Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Genel Konular > Serbest Kürsü

Konu Kimliği: Konu Sahibi a.rahman75,Açılış Tarihi:  22 Şubat 2010 (08:31), Konuya Son Cevap : 22 Şubat 2010 (08:31). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 22 Şubat 2010, 08:31   Mesaj No:1
Medineweb Acemi Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:a.rahman75 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 11569
Üyelik T.: 26 Ocak 2010
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 13
Konular: 5
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Okuma Biçimi

Okuma Biçimi

Okuma Biçimi
Tarih ve Toplumu Okuma Biçimi İle İlgili Bir Kelam: Binlerce yıllık beşeriyet tarihinin her bir evresini bir dereceye kadar farklı kılan baskın bir karakter tespiti yapmak, beşeriyetin gelişim seyrini ve şu andaki durumunu daha sağlıklı bir metodoloji ile yorumlamak için oldukça önemlidir. Ancak daha da önemlisi söz konusu karakteri vücuda getiren ve besleyen ana saikı tespit etmektir.
Bu tespit, hem yaşadığımız dünyanın sorunlarına sahici çözümler bulmada hem de insanlık için daha ‘emin’ bir geleceğin temellerini oluşturmada ‘aydınlatıcı’ bir fonksiyon icrâ etme kabiliyetini haiz olmalıdır.
Şüphesiz ki, böyle bir tespit faaliyetinde mümkün en doğru sonuçlara ulaşmak için üzerinde akıl yürütebileceğimiz ana malzeme tarih ve yaşadığımız dünyanın işleme biçimi olmalıdır. Bu iki malzeme arasında tutarlı bir ilişki biçimi oluşturmak için genel bir kavram ile ‘tarih’ dediğimiz ‘bizden öncekilerin dünyası’na dair bilginin önceliği tartışma götürmez. Çünkü eğer bu faaliyetin geleceğe ışık tutma gibi bir gayesi varsa, geçmişe uzanan köklerini keşfetmek zorundayız.
Her ne kadar hayatın temel dinamiği olarak merkeze ‘değişim’ olgusunu alan yaygın bir felsefî eğilim varsa da, geçmiş ile gelecek arasında suyun suya benzerliği kadar yakın bir paralellik vaz‘ eden bir başka yaygın görüş daha vardır ki, tarih ve toplum açısından birincisi felsefî, diğeri ise sosyolojik yorumdur.
Bilindiği üzere, felsefe daha çok teorik bir karakter taşırken, sosyolojik sonuçlar vakıaya daha yakın olurlar. Teori ise, kelimenin eski Yunanca’daki kök anlamının çağrıştırdığı gibi, olan-bitenleri uzaktan seyretmekle ilgilidir. Zira Antik Yunan’da Olimpik oyunları seyretmeye gelenlere ‘theros’, bunların yaptığı uzaktan izleme işine de ‘theoria’ denirdi. İkincisi ise, yani sosyolojik görüşün ilk kuramcısı İbn Haldun’dur. O, bu sonuçlara tarihe ait bilgilerini bizâtihi vakıa ile test etmekle ulaşmıştır. Ancak bu, hayatın donuk ve statik bir şey olduğu; hiçbir değişim ihtiva etmediği anlamına gelmez. Fakat bu değişim, görünür evrende tecrübe ettiğimiz değişim kadar olmakla sınırlıdır; her yeni günün yeni güneşi ile bir önceki güneş arasındaki benzerlik gibi.
Bundan olsa gerektir ki, Kur’ân’da bizim ‘tarih’ dediğimiz şey, ‘kıssa’ terimi ile ifade edilir. ‘Kıssa’ ise, yaşadığımız zaman biriminden hareketle geçmişte yaşanmış dünyanın izlerine ulaşmak manasını taşır. Kur’ân’da anlatılan kıssalara baktığımızda ise, anlatılan fert veya toplum tiplerinin şu anda tecrübe ettiğimiz tiplerle birebir bir benzerlik taşıdıklarını görürüz. Bu da o kıssalardan ‘ibret’ alma talebi ile doğrudan ilgilidir. Çünkü geçmiş, şimdi ve gelecek arasında derin bir değişim gerçekleşmiş olsaydı, o kıssalardan ‘ibret’ alma imkânımız neredeyse söz konusu bile edilmezdi. Arapça bir kelime olan ve sözlükte ‘bir taraftan diğerine geçiş’ anlamı baskın olan ‘ibret’ kavramı ise, ‘geçmiş ile şimdi arasında bir değerlendirme yapmak suretiyle geçmişten ders çıkarma’ anlamında kullanılmaktadır.
Bütün bunlarla oluşturmaya çalıştığım temel, yaşadığımız dünyayı ve düşlediğimiz geleceği vakıaya uygun bir tarzda anlamak ve açıklamaktır. Böyle bir faaliyet için ise, sırasıyla; bizden önce yaşayan toplumlara ait bilgi kaynaklarının tespiti, bu kaynakların ‘doğruluk’ derecesi ve kaynaklarda yer alan bilgilerin doğru yorumlanması gibi oldukça önemli ve o kadar da gerekli bir tarih metodolojisine ihtiyacımız vardır.
Garaudy’nin ‘mevcut tarih kaynakları, zalimlerin tarihidir; zira mazlumlar kendi tarihlerini yazma fırsatı bulamadılar’ sözü, tarih kaynaklarının tespiti konusunda önemli bir sorunun olduğunu dile getirmektedir. Meselâ, Kızılderililerin nasıl ve niçin yok edildiklerine dair bugün için elimizde bütünüyle bilimsel nesnelliği esas alan bir formatta yazılmış bir kaynağa ulaşmak neredeyse imkânsızdır. Örneğin, Kızılderililerin nasıl yok edildiğine dair 1997 yılında Şule Yayınları tarafından Türkçe olarak yayımlanmış bulunan kitabın yazarı Bartolome de Las Casas isimli şahıs, Kızılderilileri katleden beyazlarla birlikte bulunmuş, onların suçlarına iştirak etmiş bir Kilise görevlisidir. Öteden beri beyaz insanın salt dünyevî niyetlerle yayılmacı ve emperyal amaçlarına hizmet etmeyi kendisine şiar edinmiş bulunan Kilise, öteden beri, Hz. Mesih’in mesajını tersyüz edecek derecede hep zulmedenlerin yanında durmayı bir tarz-ı siyaset olarak sürdürmüştür. Bugün bile, yeryüzünde barış ve demokrasiyi ikâme etme yalanı ile yeryüzünü ifsat etme gayretini sürdüren beyaz insanın yakıp yıktığı ülkelerde görünen misyonerlik faaliyetleri, Kilise’nin tarih boyunca sürdürdüğü bu meş’ûm geleneğin devam ettiğini göstermektedir. Böylece beyaz insanın işgal ettiği topraklardaki insanların bedenleri krallara; ruhları da Kilise’ye pay edilmektedir. Bu açıdan bakıldığında ortaçağ ile modern çağ arasında görülen değişim sadece kullanılan malzeme ve yöntemin isimleriyle sınırlı kalmaktadır. Dünkü yalan, İsa Mesih’in müjdesini götürmekti; bugün ise, demokrasi ve barış. Yalnız bugün için çok önemli bir fark vardır ki, o da yalanın artık yatsıya kadar uzun bir ömre sahip olmamasıdır. Çünkü her şey herkesin gözü önünde olup-bitmektedir.
Demek istediğim şudur; yaşadığımız dünyada olan-bitenler karşısında sorumlu bir özne olma bilincini yakalamak zorundayız. Böyle bir bilinç ise, tarih ve toplum hakkında eleştirel bir metodoloji ile elde edilebilir. Eleştirel bir metodoloji elde etmek için de aklımızı mağara veya çarşı putlarının inhisarından kurtarmak zorundayız. Eğer ortada atın dişlerinin sayısını tespit etmek gibi bir problem varsa, bu problemi ‘Üstad’ Aristo’nun kitabından değil, atın dişlerini bizzat atın ağzında sayarak çözebiliriz. Yani kısacası, ‘aklımızı başımıza almak’ mecburiyetindeyiz.
Prof. Dr. Orhan Atalay
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi a.rahman75 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Modern Kültür ve Gençliğimiz Serbest Kürsü a.rahman75 0 1651 02 Mart 2010 18:48
SEVGİLİYİ ANINCA BAYILAN ADAM(Yaman Dede) Hz.Muhammed(s.a.v) a.rahman75 0 2221 26 Şubat 2010 15:41
HANGİSİ ? Bilgi Dağarcığı a.rahman75 0 1534 23 Şubat 2010 14:13
Okuma Biçimi Serbest Kürsü a.rahman75 0 1329 22 Şubat 2010 08:31
gelin-kayınvalide Serbest Kürsü Hazan Mevsimi 2 1793 10 Şubat 2010 17:13

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Kur'an-ı Kerim Okuma Biçimleri FECR Hafızlık 5 19 Kasım 2018 20:36
Oku ! Ama CANINA OKUMA !... AŞK'ÜL İSLAM Makale ve Köşe Yazıları 6 16 Kasım 2010 22:59
Meşhurların Okuma Alışkanlıkları NUR İslam/Dinler/Mezhepler 5 25 Mayıs 2009 22:28
MEŞHURLARIN OKUMA ALIŞKANLIKLARI Arın Serbest Kürsü 0 21 Mayıs 2009 11:56
Cehri Okuma Huzurİslam Hadis-i Şerif 0 22 Kasım 2008 01:28

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.