|
Konu Kimliği: Konu Sahibi TufeyL,Açılış Tarihi: 22 Ağustos 2007 (23:29), Konuya Son Cevap : 03Haziran 2013 (14:19). Konuya 8 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
22 Ağustos 2007, 23:29 | Mesaj No:1 |
Sade-ce Sevgi.. Gerçek sevgi nedir? Allah’ın “her mahâlde sevilen” anlamına gelen Vedud ismi, Kur’an’da “tanışıklık” ve “sevgi” mânâsındaki “Mevedde” kavramı ile karşımıza çıkar. Sevgi bahsine; yol gösterici, tanıtıcı, evrensel kitapta şu ifadelerde de rastlayabilirsiniz: “Eğer size, Allah’tan lütuf ve zafer ulaşacak olsa , sizinle kendi arasında hiç sevgi yokmuş gibi , bu sefer de hiç şüphesiz şöyle diyecekler : Ah ne olurdu onlarla beraber olaydım da büyük murada ereydim” ( Nisa-73 ) “... Sevgi bakımından inananlara en yakın olanlarında Hıristiyan’ız diyenleri bulacaksınız. Bunun sebebi şudur : Onlar içinde bilgin kişiler ve din adamları vardır. Gerçekten onlar, Hakk’ı kabul hususunda büyüklenmez ve kibirlenmezler.” ( Maide / 82 ) Venüs’ün , sevgi geni ile randevulaşması doğal olarak sevginin sizde açığa çıkmasını sağlar. Genlerde yer alan bu çok yönlü duyguyu yaşamak da, Yaratıcı’nın insana bahşettiği en büyük nimettir. Bütünlük arz eden bir duygudur sevgi... Ona dayanan davranışlar da bölünmezliğin özelliklerini yansıtır. Sevgi kelimelere sığmaz, yaşanır. Yaşamayan da ondan bahsedemez. Anlattığı, sadece farklı noktalardaki beğenisidir. Bu dünyada çok az insan sevilen ve seven olmuştur. Sevmeden göçüp gidenler, maalesef insanlık dramı ile yoğrulmuş kimselerdir. Oysa, toplumsal acı ve ruhsal sarsıntılar başka, sevgiyi yaşamanın hissettirdikleri bambaşkadır. Beğeni duygusunu asla sevgi ile karıştırmayın, yanılabilirsiniz. Düştüğünüz badireden kurtulmanız, hatanızı telafi etmeniz mümkün olmaz. Gerçek sevgi rahatsız etmeyen, yük olmayan ve aratandır. Sevgi mantık kabul etmez, şayet mantık çerçevesinde yürüyorsa, bilin ki şuursuz davranışların engellenmesi için sevilen tarafından bu yola başvurulmuştur. Fizyolojik yapının alışılan, arzulanan ölçütlerin dışında oluşu sevgiye mani değildir. Çok güzel olan, kendisinden daha az güzeli sevebilir. Onu ruhen algılayarak tatmin olabilir. Fiziksel yapının sevgiyi engellemesi düşünülemez. Ancak zorunlu birlikteliklerde hayallerdeki boşluğun doldurulmasında da sevgiden söz edilemez.. “Seven sadece vermeyi düşünür” diyenler, kişisel görüşlerini ifade etmiş olurlar. Aslında, sevgide kayıp ya da kazanç yoktur. Dolayısıyla, konuyu “verme” ile sınırlandırmak gerekmez. Ancak yine de sevilen, belirli bir amaca dönük olarak sevene belli koşulları dayatır ve onu vermeye teşvik eder. Fakat, burada bir incelik vardır: Seven verdiğini kabul ediyorsa sevgisi örtülür. Bu durumun Hz. Resulullah’ın “ Veren el , alan elden hayırlıdır.” sözü ile paralellik taşımadığını söyleyebilirim. Kanaatimce, Efendimiz, bu sözü ile başka bir noktaya temas etmektedir. Seven , sevdiğinin bahanelerine alışkın olmalı, adeta bağımlılık kazanmalıdır. İlahi Aşk isimli kitabında İbni Arabi, “ruhani sevgi”den bahsederken, tanımlamasını şöyle yapmaktadır: “ Bu sevgi, bencil olmayan bir sevgidir.” O sevgilisine sevgili olmayı büyük bir erdem olarak görür. Sevginin nasıl meydana geleceğini anlatırken, iki faktörün birleşimini şart koşar: “ Akıl (Külli Akıl) ve bilgi.” Sevgi bu iki etmenle olgunlaşır,nihayetinde “aşk “ adını alır. Sevgiyi varlığın gayesi gibi kabullenen Arabi, bunu mısralarında şöyle dile getirmektedir: “ Beni baştan aşağıya yakıp yandıranın nuru, Tecelli edince, karanlık birden dağıldı. Büyük bir sevgi ile ona adadım kendimi, Fakat, aşk bu ya , müthiş sarıyor insanı. Aşkın etkisi ve arzunun cezbesi arasında Kim bulabilir bir dinlenme anı!..” Sevgi, genellikle yumuşaklığı ile ölçülür. Ancak, yumuşaklık onun sadece bir yüzünü yansıtır. Esas yanı, Celalli oluşudur. Sevginin doruğa ulaştığı nokta , sevenin sevilende; sevilenin de sevende yok olduğu , birbirlerine ayna oldukları yerdir. Burada adı ‘Aşk’ olarak geçer... O ismi koyan da kendisidir; Benliğidir. Ama, bunun, bildiğimiz anlamdaki benlikle ilgisi yoktur. Kastettiğim, ‘Mutlak Benlik’tir. Bence en büyük günah, sevmemektir. Takliden dahi olsa sevmeyi denemek, günahlardan arınmaya yol açacak bir sebeptir. Bazen taklitler tahkike ulaşabilir. Birey ancak sevgi sayesinde , bedensellikten kurtulabilir, kendisi ile dost olup kozasından çıkabilir. Kendisi ile dost olamayan, Allah ile de dost olamaz. Zira, büyük günahlardan biri, kişilik mevhumudur. Bu yol da ancak sevgi ile aşılabilir. Unutulmamalı ki, madde bağımlılığı sevgiyi engeller. Mutlulukta mutsuzluğun nedeni , sevginin kaynağında da sevgisizlik boyutu vardır. Bu düşünceyi , basit anlamda yorumlamamak gerekir. Bakın ünlü tasavvuf eri Yunus Emre sevgi için neler demiş... İşitin ey yarenler aşk güneşe benzer Aşkı olmayan kişi misali taşa benzer. Taş gönülde ne biterdiline agu tüter Nice yumuşak söylese de sözü savaşa benzer. Bugün sadece sevgi demekle yetinelim. | |
Konu Sahibi TufeyL 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Ebul vefa hz.'nin duası | Dua Bölümü | TufeyL | 0 | 2477 | 19 Mart 2009 15:03 |
Cennet kapısını açan dua | Dua Bölümü | TufeyL | 0 | 2447 | 19 Mart 2009 15:02 |
Gel sana dünyanın misalini göstereyim | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | Ağlama_Karanfil | 1 | 2222 | 19 Mart 2009 14:58 |
BabaanneMaceraları | Fıkralar-Hikayeler | Kara Kartal | 2 | 2103 | 18 Mart 2009 00:02 |
Evlilik aşkı öldürür derler.YaLaN.. | Evlilik-Nikah Konuları | Mihrinaz | 5 | 2044 | 17 Mart 2009 22:43 |
05 Temmuz 2008, 09:36 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | Sevgi Üzerine Acı Bir Hatıra... Yıllardır; evlilik, aile, boşanma ile ilgili herbiri birbirinden ilginç yüzlerce olaya tanık oldum. Sizlerle, bir olayı paylaşmadan önce, bu konuda bir kaç kelam etmek isterim. Daha öncede söyledim.Anlık hoşlanmalar ve ayakları yere değmeyen; ilkesiz ,tutarsız sevgi iddiaları, sadece kuru bir iddiadan ibarettir.Ne yazık ki bu insanlar hipnotize halindedirler.Benzetmem yanlış anlaşılabilir ama vurucu olması için bu örneği veriyorum: Bir uyuşturucu bağımlısının uyuşturucu aldığı süre içinde, gerçekle alakasının kesilmesi gibi; dengesiz, tutarsız, rotasından çıkmış TAŞKIN DUYGLUR kişinin gerçekle alakasını keser.Ne zamana kadar? Ya bir musibetle gözleri açılır. Ya zamanla gözleri açılır. Ya üçüncü faktörlerin ÖZEL dokunuşuyla gözleri açılır. Bırakın seni deliler gibi seviyorum diyenleri, sana tapıyorum diyenler bile yıldırım gibi boşanıyorlar. Sevgi kuru bir iddia değildir.Uyumla ve sorumluluklarla beslenir.Gerisi laf ola, beri gele kabilinden laflardır. Bu tarz görsel beğeniyle sınırlı sevgilerin (sevgiciklerin), bir alın kırışmasına, bir saç dökülmesine, bir saçın beyazlamasına tahammülü yoktur.Rüzgar önünde uçan yapraklar gibi uçuverir bu sevgi.Acı ama gerçek budur.Halbuki uyumlu,ilkeli ve tutarlı sevgiler nice testlerden geçmiş güçlü sevgilerdir. Zor günler; uyumlu sevgileri daha da besler.Dahada güçlü kılar.Çünkü kendi içinde uyumlu, tutarlı; aklın ve duygunun birleşmesiyle oluşmuş bir sevgidir.Eyup Peygamber hasta olduğunda karısı Rahme Annemiz ona tam on yıl bakmıştı.İşte muhteşem bir sevgi. Ama zor günler; gözleri kör,ayakları topal sevgileri yani sevgicikleri, çocukların uçurduğu sabun köpükleri gibi uçuruverir. Binlerce örnekten bir tanesini veriyorum: Popüler mesleklere ve son derece rahat imkanlara sahip iki babanın çocukları.İkiside lise çağındalar.Kanlarının fokur fokur kaynadıkları dönem. Babalar tanışıyorlar zaten.Kız yeşil gözlü sarışın bir afet.Çevresinde böyle tanımlanıyor.Oğlan son derece yakışıklı.Birbirlerini ölümüne seviyorlar-mış. Babalar demişler ki: -Biz gençliğimizi yaşayamadık.Tatmin olmayan duygularımızı çocuklarımız üzerinden giderelim.Her imkanı hazırlayalım.Doyasıya flört etsinler.Gezsinler, tozsunlar.Çok bilmiş dede, torununa modelli bir otomobil hediye ediyor.( Yani ateşe benzin döküyor) Genç aşıklar bol bol geziyorlar. Ben teyzelerine dedim ki, bunlar bir trafik kazası yaparlarsa, oğlan sakat kalırsa, bu kızın sevgisini görün.Korkusundan hastaneye bile gidemez.İnanın hayatta tahminlerimin bir çoğu aynen çıkmıştır. Oğlan bir hafta sonra otomobiliyle birlikte, tek başına yeşil gözlü sarışın sevgilisini almaya giderken, bir kaza geçiriyor. Sonuç: Tekerlekli sandalye ve iki ayak belden aşağı tutmuyor. Kız hastaneye ziyaretine bile gidemedi.Halbuki oğlan onu almak için ona doğru geliyordu ve bu yolda kaza yaptı.Tecrübe, konuşur.His ve heves hayal eder.Gelecek ise temenni ve hayallerle değil rasyonel ve realist gerçeklerle kurulur. Hani seviyordu, evet seviyordu.O, bacakları topal olmayan, modelli otomobili olan, yakışıklı son derece imkan sahibi bir oğlanı seviyordu.Tabi bunun terside mümkündür.Kız kaza yapsaydı ve kaza sonucu o güzel yeşil gözleri kör olsaydı oğlan severmiydi? Allah bilir. Filimlerin hepsi hayaldir.Asla gerçek olmaz.Boşuna kendinizi kandırmayın. Noldu şimdi, oyun bitti,kişi hipnotize halinden sıyrıldı. His ve heves insanı aldatır.Duygularınızı aklileştirdiğiniz sürece mutlu olursunuz.Aksi halde hep acı çekersiniz.Yaşamınıza zar atarsınız. Bir ırmak, yatağında aktığı sürece çevresini besler.Ama yatağından taştığı zaman çevresini sele verir. işte duygular böyledir.Yatağında aktığı ve aklileştiği sürece kişiye fayda sağlar.Aksi halde yatağından taşarsa, su üstünde sürüklenen çöp gibi kişiyi savurur.Nolur? Yaşamınla kumar oynamış olursun.Bazı hataların telafisi yoktur.Giden geri gelmez.Hayat bazen ikinci bir seçenek tanımaz.Hayatı yaşamış olmazsın hayatla yaşlanmış olursun. ibret alalım ama İBRET OLMAYALIM. SELAM VE DUA İLE. |
05 Temmuz 2008, 21:08 | Mesaj No:3 |
Cvp: Sevgi Üzerine Acı Bir Hatıra...
Valla yağmur hocam insanlar bu durumu bilirler ama ne iştir anlamış değilim yinede bu tür yollarda yürürler. günümüzde gençler kendilerine ait olmayan bir sofrada oburca yemek yedikten sonra sofraya sırtlarını dönerler, bu hayvani bir durumdur ve bu sofra kiralıktır. birde anlamadığım bir şey daha, flört ediliyor ve sonra kız başkası ile erkek başkası ile evleniyor. bu şahıslarla evlenen kişiler onların birilerinin sofrasından geçtiklerini biliyorlar, böyle bir durumda nasıl aitlik hissine ulaşabiliyorlar.valla anlamak güç. Duygularını başkasına sunmuş birine nasıl ilgi duyulabilir. kaldıki mesele artık duygularlada bitmiyor, artık kimin ne yaptığı bile belli değil. demekki olay sevgi değil, başkasının iradesine ve varlığına sahip olma ve kullanma isteği
__________________ Çağımızın en büyük tutkusu köleliktir. | |
08 Temmuz 2008, 00:33 | Mesaj No:4 |
Gerçek sevgi nedir? Sevgi, Allah'ın bizi sevmesini dilemektir. Sevgi, Peygamberimize Habibim hitabıdır Allah-u Tealâ nın. Sevgi, Ali İmran suresinde, Eğer beni seviyorsanız Habibim i sevin ve O nu dinleyin ki, Ben de sizi seveyim ve affedeyim ayetidir. Sevgi, Rabbimizin,Habibim, sen olmasaydın kainatı yaratmazdım ifadesidir. Sevgi, Cennetin kapısında La İlahe İllAllah Muhammed Rasulullah yazmasıdır. Sevgi, Hazreti Adem in, Ya Rabbi, Muhammed kulun hürmetine beni affet duasıdır. Sevgi, Efendimize bir şey olur diye mağaranın tüm deliklerini tıkadıktan sonra, tıkayacak bir şey bulamayınca son deliği de parmağıyla tıkayan Ebu Bekir in buna rağmen sabaha kadar uyuyamamasıdır. Sevgi, Sahabe Efendilerimizin her söze, Anam babam sana feda olsun Ya RasulAllah diye başlamalarıdır. Sevgi, Canların canı uğruna canından geçmeyi cana minnet sayan Hazreti Ali nin, O nun yatağına tereddütsüz yatmasıdır. Sevgi, Hazreti Ömer den yağmur duası istendiğinde hemen Hazreti Abbas ın elinden tutup yukarı kaldırarak, Ya Rabbi bu elini tuttuğum Rasulullah ın amcasıdır, onun yüzü suyu hürmetine yağmur ver duasıyla, daha eller inmeden yağmurun başlamasıdır. Sevgi, Kendisinden Miraç hakkındaki fikri sorulduğunda Hazreti Ebu Bekir in, Eğer O söylüyorsa mutlaka doğrudur tasdiğidir. Sevgi, Biliyorum ki sen bir taşsın, bir işe de yaramazsın, değimli ki O seni öptü’ diyerek Hazreti Ömer in Hacerül Esved i öpmesidir. Sevgi, Şehit olduğunda Mus ab ın üzerindeki elbisenin ancak avret mahallini örtmesiyle, kendine sanki dünyanın tam kefenini bile çok görmesidir. Sevgi, Kendilerine mahsus bir mezarı bile çok gören Hazreti Hamza ve Abdullah bin Cahş ın Uhud un bağrında sırt sırta aynı mezarda yatmasıdır. sevgi Zelihayı Yusufa aşık oldu diye ayıplayan kadınlar, benim Efendimin sadece parlak alnını görselerdi, bıçakları parmaklarının yerine sinelerine saplarlardı da, acı bile duymazlardı ifadelerinde saklıdır Hazreti Aişe nin. Sevgi, Efendimizi evinde misafir etmekle şereflenen Eyüp El Ensari nin, ya sesten rahatsız olursa diye altı ay uyuyamamasıdır. Sevgi, Bu duygu ve düşüncelerle adını dahi duymadığı coğrafyalara Allah ve Rasulünün adını duyurmak için yardan, anadan, arkadaştan geçmektır Sevgi, Hasılı sevgi, Allah ve Rasulü nün bizatihi kendisidir gerçek sevgiliyi bulmanız dileğiyle.. | |
26 Ağustos 2008, 01:33 | Mesaj No:5 |
sevgi üzerine
SEVGİ ÜZERİNE Masumi Toyotome adında bir Japon yazar sevgi üzerine bir yazı kaleme almış. Toyotome, “Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir” diye söze başlıyor. “Ama sevgi nedir ? Nerede bulunur, biliyor muyuz ?” diye soruyor. Sonra anlatmaya başlıyor. "Sevgi üç türlüdür!.." Birincinin adı "Eğer" türü sevgi!.. Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar.. Örnekler veriyor: Eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. Toyotome "En çok rastlanan sevgi türü budur" diyor. Bir şarta bağlı sevgi.. Karşılık bekleyen sevgi.. "Sevenin, istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vadedilen bir sevgi türüdür bu" diyor yazar.. "Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır." Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil,hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçekleşmediğinde, düş kırıklıkları başlıyor. Sevgi giderek nefrete dönüşüyor. En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor. Yazar bir örnek veriyor. Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için, çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama başarılı olamıyor. Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gidiyor. Eve döndüğünde babası öfkeyle "Sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan Hakone'ye gittin" diye bağırıyor. Delikanlı "Ama baba, vaktiyle sen de bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın" diyor. Baba daha çok kızarak, delikanlıyı tokatlıyor. Çocuk da intihar ediyor. "Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı" diyor yazar… "Delikanlı babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştı!.." İnsanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında… "Bu sevginin varlığını ve nerede aranması gerektiğini bilmek, bu genç adamın yaptığı gibi, yaşamı sürdürmekle, ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir" diyor, Masumi Toyotome.. İlginç değil mi?.. İkinci türe geçiyoruz. Çünkü türü sevgi.. Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: "Bu tür sevgide kişi, bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır." Örnek mi?.. "Seni seviyorum, çünkü çok güzelsin. (Yakışıklısın!)" "Seni seviyorum, çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki.." "Seni seviyorum, çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.." "Seni seviyorum,çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki.." Yazar,” çünkü “ türü sevginin, eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hoş bir şeydir, egomuzu okşar. Bu tür, olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır. Ama derin düşünürseniz, bu türün, "Eğer" türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki, bu tür sevgi de yükler getirir insana…. İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşam sonsuz sevgi kazanma çabası ve rekabet girer. Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfın en güzel kızı, yeni gelen kıza içerler. Üstü açık BMW'si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler. "O zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi?" diye soruyor, Toyotome.. "Çünkü türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz" diyor. Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var. Birincisi.. "Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?" korkusu.. Tüm insanların iki yanı vardır. Biri, dışa gösterdikleri, öteki yalnızca kendilerinin bildiği.. "İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse" korkusu buradan doğar. İkincisi de.. "Ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa.." endişesidir. Japonya'da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü ,patlayan kazanla parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişanı bozup onu terk etmiş. Daha acısı; aynı kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler artık çirkin olan kızlarını.. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan bir günde yok olmuş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş. Japon yazar "Toplumlardaki sevgilerin çoğu 'Çünkü' türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür" diyor.. Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne?.." Ve işte sevgilerin en gerçeği!.. "Üçüncü tür sevgi benim 'Rağmen' diye adlandırdığım türdür" diyor yazar. Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için "Eğer" türü sevgiden farklı bu.. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için "Çünkü" türü sevgi de değil. Bu üçüncü tür sevgide, insan "Bir şey olduğu için" değil,"Bir şey olmasına rağmen" sevilir. Güzelliğe bakar mısınız?.. Rağmen sevgi.. Esmeralda, Qusimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına "rağmen" sever. Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına "rağmen" tapar!.. "Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. Bunlara 'rağmen' sevilebilir. Tabii bu sevgiyle karşılaşması şartı ile.." Burada insanın, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine "rağmen" olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor. Japon yazar "Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur" diyor. "Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek,giysi,ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir." Bunun böyle olduğundan, yazar nasıl emin diyebilirsiniz. Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor.. "Şu soruma cevap verin" diyor. "Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz?.. Kendi kendinize 'Yaşamamın ne yararı var ?' diye sormaz mıydınız?.." Devam ediyor Toyotome.. "Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün.. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmez miydi?. O an yaşam size anlamsız gelmez miydi?." "Diyelim sıradan bir yaşamınız var.. Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız?.." diye soruyor ve yanıtlıyor: "Böyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar." Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor "Rağmen" sevgiyi.. "Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni 'Rağmen' türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır." Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome.. "Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var.. Kimsede başkasına verecek fazlası yok" diye açıklıyor.. Anlatıyor.. "Yakınımızda olan birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz. Ama da o da aynı şeyi başkasından beklemektedir." Peki bu dünyada sevgi ne kadar var?.. Yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar.. Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi.. Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor. Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz.. Hani nerede?.. Hepsi o.. Ve asıl çarpıcı cümle en sonda.. "Dünyadaki en büyük kıtlık, 'rağmen' türü sevginin yeterince olmayışıdır!.." NOT: Yukarıdaki bölüm, Masumi Toyotome’nin “Three Kinds of Love” isimli eserinden alıntıdır. ....................... İlginç bir yazı değil mi ?... Ancak katılmadığım bazı hususlar var... Toyotome’nin yukarıdaki yazısını kendi açımdan değerlendirmek istiyorum. Toyotome’ye göre “sevgi” üç türlüdür: 1- “Eğer” türü sevgi : Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar... Bana göre “Eğer” türü sevgi aslında bir sevgi türü bile değil.. Buna, “hoşlanma” ya da “hoşnut olma” veya “memnuniyet sergileme” demek daha doğru gibi görünüyor. Hatta, yazarın verdiği örneklerden hareket ederek, belki “sahte sevgi” demek daha uygun bir tanımlama olabilir... Buradaki ilişkinin bir ucu manevi gibi gözükse de, diğer ucunda hep maddi unsurlar yer almaktadır. Yazar, “sevenin, istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vaat edilen bir sevgi türüdür bu” diyor. Aslında bir tür alış-veriş söz konusu. Daha önce de söylediğim gibi, aslında bu bir sevgi türü değil, elde edilen menfaat karşılığında ödenen bir bedeldir. Yalnız, bir fenomen olarak, yazarın “eğer” türü sevgiyle ilgili verdiği örneklerde gerçeklik payı çok yüksek. Bunu da kabul etmek lazım.... Toyotome’nin; anne-baba sevgisinde bile “eğer” türüne rastlanıyor şeklindeki görüşüne ben de katılmıyorum. Bunun göz ardı edilebilecek kadar istisnaları olabilir... Yazarın verdiği örnekteki intihar olayının temelinde de sevgisizlik olduğunu kabul etmiyorum. Çünkü, babanın, oğlunun üzerine bu derece düşmesi, onu sevdiğinin en büyük delilidir bence... Ve sevginin zıddı asla nefret değildir bana göre. Çünkü, nefrette bile bir ilgi ve belki de gizli bir sevgi söz konusu olabilir. Sevginin zıddı, kanımca “ilgisizlik”tir. İlgisizlik, insanı mahveder. Ben, ana-babadaki evlat sevgisinin fıtri olduğunu düşünüyorum. Ancak, ana-babanın yaşadığı toplum ve beslendiği farklı kanallar (din, gelenek, görenek, adetler, milli hasletler, hatta ırki özellikler, çevresel koşullar, v.b.) bu sevginin yapısını ve boyutunu değiştirebilmektedir. Örneğin; Batı toplum yapısı içinde bir çocuk 18 yaşına geldikten sonra çok rahat yuvadan ayrılabilmekte ve hatta bir daha ailesiyle görüşme ihtiyacı bile duymayabilmektedir. Aynı şekilde ailelerin de yetişkin çocuklarına fazlaca düşkünlük gösterdiklerini söylemek zordur. Oysa bizim toplumumuzda evlat 50 yaşına da gelse ana-babanın gözünde hala bir çocuktur. İlişkiler hala sıcak ve samimidir. Ana-baba, evladının her şeyiyle yakından ilgilidir. Bizim kültür yapımız içinde geneli böyledir. 2- “Çünkü” türü sevgi: Toyotome; “Bu tür sevgide kişi, bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır.” diyor ve örnekler veriyor: “Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin. (Yakışıklısın)” “Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar unlusun ki...” “Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki...” “Seni seviyorum. Çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki...” Yazar, bu sevgi türünün, “eğer” türünden temelde pek farklı olmadığını ifade etmektedir. Bu görüş bence de bir yönüyle doğrudur. Öncelikle “Çünkü” türü sevgiyi, bir sevgi türü olarak kabul edebiliriz. Ancak, bence bu sevgi türü sanki bir pandül gibi müspet ve menfi arasında gidip gelebilmektedir. Ya da daha doğru bir ifadeyle bu sevgi türünün, (+) ve (-) kutuplar arasında gidip gelebilen sayısız numuneleri olduğu söylenebilir. Negatif uca doğru yakın olanların “eğer” türü sevgiyle paralellik arz ettiğini düşünüyorum ve belki de sevginin “bayağı” olanından söz edilecekse, herhalde ancak bu tür sevgiler “bayağı” sevgi olarak nitelenebilir. Çünkü, buradaki sevginin akla ve nefse hitab eden yönü ağır basmaktadır. Buna karşılık pozitif uca yakın olan sevgi türlerinin nefsî olmaktan ziyade kalbî olduğunu, menfaat ilişkisinden uzak bulunduğunu düşünüyorum. Japon yazarın, “Toplumlardaki sevgilerin çoğu “çünkü” türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür” görüşüne katılıyorum. Bence günümüz açısından doğru bir tespit... Ancak, yazarın bahsettiği, toplumlarda yer alan “çünkü” türü sevginin benim skalamda daha ziyade (-) uca yakın yerde yer aldığını yani “nefsî” olduğunu düşünüyorum. 3- “Rağmen” türü sevgi: Toyotome; “Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için “eğer” türü sevgiden farklı... Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için “çünkü” türü sevgi de değil. Bu üçüncü tür sevgide, insan “bir şey olduğu için” değil, “bir şey olmasına” rağmen sevilir.” diyor. Evet, bence de gerçek sevgi “rağmen” türü sevgi.... Burada insanin iyi, çekici ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine rağmen, olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor... Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor... Yazar çok güzel tanımlamış.... Gerçekten bence de “yüreklerin en çok susadığı sevgi budur.” Ve yine, “Dünyadaki en büyük kıtlık, “rağmen” türü sevginin yeterince olmamasıdır.” Bir dostumun “sevgisizlik sevgisi” tabiri bu anlamda çok hoşuma gitti. İnsanlardaki sevgi noksanlığını ifade etmesi açısından orijinal bir tanımlama aslında... Bugün insanlığın içine düştüğü “sevgisizlik sevgisi” bir şeye sebep olmaktan ziyade bir şeyin sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Peki neyin sonucu ?... Bu bence ayrı bir tartışma konusu olabilecek kadar önemli ve geniş bir mevzu.. Rağmen türü sevginin aslında tam da dünyamıza ve insanlara uygun olduğuna; asla doğamıza aykırı olmadığına inanıyorum. Yeter ki insan gerekli olan altyapıya sahip olabilsin... Çünkü insan, gerçekten mükemmel olarak yaratılmış ve çok muhteşem cihazlarla donatılmıştır. Şunu demek istiyorum: Kalpte yer eden birtakım manevi marazlardan (benlik, haset, kıskançlık, riya, kibir, aşırı hırs, v.b. gibi) insan kurtulabildiği ve bunun yerine fıtratına uygun güzel hasletleri koyabildiği ölçüde böyle bir alt yapıya sahip olduğundan söz edilebilir. Çünkü “rağmen” türü bir sevginin kalpte yeşermesi için insanın belli başlı kötü huy ve marazlardan arınmış olması gerekiyor. Çöplükte gül yetiştiği pek görülen bir durum değildir elbette. Sevgi, bana göre tohumun toprağa atılıp yeşermesi gibi büyüyüp, gelişebilen bir olgudur. Toyotome’nin diliyle söylersek; “ÇÜNKÜ” sevgisinin pozitif kanadında yer alanı, bir anlamda bir “sevgi tohumu” gibidir. Uygun ortam ve şartlarda bu tohum gelişerek bir fidana ve zamanla ulu bir çınara dönüşebilir. Ve hatta buradan kulvar değiştirip “RAĞMEN” türü sevgiye ya da onun farklı ve daha yoğun bir biçimi olan AŞK boyutuna sıçraması da mümkündür... Kendi kavram ya da terimlerimizle ifade etmek gerekirse; AŞK ile SEVGİ bir anlamda birbirinden farklı olgulardır.... Sevmek ya da SEVGİ, AŞK’a giden yolun ilk basamağıdır. Bana göre SEVGİ paylaşılabilen bir olgudur... Ama AŞK paylaşılmaz.. Tek taraflıdır... AŞKI sevgiden ayıran da bu olsa gerek.... AŞK acıdır, AŞK çiledir, daha doğrusu, bir büyüğümüzün dediği gibi çile kabıdır AŞK.... Ama AŞK, aynı zamanda en büyük MUTLULUKTUR.... Bence SEVGİ’den AŞK boyutuna sıçrayış beraberinde MUHABBETİ de (ama kelimenin gerçek anlamıyla MUHABBETİ) getirir. MUHABBET de insan için öyle bir itici (ya da motive edici) güçtür ki, insanın başaramayacağı hiç bir iş; ya da aşamayacağı hiç bir zorluk yoktur. Ferhat misali dağları bile deldirir insana... Bu noktada üstad İskender PALA’nın nefis yazısına dönmek istiyorum: "Doğumsuz, ölümsüz, artmaz, eksilmez bir güzellik" diyor Eflatun aşk için. "Artmaz" kısmında külliyen yanılıyor üstad. Bir çoğalmadan ibarettir çünkü aşk, bir coşmadan, kabarmadan, büyümeden ibarettir. Devamlı artmayan bir duygunun aşk olması ne mümkün? Ahsenü'l-Kasas buyurulmuş Yusuf Suresinde; aşkı anlattığı için bu sure. Mevlana "Zeliha o hale gelmişti ki..." diyor, "... çörekotundan öd ağacına kadar her şeyin adı Yusuf'tu onun için. Yusuf'un adını başka adlara gizlemişti, mahremlerine bu sırrı söylemişti. Mum ateşte yumuşadı, dese; sevgili bize alıştı, yüz verdi, demiş olurdu. Bakın ay doğdu, dese; söğüt dalı yeşerdi, dese (...); başım ağrıyor, dese; başımın ağrısı geçti, iyiyim, dese hep ayrı manaları vardı bu sözlerin. Birini övse onu överdi, birinden şikayet etse onun ayrılığını söylemiş olurdu. Yüzbinlerce şeyin adını ansa, maksadı da Yusuf'tu onun, dileği de..." Ne din, ne de yasalar yasaklamıştır aşkı; yürekler Allah'a aittir çünkü. Canların birbirinde kaynayıp erimesidir; canların can özünde yitirilmesi ve aranmamasıdır aşk. Parçalara böldükçe demiri, mıknatısi güçle bütün parçaların yine birbirlerini aramalarıdır. Arama gücünü yitiren, zayıflatan, küçülten parçalar bırakır; ancak birbirini kovalamayı. Taşın içinde saklı olan ateştir aşk; bir kıvılcım çakınca kuşatır bütün evreni. Atom çekirdeği etrafında saniyede iki bin kilometrelik hızla dönen elektronların kârıdır bu. Kudretin ve İlahi san'atın özündeki cevherden beşeri estetiğe akıp gelen ilhamdır o. Bir şehre Uşşak bir köye Aşıklar adını vermektir. Aşk ki şiirde Su kasidesi, mimaride Selimiye, musikide Ferahfeza'dır. Aşk, haddehanelerden dökülen ateş, manaya gebe sözdür. Aşk, meşktir ve aşk baştan ayağa lirizmdir. Bir şeyin aşk olabilmesi için tutkulu olması, patolojik olması, anormal olması gerekir zannımca. Aşk bir bedeni hastalık olsaydı yalnızca, hastanelerde tedavi ederlerdi onu; oysa bimarhanelerde tımara çekilir aşk son ucunda. İştahla yemek yerken hatırlayıp sevileni, yemek boğazda düğümleniyorsa; derin uykularda görülen rüyadan sonra bir daha uyku girmiyorsa gözlere, şen bir mecliste adı anıldığında onun, inziva engin bir boyut kazanıyorsa, hamasi bir söylevin tam ortasındaki bir kelime, bir cümle ne dediğini bilmezleştiriyorsa insanı, işte odur aşk. O ki, göz kapakları kapandığında karanlıkları son bulmuyorsa, ne cüret aşktan söz edile!?. Aşk şiirdir, "şiir gibi"ye çıkar yolu. Mahlas seçerken "Aşkî (aşkla ilgili, aşık)" sıfatını tercih edenler bilir aşkı. Hak aşıkı diye eline bağlamayı alıp yürek yaralarını çığıranlar bilir. Sevgi üzerine kullanılabilecek bütün mecazları üstüne alınmadır aşk. Aşk acıdır, hasrettir. Hicran ve hayrettir, firkat ve gurbettir. Gözyaşı ve ahtır; tazarru ve münacattır. Aşk ölümdür, can vermedir, kurban olmadır. "Yalnızca bir türlü aşk vardır; ama görüntüleri binlerce türlüdür" der bir bilge. Üç çeşidini söyleyelim biz: Aşk beşeridir; şakayla başlar, sorumluluk getirir. Gözden girer, gönülde yaşar. Surete meyledenler ziyandadır. Aşk platoniktir; sohbetle başlar, zahmet getirir. Zihinden girer, gönülde yaşar. Siretini süslemeyenler yol şaşırır. Aşk İlahidir; imanla başlar, vahdete götürür. Gönülde doğar, gönülde yaşar. Sırrı saklamayanlar, başını verir. Gönül ki Allah'ın evidir, aşkın her çeşidine itibar eder. Bütün milimetrekarelerinde aynı sevgili olmayan bir gönül aşkı bilir mi acep?!. Bir kuru yakınlaşmayı, ilgiyi, arzuyu aşk sanarak yaşanılan ömür adına va veyla ve va esefa!.. Bir Cemal'e kul, bir Ahmed'e köle, bir Leyla'ya deli ve bir ışığa pervane olmayanın aşkı mı vardır, ya aklı mı vardır ki!.. Alem bir aşk için yaratılmış ve "Aşk imiş her ne var alemde!.." Muhabbetten Muhammed oldu hasıl Muhammed'siz muhabbetten ne hasıl. ............................................... Aslında söylenecek daha pek çok şey var bu konuda.... Hani bir bilgenin dediği gibi; ÖYLE DOLUYUM Kİ BİR BOŞANSAM, YAĞMURLAR BİLE ISLANACAK.... AŞKINIZ CEMAL, CEMALİNİZ NUR, NURUNUZ AYN OLSUN !!!... Ahmet Levent, 5.10.2007 | |
23 Eylül 2010, 15:32 | Mesaj No:6 |
Gerçek sevgi
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" Bakın göstereyim demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasındanda derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. "Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. Peki demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan işte demiş ermiş, 'kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse,o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima.
__________________ İyiliği gizlemek, kötülüğü gizlemekten daha üstündür. (Ebu Bekir Ferra) Haksızlık karşısında eğilmeyiniz; çünkü hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz. (Hz. Ali (r.a)) | |
12 Mart 2011, 14:04 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Cevap: sevgi üzerine
Şimdi sen elmayı seviyorsun diye elmanında seni sevmesi gerekiyor mu ?'diye sormuştu Nazım Hikmet, o muazzam üslubuyla. halbuki bugünün aşklarını görse ne derdi acaba? Bugün ellerde teraziler, adeta gramla tartılıyor aşk. 160gr sevgiye karşılık 160gr sevgi alınabilirmiş gibi, herkes verdiği kadarını istiyor.
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
10 Nisan 2013, 12:34 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Sevgi, aşk önemli ama saygı olmayınca!... Sevgi, aşk önemli ama saygı olmayınca!... Kocamla ben nasıl böyle olduk, nasıl birbirimize düşman olduk. Ne de çok severdik oysa birbirimizi. Birimizin canı yansa diğerininki de acırdı. Birimiz üzülsek diğeri de üzülürdü. Ama şimdi öyle mi, yıllar bizi çok yıprattı. Yılların suçu yok ki, biz birbirimizi yıprattık. Sevgimiz, aşkımız her şeyin üstesinden gelir sandık. Aradaki saygı kaybolunca sevgi ve aşkın hiç değeri kalmıyormuş bunu anladık. Sorunlarımızı hiç çöz/e/medik. Üstünü örttük. Sonra o sorunlar büyüdü, büyüdü bizi aynı evin içinde birbirini seven iki düşman etti. Sevgi, hiç bir şeye yetmiyormuş. Saygı olmayınca. Sevgi, üzebiliyormuş çaba olmayınca. Sevgi, her sorunu çözmüyormuş, , insan istekli olmayınca... Sevgiyle aşkla evlenen biz şimdi saldırgan bir çift olduk. Ne kadar bağırırsak, ne kadar karşımızdakini üzersek o kadar mutlu olur olduk. Hiç alttan almayan hep üste çıkan olmak için aradaki saygıyı yok edenler olduk. Nefsimiz için iyi yatırım yapanlardan olduk. Çok iyi besledik onu hep sen haklısın, hep sen doğrusunlarla. Ama o, ne yaptı bizi: İki düşman, birbirine ağzına ne gelirse söyleyen iki düşman. Çok mu mutluyuz bu durumdan? Hayır. Ama saygıyı kaybettik. 'Saygı' tekrar evimize gelsin istiyoruz ama çabalarımız ilk kavgaya kadar ilk patlamaya kadar. O anda herşey kayboluyor gözümüzden. Birbirimizi sözlerimizle bitap edene kadar. O an için üstün olmak kavgayı(savaşı) kazanmak ikimiz için paha biçilemez bir şey oldu artık. Ama sadece o an için, sonrası tarif edilemez bir pişmanlık. Dediğim gibi: Sevgi, aşk önemli ama saygı olmayınca! alıntı |
03Haziran 2013, 14:19 | Mesaj No:9 |
Durumu: Medine No : 27502 Üyelik T.:
20 Nisan 2013 | ...Sevgi Olmalıyım... İçimdeki tüm umutsuzlukları Attım uçurumlardan Gül olup düşmeliyim yollara Gözlerimdeki bulutları aralayıp Güneşe bakmalıyım bugün Tutmalıyım hayatın ellerinden Saçlarını okşamalıyım Deniz olmalıyım masmavi Dolmalıyım hayatın içine Bülbül olup aşık olmalıyım güle Türkü olmalıyım dilden dile dolanan Hasret kokmalıyım, sevda kokmalıyım Güz yağmurları olup yağmalıyım Buram, buram toprak olmalıyım Tutmalıyım hayatın ellerinden Sevdiklerimin yüreğinde Sevgi Medineweb e layık olmalıyımTekrAR Teşekkürler.
__________________ Allah ile oldukdan sonra Ölüm de Ömürde hoşdur |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
çocukça bir sevgi... | MescidiAksa | Makale ve Köşe Yazıları | 1 | 11 Ekim 2023 10:39 |
Bir Tutam Sevgi | Mustafa CİLASUN | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 21 Mart 2018 17:55 |
Sevgi dolabı.. | Allahın kulu_ | Psikoloji | 0 | 26 Kasım 2015 21:36 |
Evlilik Ve Sevgi | enderhafızım | Evlilik-Nikah Konuları | 12 | 14 Mayıs 2014 02:22 |
zekat nedir, sadaka nedir, infak etmek nedir | iblissavar | Zekat-İnfak | 3 | 31 Mart 2012 22:26 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|