Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İLİTAM Bölümleri Ders/ Dökümanlar > SAMSUN OMÜ İlitam

Konu Kimliği: Konu Sahibi EyMeN&TaLhA,Açılış Tarihi:  13Haziran 2015 (11:50), Konuya Son Cevap : 27 Mayıs 2017 (21:52). Konuya 8 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı1Kez Beğenildi
  • 1 Beğenilen Şaban TRL
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 13Haziran 2015, 11:50   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:35
Cinsiyet:
Mesaj: 3.298
Konular: 784
Beğenildi:132
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Omü islam hukuku 1-7.ünite özetleri

Omü islam hukuku 1-7.ünite özetleri

1.ÜNİTE


TOPLUM VE HUKUK:


İbn Haldun’un “Mukaddime” de“insan topluluğu bir zarurettir.”der. Sosyal ilişki: Bir insanın bütün bu davranış ve kıpırdanışlarında diğer insanlarla kurduğu bağlılık ve ilişkilerine “sosyal ilişki” adı verilir. Kural, kişiyi belli bir davranışa zorlamadır. Bu itibarla bir zorlamanın kural niteliği
kazanabilmesi için:

(1) zorlamanın bir emir taşıması,
(2) emrin genel nitelikte ve sürekli olması,
(3) bu emrin ya maddi ya da manevi bir müeyyideye dayanması gerekir.


Toplumun düzenini sağlayan kurallar arasında; din, ahlak, örf ve âdet, görgü ve hukuk kuralları yer alır. Din Kuralları: Bir dinin kurucusu tarafından belirlenip, öz itibariyle değişmeyen, bir yandan yaratıcı ile olan ilişkiyi, bir yandan da, kişiler arası ilişkileri düzenleyen, ancak müeyyidesi manevî olan kurallardır.Din kurallarını ihlal eden şahsın, suçlu/günahkâr sayılabilmesi için, failin kuralı ihlal ederken kötü niyet ve maksada sahip olması gerekmektedir.Din kuralları;(1) dinde söz sahibi olan kimse tarafından belirlenme,
(2) değişmeme,(3) ihlali halinde şahsın kastına itibar etme ve (4) müeyyidesi manevi/uhrevi olma özelliklerine sahip kurallardır. Ahlak Kuralları: Ahlak; bir toplumda iyilik ve kötülük hakkında oluşan değer yargılarına göre, yapılması ve yapılmaması gereken davranışlara ilişkin kurallar bütünüdür. İnsan davranışlarını düzenleyici bir nitelik taşıyan ahlak kuraları; objektif ve sübjektif olmak üzere ikiye ayrılır:Objektif ahlak kuralları, insanın diğer fertlere karşı olan ödevlerini bildirir. Buna toplumsal ahlak da denir. Sübjektif ahlak kuralları ise, insanın kendi nefsine karşı olan ödevlerini ele alır. Ahlak kurallarını diğer kurallardan ayıran bir özellik, bunların yazılı birer metin halini almamış olmalarıdır. Ahlak kuralları; failin niyet ve maksadına itibar edilen, bölgelere göre değişim gösteren, yazıya aktarılmayan ve yaptırım gücünü toplum vicdanında bulan kaideler / prensiplerdir. Bu kuralları ihlal edenin cezası, toplum fertleri tarafından; ayıplanmak, kınanmak, kendisi ile ilişkileri kesmek ve toplumdan tecrit etmek şeklinde gerçekleşir. Örf ve Âdet (Gelenek) Kuralları: Örf ve âdet kuralları topluluk içerisinde uzun zamandan beri kök salmış olup, uyulması toplum üyelerince zorunlu sayılan ortak davranışlardır. Örf ve âdet kuralları yazılı bir hukuk değildir. Bu kurallar, toplumsal vicdanda yaşarlar.Örf ve âdet hukuku, ancak kanunlar veya mahkeme kararları tarafından benimsendiği zaman, başka bir ifadeyle devlet hukuku tarafından tanındığı ölçüde geçerlilik kazanmaktadır.Hâkimler kanun boşluğunun bulunduğu noktalarda örf ve âdet kuralını nazara alabilmektedirler. Örf ve âdetin hukukî varlık gösterip, hukuka dayanak olabilmesi için,Modern hukukta ve İslam hukukunda bir takım şartlar ileri sürülmüştür.

Modern hukukta ileri sürülen şartları:

(1) Örf ve âdet kuralının içeriği konusunda tartışmaya mahal vermeyecek bir kesinlikbulunmalıdır (Kesinlik).
(2) Akla uygun olmalıdır.
(3) Kanuna veya hukuk sisteminin genel ilkelerine aykırı olmamalıdır.
(4) Çok eski zamandan beri var olup uygulanıyor bulunmalıdır (Eskilik).
(5) Kesintisiz bir şekilde uygulanıyor olmalıdır (Süreklilik).
(6) Bu kuralların zorla uygulanmadığına, kuralın haklı olduğuna, toplum üyelerinceinanılmalıdır (Genel inanç).

İslam hukukçuları tarafından öngörülen şartlar:

(1) Örf belli kalıp davranışlar halinde devamlı (muttarid) veya galip olmalı, yani sürekli olarak toplumun büyük çoğunluğu tarafından uygulanıyor olmalıdır. (Kesinlik, süreklilik veeskilik)

(2) Örf, selim akıl sahipleri tarafından kabul görmelidir. (Akla uygunluk ve genel inanç)

(3) Örf, nassa veya İslam hukukunun genel ilkelerine aykırı olmamalıdır.

(4) Örf irade beyanı ile çatışmamalıdır.

(5) Örf, kendisine başvurulacağı sırada mevcut olmalıdır.

Görgü Kuralları:Kişilerin kendi benzerleri ile karşılaştıkları zaman takınmaları gereken tavırları;konuşma, oturma, giyinme, yeme, içme yöntemlerini; topluluklarda, bayramlar ve düğünlergibi törensel günlerde nasıl hareket edileceğini gösterirler. Bunların hepsine birden görgükuralları (âdâb-ı muâşeret) denir. Ahlak kurallarına aykırı davranmak kamunun hor görerek aşağılamasına yol açarken,görgü kurallarına aykırı davranışlar ise, kabalık, tuhaflık veya nezaketsizlik ve nihayet bilgisizlik olarak nitelendirilir. Görgü kuralları genellikle zamana ve ortama göre oluşurlar. Bazen de bunların akla ve asgari ahlak temeline dayandıkları görülür. Görgü kuralları bazen milletlerarası ilişkilerde veya kamu hizmetinde sınırları çizilen kılık-kıyafette olduğu gibi devlet yaptırımına bağlanmak suretiyle hukukî nitelik de kazanabilmektedir.

Hukuk Kuralları: Hukuk kurallarını din ve ahlak kurallarından ayıran en bariz özellik ise, bu kuralların devlet gücü ile desteklenmiş olmasıdır.

HUKUK DÜZENİ: Hak genel bir tanımla hukuk düzeni tarafından tanınan irade ile koruma altına alınmış menfaatleri ifade etmektedir. Hukuk; “ferdin fertle, ferdin devletle ve devletlerin birbirleriyle olan münasebetlerini tanzim eden ve devlet müeyyidesiyle kuvvetlendirilmiş bulunan kaideler bütünüdür. “Kanun koyucu tarafından konan ve devlet müeyyidesiyle kuvvetlendirilmiş bulunan kaideler bütünüdür”. “Bireyler ve toplumlar arası ilişkileri düzenleyen ve genellikle devletin maddî gücü ile desteklenen kurallar”dır.

a- Hukuk, kişilerin dışa yansıyan davranışlarının düzenlenmesiyle ilgilidir.
b- Hukuk toplumdaki egemen güç (üstün siyasi iktidar) tarafından belirlenir.
c- Hukuk kurallardan oluşur.
d- Hukuk, genel olarak kişiler arası ilişkileri düzenler.

Hukukun Genel Amaçları: Toplumun ihtiyaçlarını, adalete uygun olarak, düzenlemek”

(1) Toplum düzenini tesis etmek

(2) Toplum ihtiyaçlarını karşılamak

(3) Toplumdaki adaleti sağlamak.İslam hukukçuları hukukunun genel amaçlarını daha somut halde,beş kısım “zarurat-ı hamse”olarak sınıflandırmışlardır.

Bunlar:

(1) Dinin korunması,
(2) Canın korunması
(3) Aklın korunması
(4) Neslin korunması
(5) Malın korunmasıdır.

Hukukî Değerler: hukuk düzeninin benimsediği ve ulaşmak istediği “idealler”i gösterir.Bu idealler;- hürriyet,- eşitlik,- adalet,- kamu düzeni,- kişinin bağımsız değer olması,- ahlaklılık,- söze bağlılık gibi hukuki değerlerden ibarettir

Hukukta Yaptırım:

(1) Ceza verme.
(2) Zorla yaptırma.
(3) Tazminat ödetme.
(4) Geçerli saymama.
(5) İptalini isteme.

Kaynağı Bakımından Hukuk Çeşitleri:Hukukları kaynak itibariyle, İlahî hukuk ve Beşerî hukuk olmak üzere, ikiye ayırılır.

İlahî Hukuk(Dini-semavi):İlahî hukuk; aşkın bir varlığa ve onun öğretilerine dayanan hukuk sistemidir.

Beşerî Hukuk: Çağdaş İslâmî kaynaklarda, beşerî hukuk anlamında; modern hukuk, pozitif hukuk,mer’î hukuk, laik hukuk terimleri de kullanılmaktadır. Beşerî hukuklarda, teknik anlamda, hukukun dayanağı problemi tartışılmıştır.

Bu konudaki görüşler üç başlık altında toplanabilir:

(1) Hukuk, dayanağını üstün bir güçten alır. Bu güç devlettir. Buna göre devlet, hukuk kurallarının koyucusudur.

(2) Hukuk kurallarının dayanağı insan aklıdır. Aklın koyduğu hukuk kuralları, hem bireyleri hem de devleti bağlar.

(3) Hukuk kurallarının koyucusu, ne insan aklı ne de devlettir. Hukuk kuralları toplumadayanır ve bu kuralları toplum koyar.

Hukukun Kapsamı:Hukuk araştırmalarında hukukun kapsamı bireylerin menfaatlerini ilgilendiren “özel hukuk” ve devletin teşkilatı ile toplumun menfaatlerini ilgilendiren “kamu hukuku” alanlarına ayrılarak incelenmektedir.Klasik İslam hukuku literatürü dikkate alındığında, kul haklarına yönelik bahisler özel hukuka, Allah haklarına yönelik bahisler ise kamu hukukuna denk geldiği söylenebilir.
Özel (Hususî) Hukuk:Toplum içindeki hakikî kişilerin ve tüzel kişiler (kuruluşlar)ın eşit haklara sahip ve eşit yükümler altında bulunan varlıklar olarak sürdürdükleri ilişkileri düzenleyen hukuk alanına özel hukuk denilmektedir.

1-Medenî Hukuk: kişiler hukuku, aile hukuku, miras hukuku, eşya hukuku, borçlar hukuku

2. Ticaret Hukuku: ticarî işletme hukuku, ticaret şirketleri hukuku, kıymetli evrak hukuku, deniz ticaret hukuku, hava hukuku.

3. Fikrî Hukuk: Bazen manevi mülkiyet hukuku adı verilen fikir hukuku, bir şey, bir eser ortaya koyankişilerin o eser (yapıt) üzerindeki mutlak ve tekelci nitelikteki haklarını düzenleyen özel hukuk alanıdır. Yazılı eserler üzerindeki haklara telif hakkı, bilimsel, fensel buluşlar üzerindeki haklara da buluş (ihtira) hakkı denir. Fiki hakları para ile ölçülebilirler ve sahiplerinin hayatları boyunca ve ölümlerinden itibaren belli bir süre (genellikle 70 yıl) sonraya kadar korunurlar.

4. Devletler Özel Hukuku: uyrukluk(vatandaşlık), yabancılar hukuku, kanunlar
çatışması (ihtilafı)


Kamu (Âmme) Hukuku: Toplumsal örgütlenmeyi ve kişi-toplum ilişkilerini düzenleyen hukuk kurallarının bütününe kamu hukuku denir.Kamu hukuku alanı ise şu kısımları kapsamaktadır:

• Devletin şeklini, çatısını saptayan, Devlet içindeki muhtelif organların görev ve yetkilerini ve birbirleri ile münasebetlerini, nihayet ferdin Devlet karşısındaki durumunu düzenleyen “anayasa (esas teşkilat) hukuku”,
• Toplumun yönetimin üstlenen idarenin örgüt yapısını (kuruluşu), idare personelini ve idari işlemleri düzenleyen “yönetim (idare) hukuku”,
• Genel ceza hükümleri, özel ceza hükümleri, askeri ceza hükümleri ve milletlerarası ceza hükümleri ile ceza ehliyetini düzenleyen “ceza hukuku”,
• Devletin yargı kudretini temsil eden Yargı mecilerinin (mahkemelerin) adalet dağıtırken izleyecekleri yöntemleri, “hukuk usulü” ve “ceza yargılama usulü” bölümleriyle düzenleyen “yargılama hukuku”,


• Devletin oluşumunu, Devlet otoritesinin kökenini, bu otorite karşısında kişilerin özgürlüklerini hukuk, felsefe, tarih ve sosyoloji açılarından akademik olarak inceleyen “devlet hukuku”,

• Egemenliğe sahip, bağımsız Devletlerin ve uluslar arası kuruluşların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen “devletler kamu hukuku (uluslararası hukuk)”,
• Kamu gelirleri ile kamu giderlerinin hükümlerini düzenleyen “malî hukuk”,
• Kişiler arasında ücret karşılığında yapılan hizmet ilişkilerini düzenleyen “iş hukuku”,
• Olağanüstü hallerde veya genel ya da yarı seferberlik halleri ile devletin bir savaşa girmesi durumunda, devletin bünyesini iktisat ve millî müdafaa bakımından takviye etmek amacıyla, yetkili organlara geniş yetkiler vererek düzenleyen “millî korunma hukuku”.



ALINTI
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi EyMeN&TaLhA 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 6328 14 Temmuz 2015 13:14
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 4203 14 Temmuz 2015 13:06
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme DİN... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 5080 14 Temmuz 2015 13:00
Ramazan-oruç ve çocuğa kazandırdıkları Çocuk ve Aile Sağlığı Mihrinaz 2 2828 14 Temmuz 2015 12:23
çocuk eğitiminde ceza hiç mi olmamalı? Çocuk ve Aile Sağlığı EyMeN&TaLhA 0 2517 14 Temmuz 2015 12:03

Alt 13Haziran 2015, 11:56   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:35
Cinsiyet:
Mesaj: 3.298
Konular: 784
Beğenildi:132
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Omü islam hukuku 1-7.ünite özetleri

2.ÜNİTE



İSLAM HUKUKUNA GENEL BAKIŞ

Din:
yol, inanç, âdet, kulluk. din, akıl sahiplerini, kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilâhî bir kanundur.

Şeriat: Doğru yol, suyolu. Allah ya da Peygamberi tarafından belirtilen, akait, ibadet, ahlak ve hukuka ait normlar; Allah ya da Peygamberi tarafından ortaya konan hukukî normlar; naslar ile belirtilenler ve bunlar üzerinden içtihatla tespit edilmiş normlar.
Fıkıh ve İslam Hukuku:Fıkıh:bilmek, derinlemesine anlamak, bir şeyin bütününe vakıf olmak. Ebu Hanîfe’nin fıkhı: Kişinin leh ve aleyhindeki (şer’î hüküm)leri bilmesi’dir der.

İmam Şâfiî fıkhı, “ tafsilî delillerinden elde edilmiş, şer’î amelî hükümleri bilmek”der. Mecelle’nin fıkıh tarifi :“İlm-i fıkıh, mesâil-i şer’iyye-i ameliyeyi bilmektir.” İslâm hukuku ifadesi, hem Kur’an ve Sünnet kaynağında mevcut olan hukukî naslar (tafsilî deliller) ile bunlardan açıkça anlaşılan hükümleri, hem de bu naslardan değişik yöntemlerle, uzmanların (müçtehitlerin) çıkardıkları kural ve hükümleri kapsayacak şekilde anlaşılmalıdır.


İSLAM HUKUKUNUN BAZI ÖZELLİKLERİ.

1. İlâhî Hukuk Olması:

İslam hukukunu diğer hukuklardan ayıran meziyetler:

(1) Akîde-hukuk-ahlak bütünlüğünden kaynaklanan hukuka saygı.
(2) Arzu ve hevadan, tarafgirlikten
uzak olma.
(3) Tenakuz ve aşırılıktan uzak olma.
(4) Değiştirilemez temel kaynaklara sahip olma. (5) Bütün insanlığın ihtiyaçlarına cevap verebilme.

2. Fıtrat Hukuku Olması:Yaratılış, karakter, tabiat, huy, kabiliyet gibi anlamlara gelen fıtrat, terim olarak Allah Teala’nın mahlukatını kendisini bilip tanıyacak ve idrak edecek bir hal, bir kabiliyet üzere yaratması demektir.

3. Evrensel Hukuk Olması: İslam hukuku belli bir bölgenin veya milletin hukuku olmayıp, tüm insanların hukukudur. İslam hukuku belli bir zamanın hukuku olmayıp, tüm zamanların hukukudur. İslam hukuku aslî yapısını değiştirmeden, tüm zamanlarda bütün insanlığın bireysel ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak yapı ve kurumlara sahip evrensel bir hukuk sistemidir.


*Hakkında emredici veya yasaklayıcı ayet ya da hadis nassı bulunmayan her hukuksal alan, çağın ihtiyaçları doğrultusunda değişime açık bırakılmıştır.Yapılacak düzenlemelerin, naslara dayanması değil, yasaklayıcı naslarla çelişmemesi önem arz etmektedir. Bu itibarla sübut ve delalet açısından sahih-kat’î naslarla çelişmeyen her hukukî düzenleme, baştan meşrû olduğu gibi, aynı şartlarla gerçekleştirilen her değişim de İslâm hukukunda meşruiyet kazanmaktadır.


*İslâm hukukunun gayeleri, yani Şari’in maksatları;

(1) adaletin temini
(2) zulmün defedilmesi
(3) maslahata itibar
(4) kolaylaştırma
(5) sıkıntıyı giderme
(6) zarurete itibar etmek


*İslâm hukukunda değişmez gaye kavramlar bulundurmakla birlikte, bu kavramların içeriğini oluşturma ve bu kavramlara ulaşmada kullanılacak teknik ve yöntemleri belirleme işi, ayrıca bu kavramları koruma tedbirleri, bütünüyle toplumların idrakine bırakılmıştır. İslâm hukukunda aklın müstakil olarak bir hukuk kaynağı olduğu, genellikle,kabul edilmemiş, aklın daima nasların çizdiği çerçevede işlemek durumunda olduğu benimsenmiştir.


*İslâm hukukunun ilahî kaynakları, Kitap ve Sünnet; beşerî olanları ise, icma,kıyas, maslahat, örf-adet, istihsan, sedd-i zerai gibi kaynaklardır. Beşerî olan bu kaynaklara, toplumsal kaynaklar dendiği gibi, daha hassas bir ifadeyle bunlar, hüküm çıkarma yöntemleri olarak da anılmaktadırlar.


*Kur’an’da hukuksal alanla ilgili olarak 500 kadar ayet bulunup, bunların da çoğunluğu, küllî kaideler ve genel tavsiyeler niteliğindedir.Bu ayetlerin çok azı ise, fer’î çözümler şeklinde sevk edilmişlerdir.

*Hukukun sosyal hayata uyumunu sağlayacak, toplumsal değişimler sonucu işlevini kaybetmeden ayakta kalabilmesini temin edecek olan birçok yeni fıkıh kaynakları/yöntemleri oluşturulmuştur. Bunların en meşhurları; istihsan, mürsel maslahat, örf-adet şeklinde edille-i şeriyye arasında yer alan kaynaklardır

İstihsan: İslâm hukukunda tespit edilmiş temel genel kural, bazı anormal şartlarda ya da bazı toplumsal değişimler sonucunda, hak ve adaleti temin etmekte yetersiz kalıp, böyle bir hüküm verme, müçtehidin vicdanını rahatsız ettiğinde, bu genel kurala aykırı
olarak, ancak hak ve adaleti temin maksadıyla, hukukun bütünlüğünden ayrılmadan duruma ve şartlara uygun hüküm verilmesine istihsan denir. Malın peşin para ile satımı demek olan “selem”ve sipariş demek olan “istısna” akitlerine cevaz vermesi; yırtıcı kuşların artığı olan sularla dini temizliğin yapılabilmesi; Peygamber sonrası dönemlerde Haşimoğulları’na zekat verilebilmesi, istihsan metoduna dayanılarak verilen hükümlerin örnekleridir.

*Mürsel maslahat;lehinde ya da aleyhinde, naslarda herhangi bir hüküm bulunmayan maslahattır.Maslahat olduğu için benimsenecek bir olay veya hukuki tasarrufdaki faydanın, yalnızca şahsi olmaması,benimsenecek olan bu yeni şeyin yakın ya da uzak gelecekte herhangi bir nasla sabit emir ya da yasağın ihlaline sebep olmaması, kendisindeki maslahatın varlığından emin olunması gibi özellikleri taşıyıp taşımadığı önem arz etmektedir.


İslâm Hukukunun Diğer İlahî Hukuklarla İrtibatı:

(1) Kaynak birliği vardır.
(2) Asıl ve gaye birliği vardır.
(3) İslâm dini, kendinden önceki şeriatları yürürlükten kaldırmıştır.
(4)İslâm hukukundaki hükümler, önceki şeriatlardan alınmayıp, tamamı Allah tarafından Hz. Peygambere, ya doğrudan Kur’an hükümleri şeklinde ya da dolaylı olarak
Sünnet hükümleri şeklinde vahiy yoluyla gönderilmiştir.
(5) Kur’an ve Sünnet’te inkar ve ikrar etmeksizin yer alan, önceki şeriatlara ait hükümler biz Müslümanlar için teşri değildir.


*Roma hukuku ile İslâm hukuku dikkatle incelendiğinde kaynak, kavram,kaide ve müesseseler bazında, birbirinden ayrı iki hukuk sistemi olduğunu söylemek mümkündür. 1937 yılında Lahey’de toplanan Uluslararası Hukuk Konferansında, İslâm hukukunun nevi şahsına has (özgün), ilahî bir hukuk olduğu, vahiy orijinli olmakla birlikte,Müslüman ve zeki İslâm hukukçuları sayesinde, mükemmel bir sisteme kavuştuğu, bu haliyle orijinal bir hukuk olduğu kabul edilmiştir.


Bu konferansta öz olarak İslâm hukukunun şu özellikleri teslim edilmiştir:

(1) İslâm hukuku, mukayeseli hukukun kaynaklarından biridir,
(2) İslâm hukuku canlıdır ve gelişmeye elverişlidir,
(3) İslâm hukuku başlı başına bir hukuktur, başka hukuklardan alınmış değildir.


*Prof. Dr. Orhan Çeker’e göre:

• Bazı kiliseler mahalli örf, adet ve özellikle İslâm hukukundan istifade etmiş, günlük hayata tatbik etmiştir.
• Nasturi kilisesi yargı konularında İslâm hukukundan aynen iktibaslarda bulunmuştur.
• Mısır Hıristiyanları, İslâm’ın vakıf müessesesini taklit etmiş, kiliseleri için vakıflar kurmuşlardır.
• Endülüs Emevîleri, Avrupa’yı İslâm hukukunun tesirinde bırakmışlardır.
• Akdeniz ticaret hukukunda İslâm hukukunun payı vardır.
• Fransız Medeni hukuku özellikle Maliki mezhebinden istifade etmiştir.
• Haçlı seferleri, Avrupa medeniyetinin doğmasında, onlar için bir rahmet olmuştur


ALINTI
Alıntı ile Cevapla
Alt 13Haziran 2015, 12:10   Mesaj No:3
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:35
Cinsiyet:
Mesaj: 3.298
Konular: 784
Beğenildi:132
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Omü islam hukuku 1-7.ünite özetleri

3.ÜNİTE





İSLÂM HUKUKUNUN TARİHİ SÜRECİ


DOĞUŞ DÖNEMİ:VAHİY DEVRİ:


Vahiy dönemi Hz. Peygamber’in peygamberlik görevi (bi’set) almasından (M.610) itibaren başlayıp Refîk-ı A’lâ’ya kavuşmasına (H.10/M.632) kadar geçen zaman dilimin kapsar.Salt vahye dayanan hukuk kuralı (norm) koyma faaliyeti yalnız bu dönemde gerçekleşmiştir.

(1) Mekke Dönemi:Bu dönemde gelen ayetler, genellikle inanç ve ahlak konularını ele almakta idi.Bu hükümler ya umumî, küllî bir özellik taşıyor,ya temizlik, namaz, sadaka gibi ibadet hükümleri,ya da ölçü ve tartıya riayet edilmesi veya yalanın, zinanın, hırsızlığın ve faizin haramlığı gibi muamele hükümleri arz ediyordu.

(2) Medine Dönemi:Müslüman toplumu devlet gücüne kavuşunca, artık Kur’ân ve sünnet vasıtasıyla dünyevî müeyyideleri de bulunacak şekilde hayatın hemen hemen her yönünü ilgilendiren hukukî hükümler konulmaya başlanmıştı. Bu meyanda; oruç, zekât, hac gibi ibadetler hükümleri yanında, cihad, aile hukuku, miras, muhakeme usulü, ceza hukuku, muamelât ve devletlerarası hukukla ilgili kaideler, ilkeler bu dönemde vazedilmiştir. Bu dönemde mevcut durumu düzeltmek için üç farklı yol izlendiği görülmektedir.

(1) İbkâ:Câhiliye döneminde var olan güzel uygulamalar aynen devam ettirilmiştir. Bu bağlamda Haram aylarında savaşma yasağı şûrâ, kasâme, âkıle müesseseleri dikkat çeken unsurlardır.

(2) Islah:Özü ilahi projede yer aldığı halde vasıf itibariyle uyum sağlamayanlar belirli /gerekli düzenlemeler yapılarak kabul edilmiştir. Bu bağlamda eş sayısının dörtle sınırlan-dırılması,talakın üç ile sınırlandırılması, zıharın boşama sebebi olması yerine kefaret ile evliliğe devam ettirilmesi, daha önce sınırsız yapılan vasiyete üçte bir ile sınır getirilmesi gibi hususlar ıslah edilerek korunmuştur.

(3) İlgâ:İlahi projeye özü ve vasfı itibariyle uygun olmayan unsurlar yürürlükten kaldırılmış-tır.Bu bağlamda ise evlatlık edinme, üvey anne ile evlenme, ikikız kardeş ile evlenme, faiz (Bakara, içki, kumar gibi uygulamaların yasaklanması belirtilebilir.

Hukukî Faaliyet:

(1) Teşrîin Kaynakları: Hukukun tek kaynağı “vahiy”dir. Vahyin yansımaları ise, biri direkt vahiy yoluyla gelen “Kur’ân”, ikincisi ise dolaylı olarak vahye dayanan “Sünnet”tir. Kur’ân İslam hukukuna 400civarında hukuk terimi kazandırmıştır.Vahiy döneminde gerek Hz. Pey-gamber, gerekse onun izniyle Hz. Ali, Muaz b. Cebel, Huzeyfe el-Yemânî, Amr ibnü’l-Âs gibi sahabeden bazı kimseler kendilerine intikal eden bir kısım hadiseler hakkında içtihatları ile hüküm veriyorlardı. Ancak Hz. Peygamber’in içtihadı doğrudan vahyin, sahabenin içtihadı ise Sünnet yoluyla –ki bu takrîrî sünnettirdolaylı olarak vahyin kontrolü altında idi.

(2) Teşrî Metodu:Bu dönemde belirlenen hukuk normları iki şekilde vazediliyordu:Ya zekât nisabları, aile ve ceza hukuku ile ilgili hükümleri açıklayan ayetlerde olduğu gibi- genellikle hüküm koymak için uygun zaman oluştukça vazediliyor,Ya da kadınların özel halleri ile ilgili hüküm bildiren ayette (Bakara, 2/222) olduğu gibi- gelen sorular üzerine vazediliyordu.

(3) Teşrî Siyaseti:Vahiy döneminde yasama (teşrî) faaliyeti yapılırken şu siyaset izlenmiştir: (a) Kolaylık (b) Az Teklif (c) Tedrîc:Bütün hükümler birden teşri kılınmamış, Kur’an ve Sünnet yoluyla yaklaşık 23 yıla yayılmıştır. Buna “zaman içinde tedric” denmektedir.Bazı hükümler kâmil haliyle gelme-miş, toplumun hazır olmasına binaen zaman içinde tamamlanmış ve artırılmıştır. Buna da “hükümde tedric” denmektedir.

(d) Nesih:Toplumun hazır olmadığı nihâî hükümler ilk baştan konulmamış, önce toplumun o zamanki durumuna göre hükümler konulmuş, sonra da toplum beklenen seviyeye ulaşınca, artık önceki hükümler kaldırılarak yerine nihâî hükümler konulmuştur. İşte bu uygulamaya da hukuk dilinde “nesih” denmektedir.

(4) Tedvin:Hz. Peygamber hayatta iken, Kur’an vahyi tamamlanmış, bütün ayetleri yazıya geçirilmiş,ancak ayetler tek bir kitap (mushaf) içinde toplanmamıştır.

GELİŞME DÖNEMİ: RÂŞİT HALÎFELER VE EMEVÎLER DEVRİ

Râşit Halifeler Devri:Bu devir, Hz. Ebu Bekir’in halife olması (11/632) ile başlar, Hz. Hasan’ın halifeliği Muâviye b. Ebî Süfyan lehine terk etmesi (41/662) ile sona erer. Kur’ân “muhsaf” haline getirilmiş, ileri gelen fakih sahabîler bir araya getirilerek “şurâ meclisi” oluşturulmuş, vahiy döneminde karşılaşılmayan yeni mesele ve hadiseler için, içtihat yoluyla gelişen ve değişen şartlara uygun yeni hukukî hükümler vazedilmiştir. Hz. Ömer döneminde yapılanlar: Öncelikle ülke çeşitli idari bölümlere ayrılmış divan sistemi kurulmuştur “Beytül-mal”i tesis edilmiştir. Resmi işlemleri daha düzenli hale getirmek için, resmi takvim (Hicrî) esası getirilmiştir.

Basra (13H.), Kufe (17H.), Fustat (21H.) vb. şehirleri kurulmuştur. Emni-yeti kontrol ve temin için geceleri dolaşma (bekçilik) işinin bir âdet halinde bizzat tarafından icra edilmesi suretiyle emniyet (şurta) teşkilatının temeli atılmıştır.Bu dönem fakihleri arasın-da Abdurrahman b. Avf, Abdullah b. Mes’ûd, Zeyd b. Sâbit, Muaz b. Cebel, Ebu Mûsâ el-Eş’ârî ve Hz. Aişe bulunmakta idi. Hüküm Kaynakları:“Kur’an” ve “Sünnet”te hüküm bulunmadığında, “rey” içtihadında bulunuluyor, ya da istişareler şeklinde “şûra” içtihadına önem veriliyordu. Bu tür içtihat sonunda çıkan hüküm ihtilafsız bir şekilde kabul edilirse, buna “icma” deniyor ve bunun bireysel içtihatlardan daha kuvvetli olduğu kabul ediliyordu.Rey Kitap ve Sünnet’in açıklamadığı hükümleri, nasların ve İslâmî prensiplerin ışığı altında hükme bağlamak anlamına gelmekteydi.

İçtihat Prensipleri:

1-Sahabe, içtihad ve rey yoluyla vardıkları hükümleri kesin olarak görmemiş, Kur’an ve Sünnet naslarından, kendi içtihadi hükümlerini ayırmaya titizlik göstermiştir.
2-Sahabiler olması muhtemel bir olay hakkında hüküm vermekle meşgul

olmamışlardır.

Emevîler Devri:Bu dönemde nazarî fıkıh başlamıştır. Nasların lâfzen ihtiyacı karşılamadığı durumlarda ise lafızlara bağlanıp kalmamışlar, gerek bunların bütününden elde ettikleri genel ilkeleri (mekâsıd), gerekse fert ve toplumun ihtiyaç ve zorunluluklarını (mesâlih) dikkate alarak problemleri çözmeye çalışmışlardır

.Sahabenin yasamada kullandığı metodu M. Sellam Medkur üç gruba ayırmıştır:

(1) Nasların açıklanmaları ve tefsir edilmesi
(2) Üzerinde ihtilaf etmedikleri asıllara kıyas
(3) Şeriatın ruhundan hüküm çıkarmak suretiyle rey ve içtihat etmek

*Sahabe müçtehitleri arasındaki ihtilaf sebeplerini şu şekilde sınıflandırmak mümkündür.

(a) Fetihler dolayısıyla Medine dışında oturan sahabenin bir kısım sünnet verilerinden habersiz bulunması.
(b) Sünnet verilerini ikinci kaynaktan elde eden sahabenin, bunları aldığı şahsın ahlaken veya hafıza olarak sağlam olmaması.
(c) Konu hakkında mevcut olan ayet ve hadislerin farklı anlamlara gelme ihtimalinin bulunması.
(d) Hadisi Hz. Peygamber’den na-kleden ravinin O’nu yanlış anlaması veya sahabenin duyduğu bazı kaide ve kuralları unutmuş olması.
(e) Zahiren çelişki taşıyan birden fazla nassın yorumlanması ve bu konudaki nasların telifi hususunda izlenen farklı yöntemler.

*Tabiun nesli farazî meseleleri de müzakere etmiş ve bunlara hükümler getirmişlerdir. Bu da İslam hukukunun tekamul ve inkişafına çok yardım etmiş,fıkhın tedvininde önemli bir rol oynamıştır.

*Medine’de yaşayan Tabiûndan ileri gelen yedi fakih için “Fukahayı Seb’a” tabiri kullanıl-maktaydı. Genel olarak Said b. el-Müseyyeb, Urve b. Zübeyr, Süleyman b. Yesar, Harice b. Zeyd, Ubeydullah b. Abdullah, Kasım b. Muhammed ve Ebu Bekr b. Abdurrahman yedi fakih arasında sayılmaktadır.Bu fakihlerin temel özelliği, Ehl-i Hadis ekolünün ilk örneklerini teşkil etmeleri ve Amel-i Ehl-i Medine kavramının usulde bir delil olarak kullanılmasında öncülük etmeleridir. Hicaz fakihlerinin imamı Said b. el-Müseyyeb, Iraklıların imamı ise İbrahim en-Nehaî’dir.Hicaz medresesinden “Eserciler”, Irak medresesinden ise “Reyciler” çıkmıştır.


Hüküm Kaynakları
:Bu dönemde de her iki grup da hukukun kaynakları olarak Kur’ân, Sünnet ve icmâyı kabul ederler. Ayrıca Hicazlılar Medinelilerin uygulamaları ile örf ve âdetlerine ayrı bir değer verirler. Bu devirde Ömer b. Abdülaziz’in emriyle, Medine valisi Ebu Bekir b. Hazm ve Medine’li alim ez-Zührî, hadisleri toplama ve derleme faaliyetlerine resmen başlamışlardır.

OLGUNLUK DÖNEMİ:

MÜÇTEHİT İMAMLAR DEVRİ


Etbau’t-tabiîn denen neslin fıkıhta etkili olduğu bu dönem, İslâm hukukunun inkişaf ettiği, büyük mezhep sahibi müçtehitlerin yetiştiği ve elde edilen hukuk birikiminin tedvin edildiği dönemdir. Bu dönemdeki İslâm hukukunun gelişme ve inkişafının sebepleri: (1) Halifelerin davranış ve hükümlerini İslâm dinine dayandırma arzusu.(2) Bu dönem İslâm hukukçularının hükümlere kaynak ararken takip ettikleri yol. (3) Nazarî fıkhın, muhtemel sorunlara çözüm üretmesi (4) İlmî yolculuklar (rıhleler). Hukukî Faaliyet: İslâm hukuk usulünde kullanılan terimler de teknik anlamda tanımlanmaya başlanmıştır. Mezhepler denilen sistematik hukukî yapıların oluşması başlamıştır.

Bu dönemde meydana gelen mezhepleşmenin sebepleri:

(1) Bu dönem hukukçularının hukukun bütün konularına, içtihatlarını teşmil etmeleri,
(2) Değişik müçtehitlere ait olan içtihatların tedvin edilerek, kitaplaşmış olması,böylece, bir müçtehidin çeşitli konulardaki içtihatlarının kolayca öğrenilebilmesi,
(3) Fıkıh mekteplerinin (rey ve hadis mektepleri) doğması ve bu okulların mensuplarının karşılıklı, sözlü ve yazılı münakaşa ve münazara içine girmeleri,
(4) Bu münakaşaların, müçtehitlere mahsus usul ve kaidelerin, yani İslâm hukuk usulünün doğmasına ve bu konuda eserler telif edilmesine sebep olması.Oluşan mezheplerin meşhurlarını el-Hasanü’l-Basrî, Ebu Hanife, Evzaî, Süfyan es-Sevrî, Leys b. Sa’d, Malik, Süfyan b. Uyeyne, Şâfiî, Ebu Sevr, Ahmed b.Hanbel ve Davud ez-Zâhirî, İbn Cerîr et-Taberî’nin (310/922) mezhepleri şeklinde sıralamak mümkündür.

(a) Aşırı/Müfrit Reyciler:Aşırı reyciler, tamamen Kur’an’a ve re’ye dayanmakta, sünneti hüküm koymada hüccet kabul etmemektedirler. Basra Mutezilesi veya Haricilerden ibarettir.

(b) Mutedil Reyciler: bunlar kıyas, istihsan, maslahat gibi reye dayanan yollarla hüküm ve fetva vermekten çekinmezler.Diğer taraftan bu grup henüz olmamış olaylar üzerinde fikirler üreterek hükümler verirler, büyük üstatlarının görüş ve fetvalarını yeni olayları çözümlemede kaynak olarak kullanmaktan kaçınmazlar.Ebu Hanîfe, Züfer, Mâlik, Ebu Yusuf ve Muham-med bu grup içinde yer almaktadır.

(c) Aşırı/Müfrid Eserciler:Rey içtihadını ve bunun önemli unsuru olan kıyası, sahabe ve tabiun fetvalarını hüküm kaynağı olarak kabul etmeyenlerdir.Bazı mutezile imamları ve“Zahirîlerdir.

(d) Mutedil Eserciler:Rey ve kıyası kabul ederler, ancak ona nadiren başvururlar. Sahabe ve tabiun fetvalarını hüccet olarak kabul etmekle birlikte, farazî meseleler üzerinde fetva ve hüküm vermedikleri gibi, “hadis” ve “eser”e hiçbir “rey”i tercih etmezler.

Tedvin Faaliyeti: İslâm hukuku alanında ilk eserler bu dönemde verilmiştir. Meselâ: İmam Malik’in el-Muvatta’ı, Muhammed’in el-Mebsut, el-Âsâr isimli kitapları, Ebu Yusuf’un Kitabü’l-Harac’ı ve Şâfiî’nin el-Ümm’ü bu dönemde oluşturulmuş, günümüze kadar ulaşmış İslâm hukuku kaynaklarıdır.İslâm hukuk usulü alanındaki ilk eser de bu döneme ait olup, İmam Şafii tarafından hazırlanmış olan er-Risale’ dir. Bu eserde; Kur’an ve O’nun hüküm açıklama metodu, nasihmensuh,haber-i vahid, kıyas, istihsan, Sünnet ile Kurân arasındaki münasebet, hadislerin gizli kusurları (ilel), icma, içtihat ve ihtilaf gibi konular yer almaktadır.

DURAKLAMA DÖNEMİ: ABBASÎLERİN SONU VE SELÇUKLULAR DEVRİ:

Taklit dönemi adı da verilen bu dönem hicri IV. asrın ortalarından (350/962) başlar Moğolların Bağdat’ı istila ettikleri (656/1258) tarihine kadar devam eder. Bu dönem artık mezhep kurucu müçtehitlerin görülmediği, daha çok önceden kurulan mezheplerin devam ettirildiği taklit dönemidir.

Bu dönemde taklitçiliğin yaygınlaşmasının başlıca sebepleri olarak şunlar görül-mektedir:

(1) Yetişkin talebelerin hocalarına tabi olmaları
(2) Siyaset, kaza müessesesi ve devlet ricali
(3) Tedvin faaliyetleri
(4) Sosyal yapının tekdüze devam etmesi

*Taklitçilik ruhunun gittikçe yaygınlaşıp, mezhep taassupçuluğunu doğurduğu bu dönemde, İslâm toplumunda tefrika ve fitne görülmekte, mezhepçilik adına kavgaların ve çatışmaların yapıldığına şahit olunmaktadır. Taassub neticesinde,gerçekle karşılaşılmasına rağmen, hatada ısrar; mezhep imamlarına içtihat yoluyla muhalefet edenlere cephe almak;yeni içtihatlara karşı çıkmak,bu tür girişimlerde bulunanlara karşı, sözlü ve fiili hakarette bulunmak, taklit dönemine damgasını vuran özellikler olmuştur. Bu dönemde mahkemeler –önceki dönemlerden farklı olarak- mescitlerden çıkarılmış,müstakil binalara kavuşturulmuş, böylece adliye teşkilatı oluşturulmuştur. Hükümler Hanefi, Şafii gibi mezheplere göre verilirdi.

(2) Tedvin Faaliyeti:

(a) Mezhep hükümlerinin usül ve kaynaklarını tespit edenler: Ebu’l-Hasan el-Kerhi ile ed-Debûsî’nin Risaleleri; Ebu Bekir Razi el-

Cassas, Ali b. Muhammed el-Pezdevîve Şemsü’l-eimme es-Serahsî’nin İslâm Hukuk Usulüne (Usûlü’l-Fıkh) dair kitapları bu maksatla yazılmış eserlerdir.

(b) Mezhep imamlarında rivayet edilen farklı görüşler arasında tercih edenler Hanefîlerin temel kaynaklarından olan İmam Muhammed’in eserleri bu kabilden olup, “zâhiru’r-rivaye” diye bilinmektedir.

(c) Mezhepte şöhret bulan iki farklı görüşü naslar ve mezhebin usulü

doğrultusunda tetkik edip, birisini tercih edenler: İmam Muhammed’in söz konusu altı kitabını Hakim eş-Şehid (334/945) el-Kâfî ismi ile hülasa etmiş, es-Serahsî ise bu eseri el-Mebsût adıyla delilleriyle birlikte geni olarak şerh etmiştir.

(d) Mezhep müdafaasına yönelik çalışmalar

(e) Mezhepler arası mukayeseye ağırlık vererek, içlerinden en uygun olanı ortaya koymaya yönelik çalışmalar İbn Rüşd’ün Bidayetü’l-Müçtehid ve Nihayetü’l-Muktesıd’ı; İbn Kudame’nin el-Muğni’si ve İbn Hazm’ın el-Muhallâ’sı

KURUMSALLAŞMA DÖNEMİ: MOĞOL İSTİLASINDAN MECELLE’YE KADAR OLAN DEVİR:

Mecelle (M.1876)’den günümüze kadar devam eden dönem fıkhın uyanma, canlanma ve kanunlaşma dönemi olarak isimlendirilmektedir. Tanzimat sonrasında ilk kanunlaştırma 1840 yılında çıkan Ceza Kanunu ile başlamış,bunu 1856 Ticaret Kanunu, 1858 Arazi Kanunu izlemiştir. 1869-1876 yıllar arasında ise“Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye” adında İslam dünyasında ilk olan modern tarzda kanun metni hazırlanmıştır. Mecelle Osmanlı Türkiye’sinde 57 yıl yürürlükte kalabilmiş, 17 Şubat 1927 ‘de İsviçre Medeni Kanunu’nun kabul edilmesi ile lağvedilmiştir. Mecelle aile hukukuna yer vermediği için, bu konuda bir kanuna duyulan ihtiyaç üzerine 1917 tarihinde “Hukuk-ı Aile Kararnamesi” isimli kanun hükmünde bir kararname çıkarılmıştır.

Hukukî Faaliyet :

(1) Kanunlaştırma hareketi başlamıştır.
(2) İçtihat ruhunu besleyen ilk dönemlere ait kitaplar neşredilmiş ve okutulması tavsiye edilmiştir.
(3) Çeşitli mezheplere ait hükümleri ya delilleri ile veya delilsiz olarak bir kitapta toplama girişimi başlamış, bunun semeresi olarak, Kamus ve Ansiklopedi türü eserler oluşturulmuştur.
(4) İslâm hukuk usulünün ve furûu fıkhın önemli konuları üzerinde içtihat ve tahkike dayanan tez mahiyetinde çalışmalar yapılmıştır.
(5) Asrımıza hâkim olan batı menşeli hukuklara karşı, İslâm hukukunun arzı, müdafaa ve mukayesesi maksadına yönelik eserler verilmiştir.
(6) Batılıların bazı fıkıh kitaplarını tercüme ile başlayan iştirak ve alakaları zamanla telife doğru inkişaf etmiş, önemli eserler verilmiştir.
(7) Doğuda ve Batıda, İslâm hukuku konularını da içine alan kongre ve konferanslar tertip edilmiştir.
(8) Bazı Batı Üniversitelerinde, İslâm hukuku kürsüleri kurulmuş, bu hukukun ölü olmadığına karar verilmiş ve mukayeselerde bir taraf ve tez olarak kabul edilmiştir.


ALINTIDIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 13Haziran 2015, 12:23   Mesaj No:4
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:35
Cinsiyet:
Mesaj: 3.298
Konular: 784
Beğenildi:132
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Omü islam hukuku 1-7.ünite özetleri

4.ÜNİTE

MEŞHUR İSLAM HUKUK MEZHEPLERİ

Mezhep lügatte gidilecek yer, gidilecek yol, esas, asıl, görüş, çığır, doktrin ve akım gibi manalara gelmektedir. Terim karşılığı ise “bilginlerin kendi anlayış, görüş, yorum ve içtihatlarına uygun olarak benimsedikleri yol”dur.

Mezheplerin Doğuş Sebepleri:Mezhep olgusu insan anlayış ve kavrayışına dayanan, insan aklının çalıştırılmasına değer veren her siyasi, sosyal, felsefî ve dinî akımların ortak olgusudur.

(1) Hukukun Ana Kaynakları/Naslar ile İlgili Sebepler:

(a) Nasların sübutu ile ilgili sebepler: Sünnet farklı derecelerde rivayet edildiğinden değişik açılardan ihtilaf konusu olmuştur. Bunlar:Bir hadisin bir müçtehide ulaşırken diğerine ulaşmaması, Bazı hadislerin ahad yolla gelmesi,Bazı hadislerin mürsel yolla gelmesi

(b) Nasların anlaşılması ve yorumlanması ile ilgili sebepler:Nastaki bir kelimenin kimine hakikî anlamda, kiminde de mecazî anlamda kullanılmış gelmesi;Kiminde bir kelimeden, o alandaki bütün bireyleri kapsayacak şekilde umumilik kastedildiği, yani kelimenin âmm lafız olduğu, kiminde de yalnızca özel bir anlam kastedildiği, yani kelimenin hâss lafız olduğu kanaati oluşması,Müşterek lafzın nasıl anlaşılacağı konusundaki görüş ayrılıkları mezheplerin oluşmasını sağlayan ihtilaf sebeplerindendir. Sünnet bağlamında Bir konuda birbiriyle çatışır görünen (tearuz) birden çok hadisin bulunması,Konu ile ilgili olarak ileri sürülen hadisin mensuh olup olmadığı, Hadiste ravinin hatasının bulunduğu veya hadisi tahrif ettiği kuşkusu, Hadisin bir kısmının hatırlanmadığı veya rivayet edilirken bazı kelimelerin düşmesi

ihtimali; Hadisin sebeb-i vüruduna dikkat edilmeden, farklı alanlarda hadisin kaynak

gösterilmesi, Haber-i vahid şeklinde gelen bir hadisin, Kur’an’da yer almayan bir hüküm getirmesi, Haber-i vahidin meşhur hadise aykırı hüküm taşıması,Umum belva konusunda haber-i vahidin gelmesi, Haber-i vahidin şer’î naslardan çıkarılan genel ilkelere aykırı bir hüküm içermesi,gibi hususlar da farklı hukuk ekollerinin doğmasının amillerindendir.

(2) Hukukçuların Şahsıyla İlgili Olan Sebepler: Fakihlerin yaratılıştan getirdikleri zeka ve hafıza gibi farklılıklar. Fıtrî eğilimlerindeki farklılıklar. Anlayış farklılıkları. İlmi seviyelerindeki farklılıklar. İlim dışındaki farklı meşguliyetleri. (3) Ortamla İlgili Olan Sebepler: Ortam ile ilgili farklılıkların görüş farklılıklarına yansımasına;(a) hadislerin bol bulunduğu Mekke ve Medine fakihlerinin ağırlıklı olarak hadisçi olmaları, daha az bulunan Irak fakihlerinin ise reyci ağırlıklı olmaları ile (b) İmam Şâfiî’nin Irak’ta iken sahip olduğu kimi görüşlerini Mısır’a hicret ettikten sonra değiştirmesini örnek vermek yeterli olacaktır.

Mezheplere Uymanın Hükmü: Bir mezhebe bağlanma konusu hicrî IV. asırdan itibaren tartışılmaya başlanmıştır.Mükellefleri üç grupta değerlendirmek mümkündür

(1) Müçtehitler:

a-mutlak müçtehitler:Usul ve furuda bağımsız hareket eden.Mutlak müçtehit olanların diğer bir müçtehidi taklit etmesi haram görülmüştür. Çünkü bu şahsın kendisince en doğru olana uyma zorunluluğu mevcuttur. Ancak, herhangi bir meselenin hükmünü istinbat edecek kadar vakit bulamayan bir müçtehidin, böyle bir zaruret halinde, bir başka müçtehidi taklit etmesi caizdir.

b-mukayyet müçtehitler:Usulde bir başka müçtehide tabi olan.Mukayyet müçtehitlerin ise içtihatta bulunduğu konular dışında, başka bir müçtehidi taklit etmesi caiz görülmüştür.

(2) Müttebiler/Uzmanlar: Fıkıhta uzman kimseler ancak, müçtehitlerin görüşlerini dayandırdıkları delillerini inceleyip, görüşleri arasından tercih yapabilirler.Bir başkasının delilini bildiği halde, onun görüş ve içtihadıyla amel etmeye de “ittiba” denir.

(3) Avam/Mukallitler: Avam için, bir müçtehidi taklit etmek zaruridir ve bu nedenle onların taklit etmeleri vacip görülmüştür.

Taklidi caiz görenler, bu konuda bazı noktalara dikkat çekmişlerdir:

(1) Müçtehit ve âlimi, bizzat itaat ve taklide ehil olduğu için değil, tebliğ ederek hükmü öğrenmeye vasıta olduğu için, taklit etmek. Çünkü itaat bizzat, Allah ve Rasûlü’ne gösterilir.(2) Taklidin basit ve zannî de olsa bir tercihe dayanması. Başka bir ifadeyle bazı karine ve emarelerle taklit edilen şahsın âlim ve ehliyetli bir kişi olduğuna inanmak.(3) Taassuptan uzak bulunmak. Yani taklit edilen âlimin yanılabileceğini kabul edip,onun görüşüne muhalif sahih bir nas ile karşılaşınca, imamın görüşünü terk ederek nassı kabul edebilmek.(4) Taklit edilen konunun, iman konuları ve açıkça bilinen namaz, oruç gibi ibadetlerin farzlığı, zina, içki içmek gibi fiillerin haramlığı olmak üzere “zarurat-ı diniye” denilen konular dışında kalan ve taklidi caiz olan konulardan biri olması.

Mezheplerin Farklı Görüşlerini Birleştirmenin Hükmü: Fıkıh literatüründe aynı konuda, farklı mezheplerin hükümlerini birleştirerek, yeni bir şekil ortaya koymaya “telfik” denir. Bu şekildeki telfik hüküm itibariyle, “haram” ve “meşrû” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır: (1) Telfik sonrasında ortaya çıkan yapı, teker teker olmak üzere, mezhep süzgecinden geçirildiğinde, hiçbir mezhebe göre onay alamadığında, bu telfik haram görülüp, böyle bir şeyle amel etmenin yasak olduğu kabul edilmektedir.

SÜNNÎ MEZHEPLER:

1-Hanefî Mezhebi:Kurucusu İmam-ı Azam Ebu Hanîfe’dir. Asıl adı Numan b. Sâbit olup 80/699 yılında Kûfe’de doğmuş, 150/767 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir.Hocası Hammad b. Ebî Süleymandır.Ebu Hanife şiî mezhebi kurucuları Zeyd b. Ali ve Cafer-i Sâdık’tan da ders okumuştur. Bu mezhebin sistemleşmesinde ve yayılmasında Ebu Hanîfe’den sonra şu müçtehit talebelerinin etkisi büyük olmuştur: Ebu Yusuf Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî Züfer b. Hüzeyl Hasan b. Ziyâd. Hanefî mezhebi Irak’ta doğmuş ve Abbâsîler devrinde ülkenin başlıca fıkıh mezhebi olmuştur. Horasan ve Mâverâunnehir’de en büyük gelişmesini göstermiştir. Günümüzde Afganistan, Pakistan, Türkistan, Buhara, Semerkant gibi Orta Asya ülkelerinde Hanefîlik hâkimdir. Bugün Türkiye ve Balkan Türkleri”, Arnavutluk, Bosna-Hersek,Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya Müslümanları genel olarak Hanefî olduğu gibi, Hicaz, Suriye ile Yemen’in Aden bölgesindeki Müslümanların bir kısmı da Hanefîdir.

İçtihat Metodu: Kur’ân, Sünnet, Sahabî Kavli, İcmâ, İçtihat(kıyas,istihsan ve örf ve âdet) Hanefî hukuk ekolü, akla daha çok yer vermesi, gerçekçi çözümler sunması, insan hürriyetine ve geleneklere önem vermesi, görüş ve hükümlerinin pratik hayatta uygulanma kolaylığı ile meşhurdur.

Mezhepte Kullanılan Bazı Terimler: İmâm, Hanefî mezhebinin kurucusu Ebu Hanîfe için kullanılmaktadır.İmâmeyn, Ebu Hanîfe’nin talebeleri Ebu Yusuf ile Muhammed için kullanılmaktadır. Sâhibeyn, Bu terim de Ebu Yusuf ve Muhammed hakkında kullanılır.Şeyhayn, Ebû Hanîfe ile Ebu Yusuf’u ifade etmek için kullanılır.

Tarafeyn, Ebû Hanîfe ile Muhammed için kullanılmaktadır.Mütekaddimûn, önceki Hanefî hukukçular demektir ve Şemsü’l-Eimme el-Hulvânî’den önce yaşayan âlimleri ifade

eder.Müteahhirûn, sonraki hukukçular demektir ve Hulvanî’den Hâfızuddîn el-Buharî’ye kadar olan hukukçuları ifade eder. Buna göre Ebu Zeyd ed-Debûsî, Pezdevî, Serahsî ve Kâsânî bunlar arasındadır.

Furû Kitapları ve Dereceleri: Ebu Hanîfe’nin talebesi Muhammed b. Hasen eş-Şeybânî tarafından kaleme alınan kitaplardır.İmam Muhammed, kendi görüşü de dâhil olmak üzere, Ebû Hanîfe’nin ve Ebû Yusuf’un görüşlerini toplamıştır.

eş-Şeybânî tarafından yazılan bu eserler şunlardır:

(1) “el-Asl” (el-Mebsut): Ebu Hanife’nin sabit ve ittifaklı görüşlerini ele almakla birlikte,ihtilaf bulunduğunda Ebu Yusuf ve eser sahibi Muhammed’in görüşlerini de alır.
(2) “el-Câmi‘u’l-Kebîr”: Rey ehlinin fıkhî görüşleri anlatılır.
(3) “el-Câmi‘u’s-Sağîr”: Mezhep imamlarının görüşlerini tanıtır.
(4) “es-Siyeru’l-Kebîr”: Devletler umumi hukukuna ait ilk eserdir.
(5) “es-Siyerü’s-Sağir”: Yine devletler umumi hukukuyla ilgilidir.
(6) “ez-Ziyâdât”: Bu eser yukarıdaki eserlerde bulunmayan görüşleri ele alır.

Bu altı eser, İmam Muhammed’den tevatür veya şöhret yoluyla nakledildiği için,“Zâhiru’r-Rivâye” (el-Usûl) olarak anılmaktadır. Bu altı kitap, Hâkim eş-Şehîd tarafından özetlenerek “el-Kâfî” adıyla bir araya getirilmiştir. Şemsü’l-Eimme es-Serahsî de bunu “el-Mebsût” adıyla şerh etmiştir. el-Mebsût, Hanefî fıkhının temellendirildiği, bu mezhebe ait görüşlerin delillerinin açıklandığı ve sistemli bir tahlilinin yapıldığı ilk ve en hacimli eserdir. “el-Emâlî”: Ebu Yusuf’un eseridir.“el-Mücerred” Hasan b. Ziyâd’ın eseridir. Bunlar, önceki kitaplar kadar kuvvetli rivayetlerle nakledilememişlerdir. Bu sebeple bu eserlere, “Nâdiru’r-Rivâye” veya “Nevâdir Eserleri” denir. Hükümleri, mezhebin, yukarıda sayılan kitaplarında yer almayıp sonraki fukaha tarafından içtihat veya tahriç yoluyla ortaya konan meseleleri ihtiva eden eserler de vardır. Bunlara da “Vâkı‘ât”, “Nevâzil” veya “Fetâvâ” adı verilir. Bunlar arasında Ebu’l-Leys es- Semerkandî’nin “Nevâzil” adlı eseri meşhurdur.

Hanefî ekolüne ait meşhur eserlerden bazıları ise şunlardır: Ebû Cafer et-Tahâvî el-Muhtasar;Kudûrî el-Muhtasar, Ebû Bekir el-Kâsânî, Bedâiu’s-sanai’ fî tertibi’ş-şerâi’;

Burhaneddin el-Merğınani, el-Hidaye, Kemaleddin b. Hümam es-Sivasî, Fethu’l-Kadir;Abdullah el-Mevsıli, el-Muhtâr ve şerhi el-İhtiyar li ta’lili’l-Muhtâr; Molla Hüsrev, Düreru’l-hukkâm fi şerhi Ğureri’l-ahkâm, İbrahim el-Halebî, Multeka’l-ebhur;

Muhammed Emin b. Âbidin, Reddü’l-Muhtâr ale’d-Dürri’l-Muhtâr Şerhu Tenviri’l-ebsar.

Mâlikî Mezhebi:Kurucusu Mâlik b. Enes olup, 95/713 yılında Medîne’de doğmuş,

179/795 yılında yine aynı şehirde vefat etmiştir.Hicaz veya Medine ekolü diye bilinen bu mezhep, esas itibariyle Hz. Ömer, Zeyd b.Sabit, Abdullah b. Abbas, Hz. Âişe gibi sahabiler ile Saîd b. el-Müseyyeb, Urve b.ez-Zübeyr , Kâsım b. Muhammed, Ebu Bekr b. Abdirrahman,Süleyman b. Yesâr, Rabîatu’r-Re’y ve Hârice b. Zeyd gibi

tabiilerin içtihat ve fetvâlarına dayanmaktadır.Bu ekolün gelişmesi ve yayılmasında katkısı bulunan Maliki imamlarının önde gelenleri şunlardır:Abdurrahman b. el-Kasım;

Abdullah b. Vehb:Eşheb b. Abdilazi: Asbağ b. el-Ferec el-Emevî.

Malikî Mezhebi, Endülüs’te de en çok müntesibi bulunan mezheptir. Malikîliği Endülüs’e ilk getiren kimse, İmam Malik’in seçkin öğrencilerinden biri olan, Ziyad b. Abdurrahman olmuştur. Endülüs Emevî Devletinin Abbasilerle olan kötü ilişkileri onların Malikî mezhebini devletlerine hâkim kılmasına sebep olmuştur. Günümüzde Libya, Trablus, Tunus, Cezayir, Fas, Merakeş, Sudan, Afrika sahilleri ekseriyetle Malikidir. Irak, Suriye, Hicaz ve yukarı Mısır’da da Malikiler bulunmaktadır.

İçtihat Metotları: Kur’ân, Sünnet, İcmâ, Medine’lilerin amel ve uygulamaları, Sahâbî kavli, Re’y, Kıyas, mürsel maslahat,sedd-i zerai, istihsan,örf ve âdeti

Mezhepte Kullanılan Bazı Terimler: Rivayet, mezhebin kurucu imamı olan Mâlik b. Enes’in görüşlerini ifade eder.Kavl/Akvâl, Mâlik’in talebelerini ve onlardan sonra gelen tahriç ehli müçtehitlerin görüşlerini ifade etmek için kullanılır.Vech/Evcüh, mezhep müçtehitlerinin, mezhep usulüne göre tahriç ettikleri görüşlerini ifade eder.

İttifak tabiri, genel olarak mezhep alimlerinin ittifakını gösterir.Fukahâ terimi ise, Medîneli meşhur yedi fakih için kullanılmıştır.

Meşhur Eserleri: Malik b. Enes, el-Muvatta; Sahnun/Abdüsselam et-Tenûhî, el-Müdevvenetü’l-Kübra;Abdullah b. Habîb, el-Vâdıha; Kurtubî el-Utbî, el-Utbiyye; İbnü’l-Mevvâz, el-Mevvâziyye; Esed b. el-Furat, el-Esediyye; İbn Rüşd el-Cedd, el-Mukaddemât; İbn Rüşd el-Hafîd, Bidayetü’l-müçtehid ve Nihayetü’l-muktesıd;İbn Cüzeyy (Ebu’l-Kasım b. Cizzi), el-Kavaninü’l-Fıkhıyye fi telhisi Mezhebi’l-Malikiyye;

• Seyyidi Halil, el-Muhtasar. el-Müdevvene, Mâlikî fıkhının en muteber temel kaynağı kabul edilmektedir. Müdevvene ile birlikte el-Utbiyye, el-Vâdıha ve el-Mevvâziyye Mâlikî mezhebinin dört ana kaynağını oluşturur.

Şâfiî Mezhebi:Muhammed b. İdrîs eş-Şâfiî 150/767 yılında Gazze’de doğmuş, 204/820 yılında da Mısır’da vefat etmiştir. İmam Şâfiî’nin fıkhı Medine’de İmam Malik’ten, Bağdat’ta Ebu hanife’nin talebesi İmam Muhammed’den, Mekke’de ise Süfyan b. Uyeyne’den aldığı bilgilere dayanmaktadır. Bu sebeple onun mezhebi Irak ve Hicaz ehlinin fıkhının sistematik bir şekilde birleştirilmesinden oluşmuştur. Irak ve Hicaz’daki fıkhî görüşlerine “kavl-i kadîm”denir. Mısır’daki kanaatlerini değiştirerek ulaştığı yeni görüşlere ise“kavl-i cedîd” denir. Bu mezhebin sistemleşmesinde ve yayılmasında Şâfiî’nin şu talebelerinin katkıları büyük olmuştur.Ebû Bekir el-Humeydî Yusuf b. Yahyâ el-Büveytî, İsmâil b. Yahyâ el-Müzenî, Rabî’ b. Süleyman el-Cizz, Rebî’ b. Süleymân el-Murâdî

Günümüzde Anadolu’nun doğu kesiminde, Kafkasya, Azerbaycan, Hindistan, Filistin,

Seylan ve Malaya Müslümanları arasında Şafiî mezhebine mensup olanlar bir hayli fazladır.Endonezya adalarında ise hâkim olan tek mezhep Şâfiî mezhebidir. Şâfiî mezhebi İran’a da girmiştir. Günümüzde Şiî ekolü ile yan yana bulunmaktadır. Ayrıca Yemen, Aden, Irak, Hit ve Doğu Anadolu’da da Şafiîler bulunmaktadır.

İçtihat Metodu: Kur’ân ve Sünnet(Âhad hadislerle büyük ölçüde amel etmişlerdir), İcmâ, Sahabî Kavli, İçtihat/Kıyas, Örf ve âdet. Şafii hukuk ekolünde, daha çok objektif nazariye takip edildiğinden, bir miktar zahiriciliğe kaçılmıştır.

Mezhepte Kullanılan Bazı Terimler: Kavl/Akvâl, İmam Şâfiî’ye aidiyetinde ittifak bulunan görüşler için kullanılır. Vech/Vücûh, Şâfiî mezhebindeki müçtehitlerin, mezhebin usulüne uygun olarak, tahriç yoluyla çıkardıkları görüşler için kullanılır.

Tarîk/Turuk, İmam Şâfiî’ye ve diğer imamlara aidiyetinde ihtilaf bulunan görüşleri ifade eder.

Meşhur Eserleri: İmam Şâfii, el-Ümm, er-Risale (ilk fıkıh usulü eseri);el-Maverdi, el-Havi’l-Kebir; Ebû İshak eş-Şirâzî, el-Mühezzeb ;Gazzali, el-Vasît,, el-Veciz;Nevevî , Minhâcü’t-talibin, el-Mecmu’ (el-Mühezzeb’in şerhi); Şirbînî, Muğni’l-muhtâc. Hanbelî Mezhebi: Ebû Abdillah Ahmed b. Hanbel eş-Şeybânî 164/780 yılında Bağdat’ta doğmuş, 241/855 yılında yine aynı şehirde vefat etmiştir.Ahmed b. Hanbel Hicaz’da Süfyan b. Uyeyne’den, Bağdat’ta Şâfiî ve Ebu Yusuf’tan fıkıh dersleri okumuş ve daha çok Süfyan b. Uyeyne’nin etkisinde kalmıştır.Bu mezhebin gelişmesinde ve yayılmasında etkili onlalar şunlardır:Ahmed b. Hanbel’in başta oğlu Sâlih.Ebû Bekir Ahmed b. Hanî el-Esrem.Ahmed b. Muhammed el-Mervezî ve İbrâhim b. İshâk el-Harbî’nin. Necid ile Suud ailesi Hicaz bölgesine hâkim olduktan sonra Arabistan yarımadasında Hanbelî mezhebi oldukça güçlenmiştir.

*Hanbelîler önceleri, başkalarına karşı delil göstermekten çok, sert hareketlere başvuruyorlardı. Güçleri arttıkça, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma için insanlara baskı yapıyorlardı. Hanbelîlerin bu gibi davranışları yüzünden insanlar bu mezhepten ürkmüşlerdir. Bu sebeple Hanbelî mezhebi fazla taraftar bulamamıştır. Başta Hicaz olmak üzere, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır’da Hanbelîler bulunmaktadır.

İçtihat Metodu:Ahmed b. Hanbel, rey ve içtihaddan ziyade, Kitab ve Sünnet’e göre fetva vermekle ün yapmıştır. Bu tavrı sebebiyle, onun hukukçu olmayıp, sadece hadisçi olduğunu iddia edenler bile vardır. Kitab,Sünnet, İcma, Sahabilerin ihtilaf halinde olmayan fetvaları,

sahabîlerin ihtilaf halindeki görüşleri,mürsel ve zayıf hadisler ve kıyas(ancak zaruret halinde kıyasa başvurulabileceğini ifade eder) Daha sonraki Hanbelîler, mürsel maslahat, istishab, istihsan ve sedd-i zerai gibi hüküm çıkarma metotlarını da, kendi anlayışları çerçevesinde, delil olarak kullanmışlardır.

Mezhepte Kullanılan Bazı Terimler:İmam, mezhebin kurucu imamı Ahmed b. Hanbel’i ifade etmek için kullanılır.

Cemaat, Ebu Tâlib b. Humeyd, Hanbel b. İshâk b. Hanbel,Sâlih b. Ahmed b. Hanbel, Abdülmelik b. Abdilhamid b. Meymûn (ö. 274/887), Harb b. İsmail,İbrahim b. İshâk el-Harbî ve Abdullah b. Ahmed b. Hanbel’den oluşan grubu ifade eder.

Mütekaddimûn: Ahmed b. Hanbel’den, Kadı Ebu Ya‘lâ el-Ferrâ’ye kadar geçen devrede yaşamış bilginleri gösterir.

Mütevassitûn:Kadı Ebu Yâ‘lâ’dan Burhanüddin İbrahim b. Muhammed b. Müflih’e

kadar geçen devrede yaşamış olan mezhep fakihlerini belirtir.

Müteahhirûn ise, Alâuddîn Ali b. Süleyman el-Merdâvî’den, Muhammed b. Abdillah Ali elÂmirî’ye kadar geçen dönemde yaşamış olan bilginler için kullanılır.

Meşhur Eserleri:Ebu Bekir el-Hallal, Kitabü’l-Câmi’;Ebu’l-Kasım el-Hıraki, el-Muhtasar;Şemseddin ez-Zerkeşi, Şerhu Muhtasarı’l-Hıraki; İbn Kudame, el-Muğni, el-Umde, el-Mukni’;Alaeddin el-Merdavi, el-İnsaf fi ma’rifeti’r-racih mine’l-hılaf; Buhuti, el-İkna’, Keşşafi’l-kına’ ani’l-ikna’.

Yaşamayan Sünni Diğer Mezhepler:

(1) Abdullah b. Şübrüme
(2) Kufe Kadısı, Abdurrahman b. Ebi Leyla.
(3) Abdurrahman b. Amr el-Evzai.
(4) Süfyan es-Sevri.
(5) Leys b. Sa’d.
(6) Kadı Şüreyk b. Abdillah en-Nehai.
(7) Süfyan b. Uyeyne.
(8) İshak b. Rahuye.
(9) Davud. B. Ali el-Isfahani.
(10) Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-taberi.



Zeyd b. Ali Zeynelâbidin olup, 80/699 yılında Medine’de doğmuş,122/746 yılında Kufe’de, Emevi Halifesi Hişam b. Melik’e karşı ayaklanması esnasında şehit edilmiştir.Zeynelâbidin Hz. Peygamber’in kızdan torunudur.Şia içerisinde, sünnî hukuk ekollerine en yakın olanıdır. Zeydî hukuk ekolünün gelişmesi ve yayılmasında katkısı bulunan imamlar:Ebu Halid Amr b. Halid el-Vasıtî,Ahmed b. İsa b. Zeyd,el-Kasım b. İbrahim er-Ressî,el-Hadi ile’l-hak Yahya b. Hüseyin b. el-Kasım.Zeydîler Yemen bölgesinde yerleşmiştir. Günümüzde de Yemen’in resmi mezhebi Zeydîliktir. Kitab, Sünnet, İcma, Kıyas, İstihsan, Mürsel maslahat ve akla başvurulur. Bu ekol içtihada büyük önem vermiş, içtihat kapısının kapanmadığını benimsemiştir. Daha çok, Hanefi hukuk ekolüne paralel hükümler bulundurmaktadır. Meşhur Eserleri: İmam Zeyd b. Ali, el-Mecmu’ fi’l-Fıkh;Ahmed b. İsa b. Zeyd, el-Emâlî;el-Hâdî, Kitabu Câmii’l-Fıkh,, el-Ahkâm fi’l-Helal ve’l Haram;Ahmed b. Yahya b. el-Murteza, el-Bahru’z-Zahhar

Caferiye/İmamiye Mezhebi: İmamlara inanmayı imanın şartlarından gördükleri için İmamiye diye bilinen bu siyasi fırka, hukuk noktasında Şâfiîlere yakın bir hukuk ekolü sahibidirler. Bu fırkanın hukuk imamı Cafer es-Sadıktır. Bu fırkanın hukuk çizgisinde katkısı bulunan imamlardan bazıları şunlardır:Musa Kazım,Ali Rıza, Ebû Cafer Muhammed b. Hasan el-Kummi.Caferîler İran’da resmi mezheptir. Irak, Suriye, Azerbaycan’da oldukça çok, Hatay ve Kars’ta ise az miktarda bulunmaktadır. Hüküm çıkarmak için, sırasıyla; Kitab, Sünnet, İcma ve Akıl kaynaklarına müracaat ederler. Sadece, kendi masum imamlarının bir görüşü üzerindeki ittifak icma sayılmaktadır. İçtihat kapısının daima açık olduğunu benimsemekle birlikte, kıyas ve re’ye dayanan içtihadı kabul etmeyerek, bunu bidat olarak görürler.

Meşhur Eserleri:Musa Kazım, el-Helal ve’l-Haram;
•Ali Rıza, Fıkhu’r-rıda;• el-Kuleyni Ebû Cafer Muhammed b. Yakub, el-Kâfi;
• et-Tusî Şeyhu’t-Taife Ebû Cafer Muhanned b. Hasan, el-İstibsar,
• Tehzibü’l-ahkam;• Necmuddin Cafer b. el-Muhakkık el-Hılli, Şeraiu’l-ahkâm fi mesâili’l-Halal ve’l-Haram.

ZÂHİRÎ MEZHEBİ:Kurucusu, Ebu Süleyman Davud b. Ali b. Halef el-İsfahani ez-Zahirîdir. Bu ekolün gelişmesi ve yayılmasında katkısı bulunan bazı âlimler şunlardır:

• Muhammed b. Davud b. Ali ez-Zahiri
• Abdullah b. Ahmed b. el-Muğalles

• Bu ekolün ikinci imamı olarak bilinen Ebu Muhammed Ali b. Ahmed b. Hazmdır.Kitab ve Sünnet’e bakılır,Bu iki kaynaktaki nasların zahirine göre amel etmek esastır. Onlara göre değişik gerekçelerle, nasların mutlakını takyit, âmmını tahsis etmek, nasların zahirini bırakarak,naslar üzerinde gai yoruma girmek, doğru değildir. İcmâ: Ana kaynaklarda konu hakkında belirleyici bir nas bulunmazsa, icmaya başvurulur.

Bunlara göre icma, sahabîlerin ya da bütün ümmetin icması olduğundan, kaynak olarak kabul edilir. Bu ekolde, kıyas, istihsan ve rey ile içtihat reddedilmiştir. Bunlara göre,nasların hükmünü belirlediği konuda din adına söz söylemek mümkün iken, nasların sustuğu konularda İslâm adına hüküm vermek doğru değildir.Haram,helal, mekruh veya mendup olduğu naslarla bildirilmeyen ve hakkında icma bulunmayan şeyler mübahtır. Bu da usulde istıshab denilen delildir.

Delil:Kıyası kabul etmemelerinin verdiği sıkıntıyla, kıyasla büyük ölçüde benzeşen bir kaynak olan “delil” kavramını oluşturmuşlardır.Delil adını verdikleri bu kaynak, lafzın delaleti veya mantıkçıların “kıyas-ı izmari/kıyas-ı matvî (dürülgen kıyas)” dedikleri şeydir. Meşhur Eserleri:İbn Hazm (ö. 456/1064), el-İhkâm fi usuli’l-ahkâm ve el-Muhalla bi’l-âsâr.

ALINTI
Alıntı ile Cevapla
Alt 13Haziran 2015, 12:26   Mesaj No:5
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:35
Cinsiyet:
Mesaj: 3.298
Konular: 784
Beğenildi:132
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Omü islam hukuku 1-7.ünite özetleri

5.ÜNİTE





AİLE HUKUKU EVLENME ENGELLERİ


İslam Aile Hukuku, coğunlukla nasslara dayanmaktadır. Konu ile ilgili mustakil olarak 70 kadar ayet bulunmaktadır. Klasik donemde oluşturulan İslam hukuku kaynaklarında, aile hukuku; Kitabu’n-Nikah; Kitabu’t-Talak; Kitabu’l-Ila;Kitabu’z-Zıhar; Kitabu’l-Lian; Kita-bu’l-İhdad, Kitabu’l-Hidane, Kitabu’r-Rada’, Kitabu’n-Nafakat bolumlerinde işlenmektedir. Cağdaş İslam hukukcuları ise aile hukukunu “ahval-i şahsiyye”başlığı altında ele almakta-dırlar. Modern anlamda ilk İslam Aile Hukuku Kanunu 1917 yılında, Osmanlı İmparatorlu-ğunda tedvin edilen “Hukuk-ı Aile Kararnamesi”dir. 157 maddeden oluşan bu kararname, sonraki donemlerde duzenlenen aile kanunlarına ornek olmuş ve kaynaklık etmiştir. 1953 tarihli Suriye Medeni Kanunu, 305 maddeden oluşan bir başka İslam aile hukukudur. Bu ka-nun şekil bakımından, modern kanunlara benzemekle birlikte, şeri naslara ve ictihatlara dayanmakta olup, bircok İslam ulkesindeki aile hukuku duzenlemeleri icin ornek ve yardımcı kaynak olmuştur.

EVLENME Evlenme Engelleri (Müharremât):


Geçici Evlenme Engelleri:

1-Evlilik:Musluman bir erkek bir başkasıyla evli olan bir kadınla evlenemez. Onunla evlene-bilmesi icin, kadının kocasından boşanması, iddetini bitirmesi veya kocası olup iddetini bek-lemiş olması gerekmektedir.

2-İddet:İddet, eşin olmesi, boşanma gibi herhangi bir sebeple nikah bağının sona ermesinden sonra belli bir sure beklemek anlamında kullanılır. İddet bekleyen kadınların, bu iddet sona erinceye kadar yeni bir evlilik yapmaları yasaktır. Bu yasak ayetlerle sabittir. (Bakara228,234; Talak 65/4.)Boşanma iddeti bekleyen kadınla kendisini boşayan eşten başkası evlenemese de, kendisini boşayan eş onunla evlenebilir. Ancak bundan uc kere boşama hali mustesnadır. Eşinden ucuncu kez boşanmış olan kadın, iddet bitimine kadar hicbir erkekle evlenemez. İddeti sonrasında ise, eski kocası dışında bir erkekle evlenebilir. İddet Beklemenin Nedenleri:İddet sayesinde, kadının rahminin temizlenmesi, hamile olup olmadığının anlaşılması,nesep karışıklığının onlenmesi, psikolojik olarak bireyin yeni bir yuva kurmaya hazır hale gelebilmesi, eşlerin tekrar bir araya gelme imkanı bulunan ayrılıklar-da, onların tekrar durumu değerlendirerek geri donme istemeleri durumunda, onlara bu kapı-nın acık tutulması gibi bircok illet ve hikmetleri bulunmaktadır.

İddet müddetleri:

a- Doğumla sona eren iddet; boşanmış ya da kocası olmuş kadın, hami-le ise, bu kadının iddet muddeti doğuma kadardır. Bu iddet cocuğun doğumu ile son bulur.

b- Uc hayız ya da temizlik muddetince devam eden iddet; boşanmış olup, hamile olmayan ve du-zenli adet goren kadının iddeti, uc kuru’dur. Kuru’ ifadesi Hanefilere gore ay hali (hayız), Şafii ve MalikIlere gore ise temizlik hali(tuhur)dir.

c- Boşanmış olup, adet gormeyen veya adetten kesilmiş olan kadınların iddeti uc aydır.

d- Kocası olmuş olup, hamile bulunmayan kadının iddet bekleme suresi dortay on gundur.

3-Din Farklılığı:Erkek olsun kadın olsun Musluman bireylerin, Musluman ya da kitap ehli olmayan kimselerle evlenmeleri yasaktır. Musluman bir kadının, kitap ehli de olsa Musluman olmayan bir erkekle evlenmesinin caiz olmadığı konusunda alimler arasında herhangi bir goruş ayrılığı yoktur. Musluman bir erkeğin kitap ehli kadınla evliliğini mubah saymışlardır.

4.Eşin Akrabası:Birbirinin yakını olan iki akraba kadınla birlikte evlenilmesi yasaklanmış-tır.Birini erkek kabul ettiğimizde,diğerine haram olan iki kadınla birlikte evlenilmesi yasaktır.

Sürekli Evlenme Engelleri

1-Kan Akrabalığı (Karâbe):

a-Kişinin usûlü;Yani erkek esas alındığında, erkeğin annesi, onun annesi...ile evlenmesi yasaktır. Kadın esas alındığında ise, kadının babası, babasının babası...ile evlenmesi yasaktır.

b- Kişinin fürûu;Yani kişinin kız cocuğu ile, kızının kızları ile evlenmesi yasaktır. Aynı şekilde, kadının kendi oğlu ile, oğlunun oğlu ile evlenmesi yasaktır.

c- Anne ve babanın fürûu veya füruunun fürûu;Yani, bireyler, erkek ya da kız kardeşleri ile evlenemeyecekleri gibi, onların kız ya da erkek cocukları ile de, bir başka ifadeyle, erkek ya da kız yeğenleri ile de evlenemeyeceklerdir. İslam alimleri, burada, annebaba bir ya da sadece baba bir veya sadece anne bir kardeşleri aynı gormuşlerdir.

d-Dede ve ninelerin sade-ce birinci derece fürûu;Yani, kişinin amca, hala, dayı ve teyzesi ile evlenmesi ebediyyen yasaktır.Kişinin usulunun hala ve teyzeleri de kendisinin halası ve teyzesi mesabesindedir.

*İslâm evlatlık edinme suretiyle oluşan hukuki akrabalığı kabul etmeyerek, bu uygulamayı kaldırmıştır.Evlatlık edinilen kız ya da erkekle, ya da onların cocukları ile evlenilmesi yasak değildir.

2-Evlilik Sebebiyle Oluşan Akrabalık (Müsâhere):

a-Usûlün eşleri:Babanın diğer eşi, annenin diğer eşi, ya da dede ve ninelerin, kişinin doğumuna sebep olmayan eşleridir.

b- Furûun eşleri:Bir şahsın kendi oz evladı ile evlenmesinin yasak olduğu gibi, cocuklarının eşleri ile evlenmesi de yasaklanmıştır. Bu iki maddede gecen yasağın oluşması icin,yalnızca nikahlanmış olmak yeterli olup, birleşmek şart değildir.

c-Eşlerin usûlü:Buna gore, eşler birbirlerinin anne ya da babaları ile (kaynata-kaynana)ebediyyen evlenemezler. Evlilik boşan-ma veya olumle sonuclansa bile netice değişmez.Burada da sadece nikahlanmış olmak yeterli-dir, birleşmek şart değildir.

d-Eşlerin başka kadın ya da erkekten olma furûu ( kadın ve erkeğin üvey evlatları):Evlenen ciftlerin zifafa girmeleri halinde, bir onceki evliliklerinden olan erkek ve kız cocukların, bu ciftler icin uvey evlat olmaları dolayısı ile, her iki eş icin de evlenme yasağı oluşmaktadır.

*Son iki sınıf arasındaki farkı belirtmek icin şoyle bir formul geliştirilmiştir: “Kızları nikahla-mak anaları haram kılar,analarla (nikahlanıp) birleşmek kızları haram kılar.

Süt Emme/Emzirme Sebebiyle Oluşan Akrabalık (Radâ’):Süt Emen Açısından Evlenme Yasağı Bulunanlar:Sutanne.Sutbaba;Sutanne ve sutbabanın usulu. Sutanne ve sutbabanın cocukları ve torunları.Sutamca-hala ve sut dayı-teyze. Eşin sut usulu. Eşin sut cocukları.Sutanne ve babanın diğer eşleri.Sut cocuğun eşi.

Süt Anne Açısından Evlenme Yasağı Bulunanlar:Sut anne icin sut emzirmesi sebebiyle evlenme engeli oluşan kimse, yalnızca, sut emzirdiği cocuk ve onun cocukları yani sut cocuğu ve sut torunlarıdır. Süt Emme Çağı:İslam bilginlerinin coğuna gore, cocuğun ilk iki yaşı icinde emdiği sut akra-balık oluşturmakta ve bu cağdan sonra emilen sut ile mezkur akrabalık doğmamaktadır. Ebu Hanife’ye gore, akrabalık oluşturan sut cağı otuz aydır.

Sütün Miktarı:Ebu Hanife ve İmam Malik emilen sutun az veya cok olması arasında bir far-kın olmadığını belirtmişlerdir. İmam Şafii ayrı ayrı olmak uzere sutun beş doyurucu şekilde emilmesinin sut akrabalığı icin gerekli olduğu şeklinde goruş acıklamıŞtır. Ahmed b. Han-bel’den nakledilen goruşlerden birisinin; “beş doyurucu emiş olduğu”, diğer bir goruşunun “uc doyurucu emiş olduğu” şeklindedir. Suriye Medeni Kanunu İmam Şafii’nin goruşunu tercih etmiştir.


ALINTIDIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 13Haziran 2015, 12:28   Mesaj No:6
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:35
Cinsiyet:
Mesaj: 3.298
Konular: 784
Beğenildi:132
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Omü islam hukuku 1-7.ünite özetleri

6.ÜNİTE

EVLİLİK (NİKÂH)


Örfümüzde istemek, söz kesmek, söz vermek ve nişanlanmak sürecinin hepsini kapsayan,husus hadis ve fıkıh kitaplarında “hıtbe” terimiyle ifade edilir. Hukuk-ı Aile Kararnamesi madde 1’ de bu durum açıkça belirtilmiştir.Nişanlanmakla veya va’d ile nikah münakid olmaz demektedir.

Nişanın Bozulması ve Sonuçları:

1-Mehirin iadesi gerekir. Alınan şey aynıyla durmuyorsa, kıymeti geri verilir.
2-Hediyeler hibe hükmünde olup, taraflar dilerlerse, verdikleri hediyeleri de geri isteyebilirler.
3-Nişanlanma ve nişanın bozulması nedeniyle, karşı taraf maddi bir zarara uğramışsa, diğer taraftan tazminat talebinde bulunabilir, aksi takdirde isteyemez. 3
- Nişanı karşı tarafa zarar vermek amacıyla bozan ve bu hareketi ile karşı tarafa zarar da veren taraf, mağdur tarafın bu süreçte olumsuz bir katkısının bulunmaması şartıyla, nişanı atan taraftan tazminat isteyebilir.

EVLİLİK AKDİ (NİKÂH):Sözlükte “birleştirme, bir araya getirme, evlenme, evlilik, cinsel ilişki” gibi anlamlara gelen nikah kelimesi, fıkıh literatüründe “şer’an aranan şartlar çerçeve-sinde aralarında evlenme engeli bulunmayan bir erkekle bir kadının hayatını geçici olmaksızın birleştirmelerini sağlayan akdi ve bu yolla eşler arasında meydana gelen evlilik ilişkisini” ifade eder.

Evlilik Akdinin Unsurları (Rükünleri):

1-İrade Beyanı:Hanefîlere göre icab ve kabulün bu-lunması, nikah sözleşmesinin unsurlarındandır.Nikah meclisinde hazır bulunan tarafların ira-delerini sözlü olarak açıklamaları gerekir.Taraflardan birinin uzakta bulunması durumunda açık,imzalı veya mühürlü yazı ile de irade beyanında bulunmak mümkündür.Dilsizlerin işareti de yazı yerine geçer. Söz, yazı veya işaret dışında başka bir irade beyanı geçerli değildir. İra-de beyanında bulunulurken, halkın evlenme akdi için kullandıkları örfte yerleşmiş siga ve sözcüklerin, evlenme iradesinin tereddüde meydan bırakmayacak bir kesinlikte ortaya kondu-ğunun taraflar ve şahitlerce anlaşılmasına imkan veren ifadelerin kullanılması gerekir. Nikah esnasında, tarafların evlilik kararlarını, hiçbir baskı altında kalmaksızın, hür iradeleri ile açıklamaları gerekir.Baskı (ikrâh) altında açıklanan irade beyanları ile akdedilen nikah Şâfiî, Malikî ve Hanbelîlere göre geçersizdir.Hanefîler ise zorlanan kişinin nikahını geçerli saymış-lardır.Hukuk-ı Aile Kararnamesi çoğunluğun görüşünü kanunlaştırmıştır.

2-Taraflar:İslâm hukukuna göre, taraflar nikah akdi esnasında asaleten bulunabilecekleri gibi, nikah akdi yapma hususunda vekaletlerini verdikleri vekilleri ile de temsil edilebilirler. Vekalet esnasında, şahit bulundurmak şart değildir. Nikah Akdinin Gerçekleşmesi İçin Gerekli Olan Şartlar(in’ikad şartları):a-İcab ve ka-bulün birbiri ile her yönden kesişmesi/uyuşması,b- İcab ile kabulün aynı yer ve zaman içinde olması,c- Akde taraf olanların, akid esnasında birbirlerinin konuşmalarını duyuyor ve anlıyor olmaları,d- İcabdan sonra, kabulden önce, icabı iptal eden bir durumun olmaması,e- Tarafla-rın, asalet, vekalet veya velayet yollarından birisi bakımından, evlenme ve evlendirme ehliye-tini haiz bulunması.f- Evlenecek kadının Müslüman iken, erkeğin gayr-i müslim olmaması.

Evlilik Akdinin Sahih Olması İçin Gerekli Olan Şartlar (Sıhhat Şartları):

1-Taraflar Arasında Evlenme Engellerinin Bulunmaması
2-Nikah Esnasında Velinin Bulunması:Buluğ çağındaki normal erkeğin velisiz evlenebileceğinde görüş ayrılığı yoktur.

Aralarında Hz. Ömer, Hz. Ali,Hz. Aişe gibi sahabilerin de bulunduğu fukahâ çoğunluğuna göre, nikahta kız velisinin bulunması şarttır. Velisiz nikah sahih değildir.İmam Ebu Hanîfe ve Ebu Yusuf’a göre buluğ çağındaki erkekte olduğu gibi, buluğu çağındaki kızın velisiz nikahı da sahihtir. Velinin bulunması şart değildir. ancak velisinin rızasını alması müstehaptır.Kız, dengi olmayan bir erkekle evlenirse velinin, bu nikahı feshettirmek için hakime müracaat hakkı da vardır. Hane-filerden İmam Muhammed’e göre ise buluğ çağındaki kadın, velisinin iznini almadan evlene-meyeceği gibi, veli de rızasını almadan onu evlendiremez. 1917 tarihli Aile Hukuku Kararna-mesi ile (mad. 8) Suriye Medeni Kanunu da (mad. 20) Hanefî mezhebini tercih etmiştir.

3-Nikahta Şahitlerin Bulunması veya Nikahın İlan Edilmesi:İmam Malik, akit esnasında şahitlerin bulunmasını şart görmemiş, zifaftan (birleşme) önce nikahın ilanını şart saymıştır. Çoğunluğu oluşturan diğer müçtehitler ise nikah sırasında şahidin bulunmasını nikahın aleniyet kazanması için yeterli görmüş ve nikahta şahidin bulunmasını şart görmüşlerdir.

Nikah Şahitlerinde Aranan Özellikler:

a.Şahit akıllı ve ergen olmalıdır.
b.Tek şahitle nikah geçerli olmayacağı için Hanefilere göre şahitlerin iki erkek veya bir erkek iki kadın olması ge-rekir.
c.Fukahanın çoğunluğuna göre şahidin hür olması gerekir.
d.Her iki tarafın Müslüman olması durumunda iki şahidin de Müslüman olması gerektiği konusunda görüş ayrılığı yoktur. Ancak evlenecek kadının ehli kitab olması durumunda Ebu Hanife ve Ebu Yusuf’a göre şahit-ler de ehli kitaptan olabilirler.
e.Çoğunluğa göre şahidin işitmesi ve işittiğini anlaması şarttır ve bu yeterlidir. Görme engelli (âmâ) olmak, nikahta şahitliğe engel değildir.
f.Şahitler evle-nen kişilerin usûlünden, furûundan ya da diğer akrabalarından olabilirler. Ancak çoğunluğa göre, eğer kişi nikah akdinde veli olarak akde katılıyorsa aynı zamanda şahit sayılmaz.
g. Fukahânın çoğunluğuna göre şahit adaletli olmalıdır, fasığın şahitliğiyle evlilik akdi sahih olmaz.Ancak Hanefîler fasık kimsenin şahitliğinin de yeterli olacağını ve şahitlerin adaletinin şart olmadığını savunmuşlardır.

Nikahın Yürürlük (Nefâz) Şartları:

a.Nikahta velinin bulunmasını şart görenlere göre yakın veli varken uzak velinin evlendirmesi halinde nikah akdinin yürürlük kazanması yakın velinin icazetine bağlıdır.Ancak Şâfiî ve Hanbelilere göre yakın velinin akıl hastalığı veya kısıtlı bu-lunma gibi bir özrü yoksa uzak velinin evlendirmesi halinde nikah geçersizdir.

b.İmam Mu-hammed’e göre hür, akıllı ve ergin erkek ve kadının akdettiği nikah kadının velisi izin verin-ceye kadar askıda kalır (mevkuf). Mümeyyiz küçüğün nikahı da velisi izin verinceye kadar askıda kalır.Şafiî ve Hanbelîlere göre ise mümeyyiz küçüğün tasarrufları geçersizdir.

c. Nikah vekili yetki sınırını aştığında, vekalet verenin iznine kadar, nikah akdi askıda kalır.

d. Hanefî-lere göre yetkisiz temsilcinin (fuzûlî) akdedeceği nikah ancak adına nikah yapılan kişilerin ka-bul etmeleriyle geçerli olur.Şâfiî ve Hanbelîler ise fuzûlînin tasarruflarının geçersiz olduğunu söylerler.

Nikahın Bağlayıcılık (Lüzûm) Şartları:

a.Zorlayıcı velayet altında bulunup baba veya dedesi dışındaki bir veli tarafından evlendirilen çocuk büluğ çağına ulaştığında akıl hastası, bunak (ma’tuh) şifa bulduğunda akdi bozma hakkına sahip olur. Bunlardan ilkine bulûğ muhayyer-liği (hıyâru’l-bulûğ) ikincisine iyileşme muhayyerliği (hıyâru’l-ifâka) denir. 1917 tarihli hu-kuk-ı Aile Kararnamesi de bu görüşü kanunlaştırmış ve 9 yaşından küçük kız çocukları ile 12 yaşından küçük erkek çocuklarının hiçbir kimse tarafından evlendirilemeyeceği, erginlik ça-ğından itibaren kızda 17 ve erkekte 18 yaşa kadar ise hakimin velilerin iznini alarak evlendi-rebileceği esasını getirmiştir.

b.Kadının dengi olmayan biriyle evlenmesi de veliye fesh dava-sı açma yetkisi sağlar. Evlilikte denklik konusuna fıkıhta “kefâet” denir ve bu “erkeğin karı-sının ailesine dinî, ekonomik ve sosyal seviye bakımından denk veya yakın olmasını ifade eder.Kefâet şartına Hasan el-Basrî, Süfyân es-Sevrî, Kerhî, Tahâvî gibi fakihler, İslam’ın getirmiş olduğu eşitlik anlayışına aykırı olduğu düşüncesiyle karşı çıkmışlardır.

c.Layık olduğu mehri şart koşmadan bizzat evlenen kadının nikahı da bağlayıcı değildir (gayr-ı lâzım). Böyle bir nikahta velinin nikahın feshini talep hakkı söz konusudur.

d. Kocadaki ruhsal ve cinsel bazı hastalıklar da kadına fesh davası hakkı sağlar.

Şarta Bağlı Evlilik:Nikah akdinin geciktirici (ta’lîkî) veya bozucu (infisâhî) bir şart içerme-mesi gerekir. Diğer bir ifadeyle nikah akdinin kurulması veya bozulması ileride olacak (müs-takbel) bir hadiseye bağlanamaz. Hanefiler, akdi yapanlara fayda sağlayan, fakat akdin icabı olmayan akde uygun(mülâyim) düşmeyen, cevazı hakkında nass bulunmayan, örfte de yeri olmayan şartları fasit şart olarak değerlendirmişlerdir.

Bu bağlamda onlara göre evlilik akdin-de ileri sürülen şartlar, şu kısımlara ayrılır:

1-Evlilik düzeni, evliliğin tabiatı icabı meydana getirdiği sonuçlara aykırı olan şartlar geçerli değildir ve bu şartlara riayet de gerekmez.
2. Ye-rine getirilmesi şeriatın ruhuna aykırı düşmeyen şartlar. Bu tür şartlara uyulmasında dini açı-dan bir sakınca yoktur. mesela kadının üzerine bir daha evlenmemek, onu başka bir yere gö-türmemek ve kadının, boşama hakkını elinde bulundurmak gibi şartlar bunlardandır.
3. Yerine getirilmesi mekruh olan şartlar. Bir kadının, kumasını boşaması şartıyla bir erkekle evlenmesi gibi şart, bu tür bir şarttır.Şâfiîler evlenme akdinin gereği olan şartların muteber olduğunu, bunların dışında kalanların ise batıl bulunduğunu, fakat “muvakkat evlilik” dışındaki batıl şartların akdin sıhhatine dokunmadığını ileri sürmüşlerdir.

Sahih Evlilik ve Sonuçları:

1-Eşlerin İslâmi ölçüler içerisinde, birbirlerinden cinsel yönden faydalanmaları caiz olur.
2-Sahih nikâh sonrasında, kadın belirlenen mehre, mehir belirlen-meden nikah yapılmışsa kendi emsalleri için belirlenmiş mehre (mehr-i misil) hak kazanır.
3- Kadın nafaka hakkına sahip olur.
4-Kadının şart koştuğu mehiri almak şartıyla kocasının ken-disi için hazırladığı, kendi statüsüne uygun olan eve gitmesi gerekir.
5- Sahih nikah evlilik ak-rabalığı (sıhrî hısımlık) oluşturur.
6-Çocukların baba bakımından nesebi sahih olur.
7- Eşler arasında miras hakkı doğar, geride kalan, ölene mirasçı olur.
8- Birden fazla kadınla evli olan erkeğin eşleri arasında adaleti gözetme yükümlülüğü doğar.
9- Dinin emir ve yasaklarına uygun olan hususlarda kadının kocasının isteklerini yerine getirme sorumluluğu oluşur.
10-Eşlere birbirlerine karşı iyi davranma ve aralarında iyi geçinme sorumluluğu getirir.
11-Erkek, eşine karşı her türlü şiddet uygulamadan uzak durmak, buna karşılık kadın da dinin yetki verdiği yer ve ölçülerde kocanın tedip hakkını kabul etmek durumundadır

Fasit Evlilik ve Sonuçları:

Fasit evlilik; rükünleri ve in’ikad şartları tam olmakla birlikte, sıh-hat şartlarında eksiklik bulunan evliliktir. Fasit evlilikte eşlerin evliliği sürdürmeleri caiz de-ğildir, derhal ayrılmaları gerekir. Eşler kendiliğinden ayrılmadıkları taktirde hakim onları ayırır. Cinsel birleşmeden önce bozulan fasit nikah hiçbir sonuç doğurmaz.

Fasit nikah sonra-sında cinsel ilişkide bulunulmuşsa, hukuken şu sonuçlar doğar:

1- Kadın mehir alma hakkı ka-zanır. Ancak, emsal mehir (mehr-i misil) ile, belirlenmiş mehirden (mehr-i müsemmâ) hangisi az ise, onu talep edebilir. Hiç mehir belirlenmemişse,mehr-i misil hak eder.

2- En az altı ay, en çok bir yıl içerisinde doğacak çocuğun nesebi sahih olur.

3- Evlenenler arasında evlilik akraba-lığı (hısımlığı) doğar.

4- Kadının iddet beklemesi gerekir.

5- İddet içinde kadına nafaka alma hakkı doğar.Bu ayrılık boşanma olmadığı için, eşlerin boşanma hakları eksilmiş olmaz.

Batıl Evlilik ve Sonuçları:Rükünlerinde veya meydana gelmesi (in’ikad) şartlarında bir eksiklik bulunan evliliğe batıl evlilik denir. Batıl olan nikah, hukuken yok hükmündedir, böyle bir evlilik hukuken tanınmamakta ve bu tür bir nikah akdi, birleşme olsun veya olmasın hiçbir hukuki sonuç doğurmamaktadır.

*Ebu Hanife, bir kimsenin, mahremlerinden biriyle evlenmesini, batıl nikah kapsamında değil, fasit nikah kapsamında değerlendirmiş, doğacak çocuğun babasız kalmamasını tercih etmiştir. Hukuk-ı Aile kararnamesi de Ebu Hanife’nin görüşünü kanunlaştırmıştır.

Mut’a Nikahı:Mut’a nikahı, “aralarında dinen evleme engeli bulunmayan bir erkekle bir kadının, erkeğin kadına vereceği bir bedel karşılığında belirli bir süre karı-koca hayatı yaşamaları hususunda anlaşmaları manasına” gelir. Şia’nın Caferiyye kolu dışındaki mezheplere göre mut’a nikahı İslam’ın yasakladığı bir evlilik türüdür ve haramdır. Mut’a nikahı, bazı alimlerce batıl evlilik içinde telakki edilirken, bazılarınca fasit evlilik içinde mütalaa edilmiştir. Burada, doğacak çocuğun nesebinin sahih kılınma gayreti dikkat çekmektedir.


ALINTIDIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 13Haziran 2015, 12:28   Mesaj No:7
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:35
Cinsiyet:
Mesaj: 3.298
Konular: 784
Beğenildi:132
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Omü islam hukuku 1-7.ünite özetleri

7.ÜNİTE




EVLİLİKTEN DOĞAN MALÎ HAK VE SORUMLULUKLAR


MEHİR: Fıkıh literatüründe, sadâk, nihle, ferîda,tavl, hibâ, ecr, ukr ve nikah kelimeleriyle de ifade olunur ve “nikah akdinin sonucu olarak kocanın karısına ödemek zorunda olduğu para veya mal” anlamında kullanılır. “Mehir, kadının bedeli veya ondan istifade imkanının karşılığı değil, bir ömür boyu beraber yaşama arzusunun sembolik alametidir ve hediye kabilindendir.” Mehir, Kur’an ve Sünnet nasları ile sabit bir ödemedir. Malikiler, mehri nikah akdinin bir rüknü olarak değerlendirmişler ve mehirsiz nikahı geçerli saymamışlardır. Çoğunluğu oluşturan alimler ise, mehri nikahın sonucu olarak kabul etmişler, ve nikah esnasında belirlenmiş olup olmamasına bakmaksızın, kadının mehir alma hakkını tanımışlardır.

Para, malî değeri olan ve şer’an Müslüman’a yasaklanmayan (mütekavvim) mal ve eşya,ekonomik değeri olan menfaat –mesela bir mülkün belirli bir süre kullanım hakkı, belirli bir süre hizmette bulunmak – mehir olarak belirlenebilir. Ekonomik değeri olmayan menfaatler –mesela bulunduğu şehirden başka şehre göç etmemek gibi- mehir olarak belirlenemez. Fukâhaya göre belirlenen mehrin geçersiz olması akdin geçersizliğini gerektirmez. Bu durumda kadına mehr-i misil ödemek gerekir.

Hanefîler Mehrin alt sınırının on dirhem (On dirhemin o günkü değeri iki kurbanlık koyun değeri kadardır.) olduğunu söyler. Mehrin miktarının belirlenmesinde tarafların ekonomik şartlarının ve toplumun örf ve adetlerinin de dikkate alınmasının uygun olduğu söylenebilir. Kadına verilen mehir, onun rızası dışında kocası tarafından bile geri alınamaz. Ancak, kadından borç olarak alınabilir ve anlaşılan zaman içinde geri ödenir. Kadın aldığı mehrini evin ihtiyaçları için, kendi ihtiyaçları ya da çocukların ihtiyaçları için harcamak zorunda da değildir. Yalnız Ahmed b. Hanbel, Hz. Şuayb’ın, kızı ile evlendirme şartı olarak Hz. Musa’ya sekiz yıl çobanlık yaptırmasını (Kasas 28/27) delil göstererek, sadece babaya bir meblağ alma hakkı tanımıştır.

Mehir Çeşitleri:

1-Mehr-i Müsemmâ:Bu, miktarı taraflarca belirlenmiş mehir anlamına gelir.a-Peşin Mehir (Mehr-i Muaccel): Nikah akdinde peşin ödenmesi kararlaştırılan mehre peşin mehir (mehr-i muaccel) denir.b-Ödenmesi Sonraya Bırakılan Mehir (Mehr-i Müeccel): Belirlenen vade gelmeden, mehir, sahibi tarafından talep edilemez.Taraflar mehir miktarını belirlemekle birlikte, ödeme şeklini tespit etmemiş olurlarsa, örfe göre hareket edilir. Taraflar-dan birinin ölümü halinde veya boşama durumunda mehrin vadesi geldiği kabul edilir.

2-Mehr-i Misil: Kadının emsali dikkate alınarak belirlenmiş olan mehre “mehr-i misil” denir. Nikah sırasında mehrin belirlenmiş olmaması, mehir olamayacak malın mehir olarak belirlenmesi,tarafların mehirsiz evlenmeyi kararlaştırması, mehrin miktarının belirlenip belirlenmediği veya miktarı konusunda anlaşmazlığın bulunması gibi durumlarda mehr-i misil ödemek gerekir.Mehr-i misilin belirlenmesindeki kriterler: kadının babası tarafından yaş, güzellik, mal,dindarlık, bekarlık veya dulluk, şehir, zaman, akıl, bilgi, güzel ahlak, çocuklu olmak veya olmamaktır.

Kadının Mehrin Tamamına Hak Kazandığı Durumlar:

1-Sahih ya da fasit nikah sonrasında birleşme (zifaf ) gerçekleşmişse
2-Nikah yapılmış fakat birleşme olmadan eşlerden biri ölmüşse(Bu takdirde, mehir belirlenmemiş idiyse, kadın mehr-i misil alır)
3-Nikah sonrasında, zifaf gerçekleşmemiş olmakla birlikte eşler arasında sahih halvet meydana gelmişse, Hanefiler’e göre, bu takdirde de, kadın mehrin tamamını alır.

Sahih halvet:Aralarında nikah akdi bulunan kimselerin bir başkasının görmeyeceği veya ani-den gelmeyeceği bir ortamda baş başa kalmaları diye tanımlanan sahih halvetin (halvet-i sahî-ha)böyle bir hukukî sonucu doğurması için,

• Eşlerin yanında aklı başında üçüncü bir şahsın varlığı gibi tabiî bir engelin,
• Birleşmeye engel herhangi bir hastalık gibi hissî bir engelin,
• Ay hali (hayız), lohusalık, ramazan orucu, ihram gibi dinî bir engelin bulunmaması şarttır.

Kadının Mehrin Yarısına Hak Kazandığı Durumlar: Sahih nikah ile evlenmiş olan kadın, cinsel birleşme veya -halveti cinsel birleşme gibi kabul edenlere göre- sahih halvetten önce boşanırsa, bu durumda miktarı daha önce belirlenmiş olan mehrin yarısını hak eder.

Kadının Mehir Hakkını Kaybettiği Durumlar: Nikah sonrasında, cinsel temas ve halvet-i sahiha öncesinde, kadının sebep olmasıyla ayrılık gerçekleşirse, kadın mehir alma hakkı düşer.Kadının dengi olmayan biri ile evlendiğinde, velisinin itirazı üzerine, hakimin nikahı feshetmesi durumu gibi.

Müt’a: Mehir belirlenmeden kıyılan bir nikahtan sonra, temas yahut sahih halvet olmadan boşanan kadına verilecek mali destek anlamında kullanılır. Mehir tayin edilmeden evlenen kadına “müfevvida” denir. Bu durumdaki kadına mut’a verilmesi gerektiği, ayetle sabittir. Müt’anın belirlenmesinde eşlerin sahip oldukları servetleri ve yaşadıkları beldenin örfü dikkate alınır. Ancak müt’a mehr-i misilin yarısını geçemez. Mehir belirlenmiş olsun olmasın, cinsel temastan sonra boşanmış olan eşe müt’a vermek müstehap; Mehir belirlendiği halde cinsel temas olmadan boşanan eşe müt’a vermek ise mubah sayılmıştır.

ÇEYİZ: Kadının koca evine eşya götürme diğer bir ifadeyle çeyiz hazırlama yükümlülüğü yoktur. Evlenen kadının tüm ihtiyaçlarını karşılamak kocanın görevidir. Hanefîlere göre koca tarafından hazırlanan çeyizin mülkiyeti de kocaya aittir. Kadının çeyiz olarak getirdiği veya babası tarafından çeyiz olarak verilen eşyanın mülkiyeti ise kadına aittir.

NAFAKA: “Harcamak, tüketmek” manasındaki “infak” mastarından türetilen “nafaka” kelimesi azık, ihtiyaçların karşılanması maksadıyla harcanan para vb. maddî değerler anlamına gelir.Terim olarak geniş anlamıyla “hayatiyetin ve yararlanmanın devamlılığını sağlamak için yapılması zorunlu olan harcamaları” ifade eder. İslam hukukçularının ittifakı ile evlilik nafakasının alacaklısı kadın eş,sorumlusu da kocadır. Kocanın nafaka yükümlülüğü Hanefîlere göre, nikah akdinin tamamlanması ile, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelîlere göre ise karının kocasına teslim edildiği tarihten itibaren başlar. Kocanın zengin veya fakir olması,sıhhatli veya hasta ve sakat bulunması da sonucu değiştirmez. Zahirî fakihler bu konuda çoğunluk fukahâdan ayrılarak, zengin olan kadının, fakir olan kocasının nafakasını karşılamak yükümlülüğünde olduğunu söylemişlerdir.

Kocanın eşine temin etme yükümlülüğünde olduğu nafakanın kapsamına şunlar girer:
a. Yiyecek ve içecekler
b. Giyecekler
c. Mesken
d. Tedavi masrafları ve ilaçlare.

Hizmetçi Hizmetçi temininin nafaka kapsamında değerlendirilebilmesi için şu şartlar aranır.

1. Koca, hizmetçinin masraflarını karşılayabilecek malî güçte olmalıdır.
2. Kadının kendi statüsündeki (emsâli) kadınların hizmetçi bulunduruyor olması veyahizmetçiye muhtaç bulunması

*Kocanın fakir olması sebebiyle eşinin nafakasını sağlayamaması durumunda Hanefîlere göre karının mahkemeye başvurarak nikahı fesh davası açma hakkı yoksa da fukahâ çoğunluğu, bu durumda kadının fesh davası açma hakkı bulunduğunu savunmuşlardır.

Evlilik Nafakasının Şartları ve Düşmesi:1-Evlilik sahih bir akitle meydana gelmiş olmalıdır. Fâsit veya batıl olan nikah akitleri nafaka yükümlülüğü doğurmaz.2-Kadın, kocasıyla birlikte ikamet edeceği meskene gelmekten ve evliliğin tabiî gereklerini yerine getirmekten imtina etmemelidir.3-Çalışmasına kocası izin vermediği halde bir işte çalışan kadının da nafakası düşer.* Kadının gayr-ı Müslim (ehl-i kitap) olması da nafaka hakkına engel değildir

İddet Dönemindeki Evlilik Nafakası: İddet bekleyen kadın, şu durumlarda nafaka alabilecektir:a. Ayrılık koca tarafından gerçekleştirilmişse, ayrılığın sebebi ister hukuka uygun olsun,isterse olmasın, koca nafaka yükümlüsüdür. b. Kocanın irtidat etmesi veya hürmet-i müsâhere meydana getirecek bir fiil işlemesi gibi tasarruflar hukuka aykırı tasarruflardır ama, bunlarda ayrılık sebebi olduğu için kocanın nafaka yükümlülüğü devam etmektedir.c. Ayrılığın karının hukuka uygun tasarrufları sonucu gerçekleşmesi durumunda da kocanın nafaka yükümlülüğü devam eder.

Şu durumlarda kadının nafaka hakkı düşer:

a. Ayrılık hukuka uygun olmayan sebeplerle kadın tarafından gerçekleştirilirse kadın nafaka hakkını kaybeder.
b.Kocanın ölmesi sebebiyle ölüm iddeti bekleyen kadının da nafaka hakkı söz konusu değildir. Bu durumdaki kadının hamile olup olmaması da sonucu değiştirmez.Kocası ölen kadının, ölen kocaya mirasçı olacağı, buradan alacağı miras payı ile nafakasını temin edebileceğini düşünmüşlerdir.


ALINTIDIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 27 Mayıs 2017, 20:48   Mesaj No:8
Avatar Otomotik
Durumu:Şaban TRL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 57758
Üyelik T.: 27 Mayıs 2017
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 2
Konular: 0
Beğenildi:2
Beğendi:1
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart

Allah razı olsun. Çok güzel hazırlanmış. Diğer ünitelerin özetleride var mı acaba?
Mihrinaz beğendi.
Alıntı ile Cevapla
Alt 27 Mayıs 2017, 21:52   Mesaj No:9
Medineweb Baş Editörü
Mihrinaz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Mihrinaz isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 14593
Üyelik T.: 15 Kasım 2011
Arkadaşları:15
Cinsiyet:Anne
Memleket:MEDİNEWEB
Yaş:44
Mesaj: 12.716
Konular: 1315
Beğenildi:12541
Beğendi:9260
Takdirleri:28574
Takdir Et:
Standart

Alıntı:
Şaban TRL Üyemizden Alıntı Mesajı göster
Allah razı olsun. Çok güzel hazırlanmış. Diğer ünitelerin özetleride var mı acaba?
Ecmain...Aşagıdaki linkte diger ünitelerde var.Kolay gelsin.

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
__________________

~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~




Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
islam hukuku ünite 6 Medine-web İslam Hukuku-I 0 22 Aralık 2013 19:40
islam hukuku ünite 4 Medine-web İslam Hukuku-I 0 22 Aralık 2013 19:38
islam hukuku ünite 3 Medine-web İslam Hukuku-I 0 22 Aralık 2013 19:37
islam hukuku ünite 2 Medine-web İslam Hukuku-I 0 22 Aralık 2013 19:36
islam hukuku ünite 1 Medine-web İslam Hukuku-I 0 22 Aralık 2013 19:35

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.