|
Konu Kimliği: Konu Sahibi CaferTayar,Açılış Tarihi: 01 Ekim 2007 (11:39), Konuya Son Cevap : 28 Nisan 2021 (02:05). Konuya 65 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
01 Ekim 2007, 11:39 | Mesaj No:1 |
Cafer Tayyar'ın Medineweb için Derlediği Makaleler Cafer Tayyar'ın Medineweb için Derlediği Makaleler Murat ve Ali zamanında çok iyi birer dostturlar. Murat çok kurnaz, zeki, atılgan; Ali ise tam tersine içine kapanık ve saftır. Murat'ın işleri çok iyi giderken bir anda her şey alt üst olur borca girer. Bu durumda da ilk olarak aklına Ali gelir çok iyi dostturlar, para onların arasında sorun bile olamaz, diyerek Ali'nin yanına gider ve arkadaşından borç ister tabii Ali de aynı şekilde aralarında bunun lafı olmayacağını düşünerek parayı çıkartır ve verir. Ali bu aralar nişanlıdır ve evlenmek içinde bir takım hazırlıklar yapmaya başlar; fakat bu sıralarda hiç ummadığı bir olayla karşılaşır. Murat gelmiş ve nişanlısına aşık olup onunla kendisinin evlenmek istediğini söylemiştir Ali bu durum karşısında çok şaşırır ama dostluk bu onu kıramaz ve nişanlısını Murat a verir. Aradan uzun bir zaman geçer bu sefer Ali'nin işleri bozulur ve kısa süre içerisinde işten atılır bir süre boş gezdikten sonra aklına Murat gelir. Dostunun çok iyi bir işi vardır ve kendisini yanına alır düşüncesiyle dostunun yanına gider fakat hiç ummadığı bir olayla karşılaşır Murat onu işe almak istemez ve daha fazla konuşmadan oradan ayrılır. Ali bu duruma anlam veremeden tekrar iş aramaya devam eder ama aklından dostunun yaptığı bu davranışı silemez. Günler geçer Ali'nin cebinde çok az miktarda para kalır ve yolda yürürken yaşlı bir amcaya rastlar; amca ilaç alması gerektiğini ama parası olmadığını söyler. Ali buna dayanamaz ve cebindeki son parayı çıkarır amcaya verir. Birkaç gün sonra ise amcanın öldüğünü ve mirasını ona bıraktığını öğrenir. İyi ama ilaç almak için parası olmayan adamın nasıl mirası olur ? Ali kısa zamanda amcanın bıraktığı parayı alarak dostunun evinin yakınlarında bir ev alır. Kısa bir süre sonra kapısı çalar bu sefer yaşlı bir teyzedir kapıdaki. Kalacak yeri olmadığını bütün ev işlerini yapabileceğini söyler Ali teyzeyi yanına alır. Aradan aylar geçer ve bir gün teyze tanıdığı çok iyi bir aile kızı olduğunu kendisinin de evlenmesi gerektiğini söyler ve Ali yi kızla tanıştırır. İkisi çok mutlu olur ve evlenmeye karar verirler . Düğün günü gelir davetliler arasında en iyi dostu Murat ta vardır. Ve an gelir Ali mikrofonu eline alarak : -''Zamanın birinde çok iyi bir dostum vardı ona ne borç nede kız arkadaşımı vermekten çekinmedim ki önemli şeyler değillerdi fakat o bana bir iş vermedi gene de her şey için sağ olsun iyi ki varsın dostum ''Der. Ve ardından Murat mikrofonu eline alır. -''seni işe nasıl alabilirdim sen dostumdun, emrim altında çalışamazdın Ve tabi benden de para almayı kabul edemezdin bu yüzden sana yaşlı babamı yolladım ölmek üzereydi, mirasını sana bıraktırdım yoksa kabul etmezdin. O yaşlı kadın benim annemdi; yalnız yaşıyordun yemeğinin temizliğini yapamazdın. Dedi ve devam etti. Nişanlın kötü yola düşmüştü ama o kadar saftın ki bunu bile fark edemedin ve şu anda evlendiğin kız benim kız kardeşim size mutluluklar!'' der ve oradan uzaklaşır... | |
Konu Sahibi CaferTayar 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Hacet kapısın tıklarken | Şiirler ve Şairler | CaferTayar | 0 | 2036 | 13 Eylül 2008 11:34 |
geçmiş zaman aynası | Şiirler ve Şairler | CaferTayar | 0 | 2141 | 13 Eylül 2008 11:29 |
Cuma Günü Selevat Getirmenin Önemi: | Dua Bölümü | Seyyid | 1 | 2490 | 12 Eylül 2008 12:39 |
rahmet katrelerinde bir cuma soluğunda dua | Dua Bölümü | CaferTayar | 0 | 2367 | 12 Eylül 2008 12:31 |
Hayat ve kulluğumuz açısından Ramazan | Cuma-Bayram-Kandiller | CaferTayar | 0 | 2050 | 06 Eylül 2008 13:07 |
01 Ekim 2007, 13:37 | Mesaj No:2 |
Cvp: GERÇEK DOSTLUK
vaybe ilginç kusura bakılmaz ise bir kaç kelime edeceğim önce çok duygulandım itiraf edeyim ama murat misali tiplemeler de yok ali misali tiplemelerde günümüzde .sonra ali saflığını realiteyle bağdaştırmak çok ta doğru değil.meçhul alemlerin insanları kısaca ama duygulandırıyor işte insanı elinize sağlık
| |
01 Ekim 2007, 16:35 | Mesaj No:3 |
Cvp: GERÇEK DOSTLUK
sevgi değer dostum elbette teşbih boyutlu bir abartı bulabiliriz bu hikayede önemli olan gönlümüze fedakarlık hatırlatmasıdır bizler yitirdiğimiz nice hasletlerimizi yeniden bulmanın heycanını yaşarsak infak denen o güzelim hasletlerimizde geri dönecektir sanırım | |
01 Ekim 2007, 16:50 | Mesaj No:4 | |
Cvp: GERÇEK DOSTLUK Alıntı:
evet bu hikaye bana da bayağı bi değişik geldi yaklaşık 2 yıl önce okumuştum bunu ama isimler yoktu.. hikayede abartı dahi olsa burda insana dostluk hakkında bilgilendirme var...bence çok güzel bir hikaye.. "İNSANLARA ÖYLE İYİ DAVRANINIZ Kİ ÖLÜMÜNÜZE DÜŞMANLARINIZ BİLE AĞLASIN" HZ. ALİ | ||
01 Ekim 2007, 17:28 | Mesaj No:5 |
Cvp: GERÇEK DOSTLUK
benim kaygım ne biliyormusunuz dostlar bu safdillilikle biz çok aldatıldık müslüman realist olacak müslüman allahın nuru ile bakmasını öğrenecek kardeşine karşı müşfik inanmayan karşısında azametli olacak hep elpençe divan durmayı anlattılar bize (( kesilir amma çekilmeye gelmez boynum )) demeyide unutmamak lazım diyorum acizane .
| |
01 Ekim 2007, 17:52 | Mesaj No:6 |
Cvp: GERÇEK DOSTLUK
elbette hüsnü zan kardeşim bizim duygularımız sizinkinden farklı değil yalnız düşünürken ve düşündürürken bir şeyi kaçırmamamız lazım oda bu teşbih her keze hitabdır yani sizin bu anki duygu ve düşüncenize farklı gelse bile birilerine ise tam uymaktadır yani önemli olan bize tavır sergileyen ve kin duyanların ne düşündüğünün hesabını yapmak değil marifet ben rabbimin bana verdikleriyle ne yapabilirim...nasıl yapabilirim ve bu yoldaki merhametimi nasıl çoğaltabilirim, eğer bu niyeti taşırsak sanırım rıza-i bariye erebiliriz. yani bakmak ve görmek veya bakış açımızın halis bir saflıkta olgunlaşabilmesi | |
10 Ekim 2007, 17:31 | Mesaj No:7 |
Ayakkabıcı
Ayakkabıcı , yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi Ayakkabıcı , yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkan için yeterliydi. Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle... Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkandan dışarı fırlayıp: Küçükk!. diye seslendi. Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika!. Çocuk, ona dönerek: Gerçekten çok güzeller!. diye tebessüm etti. Ama benim bir bacağım doğuştan eksik. Bence önemli değil!. diye atıldı adam. Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki!. Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı ya da imânı. Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü: Keşke imanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi. Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp: Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki? Çok basit!. dedi, adam. Eğer imanımız yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işaret ederek: Baktığın ayakkabı, sana yakışır!.. dedi. Denemek ister misin? Çocuk, başını yanlara sallayıp: Üzerinde 30 lira yazıyor, dedi. Almam mümkün değil ki!. İndirim sezonunu, senin için biraz öne alırım!. dedi adam. Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder. Çocuk biraz düşünüp: Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!. dedi. Onu kim alacak ki? Amma yaptın ha!. diye güldü adam. Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım. Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek: Üstelik de öğrencisin değil mi? diye sordu. İkiye gidiyorum!. diye atıldı çocuk. Üçe geçtim sayılır. Tamam işte!. dedi adam. 5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!. Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkana girdi. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynısıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererekBenim satış işlemim bitti!. dedi. Sen de bana, bunu satsan memnun olurum. Şaka mı yapıyorsunuz? diye kekeledi çocuk. Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi? be arkadaş.. dedi, adam. Antika eşyalardan haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30- 40 lira eder. Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları, üzerinden atabilmiş değildi. Mutlaka bir rüyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rüya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kağıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek: Bana göre 20 lira yeterli.. dedi. İndirim mevsimini başlattınız ya!.. Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip: Babam haklıymış! dedi. Sakat olduğum için, üzülmeme hiç gerek yok | |
11 Ekim 2007, 01:08 | Mesaj No:8 |
ZULME BEDDUA
Gönlümüz, acının duyarsızlığından muzdarip, Bedenlerimiz, soğuk betonların duyarsızlığından katı, Umudumuz, müminlerin ilgisizliğinden bitap, Aşkımız, ihanetlerin kararsızlığından sevdaya karşı ölü, baharların, kırağıyla çiçeklerini döken ağaçları gibi bizar. Dilimizi yöneltiyoruz zatına bedduayla azar, azar: Çağın dakyanuslarına, çağın firavunlarına, Çağın nemrutlarına, çağın tağutlarına, Ve onların yandaşları, yardakçılarına. Duyun bizi, duyun sesimizi ve bilin ki; İntizarımız yüceleredir artık, İntizarımız yüceleredir artık. Ey kendinden korkarak gizli, gizli ağlayanların Rabbi! Bilirim sen görüp gözetensin! Ey yardım taleplerini ve imdat çağrılarını işiten Rabbim! Sen ya Maniu! Sen Ya Dafi! Duanıza âmin ey bu ülkenin mazlum eleri Başınızdaki bürde Rab’imin buyruğunu temsil ediyor, Kimliğinize Hz. Zeynep’in vakurluğunu katarken; Eğilmeyen başınız everesttende yücedir kızım. Kim ne derse desin; sizlerle onurlanıyorum.. Örtünüz, örfünüz ve ömrünüz, özde varlığımın onuru. Ona dil uzatanlara en kalbi intizar ile “ah” ederken; Ya Kahhar! Ya Kahhar! Ya Kahhar olan Rabbim! Dilleriyle tahkir edenleri, kahrına duçar eyle! Elleriyle uzananları, viran ve naçar eyle! Âmin âmin âmin İman ve ilim adına, kulluk bilincinin Kadınca özelliğini kavrayarak, Ülkemizin aydın evlatlarına anne olmayı Kızlarıma çok görüp, horlayanları hakir eyle Allahım! Âmin âmin âmin Kızlarımın gözlerine yaş yerine sevgi tomurcukları, gönllerine ilim hazlarını çok görüp mahzunlaştıranları Onları insanlık dışı baskılarla bıktıranları, Sen ebedi ağır belalarla bunalt ya Rabbi! Âmin âmin âmin Çağın, çağdışı cürümüyle, cinayet-i insan olanlara, Kara vicdanlarındaki kâbusları, korkularına sebep eyleyip, Eza, cefa ve zulmün en çetin acımasızlığını reva görenlere, Sende o çetin günün mahrumluğunun tattır ya Rabbi! Âmin âmin âmin Sen ki; haddi aşanlara haddini bildirensin! Zararlarını bizden uzaklaştıransın! Mülkün Malik’i, yaratılanların Halik’ısın! Rahmete muhtaçlara yardım sendendir! Sen Bedşişşedid’sin! Beisivenikam’sın! Şiddetli intikam sahibisin! İsmin hürmetine kıskıvrak yakalayan Şiddetli azabın sahibisin! Sen ki; düşmanları kahredensin! Bu isimlerinle bir kez daha sana yalvararak Beyan-ı ah ile intizarımızı, Bedduaya dönüştürüyoruz ya Rab! Bize bu zulmü layık görenleri, Senin kahreden isimlerine havale ediyoruz. Sen Kahhar’sın! Sen Aziz’sin! Sen Cebbar’sın! Sen Aziz-un züntikam’sın! Takatimiz tükendi, dilimiz beddua ile bilendi, Mazlumluğumuz Resulün gönlüne bile acı verir oldu. Muhabbetin muvaffakiyetinde bizi feraha erdir ya Rab! Âmin Bize zulmedenlere, zulümlerinde zevalle yerdir ya Rabbi! Âmin Dünyadaki şaşılıklarını, ahirettede artır ya Rabbi! Âmin Bu dünyada ferasetlerini yok ettiğin gibi, akıllarını da gider Âmin Gönüllerini kara eyle! Gözlerinin ferini gider ya Rab! Âmin En karubbiz zaman içersinde gönüllerini daralt, Günlerini karart, saltanatlarını sarart, Zevalin çöplüğünde zulümleriyle hiç olsunlar ya Rabbi! Âmin âmin âmin. Bi hürmet-i taha ve yasin Velhamdulillahi Rabbi lalemin. GÖNÜL DOSTU VARIDATI SIR YANİ | |
06 Kasım 2007, 22:37 | Mesaj No:9 |
Konuşmada Nefes Tekniklerinin Önemi
Yaşam sürüp giderken sürekli olarak nefes alıp veririz. Nefes alıp verirken bunu nasıl yaptığımızı düşünmeyiz. Ama topluluk karşısında konuşmalar yapıyorsanız alıştırmalarla nefesinizi geliştirmeniz gerekir. Aslında sesini, dolayısıyla nefesini kullanmak zorunda olan herkes nefes alış verişini kontrol altına alarak, bilinçli bir hareket haline getirmelidir. Konuşma yaparken veya şarkı söylerken nefes alış verişinde göz önünde tutulması gereken noktalar şunlardır: Nefes: 1- Derin, 2- Sık, 3- Çabuk, 4- Düzenli, 5- Yumuşak, 6- Gürültüsüz alınmalıdır. En önemlisi gürültülü nefes alma büyük bir kusurdur. Dinleyiciyi rahatsız eder ve bu halin önüne geçilemezse konuşmacının konuşma kalitesini düşürür. Genel olarak burundan nefes alınması gerekse de, konuşmanın en sağlıklı şekilde oluşturulabilmesi ve diksiyonun anlaşılabilmesi için bazen ağızdan nefes almak da gerekebilir. Konuşmacı, konuşma yaparken burundan nefes alacak kadar zaman bulamadığında ve duraklama zamanlarının kısaltılması gerektiğinde sözler seri bir şekilde hızla söylenirken duraksama zamanları kısalır, solunum gittikçe sıklaşır ve o zaman sadece burundan nefes almak yeterli olmaz. Böyle hallerde ağız ve burundan beraber nefes almak gerekir. Şarkıcı, oyuncu, öğretmen, sunucu gibi konuşmacılar sözlerini genellikle ayakta söylediği için, bulunduğu pozisyonuna uygun olarak nefesini ayarlamak zorundadırlar. Nefes verirken onu tutumlu kullanmak ve nefesi birden vermemek gerekir ki, uzun cümlelerin sonuna kadar nefesini yetirebilsin, cümlenin anlamını düşürecek yerlerde nefes almak zorunda kalmasın. Bu önemli kurala uyulmadığında, konuşmacılar nefeslerini boşuna harcadıklarından çok çabuk yorulurlar. Şaşkınlığı anlatan söze çoğunlukla gürültüsüz bir nefes verdikten sonra başlanır. Bu gülmek için de böyledir. Nefesin bitmesine rağmen o nefesle konuşmaya çalışmak hatalıdır. Söze, nefes vermenin başlangıcında başlamalıdır. Hiçbir zaman nefesin sonuna kadar söz söylenmemelidir. Çünkü nefesle beraber ses de kuvvetini kaybeder ve ses cümlenin sonuna doğru duyulmaz bir hal alır. Kontrollü davranıldığında konuşmacı konuşmanın pek çok yerinde nefes alma fırsatını rahatlıkla bulabilir. Bir cümlenin başındaki söz kadar, sonunda ki sözde yeterli seviyede güçlü ve anlaşılır olmalıdır ve konuşmacı cümle sonlarını iyi ve belirgin söylemeye çalışmalıdır. Nefes verme, her zaman eşit ve sarsıntısız olmalıdır. Genellikle heyecan kontrol edilmediğin de ses, kulağa hoş gelmeyen bir vibrasyon kazanarak keçi sesi gibi titreyebilir. Bu ses titremesi nefes yolundaki adalelerin aşırı gerilmesinden kaynaklanır. Bu durum dinleyiciyi son derece rahatsız eder. Nefesin alışlardaki sıklık oranı kişinin anlatmak istediği ifadedeki duyguların şiddetine bağlı olarak, sesin yüksekliği ve volümüyle ilgili olarak değişebilir. Konuşurken kaç kez nefes alıp vermek gerekeceğini tam olarak saptamak olanağı yoksa da bunu en az sayıda gerçekleştirmek konuşmanın kalitesini artırır. İyi konuşmalar yapabilmek için iyi bir nefes alıp verme tekniğine sahip olmamız kesinlikle gerekir. Sesimiz, dinleyiciye nefesimizle havayı titreştirmemiz sayesinde ulaşır. Eğer nefes basıncı zayıf olursa, ses de zayıf olur. Eğer nefes verirken gereğinden fazla hava çıkışı olursa, bu seferde ses kaslarının tam kapanması sebebiyle net ses çıkması engellenir ve konuşmacı çabuk yorulur. Bu daha çok ses tellerinde nodül oluşmuş konuşmacı ve şarkıcılarda görülür. Eğer nefes alıp verme düzensizse, söz akışı da gereksiz duraksamalar yüzünden anlamsız ve sıkıcı olur. Nefes asında, şarkının veya konuşmanın durak yerlerini işaret eder ve bu esnada konuşmacının dinlenmesini sağlar. Zorlu hareketler yaparken ya da spor yaparken nefes kapasitemiz yeterli değilse, çabuk yoruluruz ve daha çok nefes gereksinimi duyarız. Zorlu hareketler yaparken, örneğin koşarken kondisyon denilen beden direncinin nefes kapasitesiyle yakından ilişkisi vardır. Böyle bir durumda konuşmak veya şarkı söylemek zorunda kalırsanız nefesinizi daha idareli kullanmanız ve daha kapasiteli nefesler almanız gerekir. Sesi oluşturan, tonun yoğunluğunu ve sürekliliğini sağlayan şey, nefesinizi kontrol etme becerinizdir. Nefes sorunu ülkemizde daha yeni gündeme gelmektedir. Nefes tekniklerinin ne derece gerekli olduğunun farkına yeni, yeni varılmaktadır. Oysa özellikle Doğu ve Uzakdoğu'ya bakacak olursanız nefes biliminin binlerce yıldır gündemde olduğunu görürsünüz. Bu coğrafyada yaşayanlar oluşturdukları nefes kültürüne bağlı olarak, birçok konuda nefes tekniklerinin yardımına başvururlar. Nefes alış verişleri konusunda kitleler üzerinde araştırmalar yapıldığında, nerdeyse tümünde yanlış veya eksik nefes alış verişi yapıldığı gözlenmektedir. Konuşmacının en önemli donanımı sesidir. Kendini iyi ifade etmek isteyen herkesin konuşmalarını güzel ve etkileyici bir biçimde gerçekleşebilmesi için sesini en iyi şekilde kullanmasını öğrenmesi gerekir. Nefesiniz yeterli değilse bu yaşamsal gerekliliği elde edemezsiniz. Nefesini gerektiği gibi kullanamayan konuşma ve şarkı söylemede yeterlilik sağlayamaz ve sanatında veya iş hayatında istediği performansı ve buna bağlı olarak başarıyı yakalayamaz. Eksik nefes, ya da nefesin yanlış alınması ne demektir? Nefes alış verişlerin, diyafram kullanılmadan yalnızca ciğerlerin üst bölgesiyle yapılması, dolayısıyla ciğer kapasitesinin tamamının kullanılamaması demektir. Bunun nedeni nefes alış sırasında, bel ve mide kaslarımızın görevlerini yapmamalarıdır. Nefesin yanlış alınıp, yanlış kullanılması konuşma açısından çok önemli sorunlar doğurur. Nefesimizi doğru alıp, doğru bir biçimde kullanamıyorsak tonsuz, yavan bir ses çıkar ağzımızdan. Bu duygusuz bir sestir. Bu cılız bir sestir. Hele bir de gergin bir bedene sahipsek, özellikle gırtlak, omuz ve boyun kaslarımızda gerginlik varsa, güzel ve rahat bir ton asla elde edemeyiz. Kasların gerilip gevşemesi nedeniyle, nefes sese dönüşmeden önce, sayısız değişikliklere uğrar. Ses ve nefesin dengeli bir biçimde kullanılabilmesi için, kasların gergin olmaması gerekir. Gerginlik ses ve nefes dengesini engeller. Bu engellemede nefesin, dolayısıyla sesin bozulmasına neden olur. Konuşurken nefes ne zaman alınır? Nefes, cümle başında alınır. Eğer, cümle uzunsa, anlamı bölmeyecek bir virgülden sonra alınır. Nefes alma bilincinden habersiz isek, nefesi bize otonom sinir sistemimiz aldırır. Bu durumda kontrol elimizde olmadığından belirsizlik ve düzensizlik ve nefesin yanlış kullanımı nedeniyle pek çok konuşma sorunu yaşanır. Örneğin cümleye başladınız ve cümleyi bitirecek nefesiniz var ama kontrolsuz ve anlamsız bir şekilde cümlenin ortasında nefes alabilir, cümlenin anlamını bozabilirsiniz. Sizi dinleyen kişi, anlamı toparlayana kadar siz ikinci cümleye geçersiniz, kişi ikinci cümlenin anlamını toparlayana kadar siz üçüncü cümleye geçersiniz, belki de üçüncü cümlenin de ortasında da gereksiz bir nefes alıp anlamı dahada zorlaştırırsınız. Böylece sizi dinleyen kişiyle sizin aranızda amansız bir yarış başlar. Dinleyen kişi, cümle anlamlarını derleyip toparlamakta güçlük çekeceğinden kısa zamanda yorulacak ve sizi dinlemekten vazgeçecektir. Bir başka kontrolsüzlük örneği; Konuşmanın içinde yeni bir cümleye başladınız ama, cümleyi başında nefes almayı unuttuğunuz için cümleyi bitirecek yeterli nefesiniz yok. Nefes almadığınız için cümlenin sonuna doğru nefesiniz tükenir ve sesiniz duyulmaz olur.. Yani, cümlenin son bir ya da iki sözcüğünü söylememiş olursunuz. Oysa Türkçe de cümle sonları çok önemlidir. Çünkü yüklem, yani eylem cümlenin sonundadır. Oturdun mu? Geldin mi? Gittin mi? vs…gibi. Cümlenin sonunda nefesiniz tükendiğinde son kelimeyi söyleyemez veya duyuramazsanız cümlenin anlamı yok olur. Bugüne kadar pek çoğumuz, nefesimizi nasıl aldığımızı ve özellikle konuşurken onu nasıl kullanmamız gerektiğini düşünmemişizdir. Belki, şimdiye kadar size kimse "Nasıl nefes alıyorsun? " gibi bir soru sormamıştır. Ama, sanıyorum bu yazıyı okuduktan sonra, daha kapasiteli, doğru nefes alıp verme konusunda düşünmeye başladınız, bile.! | |
06 Kasım 2007, 22:59 | Mesaj No:10 |
Cvp: Konuşmada Nefes Tekniklerinin Önemi
çok önemli bir diksiyon kuralına değinmişsiniz emeğinize sağlık.. hitabeti güçlendiren önemli teknikler biride bu nefes kontrolüdür.. ses tonu güzel olanlarda bu tarz teknik daha bir etkili ifade oluşturmaktadır kişide.. çoğu radyocularda ve haber spikerlerinde vardır bu.. aslında nefes ağarlayan en güzel kaynak kitap okumaktır.. çünkü kitap vurguların nerede yapılacağını kişiye göstermektedir.. | |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Cafer Tayar'ın şeçtiği şiirler | CaferTayar | Şiirler ve Şairler | 37 | 28 Nisan 2021 01:49 |
BU KAÇINCI VEDA!!-Medineweb Makaleler | NİLGÜN YAZAR | Makale ve Köşe Yazıları | 8 | 14 Ocak 2018 19:04 |
İmam Cafer-i Sadık(a.s) | 9Esra | Ashab-Kiram(r.a) | 0 | 03 Ağustos 2015 12:12 |
Gülümseme ile ilgili makaleler. | TufeyL | Makale ve Köşe Yazıları | 5 | 03 Ekim 2009 23:11 |
Cafer tayyar kendir üstadımız ile; haluk nurbaki üstadımız hakkında bir röportaj.. | AŞK'ÜL İSLAM | Anket'ler-Röportaj'lar | 1 | 05 Eylül 2007 00:46 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|