Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Muhtelif Konular

Konu Kimliği: Konu Sahibi YaŞuHa,Açılış Tarihi:  22 Aralık 2011 (15:46), Konuya Son Cevap : 22 Aralık 2011 (15:46). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 22 Aralık 2011, 15:46   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
YaŞuHa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:YaŞuHa isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13867
Üyelik T.: 24 Mayıs 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Yaş:31
Mesaj: 1.005
Konular: 399
Beğenildi:30
Beğendi:5
Takdirleri:53
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Bilebilirler mi?

Bilebilirler mi?

ÖLÜLER, ZİYARETÇİLERİNİ VE ONLARIN KENDİLERİNE VERDİKLERİ SELAMLARI

BİLEBİLİRLER Mİ?

İbni Abdü'1-Ber der ki: "Rasûlullah'tarj gelen bir habere göre: 'Bir kimse dünyada tanıdığı bir kimsenin kabrinden geçerken ona selam verirse, ölü­nün selamı alması için (Allah) ruhunu ona iade eder" [3]buyurulmuştur, Bu haber, ölünün, ziyaretçisini tanıyıp verilen selamı aldığına delildir.
es-Sahîkayn'da farklı şekillerde rivayet edilen bir hadiste, Rasûlullah Bedir günü, müşrik ölülerinin bir kuyuya gömülmesini emretti. [4] Harp son­rasında Bedir'e gelişinde müşrik ölülerinin isimlerini de anarak «fülan oğlu fülan, fülan oğlu fülan, Rabbinizin size va'dettiğini gerçek buldunuz mu? Ben Rabbimin bana olan vâ'dini gerçek buldum» diye nida etti. Rasûlullah'm nidasını duyan Hz. Ömer: "Ey Allah'ın Rasûlü, ölmüş, etleri paramparça olmuş insanlarla mı konuşuyorsun?" diye sordu. Rasûlullah da: "Beni hak üze­re gönderen Allah'a yemin olsunki, siz onlardan daha iyi duyamazsınız. Ama onlar cevap veremezler" buyurdu.
Bir rivayette de mezara konulduktan sonra ölünün, ayrılan dostlarının ayak seslerini duyduğu belirtilmiştir. [5]
Rasûlullah, ümmetinin ölülere: "Ey mü'minler topluluğu! Allah'ın sela­mı üzerinize olsun (esselamû aleykümdara kavmin mü'minin)" [6] şeklinde se­lamlarım alıyormuş gibi selam vermelerini önermiştir. Haddizatında bu şe­kilde selam, duyan düşünen insanlara verilir. Ölüler kendilerine verilen se­lamı duymamış olsalardı (ki, yokluk ve cansıza hitap olacağından) bu abes olurdu.
Ölünün ziyaretçilerini tanıması tevatüren sabit olduğu gibi selef6 a [7]leri de bu konuda müttefiktirler.
Bekir Abdullah b. Muhammed b. Ubeyd b. Ebi'd-Dünyâ, Kitâbiı'l Kubûr'un ölülerin ziyaretçilerini tanıması babında der ki: Muhammed K* Avndan, o da Yahya b. Yemândan [8], o da Abdullah b. Sem'ândan, o da Zeyrf k Eslem'den, o da Hz. Âişe'den rivayet ettiğine göre, Rasûlullah şöyle buyvı muştur: "Bir kimse müslüman bir kardeşinin kabrine varır, kabrinin bası da oturup onunla selamlaşırsa, ölü selamını alır ve ayrılana kadar ziyarete'" siyle beraber olur."
Muhammed b. Kudâme el-Cehverî'nin [9] Ma'n b îsâ el-Kazzâz'dan, o da Hişam b. Sa'ddan, o da Zeyd b. Eslem'den, o da Ebû Hureyre'den naklettiğine göre, Rasûlullah şöyle buyurur: "Bir kimse tanıdığı bir kişinin kabrine varın selam verirse, ölü onu tanıyarak selamını alır. Tanımadığı bir ölüye selam verdiğinde ise yalnızca selamım alır."
Muhammed b. Hüseyn Yahya b. Bistam [10]el-Asgar'dan [11], o da Mes-ma'dan, o da Âli Asım el-Cuhderiye mensub birinden naklettiğine göre ona dedim ki: "Sen hâlâ ölmedin mi?" Asım Cuhderî: "Evet öldüm" dedi. "Peki şimdi neredesin?" Asım: "Şu anda cennet bahçelerinden bir bahçedeyim. Bir­kaç arkadaş cuma gece ve sabahları Bekir b. Abdullah Müzenî'nin evinde toplanır, sizler hakkında bilgiler alırız" dedi. "Bedenlerinizle mi yoksa ruhlarınızla mı toplanırsınız?" Asım: "Heyhat...! Keşke bedenlerimizle bir araya gelebilsek. Ruhlarımızla hakkınızda bilgi alıyoruz" dedi. "Yaptığımız ziya­retlerden haberiniz oluyor mu?" Asım: "Evet, cuma akşamından cumartesi sabaha kadar yaptığınız bütün ziyaretlerden haberimiz oluyor" dedi. Diğer günler yapılan ziyaretlerden niçin haberdar olamadıklarını sorduğumda: "Bu cuma gününün fazilet ve büyüklüğündendir" dedi.
Bekir b. Muhammed'den, o da Hasan Kassab tan akşam yemeklerını Muhammed b. deeâSk. Kabristana varınca selam ve- himize dönerdik. Birgün Muhammed b. etfgününü pazartesine çevirsen" dedin. Bunun TLmTed b vTsî ^asûlullah'tan gelen bir habere göre kabirde ZTcuma günü, cumadan bir gün önce ve bir gun sonra bilir- [12] Muhammedb. göre Kassa^ beraberkiler "l0 Muhammed'den, o da Abdulaziz bi. Eban'dan,[13] o da Süfyan-ı Sevri'den haberi nakletmiş tir: Süfyan der ki: Dahhak'm bildirdiğine göre 'sûlullah derki: "Kim cumartesi güneşin doğuşundan önce bir kabri ziya- ederse, ölü bu ziyaretten haberdar olur." Denildi ki: "Bu nasıl oluyor ey Allah'ın Rasûlü?" "Bu cuma gününün büyüklüğündendir" dedi.
Halid b. Haddaş'tan, [14] o da Cafer b. Süleyman'dan, o da Teyah'tan şöyle rivayet etmiştir: "Mutrif cuma akşamları yemeğini yer evden çıkardı." Ebû Teyah anlatıyor: "Birgün fenerini aldı, atına bindi ve kabre kadar vardı. Bak­tı ki kabirdekiler kalkmış oturuyorlar. Birbirlerine: "Şu adam, cuma günleri gelen Mütrif tir" dediler. Onlara sordum: "Bu günün cuma günü olduğunu bi­lir misiniz? Onlar: "Evet, kuşların ne dediklerini bile biliriz" dediler. "Peki ne diyorlar?" dedim. Dediler ki: "Selam, selam diyorlar".
Muhammed b. Hüseyn Yahya b. Bükeyr'dvn., o da Fadl [15]b. Hâl b. Süfyan b. Üyeyne'den nakleder. Uyeyne anlatıyor: Babam ölünce çok hüzünlendim. Hergün kabrini ziyarete giderdim. Ama zamanla aksattım. Birgün kabre va­rıp orada bir yere oturdum. Uyku bastı uyumaya başladım. Rüyamda baba­mın kabrinin açıldığını, kefeninden çıkarılmış olduğunu ve ölüm halinin üzerinde olduğunu gördüm. Babamın bu halini görünce gözlerim sulandı. Babam: "Oğlum, seni ben­den alıkoyan nedir?" dedi. Ben de: "Geldiğimden haberin oluyormuydu?" di­ye sordum. Babam: "Geldiğini farkeder, seninle ünsiyet kurar, arkadaşlarla beraber dualarına sevinirdik" dedi. Bundan böyle babamı daima ziyaret et­tim.
Muhammed'den, o da Yahya b. Bistam'dan, o da Osman b. Şevde et-favî'den [16] rivayete göre Tafavl der ki: Annesi abidlerdendir. Rahibe diye bilinir. Ölümü yaklaşınca başını havaya kaldırdı ve: "Ey erkek ve kadın ya­kınlarını, ey hayatımda memâtımda kendilerine güvendiğim dostlarım, beni ölüme terketmeyin, çıplak vücudumu kabre koymayın" dedi. Nihayet kadın­cağız öldü. Ben de her cuma kabrine gider; ona ve yanındakilere duâ istiğfar ederdim. Birgün onu rüyamda gördüm. Ona dedim ki: "Nasılsın ey anne?" "Oğlum, ölüm gerçekten acıdır. Allah'a hamd olsun şimdi ben cennet kokula­rının hissedildiği hoş bir Berzahtayım. Haşr gününe kadar saf ipek ve yaldız­lı yataklarda yatacağız." Dedim ki: "Peki bir ihtiyacın var mı?" " dedi. "Nedir?" dedim. "Her zamanki gibi bizi ziyarete gel ve dua et. Cuma günleri her gelişinde: "Ey Rahibe! işte bu gelen oğlundur" diye müjde veriyorlar. Böylece hem ben, hem de diğer ölüler seviniyoruz,"
Muhammed b. Abdülaziz b Süleyman'dan, o da Bişr b. Mansur'dan riva­yet eder: Taun yılında bir adam kabristanlara gider, cenaze namazlarına ka­tılırdı. Akşam olunca kabristan kapısında durur: "Allah günahlarınızı affet­sin, ayrıldığınızdan ötürü size acısın, kötülüklerinizi kapatsın ve amellerini­zi kabul etsin" der, başka demezdi. Bu şahıs anlatıyor: Yine bir gece evimden ayrıldığım halde kabristana gidemedim. Ama yine de duamı yaptım. Gece rüyamda bir grup insan geldi. Onlara dedim ki: "Siz kimsiniz, ne istiyorsu­nuz?" Dediler ki: "Biz kabir ehliyiz." "Peki ne istiyorsunuz?" dedim. Dediler ki: "Sen her akşam evine giderken bize bir hediye getirirdin." Onlara: "Ne he­diyesi?" diye sordum. Onlar da: "Yaptığın dualar" dediler. Bu adam [17], bun­dan sonra devamlı mezar ziyaretinde bulunduğunu ve hiç terketmediğini söyler.
Muhammed'den, o da Ahmed b. Sehl'den, o da Rüşd b. Sa'd'dan, o da bi­rinden, o da Yezîd b. Habib'den rivayet ettiğine göre Selim b. Umeyr bir kabre uğrar. Bir ara idrarı daralır. Arkadaşları ona: "Şu mezar çukurlarından biri­ne inip oraya bevletsene" deyince, Selim'in gözleri yaşarır ve: "Sübhanallah, canlılardan utandığım kadar ölülerden de utanırım. Ölü bunu hissetmeye­cek olsaydı ondan utanmazdım" der. [18]
Bundan daha da mühimi ölünün, yakınlarının, dostlarının da yaptıkla­rını bilmesidir. Abdullah b. Mübarek der ki: Süfyan b. Yezîd İbrahim'den, o da Ebû Eyyûb'dan [19]şöyle dediğini nakleder: "Dünyadakiîerin fiilleri ölülere gösterilir. Ölüler, dostlarının davranışlarının iyi olduğunu görünce rahat­larlar, sevinirler. Kötü fiilleri görünce de: "Ey Allahım, onu terbiye et" der­ler." İbni Ebî Leyla da Ahmed b. Ebî Havâri'den, o da kardeşim Muham­med'den şöyle dediğini nakleder: Abbad b. Ubad, Filistin'de bulunan İbralarda bulamadım. el-Mizân'da hem cerh edilen hem de tadil edilen İbni Ebî Sevda Makdisî isminde biri vardır. Zehebî aynı zamanda bu zatla hüccet getirilebileceğini söylemektedir.
him b. Salih'in yanına gider. Ona der ki: "Bana öğüt ver." İbrahim de: "Allah İyiliğini versin. Sana ne öğüt verelim? Duyduğuma [20] göre ölülere, dünyadaki yakınlarının fiilleri gösterilirrniş. İyi düşün. Sen Allah Rasûlüne hangi ame­lini gösterebileceksin?" deyince Abbad sakalları ıslanacak derecede ağladı.
İbn Ebi'd-Dünyâ, Muhammed b. Hüseyin'den, o da Hâlid b. Amr [21]el-Emevî'den, o da Sadaka b. Süleyman el-Cafeı-î'den şunu nakleder: "Çirkin bir huyum vardı. Bu huyum babamı öldürdü. Ama sonra yaptığım şeylere pişman oldum; kendi kendime serzenişte bulundum." Sadaka b. Süleyman anlatıyor: Hemen bir iyilikte bulundum. Bir gece babamı rüyamda gördüm. Bana dedijri: "Oğlum, bizi en çok sevindiren amellerin bize sunulduğunda onları salihlerin amellerine benzettiğimiz davranışlarındır. Göreyim bu de­fa kötülüklerden oldukça uzak dur da diğer ölülerin yanında beni mahcup et­me."
Sadaka b. Süleyman anlatıyor: Kûfeli eski komşum şöyle diyordu:
"Samîmî bir kalble, dönmeden[22] devamlı senden istiyorum ey sâlihleri ıslah eden, sapıtmışları doğru yola sevkeden ey merhameti en çok olan Allahım."
Konuyla ilgili olarak Sahabeden birçok hâtıralar gelmiştir. Abdullah b. Ravaha'nın Ensar'dan bir akrabası eliyordu ki: "Ey Allahım! Abdullah b. Ra­vaha'nın yanında yüzümüzü kızartacak davranışlardan Sana sığınırım." Bu söz, Abdullah b, Ravaha'nın şehâdetinden sonra söylenmiştir.
Kabirde yatanlar ziyaretçilerini hissettiklerinden dolayı onlara (ziya­retçilere) gerçek ziyaretçi demek yerinde olur. Ölünün, sözkonusu ziyaret­ten haberi olmazsa buna ziyaret denmez. Her millette ziyaretin makul ma­nası budur. Selam alamayacak kimseye selam vermek boşuna olacağından selamı da buna dahil edebiliriz. Rasûlullah, kabir ziyaretleri esnasında üm­metine şöyle demelerini talim etmiştir: "Ey mü'minler, müslümanlar toplu­luğu! İnşallah biz de size kavuşacağız. Allah, dünyadan ayrılmış sizlere ve biz dünyadakilere rahmet etsin. Allah'tan hepimize afiyet vermesini dileriz. (Selamûn aleyküm ehle'd-diyarı mine'l-mü'minine ve'1-müslimîne. Ve innâ inşaallahü bikum hâhikûn. Yerhamullahü'l-müstakdimîne minna ve min-küm ve'1-müstehirîn. Meselullahe lenâ ve lekümü'l-afiyete).[23]
Böyle bir selam, hitap; her ne kadar selam veren selamının karşılığını duyamasa da duyan, karşılığını veren akıllı bir varlığa verilir.
Kabrin yakınında namaz kılınca da onu görürler, kıldığı namazı bilirler ve yaptığı ibadete gıpta ederler.
Yezîd b. Harun Süleyman Teymî'den, o da Osman Mehdî'den rivayete göre Ibni Sâs, üzerinde hafif bir elbise olduğu halde bir cenazeye iştirak eder kabre kadar gider. Devamını İbni Sâs'tan dinleyelim: Kabre varınca iki rekat namaz kıldım ve bir tarafa sırtımı verdim. Allah'a yemin olsun ki kalbim uyanıkken kabirden şu sesi duydum: "Bana yaklaş, eziyet verme. Siz amel iş­lersiniz ama işin gerçeğini bilemezsiniz. Biz ise biliriz, ama artık amel işleye-meyiz. Şu kıldığın iki rekat namaz var ya, şu kadar şeyden daha sevimlidir bana." Bundan anlaşıldığına göre kabirdeki kişi İbni Sâs'm yaslandığını ve kıldığı namazı bilmektedir.
İbni Ebî Dünyâ Hüseyn b. Ali İcli'den, o da Muhammed b. Salt'tan, o da İsmail b. Ayyâş'tan, o da Sabit b. Süleym'den, o da Kâlâbe'den nakleder. Şam'dan Basra'ya giderken bir yerde mola verdim. Abdest alıp kabristanda iki rekat namaz kılınca orada uykuya dalmışım. Uyandığımda kabirde ya­tan kişinin bana şikayetine şâhid oldum. Bana dedi ki: "Geceden beri bana eziyet ediyorsun." Arkasından da: "Siz amel işlersiniz, ama bilmezsiniz. Biz ise biliriz, ama amel işleyenleyiz." Kıldığım namazı kastederek: "Kıldığın iki rekat namaz, dünya ve dünyadakilerden daha hayırlıdır. Allah dünyada ya­şayanlara hayırla karşılık versin. Onlara bizden selam götür. Çünkü onların duaları sayesinde dağlar kadar nurlara kavuşmaktayız." [24]
Hüseyn İclî'den, o da Abdullah b. Numeyr'den, o da Malik b. Mağut'dan, o da Mansur'dan, o ise Zeyd b. Vehb'den bildirdiğine göre Vehb der ki: "Kab­ristana gittim. Baktım ki bir adam mezara gelmiş, kabri düzeltiyor. Bana yö­neldi, yanıma oturdu. Ona: "Bu kabir kimindir?" diye sordum. "Kardeşim­dir" dedi. "Senin kardeşinmidir?" deyince: "Rüyamda gördüğün kişi benim Allah yolunda kardeşimdir" dedi. Ona: "Demek ki alemlerin Rabbi Allah'a hamdle yaşamış bir kişisin" deyince "Öyle mi, böyle bir şeyi söyleyebilmek dünya ve dünyadakilerden daha hayırlıdır. Beni nereye gömdüklerine bak­sana. Çünkü fülanca kalktı iki rekat namaz laldı. Benim de iki rekat namaz kılabilmem dünya ve dünyadakilerden daha hayırlıdır" diye karşılık verdi. [25]
Ebû Bekir Teymî Abdullah b. Salih'ten, o da Leys b. Sa'd'dan, o da Hamîd Tavîl'den, o da Mutrif Abdullah Harşî'den bildirdiğine göre Mutrif der ki: w bî hayattayken yanma giderdik. Cuma günleri olunca da kabristana uğradik Güzergâhımızda bir kabir vardı... Kabristana vardığımızda bir cena--aL gahit olduk. İçimden şu cenazeye yetişebilsem diye geçerken nihayet ye-H ebildinı. Kabirden biraz ötede iki rekat namaz kıldıktan sonra biraz uyu-usum Rüyamda kabirde bulunan kişi benimle konuşuyordu. Bana dedi ki: Namazını niçin acele kıldın?" Ben de: "Evet öyle oldu" deyince: "Siz amel iş­leyebilirsiniz ama bilmezsiniz. Biz ise biliriz ama amel işleyemeyiz. Senin kıldığın gibi iki rekat namaz kılabilmek, benim için dünya ve dünyadakiler­den daha hayırlıdır, hayır üzereler" dedi. "Aralarında en faziletlisi kimdir?" deyince eliyle bir kabri gösterdi. O zaman kendi kendime: "Ey Allahım onu da çıkar da onunla da konuşayım" dedim. Duam kabul edildi, kabirden bir genç çıktı. Ona sordum: "Burada bulunanların en hayırlısı sen misin?" Genç: "Evet, öyle diyorlar" dedi. "Peki bu dereceyi neyle elde ettin? İnan sende bu en faziletli olma yaşını göremiyorum" deyince, genç: "Uzun süre hac ve Umre yaparak, Allah yolunda cihadla ve güzel amelle bu dereceye ulaştım ve bir­çok felaketle imtihan edildim. Onlara sabrettim. Böylece de, gördüğün bu de­receyi, bu fazileti elde ettim" dedi.
Bunca görülen rüyalar her ne kadar bu işin böyle olduğunun delili ol­mazsa da çokluğunu ve sayısını Allah'tan başkasının bilememesi itibariyle belki sözkonusu manaya [26]uygundur.
Rasûlullah: "Son on günde [27] yani Ramazan'm gördüğünüz rüyalar en hayırlı rüyalannızdır. Herhangi bir şeye mü'minlerin rüyasının uygun ol­ması, rivayet ve görüşlerinin o şeyin iyiliği ve kötülüğü hakkında uygun ol­ması gibidir. Mü'minlerin güzel gördükleri Allah indinde de güzeldir. Kötü gördükleri ise Allah indinde de kötüdür."[28] Yukarıda açıklandığı üzere bu konuda yalnızca rüyalarla karar veremeyiz, hüccet ve diğer delillere ihtiya­cımız vardır.
Sahîh'te şöyle bir rivayet vardır: Ölü defnedilince, mezarına kadar ge­lenlerle ünsiyet kurar. Müslim de Sahîh'inde Abdurrahman b. Şemmâse el-Mehrî'den [29] şunu nakleder: Şemmâse der ki: Ölüm döşeğinde yatan Amr b. Âs'ın ziyaretine gittik. Bir müddet ağladı, sonra da yüzünü duvara çevirdi. Oğlu babasına: "Babacığım, niçin ağlıyorsun? Allah Rasûlü seni şöyle şöyle müjdelemedi mi?" deyince yüzünü döndü ve: "En değerli azığın lâ ilahe illal­lah Muhammeden Rasûlullah'tır. Üç hasletim var. Kendimi bilirim ya Rasûlullaha benden daha çok buğzeden ve peşine düşüp onu öldürmek dışın­da hiçbir arzum yoktu. Eğer bu hal üzere ölseydim cehennemliklerden olur­dum. Nihayet Yüce Allah kalbime İslâmı koyunca hemen Allah Rasûlü'ne koşup "Elini uzat da sana biat edeyim ey Allah'ın Rasûlü" dedim. Rasûlullah elini uzattı. Ben tutunca: "Ne oluyor ey Amr?" dedi. "Bir şartım vardır" de­yince "Nedir o şartın?" buyurdu. Şartımın günahlarımın bağışlanması oldu­ğunu söyleyince: "Bilmez misin, İslâm geçmişte yapılan bütün günahları si­ler. Hac geçmişte yapılanları siler. Hicretde geçmişte yapılanları siler" dedi Allah'ın Rasûlü. Rasûllah bana böyle deyince; "Artık Onu benden daha çok seven biri 3'oktur. Gözlerim Onun nuruyla cilalanmıştır. Ona olan saygım­dan dolayı doyasıya yüzüne bakamamışımdır. Onu anlatmamı istersen gö­züm dolu olduğundan buna güç yetiremem. Böyle ölürsem umarımki cennet­liklerdenim. Bildiğiniz gibi zamanla içini bilemediğim birçok şeyler üstlen­dim. Bu halde ölürsem bana matem tutmayın, arkamdan ağlamayın. Beni defnederken üzerime toprak serpin ve bir deve kesilip parçalarına ayrılana kadar başımda bekleyin ki, sizinle ünsiyet kurayım ve Rabbimin Rasûllerine nasıl müracaat edeceğimi öğreneyim" dedi. Bundan anlaşılıyor ki ölü kendi­ni defnedenleri bilir, onlarla beraber olmaktan dolayı sevinir.
Anlatıldığına göre Seleften [30] bir kısım insanlar defnedilirken başların­da Kur'ân okunmasını vasiyyet etmişlerdir. Abdulhak der ki: "Rivayete göre Abdullah b. Ömer kabri başında Bakara sûresinin okunmasını istemiştir." Bu görüşte olan alimlerden Muallâ b. Abdurrahman da sayılmaktadır. Ah-med b. Hanbel önceleri bunu kabul etmemişse debu konuda hiçbir malu­mat yoksonraları kabul etmiştir.
Hîlal Camî'in, Kabirlerde Kur'ân okumak kısmında der ki: Abbas b. Mu-hammed ed-Dûrî'den, o da Yahya b Maîn'den, o da Mübeşşir Halebî'den, o da Abdurrahman b. Alâ b Cellac'dan, o da babasından yaptığı rivayete göre ba­bası demiş ki: "Oğlum, ben ölünce lahde koy, bismillah ve alâ sünneti rasûlil-lah dedikten sonra üzerime toprak at ve başımda Fatiha sûresini oku. Çünkü ben, Abdullah b. Ömer'in böyle dediğini duydum^1 Abbas Dûrî anlatıyor. Ah-med b. Hanbel'e kabirde Kur'ân okunur mu? diye sorduğumda: "Hayır, okun­maz" diye cevapladı. Yahya b. Maîn'e bunu sorunca bu hadisi getirdi.
Hîlal anlatıyor: Hasan b. Ahmed Verrâk'tan, o da arkadaşı Ali b. Musa Haddad'dan şunları nakleder: Ben, Ahmed b. Hanbel ve Muhammed Kudâ-me el-Cevherî ile birlikte bir cenazede idik. Ölü kabre konunca âmâ biri,ân okumaya başladı. Ahmed b. Hanbel adama: "Be adam, kabirdev' okumanın bid'at olduğunu bilmiyormusun?" Kabristandan ayrılıncaA7r^mmed b Kudâme Ahmed b. Hanbel'e dedi ki: "Ey Ebû Abdullah! S Halebî hakkında ne dersin?" Ahmed b. Hanbel: "O sikadır." "OndanhV haber yazdım." Ahmed b. Hanbel: "Nedir o?" Kudâme: Mübeşşir, o da Ab-rrahman b. Alâ b. Cellac'dan, o da babasından nakleder. Babası, kabre ko-ılduktan sonra Bakara sûresinin başının ve sonunun kabrinde okunması-u oğluna vasiyyet etmiştir. Ayrıca İbni Ömer'in de böyle vasiyyet ettiğini duydum.deyince, Ahmed b. Hanbel: "Mezardaki âmâ adama söyle de
Kur'ân'mı okusun." [31]
Hasan b. Sabbah Za'ferânî [32] der ki: "İmam Şafî'ye kabirde Kur'ân oku­manın hükmünü sordum da: "Bunda bir sakınca yoktur" dedi."
Hallaf [33], Şa'bî'den şunu nakleder: Ensardan biri ölünce ashab kabrine varır başında Kur'ân okurdu. Ravi anlatıyor: Münekkid Ebû Yahya der ki: Hasan Cevrî'nin şöyle dediğini duydum: "Bir adam geldi ve kızkardeşini rü­yada gördüm. Allah, Ebû Ali'ye hayırla karşılık versin. Okuduğu Kur'ân'la bana faydalı oldu" dedi. Hasan b. Heysem de: Ebû Bekir b. Etrûş b. binti Ebû Nasr b. Temmar'm şöyle dediğini duydum: "Cuma günleri bir adam annesi­nin kabrine varır. Yasin [34] sûresini okurdu. Yine bir gün kabre geldi. Yasin sûresini okuduktan sonra: "Ey Allahım, bu sûrenin sevabını dağıtacaksan şurada yatanlara dağıt" diye duâ etti. Bir sonraki cuma bir kadın geldi ve: "Sen falancanın kızı mısın?" dedi. "Evet" cevabını alınca anlatmaya başladı. "Bir kızım vardı, öldü. Rüyamda onu kabir kenarında otururken gördüm. Ona "Niçin burada oturuyorsun?" diye sordum. Kız: Fülanca kadının oğlu, annesinin kabrini ziyarete geldi, başında Yasin sûresini okudu, sevabım da bu kabirlerde yatanlara bağışladı. Nasibimizi biz de aldık, ya da biz de affe­dildik yahutta buna benzer bir durum." Nesâî ve diğerleri Makel b. Yesâr Mûzenî'nin, Rasûlullah'tan rivayet ettiği şu hadisi nakleder: "Ölülerinizin yanı başında Yasin sûresini okuyun."[35] Bu, ölüm anında döşeğinin başında okunan Kur'ân olabilir. Bunun benzeri: "Ölülerinize lâ ilahe illallah'ı telkin edin." [36]Bu hadisin de kabirde olması muhtemeldir. Aşağıdaki nedenler bi­rincinin daha açık olduğunu göstermektedir.
1- Birincisi: "Ölülerinize lâ ilahe illallah'ı telkin edin" hadisinin benzeridir.
2- Sözkonusu sûrenin faydalı olması tevhidi, meâdı, tevhid ehlinin cen­nete gireceğini ve bu hal üzere ölenlere gıpta edileceğini takdir etmesinden-dir. Zira âyette: "Keşke kavmim, Rabbimin beni affettiğini ve ikram edilen-derden olduğumu bir bilseydi [37] ifadesinde ruhu müjdelemek vardır. Böylece ruh Allah'a kavuşmayı, Allah da ruha kavuşmayı arzular. Çünkü bu sûre Kur'ân'm kalbidir, ölüm anında okunmasında acaip birçok özellikler ortaya çıkar.
Ebu'l-Ferec Cevzî [38] anlatıyor. Ebu'1-Vakt Abdülevvel ölüm döşeğinde iken yanmdaydık. Son beraberliğimiz olan bu anda, başını semâya kaldırdı ve: "Keşke kavmim, Rabbimin beni affettiğini ve ikram edilenlerden kıldığı­nı bir bilseydi" âyetini okudu ve ruhunu teslim etti.
3-Ölüm döşeğinde bulunan birinin başında Yasin sûresini insanların geçmişte ve şimdi okumaları [39] da buna delildir.
4-Eğer Sahabe, Rasûllahın: "Yasin'i ölülerinizin başında okuyun" hadi­sini kabirde okuyun şeklinde anlasalardı, bunu hiç terketmezler ve de alışıl­mış meşhur bir emir olurdu bu.
5-Yasin sûresinin faydası, onu işitmek hayatın son döneminde asıl gaye olan kalb ve zihin huzuruna kavuşmaktır. Kabirlerde okumanın hiçbir seva­bı yoktur. Çünkü sevap ya okumakla ya da dinlemekle hasıl olabilir. Ölü için hiçbirisi sözkonusu değildir.
Hafız Ebû Muhammed Abdülhak hadisi böyle yorumladıktan sonra der ki; "Anlattığına göre ölüler hayattakilerden yardım ister, hayattakilerin söz ve davranışlarından haberdar olurlarmış." Yine Ebû Ömer Abdülber'in İbni Abbas'tan aldığı hadiste: "Bir kimse tanıdığı bir kimsenin kabrine uğrar, ona selam verirse, ölü onu tarar ve selamım alır." [40] Aynı hadis Ebû Hureyre'den merfu olarak rivayet edilmiştir: Farklı olarak "tarumasa da selamım alır"
Hz Aişe'den [41] de Rasûlullah'ın şöyle buyurduğu nakledilir: "Bir kimseHesinin kabrine varır, orada oturursa ayrılana kadar beraber olurlar.kat Hafiz Ebû Muhammed bu konuyla ilgili olarak Ebû Davud'un Sünen'in-
Ebû Hureyre'den gelen şu hadisle hüccet getirir: Rasûhıllah buyuruyor:
«Bana selam verdiğinizde Allah ruhumu geri verir, böylece selamınızı ah-[42]Süleyman b. Nuaym da: Rasûlullahı rüyamda gördüm. Dedim ki: "Ey Allah'ın Rasûlü! İnsanlar kabrine varıp Sana selam veriyorlar. Bari selam­ları Sana ulaşıyor mu?" Rasûlullah: "Evet, selamları alıyorum" dedi. Süley­man b Nuaym: Allah Rasûlü ashabına, kabre vardıklarında: "Es-selamû aleyküm ehle-d-diyâri'1-hadîs" yani: "Ey yeni memleketin sakinleri! Allah'ın selamı üzerinize olsun" demelerini öğretmiştir. Bu hadiste ölünün kendisine verilen selamı bildiğine ve onu aldığına delildir.
Ebû Muhammed Fadl [43]b. Muvaffık'tan nakleder: Babamın kabrini zi­yarete defalarca gittim. Bir gün bir cenaze merasimine katıldım. O gün işim âcil olduğundan babamın kabrine varamadım. Gece rüyamda babamı gör­düm. Bana dedi ki: "Oğlum, artık niçin geliniyorsun?" Ben de: "Baba, sen be­nim ziyaretimden haberdar oluyormusun?" "Evet, vallahi haberdar oluyo­rum oğlum. Köprüden geçip mezarıma gelirken, başımda otururken ve ayrı­lıp giderken köprüyü geçene kadar hep sana bakıyorum" dedi.
Amr b. Dînar'm şöyle dediği nakledilir: "Bir kimse öldüğü zaman, ehli­nin kendini yıkayacaklarını, kefenleyeceklerini bilir, onlara bakar durur."
Mücâhid de der ki: "Kişi ölümünden sonra kabrinde oğlunun güzel amel-leriyle müjdelenir." [44]

FASIL


Geçmişte ve şimdi insanların kabirleri başında ölülerine telkin vermele­ri bunun cevazına delildir. Ölü telkini duymamış olsun hiçbir mana ifade et­meyeceğinden abes [45] olmuş olur. Ahmed b. Hanbel'e telkin sorulduğunda in­sanların uygulamalarını delil göstererek onu güzel görmüştür.
Taberânî'nin el-Mu'cem'inde, Ebû Ümâme'den naklettiği zayıf bir ha­dise göre Ebû Ümâme der ki: Rasûlullah buyuruyor ki: "İçinizden biri ölür onu kabre koyunca biri kabri basma varsın ve: "Ey fülanca kadının oğlu fü-lan!" Bu seslenişte çağrıyı duyduğu halde karşılığını veremez. Sonra ikinci defa: "Ey fülanca kadının oğlu fülan!" desin. Bunu duyunca belini biraz doğ­rultur. Üçüncüsünde: "Ey fülanca kadının oğlu fülan!" diye seslenince o, "Al­lah sizi doğru yola iletsin" der, ama siz onu duyamazsınız. Ona deyin ki: "Dünyadan ahirete götürdüğün kelime-i şehadeti yani, şahidim ki Allah'tan başka ilah yoktur; Muhammed de O'nun Rasûlü'dür. Allah'ı rab, İslâmı din, Muhammed'i peygamber, Kur'ân'ı da imam olarak kabul ettiğini hatırla!" Bil ki Münker ve Nekir sana gelir ve: "Şurada oturanın yanına varalım baka­lım hücceti telkin edilmiş mi?" derler. Allah ve Rasûlü bu esnada o kişinin hüccetidir. Ashab: "Peki ya Rasûlullah, annesinin ismi bilinmiyorsa neyle telkin verelim?" diye sorunca: "Annesi Havva'ya nisbetle" buyurdu. [46]
Bu hadis [47] doğru olmasa da çeşitli milletlerde ve devirlerde kesintisiz uygulanması bir delildir. Allah'ın koyduğu prensip de delildir. Şöyle ki doğu­da ve batıda akılları oldukça gelişmiş çeşitli bilgileri öğrenmiş milletlerin duymayan, düşünmeyen ölülerle ilişki kurup hiçbirinin de buna karşı çık­madığı bilinmektedir. Belki de bu öncekilerin bıraktığı, sonrakilerin de de­vam ettirdiği bir sünnettir, gelenektir,
Mezarda yatan kişinin söylenenleri duymadığı düşünülürse ölünün top­raktan, odundan, taştan ve yokluktan farkı kalmaz. Alimlerin çoğu bunu kö­tü gördükten sonra yalnızca bir âlimin güzel görmesi bir şey ifade etmez.
Ebû Davud [48] güvenilir bir senetle es-Sünen'inde rivayet ettiğine göre Rasûlullah bir adamın cenazesine iştirak etti. Defin işi bitince Rasûlullah:
Kardeşinize sebat dileyin; çünkü o şimdi sorgudadır" buyurur. Sorgusu şim- hvorsa, bundan Ölünün telkini duymuş olacağı çıkmaktadır. [49] cü yapı y ha'diste: "Ölü, kendisini defnedenlerin ayak seslerini mezardan
hadiste: Ölü,keti duyar" denmektedir.[50] Abdülhak, salihlerden birinin şu vakasını. «Erkek kardeşim ölünce onu rüyamda gördüm. Dedim ki: "Karde-3 eni kabre koyduğumuzda ne durumdaydın?" Dedi ki: "Elinde ateşten arcayla birisi yanıma geldi. Bana duâ eden biri olmasaydı helak olacaktım.’
" Sebîb b. Şeybe anlatıyor:[51] Ölüm döşeğinde annem bana şöyle vasiyyet tti* Oğlum, beni mezara koyunca kabrimin başında ey Şebîb'in annesi! Allah'tan başka ilah yokturde." Nihayet annem ölünce onu mezara koy­dum ve: "Ey Şebîb'in annesi! Allah'tan başka ilah yoktur" dedim ve evime döndüm. Gece rüyamda annemi gördüm. Diyordu ki: "Ey oğlum, kelimeyi ha-tırlatm as aydın mahvolacaktım. İyi ki vasiyyetimi tuttun."
İbni Ebî Dünya anlatıyor: Eyyûb b. Uyeyne'nin hanımı, Şehl'in kızı Temâzur diyor ki: "Rüyamda Süfyan b. Uyeyni'yi gördüm: "Kardeşim Eyyûb'a Allah hayırla karşılık versin. Çünkü o beni çok ziyaret ederdi. Bu­gün de beraberdik. Bugün kabristana gittim, onun mezarına uğradım" de­mektedir."
Hammad b. Seleme'den [52],o da Sabit'ten, o da Şehr b. Hûşeb'den rivayet etmekte. Sa'b b. Cüsame ile Avf b. Malik kardeştirler. [53] Sa'b Avf a dedi ki: "Kim önce ölürse, rüyasında onu görsün." Avf: "Bu olabilir mi Sa'b?" deyince, "Evet" dedi Sa'b. Sa'b önce ölmüştü. Avf rüyasında Sa'b'm kendine doğru gel­diğini görür. Avf: "Ey kardeşim" der. Sa'b: "Evet" der. "Nasıl muamele gör­dün?" Sa'b: "Birçok felaketlerden sonra afvolunduk." Avf (boynunda siyah bir parlaklık gördüm): "Ey kardeşim boynundaki nedir?" Sa'b: "Fülanca yahûdiden ödünç aldığım on dinar. Şimdi dinarlar dolabımdadır, onları yahûdiye verin. İnanır mısın kardeşim, ölümümden sonra evimizde meyda­na gelen herşeyi biliyorum, bize ulaştırılıyor. Meselâ bizim kedi şu kadar gün önce öldü. Kızımda altı ay içerisinde ölecek. Ona güzel davramn. Avf (sabah ıhınca): "Ona muhakkak bir öğreten vardır" dedi. Hemen evlerine vardım.
"Hoşgeldin Avf, böyle mi kardeşlerini memnun ediyorsun? Sa'b öleli hiç uğramıyorsun bize" dediler. Avf: "İnsanların tutulduğu bir hastalığa ben de tu­tuldum. Çaresini Kur'ân'da aradım. Mushaf'ın içersinde dinarların bulun­duğu cüzdanı buldum. Hemen onları yahudiye götürdüm. Yahudiye: "SaVın sana borcu var mı? diye sordum. Dedi ki: [54] "Allah Sa'b'a acısın. O, Rasûlul-lah'm seçkin ashabmdandı. Borcu o kadar Önemli değil." "Söyle ne kadar?" Yahudi: "Madem söyleyeyim. On dinar borç vermiştim." "Vallahi bu aynen dediği gibi oldu." Birincisi bu.Avf, Sa'b'ın ailesine sorar. "Sa'b'm ölümünden sonra başınızdan birşey geçti mi? Evet derler. "Şu anda olay oldu." Anlatmalarını istedim. Dediler ki: "Şu kadar gün önce bir kedimiz öldü." İşte bu da ikincisi.
Avf anlatıyor: "Kız yeğenim nerede?" "Şu anda oynuyor." Çocuğun yanı­na vardım, başım okşadım, ateşi yüksekti. "Çocuğa iyi davranın" dedim ve çocuk altı ay içinde öldü.
İşte bu Avf in ince zekasındandir. Sahabe Avf, Sa'b b. Cüsâme'nin ölü­münden sonra vasiyyetini yerine getirmiştir. Paranın on dinar olarak dolap­ta olduğuna güvenerek, Sa'b'ın sözünün doğruluğuna hükmetti. Sonra yahudiye sordu. Aldığı cevapla rüyasını destekliyordu. Durumun ciddiliğini anlayan Avf dinarları yahudiye verdi. Bu tavır insanların en fakihi ve en bil­gilisi olan kişiye yaraşır bir tavırdır. Bunlar Rasülullah'ın sahâbileridir. Bel­ki biri çıkar da Sa'b'ın bıraktığı yetim ve veresesine ait malı Avf in terekesin­den alıp yahudiye vermeyi nasıl uygun gördüğünü yadırgayabilir. [55]
Buna benzer bir olay da Allah Rasûlü'nün seçkin ashabından Sabit b. Kays b. Şemmas'a ait olan olaydır. Ebû Ömer b Abdülber anlatıyor. Abdulva-ris b. Süfyan, o da Kasım b. Esbağ'dan, o da Ebû Zenba' Ravh b. el-Ferec'den, o da Said b. Afir ve Abdulaziz b. Yahya el-Medenî'den, o da Malik b. Enes'ten, o da İbni Şihâb'dan, o da İsmail b. Muhammed b. Sabit el-Ensarî'den, o da Sa­bit k. Kays b. Şemmâs'dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah ona der ki: "Ey Sabit, hoş bir hayat yaşayıp şehid olarak Ölüp cennete girmek ister misin?" Mâlik derki: "Sabit b. Kays Yemâme savaşında şehid oldu." [56]
Ebû Amr der ki: Hişam b. Ammar Sadaka b. Halid'den, o da Abdurrah-man b. Yezîd b. Câbir'den, o da Atâ Horasanî'den, o da Sabit b. Kays b. Şemmâs'ın [57] kızından şunu nakleder: "Ey iman edenler! Sesinizi Rasülullah'ın sesinden daha yüksek çıkarmayın" [58] âyeti inince babası evine geldi ama o kapıyı kapadı. Rasûlullah onu göremeyince durumu hakkında bilgi almak için bir adam gönderdi. Sabit dedi ki: "Ben kart sesli bir adamım. Ameli­min mahvolmasından korkuyorum". Rasûlullah da: "Sen onlardan değilsin. Yaşamın da güzel olacak ölümün de" buyurdu. Sonra: "Allah böbürlenen, bü-vüklenen kimseleri sevmez" [59] âyeti inince kapıyı kapadı, ağlamaya başladı. Rasûlullah onu göremeyince haber saldı. "Ey Allah'ın Rasûlü, ben büyüklü­ğü ve kavmimin başı olmayı severim" dedi. Kays'ın sözlerini duyan Rasûlul­lah: "Sen onlardan değilsin. Yaşamın güzel olacak. Şehid olarak öleceksin ve de cennete gireceksin" buyurdu. Kays'ın kızı anlatıyor: "Yemâme günü Hâlid b. Velid'le, Müseyleme'yle savaşa gitti. Ordular birbirine girince bun­lar beİirdLEbû Huzeyfe'nin mevlâsı Sabit ve Kays: "Rasûlullah'la beraber savaşırken böyle değildik" dediler, herbiri birer çukur kazdı. Sebat ettiler, savaştılar; nihayet ikisi de şehid düştü. O gün Sabit'in üzerinde kıymetli bir zırh vardı. Sabit ölünce müslümanlardan biri onu aldı. Bir müslüman Sa­bit'in rüyasında kendine şöyle dediğini anlatır: "Sana bir vasiyyetim var. Ama bunun unutulması gereken bir düş olduğunu bilmelisin. Dün, ben öldü­rülünce bir müslüman geldi ve zırhımı aldı. Evi yüksek bir yerdedir. Gizlice onu alırken at boyuna kişneyip şahlanıyordu. Zırhımın üzerine şimdi taş çömleği ters olarak kapamış çömleğin üzerinde de bir adam var. Halid'e git, zırhımı alması için bir adam göndermesini söyle." Adam anlatıyor. Rasû-lullah'm halifesi Ebû Bekir'e geldiğinde Ebû Bekir'e şu kadar borcum var; kölelerimden fülanca, falanca hürdür diyordu. Adam Halid'e vardı, olayı ona anlattı. Halid de bir adam göndererek zırhı getirtti. Ebû Bekir'e (Ra) rüyası­nı anlatınca, Ebû Bekir vasiyyetini yerine getirdi ve: "Allah'ın rahmeti üzeri­ne olsun! Sabit b. Kays'tan başka ölümünden sonra vasiyyeti yerine getirilen bir adam tanımıyoruz" dedi. Ebû Amr'ın anlattıkları bu kadar.
Hâlid b Velid, Ebû Bekir ve diğer sahâbiler rüyaya uyarak Sabit'in vasiy­yetini yerine getirmekte ve Kays'ın zırhını adamdan almak hususunda itti­fak etmişlerdir. İşte bu mahza fıkıhtır.
Ebû Hanife, Ahmed ve Malik birine uygun olduğu halde diğerine uygun olmayan bir hususta karı-kocadan davacı olanın sözünü kabul ediyorlarsa, bunu derhal kabul etmeliler.
Kocanın yemini ve kadında bulunan bir karineye bakarak: "Yüce Allah kadına had vurulmasını meşru' kılmıştır. Çünkü bu kocanın doğruluğuna delalet eden en açık delillerdendir."
Bundan da daha açığı, kasâmede kuvvetli zahir delillere bakarak dava­cıların yeminleriyle yemine konu olan kişinin öldürülmesidir.
Yüce Allah, yolda ölüp gayri müslim iki kişiye vasiyyet eden birinin tere­kesi hususunda davacıların sözünün kabulünü emretmiştir. Eğer vârisler bu iki vâsinin yeminlerinde hiyanet ettiğini anlarlarsa bunları yeminleri iki vâsinin yeminlerine tercih edilir. Bu, Yüce Allah'ın işin sonunda Kur'ân'da son inen, neshedilmeyen ve de sahabelerin amel ettiği Mâide süresidir.
Malla ilgili konularda şüpheyle hükmedilebileceğine bu delildir. Kasâ­mede şüpheyle kan akıtmak mubah olunca malla ilgili konularda zahir delil­lerden olan şüpheli delil daha evlâdır, geçerlidir.
Adaletin temsilcisi valiler hırsızlardan çalıntıları almıştır. Buna bile karşı çıkanların çoğu malları çalındığında her nedense bura başvurmuşlar­dır.
Yüce Allah Hz. Yusufla, kralın karısı arasında geçen olaya şâhid olan ki­şinin şehâdetini ve Hz. Yusuf un haklı, kadının da yalancı olduğuna dair ver­diği hükmü hikâye etmekte ve hem de bunu takrir etmektedir.
Hz. Peygamber de iki kadın araslnda meydana gelen çocuk davasında Hz. Süleyman b. Davud'un verdiği hükmü anlatmaktadır. Olay şu: Bir çocu­ğu iki kadın sahiplenmektedir. Tartışma sürerken Hz. Süleyman der ki: "Ba­na bir bıçak verin de çocuğu keserek aranızda paylaştırayım." Büyük kadın: "Tamam, diğer kadın tek çocuğu almasında teselli için buna razıyım" der. Genç kadınsa: "Hayır, onu kesme. Çocuk tek onun olsun" der. Bunun üzerine Hz. Süleyman kalbindeki şefkat ve merhametle çocuğunu başkasına verme­ye bile razı olan, Ölmemesine çalışan genç kadına çocuğu verir. [60]
Hükümlerin en güzeli, en âdili budur. İslâm şeriatı bunu onaylamakta ve de doğruluğunu göstermektedir. Ayrıca kıyafet ilmiyle [61]neseb tayininde çoğu kez birbirine benzer ve gizli karineleri incelemek mümkün değil miydi?
Avf b. Malik'le, Sabit b. Kays'ın rüyada ileri sürdükleri deliler sözkonusu delillerle de kalmamakta, salt ücretin varlığı, çocuğu kundaklamak, karıkoca meselesinde davacının mal üzerindeki selahiyeti konularındaki delillerden daha da güçlüdür. Bunda bir gizlilik yok. İnsan aklı ve düşüncesi bunun doğruluğunu göstermektedir. Başarı Allah'tandır. Bütün bunları anlatmaktan maksat; ölü, bu gibi basit olayları ve tafsi­latlarını bilebiliyorsa, hayatta bulunan birinin ziyaretini, selamını ve yaptı­ğı davayı daha rahat bilebileceğim açıklamaktır. [62]
aLINTI
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi YaŞuHa 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Aile Edep demekti Şiirler ve Şairler YaŞuHa 2 2287 04 Mayıs 2014 21:47
Kardeşimize dua lütfen Dua Bölümü MusabBinumeyr 4 2563 04 Aralık 2013 19:38
Kilonuz mu Var? Sorun Değil Artık/Medineweb Diyet gün ışığı 4 3000 27 Kasım 2013 21:45
Üzüm çekirdeği mucizesi Tıbb-ı Nebevi ve Alternatif Tıp Bilgileri YaŞuHa 2 2491 27 Kasım 2013 21:34
Peki Anne senin yüregini kim sogutacak? Makale ve Köşe Yazıları Mihrinaz 7 3352 26 Kasım 2013 20:23

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.