|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medineweb,Açılış Tarihi: 28 Aralık 2013 (14:27), Konuya Son Cevap : 28 Aralık 2013 (14:27). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
28 Aralık 2013, 14:27 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | sakarya ilitam Mezhepler Tarihi 3.Hafta sakarya ilitam Mezhepler Tarihi 3.Hafta KLASİK MEZHEPLER TARİHİ KAYNAKLARI ve TEMEL ÖZELLİKLERİ Nevbahtî ve Fıraku’ş-Şia Adlı Eseri Hasan b. Mûsâ en-Nevbahtî’dir (ö.311/923) Mûtezile’nin akılcılığından ve metodundan etkilenmesi ve bazı Mûtezilî görüşleri İmâmiyye Şiasına uygulaması sebebiyle Mûtezilî tabakat yazarları onu itizale meyletmiş bir Şiî olarak kabul ederler.Günümüze ulaştığı bilinen tek eseri Fıraku’ş-Şia’sıdır. Fıraku’ş-Şia adlı eser, isminden de anlaşılacağı üzere, Nevbahtî’nin Şia içerisinde ortaya çıkan fırkalar hakkında ayrıntılı bilgi vermek ve İmamiyye fırkasını savunmak üzere kaleme aldığı ve günümüze ulaşan en önemli eseridir.Bu eserde müellif, imâmet meselesini merkeze alarak İslâm ümmetini genel bir tasnife tâbî tutmuştur. Buna göre müellif, önce müslümanları; (ı) Hz. Peygamberin vefatının ardından Hz. Ali’nin imâmetini savunanlar (Şia). Bütün Şii fırkalar bu ana fırkadan doğmuştur. (ıı) Sa’d b. Ubâde’nin başkan olmasını isteyen Ensar, (ııı) imâmet meselesinin ümmetin seçimine bırakıldığını ileri sürüp Hz. Ebû Bekir’in halifeliğini tercih edenler şeklinde üçe ayırmış, Sonra da (ı) Hz. Osman’ın şehit edilmesinin akabinde Hz. Ali’ye biat edip “cemaati” oluşturanlar (Şia) , (ıı) Ali’ye muhalefet edip önce Talha, Zübeyr ve Aişe, ardından da Muaviye etrafında toplananlar ve (ııı) hiçbir tarafa meyletmeyip çekimser davrananlar (Mürcie- Mu‘tezile) diye daha belirgin bir tasnif yapmıştır .Nevbahtî, giriş mahiyetindeki bu bilgilerden sonra imâmet görüşlerini merkeze alarak İslâmî fırkaları Mürcie, Havâric, Mu‘tezile ve Şia olmak üzere dört ana gruba ayırmıştır. Nevbahtî’nin asıl hedefi, kendi dönemine kadar Şia içinde zuhur eden fırkaları açıklamaktır. Bu itibarla Fıraku’ş-Şia’nın, on iki imâm Şiîliğinin ilk üç asırlık tarihine ışık tutan eski ve temel bir kaynak olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bununla birlikte eserde, fırkaların doğuş sebeplerine temas edilmemiş, gruplara ait görüşler tahlile tabi tutulmamış, konular kısa ve yüzeysel olarak işlenmiştir. Eserde o, Hz. Ali’den başlayarak sırasıyla her bir imamı ve döneminde zuhur eden fırkaları ele almış ve nihayetinde 12. İmam Muhammed Mehdi’ye kadar gelmiştir. Özellikle o, her imamın vefatından sonra Şii toplumda meydana gelen ayrışmalara yer vermiş, ölen imamın yerine geçecek yeni imamın kimliğiyle alakalı tartışmaları eserine taşımıştır. Bu arada Nevbahtî, fırkaların imamet görüşleri dışındaki görüşlerine hemen hemen hiç yer vermediğini de söylemek gerekir. Nevbahtî’nin Fıraku’ş-Şia adlı eseri, kendisinden sonra başta Şii mezhepler tarihi yazarları olmak üzere Mutezilî ve Sünnî âlimlere kaynaklık etmiştir. 2. Kummî ve el-Makâlât ve’l-Fırak Adlı Eseri Sa‘d b. Abdullah el-Kummî’nin (ö. 301/913-14) Şia’nın önde gelen âlimlerinden biridir. Yemen’den Kum’a gelip yerleşen Eş‘arî kabilesine mensuptur. İmâniyye’nin on birinci imamı Hasan el- Askerî ile görüşmüş, döneminin pek çok âliminden ders almıştır Kummî’nin Şia mezheplerinin kollarına dair kaleme aldığı bu eser, müellifin çağdaşı olan Hasan b. Mûsâ en-Nevbahtî’ye ait Fıraku’ş-Şia’ya benzer bir muhteva ve ifade şekline sahiptir. Kitabın giriş kısmında Hz. Peygamberin vefatı üzerine hilafet konusunda ortaya çıkan ihtilaflar ve oluşan gruplar, Hz. Ali’nin vefatından sonraki gruplaşmada meydana gelen değişikliklere ve zuhur eden tâlî fırkalara temas edilmiş; sonuç olarak Şia, Mürcie, Mutezile ve Havaric’ten teşekkül eden dört ana mezhepten söz edilmiştir. Kummî’nin, eserini inşa ederken imâmet odaklı bir tasnife gittiği görülmektedir. Şia dışındaki fırkalara genel bir temastan sonra bu fırka içindeki parçalanmalara dikkat çekmiş ve özellikle imâmların vefatından sonra ortaya çıkan grupları incelemiştir. 3. Eş‘arî ve Makâlâtü’l-İslâmiyyîn Adlı Eseri Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’nin (ö.324/935-36) itikâdî İslâm mezheplerine dair kaleme aldığı bu eserinin tam adı Makâlâtü’l-İslâmiyyîn ve’htilâfü’l-musallîn’dir. Eş‘arî’nin, Mûtezileden ayrıldıktan sonraki bir tarihte bu eserini yazdığı kabul edilmektedir. Eser iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Eş‘arî, Hz. Peygamberin vefatından sonra Müslümanların hilafet konusunda ihtilafa düştüklerini, sırasıyla Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali’yi halife seçtiklerini belirttikten sonra Ali’nin hilafetiyle birlikte bazı tartışmaların zuhur ettiğini ve bu ihtilafların günümüze kadar devam ettiğini bildirmiştir. Eş‘arî, burada müslümanların ayrıldığı mezhepleri Şia, Havaric, Mürcie, Mu‘tezile, Cehmiyye, Dırâriyye, Hüseyniyye, Bekriyye, Ashâbü’l-Hadîs ve Küllâbiyye şeklinde on grup halinde sıralamıştır. Daha sonra her ana fırkayı ele alarak kendi içinde gruplara, grupları da –eğer varsa- tâlî kollara ayırmak sûretiyle tasnif etmiştir. Nitekim Şia’yı; Ğâliyye, Râfızâ ve Zeydiyye şeklinde üç ana gruba ayırmıştır. Şiî fırkaların tâlî kollarıyla birlikte yekun sayıları kırk beşi bulmaktadır. İkinci olarak Hâricî fırkaları ele alan müellif, bunların alt kollarını ve temel görüşlerini açıklamıştır. Hâricîleri, tâlî kollarıyla birlikte on dokuz grup halinde değerlendirmiştir. Üçüncü sırada ise Mürcie mezhebini ele almış ve bunları da on iki gruba ayırmıştır. Başta îman olmak üzere fısk, küfür, va‘d-vaîd, teşbîh, , ru’yet ve Kur’an gibi konular hakkındaki görüşlerine yer vermiştir. Müellif, Mu‘tezile ekolüne geniş yer ayırmış, Bağdat ve Basra ekollerine temas ederek bunların kelâmî görüşlerini sıralamıştır. Bu bölümün son kısmında Cehmiyye, Dırâriyye ve yukarda zikrettiğimiz diğer ana grupların görüşlerini nakletmiştir. Makâlâtü’l-İslâmiyyîn’in ikinci kısmı, felsefî ihtilaflara, tabiiyyât ve ilâhiyyât meselelerine ayrılmıştır. Bu bağlamda müellif; cisim, araz, cevher, hareket sükûn, malûm-meçhul, irade-ihtiyar, tevlîd-tevellüd, nübüvvet ve âhiret halleri gibi pek çok konudaki görüşleri zikretmiştir. Bu bölümde konu başlıklarının altında mezheplerin ortak görüşleri veya belli bir ekolün görüşleri verilir. Daha ziyade Mutezilî âlimlerin görüşlerine ağırlık verildiği bu kısımda diğer ekollere ve görüşlerine de yer verilmiştir. Eser, imamet, kabir azabı, sırat köprüsü, mizan, esma ve sıfat ve kelamullah konularında Mutezile ve Şia başta olmak üzere diğer İslam fırkalarının görüşleriyle tamamlanır. Eş‘arî, kitabın mukaddimesinde önceki mezhepler tarihi yazarlarının bazı yanlışlar yaptığını söylerken kendisinin bundan kaçınacağını açıklamıştır. Eş‘arî, Ehli Sünnete mensup olduğu halde, mezhepler hakkında tarafsız kalan ve ilmî zihniyetten ayrılmayan ilk ve başlıca bilgindir. Eş‘arî’nin kendinden önceki müelliflere muhalefet ettiği şeylerde dikkat çeken husus, bu gibi eserlerde kelâm mücadelelerinin yürütülmesine taraftar olmamasıdır. Mevcut bilgilerin tahrif edilmemesini, hasmın sözüne ilaveler yapılmamasını ve onların fikirlerini oldukları gibi, hakikate yakın bir surette göstermeyi amaç edinmiştir. Eserde yapılan şey, mezhepleri tasnif etmek ve sıralamak, sonra her mezhebin aldığı unvandan hareket ederek isimlendirme sebeplerini, kime mensup olduklarını göstermek ve her mezhebin diğerinden temeyyüz ettiği kendine has esasları tespit etmektir Müellif, sadece vakıaları nakletmekle yetinmiştir. Ayrıca o, kendinden sonraki Sünnî mezhepler tarihi yazarlarından farklı olarak, 73 fırka hadisine hiç değinmemiş ve kendisini bu sayıyla sınırlandırmamıştır. İmam Eş’arî’nin bu eseri, Eş’arî makalat geleneğinde önemli bir yer tutmakla birlikte geleneğin oluşması ve gelişmesinde Bağdadî ve Şehristânî kadar etkili olduğu söylenemez. Diğer taraftan Eş’arî’nin böyle bir eseri kaleme alması ve burada tarafsız bir metot uygulamasında onun Mutezile ekolündeki geçmiş deneyimlerinin etkili olduğu rahatlıkla ifade edilebilir. Aslında Eş’arî, erken sayılabilecek bir dönemde mezhepler tarihi eserlerinin hangi usulle yazılmaları gerektiği konusunda güzel bir örnek sunmuştur. O, kendisinden önceki makalat yazarlarının tarafsız ve dürüst davranmadıklarını, muhaliflerini kötülemek için en marjinal görüşleri onlar adına naklettiklerini ve dahası onların görüşlerine bazı eklemeler yaparak çirkin bir tutum içinde olduklarını belirtmiştir. Eş’arî, mezheplerin görüşlerini naklederken kendi kanaatini vermekten uzak durur ve ayrıca bu görüşleri de eleştirmez. 4. Malatî ve et-Tenbîh ve’r-redd Adlı Eseri Fıkıh, kıraat ve mezhepler tarihi âlimi olan Ebü’l-Hüseyn Muhammed b. Ahmed el-Malatî et- Tarâifî (ö. 377/987) Malatya’da doğmuş ve ilk tahsilini burada görmüştür. Onun günümüze ulaşan tek eseri et-Tenbîh ve’r-redd ‘alâ ehli’l-ehvâ’sıdır. Malatî eserinde, dalâlete düşmüş İslâm fırkalarının sayımında ümmetin 73 fırkaya ayrılacağını bildiren hadisteki sayıya sadık kalmak için mezhepleri çeşitli şekillerde tasnif etmiş, bu arada farklı tasnif ve tekrarlardan da kurtulamamıştır. Malatî, 73 sayısına ulaşmak için Zenâdıka’nın beş gruptan, Cehmiyye’nin sekiz, Kaderiyye’nin yedi, Mürcie’nin on iki, Râfızâ’nın on beş ve Harûriyye’nin yirmi beş fırkadan meydana geldiğini açıklamış ve bunların görüşlerine yer vermiştir. et-Tenbîh, henüz mezhepler tarihi literatürünün gelişmediği bir dönemde yazıldığı için kendinden sonraki eserlere göre bazı farklılıklar içermektedir. Konumuz açısından bu eserin orijinal yanı, Malatî’nin İslâm mezheplerini 73 fırka hadisine göre tasnif etmiş olmasıdır. Malatî’nin bu yaklaşımı, tam anlamıyla Bağdâdî’nin el-Fark’ında kendini bulmuş ve Sünnî mezhepler tarihi yazıcılığında bir geleneğin başlamasına zemin hazırlamıştır. 5. Abdülkâhir el-Bağdâdî ve el-Fark Beyne’l-Fırak Adlı Eseri Ebû Mansûr Abdülkâhir b. Tâhir et-Temîmî el-Bağdâdî (ö. 429/1037-38) meşhur bir Eş‘arî kelâmcısı ve mezhepler tarihi yazarıdır. 350/961 yılı civarında Bağdat’ta doğduğu kabul edilmektedir. Bağdat, Nisâbûr ve İsferâyin’de tahsil hayatını sürdürmüş ve döneminin tanınmış âlimlerinden ders okumuştur. Bilahare Nisâbûr ve İsferâyin’de müderrislik vazifelerinde bulunmuş ve 429/1037-38 yılında İsferâyin’de vefat etmiştir. On yedi ayrı ilim dalında ders okuttuğu nakledilen Bağdâdî’nin, özellikle kelâm, mezhepler tarihi, fıkıh ve usûlü, edebiyat ve matematikte üstat kabul edildiği bildirilmiştir.26 O, asıl şöhretini el-Fark beyne’l-fırak ve Usûlü’d-dîn adlı eserleri ile kazanmıştır. Her iki eserinde de Ehli Sünnet akidesini kendine has bir üslûp ile tasnif etmiş ve muhaliflere karşı bu akideyi titizlikle savunmuştur. Onun en önemli eseri İslâm Mezhepleri Tarihi sahasında kaleme aldığı ve kendisinden sonraki müelliflere kaynak teşkil eden el-Fark’ıdır. Müellif bu eseriyle kendisinden sonra bu sahada eser telif edecek olan İsferâyînî ve Şehristânî gibi pek çok Sünnî âlime 73 fırka hadisine göre eserlerini tertip etme hususunda örnek olmuştur. Ayrıca Bağdâdî’nin ortaya koyduğu metot ve üslûp devam ettirilmiş ve İslâmî fırkalar; dalâlet ehli ve fırka-i nâciye şeklinde iki ana grup halinde ele alınır olmuştur. el-Fark, beş ana kısımdan oluşmaktadır. Müellif, girişte 73 fırka hadisinin farklı rivayetlerini senetleriyle birlikte zikretmiş ve bilahare genel bir değerlendirme yapmıştır. İkinci kısım iki bölümden oluşmaktadır. Bunların ilkinde “İslâm Ümmeti” ifadesinin açıklamasını ve bu konudaki görüşleri vermiş, ikincisinde ise ümmetin nasıl ihtilaf ettiği ve yetmiş üç fırkaya ayrıldığını açıklamıştır. Buna göre Râfizîler yirmi, Hâriciler yirmi, Kaderiyye yirmi, Mürcie beş, Neccâriyye üç, Bekriyye, Dırâriyye, Cehmiyye ve Kerrâmiyye fırkaları birer olmak üzere yetmiş iki, fırka-i naciye ile birlikte yetmiş üç sayısını bulmaktadır. Bağdâdî, burada yetmiş üçüncü fırkanın Sünnet ve Cemaat ehli olduğunu belirttikten sonra bunların Hadis ve Rey sınıflarından oluştuğunu bildirmektedir. Bağdâdî, sapkın fırkalar (Fıraku’l-ehvâ) başlıklı üçüncü kısmı, sekiz bölüme ayırmış ve burada alt kollarıyla beraber ana grup olarak; Râfizîler, Hâriciler, Kaderiyye-Mu‘tezile, Mürcie, Neccâriyye, Kerrâmiyye ve Müşebbihe ile birlikte Cehmiyye, Bekriyye ve Dırariyye fırkalarını zikretmiştir. Böylece Bağdâdî, 72 sapık fırkayı ve görüşlerini açıklamış olmaktadır. Dördüncü kısımda Bağdâdî, İslâm’a mensup olmadıkları halde İslâm’a nispet edilen fırkalara yer vermiş ve bu bağlamda; Sebeiyye, Beyâniyye, Harbiyye gibi yirmi aşırı fırkayı İslâm milleti tanımının dışında değerlendirmiştir. Beşinci ve son kısımda Bağdâdî, “Kurtuluşa Eren Fırka” (Fırka-i Nâciye)’nin vasıflarını, faziletlerini ve bunların necatta olduklarını açıklamıştır. Müellifin yedi bölüm halinde işlediği bu kısımda; Ehli Sünnet ve’l-cemaatin kendi içindeki gruplarına, imâmlarına ve temel görüşlerine yer verilmiştir. 6. İsferâyînî ve et-Tebsîr Adlı Eseri Ebü’l-Muzaffer Şehfûr b. Tâhir el-İsferâyînî, V. (XI.) yüzyılın başlarında İsferâyin’de doğdu. Abdülkâhir el-Bağdâdî’nin öğrencisi oldu ve onun kızıyla evlendi. Selçuklu veziri Nizâmülmülk tarafından Tus’ta ders okutmakla görevlendirildi. Uzun süre müderrislik yaptığı ve öğrenci yetiştirdiği Tus’ta vefat etti (ö.471/1078).34 Hocası Bağdâdî’nin etkisinde kaldığı ve onu örnek aldığı kabul edilmektedir. Müellif, kurtuluşa eren fırkanın Ehli Sünnet olduğunu ispat etmek üzere dinî delillerden başka, bazı sosyolojik deliller de ileri sürmüştür. Ona göre temel İslâmî eserlerin Sünnî âlimlerce yazılmış olması ve bunların İslâm aleminde yaygınlık kazanması, ayrıca dünyada mevcut mescit ve ribatların çoğunun Sünnîlerce inşa edilmiş olması bu mezhebin doğruluğunu kanıtlayıcı mahiyettedir. Kitabın mukaddimesi ilk ihtilaflara dairdir. Müellif, Râfizîlerden başlamış ve sırasıyla Kaderiyye, Mürcie, Neccâriyye, Dırariyye, Bekriyye, Cehmiyye, Kerrâmiyye ve Müşebbihe, Gâliyye ve Bâtınıyye fırkalarının görüşleriyle bunların eleştirilerine yer vermiştir. Ayrıca putlara, yıldızlara, ineğe tapanlar, Dehrîler, Mecûsiler, Brahmanlar gibi inanış ve düşüncelere de kısaca temas etmiştir. Bu yönüyle o, İslam fırkalarının yanı sıra diğer din ve mezheplere de yer vermek suretiyle hocası Bağdâdî’den farklı bir usul geliştirmiş, bir bakıma Şehristânî’nin habercisi olmuştur, denilebiir .İsferâyînî, hocası gibi ana fırkaları on grup halinde tasnif etmiştir. Ancak fırkaların tali kollarının sayımında bazı farklılıkların olduğu görülmektedir. Müellif, ana fırkaları; Revâfız, Havaric ve Kaderiyye mezheplerini yirmi, Mürcie’yi yedi fırkaya ayırmıştır. Bunlara Bekriyye, Neccâriyye, Dırâriyye, Cehmiyye ve Kerrâmiyye ilave edilirse sayı 72 ikiyi bulmaktadır. Bir de fırka-i naciye eklenirse sayı tamam olmaktadır. 7. İbn Hazm ve el-Fasl Adlı Eseri Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Saîd b. Hazm el-Endelüsî el-Kurtubî (ö. 456/1064), Zâhirî mezhebinin en büyük temsilcisidir. Kurtuba’da, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Babasının vezirlik vazifesinde bulunması sebebiyle ilköğrenimini saray hocalarından almış, bilahare devrinin önemli âlimlerinden ilim tahsil etmiştir. İbn Hazm, usulcü, fakih, muhaddis, tarihçi, edip ve şair olarak ün yapmış pek çok eser telif etmiştir. İbn Hazm’ın el-Fasl’ında kendisinden önce dinler ve mezhepler hakkında yazılmış eserleri, bazılarının hacimli ve anlaşılmalarının güç olması, bazılarının ise çok kısa olması sebebiyle mezhepleri ve dinleri yeterince inceleyemedikleri ve eleştiremediklerinden şikayet ederek dinler ve İslam fırkalarını ele alan ama bu tür eksiklikleri olmayan orta hacimde bir kitap yazmak istemiştir. Bu yüzden eserinde Yahudilerin ve Hıristiyanların kutsal kitapları ve İslam fırkalarının bazı görüşlerinin eleştirisi üzerinde yoğunlaşmış ve sataşmacı, sert ve katı bir üslup kullanmıştır Burada o, oldukça tarafsız bir tutum sergilemiş, ayrıca yaptığı alıntıların kaynaklarını açık bir şekilde belirtmiştir. Halbuki İbn Hazm, aynı tarafsızlığı ve akademik üslubu İslam fırkalarına karşı göstermemiştir. Konuları itibarıyla el-Fasl, dört bölümde değerlendirilebilir. Birinci bölüm, iki kısımdan oluşmaktadır. Müellif, hakikatin bilgisine katkıda bulunacağı düşüncesiyle önce epistemoloji ve ontoloji konularına yer vermiştir. Burada gerçeğin bilgisine ulaştıran istidlal metotları üzerinde durmuş ve bu bağlamda ALLAH’ın varlığı ve alemin yaratılmışlığı konularında çeşitli deliller zikretmiştir. MEZHEP. TARİHİ 3 DEVAM İkinci bölümde İbn Hazm, Yahudilerin ve Hıristiyanların kutsal kitapları Tevrat ve İncil’in tahrif edildiği meselesini ele alır, bu kitapların metinlerinden yola çıkarak kendi içlerinde barındırdıkları tutarsızlıkları, tezatları ve çelişkileri ortaya koyar. Bilahare Tevrat’ın tahrif ediliş sürecini değerlendirir. Üçüncü bölümde ise İncillerin içeriği hakkında geniş bilgi verir. Burada mevcut İncillerle Tevrat’ın mukayesesini yapar ve aralarındaki çelişkileri ortaya koyar. Kırk üç fasılda incelediği bu çelişkilerden hareketle İnciller’in Hıristiyan azizleri tarafından yazıldığı sonucuna varır. Dördüncü bölüm İslâm mezheplerine ayrılmıştır. Müellif burada İslam mezheplerini Ehli Sünnet, Mûtezile, Mürcie, Şia ve Havaric olarak sıralar ve bunları doğruya en yakın mezhep olarak kabul ettiği Ehli Sünnete yakınlıklarına göre değerlendirir. el-Fasl’ı diğer İslam Mezhepleri Tarihi kaynaklarından ayıran bazı özellikleri şöylece özetlemek mümkündür: ı) İbn Hazm, 73 fırka rivayetini isnat açısından sahih kabul etmemiş ve eserini buna göre tasnif etmemiştir. ıı) İslam fırkalarının İslam’a uygunluğunu Ehli Sünnete yakınlık veya uzaklıkla ölçmeye çalışmıştır. ııı) İslam mezheplerini iki kısma ayırmış; Ehli sünnet ve Ehli Bid’at şeklinde tasnif etmiştir. ıv) Her fırkanın kendine özgü ana fikrini belirlemiştir. Ona göre Mürcie fırkasını bir mezhep yapan temel unsur, iman konusundaki görüşlerdir. Yine Mutezileyi diğerlerinden ayıran temel esas tevhit ve sıfatullah konusundaki görüşleri; Şia’yı diğerlerinden ayıran temel umde, imamet ve ashabın fazileti meselesidir. v) İbn Hazm, yaşadığı dönemde Endülüs’te var olan Mutezile, Hadis Taraftarları, Şia ve Haricileri mezhep ve taraftarları hakkında diğer kaynaklarda bulunmayan bazı önemli bilgiler vermektedir vı) Mezheplerin ortaya çıkış ve gelişimlerinde etkili olan unsurlar hakkında değerli bilgiler verir. vıı) İslam içi grupları ve diğer dinlerin mezheplerini kendi içlerinde mukayeseler yaparak değerlendirir. vııı) İbn Hazm, mezhepler, kurucuları ve fikirleri hakkında tarihsel gelişim sürecine göre bilgi vermez. Fırkaları mezhepler tarihi yönteminden ziyade bir kelamcı algılar ve fikirlerin teşekkül sürecinden söz etmez. 8. Şehristânî ve el-Milel ve’n-nihal Adlı Eseri Ebü’l-Feth Muhammed b. Abdülkerim b. Ahmed (469-1076/548-1153), orta çağ İslâm dünyasının önemli düşünürlerinden biridir. Horasan’ın Şehristan köyünde dünyaya gelmişti. En önemli eserleri el-Milel ve’n-nihal ile Nihâyetü’l-ikdâm’dır. el-Milel, Felsefe, Kelam, Mezhepler ve Dinler Tarihi sahasında kaynak kabul edilmiştir. Buna ilaveten İslam toplumlarının tarihi seyri içinde gelişen olayları konu edinmesi ve açıklaması bakımından da İslam düşüncesinde gelişip olgunlaşan Kelam, İslam Felsefesi, Din Sosyolojisi vs. temel dinî bilimler için de vazgeçilmez olup, bu yönüyle önemli bir İslam klasiğidir. Şehristânî, eserin girişini beş mukaddimeye ayırmış ve burada öncelikle kendi usûl ve metodunu belirtmiş, eseri niçin telif ettiğini ve yazarken nelere dikkat ettiğini açıklamıştır. O, eserinin başlangıcına yazdığı bu beş mukaddime ile usul geleneğini başlatan ilk İslam bilginlerindendir. Bu sebeple el-Milel, tertip ve tasnif açısından, derli-toplu olması ve kolay faydalanılması bakımından İslam mezhepleri, dinler ve felsefî ekoller hakkında daha önce yazılanların en iyisi kabul edilmektedir. Birinci mukaddimede; insanları fikir ve mezheplere göre tasnif etmiştir. Buna göre insanlar; din ve millet sahibi olanlar ile re’y ve heva sahibi olanlar şeklinde iki gruba ayrılırlar. Din sahiplerinden maksat; Mecûsiler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlardır. Re’y ve heva sahipleri ise dehrî filozoflar, Sabiîler, yıldızlara ve putlara tapanlar, Brahmanlar gibi gruplardır. Şehristânî, bunların her birinin kendi içinde pek çok sınıfa ayrıldığını da bildirmiştir. Re’y ve heva sahibi fırkaların hepsini tespit etmenin mümkün olmadığını, ancak din sahiplerinin 73 fırka hadisine göre tasnifinin mümkün olduğunu bildirdikten sonra “Mecûsiler yetmiş, Yahudiler yetmiş bir, Hıristiyanlar yetmiş iki ve Müslümanlar ise yetmiş üç fırkaya ayrılmışlardır. Bu fırkalar içinde necat bulacak olan yalnız biridir” Şehristânî, söz konusu haberde zikredilen rakamı hakiki anlamında almış ve bu şekilde mezhepleri tasnif etme gayreti içine girmiştir. Bununla birlikte, -eserin geneline bakıldığında-, Mecûsi, Yahudi ve Hıristiyanların mezheplerini sayarken söz konusu sayılara ulaşamadığı, İslâm mezheplerinde ise fırkaları yetmiş üç sayısında donduramadığı görülmektedir. İkinci mukaddimede müellif, mezhepler tarihçilerinin mezheplerin sayısını belirlemede sabit ve değişmez bir ölçüt ortaya koyamadıklarından şikayet etmiş ve kendisince İslâm fırkalarının tasnifinde dayandığı kuralları açıklamıştır. Üçüncü mukaddimede, insanlar arasında zuhur eden ilk ihtilafa, teklifin hikmetine, kötülük problemine vb. hususlara yer vermiştir. Dördüncü mukaddimede, İslâm ümmeti arasında zuhur eden ihtilaflar üzerinde durmuş, bunları Hz. Peygamberin sağlığından başlatarak Hz. Ali’nin hilafetine kadar getirmiştir Beşinci ve son mukaddimede ise, kitabın telif usulü ve tertibi konularında bilgi vermiştir. Müellif, kitâbî dinlere mensup olanları Müslümanlar, Ehli Kitap ve kitap benzerine sahip olanlar şeklinde üç gruba ayırmış ve eserini bu plan üzere tasnif etmiştir. Birinci kısımda İslâm mezheplerini ele almıştır. Buna göre Mûtezile, Cebriyye, Sıfatiyye, Hariciler, Mürcie, Şia ve Galiyye’yi ele alıp bu zümrelerin alt kollarını ve düşüncelerini ortaya koymuştur. İkinci kısımda Yahudi ve Hıristiyan mezheplerini ele alıp incelemiştir. Ayrıca bu kısımda Mecusilere de yer vermiştir. Üçüncü kısımda ise Sabîiler, Ashâbu’r-ruhâniyat, Ashâbu’l-heyâkil ve’l-eşhas ile Harraniyye ele alınıp incelenmiştir. Daha sonraki bölümde “Felâsife” başlığı altında Yunan ve İslâm filozoflarından bahsedilmekte, bunu takip eden bölümde Cahiliye dönemi Arap inançları, adet ve gelenekleri ele alınmakta, en son bölümde de Hint dinleri ve filozoflarına yer verilerek eser bitirilmektedir. 9. Fahreddin er-Râzî ve İ‘tikâdü’l-fırak Adlı Eseri İslam düşünce tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Fahreddin er-Râzî’nin (606/1208) diğer İslamî ilimlerde olduğu gibi, hem doğrudan mezhepler tarihi sahasında yazdığı eserler hem de diğer eserlerinde İslam mezhepleri hakkında verdiği bilgiler sebebiyle mezhepler tarihi yazıcılığında da ayrı bir yerinin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Râzî’nin yaşadığı çağ, İslam kültürü ve dini ilimler açısından kendinden sonraki dönemlerle kıyaslandığında oldukça iyi durumdadır. Razi’nin hayatında münazaraların ayrı bir yeri vardır. Özellikle yaşadığı coğrafyada etkili olan başta Kerrâmiyye, Mutezile, Şia ve Batıniyye mensubu âlimlerle de tartışmıştır. Râzî, sadece Kerrâmiyye, Mutezile gibi mezhepleri ve diğer inanç mensuplarını değil, aynı zamanda Şehristânî’yi, yeri geldiğinde kendi mezhebi olan Eş’ariliği, hatta İmam Eş’arî’yi bile tenkit etmekten kaçınmamıştır. Fahreddin er-Râzî (ö.606/1209), İ’tikâdu fıraki’l-müslimîn ve’l-müşrikîn adlı eserinde, belli başlı İslâmî fırkalarla Yahudilik, Hıristiyanlık, Mecûsilik, Senevîlik, Sabiîlik gibi İslâm dışı din ve mezheplere dair bilgi vermektedir. Râzî’nin İtikâdât’ı da bu edebiyatın devamı mahiyetinde kaleme alınmış eserlerden biri olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte İtikâdât’ı bu alanın hacimli eserleriyle aynı kefeye koymak isabetli olmaz.. . İtikâdât’ın içeriği Şehristâni’nin el-Milel ve’n-nihal isimli eserine benzediğini söylemek mümkünse de bunun mutlak manada bir benzerlik olmadığını özellikle vurgulamalıyız. Zira o, Şehristânî’nin değindiği Hind dinlerinin hiç birine temas etmemiştir. İtikâdât’ın muhtevası dikkate alındığında, Râzî’nin diğer milel ve nihal müelliflerinden ne ölçüde etkilendiği daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. İki kısımdan oluşan eserin ilk bölümünde İslam fırkalarını ele almıştır. Bu bölüm, Mûtezile, Havaric, Rafiziler, Müşebbihe, Kerramiyye, Cebriyye, Mürcie, Sufiyye ile İslam’a nisbet edilen fırkalar ve son olarak da İslam’dan kesin olarak çıkmış fırkalar şeklinde on babtan oluşmaktadır. Eserin ikinci bölümünde ise, Yahudilik, Hıristiyanlık, Mecûsilik, Senevîlik, Sabiîlik ve felasife ele alınmıştır. Mezheplerin görüşlerini sadece nakletmesi ve Sûfiyye’yi müstakil bir itikadî fırka olarak zikretmesi orijinal yönünü oluşturmaktadır. İtikâdât’ı muhteva açısından farklı kılan ve kendi türündeki diğer eserlerden ayıran en belirgin özelliklerden biri de sûfîler için bir bölümün ayrılmış olmasıdır. Sûfîleri altı gruba ayıran Razi, bunlardan dördünü Sünnîlik içerisinde değerlendirirken kalan ikisini Râfizî ve Bâtınî sınıfına dâhil eder. Hatta bu fırkaların kurucuları arasında hoca-talebe ilişkisi de bulunabilir. Böyle bir durumda Râzî, önce hocanın daha sonra da bir veya birkaç noktada kendisine muhalefet eden talebenin fırkasını zikreder. Râzî’nin, eserini mümkün olduğu kadar tarafsız gözle kaleme almaya gayret ettiğini, kendinden önceki birçok yazarın, özellikle de Bağdâdî’nin yaptığı gibi görüşlerini diğer fırkaları ret mahiyetinde serdetmediğini söyleyebiliriz. O, fırkaların görüşlerini en temel vasıflarını ortaya koyarak anlatmaya çalışırken, en aşırıları hakkında dahi ölçüsüz ifadeler kullanmaktan sarfı nazar eden bir tavır sergilemiştir. Bu yaklaşım, İtikâdât’ta kullanılan üslubun en belirgin vasfı olarak göze çarpmaktadır. Ne var ki o da, yeri geldiğinde kendince bir takım değerlendirmelerde bulunarak Sünnî bakış açısını ortaya koymaktan, bu bakış açısını kıstas olarak kabul etmekten kendini alamamıştır. Sonuç olarak, Râzî, İtikâd adlı esrini yazarken kelamcı kimliğini bir tarafa bırakmış, İslam fırkalarını olabildiğince tarafsız bir bakış açısıyla ortaya koymaya çalışmıştır. Fırkalar hakkında çok belirgin sayılabilecek nitelemelerden kaçınarak onları kronolojik düzen içinde bir tarihçi hassasiyeti ile ele almaya özen göstermiştir. Sûfîleri ayrı bir fırka olarak zikretmesi, onun eserini bu alandaki diğer eserlerden ayıran bariz bir vasıf olarak öne çıkmaktadır. İtikâdât, bir mezhepler tarihi eseri olarak küçük sayılabilecek hacmine rağmen, İslam düşünce tarihinde fırka olarak isimlendirilen grupların büyük çoğunluğuna yer vermiştir. Öte taraftan Râzî’nin, eserini yazarken fırkaların doğuşunda etkili olan tarihî ve siyasî şartlara aldırış etmemesi ve fırkaların ortaya çıkışını sadece bir şahsa bağlaması önemli bir eksiklik olarak göze çarpar. **** Şüphesiz İslam Mezhepleri Tarihi kaynaklarını yukarıda zikredilen eserlerle sınırlandırmak mümkün değildir. Burada söz konusu kaynakların meşhur olanları tanıtılmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak mezheplerle ilgili müstakil eserlerin genel özellikleri şu şekilde özetlenebilir: ı. Söz konusu eserlerin tamamı mezhep ve fırkaların tarihî gelişimini göstermekten uzaktır. Bu noksanlığa muhtemelen eserlerin yazılış gayeleri sebep olmuştur. Zira Eş‘arî ile kısmen Şehristanî’nin eserleri hariç diğer bütün eserler muhaliflerin görüşlerini reddetmek için kaleme alınmıştır. Bundan dolayı da mezhep ve fırkaların tarihi gelişimine göre tam bir tanıtımı yapılamamıştır. ıı. Eserlerde takip edilen metot ve mezheplerin ele alınış usulleri değişiktir. Bunların bir kısmında; a) ya meseleler-konular esas alınmak suretiyle her fırka veya şahsın konu ile ilgili görüşlerini açıklanmış, b) ya da mezhep, fırka veya din kurucuları ve mensupları esas alınarak önce mezhep, fırka veya şahıs isimleri zikredilmiş sonra bunların görüşleri açıklanmıştır. ııı. Eserlerin tertip ve tasniflerinde de farklılık bulunmaktadır. Bazı müellifler, fırka ve mezhepleri tarihî seyir içinde doğuş sırasına göre tasnif ederek Haricîler’le başlatmış, bir kısmı ise yine aynı metotla Şia ile başlatmıştır. Bir kısım müellifler, fırkaları, görüşlerinin doğruluk ve yanlışlığına; bir kısmı, İslâm’dan olmayan mezheplerden başlayarak dinî olmayan felsefî veya siyasî fırkalara ve müslüman olmayan fırkalara geçmiş sonra da müslüman fırkaları anlatmıştır. Bir kısmı da, Bağdâdî’nin yaptığı gibi, İslâm’dan olan-olmayan fırkalarla başlamış, sonra sapık fırkalara geçmiş, daha sonra İslâm’a nispet edildiği halde İslâm’dan olmayan fırkaları ve en sonunda Ehli Sünneti anlatmıştır. ıv. Bu eserlerin hepsinde fırka ve mezheplerin sayıları farklıdır. Yukarıda da yeri geldiğince ifade edildiği üzere bazı müellifler, “ümmetin 73 fırkaya ayrılacağı” şeklindeki hadis rivayetini sahih kabul ederek eserlerini telif etmişler ve bu sayıyı tutturabilmek için büyük gayret sarf etmişlerdir. Ancak bunda pek çoğu başarılı olamamışlardır. Zira sadece ana mezhepler esas alındığında bunların sayıları on beşi aşmamakta, alt kollar da hesaba katıldığında mezheplerin sayısı hadiste zikredilen 73 rakamını çok geçmektedir. Bağdadî, İsferâyînî ve Şehristânî’nin eserleri böyledir. Eş’arî, Nevbahtî, Kummî, İbn Hazm gibi bazı mezhepler tarihi yazarları ise söz konusu hadisi esas almamıştır. Dolayısıyla bu müelliflerin mezheplerin sayısını sınırlamak gibi bir endişesi olmamıştır |
Konu Sahibi Medineweb 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Medinewebli önlisans İlahiyat 1.sınıf öğrencileri... | İlahiyat Öğrencileri İçin Genel Paylaşımlar | nurşen35 | 87 | 33278 | 23 Mayıs 2015 21:53 |
Gülmek isteyenler tıklasın :))) | Videolar/Slaytlar | Kara Kartal | 3 | 4068 | 10 Mayıs 2015 16:16 |
Cumartesi Anneleri’nin ahı/Can Dündar | İslami Haberler | Medineweb | 0 | 2728 | 10 Mayıs 2015 16:13 |
Ayın Üyesi ''zeynepnm'' | Ayın Üyesi | 9Esra | 13 | 8928 | 30 Nisan 2015 14:29 |
Müzemmil suresi bize ne anlatıyor | Tefsir Çalışmaları | Medineweb | 0 | 3324 | 19 Nisan 2015 15:45 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
sakarya ilitam Mezhepler Tarihi 5.Hafta | Medineweb | SAKARYA İlitam | 0 | 28 Aralık 2013 14:30 |
sakarya ilitam Mezhepler Tarihi 9.Hafta | Medineweb | SAKARYA İlitam | 0 | 27 Aralık 2013 15:01 |
sakarya ilitam Mezhepler Tarihi 8.Hafta | Medineweb | SAKARYA İlitam | 0 | 27 Aralık 2013 14:58 |
sakarya ilitam Mezhepler Tarihi 10.Hafta | Medineweb | SAKARYA İlitam | 0 | 27 Aralık 2013 14:54 |
İslam Mezhepler Tarihi 12-13-14 hafta(sakarya ilitam) | Medine-web | SAKARYA İlitam | 0 | 26 Aralık 2013 14:16 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|