|
Konu Kimliği: Konu Sahibi _bülbül_,Açılış Tarihi: 13 Nisan 2009 (09:53), Konuya Son Cevap : 13 Nisan 2009 (09:59). Konuya 2 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
13 Nisan 2009, 09:53 | Mesaj No:1 |
Fıkhi ana kaideler Fıkhi ana kaideler 1 BÎR İŞTEN MAKSAT NE İSE HÜKÜM ONA GÖREDİR Açıklama : — Bir iş üzerine terettüp edecek hüküm, o işten maksat ne ise ona göre olur Meselâ : a) Bir şey hem helâllik, hem haramlık vasfını taşıyorsa bunlar*dan hangisi kasdedilerek işlenmişse ona göre hüküm alır Yerde bu*lunan bir eşyayı, sahibini bulup vermek için almak helâldir Kendi*ne maletmek için almak haramdır b) Kurulan çadıra bir av hayvanı takılıp kalırsa, bakılır : Eğer çadır bu maksatla kurulmuşsa, takılan hayvan çadır sahibinin' olur; bu maksatla değilse ona sahip olamaz Asıl o hayvanı avlamak iste*yip onu izleyen kimse sahip olur] 2 AKİDLER İTİBAR MAKSAD VE MANAYADIR; ELFAZ VE MEBÂNİYE DEĞİLDİR Yapılan bir akidde kasdedilen mana başka, lâfız da başka olur*sa, itibar manayadır Meselâ : a) Beş gram altın 4,5 gram altınla değiştirme muamelesi «Beyi = alım-satım» ismi altında cereyan etse bile bu, mana yönünden faiz muamelesine girer ve caiz değildir b) Vefaen beyi'de «rehin» Hükmü câri olur Çünkü bir malı ka*rarlaştırılan şartlara göre semen ve mebi' (malın değeri olan para ve satışı yapılan mal) tekrar iade edilmek üzere satışını yapmaya, her ne kadar lâfız yönünden «bey'i bi'1-vefâ» deniliyorsa da, mana yö*nünden «rehin» muamelesine girdiği için bunda rehin hükmü câri*dir Bir nev'i ipotek olup borcu te'minata bağlamaktır] 3 YAKÎN (KESİNLİK İFADE EDEN ŞEY) ŞÜPHE İLE ZAİL OLMAZ Meselâ : — (A)'nın (B) üzerinde 1000 lira alacağı var (B) bu borcu (A)'-ya ödediğine dair hüccet ve delil gösteriyor (A) da hâlâ 1000 lira (B)'de alacağı olduğuna hüccet ve delil gösteriyor Bu durumda (A)'-nın delili, bu alacağının diğer 1000 lira alacağını (B) ödedikten son*ra yenilendiğini beyyine ile isbat etmedikçe kabul olunmaz Çünkü beyyine hüccet-i kaviye demektir ki, şehadet ikrar ve yeminden nü-kûle şâmildir (B)'nin bu borcu ödediğini delile dayanarak söylemesi yakın (kesin bilgi) ifade eder (A) 'nm iddiası ise, her ne kadar deli*le dayansa da şüphe ifade eder [3 4 BİR ŞEYİN BULUNDUĞU HAL ÜZERE KALMASI ASILDIR Bir şey bulunduğu, tesbit edildiği zamanda ne hal üzere ise, ak*sine bir delil sabit olmadıkça o hal üzere kalması, değişikliğe uğra*maması asıldır; ona göre hüküm verilir Bilindiği gibi, eşya zamanla değişir, değişikliğe uğrayabilir Her değişmeyi bir hadis meydana getirir Fakat bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması muhakkak, değişime uğraması ise muhtemeldir Bu ba*kımdan muhakkak olan hal, muhtemel olan hale nazaran önde gelir Meselâ : a) Bir şahıs uzun müddet kaybolur; sağ veya ölü olduğuna dair kesin bir bilgi elde edilmezse, -Hanefilere göre 90 yaşını bitirinceye kadar- onun sağ bulunduğuna hükmedilir ve buna göre miras ve bâ*zı hususlar da dikkate alınır b) Evin bir kısmı satıldıktan sonra, biri o kısma Şerîk (ortak) olduğunu iddîa ederek şuf'a talebinde bulunur, müşteri de elinde sa*tın aldığı kısım hakkındaki bu iddiayı inkâr ve red ederse, müşteri*nin sözü asıl olarak kabul olunur; şüf'a iddiası ise ancak delil ve hüc*cet ile sübut bulur Çünkü bulada asıl olan satılan kısmında başka*sının şüf a'dar olmasıdır ve böylece o, bulunduğu hal üzere kalır 5 KADÎM KADEMİ ÜZERE TERK OLUNUR : Çünkü bu hususta asıl olan bir şeyi bulunduğu hal üzere bırakmaktır Bir şeyin ötedenberi devam edegeldiği hal, onun o hal üzere meş*guliyetine delil sayılır Zira bu kaide esas tutulmayacak olursa,, bir çok tarihî kıymetler bulunduğu hal üzere bırakılmama ve böylece asliyetini kaybetme tehlikesiyle başbaşa kalır Meselâ : a) Vakıf olduğu bilinen, fakat vakfiyesi ve vakıf şartı tesbit edilmîyen bir vakfm gailesi (geliri) ötedenberi nereye sarfediliyor ve nasıl kullanılıyorsa öylece dokunulmadan devam eder; dokunulmaz b) Tarla sahibi ötedenberi tarlasının içinden geçen yol veya suyu kaldırmak istese veya yoldan ve sudan istifade edenlere mâni' olmak istese, bakılır : Eğer ötedenberi bunun böyle devam edip gel*diği isbat edilirse, kademi üzere kalır; tarla sahibinin müdahalesi men'edilir 6- ZARAR KADÎM OLMAZ : Genel olarak zararlı bilinen şeylerin işleyip yapılmasına cevaz verilmez Bu, hemen hemen her devir ve idare sisteminde böyledir Müstesna olarak, böyle bir şeye müsamaha edilmiş veya yapılırken görülmemişse, umumî kaideyi bozmıyacağından kademine bakılmak*sızın kaldırılır Meselâ : a) Birine ait ağaç yola sarkmış, gelip geçenlere zarar veriyor*sa, bu ağaç bir asır önce bile buraya dikildiği isbat edilse bile, ke*silir Çünkü zarar kadim olamaz b) Bir evin lağım veya mutfak suyu sokağa açıktan akıyor; ge*lip geçenlere zarar veriyor, komşuların sıhhatim bozuyorsa, ev ya*pıldı yapılalı bu suyun sokağa aktığı isbat edilse bile, derhal kaldı*rılır | |
Konu Sahibi _bülbül_ 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Adem olmaktır tek hevesim | Şiirler ve Şairler | Kara Kartal | 4 | 2736 | 22 Mayıs 2010 11:27 |
Dostlarımız........ | Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler | su damlası | 4 | 2360 | 09 Mayıs 2010 10:35 |
İsmailce kurban olabilmek | Hacc-Umre-Kurban | kurtmehmet | 3 | 3115 | 21 Kasım 2009 20:58 |
Ömür seccadesini gönül dergahına serenlere...... | Makale ve Köşe Yazıları | _bülbül_ | 2 | 2338 | 12 Kasım 2009 21:52 |
çarpık çağ..... | Şiirler ve Şairler | _bülbül_ | 2 | 2061 | 12 Kasım 2009 21:43 |
13 Nisan 2009, 09:54 | Mesaj No:2 |
RE: Fıkhi ana kaideler
7- BERAAT-İ ZİMMET ASILDIR : Suç sonradan işlenir însan önce suçlu değildir; sonra bir sebeb ve fiilden dolayı suçlu olabilir Meselâ : a) Hırsızlık suçu iddiasiyle hâkimin huzuruna çıkarılan kimsî hakkında ilk düşünülen husus, hırsız olmamasıdır Hırsız olduğî beyyine ile isbat edilmedikçe suçsuz olduğu kanaatına varılarak ser*best bırakılır Çünkü beraat-i zimmet asıldır b) Bir kimse bir diğerinin malını telef eder de o malın mikta*rında ihtilâfa düşerlerse, mal sahibi iddia ettiği fazlalığı isbat ede*mediği takdirde, söz o malı telef edenindir Yani onun sözü kabul edilip hüküm verilir 8 ARIZÎ SIFATLARDA ASLOLAN ADEMDİR Genel olarak sıfat ikiye ayrılır : Biri aslî, diğeri arızî, Aslî olan sıfat hayat, bekâret gibi nıevsufla birlikte var olan şeylerdir Arızî olan sıfat, mevsufla birlikte var olmayıp sonradan -ölüm, hastalık dulluk gibi- arız olan şeylerdir Meselâ : a) Müdarebe şirketinde kâr sağlanıp sağlanmadığı ihtilaf ko*nusu olursa, ademi (kâr sağlanmadığı) asıl olduğuna göre söz mü-daribindir; sermaye sahibi ise kâr sağlandığını isbata muhtaç olur b) Ölen kimsenin vârisleri, (meselâ oğullan) babamız şu yer*deki tarlayı, (A)'ya, şuuruna sahip olmadığı bir zamanda satmıştır, diye davacı olsalar, (A) da bunun aksini (yani şuuru yerindeyken sattı) iddia etse, beyyine davacıya aittir Çünkü asıl olan şuurlu bir halde satışın yapılmasıdır Bunama ve gayrî şuuri hal, hareket ve sözler arızidir 9 BİR ZAMANDA SABİT OLAN ŞEYİN HİLÂFINA DELİL OLMADIKÇA BAKASÎYLE HÜKMOLUNUR Az yukarıda da belirtildiği gibi kadîm kıdemi üzere terkolunur Çünkü bu hususta aslolan, bir şeyi bulunduğu hal üzere bırakmak*tır Meselâ : a) Bir zamanda bir yerin (A)'ye ait olduğu, onun mülkiyeti al*tında bulunduğu sabit olduğu takdirde, mülkiyeti izâle eder bir hal sübut bulmadıkça o yerin ötedenberi mülkiyeti altında bulunduran (A) ya ait olduğuyla hükmolunur b) Bir kadının ölen (B) 'ye vâris olduğunu iddia edip davacı ol*ması halinde bakılır : Kadın (B) 'nin nikâhlı karısı ise, onu boşadığma dair beyyine ol*madıkça, iddiası kabul edilip (B) 'ye varis olacağına hükmedilir 10 YENİ MEYDANA GELEN BİR OLAYIN HÂLE (ŞİMDİKİ ZAMANA) EN YAKIN VAKTE İZAFESİ ASILDIR Sonradan meydana gelen bir olayın ne zaman meydana geldi*ğinde ihtilâf edilirse, uzak bir zamanda vuku' bulduğu isbat edilmez*se, şimdiki zamana en yakın olan vakta izafe olunarak hükme bağ*lanır Meselâ : a) Akm-satımda akid yapılırken alıcı için (hiyâr-i Şart) a (Piş*man olma müddeti) yer verilir ve sonra bu akdi alıcı bozmak ister de hiyar-i şartın müddetinin bitip bitmediğinde ihtilâfa düşerlerse, fesh zamanı hâle en yakın olan vakta izafe edilir ve muhayyer olan alıcıya (ki bunun muayyen müddeti içinde feshettiğini iddia ediyor*du) beyyine düşer b) (A) ölmeden önce (B) benim vârisimdir diye ikrar da bulu*nur ve sonra ölürse, (B) ile (A) 'nın vârisleri bu ikrarın sıhhatli iken mi, yoksa ölüm hastalığında mı edildiği üzerinde ihtilafa düşerlerse, burada vârislerin sözüne itibar edilir; beyyine de (B) 'ye düşer 11 KELÂMDA ASLOLAN MÂNA-İ HAKİKİDİR Kelimenin delâlet ettiği hakiki manâya göre hükme varılır; ka*rine olmadıkça mecâz-i manaya veya tağlîb kaidesine göre mânâ çı*karmaya gidilmez Meselâ : a) Bir kimse oğlu için birşeyler vasiyet ederse, oğlunun oğlu buna girmez Çünkü kelimenin hakiki mânası oğlu ifâde ediyor; To*runu değil b) (A) «Şu kadar malımı evlâdıma vakfettim» dedikten sonra ölürse, (A)'nın erkek v e kız bütün çocukları buna girer; çünkü ör-fen «evlâd» kelimesi umumiyetle erkek ve kız çocuklarına delâlet eder; yani mânay-i hakikisi budur 12SARAHAT KARŞISINDA DELÂLETE İTİBAR YOKTUR Sözle bir şeyi irâde etmek sarahattir Fiil veya sükût ile irâd et*mek, delâlettir Bir hususun yapılmasında sarahatle delâlet arasın*da ihtilâf vuku bulursa, sarahatle amel edilir Çünkü delâlet sarahat gibi kesinlik ifâde etmez Meselâ : a) Bir evde misafir olarak bulunan topluluktan biri bulunduğu evin aynasını alır bakar, sonra diğer birine verir, derken ara yerde kırıhrsa, hiç- birisi buna zâmin olmaz Çünkü bu gibi hallerde delâ-leten müsaade vardır Ama ev sahibi mevcut hiçbir eşyaya dokun*mayın veya aynaya felan dokunmayın demiş olsaydı, o zaman delâ*letin hükmü kalmaz, sarih beyanla amel edilir ve aynayı kıranlar zâmin olurlardı b) Üçüncü bu şahıs (B)'nin namu hesabına fuzûli olarak bir mal satın alır, (B) de bu malın kendisine teslimini arzu ederse, bu akde (alım-satıma) delâleten izin vermiş sayılır Ama (B) kendi n----- satın alman malın reddini emrettikten sonra kendisine tes*limini irâde ederse red emri sarahat, teslim etme iradesi ise delâlet ifâde ettiğinden, red emri ile amel olunur 13 MEVRİD-İ NASDA İÇTİHADA MESAĞ YOKTUR Yani bir mesele hakkında âyet veya hadiste kafi bir beyân var*sa, bu o mesele hakkında bir nass sayılacağından artık o mesele hakkında içtihada cevaz yoktur Çünkü ictihad ancak kesin ve sarih olmayan meselelerde şâriin muradını arayıp bulmak için meşru'dur Meselâ : a) Hâkim, boğazlanırken besmelenin kasden terkedildiği bir hayvanın etinin satışına ve yenilmesine cevaz verecek olursa, -her ne kadar Şâfî mezhebinde buna cevaz verilmişse de- hâkimin bu hükmü infaz edilmez b) Yeni Hâkim, davacıyla davalı arasındaki ihtilâfı halleder*ken, davacı, davalıda 1000 lira alacağı olduğunu iddia ediyor; dâvâlı da bunu inkar ediyor Hakim davacıya yemin, davâhya da beyyine teklif ederse, böyle bir içtihadın hiç bir şer'i kıymeti yoktur Çünkü Mütevâtir hadîste: «Beyyine müddeiye aittin Yemin de münkir üze*rinedir» buyurulmuştur ki bu bir nasstır artık buna karşı içtihada cevaz olmaz 14 KIYASA AYKIRI OLARAK SABİT OLAN ŞEY BAŞKA ŞEYE MAKÎSÜN ALEYH OLAMAZ Genel kaideye aykırı olarak sabit olan şey, istisna teşkil edece*ğinden başka şeye makîsün aleyh olamaz Yani başka şey ona kıyas edilemez Meselâ : a) Hazret-i Peygamber (AS)'ın, yalnız olarak Htizeyme (RA)'-şehâdetini kabul buyurması ve : «Hüzeyme kime şâhid olursa bu ona kâfidir!» ilâve etmesi gibi Çünkü genel kaide «İki erkek şâhid» din*letmektir Kur'ân'da sarîh beyân vardır O halde Hüzeyme'nin yap*tığı şahitliğin kabul edilmesi istisna teşkil eder; başkası ona kıyas edilemez: b) Müslüman erkekler ancak hür kadınlardan 4 tane1 ile evle*nebilirler Kur'ân'da bu kesin olarak tahdit edilmiştir Demek ki ge*nel kaide budur Ama Hz Peygamber'in 9 kadınla evlenmesi istisna teşkil eder, başkası ona kıyasla 4'den fazla kadınla evlenemez 15 İCTİHÂDLA İCTİHA0 NAKZ OLUNMAZ Yani ictihâd etme seviyesinde olan bir müctehidin bir mesele hakkındaki içtihadını, diğer bir müctehidin içtihadı bozamaz Bu ic-mâ ile sabit olmuştur Nitekim Ebûbekir (RA) bâzı meselelerde ic-tihadda bulunup hükümler vermiştir Hz Ömer ona o hükümlerde muhalefet etmiştir Bunun gibi müctehid birmesele hakkında hüküm verir, sonra bu husustaki içtihadını değiştirecek olursa, evvelki ictihadiyle veri*len hüküm bozulmaz | |
13 Nisan 2009, 09:59 | Mesaj No:3 |
RE: Fıkhi ana kaideler
16 MEŞAKKAT KOLAYLIĞI CELBEDER Güçlük kolaylığa, sıkıntı genişliğe yol açar : Darlık vaktinde ge*nişlik gösterilmek gerekir Faizsiz ödeme, havale, hicir gibi bir çok fıkhı meseleler bu asıl kaideye göre hükme bağlanır Kolaylığı celbeden meşakkatin tahlil sebebleri yedidir : 1 Yolculuk 2 Hastalık 3 İkrah (Zorlama) 4 Bilgisizlik 5 Güçlük 6 Umumî belvâ 7 Nakız Meselâ : a) Selem usûlü (Alım - Satımda mebiin mevcut olması iktiza ederken, para sıkıntısı çeken kimsenin ileride elde edeceği malı şim*diden satıp bedeli olan parayı alması caiz görülmüştür) Bu bir nevi ihtiyaç karşısında ruhsat olmuş oluyor 17 BİR, İŞ DARALINCA GENİŞLEMEYE YÜZ TUTAR Şöyleki; bir işte darlık ve meşakkat görülünce, genişlik ve ruh*sat gösterilir Bâzıları bu hususta şöyle bir kaide zikreder : «Bir iş daralıp sıkışınca genişler Bir iş fazla genişleyince de daralır» Gerçi bu kaide yukarıdaki kaideden çıkarılmıştır; fakat arada bir takım ince farklar vardır Meselâ : a) Borçlu belirtilen vakitte borcunu ödeyemez de sıkıntıya dü*şerse, ona borcu ödeyebilecek kadar geniş bir müddet verilir b) Nafaka vermekle yükümlü tutulan kimsenin mali durumu bozulur; tâyin edilen miktarı ödemekten âciz kalırsa, kudretine gö*re bir imkan tanınır 18 ZARAR VE MUKABELE-İ BİZZARAR YOKTUR Başlangıçta başkasına zarar verilmiyeceği gibi zarara zararla karşılıkta bulunmak da yasaktır O halde zarar; zarar vermiyecek bir şekilde giderilir Meselâ : a) Ev komşusu, kendi evinin çatısını tamir ederken bitişiğinde*ki başkasına ait evin çatısını tahrib eder ya kiremitlerini kıracak olursa, bu bir zarardır; yapılmamalıydı Ama kazara veya cehâleten olduğuna göre bu zarara zararla mukabele edilmez Ancak mevcut zararın telâfisi cihetine gidilir b) Umuma ait yoldan herkes geçebilir Ama birisinin başkası*nın geçeceğine engel olacak şekilde bir yüklü arabayı getirip yolun ortasına bırakması yasaktır Bu vaziyete başkası da karşılık olsun diye onun yolunu kapamaz 19 ZARAR İZÂLE OLUNUR : Bu kaide yukarıdaki kaidenin sonucu mahiyetindedir Çünkü zarara zarar ile mukabele edilmiyeceğine göre, mevcut zararı gider*mek gerektirir Hz Peygamber CAS) (İslâm'da, zarar ve mukabele-i bizzarar yoktur) buyurmuştur, yâni kişi kardeşine ne başlangıçta za*rar verir, ne de onun zararına karşılık bir zarar verir Fıkhın birçok babları bu kaide üzerine kurulmuştur : Ayıplı ma*lı reddetmek, pişmanlık,şüf a, kısas, hudut, keffarat vs, Meselâ : Zarar mümkünse aynen, değilse karşılığı ödettirilerek giderilir | |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Ailede Mutluluğu Sağlayan Bazı Kaideler | iklimya | Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat | 2 | 06 Temmuz 2014 13:27 |
Zamirin Kaideler Dışında Olduğu İstisnai Durumlar | Medineweb | Kur’an-Kerim Bilgisi | 1 | 28 Nisan 2013 21:41 |
İman hakikatlerinin delillerini bilmenin fıkhi hükmü nedir? | MusabBinumeyr | Allah(c.c) | 0 | 09 Nisan 2012 21:10 |
Fıkhî Mezhebler Kaça Ayrılır? | KuM TaNeSi | İslam/Dinler/Mezhepler | 0 | 10 Mart 2009 22:21 |
Fıkhi Mezhepler - Hayrettin Karaman | Emekdar Üye | İslam/Dinler/Mezhepler | 0 | 10 Temmuz 2008 23:44 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|