana Yerhakumullah demeyi,selamı yaymayı,davete icabet etmeyi emretmesi bu kapsama girmektedir.Burada anlatılan emirlerin Farz olarak algılamak doğru değildir,Farz özelliğine haiz değildir bu tür emirler.Peygamber efendimiz sizden biriniz komşusunun bir kalası sizin duvara dayamasına engel olmasın sözüde bu kapsama girer buradaki emir Farz niteliğinde değildir.Dolayısıyla bu Hadisten bir kimsenin komşusuna bu izni vermelidir sonucu çıkarılmamalı.Bu sözler İnsanları Mükemmel olana yönlendirme amaçlıdır. 10)YÜCE HAKİKATLERİ TELKİN (TA’LİMUL HAKAİKİ ALİYE) Peygamber efendimizin sadakanın önem ve faziletlerini anlatmak adına,söylemiş olduğu sözlerdir. Örnek olarak: Ebu Zerre ‘’Uhud dağı kadar Altının olsa,üç dinar kalana kadar onu sadaka olarak dağıtırdım demiştir.’’ Ebu Zerr’de bütün Ümmete şamil olarak kabul ettiğinden,Mal ve Para biriktirmeyi yasaklamıştır.Hz Osman’da bu anlayışı yanlış gördüğünü ifade etmiştir.Bu hadisten Ebu Zerre haksızlık yapmadan.Şöyle bir sonuç çıkarabiliriz,Ebu Zerre söylenen bu söz,her ne kadar,Ümmete söylenmemiş olduğu kanısı çıksa da,Ebu Zerrin karşı çıkış noktası sonuna kadar haklıdır. Çünkü o dönemde,Beytül Mal Çapulcu takımının elinde idi.Hz Osmanın iyi niyetini,Kendi Heva ve Hevesleri uğrunda,kullanmaktan çekinmeyen Kişiliksizlerin elinde idi.Muaviye,Amr B as,Mervan dönmesi vs……..Bu hadisten anlam olarak Müslümanlar hiçbir yatırım yapamaz sözü çıkarılmamalı,Asl olan bu Mal biriktirmeyi İnfak etmeden,Müslümanları sömüren Ruhban ve Din sınıfı anlayışı, kesimlerin yaptığını anlamamız gerekir. 11)TEHDİT VE AZARLAMA (ET-TE’DİB) Peygamber efendimizin.Tehdit ve Uyarı amacıyla,mübalağalı sözler söylediğine dair bir çok örnek vardır.Bu tür hadislerde söylenenler Zahiri manasını kabul etmek yanlış olur. Örnek olarak: Peygamber efendimizin ‘’Cemaate gelmeyenlerin evlerini,başlarına yakmak istediğini söylemiştir.Peygamber efendimizin Cemaate gelmeyen Müslümanların evlerini gerçekten yakmak istediğini düşünmek yanlış bir olgu olur,Bu sözü söylemedeki amacı ‘’Cemaat ile Namaz kılmak hususunda Gevşek davranan Müslümanları uyarmaktır.Dilencilik hususunda söylemiş olduğu sözler de bu kapsama girer.. 12) YARADILIŞ İCABI VE MADDİ İHTİYAÇLAR GEREĞİ OLARAK YAPTIKLARI (ET-TECERRUD ANİL-İRŞAD ) Peygamber efendimizin bu kategoriye giren sözleri ve davranışları Beşer Muhammed (s.a.a) olarak yapmış olduğu,işleri,davranışları, içermektedir.Bu davranışlardan amaç ne dini bir hüküm koymak, ne de Müslümanların kendisinin bu davranışlara uymasını istemektir. Nitekim fıkıh usulünde bir kaide olarak, Peygamber’in insan olarak yaratılış gereği ortaya koyduğu davranışların ümmeti bağlamayacağı kabul edilmiştir. Yeme-içme tarzı, yediği içtiği yiyeceklerin cinsi, giyim,kuşam tarzı ve cinsi, yolda yürüyüşü, yolculukta hayvana binmesi, veda haccından dönüşünde ashabın toplanması için “el-muhassab” mevkiinde konaklaması, sabah namazından sonra sağ tarafı üzerine uzanarak uyuması, Bedir harbinde İslam ordusunun mevzilerinin belirlenmesi, hurma aşılama konusundaki tavsiyeleri bu kısma örnektir. Bu konular dini bir özellik taşımadığından ümmetin bu konularda Peygamber gibi davranması gerekmez. Peygamber efendimizin sünnetinin azımsanamayacak bir bölümü teşri (yasama) amaçlı olup, müslümanları bağlayıcı niteliktedir. Ancak bu, sünnetinin tamamen bağlayıcı olduğu anlamına gelmez. Nitekim verilen örnekler sünnetin tamamının bağlayıcı olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısıyla sünnete uymak,Peygamber efendimizden gelen her şeyi, hiç bir ayırıma tabi tutmadan ve bağlayıcılık açısından hepsini aynı düzeyde görerek, harfi harfine ve adeta bir robot gibi taklit etmek demek değildir. Bu tür bir yaklaşımı,hiç bir İslam aliminde görmek mümkün değildir. Bu nokta gerçekten önemlidir, zira özellikle günümüzde bir çok Müslüman, bağlaycılık açısından farklılıklar arzeden sünneti hiçbir ayırım yapmaksızın, bir bütün olarak bağlayıcı kabul etmekte ve bu anlayıştan hareketle, Hz.Peygamber neyi yapmışsa, onu aynen taklid etmenin sünnet olduğuna inanmaktadır. Tabiatıyla bu tür bir sünnet anlayışı özellikle günlük hayatın çeşitli yönlerinde tezahür etmekte ve “sakal bırakmak, sarık sarmak, şalvar- veya Arapların giydiği elbise sevb- giymek, yerde yemek yemek, elle yemek yemek, yer minderleri kullanmak, camilerdeki halıları kaldırıp toprak zeminde namaz kılmayı teklif etmek v.b hususlar sünnet olarak kabul edilip, bu hususlar üzerinde bilhassa halk kesimlerinde ısrarla durulmaktadır. MEVLÜT HÖNÜL
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır . -İmam Ali- (a.s) |
13 Mayıs 2012, 22:51 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Cevap: İlmi Münazara Platformu Ferdi Şu Rivayeti ele alalım nasıl bir sonuç çıkıyor: Şefaat ile ilgili hadisleri Hadis usulü ile ele aldığımda birçok tutarsızlık ile karşılaşmaktayım ''Benim şefaatim (duam) ümmetimden büyük günah işleyenleredir'' rivayeti ahad hadis olarak kabul görmektedir ve Kur'anın birçok ayetine ters düşmektedir…Lakin bunu Ahad görmeyip Sahih olduğunu iddia edenlere cevap niteliğindedir. Allah resulü Muhammed'i (s.a.a) beşer sıfatından çıkarıp aşırı derece yüceltmek maksatlı olan bu ve benzeri rivayetler kabul edilmiş ve yaygınlaştırılmıştır... Allah'ın iznine bağlı olarak okuduğumuz birçok ayeti kerimede verilmek istenen mesaj çok farklıdır… Ayetlerde ahiret âleminde şefaatin mutlaka gerçekleşeceği fikrinden ziyade yanlış şefaat anlayışına binaen. Yalnızca Allah'ın izni ile birlikte onun güç ve kudretinin mutlaklığını vurgulamak içindir. Çünkü müşriklerde var olan şefaat anlayışı putların meleklerin cinlerin ve benzeri aracıların onlara yardım edip işlemiş oldukları günahları sileceklerine dair inançlar var idi buna cevap olarak Allah kesin bir dil ile sadece o güç ve kudretin kendisinde olduğunu izah etmiştir. Öncelikle Zilzal suresi 7-8 ayeti kerimelerinde geçen hakikat ile değerlendirmeye başlayalım... Ve kim zerre kadar iyilik yapmışsa, onu(n karşılığını) görecek, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu(n karşılığını) görecektir.(Zilzal-7-8) Bu hususta rivayet edilen Hadisleri inşallah kuran bütünlüğünde kronolojik olarak ele almaya çalışalım. İtikadi hususlarda zanna dayalı haberler kuşku taşıdığı için delil olarak kabul edilmez. Bu rivayet velev ki sahih kabul edilse bile’’ Şefaat’’in tevbe etme şartına bağlı olduğu Açıktır. Allah, onların önlerindekini ve arkalarında bıraktıklarını (yapacaklarını ve yaptıklarını) bilir. Onlar sadece Allah'ın hoşnut olduğu kimselere şefaat ederler ve Allah'ın korkusundan titrerler. (Enbiya-21) Ayeti kerimede ‘’Allah’ın hoşnut olacağı kimselere şefaat ederler’’ hitabı ve rivayeti karşılaştırdığımızda karşımıza günahkâr olup tevbe etmeyen kimselere şefaat edilemeyeceği çıkar bu hakikate binaen nasıl olurda Allah resulü benim şefaatim ümmetimden kebair sahiplerinedir diyebilir? Şefaat Müminler için geçerli olup fasıklar için değildir. Başka bir ayette geçen: Allah'ın rızasına uyan kimse, Allah'ın gazabına uğrayan kimse gibi olur mu? Onun varacağı yer cehennem’dir. Orası ne kötü bir varış yeridir! (A’li İmran-162) Allah’ın gazabını hak edene Peygamberin şefaati caiz olurmu? Şefaat edecek olan kimsenin şefaatte bulunacağı kimseyi sevmesi ve ondan hoşnut olmaz gerekir. Eğer rivayette geçen Kebair sahiplerine Resulullah şefaat edecek ise bu kimselerden hoşnut olması gerekir ki buda sahih olmadığına delildir. Allah resulü kebair sahiplerine şefaat edecek ise o zaman şöyle durumlar ortaya çıkar. Allah'ın el adl ismi gereği vaadinden cayması düşünülemez bile. Allah el adl ismine ters düşecek birşey yapması imkansız olduğu için kişiye hak etmediği bir sevabı vermesi hak etmediği bir şeyden ötürü cennetine koyması hak sahiplerinin dünya hayatında mücadelelerinin anlamsız kılınması olor buda adalet ilkesine ters düşer. Allah’ın kabih (çirkin) bir fiil işlemesi asla düşünülemez. Çünkü ‘’ Zalimlerin ne dostu ve nede sözü dinlenir şefaatçisi vardır’’ ayeti Allah’ın bu zalimlere şefaatçi kabul etmesi düşünülemez. Hakkında azab hükmü kesinleşmiş, ateşte olan kimseyi sen mi kurtaracaksın? (Zümer-19) Şefaat zalimler ve büyük günah işleyenler için geçerli olmayıp ancak tevbe edenler için geçerlidir.
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır . -İmam Ali- (a.s) |
14 Mayıs 2012, 19:11 | Mesaj No:9 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Cevap: İlmi Münazara Platformu
Ferdi Emevileri neden sevmediğimi sen daha iyi bilirsin Sana bir soru... Cuma Namazlarında Allah resulünün Kuba mescidinde kıldırdığı Namazda Hutbe namazdan sonra Hutbelerin Namazdan öne alınması ne zaman başladı cevap ver bende sana Emevi mikroplarının bu hususta yaptığı tahrifatı vereyim keremke
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır . -İmam Ali- (a.s) |
16 Mayıs 2012, 17:27 | Mesaj No:10 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Cevap: İlmi Münazara Platformu
Ferdi kardeşim yazacaklarımı akşam dikkatlice oku ve Nefsani olarak bakmadan Kur'ani gözle evet yada hayır diyecen yazacağım mevzulara... Birilerinin hatırı falan ile bakmayacan Kuranın bak dediği gözle bakıp cevap verecen Emevi kansızları Tasavvuf ve Kula kulluk eden avam tabakalar Laiklik kemalizm ve benzeri konular ile alakalı olacak ... Senden tek ricam İlmi hususlarda gerektiği gibi cevap vermen olacak selametle kal yayınladığımda fikrini sunarsın kardeşim...İsimler etrafında olmayacak vereceğim hususlar genel bakış olacak... |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Namaz Platformu...../medineweb | Medine-web | Namaz-Abdest-Teyemmüm | 452 | 25 Mayıs 2023 23:24 |
Kur'an'daki İlmi/Bilimsel Mucizeler | taha/ | MultiMedya-İzleme Vb | 0 | 15Haziran 2016 11:04 |
Hadiselerin İlmi (Olayların Bilimi)/Muhsin İyi | muhsin iyi | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 10 Mayıs 2013 21:02 |
Kıraat İlmi | NUR | Kur'ân-ı Kerim Genel | 1 | 25 Aralık 2009 21:00 |
Tecvid İlmi | NUR | Kur'ân-ı Kerim Genel | 1 | 25 Aralık 2009 21:00 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|