|
Konu Kimliği: Konu Sahibi EyMeN&TaLhA,Açılış Tarihi: 13 Eylül 2013 (09:47), Konuya Son Cevap : 13 Eylül 2013 (09:47). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
13 Eylül 2013, 09:47 | Mesaj No:1 |
Öyle zordur ki Ömer olmak, Ali olmak Öyle zordur ki Ömer olmak, Ali olmak Öyle zordur ki Ömer olmak, Ali olmak Birbirlerini candan seven iki sahabe, iki dost. Bazı Müslümanların da akıl almaz bir yanlışlığı, bir tarafı severken, diğer tarafa düşman olmaları. Ben Müslümanım diyen herkesin, Allah ve Resulünü ve onların sevdiklerini sevmek telaşında olmaları gerekmez mi? Bediüzzaman: "Bir göz hatırı için çok gözler sevilir" ve "Dostun dostu dosttur" diyor. Ne düşündürücü ifadeler. İnsanın birini sevmesi ve o sevginin başkalarını sevmeye engel olması, o sevgideki ayar bozukluğunu, o sevgide sakatlık ve şeytanın olduğunu göstermez mi? İnsan birine anlamadan dinlemeden ölçüsüz inadına düşmanlık yapıyorsa o düşmanlıkta yine şeytan yok mudur? Yüce Allah öyle donatmış ki bizi, bütün duygular kâr edilmesi gereken sermaye olarak verilmiş. Severken ölçüyü, düşman olurken vicdanı kullanmak, iki duygununda kâra geçmesini sağlayacak ve hesap gününde de bizi mahcup etmeyecek. İnsana verilen onca duygu içerisinde sadece iki duyguyu alabildiğince kullanmak, diğerlerini atıl bırakmak hesabı sorulacak bir durum. Sevgiyi bir başkalarını sevmemekle, düşmanlığı da körü körüne hiç anlamaya dinlemeye fırsat vermeden, az birazcık esneme payı bırakmadan kullanmak zarar verecek neticedir. Ya vicdan ne olacak? Ya idrak ne olacak? Ya insaf ne olacak? Vs. bunlar hiç kullanılmasın mı? Bu durumlarda neden ticari mantıkla davranılmaz ki? Ticarette riski dağıtmak; bütün yumurtaları aynı yere koymamak esastır. Kazanç amacı düşünen yatırımcılar, bütün riskleri gözden geçirerek İtidalli davranırlar: “ Ya kaybedersem” Der. Tüm alternatiflere sıcak bakar; katı tutum sergilemezler… Dünyevi kazançlarda tüm dikkati gayreti gösterir, hatta kazanma uğruna hiç sevmediği adamlarla bile yeri geldiğinde ortaklıktan, birliktelikten kaçınmazlar. Peki, o zaman insanın uhrevi meselelerde Allah’ın rızasını kazanmada, neden itidalli, tehlikeyi ve mayınlı tarlaları göz önüne alıp, yanlış yapmaktan ödü kopmaz ki. Evet, ehlisünnet, sahabeler hakkında vicdani akılla ve itidalli davranarak mayınlı araziye girmemeye büyük özen göstermişlerdir. Zira hilafet mevzusu mayınlı arazi, ahiret ocağını batıracak tehlikede, ayrıca o kanlı hadiselerde kader programı ve birçok hikmetler var. Bütün bütün reddetmek kadere de ilişmek değimlidir? Bu asırda oturup, daha gözümüzün önünü doğru dürüst göremeden, ta 1450 yıl öncesine sıçrayıp, ne ibadetlerine yetişebildiğimiz, ne ağzımızla kuş tutsak sahabelik makamına erişebileceğimiz o güzide insanları tenkit etmek, kusur bulmak, en iğrenci düşman olmak okyanus gibi boyumuzu aşıyor ve gelecekte boyumuzun ölçüsünün alınmasına da sebep olacaktır. Bu ne haddini aşan cesaret? Bir Er, kalkıp Paşaların harp taktiklerini irdeleyip, tenkit edebilir mi? Bu devrin manevi olarak en donanımlı insanı, Sahabe yanında manevi çulsuz kalırken, bu asrın ukala, kibir koltuklarında oturup 14 dört asır öncenin insanlarını, Peygambere Sadakatleri’nde a’ dan z’ ye her yönden sınava çekilmiş İman Kahramanlarını tenkit etmek, insanın ancak ve ancak iflas etmiş bir şekilde toprağa girmesine sebep olur. Kavgada bile akranın olmayan birini dövmeyi herkes ayıplar: “ O senin eşin mi” derler. Denklik, kavga sonunda bir tarafa hak edilen yiğit namını verir. Bir kısım Arap kardeşlerimizin Hz. Ali’nin yönetimini kusurlu görmesi, tenkit etmesi boyunu aşan dehşetli bir cinayet. Bir kısım insanların, Mecusilikten kurtulmalarına vesile olan Hz. Ömer’e sırf hilafet yüzünden düşman olmaları ne kadar insaf ve vicdan yoksunu bir histerili ruh halini gösteriyor. Sanki hâşâ Allah bunlara kendi adalet sıfatını teslim etmişte istedikleri gibi ceza kesiyorlar. Velev ki ibadette onlar gibi dört başı mamur olsak, eksiğimiz kusurumuz olmasa bile Sahabelerin hilafet meselesindeki içtihatları ve aldıkları kararları sorgulamak bizim kilomuzu aşan bir mesele. Sadece bizi onların namaz, oruç ve tüm ibadetlerde gösterdikleri hassasiyet, Allah’ı memnun eden kullukları ilgilendirir. Haksız yere dökülen kanların ve cefa gören, zülüm gören Peygamber torunlarının hesabını zaten mutlak Adelet sahibi yüce Mevla soracak. Evet, öyle zordur ki, Hz. Ömer (r.a.) olmak, öyle zordur ki, Hz. Ali (r.a) olmak. Tüm Sünnilerin Hz. Ömer sevgisi toplansa, Hz. Ali’deki, Hz. Ömer sevgisini geçmez; tüm Alevilerin Hz. Ali sevgisi toplansa Hz. Ömer’deki Hz. Ali sevgisini geçemez. Zordur Ömer ve Ali olmak. Biri imanıyla, Allah korkusuyla adaletin zirvelerinde, diğeri devasa ilim şehrinin kapısı; Allah’ın ve gönüllerimizin aslanı. İkisi de ibadetin kulluğun zirvelerinde oynamışlar. Onlar güle oynaya cennetin gözde insanları olurken, onların tarzı hayatlarını kendilerine örnek alamamışlar, düştükleri yanlışın ebedi olarak sancısını çekecekler. Bizi İlgilendiren Hz. Peygamberin, sahabeleri sev emridir. Bizi ilgilendiren Sahabenin Kur-an ve sünnete uyan ibadet dolu hayatları, tövbeyi hiç bırakmadığı dilleri. Sahabeleri öyle örnek alıp, öyle seveceğiz ki, birini sevmek diğerlerine sevmeğe engel olmayacak, birini gönül tahtına oturturken bir diğerlerine küfür etmeyeceğiz. Ne büyük bir hata, bazı kardeşlerin Hz. Ömer, Hz Ebubekir ve bazı sahabelere küfür etmeleri. Hâşâ Hz. Ali korkak birimiydi ki İlk üç halifeye itiraz edemedi, sesini çıkaramadı. Tam tersi İçinde korkunun zerre kadar kırıntısı olmayan Hz. Yiğit Ali (r.a.) üç halifeye de yardımcı Olmuş, üçüne de güvendikleri fetva makamı olmuş. Zordur Ömer, Ali olmak. Birine vicdanı olanın adaletinden şüphe etmeyeceği ve böyle adil bir insana adaletsizce zalimane kin beslemek, küfrün kuyularından çekip çıkaran insana, yıkılan saltanatlarında dolayı kin beslemek çok zor; çok zor bir vebal. Ömer ve Ali olmak, ölçüsüz kalpler de çok zor. Hastanın içini temizleyen, sağlığına kavuşmasına sebep olan cerraha düşman olması ne kadar vicdansızlıksa ateşe tapmaktan Hz. Ömer’in İran’ı fethi sayesinde kurtulan Şii kardeşlerimizin, Hz. Ömer’e düşmanlığı aynı vicdansızlık ve tarifi imkânsız zulümdür ve başka örneği yoktur. Hangi sahabe kendisinin Müslüman olmasına vesile olan kişiye iliklerine kadar düşmanlık taşımış. Tam tersi İslamla şereflenmelerine vesile olanlara ömür boyu minnet ve hayranlık taşımışlar. Biri kalkıp ta: “Ya sen neden benim cehaletime son verdin karanlıktan kurtardın” deyip kan davası gütmemiş. Hz. Ebubekir ve özellikle Hz. Ömer’e düşmanlık, Vehhabi kardeşlerin insafsızca sahabe tenkitleri ve Alevi kardeşlerimizin ölçüsüz Hz. Ali sevgileri o mübarek insanları nasıl rahatsız edip, ruhlarını incitiyor. Özellikle tümüne kanat geren Hz. Muhammed ( a.s.v.)’ e incitici darbe oluyor. Oysa her şeyi bir kenara bırakıp, bizi aşan bu hadiseleri deşelemeyi, haklı haksız taksimatları yapmayı bırakıp, sadece peygamber sevdiği için sevip, gerisini Allah'ın Adaletine havale edip, din kardeşliğin tadını, birlik beraberliğin gücünü iliklerimize kadar hissedip, alçak zındıkayı sevindirmesek ne kadar şuurlu bir iş olacaktır. Duygular yumurtalarını aynı kapta taşıma riskinden uzak, kendimizi sağ salim hesap gününe baltayı taşa vurmadan ulaştırsak zarar mı ederiz. Allah ve Resulünün sevdiklerini sevmek zarar vermez ki. Hâsılı kelam: Batılı zındıklar, Siyonist kafa ve Kur'an düşmanları, Müslümanları ciğerlerine kadar öyle tanımışlar ve bilirler ki: Müslümanlar yekvücut olursa, Allah’ın kabul edeceği ölçüde dindar olursa, biz onların bulunduğu coğrafyanın nimetlerinden faydalanamayacağız, istediğimiz gibi at koşturamayacağız. O zaman türlü oyunlarla birbirlerine düşman eder, emellerimize kavuşuruz diye her türlü bölücü yıkıcı oyunları oynamışlar. Sadece Hz. Ömer döneminde duvara toslamışlar, tezgâhlarını beklemeye olgunlaşmaya almışlardır. Hz. Ömer’in şahadetiyle derin dondurucudan çıkarılan alçak planlar Müslümanların bölünmesine sebep olmuş. İnşallah tekrar Müslümanların toparlanması ve Sünnet-i Seniyyeye ittibâ etmeleri zalimlerden alınacak en büyük intikam olacaktır. Geçmişteki hadiseleri, günümüz Müslümanlarının nefes almalarına fırsat vermemek için fitne olarak kullanmalarına da artık fırsat verilmemeli. Allah yar ve yardımcımız olsun. Selahattin GEZER alıntıdır | |
Konu Sahibi EyMeN&TaLhA 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... | Erzurum Atatürk İlitam | EyMeN&TaLhA | 0 | 6365 | 14 Temmuz 2015 13:14 |
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... | Erzurum Atatürk İlitam | EyMeN&TaLhA | 0 | 4222 | 14 Temmuz 2015 13:06 |
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme DİN... | Erzurum Atatürk İlitam | EyMeN&TaLhA | 0 | 5106 | 14 Temmuz 2015 13:00 |
Ramazan-oruç ve çocuğa kazandırdıkları | Çocuk ve Aile Sağlığı | Mihrinaz | 2 | 2850 | 14 Temmuz 2015 12:23 |
çocuk eğitiminde ceza hiç mi olmamalı? | Çocuk ve Aile Sağlığı | EyMeN&TaLhA | 0 | 2548 | 14 Temmuz 2015 12:03 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
ANNE Olmak? Önce ÖRNEK Olmak! | enderhafızım | Çocuk ve Aile Sağlığı | 3 | 21 Ocak 2017 00:37 |
Bilgili ve zeki olmak, mutlaka ahlaklı olmak demek değildir.. | su damlası | Çocuk ve Aile Sağlığı | 0 | 24 Eylül 2014 21:11 |
Baba olmak... | GÖKCEN_AZRA | Serbest Kürsü | 0 | 22 Ağustos 2014 00:35 |
Dindar Olmak Gerici Olmak Değildir | nurşen35 | Muhtelif Konular | 0 | 30 Mayıs 2014 03:57 |
İhlâslı olmak için nasıl olmak gerekir? | Belgin | Bilgi Dağarcığı | 0 | 10 Nisan 2009 08:15 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|