|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medineweb,Açılış Tarihi: 28 Şubat 2015 (15:53), Konuya Son Cevap : 28 Şubat 2015 (16:02). Konuya 13 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
28 Şubat 2015, 16:01 | Mesaj No:11 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: İNUZEM islam ahlak felsefesi der özeti(tüm haftalar)
8. İslâm Ahlâk Ve Felsefesi Hz. Peygamber döneminde İslâm Ahlâkı, bütün sınırları belirlenmiş ilke ve kurallarıyla beraber tedvin edilmiş bir vaziyette değildi. Kuran ve hadislerdeki ahlâk ilkeleri, sahabenin kendi anlayış ve yaşayışlarına göre uygulanıyordu. Eğer uygulama ve anlayışta bir problem çıkarsa, bu problemler de bizzat Hz. Peygamber tarafından çözüme kavuşturuluyordu. Ancak sonraki dönemlerde, her topluluk İslam’ı anlama ve yaşama biçimlerine göre bir ahlâk tarzı oluşturmaya başladı. İşte bu klasik dönemde (Hicri V. Asır) genellikle ahlâk çalışmalarının şu üç ana grup etrafında toplandığı görülmektedir: 1)Kuran Ahlâkı: Bu ahlak anlayışı, doğrudan Kitap ve Sünnetle belirlenen ahlâk ve ahlak esaslarına dayanır. 2)Tasavvufi Ahlâkı: Bu ahlak sistemi, esas itibariyle Kur'an ve Hadislere dayanmakla birlikte, ahlaki eylemde daha çok tasavvufi yorum ve yaşayışa ağırlık veren bir ahlak anlayışıdır. 3)Felsefî Ahlâk: Felsefî Ahlâk ise, Kuran ve Tasavvuf ahlâkının dayanakları olan naklî verilerle beraber, aklın ilkelerine dayanan bir ahlâktır. İlk dönemlerde Felsefî ahlâk, ya Yunan ahlâk kitaplarından tercüme edilmiş veya o yöntemle yeniden ele alınmış ahlâk anlayışıdır. Çünkü Antik Yunan'da ahlâk, Sokrates, Eflatun ve Aristoteles ile beraber ayrı bir bilim dalı haline getirilmiştir. İslâm düşüncesinde, ilk defa dinî ahlâk anlayışına karşılık, felsefî ahlâka önem verenlerin İhvan-ı Safa olduğunu belirtmeliyiz. Ahlâk yazarları ve eserleri arasında; İbni Miskeveyh’in, Tehzibu’l-Ahlâk; Yusuf Hâs Hacib’in, Kutadgu Bilig; Edip Ahmet Yugnaklı'nın, Atabetü'l-Hakâik; Mevlanâ'nın Mesnevi; Nasreddin-i Tûsî'nin Ahlâk-ı Nasır; Sadi-i Şirazî'nin, Bostan ve Gülistan; el-îcî'nin Ahlâk-ı Adudi; Aksaraylı Şeyh Cemâleddin Muhamme’in, Ahlâk-ı Cemali; Celâleddin Devvanî'nin, Ahlâk-ı Celâli; Hüseyin Vaiz Kâşifi'nin Ahlâk-ı Muhsinî; Zenbilli Ali Efendi'nin, İlm-i Ahlâk; Koca Nişancı Mustafa Paşa'nın, Mevahibu’l- Hâllâk fi Meratib’il-Ahlak; Kınalızâde Ali Efendi'nin, Ahlâk-ı Alâ vb. daha birçok klasik eserleri sayabiliriz. |
28 Şubat 2015, 16:01 | Mesaj No:12 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: İNUZEM islam ahlak felsefesi der özeti(tüm haftalar)
AHLÂK FELSEFESİNDE İYİ (Hayır) VE KÖTÜ (Şer) KAVRAMLARI İyi ve kötünün ne olduğuyla ilgili bazı farklı yaklaşım ve tanımlardan söz edilebilir. Bunların bir kısmı kozmik, bir kısmı antropolojik, diğer bir kısmı da din esaslı temellendirmelere dayandırılır. Birinci anlayışa göre; ona uygun düşen ve onunla bütünleşen her şeyi iyi, uyumsuzluk ve aykırılık gösteren şeyleri de kötü olarak nitelendirirler. İkinci yol olan iyinin antropolojik temellendirilmesinde ise hareket noktasında insana ait bir takım değerlendirmeler yer alır. Bu değerlendirme, biri doğal, diğeri doğal olmayan iki halde ortaya çıkar: Birinci durumda, insanın ne olduğu veya ne olarak görüldüğünden yola çıkılır ve bu insanın, dıştan konulmuş hiçbir düzen öngörülmeksizin uğrunda çaba harcamaya değer bir "iyi"ye ulaşmaya çalıştığı varsayılır. İkinci durumda ise, iyi ve kötü, temeli tabiat ve tanrısal olana dayanmadan, doğrudan bir akıl varlığı olan otonom insanın "ahlâk yasası" olarak koyduğu yasalarca belirlenir. Üçüncü yol olan dinî yol ise, Tanrı kavramından yola çıkarak iyinin temellendirilmesi yoludur. Bu yolu seçenler iyiyi, Tanrı'nın iradesiyle uygunluk içinde olmak olarak anlarlar. İslâm ahlâkçılarında "hüsün (iyi) - kübûh (kötü)" problemi olarak ele alınmış ve bu konuda çeşitli açıklamalara yer verilmiştir. Genel olarak, hüsün ve kübûhun İslâm düşünürlerinde üç manaya kullanıldığını görülür: a) Hüsün, kendi başına zatı gereği iyi, adalet gibi bir olgunluğa sahip olma; kübûh da zatı gereği kötü, zulüm gibi bir eksikliğe işaret eder. b)Husûn, kendi başına değil, sadece amaca uygun olmak; kübûh, ise her türlü amaca uygun olmamaktır. c) Husûn, iyiye yaptığı katkı sebebiyle dünyada övülmeye, ahirette sevaba sebep olan; kübûh ise, dünyada yerilmeye, ahirette de azaba sebep olan şeydir. Türk İslâm ahlâkçılarından M. Rahmi ise iyi ve kötü mefhumlarının ayırt edilememesini, zaman, mekân ve insanlara göre değişmesinin sebeplerini, cehalet, menfaat ve ihtirasa, insanların tecrübe ve düşünce yönünden denk olmayışlarına bağlamaktadır. |
28 Şubat 2015, 16:02 | Mesaj No:13 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: İNUZEM islam ahlak felsefesi der özeti(tüm haftalar)
AHLÂKÎ DAVRANIŞ VE ÖZELLİKLERİ Ahlâkî davranışı şu şekilde tanımlamak mümkündür: Akıl ve irade sahibi bir insanın, hayır işlemek amacıyla, özgür olarak yaptığı şuurlu davranışlardır. ( 2011 NO YÜKSELTME S:20 )-( 2012 FİNAL S:3 ) Buna göre, bilmeden ve zoraki yapılan bir eylem, ahlâkî olarak değerlendirilmez. Çünkü ahlâkî davranış, iradeli bir davranıştır. Ahlâkçılara göre, ahlâkî davranışları yöneten sebepler farklı olsa da, hepsinde ortak olan bir nokta vardır; o da, "insan iradesinin özgür olmasıdır." Bütünüyle bu emir ve yasaklara uymakla beraber, adalet, hikmet, cömertlik, sadakat, sabır, metanet, tevazu, itidal vb. davranışlar iyi ahlâkı; bunların tam karşıtı olan, zulüm, bilgisizlik, cimrilik, israf, sözünden dönmek, yalancılık, gıybet, hiddet, kibir vb. davranışlar da, kötü ahlâkı meydana getirirler. İyi ahlâkın insan nefsinde tesirli olabilmesi için, onun fazilet adını verdiğimiz "mekârim-i ahlâk” haline yükselmesi beklenir. 5. AHLÂKÎ YARGI Ahlâk hükümler, Matematik ve pozitif bilimlerdeki hükümler gibi sadece doğru bir sonucu değil, aynı zamanda, bir isteği de bildirirler. Meselâ, şu şey iyidir, ben onu yapabilirim, o halde yapmalıyım; aynı şekilde hırsızlık kötüdür yargısı, ahlâkî hüküm olarak hırsızlık yapma şeklindeki bir emirden ibarettir. Her ahlâkî davranışın bir ahlâkî yargı olabilmesi için, onun vicdanın tahlilinden geçmesi ve mantıkî bir önerme şeklinde ifade edilmesi gerekir. Bu tip ahlâkî hükümlerde, ya iyiyi gerçekleştirmek yahut ta istenmeyen kötüyü engellemek, anlayışı vardır. Demek oluyor ki, ahlâkî hükümler: ahlâkî fiillerin sonuç ve içeriğine göre ortaya çıkan manevî bir karşılıktır. Eğer bir kişinin fiilleri kendisine ve başkalarına fayda ve zarar vermiyorsa, o kişinin davranışı için bir ahlâkî hükümden söz edilemez. ( 2011 NO YÜKSELTME S:17 ) |
28 Şubat 2015, 16:02 | Mesaj No:14 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: İNUZEM islam ahlak felsefesi der özeti(tüm haftalar)
6. AHLÂKÎ EYLEMİN KAYNAĞI (NEFSİN GÜÇLERİ MESELESİ) Nefsin güçlerini temellendirme meselesinde, birçok ahlâkçı İbni Miskeveyhin etkisiyle, bu güçleri üç gruba ayırmışlardır: a. Kuwe-i Fikriyye, (Düşünerek söz söyleme gücü), b. Kuwe-i Gazabiyye, (Üstün gelme gücü) c. Kuwe-i Şeheviyye, (Soyunu devam ettirme gücü) a. Kuvve-i Fikriye: Geleneksel İslam ahlâkçılara göre, Kuvve-i Akile-i Fikriye (Aklın Düşünme Gücü) de denilen bu kuvvetin merkezi, beyindir. İnsanın bütün düşünce ve eylemlerinin yöneticisi bu güçtür. Bu yetinin bir türü de, Hakk’ı Batıl’dan ayıran, anlama (tefehhüm)dır. Bu gücün, insanları iyi eylem ve davranışa sevk eden yönüne de edep denir. ( 2011 NO YÜKSELTME S:18 )-( 2012 FİNAL S: 2 ) Bu gücün gayesi de insanları daima doğruya ve Hak olana yöneltmektir. Düşünce ve benzeri bütün fiiller bu güçten meydana gelir. Bu gücün de, özellikle iki haline dikkat çekilmektedir. Bunlar: Orta hal ve aşırı hali. Bu güçte asıl olan orta haldir; eğer bu güç, tam kıvamında bulunursa, halin sahibi hata yapmayan akıl gücüne ve sağlıklı düşünme ve iyi ile kötüyü ayırma gücü sahip olur. İşte bu gücün orta halinde, Hikmet denilen erdem ortaya çıkar. Üstün gelme gücünün aşırılık hali de ikiye ayrılır: 1-İfrat (meşru bir eylemde aşırıya gitme hali): Bu kavram, orta hal sınırını aşmak, haddi aşmak, olması gerekeni, gereğinden fazla yapmak manalarına gelmektedir. Yemek ve içmek insan için gerekli iken, gereğinden fazla yemek, çeşitli hastalıklara yol açabilir. Cinsellikte aşırıya kaçmak ta bunun gibi. 2-Tefrit (meşru bir eylemde gereği kadar eylemde bulunmama; Orta halin altında kalma): Herhangi bir işi eksik yapmak. Örneğin, yeterince beslenmeyen insan sağlıksız kalması, evlenip bir yuva kurmuş insanların, sırf yanlış inançlardan dolayı, eşlerini ihmal etmesi gibi. b. Kuvve-i Gazabiyye: Kuvve-i hayvaniye de denen bu gücün bedendeki yeri kalptir. Bazı farklılıklar arz etse de bu yeti, insan ve hayvanda ortak olarak bulunur. Bu güç, canlı varlığın bedenini koruma da dâhil olmak üzere, bütün menfaatlerini korumaya sevk eder. Zararı yok etmenin kaynağı olan bu güç insanda, üstün gelme, sevgi ve reislik(başkan) şeklinde ortaya çıkar. Gazap kuvvetinin de tıpkı fikir kuvveti gibi, orta hali ve aşırı halleri söz konusudur. Bunun orta hali, şecaat (yiğitlik), hakkını korumada ve savaş halinde kahramanlıklar gösterme şeklinde açıklanabilir. Orta hal dışındaki yönlerinden ifratı, aşırı öfke ve orantısız güç kullanma; tefriti ise zayıf kalplilik ve korkaklık olarak tanımlanmaktadır. İslam ahlâkçıları zayıf kalpliliği, bütün kötülük ve reziletlerin temeli olarak kabul etmektedirler. c. Kuvve-i Şeheviye: Bu kuvvet ahlâkçılarca, gıdalanma ve yaşama gücü, menfaati elde etmenin kaynağı olarak kabul edilir. Bu yeti sayesinde insan, kendisine uygun olanı arar ve bulur. Bu kabiliyet, insan, hayvan ve bitkilerde ortak olarak vardır. İnsan cinsel hayatını bu gücü sayesinde düzene sokar. Hayatın devamı için lüzumlu olan gıdalar bu kuvvetle arzulanır. Diğer kuvvetlerde olduğu gibi, bu kuvvette de bir orta hal ve aşırılık söz konusudur. Bunun orta halinden iffet doğar; aşırılıkta çok ileri gitme durumundan hırs ve açgözlülük, eksik olması halinde ise zayıf şehvetlilik ortaya çıkar. ( 2011 NO YÜKSELTME S:19 ) İnsan ruhunda bulunan bu üç kuvvetlerin orta noktası, hikmet, şecaat, iffet ve adalet gibi dört temel fazileti meydana getirirler. Bunlardan adalet, diğer üç temel fazileti de içine alarak hepsinin esası sayılmıştır. Düşünce tarihinde, bu dört temel fazilet ilk defa Sokrates (M.Ö. 470-399) derslerinde konu edinmiştir. Daha sonraki dönemde, bu faziletleri ünlü Yunan düşünürü Aristoteles (M.Ö.374-322) sistemleştirmiştir. |
Konuyu Toplam 8 Kişi okuyor. (0 Üye ve 8 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
ATAUZEM =islam ahlak felsefesi= 7.ünite (özet) | EyMeN&TaLhA | Erzurum Atatürk İlitam | 0 | 19 Şubat 2015 13:36 |
ATAUZEM =islam ahlak felsefesi= 5.ünite (özet) | EyMeN&TaLhA | Erzurum Atatürk İlitam | 0 | 19 Şubat 2015 13:28 |
Islam ahlak felsefesi | f_kryln | Din Felsefesi | 0 | 01 Kasım 2013 16:40 |
Islam ahlak felsefesi soruları | Medine-web | İslam Ahlak Felsefesi | 0 | 28 Ekim 2013 13:48 |
Islam ahlak felsefesi | f_kryln | İslam Ahlak Felsefesi | 0 | 25 Ekim 2013 16:28 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|