|
Konu Kimliği: Konu Sahibi günışığı,Açılış Tarihi: 26 Ağustos 2007 (04:16), Konuya Son Cevap : 20 Mayıs 2015 (01:09). Konuya 54 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
08 Mayıs 2009, 13:47 | Mesaj No:31 |
Durumu: Medine No : 5998 Üyelik T.:
02 Ocak 2009 | SELAM ALMAK VE SELAM VERMEK
SELAMUN ALEYKUM Barış, rahatlık, esenlik; müslümanların birbirleriyle karşılaştıkları zaman, karşılıklı olarak sağlık ve esenlik dileklerini sunmaları, yani birinin diğerine “Selâmün aleyküm” (Selâm sizin üzerinize olsun, Allah her türlü kazâdan ve beladan korusun!) demesi; diğerinin ise: “Ve aleykümü’s-selâm ve rahmetullahi ve berekatüh” (Allah’ın selâmı, rahmet ve bereketi sizin de Üzerinize olsun!) şeklinde cevap vermesi anlamına gelen bir İslam ahlakı terimi. Müslümanlar arasında, bir dostluk ve iyi niyet işareti olan selâmı vermek sünnet; almak ise farzdır. Hz. Peygamber (s.a.s)’in selâm ile ilgili hüküm ve talimatı şöyledir: Küçükler büyüklere, binekli atlı veya arabalı olanlar yayalara, yürüyenler, oturanlara; arkadan gelenler yetişince öndekilere; iki grup karşılaştığı zaman, az olanlar çok olanlara önce selam verirler” (Buhârî, İsti’zân, 4-7; Müslim, Selâm, I). Gruplar arası selâmlaşmada ise, grubun birinden bir kişinin selâm vermesi, diğer gruptan da bir kişinin alması yeterlidir (Ebu Dâvud, Edeb, 141). Şayet gruptan hiç kimse selâmı almazsa, o grupta bulunan herkes günahkâr olur. İslâmî âdâba göre bir gruptan ayrılırken ayrılan kişi tarafından da selâm verilmesi gerekmektedir (Ebu Dâvud, Edeb, 139). Bir kimseden selam getiren birisine: “Aleyhi ve aleyke’s-selam!” şeklinde cevap verilir. Bir mektuba yazılmış bir selâm için ise: “Ve aleyke’s-selam” denilir yahut; cevabı mektupta bu ifade yazılır. Selâm verirken veya alırken, eğilmek doğru değildir. Selâm verildiği takdirde alamayacak durumda olanlara ise, selam vermek doğru değildir. Meselâ, namaz kılanlara, Kur’an-ı Kerîm okuyanlara, hutbe dinleyenlere, ilimle meşgul olanlara, yemek yiyenlere selam verilmez. Dolayısıyla bu durumda iken verilen selâmı almamanın bir sorumluluğu yoktur. Aynı şekilde müslüman olmayanlara selâm verilmez. Ehl-i Kitaptan birisi selâm verdiği takdirde ise, yalnızca “Ve aleyküm!” denilir, (Riyazü’s-Sâlihîn Tercümesi, II, 242-243). İslam toplumu içinde selâmı yaymak, hem Allah’ın emri ve hem de Hz. Peygamberin sünnetidir. Bir âyette yüce Rabbimiz şöyle buyurur: “Ey inananlar! Evlerinizden başka evlere izin almadan, seslenip sahiplerine selam vermeden girmeyiniz. Eğer düşünürseniz bu, sizin için daha iyidir” (en-Nûr, 24/27). Bir başka âyette de yüce Rabbimiz şöyle buyurur: “Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha iyisiyle selam verin veya aynıyla karşılık verin…” (en-Nisa, 4/86). Bu âyetlerden selâmı yaymanın bir Allah emri olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s) de, birçok hadislerinde selamın önemi ve yaygınlaştırılmasının gereği üzerinde durmuştur. Bir sahabi Hz. Peygamber (s.a.s)’e: “İslamın hangi işi daha hayırlıdır” diye sorduğunda, Rasûlüllah şöyle buyurmuştur: “Yemek yedirmen, tanıdığına ve tanımadığına selam vermendir” (Buhari, İman, 6-20). Yine Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır: “İman etmedikçe Cennete giremezsiniz: birbirinizi sevmedikçe, olgun bir îmana sahip olamazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selâmı yayınız!…” (Müslim, Îman, 93). “Şüphesiz ki, Allah katında insanların en iyisi, önce selâm verendir” (Ebû Davûd, Edeb, 133) hadîsinden ise, selâm vermede acele etmenin daha sevap olduğu anlaşılmaktadır. Gerek âyetlerden ve gerekse hadîslerden anlaşıldığına göre selâmı yaymak, insanlar arasında dostluk, sevgi ve barışın yaygınlaştırılması, müslümanların kalplerinin birbirlerine ısındırılması bakımından son derece önemlidir. O halde, İslâm toplumunda dost ve ahbaplarla, arkadaş, tanıdık kısaca bütün müslümanlarla sevgi, saygı ve samimiyet duygularının geliştirilebilmesi için, karşılıklı olarak selâm verip-almak gereklidir. Selâm, yalnızca dışarıda, sokakta, iş yerlerinde verilip-alınmaz; evde de selâm verilip-alınmalıdır. Peygamber Efendimiz bu konuda da, yanında büyüttüğü Enes (r.a)’e şöyle buyurmuştur: “Oğlum! Ailenin yanına girdiğinde selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun” (Tirmizî, İstizân, 20). O halde, kendi evimize geldiğimizde, kendimize ve evdekilere selâm vermemiz gerekiyor (en-Nûr, 24/61). Akşam yatıp, sabahleyin kalkıldığında da, evde bulunan herkese karşılıklı selâm verip-almak gerekmektedir. Böyle davranmakla, karşılıklı olarak müslümanların birbirlerine sağlık, huzur, barış ve esenlik dilemesi gerçekleşmiş olur. Bir aile ve toplum fertlerinin, birbirlerine bundan daha iyi dilekte bulunmaları düşünülemez. NOT: Düşünün uzun yıllar tanıdığımız ailemiz, eşimiz, akrabamız, dostumuz, arkadaşımız, sevgilimiz, v.b. gibi insanlarla fikir ayrılığına düşüp dargın oluruz. Zamanla yüzlerini bile görmek istemez selamı sabahı keseriz. Oysa hiç tanımadığımız yerlere gittiğimizde, mesela bir iş görüşmesi, bir iş yeri, arkadaş grubundaki yeni insanlar, kısacası yeni ortamlar ve buna bağlı olarak yeni yüzler gördüğümüzde selam veririz. Nihayetinde yüce mevlamın selamıdır, alıp vermek görevimizdir. Geçmişte, günümüzde her ne kadar kırgın, dargın olduğumuz insanlar varsa, her ne kadar affedilmeyecek kadar hatalılarsa bile yinede bir selamı esirgememek gerekir. Yüce rabbimin rahmeti ve selameti üzerimize olsun. (ç)alıntı |
08 Mayıs 2009, 22:14 | Mesaj No:32 |
RE: SELAM ALMAK VE SELAM VERMEK
Basit gibi görünüyor ama selam vermek müminlerin kaplerini birbirine ısındıran ve başka hiçbir davranışın yerine getiremediği misyonu yüklenen bir sünnet.Ben yolda tanımadığım kişilere bile selam veririm, şöyle bir bakarım almaya müsait olanları seçerim.ama dün selamımı bir hanım almadı olsun..ben aldım geriye.. İman etmedikçe Cennete giremezsiniz: birbirinizi sevmedikçe, olgun bir îmana sahip olamazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selâmı yayınız!…” (Müslim, Îman, 93).
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! | |
09 Mayıs 2009, 16:16 | Mesaj No:33 |
RE: SELAM ALMAK VE SELAM VERMEK
«Size selâm verildiğinde, siz de ondan daha güzeliyle selâm verin veya aynısı ile karşılık verin. Şüphesiz ki Allah her şeyin hesabını sorucudur.» Nisa sûresi, âyet: 86 Selam; Allah'ın cc 99 güzel isminden biridir. Her çeşit ârıza ve hâdiselerden sâlim kalan; Her türlü tehlikelerden kullarını selâmete çıkaran; Cennetteki bahtiyar kullarına selâm eden manasındadır. İki Müslüman karşılaşınca veya ayrılırken birinin diğerine; "Es-selêmü aleyküm" veya "Selêmün aleyküm" yâni (dünyâda ve âhirette selâmette ol, sıhhat ve âfiyet, dünya ve ahiret meşakkatlerinden beri olmak, mü'min kullardan dua, meleklerden istiğfar, peygamberlerden şefaat sizin üzerinize olsun) demesi, diğerinin de; "Ve Aleyküm selâm" yâni (Bana ettiğin bu güzel duâ senin de üzerine olsun) demesidir. Selamlaşmak yerine günaydın tünaydın gibi hiç bir manasız sözlerle biri birini karşılamak Müslüman için büyük gaflettir. Birbirinize selâm veriniz. Hadîs-i şerîf-Tirmizî, Müslim Îmân etmedikçe Cennet'e giremezsiniz. Birbirinizle sevişmedikçe tam îmâna kavuşamazsınız. Size bir şey göstereyim mi? onu yaparsanız, sevişirsiniz. Aranızda selâmı çok yayınız. Hadîs-i şerîf-Müslim Müslüman'ın Müslüman üzerinde beş hakkı vardır. Selâmına cevap vermek, hastasını yoklamak, cenâzesinde bulunmak, davetine gitmek ve aksırıp; "Elhamdülillah" deyince; "Yerhamükellah" diyerek cevap vermek. Hadîs-i şerîf-Buhârî, Müslim Selâmda sünnet şöyledir ki; önce büyük küçüğe, şehirli köylüye, devedeki ata binmiş olana, attaki merkebde olana, merkeb üstündeki yaya yürüyene, ayakta olan oturana, az olan çok olana, efendi hizmetçisine, baba oğluna, ana kızına verir. Rütbe ve nimeti çok olan önce verir. İki Müslüman, birbirine aynı anda selâm verirse, her ikisinin de birbirine cevâb vermesi farz olur. Birbirinden sonra selâm verirlerse, ikincisinin verdiği selâm cevâb yerine geçer. Çok kimseye selâm verildiği zaman, bir kişi, hattâ bir çocuk cevâb verince, ötekiler vermese de olur. İki Müslüman karşılaşınca, birinin "Selâmün aleyküm" demesi sünnet, diğerinin cevap olarak "Ve aleyküm selâm" demesi farz-ı kifâyedir. (Muhammed Rebhâmî) | |
09 Mayıs 2009, 16:21 | Mesaj No:34 |
RE: SELAM ALMAK VE SELAM VERMEK
Kuran-ı Kerimdeki selam ayetleri 4.86 Size bir selam verildiği zaman, ondan daha iyisiyle selam verin veya ayniyle mukabele edin. Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapandır. 6.54 Ayetlerimize inananlar sana gelince: «Size selam olsun» de. Rabbiniz, sizden kim bilmeyerek fenalık işler de arkasından tövbe eder ve nefsini düzeltirse, ona rahmet etmeyi kendi üzerine almıştır. O, bağışlar ve merhamet eder. 10.10 Oradaki duaları: «Münezzehsin ey Allah'ım», dirlik temennileri: «Selam size» ve dualarının sonu da: «Alemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun»dur. 13.24 Selâm sizlere, sabrettiğiniz için bakın ne güzel: yurdun ukbası 14.23 İnanan ve yararlı işleri yapanlar, içlerinden ırmaklar akan cennetlere konulurlar, Rablerinin izniyle orada temelli kalırlar. Oradaki dirlik temennileri: «Selam!»dır. 16.32 Melekler onların canını temizlenmiş olarak alırken: «Selam size; yaptıklarınıza karşılık haydi cennete girin» derler. 19.62 Orada hiç boş söz işitmezler; ancak bir «Selam» işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da vardır. 25.75 İşte hep bunlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı ile mükafatlandırılacaklar; orada sağlık ve selam ile karşılanacaklar. 27.59 De ki: «Hamd Allah'a mahsustur, seçtiği kullarına selam olsun. Allah mı daha iyidir, yoksa O'na koştukları ortaklar mı?» 28.55 Onlar, boş söz işittikleri vakit ondan yüz çevirirler. «Bizim işlediğimiz bize, sizin işlediğiniz sizedir. Size selam olsun, cahillerle ilgilenmeyiz» derler. | |
09 Mayıs 2009, 16:21 | Mesaj No:35 |
RE: SELAM ALMAK VE SELAM VERMEK
33.44 O'na kavuştukları gün müminlere yapılacak dirlik temennileri «Selam» demek olacaktır. Onlara cömertçe verilecek ecir hazırlamıştır. 36.58 Rahîm olan Rabden kavlen bir selâm da vardır. 37.79 Bütün âlemlerde Nuh'a selam olsun! 37.109 Selam olsun İbrahim'e... 37.120 Selam Musa ile Harun'a! 37.130 İlyas'a selâm olsun. 37.181 Gönderilmiş (peygamber) lere selam olsun. 39.73 Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varıp da kapıları açıldığında, bekçileri onlara: «Selam size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin» derler. 43.89 Şimdilik sen onlara aldırma ve: «Size selâm olsun.» de. Onlar yakında bilecekler! 51.25 Onlar, İbrahim'in yanına girip: «Selam sana» demişlerdi, İbrahim de: «Selam size» demişti; içinden de, onların «tanınmamış bir topluluk» olduğunu geçirmişti. 56.26 Duydukları söz, yalnız «selam», «selam» dır. 56.91 «Ey sağdaki! Sana selam olsun!» | |
02 Eylül 2009, 22:28 | Mesaj No:36 |
Durumu: Medine No : 5446 Üyelik T.:
30 Kasım 2008 | Selam Olsun kuru et yiyen kadının OĞLU 'na
Bu hadisi her okuyuşumda sarsılırım. Düşünün... Mekke'yi fetheden kuvvetlerin başındaki kişinin ve Peygamber'in önünde titremez de insan, kimin önünde titrer? " İktidarı olağanüstüleştirme " insanlık tarihi kadar eski bir hikâyedir çünkü.. Hatta geçmek bilmeyen bir hastalıktır. Güçlülerin, militerlerin, kendine soy sop iktidarı ve havası yaratanların, en sıradan makamların sahiplerinin önünde korkar, ezilir, büzülür, titrer insan.. Ya bugün? Popüler şöhret denen şeyden bir parça nasiplenmiş kişilerin bile yanına yanaştığında titremeye kapılıp ağzını açamayanları görürsünüz. Nedir Peygamber'i böyle davranmaya, böyle söylemeye iten? İlk akla gelen hep tevazu kavramı olur bu durumlarda. Tevazu deyip geçmek doğru olur mu? Hayır! Yanlış olur. Hele tevazuyu alçakgönüllülük veya kendini küçültme olarak ele alıyorsanız, bu iyice yanlış olur. Çünkü " Titremene lüzum yok, ben kral değilim " diyen Hz.Muhammed, unutulmamalıdır ki, Adem Aleyhisselam'dan beri Peygamber olduğunu, yani " fark "ını hep dile getirmiştir. Burada vurgulanan şey... İsmet Özel'in sözleriyle " kralın ve krallığın çarpıklığıdır ." (40 Hadis, İsmet Özel. 2005, Şule Yayınları.) Daha doğrusu, âlemde " kral olma "nın; saltanat kurup, saltanat sürmenin çarpıklığı dır burada altı çizilen, hiç kuşku yok! " Kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğluyum ben " sözüne gelince... Nasıl da ürperticidir! Elbette bu meselelerin acemisi ve ilahiyatçılara hem saygı duyup hem de kibirlerinden ürken biri olarak altından kalkamayacağım kadar ileri gitmek istemem. Ama Peygamber'in bu sözünde tatlı bir dalga geçmeyle, derin bir "hakikat"in bir arada bulunuşunun beni çok etkilediğini söylemeliyim. Belli ki, yanında tir tir titreyen adama şunu hissettirmek istemiştir. Demek istemiştir ki... Peygamberim, farkım bu.. Başka farkım yok. Sen ve ben insanız. Beni sana üstün kılacak, ne soy sop, ne kavim ne de bir iktidar bağı olamaz. Bu konuyu neden açtım, neden bu hadisi köşeme taşıdım? Anlatayım.. Kutlu Doğum Haftası'ndayız. Fakat malum merkez medyanın şu köşelerinde her konuda yazarız, atarız tutarız da, bu konulardan köşe bucak kaçarız! Ben bu tavrı hiç anlamam, anlayamıyorum. Çağın bütün frekanslarına, bütün sorunlarına, bütün tatlarına açık biriyim. Ama aynı zamanda bu coğrafyanın, bu tarihin, bu manevi iklimin insanıyım. Yazım, sözüm, fikrim ve duygularım nasıl o iklimden ve o iklimin meselelerinden uzak durabilir ki! İstedim ki, Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle okurlarıma Peygamber'in (pek öne çıkmamış) bir sözünü hatırlatayım. Belki bu noktadan başlayarak.. İslam ve ırkçılık; İslam ve hiyerarşi; İslam ve iktidar; İslam ve eşitlik konularını bir daha düşünme şevki doğar içimizde! Haşmet BABAOĞLU Sabah |
07 Ekim 2009, 21:31 | Mesaj No:37 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Hz. Muhammed’e Salât Ve Selam Okumak Ne Demektir
VEYA AHZAB 56.AYETİN ANLAMI NEDİR? Prof. Dr. İbrahim Sarmış Hz. Muhammed’e ilişkin kültürün belli başlı konularından biri ona salat ve selam okuma uygulamasıdır. Bu uygulamanın delili veya gerekçesi olarak Ahzab/56. ayet gösterilir. Gerek tefsirlerdeki anlatımlar, gerekse kimi rivayetler ve onlara dayalı yapılan değerlendirmeler ayetin bunu emrettiği ve bunun Müslümanlar üzerinde bir görev olduğu belirtilir. Onun için hüküm olarak ömürde en az bir kez olmak üzere Resulullaha salat ve selam okumanın farz olduğu kabul edilir. Geleneksel olarak “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salat ve selam ederler. Ey müminler siz de ona salat ve selam ediniz”(33 Ahzab/56) şeklinde çevrilen ayetteki “salat etmek”ten maksadın, Hz.Muhammed için dua etmek olduğunu ve bu ayetin gereği olarak, ömürde en az bir kez Rasulullah’a salat ve selam getirmenin vacip olduğunu alimlerin sözbirliği halinde belirttiklerini görüyoruz. Ama adı her geçtiğinde ona salat ve selam getirmenin vacip olup olmadığında ihtilaf etmişlerdir. Bazılarına göre ‘Muhammed’ adı her anıldığında salat ve selam getirmek vacip görülürken, bazılarına göre bir oturumda ‘Muhammed’’ adı kaç kez anılırsa anılsın veya kaç kez geçerse geçsin, bir kez salat ve selam getirmek yeterli görülmüştür. Bazılarına göre ise, yer ve sayı sınırlaması olmaksızın isteyen istediği kadar söyleyebilir. (1) Alimlerden bazılarına göre ise, Hz.Muhammed’e salat ve selam, namazdaki Tahiyyat duasında okunarak yapılır. Zaten “Tahiyyat” sözcüğü, “selamlar, selamlamalar” anlamındadır. Nitekim rivayetlerde bu uygulamanın nasıl yapıldığı şöyle anlatılır: “Âyet indiği zaman Resulullaha: Sana selam vermenin nasıl olduğunu öğrendik, ancak size ve ehlinize salat nasıl yapılacak? dediler. Resulullah: “Allahumme salli ala Muhammedin ve ala âli Muhammed’in kema sallayte ala İbrahim’e ve ala âli İbrahim’e, inneke hamidun mecidun. Allahumme bârik ala Muhammedin ve ala âli Muhammed’in kema bârekte ala İbrahim’e ve ala âli İbrahim’e, inneke hamidun mecidun” söyleyiniz, dedi” (Allahım! İbrahim’e ve ehline rahmet ve insanda bulunduğu gibi Muhamme’e ve ehline de rahmet ve insanda bulun, şüphesiz sen hamidsin, mecidsin. Allahım! İbarahim’e ve ehline çok bereket verdiğin gibi Muhammed’e ve ehline de çok bereket ver. Şüphesiz sen hamidsin, mecidsin.(2). Nitekim imam Ebu Hanife ve arkadaşları namazın sıhhati için bunu şart görmezler.(3) Oluşan kültür penceresinden işin fıkhi yönü bu şekildedir. Oysa “Ahzab/56.ayetteki salat’ın anlamının gerçekte geleneksel çevirideki gibi olmayıp “desteklemek” olduğunu, böylece ayetin ““Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi destekliyor, ey müminler siz de onu destekleyiniz ve tam bir teslimiyetle ona itaat ediniz” anlamında olduğunu belirtmeliyiz. Âyetin doğru çevirisi bu şekilde olduğu, geleneksel çevirideki çelişkiden de anlaşılmaktadır. Çünkü bir ayet içinde aynı kelimenin değişik anlamlarda olduğunu söyleyerek Allahın peygambere salat etmesinin “onu bağışlamak”, meleklerin ve müminlerin ona salat etmesinin ise “onun için dua etmek” olduğunu söylemek tutarsızlıktır. Zira bir tek ayetin içinde kipi ve kullanım yeri değişmediği halde salat kelimesinin Allah için başka bir anlam, insanlar ve melekler için başka anlamlar belirtmesi düşünülemez. Hiçbir dilde böyle bir tutarsızlık yoktur. Nitekim âyetin çevirisi yorumsuz verildiği zaman ne dediği anlaşılamadığından ve bu çelişkiyi telafi etmek için meallerde parantez içinde veya dışında açıklama yapma gereği duyulmaktadır. Örneğin, Diyanet Vakfı/Heyet mealinde “Allahın salavatı, rahmet etmek ve kulunun şanını yüceltmektir. Meleklerin salavatı, peygamberin şanını yüceltmek, müminlere bağışlama dilemek, anlamınadır. Müminlerin salatı ise, dua anlamına gelmektedir...”(Ahzab/56.ayetin meali) açıklaması yapılmaktadır.(4) Oysa yapılan bu açıklama doğru değildir. Onun için ayetin doğru çevirisi, yukarıda verdiğimiz şekilde olmalıdır. İşin gerçeği budur. Bunu, örneğin “Salat”ın türetildiği es-sala’nın insanı otururken dik tutan uyluklara veya ayaktayken dik tutan omurgaya verilen isim” olduğunu belirten Mustafa İslamoğlu, Ahzab/56.ayetin geleneksel anlamda olmadığını ve orada geçen “salat” kelimesinin “okumak, dua etmek” anlamında değil, “desteklemek” anlamında olduğunu belirterek şöyle der: “Burada Allah ve meleklerinin Peygamber için yaptığı eylemi müminlerin de yapması emredilmektedir. Bu ayetin kapsamı, Allah ve meleklerinin müminleri desteklediğinden “yusalli aleykum ve melaiketuhu” söz eden 43.ayetle birlikte (krş.2/157; 9/99, 103) değerlendirilmelidir. Müminler gibi Peygamber de vahiyle desteklenmiştir. Hemen üstteki ayetler bu desteğin açık göstergesidir. Kelimenin türetildiği ‘salat’ zaten “destek” anlamına gelmektedir. (bkz.87/15.not). Salat, dua manasına bu kökten yola çıkarak ulaşmıştır. Fakat “Allah için dua etmek” caiz olmayacağı için, ayetin yorumunda ilk otoriteler farklı görüşler dile getirmişlerdir. İbni Abbas bunu “tebrik etmek” olarak anlamış (Taberi), Süfyan, Allahın salatı rahmet, meleklerinki dua demiş. Ata, “Rahmetim gazabımı geçti” ayetini okumuştur. Said b.Cubeyr, İbni Abbas’tan bu ayetin tefsiri sadedinde şunu nakletmiştir: İsrailoğulları Musa’ya “Rabbin seni destekliyor (yusalli aleyke) mu?” diye sordular. Musa’nın Rabbi nida etti: “Evet, ben de meleklerimle birlikte tüm nebi ve resullerimi destekliyorum”. Cabir’in eşi Rasulullah’tan kendine ve eşine salat etmesini istedi. Rasulullah ona: “Allah sana ve eşine salat etsin (sallallahu aleyki ve ala zevciki” diye dua etti”(İbni Kesir). Bütün bunlar, Salat’ın bir destek emri olduğunu, Allahın ve meleklerinin bu salatı vahyi gönderip indirerek yaptıkları, müminlerin ise fiili dua/eylem ile risalet mirasını desteklemeleri gerektiğini göstermektedir. Aslında peygamber için edilen dua olan salavat da bu desteğin sözlü boyutudur."(5) “Salat’a Allah ve melekleri de katılırken, selam’ın sadece müminlere emredilmiş olması manidardır. Buradaki selam ile, 27/59’daki arasında ilişki dikkate değerdir…"(6) Salat’a Allah ve meleklerinin katılması, Rasulullahı desteklemek olduğu için ne kadar makul ve anlamlı ise, selam’a katılmaması da o kadar makul ve anlamlıdır. Çünkü Allahın ve meleklerinin Rasulullaha teslimiyet gösterip itaat etmesi sözkonusu değildir. R.İhsan Eliaçık da Ahzab/56.ayeti “Allah ve melekleri Peygamberi destekliyor, hiç kuşku yok. Ey iman edenler! Siz de onu destekleyin ve canı gönülden barış ve esenlik dileyin"(7) şeklinde çevirirken, salat’ın anlamını da şöyle açıklar: “Zamanla Allahın sevdiği kullarına sevgi ve merhamet yağdırmasından mülhem olarak Müslümanların İbrahim ve Muhammed gibi peygamberlere sevgilerini göndermesi, onları desteklediklerini, yollarında yürüdüklerini ifade için kullanılır olmuştur. Namaz anlamına gelen salat ile aynı köktendir. Bu manada salavat getirmek diye meşhur olan ‘Allahumme salli ala Muhammed’in ve âli Muhammed’ duası, ‘Allahım Muhammed ve arkadaşlarını sevgi ve merhametinle destekle, bizim sevgi ve desteğimizi, onların yolunda olduğumuzu da onlara ulaştır’ manasındadır"(8). Aslında Ahzab/56.ayetin Hz.Peygamberi desteklemek ve ona tam teslimiyetle itaat etmek anlamında olduğunu onu izleyen “Allah ve Resûlünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır”(33 Ahzab/57) ayeti de göstermektedir. Çünkü 56.ayette Hz.Peygambere istenen desteği vermeyen ve itaati göstermeyenler onu incitmiş ve eziyet etmiş olurlar. Åyetin geleneksel şekilde çevrilmesinin doğru olmadığı, ashabın “ya Resulallah, ya Nebiyyallah, ya Muhammed“ diyerek Hz.Peygamberle yüzyüze konuşurken veya hitap ederken ona “sallallahu aleyke ve selleme=Allahın salatı ve selamı senin üzerine olsun” yahut arkasından adını anarken “sallallahu aleyhi ve selleme=Allahın salatı ve selamı onun üzerine olsun”“radiyallahu anhu/anke=Allah ondan/senden razı olsun” dediklerini de görmüyoruz. Bu geleneğin, gerek Resulullahın ağzından nakledilen bir konuşma, gerekse o günkü hayatla ilgili anlatılan bir olay verilirken, “Allahın Resulü/Allahın Nebisi-ona salat ve selam olsun-şöyle dedi” veya “Ebu Bekir-Allah ondan razı olsun-şöyle dedi” dediklerine ilişkin bir uygulamanın olmamasından da anlaşılmaktadır. Âyetin ilk muhatapları olarak en başta onlar bunu yapmakla yükümlü olduklarına ve böyle bir uygulama yapmadıklarına göre ayeti anlamadıkları veya uygulamadıkları söylenemez. Ama böyle bir uygulama yapmadıkları da bilinmektedir. Nitekim ashap birbirlerinin adını anarken de bizim onlara dua ettiğimiz gibi birbirleri için şeklinde bir kullanışla sonradan raviler tarafından oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Onun için gerek Resulullahın adı anıldığında ona salat ve selam okuma, gerekse ashaptan birinin adı anıldığında “Allah ondan razı olsun” deme geleneğinin, ya sonradan Ahzab/56.ayetin dua şeklinde anlaşılmasıyla yahut aşağıda belirtilen zayıf yahut uydurma rivayetlerin yönlendirmesiyle raviler, ulema ve onların izinden giden müslümanların konuşma ve yazmalarında bir saygı ve sevgi ifadesi yahut dua olarak kullanmasıyla sonradan oluştuğu ve devam ederek geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim başka bir peygamber için bu şekilde salat ve selam getirmeyi öğütleyen zayıf da olsa bir şey olmadığı halde onlar ve Cebrail gibi meleklerin adı anıldığında da aynı şekilde bir saygı ve sevgi ifadesi yahut dua olarak salat ve selam okuma geleneği oluşmuştur. “Rabbimiz! Hesap görülecek günde beni, anamı babamı ve inananları bağışla."(14 İbrahim/41), “Onlardan sonra gelenler: "Rabbimiz! Bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde müminlere karşı kin bırakma; Rabbimiz! Şüphesiz Sen şefkatlisin, merhametlisin" derler”(59 Haşr/10), "Rabbim! Beni, anamı, babamı, evime inanmış olarak gireni, inanan erkek ve kadınları bağışla; zalimlerin de yalnız helakini artır"(71 Nuh/28) ve benzeri ayetlerde Kur’anı Kerim’in öğrettiği dua şekillerinden biri olarak oluşan bir dua geleneği olmakla beraber, başta Hz. Muhammed olmak üzere gerek peygamberlerden, gerek meleklerden birinin adı anıldığında “salat ve selam” okumamanın yahut ashaptan birinin adı anıldığında “Allah ondan razı olsun” dememenin dinin sahih ve sarih/kesin ve açık bir hükmünü çiğnemek anlamına gelmediği unutulmamalıdır. Şüphesiz Hz. Muhammed başta olmak üzere Peygamberlerden veya ashaptan birine saygısızlık yahut hakaret etme kastı taşıyan alçaklar konumuz dışındadır. Hz. Peygambere salat ve selam okumaya ilişkin rivayetlere gelince; “Taberani tarafından nakledilen, “Kim yazmış olduğu kitap/yazıda bana salat ederse, ismim o kitapta kaldığı sürece melekler de ona istiğfarda bulunur”, yine Tirmizi ve İbni Hanbel’in rivayet ettiği “Cimri, adım yanında anıldığında bana salat ve selam getirmeyendir”(Tirmizi, daavat, 100, İbni Hanbel, 1/201) rivayeti ve“Allahın yer yüzünde gezen melekleri vadır, onlar ümmetimin selamlarını bana iletirler(Keşfu’l-Hafa, 1/282, be-ha-le maddesi) rivayetleriyle ilgili olarak M.Hayri Kırbaşoğlu şöyle der: “Bunlar muhtemelen Hz.Peygambere salat ve selam göndermek gerektiğini vurgulamak isteyen bazı halk vaizlerinin veya sofu çevrelerin uydurdukları hadislerden olmalıdır. Onlarınsa, avam tabakasını peşlerinden sürüklemek için Kur’an’a, Sünnet’e, akıl ve mantığa ters düşmekten çekinmedikleri, uydurdukları pekçok hadisten açıkça anlaşılmaktadır.(9) Kırbaşoğlu’nun “Hz.Peygambere salat (dua) etmek her müslümanın zevkle yerine getireceği bir şeydir"(10) tespitine şüphesiz her müslüman gönülden katılır. Çünkü Hz.Muhammed’e imanı, itaati, bağlılığı, saygısı ve sevgisi olmayan, Allahın ona rahmet etmesini ve üstün dereceler vermesini istemeyen bir kişinin müslüman olamayacağı bir gerçektir. Bununla beraber, sözkonusu rivayetlerden direkt Hz.Muhammede müslümanın saygısı ve sevgisi ile ilgili olduğu için geçmişte her müslümanın dilinde dolaşması ve bütün hadisçilerin duyup nakletmesi gereken “Cimri, yanında adım anıldığında bana salat ve selam getirmeyendir” rivayeti başta olmak üzere bu rivayetleri Buhari, Müslim, Ebu Davud, Muvatta, gibi kalbur üstü kitapların müelliflerinin duymamış ve görmemiş olması düşünülemez. Çünkü işin gerçeği geleneksel anlayışta anlatıldığı gibi olsaydı kendileri de aynı şeyi yapmak zorunda olduklarından sözkonusu rivayetleri onlar da duyardı. Buna rağmen her dört kitapta da bu rivayetler bulunmamaktadır. Nitekim Buhari bunu Sahih’ine değil, âdab kabilinden konuları işleyen ve sahih ile zayıfın karışımı rivayetleri içeren el-Edebu’l-Müfred kitabına almayı tercih etmiştir. Onun için bu ve konu ile ilgili diğer rivayetlerin sahih olmadığına ilişkin Kırbaşoğlu’nun tespitine katılmamak mümkün değildir. Rasulullah’ın isminden önce kullanılan “Hazret” veya kısaltılmış olarak “Hz.” ifadesine, Türkçe’de saygı ifadesi olarak kullanılan “sayın, muhterem, beyefendi, değerli” vb. anlamlar dışında bir anlam yüklemek doğru değildir. Çünkü Rasulullah, hadiste görüldüğü gibi, kendisine “Allah’ın kulu ve Resulü” dışında bir nitelemenin yapılmasını tasvip etmemiştir. Onun için Şamanizm’den geldiği bilinen ve halk arasında kullanılan ‘kutsal ocak’ anlamında Resulullah hakkında bunu kullanmak doğru olmadığı gibi, başkaları için de aynı amaçla kullanmak doğru değildir. -------------- 1- Bkz. Muhammed Ali Sabuni, Ravaiu’l-Beyan Tefsiru Åyâti’l-Ahkâm, 2/366-367, Mektebetu’l-Gazali, Dımışk, 1977; Zemahşeri, Keşşaf, 3/558, Ahzab/56. ayetin tefsiri; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, 6/334, Ahzab/56. ayetin tefsiri. 2- Buhari, enbiya, 10/4, 5, daavat,31,32, Müslim, salat, 65,66, 69, Ebu davud, salat, 179/2, Nesai, Sehv,49, 50-54, İbni Mace, ikamet,25, Darımi, salat, 85, Muvatta, sefer, 66,67, İbni Hanbel, çok yerde 3- -Bkz. Zemahşeri, Keşşaf, 3/558 4- -Kur’an-ı Kerim Ve Açıklamalı Meali, 425, Ankara 2005 5- Mustafa İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur’an Gerekçeli Meal-Tefsir, Ahzab/56. ayetle ilgili 2.not. Yine bakınız: 5/12, 20/14, 87/15 ayetleriyle ilgili notlar. Benzer bir açıklama için yine bakınız: Hakkı Yılmaz, İşte Kur’an, Nüzul Sırasına Göre Tefsir, 1/235-238, İzmir, 2005; ve Yaşayan Kur’an Meal/Tefsir, 2/388, İnşa Yayınları, İstanbul, 2007. 6- Mustafa İslamoğlu, Age. Ahzab/56.ayetle ilgili 3.not. 7- R.İhsan Eliaçık daYaşayan Kur’an/Meal, 33/56, İnşa Yayınları, İstanbul, 8- R. İhsan Eliaçık, Yaşayan Kur’an Türkçe Meal/Tefsir, 2/388, İnşa Yayınları, İstanbul, 2007 9- M.Hayri Kırbaşooğlu, Alternatif Hadis Metodolojisi,267, Kitabiyat, Ankara, 2002. Bunlar ve benzeri rivayetlerin Tirmizi, İbni Hanbel, İbni Hibban, Hakim, Tabarani, Nesai, Beyhaki, Ebu Ya’la ve Buhari’nin el-Edebu’l-Müfred kitaplarında da bulunduğu belirtilir. Bakınız. Zemahşeri, Keşşaf, 3/558, Ahzab/56.ayetin tefsiri. 10- M.Hayri Kırbaşoğlu, Age.267 |
19 Eylül 2010, 18:07 | Mesaj No:38 |
Peygambere Salat ve Selam
Bu yazımda meal farklılığına bir örnek vermek istiyorum . Ahzab suresi 56 ayetinin mealine bakalım. Ve ayetin tefsirinin ne yönde olacağını açmak istiyorum. AHZÂB suresi 56. ayet إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا Okunuş: İnnellahe ve melaiketehu yüsallune alen nebiyy ya eyyühellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima Salat”ın türetildiği es-sala’nın insanı otururken dik tutan uyluklara veya ayaktayken dik tutan omurgaya verilen isim” olduğunu belirten Mustafa İslamoğlu, Ahzab 56.ayetin geleneksel anlamda olmadığını ve orada geçen “salat” kelimesinin “okumak, dua etmek” anlamında değil, “desteklemek” anlamında olduğunu belirtir. Ahzab 56.ayetteki salat’ın anlamının gerçekte geleneksel çevirideki gibi olmayıp “desteklemek” olduğunu, böylece ayetin ““Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi destekliyor, ey müminler siz de onu destekleyiniz ve tam bir teslimiyetle ona itaat ediniz” anlamında mı anlayacağız ? Yoksa aşağıda verilen şekliyle mi ? S. Ateş : Allâh'ı ve melekleri, Peygambere salât etmekte(onun şerefini gözetmeğe, şânını yüceltmeğe özen göstermekte)dir. Ey inananlar, siz de ona salât edin, (onun şânını yüceltmeğe özen gösterin); içtenlikle selâm edin (ona esenlik dileyin). Muhammed Esed: Allah ve melekleri, şüphesiz, Peygamberi kutsarlar: (o halde) ey iman etmiş olanlar, siz de o'nu kutsayın ve kendinizi (o'nun rehberliğine) tam bir teslimiyetle terk edin! Y.N. Öztürk: Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun/onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin. Fizilalil Kuran : Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi överler Ey inananlar! siz de O'nu övün, O'na salat ve selam getirin. İşin enteresan tarafı Seyyid Kutup bir arap olduğu halde, kendi lisanı ile salat kelimesini desteklemek anlamında anlamamış ve kullanmamış. Övgü anlamında kullanılmış salat kelimesini. Fakat İslamoğlu ve Öztürk desteklemek anlamında kullanmışlar. AYETİN MEAL ANLAMI DESTEKLEMEK Mİ YOKSA ÖVGÜ MÜ ( övgü ile yapılan dua mıdır ) ? YOKSA HER İKİSİ BİRLİKTE Mİ ? Devamı var
__________________ EN BÜYÜK ALLAH BAŞKA BÜYÜK YOK. NE MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE | |
19 Eylül 2010, 18:28 | Mesaj No:39 |
SALAT VE SELAM GETİRİRLER. DUA EDER METHEDER ve DESTEK VERİRLER ANLAMINDADIR KISACASI BU. AMA AÇMAK İSTERSEK........ Ayette Övmek=Methetmek=Şanını yüceltmek anlamı birinci derecede baskındır. Tabii bu anlamlardan destek olma anlamı da çıkarılabilir. Her müslümanın peygamberimizi (sav ) saygıyla anması, onu överek desteklemesi, ona güvenmesi Farzdır. O halde Neden Ayette Övmek=Methetmek=Şanını yüceltmek anlamı birinci derecede baskındır ? Açıklayalım.. Yani geneksel çeviri doğrudur. Fakat eksik haliyle ki, destek anlamı da birlikte yer almalıydı.. Kanımca Mealler içinde en beğendiğim Yaşar Nurinin meali en tutarlı mealdir ? Y.N. Öztürk: Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun/onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin. devamı var
__________________ EN BÜYÜK ALLAH BAŞKA BÜYÜK YOK. NE MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE | |
19 Eylül 2010, 19:13 | Mesaj No:40 |
Sadece desteklemek anlamı verirsek sanırım hataya düşmüş oluruz. Peygamberimize Salat edin diyen rabbim sadece ona destek verin anlamında mı söz söylemiştir ? Ayeti sadece desteklemek olarak yorumlamak ayetin ufkunu daraltıyor . Ayetten Sadece destek sözünü çıkarmak çok kısır ve dar anlam içeriklidir.. Peygamber şu an yaşıyor olmadığında göre Allahın ve meleklerin salatı bitmiş midir ? Yoksa devam mı etmektedir ? Ve bizler o hayatta olmadığına göre salat etmeyecek miyiz ? Tabii ki edeceğiz. Nasıl ? Salat kelimesini daha geniş yelpâzede ve anlam olarak da daha derin manalara geleceği açıktır. Salat kelimesinden destek anlamı da çıkar. Zaten ona dua etmekle ona verilmiş bir destek olmuyor mu ? O halde Neden Ayette Övmek=Methetmek=Şanını yüceltmek anlamı birinci derecede baskındır ? Açıklayalım. BİR BAŞKA AYETTE GEÇEN DESTEK SÖZÜNE BAKALIM. NASIL YAZILMIŞ ( Destek sözü Hangi Kelime ile ifade edilmiş ) ACABA ? Ali imran 124: İz tekûlu lil mu’minîne e len yekfiyekum en yumiddekum rabbukum bi selâseti âlâfin minel melâiketi munzelîn(munzelîne). İnananlara şunları diyordun: 'İndirilmiş üç bin melek ile Rabbinizin SİZİ DESTEKLEMESİ ( Takviye etmesi- yardım etmesi ) size yetmez mi?' en yumidde-kum: Size destek vermesi, size yardım etmesi İşte Ahzab 56 ayetinin mealinde de sadece destek anlamı varsa bu kelime Aynen yukarıdaki ayet gibi kullanılmaz mıydı ? O halde Ahzab 56 ayeti sadece destek anlamında değildir. Sadece destek anlamı ile meallendirme olmaz. Sadece destek anlamında olsaydı bu söz en yummidde ile ifade edilmesi gerekirdi. O halde ayet geniş içerikli ve geniş anlamlıdır. salat' kelimesinin dua, istiğfar, niyaz, rica, övgü, kutsama, saygı sunma, şükretme, ardınca yürüme, bağlanma, gözetme, koruyup kollama ve destekleme anlamları vardır. Yani anlam yelpazesi geniştir. Devam edeceğim
__________________ EN BÜYÜK ALLAH BAŞKA BÜYÜK YOK. NE MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE | |
Konuyu Toplam 2 Kişi okuyor. (0 Üye ve 2 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Salat u Selam ın Manası | taha/ | MultiMedya-İzleme Vb | 0 | 24 Mayıs 2016 22:34 |
Salâvat-ı Şerife, Salât u Selam, Peygambere Salâvatın Önemi, Faziletleri/Muhsin İyi | muhsin iyi | Makale ve Köşe Yazıları | 2 | 15 Ekim 2015 12:22 |
Ben Niçin Peygambere İnanayım?/Muhsin İyi | muhsin iyi | Makale ve Köşe Yazıları | 3 | 17Haziran 2014 10:49 |
Vaaz: Selam ve Selamın Önemi | iklimya | Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat | 3 | 25 Ocak 2014 19:43 |
Sahabelerden Bazılarının Faziletleri - Abdullah İbnu Selam (ra) | Belgin | Hadis-i Şerif | 0 | 01 Aralık 2008 09:10 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|