|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medineweb,Açılış Tarihi: 28 Aralık 2013 (14:26), Konuya Son Cevap : 28 Aralık 2013 (14:26). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
28 Aralık 2013, 14:26 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | sakarya ilitam din eğitimi 1.2. hafta sakarya ilitam din eğitimi 1.2. hafta DİN EĞİTİMİ 1.HAFTA EĞİTİM VE DİN EĞİTİMİ Din eğitimi günlük hayatta kullanılan kavramlardan biridir. Din eğitimi denildiği zaman bu kavram kullanma bağlamına göre farklı anlamlara gelmektedir. Bu çerçevede din eğitimi anahatlarıyla iki şekilde anlaşılmaktadır. İlk anlamı, bir dinin öğretilmesi ve/veya benimsetilmesine yönelik faaliyetlerin tamamıdır. Bu anlamda din eğitimi dinler tarihi kadar eskidir. Bir din tebliğ edilmeye başlamasından itibaren peygamberlerin aldıkları ilahi mesajı insanlara aktarması gerekmektedir. Bu ise bir din eğitimi faaliyetidir. Bir dinin mensupları ise o dini kendinden sonra gelen nesillere veya o dini bilmeyen diğer insanlara anlatıp sunmaları süreci de din eğitimi olarak değerlendirilebilir. Günlük dilde din eğitimi denildiğinde daha çok bu anlamı kasdedilmektedir. Diğer bir ifade ile bir dine ait bilgi, duygu ve davranışların eğitim ve öğretimidir. Din eğitimi kavramının diğer anlamı ise din eğitimi faaliyetlerinin ne olduğu, nasıl olması gerektiği ve farklı ortamlarda nasıl öğretilebileceği gibi konularla bilimsel olarak uğraşan disiplin akla gelmektedir. Bu anlamda din eğitimi oldukça yenidir. Bazıları bu anlam kasdedildiği zaman “din eğitimi bilimi” ifadesini kullanmaktadır. Ancak gerek ilahiyat fakültelerinde akademik bir disiplin olarak “Din Eğitimi” tarzında kullanılması gerekse akademik yazında çoğunlukla bilim kelimesi ilave edilmeksizin din eğitimi şeklinde kullanıldığı için bizde bilimsel disiplin kastedildiği zaman da “din eğitimi” tarzında kullanmayı tercih edeceğiz. Din eğitim ve öğretimi faaliyetlerini bir disiplin olarak inceleme anlamındaki din eğitiminin gelişimi ile sosyal bilimlerin müstakil bir bilimsel disiplin olması arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Sosyal bilimlerin müstakil bir branş olarak gelişimi ise 19. Yüzyıla kadar dayanmaktadır. İlahiyat ve sosyal bilimlerle ilişkili bir bilimsel disiplin olarak din eğitiminin kullanımı Batı’da geçmişi yaklaşık yüz yıl olsa da Türkiye’de üniversite çatısı altında müstakil bir disiplin olarak kabulü 1980’li yılların başlarında gerçekleşmiştir. 1. Eğitim Genel eğitim kavramı ilim, irfan, öğrenim, bakım veya yetiştirme süreçlerinin neredeyse bütününü kapsar. Genel olarak eğitim denildiği zaman ilk akla gelenlerden birisi de okula gitmektir. Kavramın daha iyi anlaşılması için Türkçe’de ‘eğitim’ sözcüğüne karşılık gelen ‘education’ sözcüğünü analiz etmeye çalışalım. Education sözcüğü Latince bir kökten türetilmiş olup ‘educare’ ve ‘educere’ sözcüklerine karşılık gelmektedir. ‘Educare’ sözcüğü, öğreneni özel bir beceriyle donatmak için talim ettirmek anlamına gelir. Söz konusu beceri, genellikle fiziksel beceridir; bir mühendisin, bir su 3 tesisatçısının, bir ustanın el mahareti gibi. Educare normal olarak özel bir iş ya da meslekle bağlantılıdır. Eğitime educare yaklaşımı öğrencileri halihazırda mevcut sisteme alıştırmayı tasarlayan bir yaklaşımdır ve sertifika, diploma ya da konuya çalıştığını gösteren bir belge vermek suretiyle bir vasfın kazandırıldığının yazılı onayı müfredatın olmazsa olmaz bir koşuludur. Oysa eğitime educere yaklaşımı, ilk başta bir yetkinleşme; öğrencilerin hem dünyayı hem de kendilerini keşfetmelerine izin verme; herhangi bir pragmatik nedenle değil, kişi olarak fikirleri ve becerileri içkin olarak değerli olduklarından fikirleri izlemek ve becerileri geliştirmek anlamını içermektedir. Eğitilmiş insan denildiği zaman aslında kastedilen insanın bilişsel yönden yetiştirilmesidir. Yine aydın insan, düşünen insan denildiğinde de aynı şey kastedilmektedir. Aydın ve düşünen insan ahlâkî, fizikî ve karakter yapısı ve bütün diğer yönleri bakımından tam bir gelişmişliği ifade eder. Buna göre N. Tozlu eğitimi şöyle tanımlamaktadır: “Eğitim bireyde entellektüel, ahlâki ve fiziki mükemmelliği meydana getirme gibi önemli bir anlam içerir. Başaran ise Türkçe’de, ‘eğitim’ kavramı 1940’lardan beri, maarif, tedrisat, talim ve terbiye gibi sözcüklere karşılık gelecek şekilde kullanıldığını iddia etmektedir. Diğer bir deyişle eğitim kavramı söz konusu bu dört sözcüğü içermektedir. Yani terbiyeden kastedilen bakma, besleme, büyütme, ilim, edep öğretme, talim, alıştırma, yetiştirme, edep öğrenmesine vesile olacak tarzda hafif surette ceza verme gibi anlamlar; maarif ve tedrisattan kastedilen öğretim ve bilgilendirme talimden kastedilen de öğrenilenlerin hayata geçirilmesi gibi anlamlar dilimizde eğitim kavramını ifade etmektedir. Eğitim kavramı geniş bir anlam içeriğine sahip olduğu için herkes tarafından kabul gören bir tanımını yapmak zordur. Bazı eğitim tanımlarında ürüne vurgu yapılırken diğerinde ise sürece vurgu yapılmaktadır. Eğitim tariflerinde bazen sosyolojik perspektif bazen psikolojik perspektif ön plana çıkmaktadır. Bu kapsamda Batı’dan bazı düşünürlerin eğitim tanımlarına yer verdikten sonra Türk eğitimcilerinin farklı tariflerini zikredelim. İlk olarak eğitimin sosyolojik ve sosyalleşme yönüne ağırlık veren Durheim ve Dewey’in tanımlarına yer verelim. E. Durkheim’e göre eğitim; “Yetişkinlerin, sosyal hayat içerisinde henüz olgunlaşmamış olan gençler üzerinde yaptıkları etkilerdir. Eğitimin amacı, çocukta kendi birliği içinde hem politik toplumun (yani devletin) hem de sosyal çevrenin kendisinden bekledikleri belirli fiziki, zihinsel ve ahlaki durumları ortaya çıkarmak ve geliştirmektir.” J. Dewey : Yetişkin olmayanların, içinde yaşadıkları sosyal gruba katılımları ile ilgili gerçekleşen ve katılanların gelişim ve yönlendirmelerini garanti eden bir sosyal fonksiyondur.” Rousseau, “Doğuştan sahip olmadığımız ve yetişkin olarak kullandığımız her şeyi bize eğitim kazandırmaktadır.” şeklinde eğitimi tanımlamaktadır. Kant ise insanı insan yapanın eğitim olduğunu iddia etmektedir. Ertürk ; “Eğitim bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme sürecidir.” Özakpınar eğitimi şöyle tanımlamaktadır: “Eğitim ferdin idraklerinde, zihniyetinde, tutum ve değerlerinde, kabiliyet ve maharetlerinde bir gelişme ve değişme demektir. Her hakiki öğrenme insanın zihniyetinde, meselelere bakışında, değerlendirme tarzında, duygu ve zevklerinde, problemleri görme ve problem çözme kapasitesinde bir değişme meydana getirir.” Yukarıdaki Türkiye’den eğitimcilerin yaptığı tariflerde eğitimin üç özelliğine dikkat çekilmektedir. Birincisi, ferdin davranışlarında amaçlanan yönde değişik meydana getirilmesidir. İkincisi, bireyin davranışındaki değişikliğin kendi yaşantıları (düzenlenen bilgi ve çevre ile etkileşimi sonucu) yoluyla gerçekleşmesidir. Üçüncüsü ise, eğitimin planlı ve programlı bir süreç olmasıdır. Günümüzde eğitim okul ve sınıf ile sınırlı değildir. Okul eğitim sürecinin önemli ancak yalnızca bir boyutunu teşkil etmektedir. Okul dışında farklı kanallarla eğitim faaliyeti devam etmektedir. Ayrıca eskiden örgün eğitim çağında kazanılan bilgi ve beceriler profesyonel gelişim açısından yeterli iken günümüzde bilgi ve teknolojik buluşlardaki hızlı artış eğitimin yaşam boyu olduğu gerçeğini hatırlatmaktadır. Bu amaçla hayat boyu eğitim eğitimin önemli bir sahası olmaya başlamıştır. 2. Din Eğitimi Din eğitiminin herkes tarafından kabul gören kapsamlı bir tanımını vermek mümkün değildir. Yukarıda bakış açılarına göre eğitim kavramının farklı tanımlarının olduğu açıklanmıştı. Din eğitimi’nin bileşenleri din ve eğitimdir. Din ve eğitim sözcüklerinin ise kültüre, zamana ve mekana göre farklı tanımları mevcuttur. Bu nedenle yapılacak her tanımlama o tanımın yapıldığı bağlamla doğrudan ilgilidir. Teorik bilim dallarından farklı olarak eğitim ve din eğitimi uygulama boyutu ağırlıklı olan bir disiplindir. Bilim adamları ağırlıklı olarak uygulamanın yapıldığı alandan yola çıkarak din eğitimi yapabilmektedir. Örgün veya yaygın din eğitimi alanlarının hangisinin ön plana çıkacağına göre yapılacak tarifler değişmektedir. Diğer önemli bir değişken de din eğitimi biliminin ilahiyat ve eğitim ile ilişkisine göre değişiklik göstermektedir. Din eğitimi ilahiyatın bir alt disiplini mi yoksa eğitim bilimlerinin bir alt disiplini sorusu gündeme gelmektedir. Bu konuda da Türkiye’de ve Batı’da ilgili bilim insanları arasında bir görüş birliğinin olduğu söylenemez. Din eğitimi disiplini ilahiyatla irtibatı daha fazla kurulacak şekilde tanım yapıldığı takdirde dini boyut ön plana çıkmaktadır. Diğer bir ifade ile ilahiyatın konulara bakışı ve metodolojisi öncelenmektedir. Bu takdirde de yapılacak her din eğitimi tanımı bir din veya mezhep sınırları, insan ve eğitim algısı ile sınırlı kalmaktadır. Bilimin evrensel ve objektif olma iddiası açısından eksik kalmaktadır. Bu tarz tanımlamaların güçlü yönü belirli bir dini gelenek içerisinde yapılan eğitimi kendi doğal yapısı içinde daha fazla imkan tanıyacak şekilde araştırma konusu yapmasıdır. Ancak din yönü ağırlıklı bir din eğitimi bilimi tanımı günümüzün sekülerleşen toplumlarında ve devlet okullarında yapılan din eğitim ve öğretimi açısından ne derece kapsayıcıdır sorusunu gündeme getirmektedir. İkinci bakış açısı ise din eğitimi tanımındaki vurgunun eğitim yönünde olacak şekilde tanımlanmasıdır. Eğitim bilimi uygulama boyutu öne çıkan bir sosyal bilimler disiplinidir. Bir sosyal bilim olarak kullandığı metotların objektif ve evrensel nitelikte olması bir bilim dalı olarak kabul edilmesini kolaylaştırmaktadır. Belirli bir din ve coğrafya ile sınırlı olmayan bir bilimsel disiplin olması için bu niteliği önemlidir. Eğitim bilimleri içerisinde dünyada kabul gören bir akademik disiplin olmasına katkı sağlayacak niteliktedir. Fakat eğitim bilimleri yönü ağırlıklı bir din eğitiminin dünyada farklı ülkelerde ve dinler için ne düzeyde uygulanabilir olduğu ayrı bir tartışma konusudur. Din eğitimi disiplinin tanımına yönelik farklı arayışlar bu disiplinin dinamik ve aynı zamanda üzerinde daha fazla araştırma yapılması gereken bir bilim dalı olduğunun göstergesidir. Yapılan bazı din eğitimi tanımlarında dini (veya İslami) eğitim ile din eğitiminin birbiriyle karıştırıldığını gözlemlemek mümkündür. Oysaki dini eğitim, eğitimin tamamının dini özellikli olmasına işaret ederken; din eğitimi, örgün ve yaygın eğitim içerisindeki din ile ilgili eğitim süreçlerine işaret etmektedir. 5 Din eğitimi disiplininin mahiyetine yönelik bu genel değerlendirmelerden sonra Türkiye’de din eğitimcilerinin yapmış olduğu bazı tanımlamaları şöyle sıralayabiliriz: S. Cebeci din eğitimi bilimini şöyle tarif eder: “Kime neyi, nasıl, niçin öğretelim sorularına cevaplar arayan bu konuda hedefler, ilkeler metotlar ve teoriler geliştirmeye çalışan ayrı bir disiplindir.” H. Ayhan’ın din eğitimi ve öğretimi tanımları şöyledir: “Din öğretimi , dinin itikad, ibadet, muamelat ve ahlak konularının neler olduğunu bilmek, yeri gelince hatırlayarak söylemek, helal, haram vb. hakkında dinin hangi kuralları koyduğunu öğretmektir.” Din eğitimini ise “dinin öğrettiği konulara inanmak, kabul etmek, o şekilde yaşamak, uymak vb. için yapılan çalışma” şeklinde tanımlamaktadır. K. Yavuz’un din eğitimini, “Din Eğitimi, objektif ve sistematik bir biçimde dini terbiye olaylarını araştıran, anlamaya ve araştırmaya ve değerlendirmelerden sentezlere ulaşmaya çalışan bir ilimdir.” tarzında tarif etmektedir. C. Tosun’un din eğitimi tanımını zikredelim. Ona göre, din eğitiminde esas kavram eğitimdir. Din kelimesi, eğitimi niteleyen ve alanını belirleyen bir kelimedir. Süreçe önem veren Ertürk’ün eğitim tanımı ile paralellik gösteren Tosun’un Din eğitimi bilimi tanımı şöyledir: “Bireyin dini davranışlarında kendi yaşantıları vasıtasıyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme denemeleri sürecini geçmişi, bugünü ve geleceği ile, bilimsel metotları kullanarak betimlemeye, açıklamaya ve kontrol altına almaya çalışan bilimsel disiplindir.” Tosun, din eğitimi mi din öğretimi mi şeklinde bir kavram kargaşasının varlığına dikkat çekmektedir. Bu tartışmaların ise gereksiz olduğunu, eğitim ile öğretimin aynı şey olduğunu, ancak eğitimin öğretimi kapsadığını söylemektedir. Eğitim ve öğretim kavramlarına getirilen açıklamalara bakıldığında her ikisinin de “insanda bir davranış gelişmesi ve değişmesi meydana getirmek üzere yapılan etkileşimi” ortak olarak görüldüğünü iddia etmektedir. DİN EĞİTİM İ 2. HAFTA İSLAM EĞİTİM TARİHİ Hz. Peygamberle birlikte başlayıp Cumhuriyet dönemine kadar geçen süreci İslam Eğitim Tarihi olarak adlandırabiliriz. İslam Eğitim Tarihini de farklı periyodlara bölmek ve tasnifler yapmak mümkündür. Biz İslam Eğitim Tarihini dört ana dönem ayırmak istiyoruz: Bu dönemleri şöyle sıralayabiliriz: 1. Hz. Peygamber Dönemi Eğitim, 2. Medrese Öncesi Eğitim, 3. Medrese Dönemi Eğitim ve 4. Modern Dönem 1. Hz. Muhammed Döneminde Eğitim Hz. Muhammed bir peygamber olarak bütün peygamberliği sürecinde İslam’ın terbiyecisi ve öğreticisi olmuş ve şuurlu bir şekilde eğitim ve öğretime büyük önem vermiştir. Hz. Peygamber “ALLAH beni muallim olarak gönderdi” sözleriyle kendisinin bir eğitimci olduğunu açıkça ifade etmektedir. Onun esas görevi insanlar arasında akıllara ve kalbe nüfuz ederek dini ve ahlakı tamamlamaktır. Hz. Muhammed Müslümanlar arasında eğitim ve öğretimin yaygınlaştırılması ve sürekli hale gelmesi için gayret göstermiştir. Çünkü İslamın geleceği de eğitim ve öğretim yoluyla ilmin topluma mal edilmesi ve sonraki nesillere aktarılmasıyla mümkün olacaktır. Cahiliye döneminde Arapların ilim ve eğitim alanında fazla bir gelişme kaydetmedikleri görülmektedir. Araplar İslam dininin zuhurundan önce eğitim ve öğretim çalışmalarına özel bir ilgi duymamışlardır. Bu nedenle okuma yazma bilenlerin sayıları son derece azdı. İslamiyet’in zuhurunda Mekke’de okuma yazma bilenlerin oranları bir rivayete göre 17 diğer bir rivayete göre ise 28 idi. Sonuçta çok az sayıda insan okuma yazma bilmekteydi. İslamiyet’in tebliğine başlanmasından Mekke’nin fethine kadar olan süreçte yalnız Müslümanlar arasında otuz üç kişinin okuma yazma bilmektedir. Okuma yazma bilenlerin sayısı konusundaki bu bilgilere günümüzde modern ve herkes için zorunlu eğitimin olduğu bir dönemin gözüyle bakmamak gerekir. O dönemde eğitim kurumsallaşmamıştı. Aynı zamanda okuma yazma bilmek için kâğıt gerekliydi. O dönemde ise kâğıt bulmak mümkün değildi. İnsanlar hurma ağaçları, deri, kemik vb. materyallerin üzerine yazmaktaydı. Cahiliye dönemindeki Medine şehrinde bulunan sokakları, kuyuları belirli başlı evleri isimleriyle zikreden tarihi kaynaklar tek bir eğitim kurumundan bahsetmemektedir. Bu ise o dönemde eğitim kurumların sosyal hayat içerisinde olmadığını göstermektedir. Hz. Peygamber döneminde eğitim yapılan kurumsal yapıya değinmeye çalışalım. Mekke döneminde Müslümanlar baskı ve işkence altında oldukları için İslam eğitimi gizli olarak yapılmaktaydı. Bu konuda da en önemli yer ise Erkam’ın evidir. Ayrıca Hz. Muhammed vahiy inmeye başladığı andan itibaren onun yazıyla kaydedilmesine özel bir itina göstermiştir. Kur’an’ın yazılmasının gerekliliği, Müslümanları kutsal kitabı yazma ve yazılanları da okuma gibi bir gayretin içine sürüklemiştir. Vahyin ilk nazil olduğu dönemde vahiy katibi bulmakta zorlanırken çok geçmeden vahiy katiplerinin sayısı çoğalmıştır. Medine döneminde ise İslam eğitiminde sahabe evleri kullanılmaya devam edildiği gibi Müslümanların daha özgür bir ortama kavuşmalarıyla birlikte yeni imkanlar çıkmıştır. Bunlardan ilki okuma yazmanın öğrenildiği mahalle mektebi diyebileceğimiz “küttab” lardır. Bu küttabların çoğunun sahabe olmayan kimselerin isimleriyle anılması burada etkin vazife görenlerin Müslüman olmadığını göstermektedir. İkincisi, cami ve mescitlerdir. Başta Mescidi Nebevi olmak üzere Medine’de dokuz civarında küçük mescit bulunmaktaydı. Bu camiler ibadette kullanılma fonksiyonu dışında başta Peygamberimiz olmak üzere alim sahabe nezaretinde eğitim ve öğretim yapılmaktaydı. Özellikle İslami ilimlerin eğitim ve öğretiminde en yaygın kurumsal yapıyı mescitler oluşturmaktaydı. Üçüncüsü ise, Mescid-i Nebevinin arka tarafındaki kapalı avlusunda “Suffa” denilen yerde eğitim gerçekleştirilmiştir. Suffayı diğerlerinden ayıran temel özellik ise burada kalan sahabelerin çoğunun yatılı olması ve eğitim ve öğretimin en temel işleri olmasıdır. Suffa’da Hz. Muahmmed’in bizzat kendisi ders veriyor ve orada kalanların her türlü ihtiyaçları ile ilgileniyordu. Eğer Suffa’ya yeni katılanlar okuma yazma bilmiyorsa ilk olarak yazıyı ve Kur’anı öğrenmeleri için öğretmenler görevlendiriliyordu. 2. Medrese Öncesi Eğitim Küttablar: Bir çeşit sıbyan mektebi diyeceğimiz İslamiyet’ten öncede var olan eğitim mekanlarıdır. Küttabları iki gruba ayırabiliriz. İlki İslam öncesi de var olan okuma yazma öğretmeye yönelik olandır. İkincisi ise Kur’an ve dini bilgileri de öğretmeyi hedefleyen kurumlardır. Çok az kişinin okuma yazma bildiği Arap toplumunda okuma yazmayı öğretmeyi amaçlayan bir kurumdur. Okuma yazma öğretmeye yönelik küttablar çoğu zaman öğretmenlerin evlerinde icra edilmekteydi. Kuran ve İslam dini esaslarını öğreten küttablar İslamiyet’in ilk yıllarında mevcut değildir. Daha sonraki dönemlerde Kur’an öğreten küttablar açılmıştır. Başlangıçta çocuklar, camilerin sükunet ve temizliğini bozar endişesi ile camilerde çocuklara ders verilmemesi uygun görülmüştür. Özel yerlerde olduğu gibi camilerin bitişiği yerlerde küttablar da bulunmaktaydı. Cami ile küttab arasındaki ilişkinin anlaşılması açısından Şafi’nin şu sözleri önemlidir: “(Şafi) Annem beni önce küttaba gönderdi, Kur’an öğrenmeyi bitirdikten sonra da camiye gittim”. İslam dünyasında ihtiyaca paralel olarak küttab sayıları giderek artmıştır. Camiler: Camilerde, devrin bilinen bütün ilimleri tahsil edilirdi. Kuran, Hadis, Fıkıh ve Kelam gibi dini ilimlerin yanında tarih, felsefe gibi ilimlerde okutulurdu. Suyuti, Kahire’deki Tulunoğlu Camiinde bilinen bütün ilimlerin okutulduğunu, Abdullatif Bağdadi de el-Ezher Camii’nde her gün öğle üzeri tıp dersinin okutulduğunu anlatmaktadır. Saraylar: Elit eğitiminin yapıldığı yerdir. İslam dünyasında, öğretim programlarının, öğrencinin geleceğine ve ileride kendisini bekleyen vazifelere uygun olarak belirlendiği; halife, hükümdar ve üst düzey devlet yöneticilerinin saraylarında yapılan eğitimdir. Sarayda ders okutan hocalara müeddib denir. Sıbyan muallimi denmezdi. Müeddib unvanı sarayda hükümdar çocuklarını okutan hocalar için kullanılırdı. Müeddib hem bilgi hem de edeb öğretmek zorundaydı. Öğrenci çocukluk çağı bitinceye kadar eğitime devam ederdi. Küttab seviyesinde eğitimi tamamladıktan sonra cami ve medreselerdeki ders halkalarında talebelerin gördüğü dersi görürdü. Kitapçı Dükkanları: İslam kültür ve medeniyetinin gelişimi ile birlikte önemli merkezlerde kitapçı dükkanlarının çoğaldığı görülmektedir. Kitap satış evleri Abbasi Devletini kuruluş devresinde ortaya çıkmıştır. Bu dükkan sahipleri yalnızca para kazanan insanlar olmayıp münevver kişilerdi. Bu nedenle dükkanlar öğrenci ve alimlerin toplandığı kültür ve ilim alışverişi yapılan yerler halini almıştır. Dükkan sahipleri aynı zamanda kitapları istinsah ediyor ve öğrenci ve bilginlerin kitaplardan istifade etmesine imkan tanıyordu. 3. Medrese Dönemi Medrese, Arapça bir kelime olup ders okutulan ve okunan mekan anlamına gelmektedir. Medrese İslam medeniyetinin ürettiği bir eğitim müessesi olup ilk olarak bu kavram X yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Medreseler kurumsal eğitimin merkezi olmuşlardır. Farklı büyüklükte ve yaş grubuna hitap eden eğitim kurumları için medrese kelimesi kullanılmıştır. Tarihimizde modernleşme sürecine kadar en önemli eğitim mekanı olan medreseler 1924’teki Tevhid-i Tedrisat kanununa kadar bu isim ile varlıklarını devam ettirmişlerdir. 3.1.Medreselerin ortaya çıkışı Kurumsal anlamda devlet tarafından desteklenen medreselerin ortaya çıkışı 11. yüzyılın ortalarına kadar gitmektedir. Genelde kurumsal anlamda İslam dünyasında ilk medreselerin Selçuklular tarafından kurulduğu kabul etmektedir. Selçuklulardan öncede İslam coğrafyasında medrese adını taşıyan eğitim kurumları vardı. Ancak devlet tarafından desteklenen ve sistematik olarak farklı İslam coğrafyasında medreselerin kurulması Selçuklular döneminde gerçekleştirilmiştir. Selçuklular tarafından kurulan medreselere Alpaslan ve Melikşah’a vezirlik yapan ünlü devlet adamına nisbeten Nizamiye Medreseleri denilmiştir. İlk nizamiye medresesi Nişabur’da inşa edilmiştir. Daha sonra Bağdat’ta kurulan Nizamiye medresesi 1066 yılında faaliyete başlamıştır. Daha sonra Nizamülmülk tarafından İsfahan, Rey, Basra, Musul gibi şehirlerde medreseler kurulmuştur. İslam eğitim tarihinde eğitimin camilerden daha kurumsal olan bir eğitim ortamı olan medreselere geçişin birçok nedeni olabilir. Bunlardan ikisini burada zikretmek istiyoruz: 1. Camilerde farklı hocalar tarafından dini ilimlerle ilgili ders halkaları oluşturulmaktaydı. Caminin farklı yerlerinde ders okunması ve çıkan yüksek ses diğer ders halkasında bulunanları rahatsız etmekteydi. 2. Medreselerin kurumsal hale gelmesi ve yaygınlaşmasının ikinci nedeni ise biraz da ideolojik sayılabilir. Irak, Suriye ve Mısır medreselerin doğuşundan önce Büveyhiler ve Fatimilerin idaresi altında idi. Her iki hanedan da Şiilerin temsilcileriydi. Bu coğrafyada Şiiliği yaymak için propoganda ve/veya zaman zamanda güç kullanmak suretiyle yaymak için önemli gayretler göstermişlerdir. 3.2. Osmanlılarda Medreseler Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşundan itibaren medrese sistemi bir İslam eğitim kurumu olarak başta Selçuklular olmak üzere önceki İslam ülkelerinden alınmıştır. Medrese, İslami ilimlerin ve özellikle de fıkıh ilminin okutulduğu bir eğitim kurumuydu. Osmanlı’nın en önemli örgün eğitim kurumu olan medrese, devleti ayakta tutan kurumlardan biriydi. Medreseden devletin ihtiyaç duyduğu yetişmiş personelin eğitildiği en etkin eğitim kurumudur. İdari ve özellikle de adaletin dağıtılmasını sağlayan kadılar tamamen medreselerden yetişmekteydi. Osmanlı devlet yönetiminde ulema diye adlandırılan medrese mezunları, kalemiyye ve askeriye olarak bilinen diğer sınıfların yanında devletin vazgeçilmez unsurlarından biriydi. Osmanlıda yaygın eğitim medrese mensubu vaizler, imamlar, hatipler ve müezzinler tarafından yürütülmekteydi. Osmanlı’da ilk medrese 1330 yılında Orhan Bey tarafından İznik’te yaptırılmıştır. İlk müderris olarak da ünlü Türk âlimi Davud-i Kayseri atanmıştır. Osmanlı’da ilk asırlarda yaptırılan medreselerin en önemlileri İznik, Bursa ve Edirne’de kurulmuştur. Medreselerin tekâmülü ise İstanbul’un fethi sonrası kendi adına yaptırdığı Fatih Medresesi ve Kanuni’nin yaptırdığı Süleymaniye medresesi ile zirveye ulaşmıştır. Medreseler kendi aralarında temelde umumi medreseler ve ihtisas medreseleri olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Her iki grup medreselerde kendi aralarında da kategorilere ayrılmaktadır. Umumi medreseler, öğrencilerin sıbyan mektebinden sonra devam ettikleri yerlerdir. Burada öğrenciler temel İslami bilgiler, Arap dili ve edebiyatını alırlardı. Son senelere doğru ise yüksek dini derslere yer verilirdi. Mezun olanlar ya ihtisas medreselerine giderler veya ilmiye sınıfının en alt kademesinden göreve başlarlardı. İhtisas medreseleri umumi medreseleri bitirdikten sonra istekli öğrencilerin devam ettiği eğitim kurumudur. Darulhadisler ve Daruttıbları ihtisas medresesi bağlamında zikredebiliriz. Burada görev yapan hocalar umumi medreselerde görev yapanlara göre daha yüksek payeye sahiptiler. Medreselerde eğitim dili Arapça olup dersin işlenişi Türkçe idi. Medreseler büyük ölçüde vakıflar aracılığı ile finans ediliyordu. Medrese programlarında sarf, nahiv, mantık, fıkıh, adab, hikmet-i nazar, kelam, hadis, tefsir, usul-i fıkıh, hendese gibi derslere yer verilirdi. 3.3. Osmanlı Medreselerinin Gerilemesi 1. Merkeziyetçilik: Önemli ve üst düzey medreseler merkezde kurulmuştur. Bu açıdan başta İstanbul cazibe merkezi haline gelmiştir. Anadolu’da daha alt düzeyde medrese eğitimini tamamlayanlar merkeze gelmek için gayret göstermeye başlamıştır. Çoğunluğu ise bu imkanı bulamamıştır. Bu durum çevre (taşra) deki medreselerde eğitim gören yetenekli ve hevesli öğrencilerin sönüp gitmesine neden olmuştur. 2.Dil Meselesi: Medreselerde eğitim dili Arapça idi. İslami ilimlerin temel kaynaklarının Arapça olması Arapça öğrenilmesini gerekli kılmaktaydı. Ancak dini kaynakların anlaşılması için Arapça öğrenmekle eğitim dilinin Arapça olması farklıydı. İnsan en iyi eğitim yapacağı dil ana dilidir. Veya o dilin konuşulduğu bir yerde uzun bir süre kalması gerekir. Başka bir dilde eğitim yapıp üretken olabilmesi ve yeni düşünceler üretilmesi oldukça zordur. 3.Öğrenci İsyanları: Özellikle Osmanlının gerileme ve çöküş dönemlerinde medrese öğrencilerinin isyanlarına rastlanmaktadır. Genelde ideolojik bir gerekçeye dayanmayan bu ayaklanmaların ana nedenleri öğrencilerin yaşam koşulları ve medrese sonrası istihdamları ile ilgili nedenlerdir. 4. Akli ilimlere karşı olumsuz tutum: Medreselerde İslam ilimleri ağırlıklı eğitim veren bir kurumdu. İslami ilimler içerisinde de fıkhın ayrı bir ağırlığı bulunmaktaydı. Bir anlamda İslam öğretimi demek fıkıh penceresinden İslam’ı öğrenmek demekti. Normatif olan fıkıh eğitimi de nakil ağırlıklı yapılmaktaydı. Felsefe, kelam gibi akli ilimlere medrese kültürü içerisinde yer verilmemesi ve hendese gibi müspet bilimlerin zamanla medrese programlarının dışlanması medresenin gerilemesinde etkin olmuştur. 5. Liyakate önem verilmemesi: Osmanlı’da medreselerinden mezun olanların hangi tür medreselerde görev yapacakları ve nasıl yükselecekleri kurala bağlanmıştı. 16. Yüzyıldan itibaren Şeyhülislam, bazı üst düzey yöneticilerin çocuklarının liyakat ve görev süresine bakılmaksızın baba veya akrabalarının hatırı için üst düzey medreselere atanması medreselerdeki bozulmanın önemli nedenlerindendir. Bu çalışan zeki öğrencilerinin öğrenmeye karşı ilgilerinin azalmasına neden olmuştur. Sarıkaya ise Osmanlı medreselerini gerilemesine farklı bir açıdan bakmaktadır. Ona göre medreselerin gerileyişi ve çöküşü iddia edildiği gibi kendi bünyesi içerine giren ve nihayet ölüme götüren hastalık gibi iflas edici bir süreç değildir. Medresenin itibar kaybının sebebinin devlet için arz ettiği fonksiyonun giderek azalmasında aranması gerektiğini iddia etmektedir. Bir İslami eğitim kurumu olarak medrese, başlangıçta devlet elitinin, memurların, müderrislerin, müftü ve yargıçların yetiştirildiği en önemli eğitim kurumlarından biriydi. Aynı zamanda devletin temel düzeni şeklen de olsa İslami esaslara dayanmaktaydı. Sistemin hukuk ve adet sistemi fıkıha dayanmaktaydı. Bu ilimlerde ancak medresede öğretiliyordu. Osmanlı kendisinin meşruiyetini dine dayandırıyordu. Bu çerçevede ulema ve medrese sistemin merkezinde yer almaktaydı. Ancak Tanzimat sonrası devlet kendini yeniden tanımlamıştır. Dinin referans olma özelliği azalmış Avrupa uygarlığına yapılan referansın etkisi artmaya başlamıştır. Batı’ya yöneliş Avrupa’nın sadece tekniğini değil aynı zamanda zihniyetini, felsefesini, bilimini ve kültürünün beraberinde getirmiştir. Yöneticilerin devlete yeni bir yön vermesiyle birlikte medreseler önemini kaybetmeye başlamıştır. Batı örneğine uygun eğitim kurumları inşa edilmeye başlanmıştır. 3.4.İcazet ve Diploma Geleneği İcazetin kelime anlamı izin, ruhsat ve yetki vermektir. İslami eğitimde ise icazet terimi genel olarak “öğretme ruhsatına “işaret etmektedir. İcazet, “bir öğrenim kurumundaki bir hoca tarafından hocanın derslerini başarı ile tamamlayan ve aynı dersi öğrencilerine aktarma yeteneği kazanan bir öğrenciye verilen sertifikadır.” Medrese sistemi içerisinde icazet öğrencinin derslerini takip ettiği alim tarafından verilmektedir. İcazet, sınav yapan alimi adayın yetkinliği konusunda tatmin eden bir sözlü sınav sonucunda verilmektedir. En prestijli olan icazet türü özel icazettir. Bu icazet belirli bir hoca tarafından belirli bir öğrenciye verilmektedir. Bu icazet dört bölümden oluşmaktadır. Hocanın ismi, öğrencinin ismi, dersten bahsedilmesi ve eceztü teriminin kullanılmasıdır. Bir icazette yaygın olarak bulunan karakteristik unsurlar şunlardır: 1. İcazet besmele ile başlar ve hamd ve salavat ile devam eder., 2. İlim övülür ve önemi anlatılır. Konuyla ilgili Kur’andan ayetler zikredilir. 3. İsnadın öneminden bahsedilir., 4.İcazet veren hocanın ismi ile alan öğrencinin ismi zikredilir. Bu vesile ile hoca öğrencinin akademik başarıları ve ahlaki niteliklerinden bahseder. İcazet veren kendi hocalarını da zikredebilir., 5. İcazetin verildiği derslerin ve kitapların ismi sayılır, 6. İcazet veren hoca öğrencisine bu ilmi nasıl kullanacağı ve gelecekteki öğrencilere nasıl aktaracağı konusunda tavsiyelerde bulunur. Aynı zamanda kendisini unutmamasını ve ALLAH’tan af dilemesini ister., 7. İcazet bir dua, veriliş tarihi hocanın mühür ya da imza veya her ikisinin birlikte onaylanması ile biter. Öğretimin yapıldığı kurumdan nadiren bahsedilir. İcazet İslam dünyasında 10. Yüzyıldan itibaren gelişmeye başlamıştır. Hristiyan Batı’da ise yaklaşık iki yüzyıl sonra icazete benzeyen “licentia docendi” adlı belge verilmeye başlamıştır. Bu belge günümüzdeki modern eğitimin parçası olan diploma geleneğinin oluşmasına öncülük etmiştir. Licentia docendi daha sonra batı’da eğitim istemlerine göre sertifika, diploma, derece vb. şeklinde isimler almıştır. Şimdi icazet ile diploma arasındaki temel üç farkı izah edelim: 1.İslami eğitim uygulamasında icazette sorumluluk hocadadır. Buna karşılık Batı’daki eğitim kurumları sertifika, akademik unvanlar ve diplomanın tüm sorumluluğunu üstlenmektedir. Bu açıdan hocanın sorumluluğu ikincil derecededir. 2. İcazette, öğrenilen derslere ilave olarak kitapların adlarından ve yazarına kadar ulaşan isnad silsilesinden bahsedilir. Diplomada ise yalnızca öğrenilen derslerden söz edilir. 3.İcazet ve diploma arasında şekil yönünden farklılık vardır. Genelde icazetler yirmi ya da daha fazla sayfa içeren bir kitapçık formundadır. Diploma ise tek sayfayı içeren belge formundadır. 4. Modern Eğitim Dönemi Osmanlı Devletinde 18. Yüzyılda farklı alanlarda reform yapılması gerektiği görüşü aydınlar ve devlet yöneticileri arasında gittikçe kabul görmeye başlamıştır. Avrupa ülkeleri karşısındaki başta askeri alan olmak üzere üstünlüğün sona ermişti. Gelişen Avrupa’dan ilim ve teknik öğrenilmesi görüşü ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu çerçevede eğitim alanında ilk modernleşme çabaları 18. Yüzyılın sonların Askeri okullarla birlikte başlamış ve 19. Yüzyılın ortalarından itibaren sivil okulları da kapsayacak tarzda yaygınlaşmıştır. Osmanlı-Rus harbi (1769-1773) sonra modern eğitim almış subay ve mühendislere duyulan ihtiyaç ciddi bir şekilde kendini göstermiştir. Bu nedenle batılı tarzda ilk modern okul 1773’te İstanbul’da denizcilik ve askeri mühendislik okulu olarak “Muhendishane-i Bahr-i Humayun” kurulmuştur. Daha sonra Tıbhane-i Amire ve Mektebi Ulum-i Harbiye kurulmuştur. Bu okullarda matematik, mühendislik, askeri dersler ve tıp alanında dersler verilmekteydi. Bu modern okullarda yabancı hocalarda görev yapmıştır. Binlerce öğrencinin mezun olduğu askeri okul mezunları orduda subay ve mühendis olarak görev yaptığı gibi bazıları da yeni açılan modern okullarda tabiat ilimlerini öğreten hoca olarak görev yapmışlardır. Bu nedenle bu okullar yalnızca ordunun modernleşmesinde değil, sivil idarenin de sekülerleşmesinde ve batılılaşmasında önemli rol oynamışlardır. Sivil anlamda okulların açılması Tanzimat Dönemi sonrası hız kazanmaya başlamıştır. 1857 yılında Maarifi Umumiye Nezareti adı altında ilk defa Eğitim Bakanlığı kurulmuş ve medrese dışındaki okullar bu bakanlığa bağlanmıştır. Bürokrasiye eleman yetiştiren Mektebi Mülkiye’nin yanı sıra Orman Mektebi, Ticaret Mektebi, Maden Mektebi gibi meslek okulları açılmıştır. Eğitimde reform çalışmalarında Fransız politikaları ve eğitim sisteminin etkin role sahiptir. Bu kapsamda modern anlamda eğitimi düzenleyen hukuki belge 1869 yılında çıkarılan “Maarif-i Umumiye Nizamnamesi”dir. Nizamname genel eğitimi Sıbyan, Rüşdiye, İdadi, Sultani ve Mekatib-i aliye olarak sınıflandırmaktadır. Ayrıca eğitimi merkez ve taşra şeklinde teşkilatlanmasını öngörmektedir. Modern okulların sayısı giderek artmaya başlamıştır. Modern okullarda din bilgisi ile ilgili derslere yer verilmekle birlikte seküler dersler ağırlıkta idi. Eğitim yönteminde de yeni metotlar kullanılmaktaydı. Medreseler nasıl eğitimin felsefesi ve içeriğinin büyük çoğunluğu İslami ilimlere dayanmakta ise modern okullarda dine ancak diğer derslerden bir ders olarak yer almaktaydı. Matematik, fen bilimleri, tarih vb. seküler dersler ağırlıklıydı. Bu okullar devlet nazarında medreselere göre daha itibarlı okullar haline gelmiştir. Diğer bir tabirle mektep (okul) mezunları medreselilere göre daha rahat ve iyi konumda iş bulmaktaydı. Modern okulları da kendi arasında genel olarak üç kategoride ele alabiliriz. Bunların ilki, Osmanlı Maarif Vekaleti tarafından açılan mekteplerdir. İkinci grubu Osmanlı’da azınlık olan Rum, Ermeni ve Yahudi’lerin açtığı okullar oluşturmaktaydı. Üçüncü kategoriyi ise İngiltere, ABD, Fransa gibi yabancı ülkelerin desteği ile çoğu zaman misyonerler tarafından kurulan yabancı okullar oluşturmaktaydı. Bu okulların hepsi üzerinde Osmanlı Eğitim otoritesinin denetim yetkisi vardı. Modern anlamda kurulan mekteplerle medreseler arasında ikilem ve çekişmeler olmuştur. Medrese dini ağırlıklı bir eğitim kurumu olarak itibar kaybederken modern batılı düşüncenin eğitime yansıması olan mektepler itibarlı okullar haline gelmiştir. Tanzimattan Cumhuriyet dönemine kadar mektep ve medrese arasındaki kurumsal ve zihniyetle ilgili mücadele devam etmiştir. Medreselerin kendilerini değişen şartlara göre ıslah çalışmaları II. Meşrutiyetle birlikte hızlanmıştır. Ancak medresede bu reform çabaları gerek üst üste gelen savaşlar gerekse bu konudaki ideolojik tartışmalar nedeniyle başarıya ulaşamamıştır. Medrese reform hareketlerinin de amacı geçmişte olduğu gibi medreselerin genel eğitimde etkin olmasından daha çok mesleki eğitim alanı ile sınırlı kalmıştır. |
Konu Sahibi Medineweb 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Medinewebli önlisans İlahiyat 1.sınıf öğrencileri... | İlahiyat Öğrencileri İçin Genel Paylaşımlar | nurşen35 | 87 | 33278 | 23 Mayıs 2015 21:53 |
Gülmek isteyenler tıklasın :))) | Videolar/Slaytlar | Kara Kartal | 3 | 4068 | 10 Mayıs 2015 16:16 |
Cumartesi Anneleri’nin ahı/Can Dündar | İslami Haberler | Medineweb | 0 | 2728 | 10 Mayıs 2015 16:13 |
Ayın Üyesi ''zeynepnm'' | Ayın Üyesi | 9Esra | 13 | 8928 | 30 Nisan 2015 14:29 |
Müzemmil suresi bize ne anlatıyor | Tefsir Çalışmaları | Medineweb | 0 | 3324 | 19 Nisan 2015 15:45 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
sakarya ilitam Din Eğitimi 6.Hafta | Medineweb | SAKARYA İlitam | 0 | 28 Aralık 2013 14:32 |
sakarya ilitam din eğitimi 5.hafta | Medineweb | SAKARYA İlitam | 0 | 28 Aralık 2013 14:28 |
sakarya ilitam din eğitimi 9-13.hft özet | Medineweb | SAKARYA İlitam | 2 | 27 Aralık 2013 15:04 |
sakarya ilitam Din Eğitimi 11.Hafta | Medineweb | SAKARYA İlitam | 0 | 27 Aralık 2013 14:52 |
sakarya ilitam din eğitimi 1-4.hafta özet | Medineweb | SAKARYA İlitam | 0 | 27 Aralık 2013 14:46 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|