|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Mihrinaz,Açılış Tarihi: 19 Temmuz 2023 (22:13), Konuya Son Cevap : 19 Temmuz 2023 (22:21). Konuya 1 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
19 Temmuz 2023, 22:13 | Mesaj No:1 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 | Yağmur Gibi Yağan Zam Yağmurları Neden? Yağmur Gibi Yağan Zam Yağmurları Neden? Yağmur gibi yağmakta olan zamların bir kısmı deprem yaralarını sarmak içindir ve haklıdır. Fakat daha büyük kısmı, iktidarın seçim kazanmak için uyguladığı popülist politikaların faturasıdır. Bloomberg haberine göre, seçimlerden önce, Aralık 2021’den Mayıs 2023’e yani bir buçuk yılda Merkez Bankası ‘arka kapıdan’ 199 milyar dolar satmış, rezervler swap hariç eksi 61 milyar dolara düşmüştü. (13 Haziran 2023) Bütçe açığı da rekordu… Meclis tatile girmeden, 15 Temmuz’da ek bütçeyi kabul etti. Bütün tarihimizde ilk defa bir hükümet iki yıl üst üste ek bütçe çıkarıyordu! Böylece 1 trilyon 119 milyar 514 milyon liraya ulaşan bütçenin yine bir sebebi depremdi, ama daha büyük sebebi secim ekonomisi, popülist “müjdeler” yağmuru idi. KRİZLER NEDEN ÇIKAR? Asıl görmemiz gereken sorun, sistemdeki bozulmadır. Bütün politikacılar seçim kazanma uğruna popülist harcamalara, “müjdeler” saçmaya teşnedir. Bizde 1990’ların “kayıp yıllar” olarak tarihe geçmesinin sebebi de aynıdır. Merhum Demirel’in pancar fiyatları için söylediği “onlar ne verirse ben 5 lira fazlasını vereceğim” sözüyle başlayan bütçe açıkları, kamu bankalarının ölçüsüz kredileri ve ağırlaşan döviz sıkıntısıyla Türkiye 1994’te krize girmiş, bunu üst üste 2000 ve 2001 krizleri izlemişti. Prof. Haydar Kazgan’a göre 1990 yılında 21 milyar lira olan emisyonun 1994’te 120 milyar liraya fırlaması, para matbaasının nasıl deliler gibi çalıştırıldığını gösterir. Bunu önleyecek kurallar da kurumlar da güçsüzdü. Merkez Bankası politikacıya “hayır” diyemiyordu, çünkü bağımsız değildi. 1990’lı yıllar popülizm ve koalisyonlar yüzünden “kayıp yıllar”dır. Son on yılımız ise, özellikle de 2018’den itibaren CB sistemi döneminde yine popülizm yüzünden ve bu defa karar alamayan değil, ani ve keyfi kararlar alan iktidar yüzünden “kayıp yıllar” yaşıyoruz. YİRMİ YIL, İKİ SİSTEM Sayın Erdoğan’ın ilk on yılının başarılı olduğunu ısrarla yazıyorum. Amacım “keramet”in kişilerde değil, “rasyonel zemin”de olduğunu anlatmak. 2001 yılında Kemal Derviş reformlarıyla Merkez Bankası bağımsızlaştırıldı. Kamu bankaları ve bütçe açıkları disipline sokuldu. Kamu bürokrasisinde liyakat sağlandı. Dünya Bankası ve bilhassa IMF’den yüzde 1 dolayındaki faizle 48 milyar dolar kredi alındı. “IMF denetimi” denilen şey, reform programının uygulanmasını denetlemektir. Erdoğan iktidarı bunu aynen sürdürdü. Üstüne AB politikalarını ekledi. On senede Türkiye yaklaşık yılda 1000 dolar kişi başı gelir artışını başardı. Kurumlarda da liyakatli kadrolar vardı. Durmuş Yılmaz, Erdem Başçı, İbrahim Çanakçı, Cavit Dağdaş, Birol Aydemir, Naci Ağbal, İbrahim Turhan, Hakan Kara gibi… IMF ile ilişkiler 2008’de bitti, IMF denetimi sona erdi. 2010’da Ali Babacan bütçe açıklarını kanunla sınırlamak için “Mali Kural Kanunu”nu önerdi, fakat Erdoğan’ın talimatıyla Meclis’ten geri döndü. (17 Mayıs 2010) İktisatçı Prof. Seyfettin Gürsel, “Mali Kural yasalaşsaydı, seçim ekonomisine izin vermezdi” diye yazar. 2014’ten itibaren Erdoğan Merkez Bankası’na “faizi indirin” baskısı yapmaya başladı… Nihayet CB sisteminde 3 Sayılı CB kararnamesiyle Merkez Bankası’nın bağımsızlığı sona erdi. (10 Temmuz 2018) KURALLAR KURUMLAR Artık bütçe açığı da Merkez Bankası’nın kaynakları da faiz kararları da Erdoğan’ın emrindedir. Durduracak kural da yoktur, hayır diyecek bir kurum da. Türkiye, kurumların güçsüzlüğü bakımından 1990’lı yıllara dönmüş durumda. Sonuç da aynı oldu: Aşırı bütçe açıkları, aşırı cari açık, tırmanan döviz, yüksek borç, kamu bankalarının ‘genişleyen’ kredi politikaları, nihayet Merkez Bankası’nın para matbaası! İlk on yılda yükselen kişi başı gelirimiz son on yılda düştü. Şimdi hükümet bütçe açığını kapatmak için zam yağmuru yağdırıyor, döviz açığını kapatmak için de ful kadro Körfez ülkelerini ziyaret ediyor… Kral yahut Prens ve Şeyhler evet derse sermaye gelir; nelere talip olurlar, nasıl yaparlar bilmiyorum. Ama değil Erdoğan, Şimşek ve Erkan bile Batı’ya gitmiyor. Çünkü çok iyi bilerler ki Batı sermayesi siyasetin emriyle gelmez; piyasayı, kurumları, kuralları uygun bulursa gelir. Doğrusu da siyasetle değil, piyasa kurallarıyla sermaye gelmesidir. 1980 Özal reformları, 2001 Derviş reformları, böyle yapısal reformlar yapmadan çok zor. Ufukta da yapısal reform gözükmüyor, henüz diyelim bari. Taha Akyol
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
Konu Sahibi Mihrinaz 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
ÖSYM 2025 Sınav Takvimi | ÖSYM'den Duyurular | Mihrinaz | 0 | 10 | 14 Kasım 2024 11:14 |
Hazmedemiyoruz! | Serbest Kürsü | Sükutu-Ezber | 7 | 69 | 13 Kasım 2024 15:52 |
Kadın İstihdamı | İslamda Kadın ve Erkek | Mihrinaz | 6 | 97 | 11 Kasım 2024 09:33 |
Yeriniz Kişiliğiniz | Kişisel Gelişim ve Psikoloji | Vasat | 25 | 348 | 09 Kasım 2024 23:49 |
Şerefi Gemilerin Sırtında | Serbest Kürsü | Medine-web | 1 | 62 | 02 Kasım 2024 20:04 |
19 Temmuz 2023, 22:21 | Mesaj No:2 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 |
İtiraz edilemeyecek klişe bir yaşam koçu tavsiyesidir: Olgun insanlar aldıkları kararların sonuçlarına katlanırlar. Demokrasilerde seçim günleri böyle karar anlarıdır. Sandıktan çıkan bütün kararlar da hoşunuza gitmese de meşrudur, en azından sonucun kendisi saygı duymayı gerektirir, demokrasilerde yüzde 50 artı 1’in verdiği karar, geri kalanları da bağlar ve etkiler, yani özetle demokrasiler acıtır. Fakat durum bu kez biraz farklı. Muhalif seçmenler ekonomide tablonun vahametinin son beş yıldır farkındaydı. Neredeyse ülkedeki en popüler ve ciddi muhalefet konusu ekonominin gittikçe kötüleştiğiydi. Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarının harcandığı, TÜİK’in yayınladığı enflasyon oranlarının gerçeği yansıtmadığı, bütün bunlara dış güçlerin ya da fırsatçıların değil Cumhurbaşkanı’nın ekonomik tezinin sebep olduğu, durumdan gittikçe kötüleştiği ve iflasa doğru gidildiği gibi temel bilgiler artık sadece konuyla ilgilenen ekonomistlerin değil, muhalif medyayı takip eden seçmenlerin malumuydu. Her ne kadar Kılıçdaroğlu ve muhalafet partilerinin liderleri zaman zaman popülist vaatlerde bulunsalar da Altılı Masa’nın ekonomi merkezli ortak çalışma gruplarının, ekonomik kurmaylarının esas vaadi ekonomide rasyonel ve Ortodoks politikalara dönüştü. Ekonomiyi ehliyetsiz kadroların yönettiği tezi temel eleştiriydi ve muhalefetin formasyon olarak serbest piyasa ilkelerine bağlı ehil ekonomik kadroları seçimden önce yazdıkları belgelerde, çıktıkları programlarda bu vahim tabloya karşı acil olarak yapılması gerekenleri anlattılar. Yani eğer seçimi muhalefet kazansaydı ve Altılı Masa partileri hükümeti kursaydı, muhalefet bir cennet vaat etmedi, bozulan ekonomiyi toparlamayı vaad etti. Bunun için altı aydan iki yıla kadar uzayan takvimler verildi. Bu takvimlerde yapılacak olan tabii ki rasyonelleşme ve kemer sıkma politikalarıydı. Yani özetle muhalefete oy veren seçmenler, ekonomide durumun kötü olduğunun, eğer acil önlemler alınmazsa ülkenin bir iflasa doğru gittiğinin, bu enkazın kolay kaldırılmayacağının, bunun için bir süre acı reçete, kemer sıkma gerektiğinin farkındaydılar. Ama iktidara oy veren seçmenlere kimse bunları anlatamadı. Son beş yılın ilk üç yılında ekonomide bir sorun olduğu bile inkar edildi. Doların yükselmesi dış güçlerin operasyonu, fiyatların yükselmesi ise dış güçlerle işbirliği içindeki iç güçlerin operasyonuydu. Enflasyonu kabul etmeyen iktidar her ay yeni bir günah keçicisi buldu; Fırsatçılar, karaborsacılar, halciler, soğancılar, iktidara zarar vermek isteyen market zincirleri, üç harfli marketler… TÜİK, enflasyon rakamlarını bu propagandaya uygun hale getirdi, onyılların biriktirdiği bütün kurumsal güvenini ayaklar altına alma pahasına. Merkez Bankası, doların aslında yükselmediğini, ekonomi yönetiminin başarılı olduğunu göstermek için rezervlerini arka kapıdan kamu bankaları üzerinden sattı. Rezerv kalmayınca KKM gibi sorunları derinleştiren formüller icat edildi. Doların böyle yöntemlerle düşmesini halk davul zurnayla kutladı. İktidarın ve iktidarı destekleyenler ekonomide bir sorun olduğunu çok geç kabul etti. Ama maaşlara yapılan fahiş zamlarla seçim öncesi vatandaş enflasyona ezdirilmedi. Para basıp maaş zammı yapmak ekonomideki sorunları bu iktidarın çözmeye başladığı havası yarattı. İktidar siyasetçileri ve iktidarı destekleyen vatandaşlar ekonomiden şikayet edenlere; kimsenin aç ve açıkta olmadığını, lokantaların, AVM’lerin tıklım tıklım olduğu anlattılar. Muhtemelen buna inanıyorlardı da. İktidar hiç de ekonomik sorunlar yaşayan bir iktidar gibi davranmıyordu. Seçime doğru ülke dışarıdan epey zengin duruyordu. Karadeniz’de çıkan doğalgaz nedeniyle bir ay doğalgaz faturaları devlet ödemiş, Gabar’da bulunan büyük petrol rezervleriyle petrol meselemizin de çözüldüğü anlatılmıştı. Bütün seçim kampanyası boyunca karadan TOGG araçları, denizlerden uçak gemileri, havadan SİHA’lar uçtu, böyle bir ülkenin ciddi ekonomik sorunları olabileceği kimsenin aklına pek gelmedi. Bu konfor içinde iktidarı destekleyenler Ayasofya için, Gazze için, olmayan terör tehlikesine karşı oy vermenin lüksünü yaşadılar. Herkes sadece ülkesi, devleti ve Reis’i için oyunu verdi, kimse kendisine bir şey istemedi. İktidarda kimseye maaş zammı dışında bir şey vaad etmedi. Tek bir şey vaad etti: Türkiye Yüzyılı’nı başlatmayı… Türkiye artık tam bağımsız bir ülkeydi, Batı’nın boyunduruğundan kurtulmuştuk ve emperyalistler Türkiye’yi yeniden NATO’nun, AB’nin kapılarında bekletmek, Batı’nın piyonu yapmak için muhalefeti destekliyorlardı. Türkiye, Kuran yakan İsveç’e haddini bildiren, NATO’yu bloke eden güçlü bir ülkeydi. Muhalefet iktidara gelirse PKK, FETÖ kazanmış olacaktı ve Türlkiye tam bağımsızlığını kaybedecekti. Cumhurbaşkanı’nın ekonomik tezi tüm dünyaya model olmaktaydı, faizciler kuduruyordu. Yani Türkiye Yüzyılı başlamıştı. İktidara yeniden oy verenlere vaad edilen buydu. Vatandaşlara seçimlerden önce kimse AB sürecinin yeniden başlayacağını, ekonomide eski politikaların tamamen rafa kaldırılıp, faizlerin yükseltileceğini, kemer sıkmak için vergilerin artırılacağını vaat etmemişti. Yani kimse Erdoğan ve AK Parti’ye bu yüzden oy vermedi. Şimdi yaşananlar onlara sürpriz olmalı. Ekonominin toparlamak için her gün vergilerin artırılmasına, faizin rekor düzeyde yükseltilmesine ihtiyaç duyduğunu, İsveç’in NATO üyeliğini sorun çıkarmadan kabul edip, AB sürecinin canlandırmak isteyen Türkiye’nin anlatıldığı kadar büyük ve güçlü olmadığını biraz hızlı öğreniyorlar. Ama anlaşılan bu bir aydınlanma olarak yaşanmıyor. Altında Cumhurbaşkanı’nın imzası olan vergi artışlarının Cumhurbaşkanı’na rağmen yapıldığına inananlar, 15 Temmuz gecesi salalardan sonra akaryakıt ÖTV’sini artırmanın operasyon olduğunu iddia edenler, devletin bizim vergilerimizden başka parası yok diye serbest piyasaya ekonomisine hızlı giriş yapanlar, “devletimin yanındayım” diye ekonomiden şikayeti neredeyse devlet düşmanlığına çevirmeye çalışanlar var. Sosyal medyaya bakılırsa bu kızgınlıkların muhatabı, seçimlerden önce tek kelime etmemiş, kimseye tek söz ve vaat vermemiş, aksine ekonominin başına geçmesi için zorla ikna edilmiş Mehmet Şimşek. Berat Albayrak’ın bakanlığı bile övülmeye başladığına göre yanlış bilinç hali devam ediyor. Seçim öncesi ekonomik durumun ciddiyetini kabul etmek istemeyenler, yine durumun ciddiyetinin farkında görünmüyor. Yine çareyi en yanlış adreslerde arıyor, çözüme yine en fazla zarar verecek pozisyonları savunuyorlar. Halbuki olgun insanlar olarak onlardan beklenen bahanelerin arkasına saklanmadan seçimlerde verdikleri kararların arkasında durmalarıydı. Çünkü olgun insanlar aldıkları kararların sonuçlarına da katlanır. Demokrasilerde diğer olgun insanlara da buna katlanmak düşüyor. Türkiye Yüzyılı başlamış görünüyor ama kötü haber bunun için sadece kemerlerinizi takmanız yeterli değil, kemerlerinizi sıkmanız da gerekiyor. Yıldıray Oğur
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Yağmurları Yüregime Yağdır Allahım..... | Seher Yeli | Dua Bölümü | 2 | 31 Ocak 2023 08:50 |
Kırikindi Yağmurları... | Verda-i Ahmer | Gönülden Dökülen Nağmeler | 7 | 05 Mayıs 2022 12:28 |
Yağmur mu Yoksa Efkar mı Dışarıda Yağan... | Seleme | Şiirler ve Şairler | 3 | 20 Ocak 2022 14:16 |
Evlerimize Yağmur Gibi Ahir Zaman Fitneleri Yağıyor | FECR | Serbest Kürsü | 0 | 21 Kasım 2019 14:03 |
**toprağa yağan yağmur damlası gibi olmak istiyorum..** | su damlası | Şiirler ve Şairler | 7 | 21 Eylül 2017 18:00 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|