|
Konu Kimliği: Konu Sahibi esracık,Açılış Tarihi: 04 Şubat 2010 (23:17), Konuya Son Cevap : 12 Şubat 2011 (10:31). Konuya 5 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
04 Şubat 2010, 23:17 | Mesaj No:1 |
Dünyanın En Çok Okunan Kitapçığı AVON Katologu ! Dünyanın En Çok Okunan Kitapçığı AVON Katologu ! Devlet memurlarının, özellikle bayanların ellerinde kutsal bir kitapçık geziyor yıllardır. Bu katalogla yüzler nurlanıyor, tüylenmeler gecikiyor, cemaatler kuruluyor, herkes birbirine sıkı sıkıya bağlanarak kardeşlik, ülküdaşlık sağlanıyor. İnsanlar birbirine ürün satarak geçiniyor, gençleşiyor. Kotasını, yani zikrini tamamlayana yeni kapılar açılıyor, yeni zikirler veriyorlar, saadet yurdu olan kozmetik cennetine uçuyorsunuz. Her ay, başka insanlara tebliğ etmek zorundasınız. Kozmetik ürünlerin kalitesinden, taksit imkânlarından bahsederek mürid topladıkça sizin ürünleriniz daha ucuza geliyor ve siz herkesten güzel oluyorsunuz? Modern kadınlar, Avon Kataloğu okudukları kadar Kuran okusalardı, önce kendi çocukları ve erkekleri sonra da ümmet kurtulacaktı ama olmadı! Madem bu çağın bir dili var, ben de elimden geldiği sürece “Avon Kataloğu Tefsiri” yaparak sizleri aydınlatmaya çalışacağım bilmiş olun. Bülent Akyürek | |
Konu Sahibi esracık 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Tesettürlü Erkek Aranıyor | Serbest Kürsü | Mihrinaz | 10 | 3945 | 23 Nisan 2010 23:44 |
Dini - Siyasete, Siyaseti- Ticarete... | Serbest Kürsü | esracık | 0 | 1266 | 07 Nisan 2010 21:55 |
Suriye Zindanlarında Bakın Neler Olmuş ... | Serbest Kürsü | ibrahim73 | 6 | 2114 | 02 Nisan 2010 16:27 |
ERGENEKON ALLAHIN İZNİ İLE KURULDU | Serbest Kürsü | esracık | 0 | 2054 | 26 Mart 2010 18:37 |
SEYYİD KUTUP ÜZERİNE BİR RÖPORTAJ | Anket'ler-Röportaj'lar | Kara Kartal | 6 | 3078 | 26 Mart 2010 14:32 |
05 Şubat 2010, 00:16 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | RE: Dünyanın En Çok Okunan Kitapçığı AVON Katologu !
Bülent akyürek benzetmeyi çok yanlış yapmış. Bir Kozmetik ürününü islami motifler ile vermesi doğru değildir.
|
05 Şubat 2010, 00:17 | Mesaj No:3 |
RE: Dünyanın En Çok Okunan Kitapçığı AVON Katologu !
günümüz gerçegini yansıtsada çok yalnış bir aktarım olmuş!!!!! yazarın düşüncesi | |
05 Şubat 2010, 01:20 | Mesaj No:4 |
RE: Dünyanın En Çok Okunan Kitapçığı AVON Katologu !
Yitiksevda bidaha oku :=) Yanlış yerden bakıyorsun, Bülent abinin niyeti kapitalist ekonomiye katkı yapan kadınların boya badana masraflarına kadının anlayacağı dilden rest çekmek , :=)))))) Benzetme süper olmuş bu arada; diyor ki resmen: Modern Çağın Kadınının Kutsal Kitabı = Avon kitapçığı : Alt replikleri verelim : ayy şu makyaj mazlemesini de aliiim kız sence bu ruj bana yakışır mı ay ne renkk alsammuzgn şu krem nası acaba, cildime ii gelir mi ayşeeehhdüşünceli000 ayyyy şekerim bu parfüm bi indirime girse de şu duşş jelinden üç beş tane alsam bidahaki aya artık indirimler takip ediliiiirrr siparişler veriliiir Her ay takip edilen kutsal ritüelleri !.. Bülent Akyürek'in, ''İçinizdeki Öküze Oha Diyin'' ve '' Öğle Namazına Nasıl Kalkılır '' isimli iki EDEBİ ! eserini okumanızı tavsiye ederim. Ben okudum. Uslüp o biçim O yüzden hiç yadırgamıyorum | |
05 Şubat 2010, 01:37 | Mesaj No:5 |
RE: Dünyanın En Çok Okunan Kitapçığı AVON Katologu !
Yazarımız Bülent Akyürek'le röportaj yapan Renkhaber.com editörü Kadir Sarıkaya, Akyürek'i "küçücük cüssesinden dev cümleler püskürten bir Gladyatör" olarak tanımladı. İşte o röportaj... HABER TARAF : Beynimizi kasvetli edebiyatıyla kıskıvrak pençeleyen Kafka'dan, ezilmiş, kendisine bunalımlardan buhranlar beğenen, hayatın dışına itilmiş insanı kitaplarında adeta tanrılaştıran Dostoyevski'den ve romantik Fransız Edebiyatı'ndan fırsat bulup da kendi içimizden yetişmiş, sahici yazarlarımıza dönüp bakamıyordum bile... Fakat 2008 yılında bir isim duydum: Bülent Akyürek... Herkesin dilindeydi...Kitaplarının ulaştığı baskı sayısına, Suç ve Ceza Türkiye'de ulaşamamıştır... Nasıl oldu da bugüne kadar kendisinden habersiz kaldım diye hayıflanmaya başlamışken, derhal kitaplarını alıp okudum ve fark ettim ki Bülent Akyürek, küçücük cüssesinden dev cümleler püskürten bir Gladyatör'dür... Kendisiyle röportaj yapma fikri zihnime aylar önce yerleşmişti. Fakat dilinden böylesine ateşli oklar saçan bir yazarın karşısına, gardını alıp çıkmazsan adamı paçavraya çevirirler, bunun da bilincinde olarak antidepresanımı yanıma aldım ve hiç beklemediğim bir anda Bülent Abi'nin telefonuyla uyanıverdim: '' Ben Bursa'dayım.. '' Heyhat ki ayda ancak bir kez yolumun düştüğü Bursa'da tevafuk eseri karşıma çıkmıştı... O uykusuz bir halde Çorum'dan yollara düşüp gelmişti. Türkiye'yi karış karış geziyor ve maddi hiçbir menfaat talep etmiyor! Bu işi safvet dolu bir kalple yapıyor... İstanbul'da denk gelemedik, Ankara'da rastlaşamadık, fakat tevafuk bizi Bursa'da, Ulu Cami'nin bahçesinde buluşturdu ve kılıçlar kına girdi, Bülent Akyürek meydana çıktı, kalemini kınından çıkardı, uzun, fakat zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığımız harikulade bir "sohbet" ortaya çıktı... Böylesine röportaj denmez, zira röportaj, samimiyetsiz soruların orta yerde cirit attığı, resmi bir atmosfer içerisinde olur, böylesine "tahrip gücü yüksek saatli bir bomba" denebilir ancak... K.Sarıkaya: Kitaplarınız, son yıllarda Türkiye' de büyük yankı uyandırdı... Kişisel Gelişim' i hedef alarak yazdığın kitaplardan bahsediyorum elbette... Size göre, yazdığınız kitaplardan yola çıkılarak '' Kişisel Gerileyiş Sektörü '' diye bir sektör oluşabilir mi ? Bülent Akyürek: Oluşur, oluşuyor da zaten. Birkaç kitap çıktı bu anlamda. Zaten kapitalizmin işleyişinde de bu vardır. Antisinden kazanır, düzgününden kazanır, eğrisinden kazanır, bir şekilde kazanır. Kişisel Gelişim kitaplarından kazandılar, bir adam çıktı, kişisel gelişimin zararlarını anlattı, bir kitap yazdı, baktı ki bu da hava yapıyor, yani bu işte de ekmek var, burdan da yola çıkılarak bir sektör kurulabilir. Bunu hissettiği an, bu sefer oraya oynar. Kısacası bir şekilde bunlar kazanır. Tabi bizim burada muaf tutulacağımız bir konu var; biz bunu safiyane yaptık. Hani ne derler, Allah rızası için yaptık ! Ümmetin çocukları bu zararlı kitapları okumasın diye yaptığımız safiyane birşey... Kazanamadık da ! Bir şey de kazanamadık...Ama bundan sonrası, bak ben karşı değilim, akıllı uslu biçimde, hakikaten, benim eksiklerimi görüp, kişisel gelişimin dibine kibrit suyu döken, ( akıllı ama ! ) mantıklı, sarsıcı, bizim eksiklerimizi kapatan ( taklitçi değil ! ), kitaplar olursa, ben de sonuna kadar desteklerim.. Hiç problem değil... Maksat, bizim bu kişisel gelişim illetinden, kanserinden kurtulmamız. Az önce, seninle CKM' ye gittik, orada da gördün, üç bin çeşit kişisel gelişim kitabı var. Ivır zıvır, isimleri hep '' ucubik '' isimler, gördün mü ? Mesela bir tanesinin adı '' Kendini Fişekle ''... K. Sarıkaya: Tonlarca var... Hatta neydi kitapçıda gördüğümüz, Gizli Telkinle Kuran Terapisi miydi ? Öyle birşeydi galiba... Bülent Akyürek: Evet, evet... Kapağına baktık o kitabın ama içine de bakacağız... Ama içi rahmani olsa bile, Gizli Telkinle Kur'an Terapisi ( üstüne basa basa söylüyorum ), bak kitabı hiç okumadım... Bu kitabı gördük ve kapağına baktık... İçi rahmani de olabilir, hiç önemli değil... Gizli Telkinle Kuran Terapisi !... kitabın adı bu.. Kuran, apaçık bir kitaptır. Biz Kuran' ı size apaçık olarak indirdik... Ayet bu ! Şimdi bak, apaçık olan birşey, gizli oldu orada... Terapi... Terapi kelimesi, Kuran-ı Kerim' le, apaçık indirilmiş bir kitap olan Kur'an-ı Kerim'le nasıl yan yana gelebilir ? Gelmez ! Kuran, rahmettir... Biz onu sizlere rahmet olarak indirdik '' diyor Allah... Rahmet ne oldu ? Terapi oldu... Üstüne basa basa söylediğim şeylerden bir tanesi... Nedir o ? '' İnşallah' ı unutturur, umarım dedirtirler ''... Caminin bahçesinde inşallah dersin, bir sakıncası yoktur. Müslüman müslümanı gördüğü zaman, ortak mekanlarda, birbirlerine '' inşallah '' derler, bunun hiç sakıncası yoktur, ama aynı Müslüman çalıştığı daireye giderse, ağzından '' inşallah '' kelimesini kaçırmamak için gece boyunca prova yapar ! Müdürüm bana bir şey derse, inşallah dememeliyim, umarım demeliyim '' der kendi kendine... İnşallah' ı unutup '' umarım '' provası yapan bir sürü Müslüman var.. K.Sarıkaya: İnşallah derse, belki müdürü tarafından yanlış anlaşılacak, yaftalanacak... Bülent Akyürek: Tabi ki... Ama bakıyorsun, gönderme açısından bir şey yok. Mesela bir ateist - umarım - der... Ateist - umarım - der, fakat bu kelime, bizim anladığımız anlamda nedir ? İnşallah' tır... Umarım da ne demek oluyor ? Bu kavram olur, kelime olur, dediğimiz gibi, nesne çatıştırma, nesneleri araştırma, o nesneleri tekrar edip ay ışığına tutup ulan bize bu nesneyi verdiler ama, bu nedir, Öğlen Namazına Nasıl Kalkılır isimli kitabımda anlattığım gibi, bir ampul var, elimizde bir ampul var, bu nedir ? K.Sarıkaya: Yeri gelmişken söyleyeyim, Öğlen Namazına Nasıl Kalkılır kitabında, Cumadan Cumaya namaza giden Müslümanları '' İçimizdeki Hristiyanlar '' olarak nitelendiriyorsunuz. Şimdi bazı cemaat gruplarından, şuradan buradan, çok büyük tepkiler geldi, bu adam nasıl böyle bir şey söyleyebilir diye ? Bülent Akyürek: Büyük bir yanlış anlaşılma var burada... K.Sarıkaya: Yani kısaca şunu dediler, peygamberimiz dini sevdirmek için çaba sarfetmiştir. Hatta bir hadis vardır, kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz şeklinde... Böylece, kendisini İslam' la bütünleştirmek isteyen, tabiri caizse '' hevesli '' insanları soğuttuğunuz yönünde bir takım eleştiriler aldınız... Bülent Akyürek: Kolaylaştırın, zorlaştırmayın değil mi ? Müjdeleyin, nefret ettirmeyin... Evet... Ama bu şu demek değil; zorlaştırmayın, basitleştirin demek değil...Şimdi, dinde kolaylık sağlamak başka şey, basitleştirmek başka şey... Basit algılar var... İşte orucu diyet olarak algılarlar, bu basittir, basitleştirmektir, karikatürize etmektir. Mesela, namaz için söylenen '' en kötü ihtimalle jimnastik olarak bedenine geri döner '' gibi telkinlerin ne zararı var canım ? Yahu ama aynı şey olsaydı zaten, namazdaki Allah' ı, inancı, o ibadeti, bütün bu algıları kaldırsan zaten namazdan geriye yoga kalır ! Jimnastik kalır... Bu ikisi aynı şey değil ki. Aynı şey olmasın diye, biri ibadet, biri seni cennete götürür, biri de seni yağlarından arındırıyor olabilir, bedenini güzelleştiriyor olabilir, kocanın gözünde daha güzel olabilirsin, yahut sevgilinin gözüne daha güzel gelebilirsin... Bu daha çok bir et pazarlığıdır. Bunlar böyle... K.Sarıkaya: İçimizdeki Hristiyanlar ifadesini kullanırken, tam olarak kastınız neydi ? Bülent Akyürek: O da şu demek: Cumaya gidenler diye değil. Beş vakit namazı kılmayan, ama Cuma olunca sadece Cumaya giden, ama Cuma ya gidip de sadece iki rekat farzı kılıp, hemen tüyen... Bunlar bana '' dostlar alışverişte görsün '' minvalinde geldi... Mahallenin esnafı Cuma' da bir görünürse, oradan bir kitle oluşturabilir mesela...Tabi bunların içinde doğru düzgün adamlar da vardır. Yahu beş vakit kılamıyorum ama Cuma' yı da kaçırmak istemiyorum '' gibi... Ha, eğer böyleyse, bu adam iyi niyetlidir, kötü niyetli değil, bunu bunun için yapıyorsa, niyeti iyiyse bir sorun yok... ve ben de namaz yüzünden canı yanmış bir adam olarak, namazdan dolayı insanları uyarmışım, tahrik etmişim. Ne var ki bunda ? Mesela biz, kılmadığımız namaz için dayak yesek güzel olmaz mı ? Sen istemez misin ? Namazını kılmıyorsun diye akşam baban senin kemiklerini kırıyor. Güzel bir baba olmaz mı bu ? Eliyle düzeltmeye çalışmış, diliyle düzeltmeye çalışmış, fakat olmamış, gelmiş artık en sonunda kemiklerini kırmış. Doğru mu ? Bana kalırsa bu, güzel bir babadır... En azından menajer annelerden daha güzeldir ! Düşün ki modern babalar çocuğunu neler için dövmüyor ? Mesela İngilizce kursuna gitmedi diye dövüyor... Karne kırık geldi diye dövüyor, çirkin kız sevdi, niye güzelini sevmedi diye dövüyor... Bilgisayarı neden başkaları kadar iyi kullanamıyor diye dövüyor... Ne var yani, bir baba çıksa da çocuğunun kulağını bükse, bunu da namaz için yapsa, yahut oruç için bükse, fena mı olur ? K.Sarıkaya: Zaten biliyoruz ki, namaz kılan bir insan gözünü bütün kötülüklere kapatır... Bülent Akyürek: Kesinlikle... K.Sarıkaya: Başka bir şey göremez zaten... Bülent Akyürek: Bir bataklığı kurutur... K. Sarıkaya: Ölümü unutmaz ! Bu adam kalpazan olmaz, bu adam rüşvet almaz, bu adam hırsızlık yapmaz, bu adam zina yapmaz vs... Bülent Akyürek: Aynen öyle ! Sen, namaz kılan adamın başını işte böyle bağlarsın ! Namaz kılan kişi, kendini bütün kötülüklerden men eder. Bunu yapmakta ne var ? Sen bana desen ki - Bülent Abi sen namazını kılmadın- iki defa söyledin, üç defa söyledin, en sonunda, - Ya Bülent abi sen niye namazını kılmadın ? - Şimdi ben bundan alınıp gocunmak yerine, şunu demem lazım: En azından bizi seven bir arkadaşımız var, ve kılıcı ensemizde ! Ensemde Ahmed' in, Mehmed' in kılıcı var... Namazımı kılmadığım zaman bu adamlar artık bana terso yapmaya başlayacaklar. Bu güzel birşey. Yoksa, bizi bu gün bu durumlara getirenler, '' laik '' arkadaşlarımız değil mi ? Seni içkili görür - Olsun abi ya, insanlık halidir, içmişsindir vardır bir hikmeti, sonra başka bir yerde görür - Olur abi sen de erkeksin, ne var ki bunda ? Olmuştur bir kere - der... Evet, işte bizi bu hale laik arkadaşlar getirdi... Şimdi bizi, namaz için, oruç için, döven yahut kulağımızı çeken, hiç olmadı nasihat eden bir arkadaşımız olsaydı, daha hayırlı bir şey olurdu... Benim bu yaptığım, canı yanan bir adamın, namaz için, birilerini azarlamasıdır... Bunda çok büyütülecek birşey yok... K.Sarıkaya: Şimdi Kişisel Gelişim' e tekrar geri dönelim. Sen Kişisel Gelişim' i bir nevi '' din '' olarak görüyorsun. Batının oluşturduğu, Allah' ın gerçek dinine karşı bir antitez gibi... Bülent Akyürek: Hatta ben şunu da diyorum; kişisel gelişim kitaplarını okuyan kişi, Kur' an-ı Kerim' i tersten okumuş olur ! Herhangi bir kişisel gelişim kitabından bir cümle, ya da bir paragraf al, Kur' an-ı Kerim' den herhangi bir ayet al, Kur'an-ı Kerim' deki bir ayetin tersi kişisel gelişimde bir cümle, ya da kişisel gelişimdeki bir cümle, tersinden okunursa Kur'an-ı Kerim' de bir ayet oluyor... Çünkü kişisel gelişim kitapları şeytani birşey. Şeytan, el attığı için tabi ki Kur' an' ın tersi oluyor... K.Sarıkaya: Peki kişisel gelişimciler, neyi hedefliyorlar sana göre, yani amaçları ne ? Dininden, maneviyatından ve mukaddesatından uzaklaşmış bir toplum oluşturmak mı ? Bülent Akyürek: Tabi ki... Hal böyle olursa, zalim bir topluluk olursa, nefsine düşkün, kibrine düşkün, canına düşkün, kendine kıymet veren bir toplum olursa, tüketir. Tüketirse de onlara malzeme satar. Kapitalizm, hayatında sufi ister mi ? '' İşte buzdolabı yaptım, çamaşır makinesi getirdim, bu arabanın özellikleri şöyle iyi böyle güzel '' diyor, ama mesela bir sufi, hurma ağacının dibinde, iki lokma ekmeği var, kapitalisti gözü görmüyor. Kapitalizm böyle bir adam ister mi ? İstemez ! Bize olan kızgınlıkları niye peki bu adamların ? Kapitalizm şunu diyor; '' Biz tam insanları coşturmuşuz, kanlarını hızlandırmışız, tüketmeleri için bir sürü çaba harcamışız, bilim dalları oluşturmuşuz, kitaplar yazmışız, kaset doldurmuşuz. İnsanlar tüketsin, nefsini doyursun, her istediği güzellikten payını alsın, bizim ürettiğimiz mallardan satın alsın, biz de buradan kazanalım '' Sonra ne oldu ? Bir tane adam çıktı ve dedi ki '' Bırakın bu işleri, bu işlerde hayır yok, cennet cehennem diye bir şey var. Attığımız bütün adımlarda helal haram diye birşey var. Dünya bitecek, tükenecek ve hepimiz öleceğiz. Sonuçta günde beş defa en iyi yemekten yesen de, yemesen de, akşam olacak, gece olacak ve sabah uyanacaksın... Simit yedik mesela seninle az evvel... Doyduk mu? Evet doyduk... Tabi bunları söyleyen adam onların hoşuna gitmez. Çünkü bu adam, ticari olarak, onların karşısına dükkan açmış bir adamdır ! Benim dükkanım mı var ? Yok... Ama ticari olarak her kişisel gelişimcinin, burs veren adamın, kaset satan adamın, kitap yazan adamın, karşısında, sanal-düşman bir dükkanım ben... Başlı başına... K.Sarıkaya: Mesela yoga kursları var... En basitinden söyleyeyim, 400 dolar gibi astronomik bir rakam, bir seans için o da. Bir takım tekniklerle, Budizm' den apardıkları tekniklerle, insana sözde bir rahatlama sağlıyorlar... Peki bu Kişisel Gelişim, insanlara fayda sağlayacak hiçbir şey öğretmiyor mu ? Bülent Akyürek: İslami açıdan fayda ve zarar tartışılır birşey. Sana faydası olan bir şeyin, bütün dünyaya, topluma, canlılara, havaya, tuza, suya zararı olabilir. Bu fayda mıdır ? Bu, sana bir faydadır, belki de başkasına zarardır. Ya da, sana fayda gibi gelen şey, hakikaten de, ölçtüğünde, biçtiğinde, tarttığında dünyada sana faydalı bir şey. Ama, dünyada sana dört dörtlük olan faydalı bir şey, seni cehenneme götürecekse, bu bir fayda mıdır ? K.Sarıkaya: Dünya için faydadır belki ama, ahiret için zarardır... Bülent Akyürek: Bizim işimiz de zaten onlarla değil. '' Abi ben zaten öte tarafını bilmem, etmem, inancım da yok, ben tabi ki dünyaya geldim, işime bakarım, ben bunlardan tatmak istiyorum, öbür tarafta da sen nereye gideceksen git '' diyorsa, bizim o adamla işimiz yoktur. Bizim işimiz, çeyrek porsiyon da olsa Müslüman, yarım porsiyon da olsa Müslüman, bir de en kötü ihtimalle ailesi Müslüman olanlarla, velhasıl ümmetin kandırılmış çocuklarıyla... Bizim sorunumuz budur, onları uyarabilmektir. '' Bu kitapları bırak '' Kişisel Gelişim kitabını taşıyan el, abdest almadan bir daha Kur'an' a dokunmamalı ! Zira bu kitaplar dine tamamen zıt ! K.Sarıkaya: Yani sen bir nevi şunu söylüyorsun; Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser ! Bülent Akyürek: Aynen öyle ! K.Sarıkaya : Yılgın Türkler isimli kitabınızda, Karl Marx hakkında, '' samimi bir müslüman '' gibi bir tabir kullandınız, şaka yollu da olsa. Karl Marx' ın ekonomik mülahazaları, sana göre İslam' ın ekonomik yapısıyla bağdaşıyor mu ? Bülent Akyürek: Bu uzun bir tartışmadır. Demek istediğim şu, Marx; paylaşımcı, bölüşümcü, ekonomik olarak eşitlikçi... İslam' ın istediği şeylerin hepsini o da istiyor ! Bizim dediğimiz şey şu; ama, Allah inancı yoksa, La İlahe İllallah dememişse ve Kelime-i Şehadet getirmemişse, fikirlerini Allah adına söylemiyorsa, bunun da bir anlamı yok. Yani tıpkı, ateistlerin sahte dinleri olan '' ahlâk '' gibi. Ateistler de der, '' ben ahlâklıyım ''... Ama senin ahlâkının bizim için bir değeri yok. Senin ahlâkın bizim için beş kuruş etmez. Sen o ahlâkı kimin için yaptın ? '' Bana güzel adam desinler, ahlâksız demesinler, '' ... Kendi reklâmı için elbette ! '' Ben ateistim, ama ahlâklıyım, başka ateistler var, onlar da ahlâklı '' diyebilsinler diye... Senin buradaki ahlâkın, ateizmin cilâsı. Sen ateizmi parlatıyorsun orada... Hakkında '' Ateist ama, ahlâklı bir adam '' demeleri için ! Bütün ömrünü buna vermiş. '' Ahlâklı yaşayıp öleceğim, ama ateist olacağım ''... İnsanlar da sana diyecekler ki '' Ateistti ama, çok ahlâklı bir adamdı... '' Şimdi o ahlâk seni ne hale getirir ? Sen ateistsin, zaten bir suç işlemişsin, bir de o ateist yaşantını ahlâkla cilaladın, pazarladın, vitrine koydun... Beş kuruş etmedi ! Biz hareketlerimizi Allah rızası için yapmayıp, adımlarımızı Allah rızası için atmadığımız zaman, bağlarımızı Allah' la kurmadığımız zaman, bu ahlâkın bize hiçbir faydası yoktur. Zaten onların ( ateistlerin ) ahlâk dediği şey, dinde bize farz olan şeydir... Ama bu dinde olmak kaydıyla tabi ! İçinde iman olursa, Allah' ı kabul edersen olur. Yoksa dışında olursan, beş kuruş etmez. '' Ben hırsızlık yapmam, Kur'an a göre haramdır ! '' demek başka şey, '' Ben, hırsızlık yapmam, zira namuslu ve şerefli bir adamım ! '' demek başka şeydir... İkincisinin hiçbir önemi yok ! Bana ne senin namusundan, şerefinden ? Sen hırsızlık yapmadın ki, namuslu ve şerefli olarak kal diye ! Allah' a karşı gelmemek için yapmadın ki onu ? Yine kendini parlattın ! Kısacası, dediğimiz şey şu; biz bu adamların ellerinden her şeylerini alacağız ! Bu vızır vızır konuştukları, sürekli olarak, topluma ezberlettikleri bir sürü şeyi, abidik gubidik felsefeyi, cümle kırıntılarını bunların elinden alacağız. Yaptığımız şey, hakikate davet edip, doğruyu söylemektir. Biz doğruyu söyleriz... Bir Müslümana farzdır bu ! Şu an Ulu Cami' nin bahçesindeyiz, Bursa' da, kalkıp ayağa '' Allah birdir ! '' diye bağırabilirim ! Ama tek tek insanların yakasına yapışıp, kafa ata ata '' İnanın lan '' diyemem ! Fakat, '' Niye Allah birdir '' dedin derlerse, '' Yahu bir kere de ben söylemiş olayım bu doğruyu '' yahut, '' Ben size söylemedim, kuşlara da söylemiş olabilirim. Ağaçlara da rahmet olsun diye söylemiştim. Allah birdir ! '' K.Sarıkaya: Bundan bir iki ay evvel, Mevlana' nın Konya' daki türbesiyle ilgili son derece ilginç açıklamalarda bulundunuz. Mesela dediniz ki, adam takıyor galoşu, giriyor içeriye, girişte ödüyor parasını, hiçbir manevi tat almadan alelade bir turist gibi çıkıp gidiyor. '' Siz de buna binaen, '' Samimi olanla, samimi olmayan belli olsun, girişi 50 milyar yapalım, bakalım kim gerçekten Mevlana' yı seviyor ortaya çıksın '' demiştiniz... Bülent Akyürek: Ne olursan ol, yine gel ( giriş beş milyon, yahut üç milyon neyse ) evet, bunun bir fiyatı varsa, burası bir türbedir... Türbenin fiyatı olmaz. Bir de Mevlana '' Ne olursan ol yine gel '' demişse ve burası da bir türbeyse, buraya paha biçemezsin. Ya da biçtiğin paha, Mevlana' ya verdiğin fiyat olur ! O da üç milyon olmamalı. O zaman 50 milyar diyelim, giren girmeyen belli olsun. Biz o zaman o sosyeteyi görelim. Evinde bezini yeni değiştirip, Mevlana Müzesine giden o sosyeteyi o zaman görelim ! 50 milyarı verip girebiliyor mu, giremiyor mu ? K.Sarıkaya:Son yıllarda, tabi sen bu işin içinde olan bir adam olarak gayet iyi biliyorsundur, dikkatini çekmiştir. Sufizm ve Mevlana hakkında onlarca kitap yayınlanıyor. Bakıyoruz bunlara, belki yarısının yabancı kaynaklı olduğunu görüyoruz. Mevlana' yı Batı' dan okumak, bizim bir ayıbımız ve aynı zamanda büyük bir kayıbımız değil mi ? Bülent Akyürek: Tuzak ! Mevlana üzerinden Budizm tehlikesi olduğunu '' İçinizdeki Öküze Oha Deyin '' isimli kitabımda da özellikle vurguladım. Mevlana' nın üzerinden sağlıksız bir yürüyüş yaparsak, ki, onların yaptığı kitaplar hep böyle, Budizm' e gider... Mevlana' nın '' müzesinden '' İslam' a gidilmez. Mevlana' nın '' türbesinden '' İslam' a gidilir ! Oranın önce türbe olması lazım, galoşların çıkması lazım, girişteki o giriş-çıkış üç milyon - beş milyonun olmaması lazım, oranın türbe haline gelmesi lazım ki İslam' a gidilebilsin ! Müze olursa, Budizm' e gidilir. Yapılan şey o... Bir ritüel... Bir turizm hareketidir Mevlana şu an... Bütün dünyada da böyle, çevrede de böyle... Çevre az olsa da, bütün dünya için böyle... '' İyi bir şair var Anadolu' da, bir de şeyhi varmış, iki adam, iki erkek vs... '' Bir de bizim adamlar ( Elif Şafak, Orhan Pamuk ) iki erkek olduğunu sürekli vurgulayıp başka bir şey olduğunu anlatmaya çalışırlar. Bu da tabi onların dikkatini çekiyor, dışardan gelen turistlerin. Böyle bir pazarlama tekniği içinde Hazreti Mevlana bir yerlere yuvarlanıyor... K.Sarıkaya:Amaçları hakikaten tasavvufu öğretmek değil. Bambaşka bir şey... Bülent Akyürek:İşin diğer ticari bir tarafı daha var, o da biliyorsun, '' Semazenler döner sermaye oldu ''... Açılışlar, kokteyller olur diğer yaşam tarzında, bizimkilerde de semazen... Netice ne ? Netice yine akrobatik bir hareket, yine bir ritüel, yine bir açılış, kapanış, ticari bir manevra. Bunlardan da kurtulmak lazım. Yani Hazreti Mevlana' nın müridleri içinde de öyle kafasına esen dönemiyordu. Bu işin bir yetkinliğe erme süreci var, izni var, ehliyeti var, öyle kolay değil, öyle bir şey yok ! Kafasına esen gitti döndü, diye bir şey yok. Sema' nın ta Hazreti Nuh' a dayanan bir tarafı var. Öyle kafasına koyan dönemez, kesinlikle öyle birşey yok ! K.Sarıkaya:Peki üstad, sizin şöyle bir tabiriniz var, kendi kelimelerinizle söylüyorum: kişisel gelişim dinine, genellikle '' kapitalizm '' üzerinden eleştiri getiriyorsunuz. Diyorsunuz ki, kapitalizm bir şeyi yok etmez, değiştirip bir şekilde yine pazarlar... Bülent Akyürek:Yine satar, rengini değiştirip satar... K.Sarıkaya:Son yıllarda kitapçılarda rafları süsleyen Mevlana' nın kitapları, mesela Şems-i Tebrizi' nin Mâkâlat' ı, halka indirgendi. Şimdi herkesin elinde o kitapları görüyoruz... Herkesin bu kitapları alıp okuması bu derin mevzuyu ayağa düşürmüyor mu ? Daha doğrusu, Mevlana ve Şems-i Tebrizi iki masal kahramanı gibi lanse ediliyor... Bülent Akyürek: Polisiye roman oldu işte ! K.Sarıkaya:Ahmet Ümit yaptı bunu... Bülent Akyürek: Zaten süreç böyle işler... Romana çevirirsin, hikaye olur, şiir olur, televizyon dizisi olur, ondan sonra da fıkra olur. Olacağı da budur. Basitleştirme süreci budur zaten. Olay bu, böyle böyle gidecek. Bütün o ağırlıklar alınacak, ortada bir tüy kalınca da zaten bir tehlikesi kalmamış olacak. Mesele bu. Yoksa, Hazreti Mevlana' yı gerçekten anlatsalar, gerçekten ama, o anlattıkları bölüm korunmaz, yok edilir ! K.Sarıkaya:Doğru bilinen bir yanlış daha var, sanki Hazreti Mevlana, dinin yumuşak yüzü gibi algılanıyor. Halbuki Mevlana' nın bir de '' zahir '' tarafı var, şeriat ehli bir alim... '' Ne olursan ol gel '' denilince, bu dinin yumuşak yüzü, tasavvuf tarafıymış, sanki içinde şeriat yokmuş gibi... Bülent Akyürek:Mevlana' da fıkıh var, ağzını Kur'an' sız açmayan, bir mübarektir o... Şeriat ehli bir adam... Nasıl herkese gel diyebilir ki ? Zaten bu söylenen söz ona ait bile değildir... K.Sarıkaya:Kime aittir peki ? Bülent Akyürek: Onun üstünde bir çok tartışma var. O diyor bunun, biri çıkıyor hayır onun değil bunun, bu diye bunun. Biri diyor ona ait değil, zaten Mesnevi' de yok... O cümle parlatıldığı için bunun üzerinden siyaset yapılıyor. Biri diyor ki Ahi Evran Teşkilatı' na yardım olsun diye Ahi Evran Teşkilatı' ndan ticaret yapılsın diye, oradaki çarşılardan, pazarlardan '' Ne olursan ol yine gel '' diye bir motto uydurulmuştur. Oradaki toplumda yaşayan Moğol vardır, Mecusi vardır, veya x bir şey vardır, sanki bu cümleyle '' liberalizmi, '' keşfetmiş... Bak burada da bir tuzak var: Ne olursan ol, yine gel... K.Sarıkaya:Mevlana, ne olursan ol yine gel derken, acaba, gerçekte kimleri kastetmiştir ? Bülent Akyürek:Tövbe edebilmiş, kim olursan ol olabilir, ne pislik yapmışsan yap olabilir, ne gibi katlin, ne gibi hırsızlığın, arsızlığın, cinayetin olursa olsun, hüzünle tövbe kapısına gitmişsen, yakanı paçanı parçalamışsan, uykusuz kalmışsan, 40 gün 40 gecedir yemek yemiyorsan, af diliyorsan, Allah' a karşı mahçupsan, tövbekârsan, biz de vesile olabiliriz, bizi de ziyaret et '' demiş olabilir... Ya da bizim bahçemiz sana da açıktır, biz seni dışlamayız, insan günah işleyebilir, düşebilir, buraya '' düşenler de gelsin '' demiş olabilir... Niye burasından algılamıyorlar ? Bu hepsinde var... Eski tarikatlarda da var, hepsinde var. Düşen de gelir, kalkan da gelir, bunda birşey yok ki. Zengin de gelir tarikata. Niye gelir ? Sabah bir çuval para bırakır, der ki; al bu benim paramla buradaki adamlara çorba dağıt. Fakir de gelir, sabah para bırakmışlardır çorba için, '' ben o çorbayı içmeye geldim '' der... K.Sarıkaya:Bir dergâha girebilmek için, dergâha kabul edilebilmek için binbir günlük bir çile döneminden geçmek lazımdı çok eskiden. Günümüzda bakıyoruz, sosyetenin ünlü simaları hemen bir uçakla Arabistan' a gidip, orada bir Umre ziyareti yapıp sanki bu işin üstesinden kolayca geliyorlar, sanki bu yükümlülüğün altından bu kadar basit bir şekilde kalkabiliyorlarmış gibi, gayet rahat bir şekilde memleketlerine geri dönebiliyorlar ve bu medyada büyük yankı uyandırıyor... Bülent Akyürek:Hemen bir uçak, Hindistan' a git, üç saat filanca şahsı dinle, sertifikanı al, gel. Sertifika toplumu oldu bunlar... Yoksa Yunus eşiklerde kafayı koymuş, odun toplamış, eğri demiş, bir daha düzgününü toplamış... Bu nedir ? Bizim dergâhımıza eğri odun giremez... Bunu biraz da metafor olarak algılamak lâzım. Bizim dergâhımıza eğri odunla bile girilmez, odunun bile eğrisini sokamazsın, bastonun bile eğriyse buraya giremezsin, ne demek ? O da onun tarzı... Her tarikatın tarzı, da ritüelleri de farklıdır. Bir tarikat, siyah üzüm dağıtır, buraya gelen bundan yesin der, biri çay dağıtır, biri sigara serbest der, bu böyledir... Modern anlamda bir hastahane gibi, dahiliye, hariciye, kbb gibi herkes bir şeye bakabiliyor... K.Sarıkaya:Şimdi üstad, senin bu kişisel gelişimi eleştiren kitapların, bilhassa son beş-altı kitabın bu yönde... Bülent Akyürek:Son beş altı kitapta şu var; modernizm, kapitalizm, batı, nesneler, kavramlar, bütün bunlara eleştirel gözle baktığım için, yüksek bir tepeden baktığım için tabi ki sonuçta oraya da varıyor olabilir. Sonuçta dik bir insana, başarı peşinde koşan kibirli bir adama hep karşıyım. ve bunları hazırlayanlar da zaten bunlar, kişisel gelişim kitapları... Biz dikliğe gıcığız. O, yaratılan modern insana, dik insana biraz kızgınız... K.Sarıkaya:Batılı insanın kendini pazarlama yöntemleri var. Bir işadamının karşısındaki ortağına veya satış yapacağı kişiye kendisini nasıl pazarlayacağına dair bir takım '' nasihatlerin '' olduğu kitapları var... Bülent Akyürek: Beden dili, bilmem nesi şuyu buyu, ona baktığın zaman bedenini kendi malı gibi, sermayesi gibi görüp bedenini pazarlama sanatına dönüştüyorlar. Yoksa ses tonunu şöyle kullan, hareketlerini şöyle yap, cilveni böyle yap, ve birşey sat. Bu '' etini pazarlamadan her şeyini, bütün ruhunu pazarla '' anlamı taşıyor. Bir fahişeden tek farkı, sadece etini pazarlamıyor, ya da ucuza pazarlamıyor. Belki etini de pazarlıyor fakat böyle bir vizitesi yok, çok ucuz değil, daha pahalı. K.Sarıkaya:Kişisel Gelişim kitaplarından piyasada binlerce var. Bu kitapların yazarlarından sert eleştiriler, yahut tehditler aldınız mı ? Bülent Akyürek:Hemen hemen yüzde doksanından. K.Sarıkaya: Ne gibi şeyler söylediler mesela size ? Bülent Akyürek: Yüzde onu da şöyle paçayı yırttı: ben bahsettiğiniz adamlardan değilim ! diyerek... Biz daha Müslümanca işler yapıyoruz falan. Ama Müslümanca işler yapanlara da baktığın zaman, peygamber efendimizin beden diline kadar işi getirmiş adamlar da var. Masum VE iyi niyetli yaptım ayakları var bazı adamlarda da... Hani malum, biz Türkler kötülüklerimizi hep iyi niyetle yaparız. İyi niyetli adamızdır biz. Çok kötü durumdaydım, onun için öldürdüm '' deriz... K.Sarıkaya:Ya da iyi niyetten az yatarız, nefsi müdafaadan yırtarız.. Bülent Akyürek:İyi niyet mağduru olduğumuz için. Aslında iyi niyet de tehlikeli birşey. İyi niyet bir insanın, geleceğe, kadere, karşısındaki insanın kaderine, alın yazısına, çizgisine, ilahi senaryoya karşı, bizim o an kendi kuş kafamızla karar verip tatbik etmemizdir... İşte bu iyi niyet. Ben şimdi oturdum, sana baktım, iyisin hoşsun ama, gözünde bir kıvılcım gördüm, sen beş sene sonra çok bozulacaksın, çok fazla günaha girme, götürdüm seni kestim bir yerde. İyi niyetle yaptım ama. Beş yıl sonra bozulacağına emindim zaten ben, şimdiden kurtul diye. Bak senin adına da ben katil oldum, senin yerine ben cehenneme gideceğim. İyi niyete bakar mısın ? İyi niyet böyle birşey. İnsanın kendi mahkemesini kendisi yapması. Hiç kimse bir şeyi ben kötü niyetle yaptım demez zaten ! K.Sarıkaya:Geçmiş kitaplarınızı, İslam' la şereflenmeden evvel yazdığınız kitaplarınızı, cahiliyye dönemi olarak görüyorsunuz... O kitaplarınızda, şu anda içinde bulunduğunuz duruma göre ters olan şeyler var mı ? Bülent Akyürek: Çok da iğrenç kitaplar değil. Cinnetim Cennetimdir, Zamanın Efendisi, Yağmur Getiren Fırtına çok önemli romanlar aslına bakarsan. Ama nedir, şu an içinde bulunduğum ortam ve atmosferden dolayı orada üç beş bir şey var, onun yüzünden cezalıdırlar. Burada edebi ahlâk sorunu meydana çıkıyor. Yağmur Getiren Fırtına, Türkiye' de, 12 Eylül öncesine çocuk gözüyle bakan tek romandır ! ve ilk romandır. Ondan sonra bu filmler yapıldı. Yağmur Getiren Fırtına 90' lı yılların başlarına tekabül eder. Bir iki paragrafı vardır, onu çıkarırsın, romana devam dersin, bu roman çok güzel dersin, bu roman çok güzel bir roman, herkes okusun dersin, bunda birşey yok ki. Benim şu sorunum var: ben o paragrafı oradan çıkaramam. O paragrafı oradan çıkaramadığım için de bunları okuyun diyemem. Onun için de basmam... Problem o... K.Sarıkaya:Yazdığınız kitaplar sebebiyle, sizi en çok eleştiren güruh kimler ? En çok hangi kesimden menfi tenkitler alıyorsunuz ? Bülent Akyürek: Statükocular, kemalistler, kapitalistler, Batı hayranları, işi yolunda giden adamlar, oyunu oynayan adamlar. Zira kitaplarımız ve cümlelerimiz malum; oyun bozar ! Bizim cümlelerimiz oyun bozar, birilerinin oyununu bozar. İşte Çılgın Türkler' in patladığı, ulusalcılığın patladığı, milli fanatizmin patladığı, ırkçılığın patladığı bir dönemde Yılgın Türkler diye bir kitap yazdık, sadece Çılgın Türkler' in '' Ç '' sini kaldırıp '' Y '' yazıyorsun. Ama Yılgın Türkler' le Çılgın Türkler arasında bir cümle benzerlik dahi yok. Benzer bir cümle yok. Çılgın Türkler' le de ilgili bir kitap değildi o, dikkat etmek lazım buna. Ben bu milletin gerçek psiko-ayrıntılarını deşifre ettim ve çok ciddi makaleler yazdım. Geçmişle bugünü harmanladım ve ortaya çıkan ucubeleri anlattım. Gerçek durumlarımızı ortaya koydum. Öyle gazla-mazla şişirilmiş bir şey yapmadım... K.Sarıkaya:Gerçi biz '' gazla '' çalışan bir milletiz... Bülent Akyürek: Sonuçta her şey bir harfle oldu ! Buradan iki şey çıkar: Çılgın Türkler' in bir harfini değiştirdiğin zaman çok karikatür birşey çıkıyor ortaya. Bir harf yahu ! Bir harf inkılâbıdır Yılgın Türkler ! K.Sarıkaya:Tepki olsun diye yazılmış bir kitap gibi duruyor... Bülent Akyürek:Evet, tepki olsun diye yazıldı zaten. Ulusalcılığa, ırkçılığa ve milli şovenizme karşı yazılmış bir kitap, bunu inkâr etmiyoruz ki. K.Sarıkaya:O halde en çok eleştiriyi ulusalcılardan aldınız ? Bülent Akyürek: Ama ben alıp ta, Çılgın Türkler diye bir kitap var, orada bunu diyor, bu böyle, falan öyle birşey yok. Gerçek hallerimizi yazdım. Mizah kitabı diye okuyan binlerce adam var. Türkiye' nin en ciddi felsefi metnidir diye okuyan adamlar var. Tasavvuf kitabı diye okuyan adamlar var. Ben bunlara karışamam. Okuyucudur bu neticede. Neresinden isterse orasından okur... K.Sarıkaya:Bu kitaplarınızla Neo-Tasavvuf akımı oluşturdunuz gibi sanki... Bülent Akyürek: Onda da şöyle bir espriyle yola çıktım: Biliyordum ki ben, kişisel gelişim kitaplarının zararlarını anlatmak üzere bir kitap yazdığımda, sadece kapitalizmi arkama alıp, sadece ayağımı kapitalizmin üzerine basıp, kişisel gelişimin bir kapitalist düşünce olduğunu söyleseydim, sol-sağ herkes okurdu, bir problem kalmazdı. Ağzıma hiç Allah, kitap, peygamber, Kuran kelimelerini almasaydım, dünyanın en önemli anti-kitabı olurdu. K.Sarıkaya:Bu kadar tepki çekmenin nedeni ? Bülent Akyürek: Kişisel Gelişim kitapları Kuran-ı Kerim' e göre terstir '' dedim. Yoksa, dünyada, bana gelen, bana ters gelen her şeyin kitabını yazsaydım 1 milyon 800 bin kitabım olurdu benim. Bu insanı megalomanlığa götürür, kibre götürür. Bizim dikkat etmemiz gereken şey şu: Bir şeyleri biz de yanlış anlayabiliriz. Bir şeyleri biz de hak etmemiş olabiliriz. Biz, bize ters gelen şeylerden dolayı itiraz yükseltmemeliyiz. Biz, Kuran-ı Kerim e göre dünyada ne tersse, ona göre cevap vermeliyiz. Yoksa o bencillik olur. Bana ters olmayan bir şey yok ki dünyada ! Benim üstüme herşey geliyor... Her üstüme gelen şeyin üzerine bir kitap yazsam halim ne olur ? Biz o problemi şöyle hallettik; Kur'an-ı Kerim' e ters olan birşey olduğu zaman ben çalışmamı yaparım... Bu kadar basit. Kitabı bu yüzden bir taraf okumadı, İçinizdeki Öküze Oha Deyin' i, o belli bir kafa yapısında olan, siyasi görüşte olan insanlar okumadı. Niye ? Çünkü içinde ayet varmış ! K.Sarıkaya:Ulusalcılara da ters değil mi bu Kişisel Gelişim kitapları ? Onlar neden tepki koyuyorlar ? Bülent Akyürek: Normalde, dediğim gibi, herkese göre ters olmalı. Normalde çocuğu olan her baba içim bu kitapların ters olması lazım. Niye ? Ne olursa olsun, onun çocuğu kibir içinde, kendini beğenmiş, başarıya odaklanmış, bunun için geceleri uyuyamayan, yenilirse, bir kere ayağı taşa takılırsa, intihar edebilecek bir çocuğu olsun ister mi bir baba ? K.Sarıkaya:Bu cepheden mevzuya bakarsak, kişisel gelişim kitapları salt başarıya odaklanan bireyler yetiştirmeyi hedeflediği için, başaramayanları intihara mı teşvik ediyor ? Bülent Akyürek: Tabi ki. Kişisel Gelişim insanı 24 saat başarıya odakladığı için, ömür boyu başarıya ama, yani bir insanı 15 yaşında yakalayıp, onu başbakan, cumhurbaşkanı olabileceğine inandırıyor, Bill Gates olabileceğine inandırıyor, şimdi bu çocuk dışarıya çıkıp ta küçücük bir simitçiyle dalaştığında, bir taşa ayağı takıldığında, bir mahalle kavgası çıktığında, bir sıyrık aldığında gider kendisini asar ! Çünkü o buna hazır değil. O, şuna hazırlanmış kendi kişisel gelişiminde; pırıl pırıl bir araba gibi 70-80 sene yaşayacak ama hiç çizik olmayacak üstünde ! Sıfır kaportayla tekrar gidecek ! Böyle bir araba olabilir mi ? Bu bekaret koruma korkusu gibi birşey... Bir çiziğin olursa evde kaldın. Onun için kişisel gelişimin en büyük zararı bu. Aşırı kibirli, başarıya odaklanmış, kendini beğenen insanlar yaratır ve o insanlar bunu sürekli muhafaza etmek için tetikte dururlar ve sonunda kafayı çizerler, kaportayı çizerler, her şeyi çizerler... K.Sarıkaya:Yalnız senin büyük bir dezavantajın var, kişisel gelişim kitapları peynir-ekmek gibi satılıyor... Sen geçmişsin bu kadar tankın karşısına, sapan fırlatıyorsun, nasıl olacak bu iş ? Bülent Akyürek: Biz de buna inat kitaplarımızı cep boy yaptık, insanlar alsın, okusun, kitaba servet ödemesin diye. Fincan Yayınları' ndan 9.90' a. Kitapçılar 7' ye satıyor, üstelik zararına ! Ne yayıncı kazanıyor, ne ben kazanıyorum en iyi kâğıdı ve kapağı kullandığımız halde üstelik. Bizim inadımız da sürüyor... K.Sarıkaya:Fakat onlar da, sizin yazdığınız bir kitaba karşılık, karşınıza 100 kitapla çıkıyorlar... Bülent Akyürek: Bu da delikanlılığa sığmaz. Sonuçta Anadolu insanı bunu görür. Bir tane adam var, bir milyon adam üstüne gidiyor. Ya da bir milyon adamın üstüne bir tane adam gidiyor. Bizim insanımız bunu da değerlendirir, elbet buna da madalyasını verir. K.Sarıkaya:Bu kişisel gelişim kitaplarında daha çok, bunu terapi maksadıyla okuyanlar, genelde mesela ağır hastalıkları olan kişiler... Mesela bir kişisel gelişim kitabında, adamın teki böbrek taşıyla konuşuyor, '' lütfen böbrek taşım düşsün, lütfen düşsün '' diyor, en sonunda gerçekten de böbrek taşını düşürdüğünü iddia ediyor ! Bu tür saçmalıklara inanan büyük bir kitle var... Bülent Akyürek: Normalde, böbrek taşıyla konuşan bir adamı yakalasak deli deriz, psikoloğa götürürüz. Ne yapıyordun ? Böbrek taşımla konuşuyordum. Onu söyleyen de zaten kişisel gelişimci, rehberlik uzmanı ya da psikolog, işin ilginç tarafı da bu. Acılarınla barış, böbrek taşını ikna et, sana acı vermeden düşsün, odaklan, yoğunlaş, falan filan... Ivır zıvır hikayaler işte.. Yoğun bakımdaymış mesela annesi... Annesinin kalbi durmuş, makina sıfırlanmış, annesi ölmüş, o sırada kızı doktor aramış bulamamış, hemşire aramış bulamamış, ama annesi ölmüş, grafik düzlenmiş, ama bir cümlesi varmış ona söyleyecek, onu söylemeden annesi ölsün istemiyormuş ! Yatağın başında odaklanmış, annesi tekrar hayata dönmüş ve 30 sene daha yaşamış. Bunu, yemin billah edip kitaplarında anlatıyorlar. Yoğunlaşarak, motive olarak, odaklanarak, isteyerek ölüyü diriltiyorlar ! Yahu Hazreti İsa dua etse anlarım. Dua önemlidir, neticede peygamberdir, dua etmiştir. Sıradan kıçıkırık bir vatandaş, tutup da yoğunlaşıp, motive olup, ölüyü diriltebilir mi ? Bu nasıl bir saçmalık ? K.Sarıkaya:Evrene enerjini gönder, çok iste, o da sana versin... Tanrı' nın yerine evreni koydular... Bülent Akyürek:Kesinlikle ! Eskiden sıkıştırırdık bazı insanları derdik ki; Allah var mı ? Yahu Allah değil de, Tanrı da değil de, bir güç var, evet evet bir enerji var ! derlerdi.. Bu çağın insanı Allah dememek için bir milyon şey söyledi ! Güç dedi, evren dedi, organizasyon dedi, enerji dedi... Halbuki bir kere Allah deseler, kurtulacaklar ! Bir kere Allah dememek için bir milyon kavram ürettiler ! Şapşal şapşal ortalıkta geziniyorlar... K.Sarıkaya:'' Allah '' lafzı da kapitalizmin işine gelmiyor... Bülent Akyürek: Muhakkak. Çünkü Allah dediğin zaman, kapitalizmin çabası, enerjisi, başarıların, kafa yapın, beynin, aklın, diploman, beş kuruş etmez ! Çünkü Allah varsa, kader de var demektir ve kader varsa sen de bir insan olarak sıfırsındır ! K.Sarıkaya:Kişisel Gelişim Dini kadere inanmayan tipler yaratıyor. Bülent Akyürek: Mecbur... Malını başka türlü satamaz ki. Beni de bu yüzden suçluyorlar: abi sen çok kadercisin ! diye... Bana gelen bütün eleştiri bu. ve bu bana bir eleştiri olarak geliyor, talihe bak ! Eski ateiste '' abi çok kadercisin '' diye suçlama geliyor. Ben de diyorum ki: ne olur, bu sözünün arkasında dur, ahirette de benim Müslüman olduğuma dair Cenab-ı Allah şahit isterse, gel de ki, Bülent abi çok kaderciydi. Bu lafı orada söyle. Sen o lafı şu anda bir suçlama olarak kullanıyorsun bana. Dediğim gibi; kadere inandığın vakit, kapitalizmin dişlileri parçalanır, dökülür ! Onların hesapları, kitapları durur. Onların yarattığı korku kültürü durur, bütün pazarlama ağı, departmanı paramparça olur. Çünkü kader vardır ve su akacaktır ! K.Sarıkaya:Korku kültürü dedin, hemen bir sual daha yönelteyim sana; Albert Camus 20. yüzyıla korku çağı demişti. Sen 21. yüzyılı ne olarak tanımlıyorsun, bu yüzyıla hangi ismi yakıştırıyorsun ? Bülent Akyürek: Bu çağa bir isim koyamadılar, bu malum. Antik çağdan, iki sütun, dört taş geldi değil mi ? Sade... Orta Çağ' dan iki kilise, dört havra kaldı değil mi ? Sade... Yontma taştan iki balta, bir de kazma kürek kaldı, değil mi ? Demir çağından bir tırmık kaldı, şu kaldı, bu kaldı... O çağlardan bugünlere kalanlar hep sadedir. Fakat bu çağı isimlendiremediler. Bilgisayar çağı, kuantum çağı, iletişim çağı, abidik çağ, gubidik çağ, bir milyon isim ! Kafa karışıklığı ve kaos... Öne çıkan birşey yok. Öne çıkan bir malzeme yok... K.Sarıkaya:Bu çağ geçmişi mi tekrarlıyor ? Bülent Akyürek: Onu da tekrarlıyamıyor ki. Peygamberimiz doğduğu andan itibaren ahir zaman başlıyor. Çağını, mağını bilmem ama bu zaman, ahir zamandan başka birşey değildir... Kısacası; at izi, it izi, Hande Ataizi... Cami bahçesinde felsefe bu kadar yapılır... Ezcümle; tüm bu oyunların tamamen yıkılması için, dediğim gibi kadere bol miktarda vurgu yaptık, kadere vurgu yaptık ki, yukarıda bir hesap var, aşağıda sizin taklalarınız beş kuruş etmez. Kapitalizminiz çöksün, başarı odaklı bireyler yetişmesin, helali haramı bilenler yetişsin, ölüm korkusu olan insanlar yetişsin, onun için ölümü çok fazla anlattım kitaplarımda, söylemlerimde... K.Sarıkaya:Sen hayatı sevmiyorsun... Bülent Akyürek: Çünkü ben ölümü çok konuştum... Hayat, biz ölüme hazırlanalım ve ölümü anlatalım diye var. Öldükten sonra ölümü anlatamayız ki... K.Sarıkaya:Kapitalizm işte bu yüzden insana ölümü unutturuyor... Bülent Akyürek: Kesinlikle. Bir insan ölümü unuttuğu an, zalim olur, zulmeder, hak-hukuk gözetmez, kâr-zarar hesapları yapar, helal-haram hesabı yapmaz, kendi işine bakar, kendi bacağını kurtarır gününü gün eder. O zaman da düzen bozulur. Bizim, bu çağda hayatın içinden kovulan ölümü bol miktarda tekrarlamamız lazım, anlatmamız lazım! Çünkü insanlar ancak bu şekilde düzelir. Bizim büyülü cümlemiz bu olmalı: Ölüm var! Ey insanlar öleceksiniz ! Topraktan geldiniz, yine toprağa gideceksiniz ve en önemlisi ahiret var ! Ölümü hafızalara tekrar kazırsak, birşeyler olacaktır. Müslüman odur ki, geldiği yerde ölümü hatırlasınlar ! Şimdi biz 70 yaşında ihtiyar görüyoruz, üçgen vücuduyla geliyor, ölümü hatırlayamıyorsun böyle bir adama bakıp... Plastik cerrahtan çıkıp gelmiş, 68 yaşındaki teyzeye bakıp ölümü hatırlayamıyorsun. Müslüman, burada devreye girip kıllık yapmalı ! Beyaz saç nasıl ölümü hatırlatır ? Beyaz saç, ölüme adım adım yaklaşmanın işaretidir. Biz, beyaz bir kıl gibi, İstanbul Taksim' de, Bursa Heykel' de, Ankara Kızılay' da beyaz bir kıl gibi gezeceğiz ve bizi görenler ölümü hatırlayacaklar ! Bizim zombi gibi gezmemiz lazım. Şunu demeliler: bu adam zaten ölmüş de, zor bela adımlar atıyor. Görüntümüzle ölümü hatırlatmamız şart... Bizi dinleyen olursa; dilimizle, yahut, yaptığımız sanatla, ya da yaptığımız işle ! Tek çözüm, daima ölümü hatırlamak, hiç unutmamak... Bu keyifli sohbetin ardından, Bülent Akyürek' le, bir fincan kahve içmek için Bursa Pirinç Han' a gittik... O, yine bütün uykusuzluğuna ve yorgunluğuna rağmen dur-durak bilmiyordu. Yürüyen bir aforizma abidesi gibiydi... Bir cümle çıktı ağzından ve hemen not ettim. Röportajı bir yemek olarak kabul edersek, yemeğin sonunda getirilen tatlı mahiyetinde olması açısından diye o cümleyi de paylaşıyorum; ''Biz, ahirette var olmak için Dünya' da yok oluruz... '' Kadir Sarıkaya/renkhaber.com | |
12 Şubat 2011, 10:31 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Cevap: Dünyanın En Çok Okunan Kitapçığı AVON Katologu !
madem böle bir konu açılmış içimdekini bende yazıyım AVON ürünlerini gördüğüm kdr ile ne yazıkki malesef %60 tesetturlü bynlar kullanıyor ALLAH aşkına bu kdr alçatmıyalım kendimizi müslüman bir kadının makyaj ürünlerine nie ihtiyaç olsun farzları yerine getirdikden sonra hele birde teheccude kalkıyorsa ... hocamız bize hnmlar nasıl genç kalıcaz die düşünmeyin gece nmzına kalkın rabbınizle başbaşa kalın bakın bir zmn sonra size hangi kremi kullanıyorsunuz die sorucaklar üste para da isteyen yok aksine ödül var bakın hnmlar içinde ne oldugunu bilmediğiniz ürünleri kullanmayın dünya müslümanları zehirlemek için yarışda ve malesefde bunu becerebiliyor :(
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Sabah ve akşam okunan iman duası: | KardelenGül | Dua Bölümü | 3 | 20Haziran 2015 02:33 |
MECLİS DEVLETE DEĞİL,ALLAH A MEYDAN OKUNAN YERDiR.. | bilinmez | Tevhid Ve Şirk Konuları | 2 | 18 Ağustos 2014 13:38 |
Gafletle Okunan Kuran | Armagan | Kur'ân-ı Kerim Genel | 1 | 07 Mart 2010 15:41 |
Kuran-ı Kerim okunan yere Melekler gelir mi? | Belgin | Soru Cevap Arşivi | 1 | 08 Nisan 2009 12:17 |
Namazda Okunan Sure | Aysima | Hadis-i Şerif | 0 | 26 Kasım 2008 20:35 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|