|
Konu Kimliği: Konu Sahibi aadiguzel,Açılış Tarihi: 02 Aralık 2007 (11:55), Konuya Son Cevap : 19Haziran 2013 (10:11). Konuya 28 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
24 Kasım 2008, 02:04 | Mesaj No:11 |
Durumu: Medine No : 9 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Gıybet Ve Nemime (Söz Taşıma) Hakkında Gıybet Ve Nemime (Söz Taşıma) Hakkında konusunda 1 sayfada 9 kayitli hadis var Fasil : GIYBET VE NEMİME BÖLÜMÜ Konu : Gıybet Ve Nemime (Söz Taşıma) Hakkında Ravi : Ebu Hüreyre Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?" "Allah ve Resulü daha iyi bilir!" dediler. Bunun üzerine: "Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!" açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam: "Ya benim söylediğim onda varsa, (Bu da mı gıybettir?) dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir." HadisNo : 4321 Fasil : GIYBET VE NEMİME BÖLÜMÜ Konu : Gıybet Ve Nemime (Söz Taşıma) Hakkında Ravi : Aişe Hadis : "Ey Allah`ın Resulü, sana Safiyye`deki şu şu hal yeter!" demiştim. (Bundan memnun kalmadı ve): "Öyle bir kelime sarfettin ki, eğer o denize karıştırılsaydı (denizin suyuna galebe çalıp) ifsad edecekti" buyurdu. Hz. Aişe ilaveten der ki: "Ben Resulullah (sav)`a bir insanın (tahkir maksadıyla) taklidini yapmıştım. Bana hemen şunu söyledi: "Ben bir başkasını (kusuru sebebiyle söz ve fiille) taklid etmem. Hatta (buna mukabil) bana, şu şu kadar (pek çok dünyalık) verilse bile." HadisNo : 4322 Fasil : GIYBET VE NEMİME BÖLÜMÜ Konu : Gıybet Ve Nemime (Söz Taşıma) Hakkında Ravi : Enes Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Mirac gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini (ve göğüslerini) tırmalıyorlardı. "Ey Cebrail! Bunlar da kim?" diye sordum: "Bunlar," dedi, "insanların etlerini yiyenler ve ırzlarını (şereflerini) payimal edenlerdir." HadisNo : 4323 Fasil : GIYBET VE NEMİME BÖLÜMÜ Konu : Gıybet Ve Nemime (Söz Taşıma) Hakkında Ravi : Müstevred Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kim bir müslüman(ı gıybet ve şerefini payimal etmek) sebebiyle tek lokma dahi yese, Allah ona mutlaka onun mislini cehennemden tattıracaktır. Kime de müslüman bir kimse(ye yaptığı iftira, gıybet gibi bir) sebeple (mükafaat olarak) bir elbise giydirilse, Allah Teala Hazretleri mutlaka, onun bir mislini cehennemden ona giydirecektir. Kim de (malı, makamı olan büyüklerden) bir adam sebeiyle bir makam elde eder (orada salah ve takva sahibi bilinerek para ve makama konmak için riyakarlıklara girer)se Allah Teala Hazretleri Kıyamet günü onu mürdiler makamına oturtarak (rezil eder ve mürdilere münasib azabla azablandırır.)" HadisNo : 4324 Fasil : GIYBET VE NEMİME BÖLÜMÜ Konu : Gıybet Ve Nemime (Söz Taşıma) Hakkında Ravi : Said İbnu Zeyd Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Ribanın en kötüsün haksız yere müslümanın ırzını (manevi şahsiyetini) rencide etmektir." HadisNo : 4325 Fasil : GIYBET VE NEMİME BÖLÜMÜ Konu : Gıybet Ve Nemime (Söz Taşıma) Hakkında Ravi : Muaz İbnu Esed el-Cüheni Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kim bir mü`mini bir münafığa (gıybetçiye) karşı himaye ederse, Allah da onun için Kıyamet günü, etini cehennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir. Kim de müslümana kötülenmesini dileyerek bir iftira atarsa, Allah onu, kıyamet günü, cehennem köprülerinden birinin üstünde, söylediğinin (günahından paklanıp) çıkıncaya kadar hapseder." HadisNo : 4326 Fasil : GIYBET VE NEMİME BÖLÜMÜ Konu : Gıybet Ve Nemime (Söz Taşıma) Hakkında Ravi : Cabir Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Ne fasık ne de mücahir (günahı açıktan işleyen) kimse için söylenen gıybet sayılmaz. Mücahir olan hariç, bütün ümmetim affa mazhar olmuştur." [Rezin ilavesidir. Buhari`de ikinci kısım mevcuttur. Edeb, 60] HadisNo : 4327 Fasil : GIYBET VE NEMİME BÖLÜMÜ Konu : Gıybet Ve Nemime (Söz Taşıma) Hakkında Ravi : Huzeyfe Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kattat (söz taşıyan) cennete girmeyecektir." [Müslim`in rivayetinde "nemmam cennete girmeyecektir" şeklinde gelmiştir.] HadisNo : 4328 Fasil : GIYBET VE NEMİME BÖLÜMÜ Konu : Gıybet Ve Nemime (Söz Taşıma) Hakkında Ravi : İbnu Mes`ud Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Bana kimse ashabımın birinden (canımı sıkacak bir ) şey getirmesin. Zira ben, sizin karşınıza, içimde hiç bir şey olmadığı halde çıkmak istiyorum." HadisNo : 4329 |
13 Şubat 2009, 23:55 | Mesaj No:12 |
dedikodu-gıybet-zan hucurat 11. Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir. 12. Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir. -- "Gıybet, kardeşini hoşuna gitmeyecek şekilde anmandır" (Tirmizî, Birr, 23; Dârimî, Rikat, 6; Mâlik, Muvatta, Kelâm,10; Ahmed b. Hanbel, II, 384, 386). - "Ey kalbiyle değil, sadece diliyle iman edenler topluluğu! Müslümanların gıybetini yapmayınız, ayıplarını araştırmayınız. Zira kim kardeşinin ayıp ve kusurlarını araştırırsa Allah do onun kusurlarını araştırır. Allah, kimin kusurunu araştırırsa onu evinin içinde bile olsa rezil ve rüsva eder." (Ebû Dâvud, İbn Ebî Dünya). Bir kimse yanında hakarete maruz kalan bir mümine gücü yettiği halde yardım etmezse, Allah o kimseyi kıyâmet gününde insanların önünde rezil eder" (Tebarâni). Gıybetin sebepleri: 1. İntikam duygusunu tatmin, 2. Arkadaşlara muvafakat, 3. Gösteriş ve büyüklük; başkalarını küçültme, kendini büyütme, 4. Kıskançlık, 5. Hoşça vakit geçirmek, güldürmek için başkalarının ayıp ve kusurlarının ortaya serilmesi, 6. Küçük düşürmek için alay (Gazzâlî, İhyâu Ulûmiddin, Trc: Ali Arslan, İstanbul 19'72; VI, 522 vd). | |
14 Şubat 2009, 01:25 | Mesaj No:14 |
Cvp: dedikodu-gıybet-zan Önemli olan amaçtır eğer bir araya gelen kişiler görev amaçlı bir mevzu doğrultusunda istişare çizgisinde fikir alışverişinde bulunurlarsa gıybetten çıkar diye düşünüyorum...
__________________ Dünyayı Güzellik Kurtaracak. Bir İnsanı sevmekle başlayacak herşey... | |
15 Şubat 2009, 01:51 | Mesaj No:15 |
Cvp: dedikodu-gıybet-zan
fikir alışverişi gıybet değildir demek için yapılan o alışverişte gaib kişilerin hakkında hoşlanmayacağı şeyleri konuşmamanız lazım.. yoksa ben mi yanlış biliyorum gıybet in tanımını ? -- veyl o kimselere ki arkadan çekiştirirler.. | |
15 Şubat 2009, 01:54 | Mesaj No:16 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: dedikodu-gıybet-zan
Gıybet "Sekunî diyor ki: "Hz. Sadık (as) Resul-i Ekrem'in (sallal-lahu aleyhi ve alihi) şöyle buyurduğunu söyledi: "Gıybet, müslüman kişinin dininde yemeğin midesinde yaptığı etkiden daha hızlı bir etki yapar." Ve dedi ki: Resul-i Ekrem (sav) şöyle buyurdu: "Namazı beklemek üzere mescidde oturmak bir başka sonuç doğurmadığı sürece ibadettir." Denildi ki: "Ya rasulallah! Hangi sonucu doğurmadığı sürece?" Buyurdu ki: "Gıybeti." 1. bölüm (Gıybetin Tanımına Dair) Kafi, C 2., Kitabu'1-İman ve'1-Kufr, Babu'l-Gıybe ve'I-Biht, 1. hadis. Bil ki fukaha (rızvanullahı aleyhim ecmaîn) gıybeti pek çok tarzda tanımlamışlardır. Biz bu tanımları ayrıntılı bir şekilde tartışıp değerlendirmek yerine, özet bir şekilde ele alacağız. Muhakkik Şeyh Şehid buyuruyor ki: Gıybetin iki tanımı vardır. Fukaha arasında en meşhur tanım olan birincisi: şöyledir: "Gıybet, bir kişi hakkında onun bulunmadığı bir yerde hoşlanmayacağı şeyler söylemek, kınamak ve kötülemek maksadıyla onu halk arasında hoş karşılanmayacak şeylerle nitelemektir. İkinci tanımın özet anlamı da şudur: Gıybet, nisbet edilmesi hoşa gitmeyecek şeyler hakkında uyarıda bulunmaktadır. İkinci tanım birincisinden daha geneldir. Hz. Ebu Zer diyor ki: "Dedim ki: Ya Rasulallah, gıybet nedir? Buyurdu: "Kardeşinden hoşlanmayacağı bir şekilde söz etmendir." Dedim ki: Ya Rasulallah! Eğer o kişi sözünü ettiğim hususiyete sahip olas da mı? Buyurdu: "Eğer sahip ise , bu gıybettir, yok eğer sahip değilse bu durumda iftira etmiş olursun." (*) Ve yine rivayet edilmiştir ki: "Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuZ? Dediler: Allah ve rasulü daha iyi bilir. Dedi: Kardeşini onun hoşuna gitmeyecek şekilde anmandır..." (**) Ayrıca rivayetlerde şu husus da belirtilmiştir: "Gıybet zinadan beterdir." Dedim: Niçin ya Rasulallah? Dedi: Çünkü kişi zina edip de bundan tevbe ettiğinde Allah onu bağışlar, oysa gıybet, giybeti edilen kişi bağışlamadıkça bağışlama değildir." (*) (*) Vesâil eş-Şîa, C 8, h. 16312. (**) el-Mehaccetu el-Beyza, C 5, s. 256. Buradan anlaşılan odur ki burada kasıt sözkonusudur. Değilse, sırf merhamet ve uyarı maksadıyla sözünü etmek gıybet ve kişinin etini yemiş olmak değildir. Bu durum Ai-şe'in şu rivayetinde de görülmektedir: "Diyor ki: "Bize bir kadın geldi. Yüzünü çevirince elimle onun kısa boylu olduğunu işaret ettim. Rasulullah (sallalla-hu aleyhi ve alihi buyurdu ki: "Onun gıybetini ettin." (**) Şu halde gıybet etmiş sayılmak için illa da bunu sözle gerçekleştirmiş olmak gerekmez. Her ne kadar gıybet genellikle sözlerle gerçekleştiriliyorsa da aym maksadı işaret ve ima yoluyla da gerçekleştirmek mümkündür. Geriye başka bir husus kaldı. Rivayetlerden anlaşıldığı üzere müminlerin sırlarını ifşa etmek de haramdır. Yani ister ahlakî, ister yaratışsal ve amelî olsun müminlerin saklı kalmış, açığa çıkmamış kusurlarının açıklanıp ifşa edilmesi haramdır. Ancak bu durum kişinin noksanlarını açığa vurup onu küçük düşürmeye yönelik olduğundan böyledir. Değilse, şer'an açıklanıp ifşa edilmesi gereken suçların ortaya çıkarılmaması ve gizlenmesi haramdır. Ve bu durum gıybet prensiplerinin çiğnenmesi anlamına gelmemektedir. Ayrıca, müminlerin noksanlarım açığa vurmanın, velev küçük düşürme amacı taşmmasa da haram olması mümkündür. Ama bu hususta ayrıntıya girmek konumuzun çerçevesini aşmaktadır. (*) Vesâil eş-Şîa, C 8, h 16312. (**) Cami es-Se'adât, c 2, s. 294. 2. bölüm (Gıybetin Haramlığma Dair) Bil ki gıybet icmaen haramdır, fıkhın zorunlulukların-dandır ve gıybet kötü özelliklerin başında gelir, ama bu hususun ayrıntılarına girmek bu sayfaların kapsamı dışında kalmaktadır. Burada asıl üzerinde durulması gereken şey bu günahın fesadından sözetmek ve Allah'ın izniyle bu günaha bulaşmamamız için veya eğer bulaşırsak derhal tevbe edip geri dönmemiz ve bu büyük günahla ahiret alemine intikal etmememiz için gıybetin sonuçlarını anlatmaktır ki bu günahın uhrevî ve melekutî sureti oldukça korkunç ve çirkin bir surettir ve bedenî azabın dışında ayrıca kişiyi enbiya ve mu-karreb meleklerin huzurunda rezil de etmektedir. Allah Teala Kitab-ı Kerim'inde bu günahın melekutî suretini ifade etmiş ve hadis-i şeriflerde de bu durumdan söze-dil mistir. Allah Teala buyuruyor ki: "Biriniz diğerinizin gıybetini etmesin. Hanginiz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever? Bundan iğrendiniz değil mi ? Bizler, amellerimizin öbür alemde bu suretlerle bize geri döneceğinden gafiliz. Bu amelin leş yemek suretine sahip olduğunu bilmiyoruz. Bu günahı işleyen kişi, leş yiyen bir köpek gibi cehennemde leş yeme suretiyle yüzyüze gelecektir. "Rasulullah (sallalahu aleyhi ve alihi) zina ettiğinden ötürü bir adamı recmetti. Orada bulunanlardan biri arkadaşına: "Bu adam köpek gibi bulunduğu yerde öldürüldü" dedi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (sav) bu iki adama nefret ve iğrenmeyle yöneldi ve onlara buyurdu ki: "Haydi dişlerinizle bu leşten parçalar kopartın." Arz ettiler ki: "Ya rasulullah! Yani ölünün etinden mi yiyelim" Buyurdu ki: "Kardeşinizden size erişen şey, ölü eti yemekten daha iğrendiricidir." Evet, Resul-i Ekrem (sav) basiret nurunun verdiği güç ile o kişilerin amellerinin leş yemekten daha iğrenç olduğunu görüyordu. Başka bir rivayette de gıybet edicinin kıyamet günü kendi etini yiyeceği ifade edilmiştir. Ayrıca Vesail'de senedi Hz. Emir'e (Ali)) ulaşan bir hadiste de şöyle buyurulmaktadır: "Nuf diyor ki: "Mevla (Ali) (as) Hazretlerine dedim ki: "Bana nasihatta bulun". Buyurdu ki: "Gıybetten uzak dur, çünkü gıybetçi ateş köpeklerinin yiyeceğidir." Sonra da buyurdu ki: "Ey Nuf, helalzade olduğunu sanıp da insanların beden etini gıybet yoluyla yiyen kişi (bu sanısında) yalancıdır." Ve bu rivayetler arasında çelişki sözkonusu değildir. Bütün bunların gerçekleşmesi mümkündür. Hem murdar et yiyebilir, hem de kendi etinden yiyebilir, hem murdar şeyler yiyen bir köpek olabilir ve hem de cehennem köpeklerinin yediği bir leşe dönüşebilir. Çünkü o alemde suretler faaliyetlere bağlıdır ve bir varlığın pek çok suretlere sahip olması mümkündür. "Buyurdu ki: "Kardeşinin gıybetini edip gizlisini açığa vuran kişi attığı ilk adımda cehenneme yuvarlanır ve Allah Te-ala onun gizlisini halk arasında açığa vurur." Bunlar Hak Teala'nın onu kulları arasında rezil rüsva edeceği ahiret ve cehennemdeki durumudur. (*) El-Miheccet el-Beyzâ, C 5, s. 253. (**) Vesâil eş-Şîa, C 8, h. 16319. Vesail'de senedi Hz. Sadık'a (as) ulaşan bir rivayette Hz. Rasul'ün (sav) şöyle buyurduğu belirtilmektedir: "Rasul-i Ekrem (sav) buyurdu ki: "Bir müslümanm gıybetini yapan kişinin orucu batıl olur, abdesti bozulur ve kıyamet günü ağzından leş kokusundan daha iğrenç bir koku olduğu halde çıkagelir. Orada bulunanlar kendisinden eziyet çeker ve eğer bu durumdan tevbe etmeden ölürse, Allah'ın haram kıldığı birşeyi helal saymış olarak ölür." (*) Kaldı ki bu durum, ölümden önceki durumdur ve bu durumuyla rezil rüsva ve kafir sayılmaktadır. Çünkü Allah'ın haram şeyi helal sayan kişi kafirdir. Böyle birinin berzahtaki durumuna ilişkin olarak da Ra-sulullah'tan (sav)şu rivayet gelmiştir: "Enes b. Malik diyor ki: "Rasulullah (sav)k buyurdu ki: "Miraç gecesi yüzlerin tırnaklarıyla yırtan bir topluluğun yanından geçtim. Cebrail'den bunların kimler olduğunu sordum. Dedi ki: "Bunlar insanların gıybetini yapan kişilerdir." Şu halde demek ki gıybetçi kişi berzahta rezil rüsvadır ve cehennemde de bu rezil rüsvalığı devam edecektir. Hatta bazı açılardan o rezilliğin etkileri bu dünyada da görülmektedir. Nitekim Kafî'de yer alan bir hadis-i şerifte bu duruma işaret edilmektedir: "Hz. Sadık (as) Hz.Rasul un (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Ey diliyle müslüman olduğunu ifade ettiği halde henüz kalben iman getirmemiş olanlar! Müslümanları kötüleyip çekiştirmeyin ve onların gizli kabahatlerini araştırmayın, çünkü onların gizlilerini araştıranın Allah gizlilerini araştırır ve Allah'ın gizlilerini araştırdığı kişi velev evinden dışarı çıkmasa bile rezil rüsva olur.1' (*) Kafi'de senedi Hz.Bakır el-Ulûm'a (as) ulaşan bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: "Hz. Bakır (as) buyurdu ki: "Resul-i Ekrem (sav) miraç sırasında arzetti ki: "Ya rabbi! Senin katında müminin durumu nedir?" Buyurdu ki: "Ey Muhammedi Benim dostuma hakaret eden kişi muhakkak ki bana karşı savaş açmış demektir. Ve ben dostlarıma yardıma koşmakta herşeyden daha hızlı ve seriyim." (**) (*) El-Mıhaccet el-Beyzâ, C 5., s 251. (**) El-Mıhaccet el-Beyzâ, C 5., s 251. Ve bu hususta daha pek çok hadis mevcuttur. Şeyh Sadûk, senedi Hz. Sadık'a (as) ulaşan bir hadis-i şerifte şöyle buyrulduğunu rivayet etmektedir: "Onun (yani kendi inancında kötü bir durumu olsa bile zahirde setr ve adalet ehli olan birinin) gıybetini yapan kişi Allah'ın velayeti altından çıkıp şeytanın velayeti altına girer." Malumdur ki Hakk'ın velayetinden çıkıp şeytanın velayeti altına giren kişi kurtuluş ve iman ehli olamaz. Nitekim Is-hak İbn Ammar'm rivayet ettiği yukarıdaki hadiste gıybetçinin islamının lisanî islam olduğu ve henüz kalben iman etmiş biri olmadığı buyrulmuştur. Bilindiği gibi, Allah Tea-la'ya iman eden ve hesap gününe inanıp yaptıklarının karşılığını mutlaka göreceğini bilen birinin böylesine kınanmış bir amele yönelmesi mümkün değildir. Şu halde eğer böyle bir amele yöneldiğimizi görüyorsak bilelim ki iman henüz kalbimizde yer etmiş değildir. Eğer iman kalbe yerleşirse ameller İslah olur. Etkisi bütün amellere, zahire ve batma sirayet eder. Şu halde batım tedavi etmek ve kalb hastalığına çare aramak gerekir.Hadis-i şeriflerden anlaşıldığı üzere, nasıl ki iman gevşekliği ve ihlassızlık ahlakî ve amelî fesatlara yol açıyorsa, ahlakî ve amelî fesatlar da imanın zayıflamasına ve ihlassızlığın artmasına sebep olmaktadır. Ve bil ki gıybet masiyeti başka bir açıdan da sair masiyetlerden daha şiddetli ve etkileri daha fazladır. Bu açıdan bu hususta hu-kukullaha ilaveten hukukunnâs'ın (insanların hakkının) da sözkonusu olması ve Hak Teala'nın gıybeti yapılmış kişi bağışlamadıkça gıybetçiyi bağışlamayacağıdır. Nitekim bu husus pek çok kanaldan bir çok hadis-i şerifte ifadesini bulmuştur: "Resul-i Ekrem (sav) Hz. Ebu Zer'e (rıdvanullahi aleyh) vasiyeti çerçevesinde buyuruyorlar ki: "Gıybetten kork, çünkü gıybet zinadan daha tehlikelidir." Arzettim ki: "Niçin ya Rasululluh* Buyurdu ki: "Çünkü zina eden kişi tevbe ettiğinde Allah Teala tevbesini kabul eder ama gıybeti yap;ılan kişi bağışlamadıkça Allah gıybetçiyi bağışlamaz." Aynı hadis bu haliyle veya buna yakın ifadelerle ilel ve Hisal'da ve Mucme'l-Beyân'da da yer almaktadır. Ve eğer, Allah göstermesin, kişi üzerinde kul hakkı bulunduğu halde bu dünyadan göçerse durumu oldukça tehlikelidir. Hukuk-ilahîde kişinin durumu öfke, kin ve düşmanlık gütmeyen Ha-lik-i Rahîm'in merhametine kalmıştır ama eğer kullarının hakları çiğnenirse, bu durumda olmayan ve belki de hakkından asla vazgeçmeyecek birine çatmak mümkündür. Şu halde insan kendine çok dikkat etmek zorundadır, çünkü durum çok tehlikelidir. Ve gıybetle ilgili hadis-i şerifler bu sayfaların alamayacağı kadar çoktur. Bu nedenle de küçük bir bölümünün zikriyle yetiniyoruz. "Hz. Resul-i Ekrem (sav) bir hutbesinde aşağıdaki hadiste yer aldığı üzere faizden sözedip çok kötü birşey olduğunu ifade ederek buyurdular ki: "Faizin bir dirhemi otuzaltı zinadan daha beterdir ama faizden de daha beteri müslümanı küçük düşürüp tahkir etmektir." "Kulun hasenatını yakıp kül etmede gıybet, kuru şeyleri yakan kül eden ateşten daha etkilidir." "Resul-i Ekrem (sav) buyuruyor ki: "Kıyamet günü bir şahıs Hakk'm huzuruna getirilir ve eline amel defteri verilir. Ama işlediği hasenatı defterinde göremez. Bunun üzerine der ki: "Ya rabbi! Bu benim defterim değil.Hasenatımı içinde göremiyorum." Kendisine denilir ki: "Muhakkak ki rabbin yamlgan ve unutkan değildir. Senin amellerin halkın gıybetini etmenden ötürü kayboldu." Ardından bir başkası huzura getirilip kendisine amel defteri verilir. O şahıs defterinde işlemediği hasenatın kayıtlı olduğunu görür. Bunun üzerine der ki: "Ya rabbi! Bu benim defterim değil. Çünkü ben bu amelleri işlemedim." Ona denilir ki: "Filan kişi senin gıybetini etmişti. Bu nedenle de onun hasenatı sana yazıldı." "Peygamber (sav) buyuruyor ki: "Küfrün ilk aşaması kişinin kardeşinden birşey duyup da o sözü başkalarına söyleyerek kardeşini küçük düşürmeye çalışmasıdır. Böyle kimseler için hiçbir nasip ve hisse yoktur." Bunlar da baba ilişkin rivayetlerdir ama aynı doğrultuda başka bablarda da rivayetler mevcuttur. Gıybetle aynı kefede yer alan ve benzer ceza ve kınamalara muhatap olan o rivayetler, mümine hakaret etmek ve benzeri bablarda yer almaktadır ki bu hususların her biri tek başına insanın helakine yol açabilecek şeylerdir. Herbiri hakkındaki rivayet ve haberlerin bir teki bile havsalanın alamayacağı şiddettedir. Ama biz sözü uzatmamak için bu kadarla yetiniyoruz. 3. bölüm Gıybetin Toplumsal Zararlarına Dair Bu büyük günah ve masiyet, iman ve ahlakın, zahir ve batının fesada uğratıcısı olmasına ve insanı dünyada ve ahi-rette rezil rüsva etmesine ilaveten bu rezalet aynı zamanda toplumsal fesada da yol açmakta ve bu açıdan pek çok fesattan daha kötü ve çirkin bir yapı arzetmektedir. Şeriatlerin ve büyük peygamberlerin (selamullahi aleyhim) büyük maksatlarından bir tanesi de bizatihi kendisi müstakil bir maksat olmasına ilaveten başka büyük maksatların ve medine-i fazılanm gerçekleşmesine yol açan tev-hid-i kelime, tevhid-i akîde, işlerin önemlilerinde birlik içinde bulunmak ve insanlığın fesadına ve medine-i fazıla'nm yıkılmasına ebep olan haksızlık ve zulümlere karşı çıkmaktır. Toplumun ve bireyin ıslahı olan bu büyük maksat ise ancak vahdet, gönül birliği, kardeşlik ve toplum bireylerinin yek vücut olması, toplumun bir bedene dönüşmesi ve her bireyin bu bedenin bir uzvu olması, toplumun bütün gayret ve çabasının tek ilahi maksat mihveri etrafında dönmesi ve bu yolla toplumun ve bireyin salaha ermesiyle gerçekleşebilir. Ve eğer bir toplumda bu tür bir kardeşlik ve dayamşma gerçekleşirse, o toplum bu özelliğe sahip olmayan bütün topluluklara galebe çalar. Nitekim İslam tarihine ve özellikle de İslam savaş tarihine müracaat edilmesi bunun böyle olduğunu görülmesini sağlayacaktır. Bu ilahi düzenin ilk günlerinde müslümanların arasında sınırlı oranda bile olsa kardeşlik ve dayanışmanın mevcudiyeti çok büyük fetihlerin gerçekleşmesine yol açtı ve müslümanlar çok kısa bir zaman zarfında en önemlileri İran ve Roma olan zamanın imparatorluklarına galib geldiler. Çok küçük miktarda olmalarına rağmen sınırsız topluluklara galebe çaldılar. Peygamber-i Ekrem daha ilk dönemde müslümanların birbirine kardeşlik bağıyla bağladı ve bu çaba "Muhakkak ki müminler kardeştir" (*) nas-sıyla müslümanların yekdiğerine kardeş saymasıyla noktalandı. Kafi'de şöyle bir rivayet yer almaktadır: Akarkufi İmam Sadık (as)'dan ashabına şöyle buyurduğunu naklediyor: Takvalı olun birbirinize karşı kardeşçe davranın. Birbirinize katılın ve dost olun. Birbirinizi ziyaret edin ve bizim hakkımızda konuşun ve bunu ihya etmeye çalışın. Hakeza "Müslümanlar birbirine katılmalı yardımlaşmak muhabbet etmeli muhtaçlara yardımcı olmalı ve birbirine karşı merhamteli olmalıdır ki Allah Teala da onlar hakkında "mü'minler birbirlerine karşı şefkatlidir" diye buyurmuştur." Hakeza: "Birbirinizle ilişkiniz olsun. Şefkat ve merlametli olun, sevgili kardeşler olun. Allah da böyle olmanızı emretmiştir. Müslümanlar birbirine dostluk, iyilik ve yakınlık göstermek ve birbirine kardeş ve detek olmakla yükümlüdürler. Ve bu maksadın gerçekleşmesine yardımcı olan herşey makbul olduğu gibi, gerçekleşmesine engel olan herşey de mer-duttur, reddedilmiş ve günah sayılmıştır. Ve çok açıktır ki gıybet cemiyette yaygınlaştığında kin, kıskançlık, öfke, düşmanlık ve fesada yol açmaktadır. Toplumda nifak ve ikiyüzlülük tohumları ekmektedir. Birlik ve dayanışma esaslarım yıkmakta ve dinin temellerini sarsmaktadır. Şu halde gayretli ve dindar her müslümanın kendi şahsını ve din kardeşlerini bu fesattan koruması ve kardeşlik bağlarını güçlendirerek buna aykırı durumları engellemeye çalışması gerekir ve eğer, Allah muhafaza, bugüne değin bu kabih duruma sahip ise bundan tevbe etmesi ve gıybetini ettiği kişiden bağışlanma dileyerek İslam dairesine dahil olması lazımdır. "Vallahu 'l-hadî ila sebîlu 'r-reşâd." 4. bölüm Bu Hastalığın Tedavisine Dair Bil ki diğer günahlar gibi bu büyük günah da yararlı ilim ve amel ile tedavi edilebilir. Bunun ilmi yönü, bu günah hakkında düşünmek ve onu doğurduğu kötü sonuçlarla bir bütün halinde ele alarak akıl terazisinde değerlendirip tartmaktır, elbette ki insan kendine düşmanlık edemez. Şu halde bütün masiyetler cehaletten ve sonuçlarından gafil olmaktan kaynaklanmaktadır. Hasiyetlerin tevehhümî yararı ise insanın kısa bir süre için şehvet ve arzusunu tatmin etmesidir. Gıybetin kötü sonuçlarından bir kısmını geçen bölümde gördün. Şimdi de başka bir yönüne kulak ver, ibret al ve mukayese terazisinde tart. Elbette ki bu tefekkür ve muvazenenin yararlı sonuçlan olacaktır. Bil ki gıybetin bu alemdeki sonuçlarından bir tanesi kişinin halkın gözünden düşmesi ve aralarındaki güven hissini yitirmesidir. Çünkü halk fıtraten kemale ve iyiliğe meyillidir. Ve bunlara sevgi duymaktadır. Noksanlık, çirkinlik ve kötülükten de nefret etmektedir. Ve muhakkak ki halkın gıybetini eden ve sağı solu çekiştiren kişileri diğerlerinden ayırmaktadır.Hatta bizzat gıybetçi bile bu günahtan uzak duran kimseleri kendinden üstün görmektedir. Eğer gıybetçi işi aşırıya vardırır ve halkın onur ve namusuna dil uzatırsa Allah Teala onu bu alemde de rezil rüsva edecektir. Ve kişinin, Hak Tela'nın rezil rüsva etmesinden şiddetle kaçınması gerekmektedir, çünkü bunun telafisi mümkün değildir. Hak Teala'nın öfkesinden ona sığınırım. Mü'minlerin onurunu çiğnenmesi ve sırlarını açığa vurulmasının insanı-helake sürüklemesi de mümkündür. Çünkü bu kötü huy nefs-te kök saldığında çok kötü sonuçlar doğurur ki bunlardan bir tanesi de gıybeti edilen kişilere öfke ve kin duyulmasıdır. Bu öfke ve kinin zamanla Hak Teala'ya yönelmesi ve O'ndan da nefret edilmeye başlanması mümkündür. Çünkü insan her zaman düşmanının dostuna da düşmanlık etmeye eğilimli olduğu gibi, düşmanlık ettiği kişinin dostlarından da düşmanlık görme durumundadır. Bir kez de Allah'ın ve meleklerin düşmanlığını kazanarak bu alemden göçtü mü artık onu ebedi bir azap bekleyecektir. Azizim! Allah'ın rahmet ve nimetlerine muhatab olmuş ve İslam ve iman beratlarıyla donanmış Hakk'ın kullarına sevgi duy ve onlara karşı kalben muhabbet besle. Sakın Hakk'm dostlarına düşmanlık etme, çünkü Hak Teala kendi dostunun düşmanının düşmanıdır, seni bu yüzden kendi rahmet kapısından kovacaktır. Allah'ın has kulları halkın arasında saklı durumdadırlar ve senin müminlerin sırlarını açığa vurup onları küçük düşürmeye çalışmanın Allah'ın sırlarını küçük düşürmeye dönüşüp dönüşmeyeceği de bu yüzden belli değildir. Mü'minler Hakk'ın dostlarıdır. Onlara dostluk göstermek Hakka'a dost olmak demek olduğu gibi, onlara düşmanlık etmek de Hakka düşmanlık etmek anlamına gelmektedir. Hakk'm gazabından kork ve ceza günü şefaatçilerin öfkesinden çekin: "Şefaatçileri kendisine hasım olan kişinin vay haline!" Bu masiyetin dünyevî ve uhrevî sonuçlarını biraz düşün. Kabirde ve ahirette kendilerine mübtela olacağın o korkunç suretleri gözünün önüne getirmeye çalış, ashabın (rıd-vanullahi aleyhim) ve tahir imamların (selamullahi aleyhim) kitap ve rivayetlerine başvur ve bu masiyetin sonuçlarının ne kadar büyük bir tehlike arzettiğini gör. Ve birkaç dakika -lık gevezelik ve şehvet tatminini (eğer sonunda kurtulma ümidin varsa) binlerce yıllık azab ve sıkıntıyla karşılaştır. Değilse onu ebedî cehennem azabıyla karşılaştırman gerekecektir, eğer bu dünyadan iman sahibi olarak göç etmezsen. "Neûzu billahi minh." Buna ilaveten eğer sen gıybetini ettiğin kişiye düşman-san, bu düşmanlığının gereği bile onun gıybetini etmemen-dir. Eğer hadislere imanın varsa. Çünkü hadislerde gıybetini ettiğin kişiye seni hasenatının nakledileceği ve onun günahlarının sana yazılacağı belirtilmiştir. Şu halde sen bu yolla ona düşmanlık etmekle aslında kendine düşmanlık etmektesin. O halde bil ki sen Allah'la yarışıp çekişemezsin. Allah Teala senin bu gıybetinle bile o kişiyi halkın arasında aziz etmeye kadirdir. Ve seni gıybetin yüzünden halkın arasında rezil rüsva edebilir. Amel defterini günahlarla doldurabilir. Seni rezil etmişken, gıybetini ettiğin kişinin amel defterini hasenatla doldurabilir ve onu aziz ve saygın kılabilir. O halde ne kadar cebbar biri karşısında diklendiğini bil ve ondan kork. Gıybetin amelî tedavisine gelince. Ne edip edip nefsin bu günahtan arındırılması, dilin gemlerini ele alınması ve bir süre bu durumun sürdürülmeye çalışılması gerekmektedir. Umulur ki inşaallah bir süre sonra nefs ıslah olur ve bu kötü özelliğin kökleri kazınmış olur. Derken yavaş yavaş işin kolaylaşır ve bir süre sonra bu durumdan doğal bir şekilde uzak durduğunu görmüş olursun. Şu halde yapman gereken şey bu durumu terketmektir. 5. bölüm Caiz Olan Durumlarda Bile Gıybete Yanaşılmamasına Dair Bil ki ulema ve fukaha (rıdvanullahi aleyhim) kimi hususları gıybet haramlığının dışında tutmuşlardır ki bunlar on husus kadardır, ama bunları saymaya kalkışmayacağız. Çünkü bu sayfaların konusu işin fıkıh yönü değildir. Burada asıl belirtilmesi gereken şey insanın kendini hiçbir zaman nefsin tuzaklarından korunmuş saymaması, büyük bir dikkat ve ihtiyatla hareket etmesi ve haram sayılmayan sözko-nusu durumlardan birine dahil olmak için mazeret yontmaya kalkışmamasıdır. Nefsin tuzakları oldukça dakiktir.İnsanı şer'î yolla dahi aldatması ve helake sürüklemesi mümkündür. Sözgelimi fa-sıkın gıybetini etmek (arkasından konuşmak) caizdir, hatta kimi durumlarda vaciptir ve "nehyi anil münker"den sayılmaktadır ama kişinin kendi haline dikkat etmesi ve bunu şer'î amaçla mı yoksa şeytanî amaçlamı yaptığını anlaması gerekmektedir. Eğer sözkonusu gıybeti ilahî amaçla yapıyorsa bu, ibadettir, hatta kendisi anlamasa bile gıybeti edilen şahsa halini düzeltmesi için ihsan edilen bir ilahi lütuf ve rahmettir. Ama eğer bu gıybet nefsanî heva ve hevese bulanmış halde yapılıyorsa, halkı küçük düşürme amacı güdüyor-dur ve bu durum nefsin gıybet etmeye alışması sonucunu doğuracaktır. Çünkü nefis şer ve kabahate eğilimlidir. Eğer caiz olan alanlarda arzusuna uygun tarzda hareket etmesine ve sınır tanımamasına göz yumulacak olursa sonunda haram alana yönelmesi mümkündür.Nitekim şüpheli alanlara adım atmak caiz olmasına rağmen makbul değildir. Çünkü onlar haramlara komşudur ve onlara yönelmek kişiyi haram olanlara sürükleyebilir. Bu nedenle de insan bu durumlardan kaçınmalı ve nefsin dizginlerini koparmasına imkan sağlayabilecek hallerden uzak durmaya gayret etmelidir. Evet, gıybetin vacip olduğu durumlarda elbette ki bu vacibin ifa edilmesi gerekir ama bu yapılırken niyetin, nefsin nevasından ve şeytanın aldatmasından arındırılması ve halis tutulması lazımdır. Ama sadece caiz olduğu durumlarda gıybetin terkedilmesi daha evladır. İnsan her caiz işi yapmamalı hele de nefsin ve şeytanı tuzaklarına çok elverişli olan böyle bir durumda çok dikkatli olmalıdır. Rivayetlerde Hz.İsa'nm (selamullahi aleyh) havarileriyle bir köpek leşinin önünden geçtiği aktarılmaktadır. O sırada havariler demiş ki: "Şu leş ne kadar da kötü kokuyor!" Bunun üzerine Hz. isa (as) buyurmuş ki: "Dişleri ne kadar da beyaz." Elbette ki insanlık mürebbilerinin böylesine arınmış bir nefse sahip olması gerekmektedir. Hak Teala'nı bir yaratığından bu şekilde kötü söz edilmesine rıza göstermedi. Onlar onun noksanını gördüler. Ama Hz. İsa güzel yanını onlara hatırlattı. Bir hadiste Hz.İsa'm (as) şöyle buyurduğunu işittim: Pisliğe konan sinek gibi halkın ayıplarına dikkat edip durmayın." Ve Hz. Resul-i Ekrem'in (sav) de şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kendi ayıplanyla meşgul olmanın kendisine başkalarının ayıplanyla uğraşması fırsatı vermediği kimseye ne mutlu!" İyi olan odur ki başkalarının ayıplanyla uğraştığı oranda kendi ayıplarını da görüp uğraşsın. Ne kadar kötüdür ki insan binlerce ayıba sahip olduğu halde hep başkalarının ayıbından söz etsin ve o ayıpları kendi ayıplarına örtü kılsın. Eğer insan bir miktar kendi ayıplarına eğilir ve onları İslah etmeye çalışırsa işleri salih olacaktır. Kendini ayıptan ve kusurdan arınmış sayan kişi cahil ve nadandır. Ve hiçbir ayıp kişinin kendi ayıplarını görmemesinden ve kendisi pek çok ayıba sahip olduğu halde başkalarının ayıplarından söz edip durmasından daha kötü değildir. 6. bölüm Gıybete Kulak Vermenin de Haram Olduğuna Dair Nasıl ki gıybet haramdır,aynı şekilde gıybete kulak vermek de haramlıkta ona ortaktır ve rivayetler, kulak vermenin gıybet etmekle her açıdan aynı kadere sahip olduğunu göstermektedir. "Gıybeti dinleyen de gıybet edenden sayılır." "Gıybete kulak veren de gıybetçidir." Ve pek çok rivayet gıybetin reddedilmesinin vacip olduğunu göstermektedir. "Peygamber-i Ekrem (sav) gıybeti ve gıybete kulak vermeyi nehyettikten sonra buyurdu ki: "Bil ki kim bir mecliste bir kardeşinin gıybetinin edildiğini duyar da o gıybeti reddederse Allah Teala ondan dünya ve ahirette bin şerrin kapısını reddeder, kapatır. Ve eğer gücü yetmesine rağmen onu reddetmezse, kendisine gıybetçinin günahının yetmiş katı yazılır." "Rasul-i Ekrem (sav) Hz. Emirulmüminin Ali'ye (as) vasiyetleri çerçevesinde buyurdu ki: "Ey Ali! Kim yanında bir müslüman kardeşinin gıybeti edildiğinde onu savunabilecek durumdayken savunmazsa Allah Teala onu dünya ve ahirette rezil rüsva eder." "Kim kardeşinin gıybet edilmesine engel olursa Allah onun için bin şer kapısını kapatır. Ama engel olmazsa o da gıybet etmiş gibi sayılır." Büyük alim ve muhakkik ilim ve amel faziletinin sahibi Şeyh Ensarî (rıdvanullahi teala aleyh) buyuruyor ki: "Anlaşıldığı kadarıyla burada sözkonusu olan red biçimi, gıybetten nehyetmekten başka birşeydir ve redden maksat, gıybeti edilen kişiyi yokluğunda destekleyip korumaktır. Şu halde eğer sözkonusu olan ayıp dünyevî bir ayıp ve kusur ise asıl ayıp kusurun Allah Teala'nm ayıp olarak gösterip tanıttığı masiyetler olduğu ve Allah Teala'nm ayıp saymadığı şeylerle kardeşinin ayıplanmaması gerektiğini göstermen gerekir. Veya eğer ayıp dinî ise kardeşini bundan koruman ve kurtarman lazım. Müminler de kimi zaman masiyete mübte-la olabilirler. Eğer bu durumdaki kişi halinden haberdar değil ise ona durumunu hatırlatmak gerekecektir.Bunun yolu da onu ayıplayıp kınamak değil, ona nasihat etmektir. Çünkü senin o ayıplaman ve kınamanın Allah'ın katında onun masiyetinden daha büyük olması da mümkündür." Kimi zaman da dinleyicinin gıybetçiyi engellemek şöyle dursun onu teşvik ettiği de görülmektedir. Ve belki de sözü geçen hadis-i şerifte kendilerinden gıybetçinin günahından yetmiş kat daha günahkar olarak sözedilenler bu tür kişilerdir. "Neuzu billah minh." Bütünleme (Şehid Sani'nin (rahimehullah) Sözleri) Büyük şeyh ve muhakkik şehid Sani'nin (rıdvanullahi aleyh) bu konuda kimi sözleri var ki biz bu makamı onun sözleriyle tanımlamak istiyoruz. Buyuruyor ki: "Gıybetin en kötü türlerinden biri kimi kişilerin ehli ilim kisvesi içinde bazı şahısları çekiştirip gıybetlerini etmeleridir. Çünkü bu tür kişiler bu fiillerini ilim ve takvanın gereği olarak tanıtabilmektedir. Bunlar gıybet etmekte ve ama sanki gıybetten kaçınıyorlarmış gibi bir tutum sergilemekteler, ama bilmemekteler ki bu tutumlarıyla iki kötülüğü, hem gıybet ve hem de ikiyüzlülüğü bir arada gerçekleş tirmekteler. Böyle kişilerin durumu, yanında birinden sözedilince "Elhamdülillah bir riyaset peşinde değiliz" veya "dünyalık peşinde değiliz" veya "biz filan sıfata sahip değiliz" veya "haya eksikliğinden Allah'a sığınırız" ya da mesela "Allah Teala bizi filan amelden korusun" diyerek o kişiyi ima yoluyla kınayıp gıybetini etmesidir. Hatta kimi zaman sadece "elhamdülillah" diyerek de bu kötü fiil gerçekleştirilebilir. İşte bu, kendini salih amel örtüsüyle örtmüş bir gıybettir." Kimi zaman da gıybete başka türler eklenir ve yükünü daha da ağırlaştırır. Mesela gıybetçi arkasından çekiştirdiği kişiye yanında dostluk gösterisinde bulunur ki, bu rivayetlerde şiddetle kınanmış bir nifak, ikiyüzlülük ve ikidillilik örneğidir: Buyuruyor ki: "Kim müslümanlara ikiyüzlülük ve ikidillilik ederse, kıyamet günü ateşten, iki dilli olarak halkedile-cektir." İşte ahiret aleminde bu kötü amelin ve bu nifakın sureti ve sonucu budur. Dilimin ve nefs-i emmarenin şerrinden Allah Teala'ya sığınırım. |
08Haziran 2011, 13:31 | Mesaj No:17 |
Durumu: Medine No : 13867 Üyelik T.:
24 Mayıs 2011 | Gıybet felaketiyle savaş GIYBET FELAKETİYLE SAVAŞ Eğer insanlar gerçekleri açık ve cesur bir ortamda eşit şartlar altında paylaşabilselerdi; yüzlerinden başka, gıyaplarında başka olmasalardı, savaşlar çıkmayacaktı; kavgalara, üzüntülere yer kalmayacaktı Tüm felaketlerin, hatta ebedî kahroluşların ardında, gıybet tohumlarını bulacaksınız Tüm kötülükler, gıybeti de beraberlerinde taşırlar Bu yazımızda şu soruların cevaplarını arayacağız: Gıybet nedir? Gıybet biçimlerini nasıl sınıflandırabiliriz? Gıybet neden ve ne kadar kötüdür? GIYBET TÜRLERİ Burada öylesine gizli, iğrenç ve vebadan hızlı yayılma gücü olan bir hastalıktan söz ediyoruz ki, ondan kurtulmak ancak ısrarlı bir savaşın, derin bir içtenliğin eseri olabilir Gıybet tuzağında tüm iyiliklerinin yok olup olmadığını merak eden, konuşmalarını gözlemlemeli ve gıybet biçimleri üzerinde çok düşünmelidir Aşağıdaki tanımları, temel kaynaklardaki ipuçlarına dayanarak yapılandırdık Konuyu ele alan metinlerde tam olarak bu şekilde oluşturulmuş bir sınıflama mevcut değildir; ama bizim sınıflamamızın içerikleri kaynaklarda vardır: •Alenî sade gıybet: Sevgili Peygamber(asm) gıybeti “Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” şeklinde tanımlamış;1 “Din kardeşinin yüzüne karşı söylemediğin şeyi ardından söylemen gıybettir”2 demiştir Bir kişinin gıyabında ondan hoşlanmayacağı şekilde, hakkında doğru olan birşeyi söylemek, alenî gıybetin ta kendisidir Futbolcuların oynama stilleri üzerinde konuşanları dinleyin; sanatçıların özel hayatlarına burunlarını sokan magazin tutkunlarının neler anlattıklarına bakın Komşularınız, eşiniz, dostunuz ve hatta kendi evladınız hakkında gıyaplarında konuşurken hangi üslubu kullandığınıza bakın Çoğu insan, değil gıybet ettiklerini, başkalarından bahsettiklerini bile fark etmiyorlar Siz isimleri geçen insanların yerinde olsaydınız, kendinizden o şekilde söz edilmesinden hoşlanır mıydınız? Eğer hakkında konuştuğunuz kişi huzurda olsaydı, cümlelerinizi, hatta o andaki duruşunuzu değiştirme ihtiyacı duyar mıydınız? Eğer öyleyse—doğruları söylemeniz şartıyla—yaptığınızın adı gıybettir ve bu, gıybetin en sade formudur •İftiralı gıybet: Peygamber (asm) devam eder: “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun; eğer yoksa bir de iftirada bulundun”3 İftira, kusurların en çirkinidir Eğer gıybet ederken kullandığımız bilgi bizzat kendi gözlemimize ait değilse, başkasından duymuşsak, dilden dile kesinlikle değişime uğramıştır ve tam olarak doğru değildir Başkasından—veya dostlarımızdan—duyduğumuz bilgiyi aktardığımızda, sözlerimizin gıybeti aşarak iftiralı gıybete dönüşme ihtimali en az %80’dir Çünkü insanların %80’i duyduklarının doğruluğunu tahkik etmezler; duygularını ve tercihlerini dolaştırdıkları söze katarlar; üstelik hafızaları bozuktur, bilgi dilden dile dolaşırken kırk farklı kimliğe bürünür Bu konuda sürekli hassas davranmayanların ise defalarca iftira atma ihtimalleri %100’dür •Gizli gıybet: Çoğu zaman yaptığımız, kalbimizden geçirmek, yani zannetmek suretiyle gıybete girmektir Gıybetin ne kadar kötü olduğunun vurgulandığı âyette, Kur’ân şöyle der: “Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın”4 Bütün zanlar ve tahminler değil; ama kimi zanlar, gıybet hâlini almaktan kendini kurtaramaz Hazret-i Gazalî, bunu ‘kalp ile gıybet’ şeklinde tanımlamış; ‘bir kimsenin ayıbını insanın kendi kendine söylemesini’ bile reddetmiş; kalp ile gıybeti, ‘gözü ile kötü birşeyi görmeden, kulağı ile duymadan, bir kimseye suizanda bulunmak’ şeklinde tarif etmiştir5 Şefkatli Yaratıcımız, kendisine karşı işlediğimiz suçlardan pişman olduğumuzda bizi bağışlayacağını söylüyor; ama kul hakkıyla şehit bile olsak, affımızı vaad etmiyor Allah, kullarının haklarını kendi hakkından önemli tutmuştur Haksız suizandan kul hakkı doğar Gıybet temelde insanlara karşı işlenen bir suçtur ve onun affedilmesi yetkisi, gıybet edilen insanlardadır Bu yüzden masumun ahlâkı, onuru hakkında delil olmaksızın kötü zanda bulunur da içimizdeki kötü zannı doğru kabul edersek, ağır bir bedel ödeyeceğiz6 Peygamber (asm) der ki, “Bir kimse kardeşini bir kusur ile ayıplarsa, o kimse ölmeden o kusuru işler” Başkalarının hoşlanmadığımız özelliklerinin hangi şartlardan kaynaklandığını nereden biliyoruz? Kimlerin hangi zorluklar yoluyla kaderleri tarafından eğitildiklerini bilmeksizin, kimi kusurlu gözüken yönlerinin gizli bile olsa gıybetini yapmaya ne hakkımız var! Değerli bir insan bize şunu anlatmıştır: Orta Doğu Teknik Üniversitesi fizik bölümünü kazanmış; bölüme kayıt kuyruğunda yanındaki kişiyle konuşurken, onun dokuz yıldır okulu bitiremediğini öğrenmiştir İçinden, “Vay --------, bir okul dokuz yılda bitirilemez mi?” diye geçirmiş ve kendisi de o okuldan ancak dokuz yılda mezun olabilmiştir Başımıza gelenlere bakalım; orada açık veya gizli gıybetleri yapılmış insanların haklarının iadesini görebilecek miyiz? •Münafıkâne/ikiyüzlü gıybet: Gıybetin en utanç verici biçimidir ki, İmam Gazalî buna ‘münafıkâne gıybet’ demiştir7 Gıybeti yapan şöyle der: “Allah affetsin, o da bizim gibi bazen karıştırıyor,” “İnşaallah düzelir, daha iyi olur” Bu gibi sözlerle görünürde hakkında konuştuğu kişiyi sevdiğini, iyiliğini dilediğini demeye çalışmakta; ama gizliden gizliye de o kişinin bozulmuş olduğunu, yanlışlar yaptığını ima etmektedir Dinleyenin ikiyüzlülüğü de şu şekildedir: “Boşver gitsin, gıybet oluyor” Bunlara benzer sözleri söylerken, aslında gıybeti gerçekten engellemek istemiyor; görünürde aksini savunsa da, içten içe o kişi hakkında gıybet yapılmasından hoşlanıyor •Söz taşımalı gıybet: İnsanların sözlerini muhataplarına ara bozmaya yol açacak şekilde taşımak biçimindeki gıybettir Şöyle der Peygamber(asm): “(Arabozucu) söz taşıyan cennete giremeyecektir”8 Kur’ân bizi uyarır: “Ey inananlar, eğer bir fasık size bir haber getirirse onu araştırın Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz”9 Hasan-ı Basrî şöyle der: “Başkalarının sözünü sana ileten, getiren, muhakkak senin sözünü de başkalarına iletir Zira onun yaptığı hem gıybet, hem zulüm ve hıyanet, hem de aldatma ve haset, hem nifak, fitne ve hiledir”10 Elbette başkalarının sözlerini nakletme hakkımız var Ama, “Sevgili arkadaşım veya aziz hocam şöyle demişti” gibi bir dostluk ifadesiyle başlayacak isim zikrini, ancak sözün sahibinin güzel ve duyduğunda hoşuna gidecek olumlu sözleri takip edebilir Yoksa, “Adam senin—veya filancanın—hakkında dedi ki” şeklinde başlayıp, sözün sahibini üzecek bir cümle söyleyen, kendisini felaketler arasından felaket beğenmeye hazırlansın •Kitlesel gıybet: Yukarıda ayrımlaştırılan gıybet türleri tek tek bireyler hakkında olabileceği gibi kitleler ve insan toplulukları hakkında da olabilir Bir topluluk hakkında gıybette bulunanın kurtulabilmesi için o topluluğun tümünden affedilme dilemesi gerekir Kitlesel gıybet, bir insanın irtikap edebileceği, altından kalkılması en zor, en acınası, en dehşetli gıybettir Yukarda geçen âyetin “Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız”11 şeklindeki bölümü, ‘bir kavme sataşma’ terimiyle suçun kitlesellik tehlikesine vurgu yapmaktadır Filan partilileri, falan spor takımını tutanları, filan cemaat, din veya mezhep mensuplarını veya filan ırka, milliyete mensup insanları küçümseyen, onlarla alay eden gıybetçilerin ebedî âlemde ödeyecekleri tazminat inanılmaz ağır olacaktır Bu açıdan örneğin yalnızca bir Temel fıkrasını anlatan, eğer bu fıkra Karadenizlileri rencide etmişse, tümüne bunun manevî tazminatını ödemeye mahkûm olacağını iyi bilmelidir Eğer bir Nasrettin Hoca fıkrası anlatacaksak, “Acaba merhumu gıyabında rencide eder miyiz?” diye korkmalıyız Birkaç kişiyi on saniye güldürmek uğrunda şerefimizi ateşe veremeyiz En dehşetli akıbetler alay edenler için hazırlanmıştır ki, Kur’ân onlar hakkında, onların “vay hâline!” buyurur Hümeze sûresinde İnanç sistemimizi aşağılayan, kitlesel gıybetler ve iftiralar yapan sözler medyada hemen her gün yayınlanıyor Bu saldırıların her birini ruhumuzdan kanlar fışkırtan paslı mızraklar olarak algılıyoruz Onurumuza yapılan bu saldırılar çoğu zaman uykularımızı kaçırıyor Okul kapılarında ağlaşan gencecik evlatlarımızı gördükçe çaresizlik çığlıkları koparıyoruz İnsanlık onuruna saygı duyan herkes, bu kitlesel gıybet ve iftiralar altında inliyor Türkiye’de bir siyasetçi bir diğer siyasetçiye ‘ onbaşı’ diyerek, onbaşılığı aşağıladı Bir—veya iki—onbaşı rencide olduğu için manevî tazminat davası açtı ve kazandı Tüm onbaşılar da aynı davayı açabilir ve aynı tazminatı kazanabilirlerdi Hatta eğer Türkiye’de insanlar haklarını korumak için dava açma cesaretine ve alışkanlığına sahip olsalardı, o tür sözleri söyleyenlerin tüm servetleri tek bir cümle yüzünden eriyip gidebilirdi İnsan adaleti bu onurlu sonucu gerektiriyorsa, ebedî adaletin bu hesabı soracağından kimsenin şüphesi olmamalıdır •Paylaşımlı/ortaklaşa gıybet: Gıybeti yapan, sadece onu söyleyen veya ima eden değil, aynı zamanda rıza ile dinleyendir veya yapmasa da yapılmasından hoşlanandır Cinayeti izlerken gücü yettiğince karşı koymayan da katil sayıldığı gibi, yanında gıybet yapıldığı halde müdahale etmeyen de tam olarak o gıybetin ortağı olacaktır Gıybet bu yönüyle—gizli biçimi hariç—ancak birden fazla kişinin ortaklaşa irtikap edebileceği fuhuş gibidir Sevgili Peygamberin(asm) “Kim ki yanında Müslüman kardeşinin gıybeti yapıldığı halde, gücü yeterken kardeşine yardım etmezse, Allah onu dünya ve ahirette zelil kılar”12 şeklindeki sözü, gıybeti dinleyenin sorumluluğuna işaret eder Hatta bu hadis, gıybeti yapandan çok, yanında gıybet yapıldığı halde derhal müdahale edip kardeşinin onurunu korumayanı tehdit ediyor Anlıyoruz ki, huzurlarında yapılan—haksız—gıybete küçücük korkuları yüzünden müdahale etmeyenler, onurlu bir hayat sürdüremeyecekler GIYBETİNKÖTÜLÜĞÜ •En iğrenç suçtur: Kur’ân şöyle der: “Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrenip tiksindiniz”13 “Arkadan çekiştirip duran, kaş-göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay hâline!”14 Zina, cinayet dahil başka hiçbir suç, iğrendirici bir fiile gıybet kadar benzetilmemiştir Bediüzzaman, gıybet hakkında şu ifadeleri kullanmıştır: “Gıybet nazar-ı Kur’ân’da gayet menfur ve ehl-i gıybet, gayet fenâ ve alçaktırlar”15 “İnsafsızlık, yalancılık, hırs, israf, fuhuş, hıyanet, gıybet; bunların hepsi Kur’ân tarafından en şiddetli surette takbih olunmuş ve bunlar, reziletin ta kendisi tanınmıştır”16 “Gıybet, aklen, kalben ve insâniyeten ve vicdânen ve fıtraten ve asabiyeten ve milliyeten mezmumdur”17 “Gıybet, ehl-i adâvet ve hased ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtır”18 •Zarar potansiyeli korkunçtur: Gıybetin en korkutucu taraflarından birisi, yol açabileceği felaketlerin potansiyel büyüklüğüdür Gıybet fani bedene değil, Yaratıcının bakileştirdiği kalbe ve ruha saldırır Cinayeti işlemek nisbeten zordur, failini bulmak ve cezalandırmak mümkün ve nisbeten kolaydır Oysa gıybeti işlemek kaş göz işareti kadar kolaydır; bir kere ağızdan çıktı mı mantar gibi çoğalır, milyonlarca kopyası insanlar arasında dalga dalga yayılma ve inanılmaz fitnelere, katliamlara yol açma potansiyeline sahiptir Gıybetin insanlar tarafından kaynağında tespit edilip cezalandırılması, akışıp ilerlemesinin, hatta iftiraya dönüşmesinin durdurulması neredeyse imkânsızdır Katilin de kendince bir şerefi vardır; ama gıybetçinin mikrop kadar onuru olamaz Cephede düşman kurşunuyla şehit olan askerin hâli tarifsiz bir yüceliktir Oysa gıybet, babanın çocuğunu veya çocuğun annesini öldürmesini andırır ölçüde esef verici bir cinayet hâline dönüşebilir Sözler isimli eserde, Peygamberin (asm) kimi hadislerindeki abartı gibi gözüken benzetmelerin, tehlikenin potansiyel büyüklüğünü kastettiği vurgulanır: “Şu nevi ehâdîsteki külliyet ise, imkân itibariyledir Meselâ: ‘Gıybet, katil gibidir’19 Demek gıybette öyle bir ferd bulunur ki, katil gibi bir zehr-i katilden daha muzırdır”20 •Ebedî hayatı yok eder: Peygamber (asm) der ki: “Ateşin kuru odunu yakması, insanın sevaplarını yok etmekte gıybetten daha hızlı değildir” Yangın yok edicidir Daha dün bir gecekonduyu alevler sarmış;21 demir parmaklıklı pencere ile alevlerin kuşattığı kapı arasında sıkışan zavallı bir anne ve iki masum yavrusu, tüm servetleri olan evlerinin içerisinde yanıp kül olmuştu İşinden geriye, kalıntıların başına dönen babanın hâlini düşündükçe hâlâ titriyorum—bu felakete dayanılamaz İşte gıybetçilerin başına gelecek olan manevî felaket bu zavallı insanların yaşadıklarından da beter olacaktır Bir ömür hayır içerisinde yaşadığını sanıp da ebedî huzura giden insanın, söylediği veya rıza ile dinlediği gıybetler yüzünden tüm manevî hasenatının alevlerle yanıp kül olduğunu görmesinin ne büyük şok olduğunu tahmin edebilirsiniz Gıybetin verdiği alçakça zevk uğrunda böylesi bir felakete razı olmayı hangi vicdan kabul edebilir? Hazret-i Rehberimiz (asm) şöyle der: “Aziz ve Celil olan Rabbim beni Miraca çıkardığında, demirden tırnaklarla yüzlerini ve gözlerini tırmalayan bir topluluğa rastladım Cebrail’e dedim ki: ‘Bunlar kimlerdir?’ Şöyle dedi: ‘Bunlar gıybet ederek insanların etlerini yiyen ve onların şereflerine dil uzatanlardır’”22 Gıybet, insanları işte böyle bir geleceğe hazırlıyor Gıybetin ebedî hayata yönelik zararları bir yana, sosyal, siyasal ve ekonomik hayata, kişisel huzura, sağlığa ve yeteneklere, kısaca topyekûn insan kaderine yönelik sonuçlarını birkaç sayfaya sığdırabilmemiz imkânsız Üzerinde düşündüğünüzde siz de bu sonuçları keşfedebilirsiniz •Sonuç olarak Gelecek yazımızda—inşallah—şu sorulara cevap arayacağız: Huzurunda gıybet yapılan nasıl davranmalıdır? Gıybetten nasıl kurtulabiliriz? Hangi zaaflarımız bizi bu salgın vebanın tuzağına düşürüyor? Hangi şartlarda söylenenler gıybet değildir? Gıybetin din ve hizmet adına meşrulaştırılması nasıl bir tehlikedir? Savaşa şimdi başlamalıyız Ben gıybetle savaş başlattığımda, diğer kişilerle veya gruplarla ilgili ağzımdan çıkan neredeyse hemen her sözün, gıybetin bir formuna uyduğunu fark etmiştim Bu sinsi düşmanla bilinçli bir savaş başlatıp hassasiyetleri hücrelerine işleyinceye kadar sürdürmeyenler, amellerini ateşe verecek yangınlardan kurtulamayacaklar Bu savaşı başlattığımda, eroin krizine tutulmuş gibi, sözlerin ortasında uyanıyor, konuşamama krizine yakalanıyordum Çünkü kriterlerim açısından baktığımda, neredeyse ne söylesem ve ne dinlesem gıybet olduğunu görüyordum Gıybete savaş açtığınızda, yaptığınızın büyüklüğü nedeniyle ilâhî rahmetin şefkati kalbinize öylesine yayılıyor ki, “Ben bu vakte kadar nerelerdeydim?” diyorsunuz Gıybet esaretinden bir kere kurtuldunuz mu, özgürlüğünüzün ruhunuza yaşatacağı coşkuya paha biçemeyeceksiniz
|
15 Ekim 2011, 18:12 | Mesaj No:18 |
Gıybet, Gıybet Etme, Gıybet Nedir?
Şeref, haysiyet ve namus gibi manevi kavramlar para ile satın alınamazlar. Bunlar Allah’ın (c.c.) Müslümanlara dünyada verdiği manevi armağanlardır. Bir Müslüman’ın manevi kişiliği bu kavramlardan oluştuğu için o muhteremdir. Her türlü saygıya değerdir. Hiçbir biçimde incitilmemelidir. İnsanın şeref, haysiyet ve namusunun en büyük düşmanları iftira ve dedikodudur. Dinimiz bu ikisini büyük günahlardan saymıştır. Dedikoduya gıybet de denir. Hiçbir Müslüman’ın diğer bir Müslüman’ın arkasından hoşlanmayacağı şeyleri konuşması doğru değildir. Bu gıybettir. Gıybet büyük günahlardandır. Bazıları da gıybet ile iftirayı birbirine karıştırırlar. Ama derler, bu hoş olmayanlar şeyler o kişide var. Evet, var olduğu için gıybettir. Yok olsa idi, iftira olacaktı ki, bu daha büyük bir günahtır. Gıybet günahını işleyen kişi, genellikle kendisini savunmak amacıyla, ben bunları onun yüzüne karşı da söylerim, diyerek kendisine bir haklı gerekçe bulmaya çalışır. Ama yine de yaptığı şey, bir gıybettir, Kuran-ı Kerim’in ifadesiyle “Ölmüş kardeşinin cesedini dişlemek (Hucuret suresi, ayet 12)”ten ibarettir. Gıybetini yaptığı kişinin günahını yüklenmektedir. Kul hakkı olduğu için kişi tövbe etse de ahirette, oğlun babasından-annesinden kaçtığı, herkesin kendi derdine düştüğü, kimsenin kimseye yardım edemeyeceği o sıkıntılı günde, gıybetini yaptığı kişiye sevaplarını verecek veya onun günahlarını üzerine alacaktır. Dünyada hiçbir yasa ve ahlak kuralı böyle güçlü bir yaptırımla insan şeref, haysiyet ve namusunu koruma altına almamıştır. Buna güç de yetiremeyecektir. Çünkü insanların çenesini ancak din gibi güçlü bir kurum etki ve baskı altına alabilir. Belki de İslam’ın şeref, haysiyet ve namusa gösterdiği bu özen ve titizlik tüm insanların gelecekte bu dine girmeleri için bir vesile olacaktır. Çünkü insanlar, devrimleri ve toplumsal değişimleri hep insan hak ve özgürlükleri lehine yapmıştır. Dünya tarihine baktığımızda bugüne değin pek çok büyük inkılâbın ve toplumsal değişimin gerçekleştirildiğini görürüz. İnsanlık bu konuda hep ileriye doğru gitmiştir. Çünkü her geçen yıl insanların, toplumların eğitim seviyeleri ileri derecelere doğru gitmektedir. Eğitim seviyesindeki bu gelişme kişilerin ve toplumsal sınıfların temel hak ve özgürlükleri konusunda daha çok aydınlanmasına ve arayışlarına neden olmaktadır. Örneğin Fransız İhtilali sonucu ilan edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi’nde insanlar yasalar önünde eşitlik gibi büyük bir hakka kavuşmuşlardır. Dünyada köleliğin kaldırılması da böyle büyük adımlardan birisidir. Gıybet bu tür bir inkılâpla ve toplumsal değişimle ortadan kaldırılamayacak bir durumdadır. Çünkü insan doğasının (nefsinin) zafiyetinden kaynaklanmaktadır. Ceza yasalarının da bu konuyu çözemeyeceğini düşünüyorum. Tüm insanlar adeta İslam dininin gıybet hükmüne susamış gibidir. Müslüman’a şeref, haysiyet ve namus güvencesini veren dinidir. İslam dini emir ve yasakları ile kişiyi hem bu dünyada hem de ahirette yüceltir. Bir Müslüman şerefini, haysiyetini ve namusunu İslam’ın emir ve yasaklarından alır. Dinine sahip çıkan bu değerlere de kavuşur. Onun emir ve yasaklarını çiğneyen manevi kişiliğinde ilgili değerlere de zarar verir. İnsanın fikir özgürlüğü şahsiyetleri isim vermeden ve ima etmeden vardır. Kuşkusuz bir insanın olumsuzlukları dile getirilecekse bu o kişinin uygun bir ortamda yüzüne karşı yapılmalıdır. Böylelikle o kişiye de savunma hakkı verilir. Gıybetin artık meşru olduğu durumlar da vardır. Günahları açıkça işleyen kişilerin (fasıkların) gıybeti caizdir. Zira Müslümanların bu kişilere karşı önlem alması ve uyanık bulanması gerekir. Tabii bunun da bir ölçüsü bulunmaktadır. Müslüman diğer Müslümanlara karşı anlayışlı ve kusurlarını örtücü olmalıdır. Bu diğer Müslüman katagorisi içerisinde çeşitli günahların pençesinde bulunan ve ibadetlerini ihmal eden kardeşlerimiz de bulunabilir. Bunların çeşitli zaafları da olabilir. Bunlarla ilişkide zarar görebilecek kardeşlerimizi onlara karşı uyarmak, günahlarını ve zaaflarını söylemek gıybet değildir. Fakat durup dururken alay etmek ve küçük düşürmek için Müslüman kardeşlerin günahlarını ve zaaflarını dile getirmek büyük günahlardandır. Nasıl Allah bizlerin günahlarını El-Settâr güzel ismi ile örtüyorsa biz de aynı ahlak kuralı ile diğer Müslüman kardeşlerimize karşı böyle olmalıyız. Peygamberimizin bir hadis-i şeriflerinde dile getirdiği üzere bir Müslüman kardeşimizle alay ettiğimizde alay ettiğimiz husus başımıza gelmedikçe bu dünyadan göçmeyeceğimizi unutmamalı, buna göre nefsimize hâkim olmalıyız. Muhsin İyi | |
06 Ekim 2012, 10:50 | Mesaj No:19 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Cevap: kötü huy gıybet
Konuştuklarınıza dikkat edin. Çocuklarınız sizi aynen kopyalıyor. Geleceğin gıybetçilerini yetiştirmeyin. Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden kişilerin vay haline: (Hümeze, 1)
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
06 Ekim 2012, 12:27 | Mesaj No:20 |
Cevap: kötü huy gıybet Kendi adıma konuşuyorumki;Günümüzde uygulanması çok zor bir olay allah affetsin.Hiç kimseyi eleştirmesek bile siyasetçileri eleştiriyoruz, işvererenimizi elaştiriyoruz.ALLAH AFFETSİN...uzgn Hucurat/ 12: Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir. | |
Konuyu Toplam 14 Kişi okuyor. (0 Üye ve 14 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Gıybet-Dedikodu İle İlgili Sözler/medineweb | KEVİR | Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler | 5 | 30 Ocak 2018 14:15 |
Sanal âlemdeki gıybet, çok daha fazla günaha neden olabilir | EyMeN&TaLhA | İslami Haberler | 2 | 16Haziran 2015 23:02 |
Gıybet | KardelenGül | Adap-Edep-Ahlak | 0 | 16Haziran 2015 13:33 |
Bazı hikaye ve romanları ya da yazarlarını eleştirmek gıybet olur mu? | KuM TaNeSi | Soru Cevap Arşivi | 0 | 08 Nisan 2009 11:48 |
Hutbe:Gıybet | Seleme | Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat | 1 | 02 Mayıs 2008 20:33 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|