|
Konu Kimliği: Konu Sahibi EyMeN&TaLhA,Açılış Tarihi: 09 Temmuz 2013 (10:54), Konuya Son Cevap : 11 Temmuz 2013 (11:54). Konuya 1 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
09 Temmuz 2013, 10:54 | Mesaj No:1 |
Ramazan yazıları: Hilali görmek Ramazan yazıları: Hilali görmek Ramazan yazıları: Hilali görmek Rüyet-i hilal ayın görünmesi ile Ramazanın başlamasıdır. Bir heyet gökyüzünü tarar birlikte bir karara varırlar, mübarek ay başlar. Hazreti Ömer zamanında iki adam gelir, biri ayı görmediğini söyler, diğeri “ben gördüm” der. Hazreti Ömer şöyle bir gökyüzüne bakar ve ayı göremez, adamın gözlerine bakar gür kaşlı bir adamdır, elini ıslatır, adamın aşağı kaymış olan kaşındaki kılı kaldırır ve “şimdi bir daha bak” der. Adam bakar, ay yok. “Allah Allah biraz önce ayan beyan vardı, şimdi nere gitti bu ay?” İnsanların hakikatı görmesine basari duygularının arızaları engel olur. Bu duygular iç gözlerdir de dış gözlerdir de. Hazreti Mevlana bir kıl gök ile yerin bağını kesiyor der, ya o kıl insanın kalbine başka bir hüviyetle düşürse hakikatı göstermez. Bediüzzaman da aynı hakikata işaret eder. “Hem tebei sathi bir nazarla bakılsa gayet muhal bir şey, mümkün görünebilir. Bir zaman bir ihtiyar adam Ramazan hilalini görmek için semaya bakmış, gözüne beyaz bir kıl inmiş. O kılı ay zannetmiş, Ay’ı gördüm demiş. İşte muhaldir ki Hilal o beyaz kıl olsun. Fakat kasten ve bizzat Ay’a baktığı ve o saçı tebei ve dolayısıyla ikinci derecede göründüğü için o muhali mümkün telakki etmiş.” (15. Söz) Batılı hak ve muhali mümkün gösteren bu beyaz kıl gibi nice engeller vardır. Bediüzzaman bunları sayar. “Hem ey şeytan batılı hak ve muhali mümkün gösteren gaflet ve dalalet ve safsata ve inat ve mugalata ve mukabere ve iğfal ve görenek gibi şeytani desiselerle çok muhalatı intac eden bir küfrü, o bedbahd insan suretindeki hayvanlara yutturmuşsunuz.” Yukarıda sayılan sekiz batılı hak gösteren nedenlerden her biri her itikadi ve ameli şeylere uygulanabilir. Oruca da uygulanabilir, namaza da, ahirete de, meleklere de her şeye. Gaflet Dalalet Safsata İnat Mugalata Mukabere İğfal Görenek Müslüman toplumlarını haktan uzaklaştıran bu nedenler dalaletin de nedenleridir. Bunların önüne deliller konmadıkça insanlar onları aşıp ibadetlere, farzlara ve emirlere yanaşamazlar. Çünkü bunlar “batılı hak muhali mümkün gösteren” nedenlerdir. Gösteren diyor, yani görmeye engel olan nedenler görmeyi engelliyor, insan da hakikatı göremeyip orada kala kalıyor. Bediüzzaman’ın bütün hayatı bu sekiz şey ile mücadele ile geçmiştir. Her insanın itikad ve amel dünyası araştırılsa bunlardan biri veya bir kaçı onun hakikati ve amelin zorunluluğunu görmesine engeldir. Mesela Bediüzzaman namazın anlaşılmasındaki yanlışları sayar. “Bir zaman sinnen, cismen, rütbeten bir büyük adam bana dedi. Namaz iyidir. Fakat hergün hergün beşer defa kılmak çoktur bitmediğinden usanç veriyor.” İkinci namaza engel neden usanmaktır. “Eğer anlasa idin ki ömrün azdır, hem faidesiz gidiyor. Elbette onun yirmi dörtten birisini, hakiki bir hayat-ı ebediyenin saadetine medar olacak bir güzel ve hoş ve rahat ve rahmet bir hizmete sarfetmek usanmak şöyle dursun belki ciddi bir iştiyak ve hoş bir zevki tahrike sebeb olur.” Bir diğerinde midenin ihtiyaçları olduğu gibi kalbin, ruhun ve latifei rabbaniyenin gıdası olan namazın da bir büyük uhrevi ihtiyaç olduğunu söyler. Bunları hissedememek, anlamamak gaflettir, dalalettir. Daha diğer nedenlerdir de. Onuncu sözdeki dalalet nedeni bütün bahsi harekete geçiren “inanmam hiç mümkün müdür ki bu memleket harab edilsin başka bir memlekete göç etsin” cümlesidir. Bütün haşir bu cümleye cevap aramakla geçer. Bediüzzaman ibaretlere ve sorumluluklara engel olan din sosyolojisinin temalarını iyi gözlemlemiş ve onlardan hareketle hakikatleri anlatmışır. Yedinci sözde iki adamdan biri dini emirleri anlaşılmaz telakki eder, keyfini bozmak istemez, ilaçları kabul etmez alkış ve eğlence zamanı olarak görür hayatı. Beş nişanlı kağıdı yani namazı veya İslamın şartlarını yolculuğu inkar ederek geçiştirir. Altıncı sözde malını Allah’a satmak istemeyen adamın gerekçeleri şunlar. “Diğeri mağrur, nefsi firavunlaşmış, hodbin ayyaş, güya ebedi o çiftlikte kalacak gibi dünya zelzelelerinden, dağdağalarından haberi yok. Dedi “Yok padişah kimdir, ben mülkümü satmam keyfimi bozmam.” Her yerde karşımıza çıkan keyf etmek. Hayatı bir eğlence olarak görenler, keyiflerini tatmin etmek yolunda emirlere gereken önemi vermezler. Keyif bahsi ayrı bir bahis olacak kadar önemli. Bu keyfimi bozmak keyif kelimeleri üzerinde oldukça yorumlar getirmiştir Bediüzzaman. Onu da ele almalı. Çünkü ahirette bizi mahrum edecek olan önemli nedenlerden biri keyfimizdir. Keyfimiz ister hizmeti değil keyfimizi tercih ederiz. Uyku keyiftir o da engeldir, yemek engeldir, gezip tozmak engeldir, keyif kocaman bir mebhastir. Basit gibi görünür ama önümüzde her zaman bir bahane ile çıkar keyif. Keyfin sınırını bozanlar iyi şeylerden kaçarlar, soğukturlar, bir fedakarlığa katlanmazlar. Bu gün keyif yüzünden binlerce arkadaşımız felçli gibi yerinden kalkmaz, zorla ite kaka bile bir hizmete bakmaz. Keyif dünyanın da dünyevi başarının da belasıdır. Keyfinden dolayı birçok insan bir ilmi başarı gösteremez. Keyfinden dolayı çalışmaz, sonra da şikayet eder durur. Batılı birçok ilim adamı öyle çalışmışlar ki keyif etmek akıllarına bile gelmemiş. Zola tren rezaletlerini yazmak için şark demiryollarında altı ay gidip gelmiş ve gördüğü pislikleri bir romanında hayvanlaşan insanlık diye anlatmıştır. Bediüzzaman‘ın coğrafyasında koşarken ne kadar onu ihmal ettiğimizi onunla ilgili bilgileri görmediğimizi ve organize etmediğimizi görünce insan üzülüyor. İhsan Atasoy Elazığ’da bir söz söyledi benim de kabul ettiğim bir söz. “Yazmak istekle olur, arzu ile olur, iterek kakarak kimseyi yazar edemeyiz.” Çok doğru. Sait Faik’e ailesi derbederliğinden döküntü insanlarla düşüp kalktığından dolayı kızarlar, yazmayı terk etmesini isterler. O da terk eder. Fakat birkaç gün geçince acele bir kalem alır ve bıçakla ucunu açar, kalemi öper ve yazmaya başlar. “Yazmasam çıldıracaktım“ der. İşte Bediüzzaman en zor şartlarda yazan insan, zaten bütün eserleri zor şartların sonucu çünkü “ıztırap sanatın anası büyük eserlerin de anne annesidir“ demiş birileri. Haydi yazalım mı? Ramazan yazılar dedim, bahis nereye geldi, olsun… alıntıdır | |
Konu Sahibi EyMeN&TaLhA 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... | Erzurum Atatürk İlitam | EyMeN&TaLhA | 0 | 6358 | 14 Temmuz 2015 13:14 |
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... | Erzurum Atatürk İlitam | EyMeN&TaLhA | 0 | 4215 | 14 Temmuz 2015 13:06 |
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme DİN... | Erzurum Atatürk İlitam | EyMeN&TaLhA | 0 | 5099 | 14 Temmuz 2015 13:00 |
Ramazan-oruç ve çocuğa kazandırdıkları | Çocuk ve Aile Sağlığı | Mihrinaz | 2 | 2844 | 14 Temmuz 2015 12:23 |
çocuk eğitiminde ceza hiç mi olmamalı? | Çocuk ve Aile Sağlığı | EyMeN&TaLhA | 0 | 2539 | 14 Temmuz 2015 12:03 |
11 Temmuz 2013, 11:54 | Mesaj No:2 |
Biz mi orucu tutuyoruz, oruç mu bizi tutuyor? Biz mi orucu tutuyoruz, oruç mu bizi tutuyor? Oruç aç kalmaktır ama mide yönüyle; ruh ve kalbimiz ise doyasıya mânevî sofralardan istifade eder. Maddî vücudumuz açlıkla kıvranırken, mânevî vücudumuzun keyfine diyecek yoktur. Sair zamanlarda pek yaşayamadığımız parlak duyguların tadına varırız; ebediyyet kokusunu ruhumuzun derinliklerine kadar çeker, dar kalıplardan kurtuluruz. Dünyanın fâni ve cüzî zevklerine gözünün ucuyla dahi bakmayan iştiyaklı bir ibadet makinesi olur çıkarız. Yüce hasletler mahiyetimizde karakter hâlini alır ve cennete namzet olduğumuzu ispat ederiz. Ramazan-ı Şerifte İslâm Âlemi adeta büyük bir mescit hükmüne geçer; her köşesinde hafızlar ezeli hutbe Kur’an’ı aşk ve şevk ile tilâvet ederler. Vahiy atmosferinde âyetlerin manasını, özünü, esasını soluruz bir ay boyunca. Kur’an âyetleri hayatımıza yön verir; yönümüz sırat-ı müstakîmdir. Kur’an yalnız ölüler için okunan kitap olmaktan çıkar, dirilerin hayatını kabir olmaktan kurtarır. Kur’an’ın dünyasına girmemize mâni prangalarımızı kıran oruç sayesinde, Kur’anî istikamette tutarız kendimizi ve sorarız: Biz mi orucu tutuyoruz, oruç mu bizi tutuyor? Sair zamanlara nispeten daha lâyık bir hâl ile huzura gireriz, namazımız miraç olur. Dünya, madde, maddî zevkler, nefsî arzular gibi kayıt ve kelepçelerimizden azad olup, mana âlemine kanat çırparız; muhabbetullah iksiriyle kendimizden geçeriz. Kainat sisteminde bir zerre kadar bile maddî hacme sahip olmadığımız hâlde, küllî kulluk mertebesine yükselir, Allah’a muhatap olmak gibi bir yüce rütbeye ulaşır, kullukta, fazilette büyüdükçe büyürüz. Namazın her hareketinde mânevî bir hazine bulur, ibadetin sırlarına ulaşırız. Her “Allahu Ekber” deyişimizde Allah’a yakınlığımız yakınlaşır, her secdede mesafeleri kısaltırız. Orucun kanatlarıyla çıktığımız yücelerde nefsin sesi soluğu duyulmaz, fânî ucuz zevklere tenezzül edilmez, günahın gölgesine dahi rastlanılmaz; çünkü o nurlu hudutları melekler, ruhâniler bekler. Bizim ayağımızı kaydırmayan, ruhumuz, kalbimiz ve bütün bedenimizle kulluk semasında tutan elbette oruçtur. Öyleyse lütfen cevap verin: Biz mi orucu tutuyoruz, oruç mu bizi tutuyor? Birlik ve beraberlik, sevgi ve kardeşlik bambaşkadır Ramazan’da. İftar sofralarında buluşuruz muhabbetle, sahur sofralarına kalkarız ubudiyetle, Kur’an sofrasında ruhumuzu doyururuz sahabece, teravih sofrasında kâh kıyamda, kâh rükûda, kâh secdede aşkı yaşarız melekçe, paylaşma sofrasına koşarız cömertçe, yetimlerin sofrasına yüreğimizi koyarız samimiyetle, fukaranın sofrasına hurma, çorba, pilav, aş, ekmek dizeriz şefkatle… Tebessüm, yüzümüzün yaldızı; güzel söz, dilimizin tercümanı; hürmet, başımızın tacı; sevgi, yaradılışımızın mayası; güzel ahlâk, özümüz; birlik ve beraberlik, fıtrat çimentomuz; kardeşlik, ta ezelden andımız; paylaşma, en çok paylaştığımız şey; yardımlaşma, en çok yardımlaştığımız şey; dayanışma, birbirimizin ihtiyacına cevap verme, birlikte yaşama erdemine ulaşma şiarımız bizim. Ramazan ayında, oruç mevsiminde bu duygular şâha kalkar, zirveye kurulur ve biz, hakiki insan oluruz. Bizi insanlığın semasına yükselten, bizi biz yapan, bizi bizimle birlikte tutan oruç değil de nedir? Peki, biz mi orucu tutuyoruz, oruç mu bizi tutuyor? Evet, oruç bizi tutuyor ama biz orucu tutarsak, hakiki oruca, mükemmel oruca ulaşırsak… Yarın sıratta da tutacak bizi, cehenneme düşmekten kurtaracak oruç, ama biz onu tutarsak alıntıdır Halil DÜLGAR | |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
bakmak ve görmek | KardelenGül | Kişisel Gelişim ve Psikoloji | 1 | 07 Şubat 2024 22:58 |
Diyanet 'Kurban Hilali'ni G. Afrika'da Gözleyecek | FECR | İslami Haberler | 0 | 28 Eylül 2013 18:13 |
Hilali Görünce Okunacak Dualar | Verda_Naz | Hadis-i Şerif | 0 | 26 Kasım 2008 02:54 |
Göstermek ve görmek | Arın | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | 0 | 23 Temmuz 2008 17:27 |
Kendi Kusurlarımızı Görmek | Huzurİslam | Hadis-i Şerif | 0 | 29Haziran 2008 19:23 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|