Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İLİTAM Bölümleri Ders/ Dökümanlar > SAKARYA İlitam

Konu Kimliği: Konu Sahibi Medineweb,Açılış Tarihi:  28 Aralık 2013 (14:45), Konuya Son Cevap : 28 Aralık 2013 (14:47). Konuya 7 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 28 Aralık 2013, 14:45   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:5
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:342
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart sakarya ilitam tefsir usulü 1-8 hafta özetleri

sakarya ilitam tefsir usulü 1-8 hafta özetleri

1.ünite

Tefsir Usulü

İnsanlığın başlangıcından itibaren bütün zaman dilimlerinde ALLAH Teâlâ yeryüzüne mesajını, insanlardan seçtiği elçilere gönderdiği kitaplarla bildirmiştir. Her peygambere gönderilen kitap, o peygamberin ve gönderildiği kavmin diliyle gelmiştir. Ancak

İlahi kitabın bir milletin diliyle gelmesi demek, kitabın tamamının herkes tarafından aynı şekilde anlaşılması demek değildir. Bunun muhatapları tarafından tam ve doğru olarak anlaşılması için, anlayanlarca açıklanması bir zorunluluktur.

Kur’ân, bütün insanları ve bütün zaman dilimlerini içine alacak evrensel bir kitaptır. Prensipleri geneldir. Sadece geldiği döneme, millete ve dile bağlı olarak değil, bütün dünya milletleri tarafından anlaşılmalıdır. Bu sebeplerle anlaşılması için açıklanmalıdır, tefsir edilmelidir. Bunu kur’an kendisi istemektedir. “Biz sana feyizli ve bereketli bir kitap indirdik ki insanlar onun ayetlerini iyice düşünsünler ve aklı yerinde olanlar ders ve ibret alsınlar.”(sad.38/29)

Kur’an’ı ilk tefsir eden, Kur'ân’ın kendisine gönderildiği Hz. Muhammed (s.a.s.)’dir. Tefsirin haricinde mealler de vardır. Ancak mealde, Kur’an’ın yüksek sanatları, edebi incelikleri, sebeb-i nüzulleri, derin kelime anlamları, Kur’ân’ın diğer ayetleriyle olan münasebetleri vs. gibi hususlar anlatılamayacağından, mealle Kur’ân tam olarak anlaşılamaz. Son derece yalın kalır. Onun için Kur’ân’ın anlaşılması için mutlaka tefsirlere ihtiyaç vardır.

Tefsir

Tefsir lügatte fesr veya bu kelimenin taklibi olan sefr kelimesinden türemiş olup, tefil vezninde mastar bir kelimedir. Üzeri kapalı olan bir şeyi açmak, ortaya koymak, beyan etmek demektir. Istılahta ise: İnsan gücü ve Arap dilinin imkânlarını da kullanarak Cenab-ı Hakk’ın muradını göstermesi bakımından Kur'ân’ın anlamlarını ortaya koyan bir ilimdir.



PEYGAMBER EFENDİMİZ DÖNEMİNDE TEFSİR

Peygamberlerin hem tebliğ (kendisine geleni aynen aktarma) hem de tebyin

(açıklanması gerekli olanı açıklama) görevi vardır. “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirilen buyrukları tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan risalet vazifesini yapmamış olursun. ALLAH seni, zarar vermek isteyenlerin şerlerinden koruyacaktır. ALLAH kâfirleri hidayet etmez, emellerine kavuşturmaz.” (Mâide, 5/67)

İlk dönemde rasülullah efendimiz kur’an-ı bizzat kendisi tefsir ediyordu. Bazen sahabeye soruyor onları da yoruma teşvik ediyordu. Anlaşılamayan yerler bizzat soruluyordu. Ancak Hz. Peygamber’in (s.a.s.) vefatıyla, muğlâk ve müphem yerleri sorup öğrenme imkânı da ortadan kalkmıştır. Daha sonra geniş coğrafyalara yayılan kur’an’ın buralarda anlaşılması için tefsir çalışmaları yapılmıştır. Sahabe-tabiin-etbeüttabiin-müçtehitler-âlimler vs. tefsir alanında çalışmalar yapmıştı. Bu çalışmalar ulumu’l kuran adı altında usule göre yapılmıştır.

KUR’ÂN’I TEFSİR EDEBİLMENİN ŞARTLARI

1-Tefsir yapan kişinin Kur’ân’ın dilini bilmesi gerekir.

2-Tefsir yapan kişide mutlaka bulunması gereken ikinci şart, Kur’ân’a küllî bakış açısıyla bakmayı bilmektir. Bununla şunu kastediyoruz: Kur’ân zaman zaman hatta çoğunlukla kendi kendini tefsir eder, açıklar. Bir ayette geçen kapalı bir konu başka bir yerde genişçe izah edilir yani kapalılık giderilmiş olur. Bazen konunun bir yönü bir ayette diğer bir yönü başka bir yerdeki ayette açıklanır. Dolayısıyla Kur’ân’ın tamamından haberi olmayan ve sadece ele aldığı ayete bakarak açıklama yapan kişi eksik iş yapmış hatta yanlış yapmış olur.

3-Resulullah’ın sünnetini iyi bilmesidir.

4-Dinî ilimlerin yanı sıra sosyoloji, psikoloji, tarih gibi ilimleri de bilmesi gerekir. Zira bir Kur’ân yorumcusu zaman zaman bu bilgilere muhtaç olacaktır.

5-Şahsî bir maksadı, maddî bir beklentisi olmamalıdır. Yorumlarını dünyevî birtakım çıkarlar doğrultusunda yapmamalıdır. Bu hususta esas amaç ALLAH’ın rızası olmalıdır.

Notlar.

Hz. Peygamber Kur’anın tümünü tefsir etmemiştir. Anlaşılamayan ve sorulan yerleri tefsir etmiştir. Bu kadar az tefsir yapmasının nedeni zaten Arapların çoğu kur’an dilinin inceliklerini anlayacak düzeyde idi.

Her peygamber kendisine inen ilahi vahyin tefsircisi hükmündedir.

Tefsir ayetin manasını vermek demektir. Te’vil ise ayetin arka planına bakmak demektir. Yani yorum katmak demektir.

İlk tefsir usulü kitabını yazan ibn. Temiyye’dir. Kitabının ismi: mukaddime fi usuli’t tefsir.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Medineweb 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Medinewebli önlisans İlahiyat 1.sınıf öğrencileri... İlahiyat Öğrencileri İçin Genel Paylaşımlar nurşen35 87 33953 23 Mayıs 2015 21:53
Gülmek isteyenler tıklasın :))) Videolar/Slaytlar Kara Kartal 3 4091 10 Mayıs 2015 16:16
Cumartesi Anneleri’nin ahı/Can Dündar İslami Haberler Medineweb 0 2745 10 Mayıs 2015 16:13
Ayın Üyesi ''zeynepnm'' Ayın Üyesi 9Esra 13 9033 30 Nisan 2015 14:29
Müzemmil suresi bize ne anlatıyor Tefsir Çalışmaları Medineweb 0 3353 19 Nisan 2015 15:45

Alt 28 Aralık 2013, 14:45   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:5
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:342
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: sakarya ilitam tefsir usulü 1-8 ünite özetleri

2.ünite



KUR’ÂN’IN TARİFİ ve BAŞLICA İSİMLERİ

Kur'ân'ın Tarifi : “ğufrân” vezninde bir mastar olup, “telâ” “tilavet etmek, okumak” anlamına gelen “karae” kelimesinden türemiştir. İslâm’ın başlangıcından günümüze kadar Müslümanlar arasında Kur'ân, ALLAH'ın Hz. Muhammed’e (s.a.s.) gönderdiği ilâhî kelamın özel ismi olarak yaygınlık kazanmıştır.

Istılahta, “ Cebrail vasıtasıyla, Vahiy yoluyla Hz. Muhammed’e (s.a.s.) indirilmiş, Mushaflarda yazılmış, tevatürle nakledilmiş, tilâvetiyle ibadet edilen mucize ilâhi bir kelamdır.”.

Kur’an’ın mucize olduğunu belirten ayetler: “Ey Muhammed! De ki: “Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'ân'ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir.” (İsra 17/88) “ Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir

Süre getirin, ALLAH'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz. Yok, yapamadıysanız ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının.” (Bakara 2/23–24)

Kur'ân'ın Başlıca İsimleri

1-el-Kur'ân: okumak anlamına gelir.

2-el-Kitab: Toplamak anlamına gelir.

“Kur'ân” “lisanlarda okunması”, “Kitap” “kalemlerle yazılması” nı ifade eder.

3-en-Nur: helâl-haram, emir ve yasakları aydınlığa kavuşturduğu için bu isimle adlandırılmıştır.

4-el-Furkan: hak ile batılı, iman ile küfrü, helâl ile haramı, hayır ile şerri birbirinden belirgin bir şekilde ayırdığı için bu isimle adlandırılmıştır.

Bunların yanında Kur'ân'a Rahmet, Hüdâ, Şifa, Mev’ize, Zikr, Hikmet, Müheymin, Hablullah, Ahsene’l-Hadîs, Tenzil, Ruh, Vahiy, Beyan, Hakk, Urvetu’l-Vuskâ, Tezkire, Adl, Sıdk, Kasas, Büşra, Aziz, Beşir, Belâğ gibi isimlerde verilmiş.

Kur'ân ve Hadîs Arasındaki Farklar

Hadîs: “Hz. Peygamberin söz, fiil ve tavırlarına ait haberlerdir.” Veya “Kavli, fiilî ve takriri sünnetlerin, sözle tespit edilmiş şekline hadis denir.”

Kavli sünnet: Resulullah’ın değişik konularda söylemiş olduğu sözleridir. Ör. Hadisleri, sözleri

Fiili sünnet: Hz. Peygamberin davranışları ve hareketleriyle ortaya koyduğu sünnetidir. Ör. Namazı kılış şekli

Takriri sünnet: Hz. Peygamber ashabında gördüğü bazı hoşuna gitmeyen davranışları usulünce tenkit ederlerdi, ikaz ve tembihlerde bulunurlardı. Bu arada Resulullah, bazen de gördüğü davranışları menetmez ve sükûtuyla onları tasvip ederlerdi.

Kudsî Hadîs: Mânası Cenâb-ı Hakk tarafından vahiy edilmiş, ancak ifadesi (lafzı) Hz.

Peygamber’e ait olan hadislerdir.

Farklar

1- Kur'ân-ı Kerim, okunmasıyla ibadet edilen bir özelliğe sahipken, Kudsî hadiste böyle bir özellik yoktur.

2- Kur'ân-ı Kerim’in nakli tevatür yoluyla olmasına karşın, Kudsî hadisler de bu söz konusu değildir. Bunun içindir ki onlar, sahih, hasen ve zayıf gibi kısımlara ayrılmışlardır.

3- Kur'ân-ı Kerim’in mânâ olarak rivayeti caiz olmazken, hadisin mânâ olarak rivayet edilmesi caizdir.

4- Cünüp olan kimsenin Kur'ân'ı okuması ve ona dokunması caiz değilken, Kudsî hadislerin okunması ve dokunulması caizdir.

5- Yüce Yaratıcı Kur'ân'ı korumayı taahhüt altına aldığı halde, Kudsî hadislerde aynı garanti söz konusu değildir.

6- Kur'ân-ı Kerim’in herhangi bir lafzını inkâr eden kimse kâfir olduğu halde, Kudsî hadisi inkâr eden kâfir olmamaktadır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Aralık 2013, 14:45   Mesaj No:3
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:5
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:342
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: sakarya ilitam tefsir usulü 1-8 ünite özetleri

3.ünite


VAHİY GERÇEĞİ

Vahiy: lügatte: gizli konuşmak, emretmek, ilham etmek, ima ve işaret etmek, seslenmek, fısıldamak, yazmak, acele etmek anlamlarına gelmektedir. Ayrıca, ALLAH’ın peygamberlerine bir takım şeyleri bildirmesi anlamına da gelir.

“ALLAH, hiçbir insanla (karşılıklı) konuşmaz. İletişimi üç şekilde yapar.

1- Vahiyle konuşur.

2- Perde arkasından konuşur.

3- Bir elçi gönderip konuşur.

Vahiy: ALLAH Teâlâ’nın, kullarına bildirmek istediği hidayet ve emirlerini, onların içlerinden seçmiş olduğu peygamberlerine, insanların alışık olmadığı gizli ve süratli bir şekilde bildirmesidir.

Vahiy ikiye ayrılır

1- gayri ilahi vahiy. 2- ilahi vahiy.

Vahiy pek çok şeye edilmiştir: Yere, semaya, bal arısına, meleklere, insanlardan Hz. İsa’nın havarilerine, Hz. Musa’nın annesine, peygamberlere.

Peygamberlere gelen vahiy, bütün insanları ilgilendirirken, diğerlerine gelen vahiy sadece onların şahıslarını ilgilendirir.

Vahyin Başlangıcı

İlk vahiy geldiğinde Resulullah (s.a.s.) 40 yaşında idi. Kur’an, Ramazan ayında Kadir gecesinde indirilmeye başlanmıştır.

İnzal, Kur’an’ın Levh-i Mahfuz’dan dünya semasına toptan indirilmesine denir.

Tenzil, Kur’an’ın dünya semasından Cebrail vasıtasıyla 23 yıl zarfında Resulullah’a (s.a.s.) aralıklı olarak, parça parça indirilmesine denir.

Resulullah’a (s.a.s.) ilk nazil olan ayetler Alak Süresi 1–5 dir. “Yaratan Rabbinin adıyla oku, İnsanı yapışkan bir hücreden yaratan. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediklerini öğretendir.”

Vahyin gelmediği döneme vahyin fetreti dönemi denmektedir. Fetretin 3 yıl veya 40 gün olduğu rivayet edilir. Fetretten sonra ilk inen ayetler Müddessir Süresi 1–7 dir. “Ey örtüye bürünen! (İnziva arzu eden!) Ayağa kalk ve insanları uyar! Rabbinin büyüklüğünü an! Elbiseni tertemiz tut, maddî manevî kirlerden arın, Pis ve murdar olan her şeyden kaçın! Verdiğini çok bularak minnet etme! Rabbinin yolunda sabret.”

İlk vahiylerin ardından peygamberimiz Varaka bin Nevfel'le konuşmuştur ve o peygamberliğini tasdik etmiştir. Hz. Peygambere (s.a.s.) vahyi getiren melek, Kur'ân-ı Kerim’de, Cebrail, Rûhu’l-Emin ve Rûhu’l-Kudüs olarak isimlendirilmiştir.

Vahyin Geliş Şekilleri

1- Başlangıçta vahiy, Peygamber Efendimize uyku sırasında gördüğü rüyalarda gelmektedir. O’nun gördüğü her rüya ertesi gün aynen çıkmaktadır. Buna aynı zamanda ‘doğru rüya’- ‘sadık rüya ‘ denilir.

2- Resulullah uyanık iken, meleğin görünmeksizin Resulullah’ın kalbine ALLAH’tan getirdiği vahyi yerleştirmesidir. Kalbe inmesi olayıdır.

3- Cebrail’in, insan şeklinde gelip vahyi Resulullah’a ulaştırmasıdır.

4- Çıngırak sesine benzer bir şekilde gelmesidir ki, Hz. Peygamber’e en zor geleni buydu. Bu ses kesildiğinde ALLAH Resulü kendisine gelen vahyi ezberlemiş oluyordu.

5- Cebrail’in kendi şekliyle gelmesidir. Bunun sadece iki kez tekrarlandığı bildirilmektedir. Birincisi vahyin başlangıcında, ikincisi ise, bir müddet vahiy kesildikten sonra Hira mağarasında gelmiştir.

6- Resulullah’ın uyanık iken ALLAH Teâlâ’dan vahiy almasıdır ki, bunun Miraç Gecesi’nde gerçekleştiği bildirilmektedir.

7- Cebrail’in Resulullah’a uykuda iken vahyi getirmesidir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Aralık 2013, 14:46   Mesaj No:4
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:5
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:342
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: sakarya ilitam tefsir usulü 1-8 ünite özetleri

4.ünite


Vahiy Karşısında Hz. Peygamber

Vahiy karşısında Resulullah’ın, herhangi bir müdahale hakkının olmadığını, adeta bir memur durumunda bulunduğunu, hatta vahyin onun üzerinde hâkim rol oynadığını Kur’an bize göstermektedir.

Peygamber, Sadece kendisine vahyedilene uymaktadır. Vahiy, Hz. Peygamberin (s.a.s.) kendi bilgisi değil, bilakis ALLAH’ın bildirdiği bir bilgidir. Resulullah’a vahiy, ilkin uykuda gördüğü sadık rüyalar ile vaki olmuştur; o sırada gördüğü her rüya sabah aydınlığı gibi aynen çıkardı. Gelen vahyi unutmamak için sürekli dilinde tekrar ederdi.

Hz. Peygambere (s.a.s.) vahiy beklenmedik anlarda gelirdi. O istediği anda vahiy gelmezdi. ALLAH dilediği anda zamana, şarta göre indirirdi.

Vahiy, Hz. Peygamberin (s.a.s.) iradesinin dışında gelişirdi. Sorulan bazı sorulara bile çok sonra vahiy geldikten sonra cevap verirdi. İfk hadisesinde karısı aişe’ye iftira edildiğinde bile 1ay beklemiştir vahyi. Eğer kendi içinden vahyi uyduracak olsaydı sorulara hemen cevap verir iftiraya karşı hemen harekete geçerdi, ama vahyi bekledi.

ALLAH, vahyi kendi seçtiği kimselere vermektedir. Peygamberlik vakıası, kazanılarak elde edilen bir makam değil, o ilâhî bir vergidir. ALLAH’ın bir ikramıdır.

Vahiy, Hz. Peygambere (s.a.s.) tedricen gelmiştir. O’na inen vahiy topyekûn olarak bir defada değil de, parça parça, bölüm bölüm gelmiştir. Diğer peygamberlere vahiy bir kerede toptan inmiştir.

Peygamberimize Kur’an’ın tedricen inmesinin bazı hikmetleri

1- Hz. Peygamberin kalbini tespit açısından.

2- İnsanlara kolaylık açısından.

3- Kur'ân'ın icazı açısından.

Şeytan Kur’ân vahyine müdahale edemez.

Garanik Olayı; Kur’ân’ın –hâşâ- indiği andan beri tamamen korunmadığını, ona da bazı şeylerin karışmış olabileceğini iddia eden birtakım din düşmanlarının bir olayı tamamen saptırarak yorumlamalarından ibarettir. Güya peygamberimiz kendi heva ve şeytanın dürtmesiyle vahiy olmayan şeyi vahiy diye söylemiş. Bunu kur’an tamamen ayetlerle reddetmiştir.
Necm süresini işiten tüm müşrikler secde etmiştir. Bu secde ediş imandan dolayı değil Kuranın eşiz belağıtından dolayıdır. Peygamberimiz Necm süresini okurken putları övdüğü için secde etti diyenler iftira atıyorlar.secde eden müşrikler putları övüldü diye değil kuranın belağatı karşısında aciz kaldıkları için secde etmişlerdir
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Aralık 2013, 14:46   Mesaj No:5
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:5
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:342
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: sakarya ilitam tefsir usulü 1-8 ünite özetleri

5.ünite


KUR’ÂN-I KERİM’İN ÂYETLERİ

Lügat olarak ayet: açık alâmet, işaret, nişane, delil, olağanüstü bir olay ve topluluk gibi mânâlara gelir.

Istılahta âyet: Kur'ân-ı Kerim’deki surelerin içinde bulunan, başı ve sonu belli olan, bir veya daha fazla cümleden oluşan kelâm demektir.

Ayetin çoğulu ây veya âyât’tır.

Ayetin son kelimesine, iki ayeti birbirinden ayırdığı için fasıla (ayıran), bu fasıla kelimesinin son harfine de harfu’lfâsıla (ayıran harf) denir.

Kuran’da geçen ayet kelimesinin farklı anlamları:

1- Mucize anlamına gelmektedir.

2- Alâmet anlamına gelmektedir.

3- Kur'ân âyetleri anlamına gelmektedir.

4- İbret anlamına gelmektedir.

5- İnsanları hayrette bırakan görülmemiş iş anlamına gelmektedir.

6- Delil ve burhan anlamına gelmektedir.

Âyetlerin Tertibi

Kur'ân-ı Kerim’in günümüzde olduğu şekliyle âyetlerinin dizilişi, ictihâdî veya kıyas yoluyla değil, Cenâb-ı Hakk’ın tespit ettiği şekilde olmuştur. Bu hususta ümmet ittifak etmiştir.

Cebrail vahyi getirdiğinde, gelen kısmın, hangi surenin neresine ait olduğunu da Hz. Peygamber’e bildiriyordu. Hz. Peygamber de hemen arkasından gelen vahyi ashabına okuyor, vahiy kâtiplerine gelen kısmın hangi surenin neresine konulması gerektiğini tayin ediyor ve böylece yazılmasını sağlıyordu.

Peygamberimiz inen vahyi yılda bir kez Cebrail ile mukabele ediyordu. Bu mukabele Hz. Peygamberin (s.a.s.) vefat edeceği sene iki kez meydana gelmişti ki, buna el-ardatu’l ahire denilmiştir.

Âyetlerin Sayısı



Kur'ân âyetlerinin tamamının 6.200 küsur olduğunda ittifak varsa da, küsurun kaç olduğunda farklı görüşler mevcuttur.

Küfe’lilerin kıraatine göre 6.236.

Mekkelilerin kıraatine göre 6.220.

Şam’lıların kıraatine göre 6.216.

Medinelilerin kıraatine göre 6.210 veya 6.214 veya 6.217.

Basralıların kıraatine göre 6.204 veya 6.205 veya 6.219

Bazı âyetlerin başlayış ve bitiş yerlerindeki ihtilafın bulunmasına gelince, Hz. Peygamber’in değişik zamanlarda okuyuşundaki durak yerleri sebebiyle (vakf ve ibtidâ) mevcut olmuştur.

İlk Nazil Olan Âyetler

Hz. Peygamber’e (s.a.s.) inen ilk Kur'ân âyet veya âyetlerinin hangisi olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bunlar:

1- En meşhur ve kabul göreni, Alak suresinin ilk beş ayetidir.

2- Müddessir suresinin başındaki ilk beş âyettir.

3- Fatiha suresidir.

4- Besmeledir.

Son Nazil Olan Âyetler

Kur'ân-ı Kerim’den en son nazil olan ayetin hangisi olduğu konusunda da farklı görüşler ileri sürülmüştür. Belli başlı olanlar şunlardır:

Bakara 2/281. Bakara 2/278. Nisa 4/176. Tevbe 9/128–129. Nasr 110/1–3. Mâide 5/3.

Bunlardan en çok kabul edilen birinci görüş olan, Bakara 2/281. ayetidir.

KUR'ÂN-I KERİM'İN SÛRELERİ

Lügatte süre: rütbe, yüksek mevki, şeref, güzel ve yüksek bina, sûr, binanın üst kısmı veya katları anlamlarına gelir.

Istılah olarak ise, âyetlerden meydana gelen, başı ve sonu bulunan müstakil Kur'ân parçalarına denir.

Surenin çoğulu suverdir. Kur'ân-ı Kerim, biri diğeri tarafından kesilmiş 114 sureye ayrılmıştır. Bunların en kısa olanı üç âyetten meydana gelen Kevser suresi, en uzun olanı ise 286 âyetten müteşekkil olan Bakara suresidir.

Surelerin İsimleri



Kuran’daki sureler isimlerini:

Ya kıssasını ihtiva ettikleri şahsiyetlerden (Nuh, Hud, Yusuf, Ali-i İmran gibi),

Ya bahsi geçen topluluklardan (Beni İsrail, Cin, Melâike gibi)

Ya surenin ilk kelimesinden (Necm, Asr, Kevser gibi)

Ya hurûf-u mukattaalardan (Ta Ha, Sad gibi)

Ya surede geçen garip bir kelimeden (Râd, Nahl gibi)

Bazen bir surenin birden fazla isminin olduğu görülür.

İnsan – Dehr

Fatır – Melaike

İsra - beni İsrail

Bazen iki veya daha fazla sureye bir isim verilmiştir.

Zehrevân: Bakara ve Ali-i İmran surelerine denilmektedir ki, iki parlak sure anlamına gelmektedir.

Muavvizetân: Felak ve Nass surelerine denmektedir.

Muavvizât: İhlâs, Felak ve Nass surelerine denmektedir.

Müsebbihât: Hadîd, Saff, Cum’a, Teğâbûn ve Âlâ surelerine denmektedir.

Surelerin Tertibi

Surelerin tertibiyle ilgili üç farklı görüş vardır.

1- Tertip, Hz. Peygamber tarafından yapılmayıp, tamamen sahabe tarafından yapılmıştır.

2- Kur'ân surelerinin tamamı tevkifi olup, Resulullah (s.a.s.) tarafından bildirilmiştir.

3- surelerin bazılarının tertibi Hz. Peygamber tarafından yapılmışken, bazıları da sahabe tarafından yapılmıştır.

Surelerin Tasnifi

Es-Seb’u’t-Tuvel: En uzun yedi sure demektir. Fatiha’dan sonra gelen 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. süreler olan Bakara, Ali-i İmran, Nisa, Mâide, En’âm, A’râf, Enfâl-Tevbe sureleridir. Besmele ayrılmadığından bazı âlimler Enfâl ile Tevbeyi bir sure saymışlardır.

El-Miûn: Birinci grubu takip eden ve âyet sayıları 100’e yaklaşan veya biraz geçen surelerdir.

El-Mesânî: Âyet adedi bakımından el-Miûn’dan sonra gelenlerdir.

El-Mufassal: Kur'ân-ı Kerim'in son bölümü olup, tercih edilen görüşe göre, başlangıcı 50. olan Kaf suresinden itibaren sonuncu 114. Nass suresine kadar olan kısımdır. Bu gruptaki sureler de üçe ayrılmaktadır:

1- Tuval-ı Mufassal: Kaf-Burûc, yani 50–58. sureler,

2- Evsat-ı Mufassal: Tarık-Beyyine, yani 86–98. sureler,

3- Kısar-ı Mufassal: Zelzele-Nass, yani 99–114. surelerdir.

Kur'ân'ın Surelere Ayrılmasının Hikmeti

1- Ezberlenmesini kolaylaştıran bir unsurdur.

2- Her surede ağırlıklı olarak belirli konular işlenmektedir.

3- Okuyucuların daha iyi istifade etmesi için, eserlerin belli bölüm ve başlıklara ayrılması
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Aralık 2013, 14:47   Mesaj No:6
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:5
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:342
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: sakarya ilitam tefsir usulü 1-8 ünite özetleri

6.ünite


KUR’ÂN-I KERİM’İN ÂYETLERİ

Âyet Kelimesinin Anlamı

Lügat anlamı olarak açık alâmet, işaret, nişane, delil, olağanüstü bir olay ve topluluk gibi mânâlara gelen bu kelimenin çoğulu ây veya âyât’tır. Istılâhi anlamına gelince âyet: Kur'ân-ı Kerim’deki surelerin içinde bulunan, başı ve sonu belli olan, bir veya daha fazla cümleden oluşan kelâm demektir. Ayetin son kelimesine, iki ayeti birbirinden ayırdığı için fasıla (ayıran), bu fasıla kelimesinin son harfine de harfu’lfâsıla (ayıran harf) denir.

Kuran’da ayet şu anlamlara gelir:
1.Mucize anlamına gelmektedir.
2.Alâmet anlamına gelmektedir.
3.Kur'ân âyetleri anlamına gelmektedir.
4.İbret anlamına gelmektedir.
5.İnsanları hayrette bırakan görülmemiş iş anlamına gelmektedir.
6.Delil ve burhan anlamına gelmektedir.

Mekkî-Medenî Sureler

Genel olarak Kur'ân sureleri Mekkî ve Medenî olarak iki grupta tasnif edilmektedir. Bu sınıflandırmada ölçünün ne olduğu hususunda farklı üç görüş vardır. Bunlar:

1- Vahyin İndiği Mekân Bakımından: Buna göre vahiy nerede inmişse, inen yere nispetle adlandırılmıştır. Yani Mekke’dekiler Mekkî, Medine’dekiler medenî olarak isimlendirilmişlerdir.

2- Muhataplar Bakımından: Buna göre vahyin hitap tarzı esas alınmıştır. Yani Mekkelilere hitaben nazil olanlar Mekkî, Medinelilere hitaben nazil olanlar ise Medenî olarak isimlendirilmiştir. Kur'ân-ı Kerim’de “Ey İnsanlar!” şeklindeki hitapların bulunduğu sureler Mekkî, “Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların bulunduğu sureler de Medenî’dir.

3- Zaman Bakımından: Buna göre hicret esas olarak alınmış olup, hicretten önce nazil olanlar Mekkî, hicretten sonra nazil olanlar ise Medenî olarak kabul edilmiştir. En fazla kabul edilen görüş de budur.

Mekkî Surelerin Özellikleri

1- Bakara ve Ali-i İmran hariç, başında hurûf-u mukattaa bulunan her sure Mekkî’dir.

2- İçinde secde ayeti bulunan sureler Mekkî’dir.

3- İçinde “kellâ” lafzının geçtiği sureler Mekkî’dir.

4- Bakara suresi hariç içinde geçmiş ümmetlerin ve peygamberlerin kıssalarını anlatan sureler Mekkî’dir.

5- Bakara suresi hariç, içinde Hz. Âdem ve İblis kıssasının geçtiği sureler Mekkî’dir.

6- Bazı istisnalar bulunmakla birlikte içinde “Yâ eyyühennâs” ibaresi bululan ve “Yâ eyyühellezine âmenû” bulunmayan sureler Mekkî’dir.

7- Mufassal surelerin büyük bir kısmı Mekkî’dir.

Medenî Surelerin Özellikleri

1- Şer’i had ve cezalarını, miras paylarını, ictimâî ve medenî kanunları, devlet hukukuna ait bazı hükümleri ihtiva eden sureler Medenîdir.

2- Savaşa izin ve savaş hükümleriyle ilgili hükümlerin bulunduğu sureler medenîdir.

3- Ankebût suresi hariç, içinde münafıkların bahsi geçen sureler Medenîdir. (Ankebût suresinin ilk 11 ayeti hariç diğer âyetleri Mekkidir. İlk 11 ayeti ise medenîdir. Çünkü burada münafıklardan bahsedilmektedir)

4- Ehl-i kitapla münakaşa ve onları sapıklıklarından dönmeye çağıran sureler (Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ, Mâide, Tevbe, Beyyine) Medenîdir.

Konu Bakımından Mekkî Sureler

Mekkî olan surelerde ALLAH’a iman meselesi üzerinde durulur. İnsanları tek olan ALLAH'a ibadete çağırır. ALLAH'ın bir olduğuna dair deliller sunar, âhiretin varlığı, dünyada işlenen fiillerin ceza ve mükâfatı, cennet-cehennemin varlığı, peygamber ve meleklere iman gibi konular işlenir. Ahlâkî kurallar, doğruluk, iyilik, akraba ziyareti, ana-babaya iyi muamele, komşu hakları, dilin ve kalbin korunmasıyla ilgili esaslar gibi bütün insanların kabul etmesi gerekli olan toplumsal kurallarla, küfrün, fıskın, zulmün, çocukları diri diri gömmenin, adam öldürme ve zinanın çirkinlikleri anlatılır. Geçmişte yaşayan peygamberlerin ve peygamberlerle kavimleri arasındaki mücadelenin detaylı bir şekilde anlatır. ALLAH'ın azameti, saltanatı, O’na itaatin gerekliliği ve kıyamet gününe iman gibi konular anlatılır. Şirkin yanlışlığını anlatır.

Mekkî Surelerin Üslûbu

Kullanılan üslup açısından da Mekkî surelerle Medenî sureler arasında bazı farklılıklar vardır. Bunlar:

1-Mekkî âyet ve sureler kısa, ifadeler veciz, tabirler hararetli ve vurguludur.

2- Önemli bazı kelime ve cümleler tekrar edilmekte, yeminler ve darbı-ı meseller kullanılmaktadır.

3- Kıyametin halleri, cennet-cehennem tasvirleri fazlaca yer tutmaktadır.

4- Müşriklerle mücadele ve şirki çürütecek delillere önemli bir yer verilmektedir.

Böyle bir üslubun seçilmesindeki sebep, Mekke ehlinin Hz. Peygamber (s.a.s.) ve Kur'ân'a karşı olan inatçı tutumları ve olumsuz davranışlarıdır.

Medenî Surelerin Üslûbu

Medenî sureler genellikle daha uzundur. Medenî vahiyde genellikle sakin ve yumuşak bir üslup kullanılmaktadır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Aralık 2013, 14:47   Mesaj No:7
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:5
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:342
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: sakarya ilitam tefsir usulü 1-8 ünite özetleri

7.ünite


VAHYİN MUHAFAZASI
Kur'ân-ı Kerim'in Hz. Peygamber Zamanında Yazılıp Ezberlenmesi

Hz. Peygamberin en fazla önem verdiği işlerin başında kendisine inen vahyi muhafaza etmek ve aynı zamanda başkalarına ulaştırmaktı. Cibril ile birlikte her yıl bir defa o zamana kadar inen vahyi yeniden okuyorlardı. Bu durum vefat yılında ise iki defa tekrarlanmıştı.

Kur'ân, başlangıçtan itibaren Hz. Peygamber tarafından yazdırılıyordu. Hz. Peygamber (s.a.s.), meleğin kendisine getirmiş olduğu vahyi ezberliyor, sonra vahiy kâtiplerinden birisini çağırtarak, gelen kısmı, ait olduğu yeri de kendisi belirterek yazdırıyordu. Vahiy kâtipleri vahyi tabaklanmış deri, hurma dalları, yassı taşlar, tahta levhalar, deve ve koyunların kürek kemikleri gibi o gün için kullanılan yazı malzemelerine kaydediliyordu.

Hz. Peygambere vahiy kâtipliği yapanlardan bazılarının isimleri şöyledir:

Hz. Ebûbekir, Ömer, Osman, Ali, Zeyd b. Sâbit, Übey b. Ka’b, Muâviye b. Ebî Süfyân, Hâlid b. Velid, Ebân b. Saîd, Sâbit b. Kays

KU’RÂN VAHYİNİN EZBER, YAZI ve DİĞER METOTLARLA TESPİTİ ve NAKLİ

İnsanlığa gönderilen son İlâhî Kitap Kur'ân, kendine has sebeplerden dolayı, indiği andan itibaren yazılmış, ezberlenmiş, sürekli okunmuş, gerek vahyin kendisine geldiği Peygamber ve gerekse daha sonraki dönemlerde hiçbir değişikliğe maruz kalmadan mevcudiyetini günümüze kadar korumuştur.

Aradan asırlar geçmesine, seven sevmeyen bir sürü kimsenin bulunmasına, şartların kimi zaman oldukça olumsuzlaşmasına rağmen yine de aynen kalması, şüphesiz özel bir ayrıcalığı gerektirmektedir.

Kur'ân’ın yazılması, ezberlenmesi ve aktarılmasını yedi yönden incelemek mümkündür. Bunlar: İlahi Boyut, Kur'ânî Boyut, Peygamberî Boyut, Sahabe Boyutu, İbadet Boyutu, Tefsir Boyutu ve Psikolojik boyuttur.

1-İlahi Boyut: Son Kitap olması - Kaynağının Sağlam Olması

2-Kur’ânî Boyut: eşsiz i’caza sahip olması - Cenâb-ı Hakk’a ait bir söz olması – üslubunun etkileyici olması - şüphe edenleri muarazaya davet etmesi, meydan okuması – mucize oluşu

3-Peygamberi (s.a.s.) Boyut: Kur'ân-ı Kerim’in yazılması ve ezberlenmesi hususunda belki de en önemli vasıta Hz. Peygamberdi. Önce Ezberliyor, sonra yazdırıyor, cebraille mukabele ediyor, vahiy kâtiplerinin yazdıklarını kontrol ediyordu. En zor şartlarda bile Resûlullah (s.a.s.) yanından vahiy kâtiplerini ve yazı malzemesini eksik etmiyordu. Hicrette bile vahiy kâtibi ve yazı malzemesi vardı yanında.

4-Sahabe Boyutu: Resûl-i Ekrem (s.a.s.) vahiy geldiği zaman, yanında bulunanlara onu okur, ashabın birçoğu bu âyetleri ezberler, sonra onları başkalarına da ezberletirdi. Hem kadın em erkek sahabe bu çalışmayı yürütüyordu.

Tevrat ve İncil’in hafızları yoktur. Hatta hiçbir papaz ya da haham kendi kutsal kitabını ezberlememiştir, ezberlemesi de imkânsızdır. Müslümanlara gelince, gerek ashaptan gerekse daha sonraki dönemlerde yaşayan sayısız Müslüman tarafından Kur'ân-ı Kerim’in ezberlendiği görülür.

5-İbadet Boyutu: Kur'ân-ı Kerim’in okunması ibadet sayılmıştır. Yine namaz ibadetinin geçerli olması için her rekâtında ondan bir miktar okunması şarttır. Kur'ân’ın her bir harfinin insana en az on sevap kazandıracağı müjdesini alan ashabın kuranla alakası daha da derinleşmiştir.

6-Tefsir Boyutu: bütün tefsir kitaplarındaki Kur'ân aynı Kur'ân’dır. Yani Fatiha’dan başlar, Nas suresinde sona erer. Bu da kanaatimizce Kur’ân’ın korunmasında bir vesile ve bir kanıt olarak kabul edilebilir. Elimize ulaşan ilk tefsir h. 150 vefat eden Mukatil b. Süleyman’ın tefsiridir.

7-Psikolojik Boyutu: İnsanlar zor zamanlarda daha azimli olurlar. Davalarına daha bir gönülden inanır ve sadakatle yapışırlar. Ashabın bazen annelerini-babalarını, bazen yakınlarını, bazen bizzat kendi öz canlarını bu uğurda feda ettiklerini görürüz. Hiçbir engel onları yollarından döndüremiyordu. Böyle bir ruh haleti içinde olan ashap, Hz. Peygamber’e (s.a.s.) sahip çıktığı gibi, Kur'ân’a da sahip çıkıyor, onu can kulağıyla dinliyor, yazıyor ve ezberliyorlardı.

Tarihte Kur'ân’ın okunması, ezberlenmesi ve korunmasına gösterilen hassasiyet, başka hiçbir kitaba nasip olmamıştır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Aralık 2013, 14:47   Mesaj No:8
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:5
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:342
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: sakarya ilitam tefsir usulü 1-8 ünite özetleri

8.ünite


Kur'ân-ı Kerim'in Hz. Ebûbekir (r.a.) Zamanındaki Durumu

Hz. Peygamber’in vefatından sonra, O’nun yerine müslümanların halifesi olarak Hz. Ebûbekir seçildi. Bu dönemde ridde denilen İslâm’dan çıkma hadiseleri ve ayaklanmalar çıktı. Hicretin 12. Yılında Yemame savaşında yetmiş Kur'ân hafızı şehid oldu. Bu acı durum Hz. Ömer’i korkuttu. Hemen Hz. Ebûbekir’in yanına giderek, Kur'ân'ın zayi olmasından korktuğunu bildirdi. Hz. Ömer, Kur'ân'ın hemen cemedilip bir kitap haline getirilmesini söyledi.

Hz. Ebûbekir bu durumu uygun gördüğü Zeyd b. Sabit’e anlattı. Karar alındı. Hz. Ebûbekir, Zeyd’e asla hafızasına güvenmemesini, her âyet için iki delil olmak üzere, iki şahıstan yazılı nüsha aramasını emretti. Zeyd b. Sabit, ne ezberlediğine, ne yazdığına ve ne de kulaktan duyduğuna itimat etmeyip, bu önemli konuda iki esasa dayandı:

1- Getirilen vahyin Hz. Peygamberin huzurunda yazılmış olması.

2- insanların bunu ezbere bilmiş olmaları.

Ayrıca getirilen vahyin Hz. Peygamber huzurunda yazıldığına dair iki de şahid şart koşuldu.

Bu çalışma neticesinde kuran toplanmıştır. Hz. Ebûbekir devrinde bir araya getirilen bu sahifelere el-Mushaf denilmiştir.

El-Mushaf: “iki kabı arasında sahifeler ihtiva eden” demektir. Istılahta ise: “Hz. Osman zamanında, üzerinde ittifak edilen şekliyle, âyetleri ve sureleri tertip edilmiş tarzda Kur'ân metnini ihtiva eden evrak” manasına kullanılmış.

Mushaf-ı şerif, Hz. Ebûbekir’den sonra, Hz. Ömer’e intikal etmiş; o yaşadığı müddetçe kendisinin yanında durmuş, Ömer vefat edince, kızı Hafsa’ya kalmıştır.

Hz. Ebûbekir dönemindeki bu Mushaf şu özelliklere sahiptir:

1- Kur'ân, inceden inceye bir araştırmayla, ayrı ayrı yerlerde yazılı olan parçaları, dikkatli ve titiz bir şekilde toplanıp bir araya getirilmiştir.

2- Tilavetinin nesh olunmadığı âyetler alınmıştır.

3- Üzerinde ümmetin icmâı meydana gelmiş olup, Mütevatir bir şekilde gelmiştir.

Kur'ân-ı Kerim'in Hz. Osman (r.a.) Zamanındaki Durumu

Hz. Ebûbekir zamanında toplanılan şekliyle Kur'ân, Hz. Ömer’in hilafeti boyunca ve Hz. Osman döneminin başlarına kadar aynen kaldı. Ancak Hz. Osman döneminde devletin sınırları genişlemiştir. ashab tebliğ ve irşat amacıyla farklı yerlere dağılmıştı. Bu beldeler arasında bazı kıraat farklılıkları vardı. Çünkü Hz. Ebûbekir döneminde yazılan Mushaf, yedi harf (lehçe) göz önünde bulundurularak, yani bazı kelimeler, lehçelere göre değişik telaffuzları gösterecek şekilde yazılmıştı. Çoğunlukla imlası aynı olduğu halde, telaffuzu farklı olabiliyordu. Bu sebeple farklı anlaşılmalar oluyordu. Bu sebeple tek kaynaktan kuran öğretimi yapılması gerekiyordu. Hz. Osman, Bu sebeple Mushaf’ı çoğaltmak gerektiğine kanâat getirdi. Muhacirleri ve ensârı toplayarak, durumu onlarla istişare etti.

Akabinde Hz. Hafsa’ya da haber göndererek, Hz. Ebûbekir döneminde bir araya getirilen ve daha sonra Hz. Ömer tarafından kendisine bırakılan Mushaf’ı istedi. Hafsa da bu istek üzerine Mushaf’ı ona gönderdi. Hz. Osman; Zeyd b. Sâbit, Saîd b el-As, Abdurrahman b. El-Haris ve Abdullah b. Zübeyr’i istinsâh işi ile görevlendirdi.

İstinsah işi aslına tamamen uygun olarak gerçekleştirildikten sonra, asıl nüsha yeniden Hafsa’ya iade edilmiştir. İstinsah edilenler ise, ciltlenerek resmî, nihai, değişmez birer nüsha olarak belli başlı İslâm başkentlerine gönderilmiştir.

Yazılan bu Mushaflar, camide okunarak müslümanların ittifakına mazhar oldu. Birisi Medine’de bırakılıp, diğer üçü, o zamanın başlıca İslâm merkezleri olan Şam, Küfe ve Basra’ya gönderildi. Başka bir rivayete göre ise bu Mushafların sayısının yedi olup, bunlar da Mekke, Bahreyn ve Yemene gönderilmiştir.

Kur'ân-ı Kerim'in Noktalanması ve Harekelenmesi

İslâm zuhur ettiği zaman, Mekke’de okur-yazar sayısı parmakla gösterilecek kadar azdı. Yazıda harflere nokta koyulmuyordu. Gerek vahiy kâtipleri, gerek Hz. Ebu Bekirin toplattığı Mushaf, Dolayısıyla Hz. Osman zamanında çoğaltılarak yazılan Mushaflara da noktalama işaretleri konulmamıştı.

Mushaf’ın noktalanması, ilk önce hicri 65 yıllarında Abdulmelik b. Mervân zamanında ciddi bir ihtiyaçla başlamıştır. Başlangıçta harekenin yerini tutmak üzere noktalama işaretleri kullanılmıştır. Fetha yerine harfin üstüne bir nokta, kesre yerine harfin altına bir nokta, zamme yerine harfin önüne bir nokta, sükûn yerine de iki nokta konuluyordu.

Noktalama icraatını ilk olarak Ebu’l-Esved ed-Düelî yapmıştır.

Rivayet edildiğine göre, Basra valisi Ziyad, Ebu’l-Esved’e haber göndererek, ALLAH'ın kitabını doğru okutabilmek için bazı işaretler koymasını istemişti. Önce uzak duran Esved daha sonra bazı ayetlerin yanlış okunduğunu görünce teklifi kabul etti. Neticede fetha için harfin üstüne bir nokta, kesre için altına bir nokta, zamme için harfin önüne bir nokta koydu. Bir süre sonra da harekeleme işinde, şu anda bildiğimiz işaretler kullanılır oldu.

Hicri üçüncü asırdan sonra Mushaf’ın yazısı daha da iyileştirilip güzelleştirildi. İnsanları, surelerin isimlerini ve âyetlerin sayısını, âyet başlarını belirten işaretleri; durulması lazım olan için mim, durulması yasak olan için lamelif, durmakla geçmek eşit ve câiz olan için cim... gibi işaretler geliştirdiler.

Yedi Harf ve Kıraat Meselesi

Yedi Harf (el-Ahrufu’s-seb’a)

Kur'ân-ı Kerim’le ilgili olarak, üzerinde farklı görüşlerin ileri sürüldüğü konulardan birisi de yedi harf meselesidir. Bir sureyi ayrı tarzda okuyan iki sahabe tartışarak huzura çıktılar. Peygamberimiz ikisini de dinleyince şöyle buyurdu: “Evet, sure bu şekilde de nazil oldu. Biliniz ki, bu Kur'ân yedi harf üzere indirilmiştir. Bunların hangisi kolayınıza gelirse onunla okuyun.” İşte farklı okuyuş şekilleri buradan kaynaklanıyordu. Kur'ân-ı Kerim’deki yedi harften kastedilenin ne olduğu hususunda öteden beri âlimler değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Bunlar:

1- İsimlerin müfred, tesniye, cem’, müzekker ve müennes olmalarıdır.

2- Fiillerin mazi, muzari, emir gibi kullanışlarındaki farklılıklardır.

3- İ’rab vecihlerindeki farklılıklardır.

4- Ziyade ve noksan ile olan farklılıklardır.

5-Takdim ve te’hir ile olan farklılıklardır.

6-Harflerin veya kelimelerin değiştirilmesiyle olan farklılıklardır.

7-Lehçe farklılıklarıdır.

Kıraatler:

Bazı kimseler yedi harfle kıraatları birbirine karıştırarak, ikisinin aynı şeyler olduğunu zannetmişlerdir. Aslında ikisi birbirinden farklı farklı şeylerdir. Yedi harften maksadın ne olduğu hususlarını yukarıda saydık. Kıraate gelince, kelama arız olması mümkün olan medd, kasr, imâle, tahfif, teskil, idğam, izhar, ibdal, noktalama gibi eda ve telaffuz çeşitleri olup, Mütevatir bir senedle Hz. Peygamber’den (s.a.s.) nakledilmişlerdir.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
sakarya ilitam tefsir tarihi 3.hafta özeti Medineweb SAKARYA İlitam 0 28 Aralık 2013 14:33
sakarya ilitam Tefsir 5.Hafta Medineweb SAKARYA İlitam 0 28 Aralık 2013 14:31
sakarya ilitam Tefsir Tarihi 4.hafta Medineweb SAKARYA İlitam 0 28 Aralık 2013 14:26
sakarya ilitam Tefsir Tarihi 9.Hafta Medineweb SAKARYA İlitam 0 27 Aralık 2013 15:02
sakarya ilitam Tefsir Tarihi 8.Hafta Medineweb SAKARYA İlitam 0 27 Aralık 2013 14:59

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.