|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Belgin,Açılış Tarihi: 28 Şubat 2008 (09:49), Konuya Son Cevap : 04 Ocak 2012 (20:13). Konuya 48 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
29 Eylül 2008, 00:59 | Mesaj No:42 |
Gençler İçin Görgü Kuralları
]Su an belki ögrencilik günlerini yasiyorsunuz. Yakin bir zamanda mezun olup, bazilariniz üniversiteye gidecek, bazilariniz ise bir meslek sahibi olacak. Yasaminizin bu dönemi de dahil olmak üzere, tüm dönemlerinde görgü anlayisiniz; tavirlarinizin, hareketlerinizin, konusmalarinizin kalitesini belirleyecek. Kardesinizle yaptiginiz bir sohbetten, bir toplantida yaptiginiz konusmaya, bir is görüsmesindeki tutumunuza veya bir törene katilirken gösterdiginiz tavra kadar davranis biçimlerinizi ortaya koyacak. Görgü kurallari, insan ve toplum için gerekli olan kurallar zinciridir. Ancak bu kurallar zincirinin özünü kavradiginizda, bu incelikleri yüzeysel olarak degil, ruhunuzda hissederek yasadiginizda ve hepsinden de önemlisi neden yasadiginizin bilincinde oldugunuzda, iste o zaman görgü, sizin için bir yasam felsefesi haline gelmis demektir. Yazar Aylin Atmaca, gençlerin uymasi gerekli görgü kurallarini “Gençler Için Görgü Kurallari” isimli kutapta topladi. Kitapta yer verilen görgü kurallari ile ilgili bazi püf noktalari söyle: Genel tavirlar ile ilgili görgü kurallari Hosgörülü ve iyimser olun. Bu, çok önemli bir görgü ve nezaket kuralidir. Olumsuz insanlar çevrelerine sürekli negatif bir elektrik yayarlar. Böyle bir ruh halinden her seyden önce kendiniz için sakinin. Elestiriyi dogru yerde ve zamanda yapin. Unutmayin ki öfke duymadan, kisisellestirmeden ve samimiyetle yapilan elestiri makbuldür. Baskalarina rahatsizlik verecek davranislardan kaçinin. Ziyaretlerin kisa ve zamanli olmasina özen gösterin. Gerektiginde özür dilemesini bilin. Bu hem çok olgun hem de görgüye yakisan bir tavirdir. Verdiginiz sözü mutlaka tutmaya çalisin. Yerine getiremeyeceginizi düsündügünüz sözler vermeyin. Insan iliskilerinde uyulmasi gereken görgü kurallari Itici konular hakkinda konusmayin, bu tip konular açmayin. Insanlarin hoslanmadigini bile bile böyle konulari anlatmaya devam etmeyin. Baskalarinin hata, kusur ve yanlislari üzerine igneleyici sözlerle uyarida bulunmayin. Söylemek istediginiz bir sey varsa düz ve samimi bir sekilde söyleyin. Herkese rast gele ögüt vermeye kalkismayin. Bir elestiri yapacaksaniz o kisiyle samimiyet derecenizi ve yakinliginizi göz önünde bulundurun. Bir sey isteyeceginiz zaman rica ederek isteyin. Ancak bunu yaparken de abartili bir kibarlasma tavri içine girmeyin. Sosyal bir topluluga girdiginiz vakit ne asik suratli ne de asiri neseli bir tutum sergileyin. Normal, güler yüzlü, medeni bir tavir içinde olun. Konusma adabi Birisiyle konusurken, yüzüne bakarak, göz temasi kurarak konusmak çok önemlidir. Güzel konusmanin en önemli ölçülerinden birisi, güzel ahlaka uygun olmasidir. Eger buna gereken önemi vermezseniz, diger her konuda özenli olsaniz bile, konusmaniz deger kazanmaz. Konusmalarin saygi sinirlari içinde olmasi da çok önemlidir. Güzel ve anlamli konusmanin yolunun samimiyetten geçtigini unutmayin. Zorlanarak konusuyormus gibi bir imaj olusturmaktan kaçinin. Dinleme adabi Tipki konusurken oldugu gibi dinlerken de mutlaka muhatabiniz ile direkt baglanti kurun. Karsinizda size yönelik olarak birisi konusurken gözlerinizi etrafta gezdirmek, ilgili kisiye degil de etrafa bakmak, ilgilenmemek veya ilgisiz görünmeye çalismak büyük görgüsüzlük ve kabaliktir. Konusan kisiyi, kendisine bakarak dinleyin. Asla karsinizdakinin sözünü kesmeyin. Söyleyeceginiz bir sey o an akliniza gelse bile böyle bir kabaligi yapmayin. Konusmak için mutlaka karsinizdakinin sözünün bitmesini bekleyin. Dinlerken, karsi tarafi anladiginizi hissettirmeniz çok önemlidir. Aksi halde konusmaci kendisini yalniz hissedebilir. Anladiginizi, eger ayni sekilde düsünüyorsaniz karsi tarafin fikirlerini paylastiginizi bakisinizla, mimiklerinizle belli edebilirsiniz. Hitap sekilleri Yeni tanistiginiz bir kisiye kesinlikle “sen” diye hitap etmeyin. Aile üyeleri, yakin arkadas ve yakin akraba olmadikça kisilere “sen” diye hitap etmeniz görgü ve nezaket açisindan uygun degildir. Sizden yasça büyük kisilerin size “sen” diye hitap etmesi sizi yanilgiya sürüklemesin. Bu saygi açisindan mahsurlu degildir ancak sizin sizden yasça büyük kisilere karsi böyle bir hitap sekli kullanmaniz yakisik almaz. Ismini bilmediginiz birisine seslenmek zorunda kaldiginiz zaman kibarca “bakabilir misiniz, beyefendi, hanimefendi” gibi ifadelerle seslenmeniz süphesiz saygiya en uygunu olacaktir. Selamlasma adabi Selam veris tarzinizla kisiliginizin yapisi hakkinda karsi tarafa fikir verebilirsiniz. Örnegin ciliz, kendine güvensiz bir sesle, varla yok arasi verilen bir selam hemen anlasilir. Güçlü, tok bir sesle, kararli bir sekilde verilen selam da ayni sekilde kuvvetli bir kisiligin göstergesi olur. Birisi size selam verdiginde selamini alin. Selami en güzel sekilde almaya özen gösterin. Selam verildiginde o an önemli bir isle mesgul olsaniz bile karsilik vermeyi ihmal etmeyin. Yemek adabi Birisine yemek ikraminda bulunurken kaba, emredici veya lütfedici bir üslup degil, nazik ve sefkatli bir üslup kullanin. Ikramdaki en önemli inceliklerden birisi de sunacaginiz yiyecegin en güzel kismini karsi tarafa vermenizdir. Ancak bunu kesinlikle karsi tarafa hissettirmeden yapmalisiniz. Yemegi elestirmek, yemekte kusur bulmak ve bunun gibi kaprisli tavirlar görgüyle ve nezaketle bagdasmaz. Yemek yerken agzin mutlaka kapali olmasi gerekir. Söyleyeceginiz bir sey varsa da o an yeme isleminizin bitmesini beklemelisiniz. Yemek yerken ayni anda konusmak görgüsüzlüktür. Ziyaret adabi Misafire ikramda bulunacaginiz zaman bunu içinizden gelerek yapmalisiniz. Asla bir külfet oldugunu düsünmemelisiniz. Ziyaret edeceginiz kisiyi önceden haberdar etmeniz bir nezaket ve incelik kuralidir. Telefon açarak karsi tarafa bunu bildirebilir ve aldiginiz cevaba göre programinizi yapabilirsiniz. Sabahin erken saatleri, gece geç saatler, tatil günleri gibi zamanlar ziyaret için tercih edilmemelidir. Özellikle uyku, yemek ve is zamanlarini ziyaret saati olarak seçmemelisiniz. Oturma kalkma adabi Odada otururken, odaya evin büyüklerinden birisi veya bir misafir girdigi zaman ayaga kalkip yer verin. Aslinda gelen kisi yasça sizden büyük olmasa da yeni birisi geldiginde yerinizden kalkarak gelen kisiye yer açmak bir nezakettir. Özellikle okulda, dersanede, sinifta ve bunun gibi kalabalik olarak bulundugunuz ortamlarda, sandalyede dik ve sallanmadan oturmaya dikkat etmelisiniz. Mektup yazma adabi Mektup yazarken dikkat etmeniz gereken en önemli inceliklerden birisi, muhatabinizin mevkisi, yasi ve yakinlik derecenize uygun hitap ve üslup kullanmanizdir. Mektup yazarken okunakli bir yazi kullanmalisiniz. Okuyan kisi açisindan mektubun akici ve rahat bir sekilde okunabilir olmasi önemlidir. Mektubun görünüm olarak da temiz ve karalanmamis olmasina dikkat edebilirsiniz. Telefonla konusma adabi Bir arama yaptiginizda ilk yapmaniz gereken kendinizi tanitip sonra da konusmak istediginiz kisinin adini söylemenizdir. Telefonu siz açtiginizda, eger aranan kisi baska birisiyse, sakin o kisiyi bulundugunuz yerden bagirarak çagirmayin. Yanina giderek telefonu oldugunu söylemeniz görgüye uygun olur. Okul, dersane gibi ortamlarda özellikle ders esnasinda cep telefonlarinin kapali tutulmasi önemlidir. Internet ve görgü kurallari E-mail yoluyla karsi tarafa göndereceginiz metinlerde, daima nezaketli ve efendi bir üslup içinde olmalisiniz. Kisilerin kisilik haklarina yönelik olumsuz sözlere, hakaretlere yer vermemeye dikkat etmelisiniz. Internet, eger akilci kullanilmazsa sizin için çok ciddi bir vakit kaybina dönüsebilir. Mümkün olabildigi kadar interneti sohbet, sakalasmak gibi amaçlarla degil de bilgi alisverisi, haberlesme, arastirma, kültür artirimi gibi amaçlarla kullanirsaniz daha çok faydasini görürsünüz. Büyük harflerle yazmak, internet dilinde “bagirma” anlamina geldigi için, böyle bir niyetiniz olmasa bile, bundan kaçinin. Kiyafet ve giyinme Renk ve model seçiminde ciddi ve agirbasli kiyafetleri seçmeniz, size daima saygin bir özellik kazandiracaktir. Is görüsmelerine gideceginiz zaman, unutmayin ki kiyafet, çok önemli bir tavsiye mektubu gibidir. Is yerlerinde de agirbasli ve ciddi giyim tarzi makbuldür. Borç ve ödünç alma adabi Hiçbir yakinliginiz olmayan, tanimadiginiz kisiler ile böyle bir diyaloga girmekten kaçinin. Unutmayin ki insan unutkan bir varliktir. Gerek sizin gerekse borç aldiginiz kisinin unutma veya yanlis hatirlama ihtimaline karsi yaninizda bir sahit bulundurabilir veya hatirlamaniz için not alabilirsiniz. Karsi taraftan borç para veya bir esya ödünç isterken asla israrci olmayin. Teklifinizi bir kez yaptiktan sonra karsi tarafin tepkisini gözleyin. Talebinizi bir kez söylemeye dikkat edin. O an için zor sartlar ve konumda olsaniz bile, mutlaka ödünç aldiginiz esyayi veya parayi zamaninda geri verin. Kapilardan geçiste öncelik sirasi Apartman veya bir magazanin kapisindan içeri girerken, dogal olarak kim öndeyse o kisi önce girebilir. Ancak kapiyi arkadan gelen kisinin yüzüne kapanmayacak sekilde hafifçe tutmak veya buna dikkat ederek girmek önemlidir. Girerken siz önde olsaniz bile, arkanizdaki kisi yasli, özürlü veya küçük bir çocuk ise mutlaka önceligi ona birakin. Hatta geçmesine yardimci olarak kapiyi tutabilirsiniz. Kapi araliklari, koridor, köse baslari gibi dar yerlerde, geçisi engelleyecek sekilde durmaktan, birisiyle sohbet etmekten kaçinin. Merdivenlerde öncelik sirasi Merdivenlerden inip çikarken öndeki ve arkadaki kisileri sikintiya sokmadan hareket etmelisiniz. Ne çok hizli ne de asiri yavas, normal ve itidalli bir hizla hareket edebilirsiniz. Merdiven inis ve çikislarinda tutunacak tarafi yaslilara, çocuklara ve özürlülere vermeyi ihmal etmeyin. Bu kisilerin geçislerinde onlara kolaylik taniyin. Asansörlerde Asansörde diger kisiler ile sohbet etmek, dostluk kurmaya çalismak basit hareketlerdir. Ciddi ve agirbasli bir sekilde çikilacak kata kadar bekleyip eger gerekiyorsa diger kisileri selamlayarak inmek daha uygun bir tavir olabilir. Asansör ile ilgili dikkat gösterilmesi gereken önemli detaylardan birisi de asansörden indikten sonra kapisini kapatip asansörün geri gitmesinin saglanmasidir. Asansörleri amacina uygun kullanmaya dikkat etmeli, gereginden fazla yük tasitarak bozulmasina sebep olmamalisiniz. Sokaktayken Sokakta bir seyler yiyerek, içerek yürümek son derece basit hareketlerdir. Bu tip tavirlarda bulunmamaya titizlik gösterebilirsiniz. Aceleniz oldugu anlarda sokakta kimseye çarpmamaya dikkat edin. Yollara kesinlikle yiyeceklerin paket kagitlarini, içecek kutularini ve bunlar gibi çöp olabilecek seyleri atmayin, mutlaka bir çöp kutusu bulup ona atin. Yagisli havalarda nelere dikkat edilmelidir? Birikmis sularin yanindan geçerken dikkatli olmali ve kimsenin üzerine su siçratmamalisiniz. Yagisli havalarda dogal olarak semsiye kullanmaniz gerekir. Ancak açarken çevrenizde bulunan kimseye zarar vermemeye dikkat etmelisiniz. Alisveris yaparken Alisveris yapilan yere girerken, öncelikle çikan müsterilere yol vermelisiniz. Magazanin kapisini, camini tutarak degil, tutma yerini kullanarak açmalisiniz. Yagmurlu günlerde eger yaninizda semsiye tasiyorsaniz, semsiyenizi giriste uygun bir yere birakmalisiniz. Magazanin koydugu genel kurallara veya belli bir sira düzeni varsa buna uymalisiniz. Kütüphanedeyken Kütüphanedeyken yiyecek, içecek ile ugrasmak, yanindaki kisi ile sohbet etmek, çok fazla hareket etmek gibi tavirlardan kaçinmalisiniz. Birisiyle veya kütüphane görevlisiyle konusmaniz gerektiginde de seslenmek yerine yanina giderek sessizce konusmalisiniz. Çevrenizdekilerin ve diger çalisanlarin dikkatini dagitacak her türlü hareketten kaçinmalisiniz. Tasitlarda dikkat edilmesi gerekenler Tasitlara binerken ve inerken önceligi daima yasli, özürlü ve çocuklara verin. Önceliginiz daima yardima ihtiyaci olan kisiler olsun. Birçok ortamda oldugu gibi umumi araçlarda da yüksek ve rahatsiz edecek sesle konusmamaya, sakalasmamaya ve çevrenizdeki kimseyi rahatsiz etmemeye özen göstermelisiniz. Çevrenizle ilgilenmeden, sakin ve ciddi bir tavir içinde olmaniz, en dogru olanidir. Bir konferanstaysaniz, Öncelikle konferans, seminer gibi yerlere gideceginiz zaman not kagidi, kalem gibi dinlerken ihtiyaciniz olacak malzemeleri de yaninizda götürmelisiniz. Konferansin programinda dinleyicilere eger soru sorma hakki veriliyorsa soru sorun. Soru sorarken karsi tarafi zor durumda birakan, nezaketten uzak söz ve üsluptan kaçinmalisiniz. Kutu: Erdem sahibinin degerini yine erdem sahibi olanlar bilir. Hz. Ali Maddi ve teknik güç, ancak manevi ahlak gücü ile beraber oldugu zaman gerçek bir üstünlük gösterir. Fuad Köprülü Ne kadar yasadigimiz degil nasil yasadigimiz önemlidir. Bailey Nezaket, fikir ve ahlak kültürünün bir simgesidir. Voltaire Nezaket, bizi zor ve siddetten daha kolay nezakete zorunlu kilar. Shakespeare Bir insanin karakterini anlamak istiyorsaniz, onun okudugu ya da güldügü seylere dikkat edin. John K. Bangs Ölçü her seyde gereklidir, nezakette ise kaçinilmaz. C. Sehabettin Güzel ahlakli insan… Iyi huyludur, yumusak huyludur. Öfkelendiginde öfkesini yenendir. Küçük konularin hirsina kapilmayandir. Mütevazi ve alçakgönüllü olandir. Dogruluktan ayrilmayan ve adalet sahibi olandir. Olaylari büyüten degil, yatistirici olandir. Kötülüge karsi iyilikle karsilik verebilendir. Ikiyüzlü degil, samimi olandir. Dogru ve isabetli düsünerek, kararlarini ona göre verendir. Ince düsünebilendir. Her olay karsisinda dengeli olandir. Basitlikten, bayagiliktan tamamen siyrilmis olandir. Bütün güzel huylar ile donanimli olandir. Karsisindakine güven duygusu verendir. Samimi olandir. Sefkat, merhamet ve hosgörü sahibidir. Verdigi sözde durmaya çalisandir. Sadece kendi aklina göre degil, baskalarina danisarak hareket etmeye özen gösterendir. Kendi ihtiyaçlarini degil, karsi tarafin ihtiyaçlarini ön planda tutandir. Insani özellikleri ruhunda ve hayatinin her aninda üzerinde tasimasini bilendir | |
29 Eylül 2008, 06:18 | Mesaj No:43 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Gençler İçin Görgü Kuralları
Hazret-i Mevlânâ, asr-ı saâdette insanlığı ve vicdanı kaybolmuş, duyguları dumûra uğramış, kaba-saba bir insanın, Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ince, zarif hâlleri ve hidâyet üslûbu ile nasıl îmân ettiğini, kendi öz hikâye üslûbu ile şöyle anlatır: Birtakım müşrikler, akşam vakti mescide gelip Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e misafir oldular. Dediler ki: “–Ey bütün dünyadaki insanları mânen misafir eden yüce insan! Biz buraya, Sana misafir olarak geldik. Yiyeceğimiz, içeceğimiz yok. Ayrıca biz çok uzaklardan geldik. Burada tanıyanlarımız da yok. Haydi keremini, ihsânını göster, nûrlar saç, yani faziletinden, kereminden ihsân et. Biz garipleri sevindir, gönüllerimize neşe nûrları saç.” Peygamber Efendimiz sahabelerine: “–Ey dostlar!” diye buyurdu. “Bunları pay edin, evlerinize götürün, ikramlarda bulunun, çünkü siz, Benimle bir huyda ve cömertliktesiniz. Benim ahlâkımla dolusunuz.” Ashâbdan her biri bir misafir seçti, götürdü. Aralarında eşi, benzeri olmayan, iri yarı, kaba-saba biri vardı. Onun pek iri bir cüssesi vardı. Bu fil gibi cüsseli adamı, kimse alıp evine götürmeye cesâret edemedi. Kâsedeki şerbet tortusu gibi mescitte yalnız kalakaldı. Kimsenin götürmediği o iri adamı, Hazret-i Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem- aldı, hâne-i saâdetine götürdü. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sürüde yedi baş süt verir keçisi vardı. Keçiler yemek vakti sağılmak için evde idi. Kıtlık babası gibi olan o iri misafir, sofrada ekmeği de, yemeği de, o yedi keçinin sütünü de tamamıyla yedi ve içti. Bütün ev halkı bu duygusuz nâdân insana öfkelendi. Çünkü bütün ev halkının gıdası, bu insafsızın midesine inmişti. O obur adam karnını davul gibi şişirdi, sekiz-on adamın yiyeceğini yalnız başına yedi. Yatma zamanı gelince de bir odaya girdi. Hizmet eden kızcağız, hodgâm yaratılışlı bu insana kızgınlığı sebebiyle kapıyı üstüne kilitledi. Dışardan kapının zincirini taktı. Çünkü ona pek kızmış, onun bu vurdumduymazlığına pek içerlemişti. Misafirin gece yarısı dışarı çıkması lâzım geldi. Sabaha kadar karnı ağrıdı. Yatağından fırlayıp kalktı. Kapıya doğru koştu. Elini kapıya götürünce, onun kapalı ve zincirli olduğunu anladı. Kapıyı açmak için o obur hileci, çeşit çeşit hileler yaptı, uğraştı, durdu. Fakat kapıyı açamadı. Sıkıştıkça sıkıştı. Oda kendine dar gelmeye başladı. Şaşırdı kaldı. Ne dermanı vardı, ne rahatı… Çare olmak ve sıkıntısını unutmak üzere uyumak için kıvrıldı, uyudu. Rüyasında kendini bir virânede, yıkık bir yerde gördü. Hatırında yıkık bir ev vardı. Rüyada da kendine orası göründü. Kendisini, tenha bir yıkık yerde görünce, oracıkta abdestini bozuverdi. Uyanıp da yattığı yeri pislik içinde görünce, utancından deli gibi oldu. “–Bu gece bir geçse de, kapının açılmasını duysam.” diye beklemeye başladı. Bu bekleyiş, böyle pislik içinde görünmemek için, kapı açılınca ok yaydan fırlar gibi kaçmak içindi. Sabahleyin Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- geldi. Oda kapısını açtı. O yolunu kaybetmiş adama yol verdi. Ancak Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kapıyı açarken o rezil olmuş kişi görüp de utanmasın diye kendisini gizlemişti. Misafir kaçtı gitti. Fakat hâne halkından biri, pislik bulaşmış yatağı aldı, Peygamberimizin huzûruna getirdi. Sanki “Bak!” diyordu, “Misafirin ma’rifetini gör.” Âlemlere rahmet olan Peygamber Efendimiz, gülümsedi: “–Bana o su kabını getir, hepsini kendi elimle yıkayayım.” diye buyurdu. Orada bulunanların hepsi de yerlerinden fırladılar ve utançlarından dediler ki: “–Canımız Sana kurban olsun. Sen bırak da pisliği biz yıkayalım. Bu iş, el işidir. Gönül işi değildir. Biz Sana hizmet etmek için yaşıyoruz. Hizmeti Sen yaparsan, biz neyiz? Yâni biz ne işe yararız?” Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurdu ki: “–Bana olan sevginizi biliyorum. Fakat, bunu şimdi benim yıkamamda bir hikmet var.” Ev halkı, Peygamberin bu sözünü duyunca, bu işin derûnundaki sır meydana çıksın diye beklemeye başladılar. Peygamberimiz o pisliği yıkamakta, Allâh’ın emrine candan uymada idi. Çünkü mübareğin gönlü: “Bunları sen yıka.” diyordu. Bu işte kat kat hikmetler vardı. O îmânsız misafirin küçük bir putu, bir muskası vardı. Boynuna takıyordu. Onun kaybolduğunu anlayınca kararı kalmadı. Kendi kendine dedi ki: “–Bu değerli ilâhımı haberim olmaksızın, yattığım odada bırakmış olmalıyım.” Yaptığı kötü işten utanıyordu ama, boynuna astığı muska puta olan bağlantısı, utancını giderdi. Putunu aramak için koştu geldi. Hazret-i Mustafa’nın odasında putunu gördü. Gördü ama kendisinin pislediği yatağı, Allâh’ın kudret eli ve rahmeti olan Hazret-i Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bizzat yıkadığını gördü. Putu kalbinde kırdı, onu muhabbetini gönlünden kazıdı. Kendine geldi; ulvî bir cezbeye tutuldu. Yenini yakasını yırttı. İki elini yüzüne, başına vuruyor, kafasını kapı ve duvara çarpıyordu. Başına vuruyor: “Ey akılsız baş!” diyordu. Göğsüne vuruyor: “Ey nûrsuz göğüs!” diye bağırıyordu. Kendi kendine: “Vicdan mahrûmu zavallı!” diyerek secdeye kapanıyor: “–Ey yeryüzünün şânı, şerefi olan yüce insan! Senin keremine karşı gösterdiğim gafletten utanıyorum.” diyordu. Muzdarip bir gönülle yeryüzüne sesleniyordu: “–Ey hikmetlerle dolu yeryüzü! Sen Allâh’ın emrine uyuyor, O’na boyun eğiyor, O’nun aşkı ile dönüp duruyorsun; ben ise senin üstündeki nîmetlerle perverde olan âciz bir kimse olduğum hâlde nefsime mağlûbum. Azıyorum. Sen Allâh’a karşı hor, hakîr oluyor, ondan titreyip zikrediyorsun. Ben ise, onun emirlerine karşı geliyorum. Yazık bana!..” Her an yüzünü göğe kaldırıyor, Hazret-i Peygamber’e: “–Ey cihânın kıblesi, Sana bakacak yüzüm yok!” diye feryad ediyordu. Onun cezbe hâli, titremesi, çırpınması hadden aşınca, Hazret-i Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem- o küfürden kaçmak isteyen zavallıyı can sarayına aldı, huzura kavuşturdu. Onun vîrâne olmuş gönlünü ihyâ etti. Ona ince, derin ve esrarlı sözler söyledi. Böylece, daha evvel putunun zebûnu olan gâfil kişi, daha önce yabancısı olduğu bu ahlâk ve hassas gönül karşısında, yakın bir dost oluverdi. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, o mânâ padişahının lutuflarından, engin tevâzû sahibi oluşundan şaşırdı kaldı. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ona: “–Bu tarafa gel.” diye buyurdu. Adam ağır bir uykudan uyanır gibi, uyandı, o tarafa geldi. Dedi ki: “–Ey Allâh’ın birliğinin şâhidi, bana kelime-i şehâdet öğret… Allâh’ın birliğine îmân ve Senin peygamberliğini tasdîk edip saâdet kervanına katılayım. Ben artık bu kaba varlıktan, bu duygusuz vicdan ve fil bedenimden usandım, artık îmânın sonsuz sahrasına varayım.” Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, o adama imânı tâlim etti. O mübarek şehadet kelimesini, yâni “Lâilâhe illallâh Muhammedün Rasûlullâh” demesi, bağlanmış düğümleri çözdü. Hazret-i Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: “–Bu gece de, hem hânemizin, hem gönlümüzün misafiri ol.” diye buyurdu. Müslüman olan o bahtiyar adam dedi ki: “–Vallâhi nerede olursam olayım, nereye gidersem gideyim, ebede kadar Senin misafirinim. Ben ölü idim, beni diriltin. Artık ben Senin azadlı kölenim. Senin kapıcınım. Zaten dünya da, âhiret de Senin şefaat sofranın misafirleridir.” O gece bedevî, Hazret-i Peygamberin misafiri oldu. Bir tek keçiden sağılan sütün, ancak pek azını içti. Sonra şükretti ve sofradan çekildi. Peygamber Efendimiz: “–Süt iç, ye.” diye üstüne düştü ise de, o yeni mü’min dedi ki: “–Vallâhi ben gerçekten de doydum. Bunu ne ağız yapmak, ne utanmak sıkılmak, ne de gösteriş yapmak için söylemiyorum. Artık, Senin feyzinle dolu bir lokma, yüzlerce lokmaya bedel oldu; ben, dün geceki oburca yiyişimden daha fazla doydum…” Bütün ev halkı: “–Bu gövdeli kandil, bir damla zeytinyağı ile nasıl oldu da doldu?” diye şaştı kaldı. Aralarında fısıldaştılar: “–Bir Ebâbil kuşunun gıdası, böyle bir filin karnını nasıl doyurdu? Hayret; fil vücutlu adam, sivrisinek kadar yiyor!” Hâsılı kâfirlik hırs ve zilletinden kurtulunca, bu ejderha mide, bir karınca gıdası ile doydu, gitti. Mevlânâ Hazretleri’nin ince bir üslûpla anlattığı bu hâdise, birçok hikmeti muhtevîdir. Öncelikle Hak yolunda rehber olan, yol gösterici kimselere derin bir düstûr vermektedir. Bu düstûru, bizzat kendi nefsinde uygulayarak sergileyen Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, hiç kimsenin kabul etmediği îmânsız obur misâfiri evine götürmüş, ona izzet ü ikrâmda bulunmuştur. Üstelik kendi paylarını da ona takdim ederek… Daha sonra o şahsın mecbur kalıp yaptığı çirkin davranışı, yine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bizzat gidermiş ve o kâfiri hayran bırakacak yücelikte bir ahlâk sergilemiştir. Hizmetçilerin bile yapmakta zorlanacağı bir temizliği, berrak sular misâli gerçekleştirmiştir… Bu esnâda kimseyi ayıplamamış, büyük bir olgunlukla âbide bir mü’min gönlü sergilemiştir. netîcede hodgâm, doymaz bir bedenin ve karanlık bir gönlün hidâyet nûrlarıyla dolmasına vesile olduğu gibi o bahtiyar gönlün, ayrıca ahlâk-ı peygamberî ile de dolarak eski huy ve hatâsını da düzeltmesine âmil olmuştur. İşte peygamber ahlâkı!.. Bu ahlâk ki, kâfiri mü’min eylemiş, obur bir şahsı kanaat deryâsı hâline getirmiştir. Bu ahlâk ki, nice azgın rûhları birer itâatkâr eylemiş, gözü kanlı, acımasız yürekleri birer merhamet okyanusuna döndürmüştür. Bu ahlâk, yarı vahşî bir toplumu, beşeriyetin en zirve cemiyeti yapmıştır. Bu ahlâk, gönülleri bir dergâh hâline getirmiş; muzdaribin barınağı, sığınağı ve kucağı eylemiştir. Bu ahlâk, kendini bütün menfîliklerden mes’ûl gören insanlar yetiştirmiştir. Bu ahlâk, insan inşâ eden, hâliyle ve kâliyle hidâyet rehberi olup, cemiyetleri insan isrâfından kurtaran nice kâmil ve has kulların zuhûruna âmil olmuştur. Bu ahlâk, kötülüğü iyilik ve ihsân ile güzelleştirmeyi öğretmiştir. Çünkü insanlar ihsâna mağluptur. İhsân edildiği kadar düşmanlık azalır. Ortada olan da dost olur. Âyet-i kerîmede buyrulur: “Sen o kötülüğü, en güzel olan hasletle def’ et!..” (el-Mü’minûn, 96; el-Fussilet, 34) Bu ahlâk, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i iki cihânın sultanı eylemiştir. Hâsılı bu ahlâk, Allâh’ı hoşnud eyleyen en yüce bir ahlâk olmuştur. Öyle ki: «Sen hiç şüphesiz yüce bir ahlâk sâhibisin.» (el-Kalem, 4) âyetiyle senâ edilmiştir. Ne mutlu, bu yüce ahlâk-ı hamîdeden nasîb alabilen bahtiyarlara… Allâh’ım! Bizlerin ahlâkını, Rasûlü’nün yüce ahlâkıyla güzelleştir. O’nun sonsuz güzelliklerle dolu davranışlarını, sünnet-i seniyyesini yaşamayı bütün ehl-i îmâna müyesser kıl! Âmîn!.. |
29 Eylül 2008, 16:35 | Mesaj No:44 |
Durumu: Medine No : 9 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cvp: Gençler İçin Görgü Kuralları Dün gece okumuştum paylaşımı...gerçekten çok yararlı bilgiler bu görgü kurallarını günlük yaşantımızda tatbik etmeliyiz.... Allah razı olsun.Paylaşım için |
29 Eylül 2008, 19:18 | Mesaj No:45 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Gençler İçin Görgü Kuralları
İlk görev burada aileye düşüyor tabi karakterde önemli bir olgu... Allah ilmiyle amel edenlerden eylesin cümlemizi. Faydalı bir konu olmuş. Allah razı olsun... |
04 Ekim 2008, 21:14 | Mesaj No:46 |
Cvp: Gençler İçin Görgü Kuralları
işimize yarayan bilgiler sağolun hocam allah razı olsun allah görgülü bilgili olmayı nasip etsin
| |
31 Aralık 2011, 18:06 | Mesaj No:47 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Toplum ve görgü kuralları Müslüman, edepli, görgülü, nazik, kibar, güler yüzlü olmalı, efendim demeden konuşmamalıdır! Edep; güzel terbiye, iyi davranış, güzel ahlâk, haya, nezaket, zarafet demektir. Edep, hiçbir hırsızın çalamadığı güzel bir ziynettir. edep, insanla hayvanı ayıran farktır. Hazret-i Ömer, (Edep, ilimden önce gelir) buyurdu. İbni Mübarek hazretleri ise, (Her ilmi bilen bir âlimin, edebinde noksanlık varsa, onunla görüşmemek kayıp sayılmaz. Fakat edepli biri ile görüşemezsem üzülürüm) buyurdu. Sokakta: Sokağa tükürmek, çöp atmak, geliş geçişe mâni olmak, tiksindirici çirkin şeyler bırakmak, görgüsüzlüktür. İhtiyar, kadın ve hastalara her zaman öncelik verilir. İhtiyaçları varsa yardımcı olunur. Yürürken: Pek yavaş veya pek hızlı ve büyüklenerek yürümemelidir! Kur’an-ı kerimde, (Böbürlenerek yürüme) buyuruldu. Yolda, büyük bir zat veya bir âlim ile beraber giden kimse, onun önünden ve solundan değil, sağından yürür. Taşıma araçlarında: İnip binerken itişmek, sıra olan yerlerde sırasını beklememek çirkin davranıştır. Gençler; yaşlılara ve hastalara yer verir. Peygamber efendimiz, (Büyüklerini saymayan bizden değildir) buyuruyor. Günümüzde bazı gençler, yer vermemek için uyur numarası yapıyor, volkmen dinliyor. Ecdada layık torunlar olmaya çalışmalıyız. Alışverişte: İzin almadan satıcının malına dokunulmaz. Malın görünüşünü, kalitesini bozacak şekilde ellenilmez ve bakılmaz. Fiyat konusunda fazla ısrar edilmez. Alınsa da alınmasa da teşekkür edilir. Satıcı müşterisinin memnun olacağı hal ve harekette bulunur. Malını almayanlara kızmaz, darılmaz, aleyhlerine olacak bir sözü arkalarından da söylemez. Alışverişte her iki taraf birbirlerini aldatmaktan uzak durur. Toplu yerlerde: Düğün, cenaze ve bayramda daha hassas, nazik ve kibar olunur. Yere ve zamana göre uygun tavır takınılır. Cenazede, cenaze sahiplerinin üzüntüsünü paylaşılır, maddî ve mânevî üzerine düşen yardım yapılır, tesellî edici söz ve davranışlarda bulunulur. Yakınlarını kaybedenlere daha yakın davranılır. Düğün ve bayramlarda her zamankinden daha fazla güler yüzlü, neşeli, nazik, ikram edici olmak, büyüklere ve küçüklere uygun hediyeler vermek, gönüllerini ve duâlarını almak, görgülerimiz arasındadır. Görgüde, eliyle ve diliyle başkalarını incitmemek esastır. Komşulukta: İyi geçim, karşılıklı yardımlaşma, dert ve sevinçlerine iştirâk, her karşılaştıklarında selâmlaşma, hal hatır sorma, birbirinden isteklerini imkan ölçüsünde temin etme önemli görgü kurallarındandır. Gürültü, çöp, pislik, rahatsız edici koku ve benzeri şeylerle komşuları rahatsız etmek hiç hoş karşılanmaz. Komşu kadın ve çocuklarına ayrı bir îtinâ, hürmet ve şefkat gösterilir. şimdilik hatırlatmamız bu kdr zmn içinde paylaşıcaz inş
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
31 Aralık 2011, 22:07 | Mesaj No:48 |
Durumu: Medine No : 15266 Üyelik T.:
14 Aralık 2011 | Cevap: Toplum ve görgü kuralları
çok güzel bi konuya deginmişsin ablam allah razı olsun
__________________ ''onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. halbuki,biz sussak, tarih susmayacak.. tarih sussa, hakikat susmayacak........'' |
04 Ocak 2012, 20:13 | Mesaj No:49 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Cevap: Toplum ve görgü kuralları Misafirlikte: Misafire ikram etmelidir! Peygamber efendimiz, (Allaha ve kıyamete inanan, misafirine ikram etsin) buyurdu. Misafire ikram, ona karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmaktır. Yemek için külfete girmemeli, hazırda ne varsa, onu ikram etmeli. Peygamber efendimiz, (Misafir için külfete girmeyin, misafir bundan rahatsız olur. Misafirini üzen Allahı üzmüş olur) buyurdu. Hz. Ali, (Dostların kötüsü, senin için külfete giren, seni özür dilemeye mecbur bırakandır) buyuruyor. Misafirden hizmet beklememeli! Peygamber efendimiz, (Misafirden hizmet beklemek, aklın noksanlığına alamettir) buyurdu. Bir arkadaş anlattı: (Bir haftadır evimizde misafir kalan samimi arkadaşıma, “Bizim hanım, bir iş için dışarı çıkmıştı. Ben namaz kılana kadar sizin hanım, sofrayı hazırlarsa, çok makbule geçer” dedim. Daha sonra, bu sözüme çok gücendiklerini öğrendim. Bu acı tecrübe misafirden hizmet beklemenin doğru olmadığını göstermektedir.) Misafir, ev sahibinin gösterdiği yere oturmalı, ona itiraz etmemelidir. Peygamber efendimiz, (Bir arkadaşın yanına gidince, oradan ayrılana kadar, o arkadaş senin emîrindir) buyurmaktadır. Hasta ziyaretinde: Ziyarete yeni elbise ile değil, her gün giydiği elbise ile gitmelidir! Giderken meyve veya çiçek gibi bir hediye götürmek iyi olur. Hastaya bakmayıp, sağa sola veya önüne bakmak uygun olmadığı gibi, devamlı olarak hastanın yüzüne bakmak da uygun değildir. Hastanın yanında asık suratlı durmamalı, güzel şeylerden bahsetmeli, iyileşmesi için duâ etmelidir! Okulda: İlme son derece büyük önem veren Müslüman, ilim yuvası olan okullardaki görgü üstünde de titizlikle durmuşlardır. Çok kıymetli bir varlık olan öğretmenin sözleri dikkatle dinlenir ve bir şey istediğinde, “Peki efendim” gibi sözlerle cevap verilir. Talebeler arasında birbirine saygısızlık yapılmaz. Kaba hareket yapılmaz. Tahta, sıra, harita gibi ders âletleri tahrip edilmez. Kimsenin bedenî ve rûhî kusurlarıyla alay edilmez, küçük görülmez, tahkir edilmez. Ders içinde ve dışında öğretmenle konuşmada saygılı hareket edilir. Dinimizde öğretmen (hoca) hakkı, ana baba hakkından önce gelir. Telefonda: Telefon eden, karşı taraf ahizeyi kaldırınca, önce kendini tanıtmalıdır! Osman Ünlü hoca, beni evden arayınca, her seferinde, ahizeyi kaldırır kaldırmaz, daha bizim, (Buyurun efendim) dememizi beklemeden, (Ben Osman Ünlü’yüm) der, maksadını kısaca anlatır, konuşmayı uzatmaz. Bunun için, telefon eden, önce kendini tanıtmalı, kısa ve öz konuşmalı, dakikalarca sohbet etmemeli ve efendimsiz konuşmamalıdır! Her yerde, her zaman, hep nazik ve kibar olmalıdır. Argo ve nahoş konuşmamalıdır. Bazı santrallerde, şunu bağlar mısınız diye sorunca, Peki efendim denmiyor, “Ayrılmayın” deniyor. Telefon eden niçin ayrılsın ki? Bir de, hı hı diyorlar. Tanımadık bir insana karşı bu uygun değildir. Telefon santrallerinde çalışan görevliler, bu yönden de bilgilendirilmelidir. Konuşurken: Konuşanın sözünü kesmek nezaketsizliktir. Hadis-i şerifte, (Arkadaşı konuşurken susmak mürüvvettendir.) buyuruldu. Mürüvvet; insanlık, yiğitlik, iyilik cömertlik faydalı olmak gibi manalara gelir ki, hallerin en güzeline riayet etmek demektir. Mektup yazarken: Mektup, kısa ve öz olmalı, maksadı iyi anlatmalı. Büyüklere, ilim sahiplerine, mektup yazarken daha edepli olmalıdır. İmam-ı Rabbanî hazretleri, hocasına gönderdiği mektuplar çok sade idi. Talebelerine veya suâl soranlara yazdığı mektuplarda, hamdli, salevatlı yazardı. Eve girerken: Evimize Besmele ile ve İhlas suresini okuyarak girmeliyiz! Sağ ayakla içeriye girip, selam vermeliyiz! Her işe Besmele ile başlamaya alışmalıdır! Birinin evine girerken, izin istemek gerekir. Kapının zilini çalarak veya seslenerek, izin istemelidir! İzin üç defa olur. Birincisinde ses verilmezse, bir dakika kadar sonra, ikinci defa da ses çıkmazsa, üçüncü defa zile basmalı, yine ses yoksa, dört rekat namaz kılacak kadar bekledikten sonra gitmelidir! Kapı aralanırsa, aradığını sormadan önce, kendini tanıtmalıdır! Fatih’te oturan Abdullah bey, Ahmet bey isimli bir arkadaşa, (Akşam bize gel, sana bir şey vereceğiz) der. Ahmet bey, akşam olunca, Abdullah beyin evinin zilini çalar. İçeriden, buyurun diye bir ses gelir. (Abdullah bey evde mi) der. Üsküdar’a, Kâmil beylere gittiği söylenir. O da, Üsküdar’a gider. Abdullah bey, Ahmet beyi görünce, (Sen bizim eve gidince, kendini tanıtmadın mı) der. O da, hayır der. (Kendini tanıtsaydın sana bir paket vereceklerdi) der. Ahmet bey, kapının zilini çalınca, kendini tanıtma edebini bilmediği için, tekrar Fatih’e gitmek zorunda kalır.
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
Konuyu Toplam 10 Kişi okuyor. (0 Üye ve 10 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Medineweb kuralları | Medine-web | Medineweb Yönetiminden İlan | 26 | 15Haziran 2019 11:14 |
Peygamberimizin yetiştirdiği toplum | enderhafızım | Videolar/Slaytlar | 0 | 25 Şubat 2013 00:29 |
/İslâmî Toplum mu? /Cahili Toplum mu?/ | TELMİHA | Tevhid Ve Şirk Konuları | 1 | 31 Temmuz 2012 12:28 |
Vahİy iŞiĞinda toplum ve genÇlİk | YaŞuHa | Muhtelif Konular | 0 | 23Haziran 2011 20:17 |
Kur'an'daki Toplum Ahlâkı | Verda_Naz | Tesettür Konuları | 0 | 11 Nisan 2009 00:08 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|