|
Konu Kimliği: Konu Sahibi enderhafızım,Açılış Tarihi: 08 Şubat 2014 (23:43), Konuya Son Cevap : 10 Şubat 2014 (13:49). Konuya 42 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme: |
08 Şubat 2014, 23:43 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Dr. Şerafeddin KALAY ( Şehadete Giden Yol / Part 2- 2013 ) Kerbelâ’nın, Ümmet-i Muhammed’in yaşadığı en acı imtihanlardan biri olduğunda şüphe yoktur. Ne yazık ki kaybedeninin de çok olduğu bir imtihandır. Böyle bir hadisenin yaşanması, hatta canilerinin buna cür’et edebilmesi bile o günlerde ümmet içinde ciddi bir zaafın bulunduğunun alametidir. İslâm tarihinde, hele de Asr-ı Saadet’te nice izzet ve şeref dolu sahneler vardır. Akıllara durgunluk veren fedakârlıklar, azm ve gayret örnekleri, gıpta edilecek ilim ve irfan ehli vardır. Samimiyet ve fedakârlık var olunca Allah’ın vaadettiği nusret de vardır. Bunun içindir ki Allah Rasûlü’nün çevresinde yer alan sahabilerin çoğu hayatta iken Pers İmparatorluğu İslâm cihad ve tebliğ dalgalarının önünde çatırdayarak yıkılmış, Bizans adım adım, merhale merhale gerilemeye başlamıştı. Her gün var olan ufuklara yeni ufuklar eklenir olmuştu. Bu fedakârlıkları anlatmak, yazmak daha güzel, daha teşvik ediciydi. Dinleyen ve okuyanların kalbinde ukde de bırakmıyordu. Onlar üzerine söz söylemek de daha kolaydı. Yıllar yılı onları paylaşmayı tercih ettik. İzahı zor acıları dile getirmekten hoşlanmadık. Bu yönde sorulan soruları da özetleyerek cevaplandırma yolunu seçtik. Acıları canlandırmaktan, depreştirmekten hoşlanmadık. Halen de böyle düşünüyoruz. Ne var ki zihinler durmuyor. Deşelemekten, yaraları ortaya çıkartmaktan hoşlananlar var. Üstelik sayıları hiç de az değil. Ayrıca Kerbelâ’da yaşananların Şia tarafından bıkmadan usanmadan, dur durak bilmeden Ehl-i Sünnet aleyhine kullanılması, saldırı vesilesi edilmesi tahammülü zor, kabullenilemez veya sabredilemez ebatlara ulaşıyor. Üstelik her akıl ve vicdan sahibi bilir ki her Ehl-i Sünnet’in her ferdinin kalbi en az Şiâ ehlinin kalbi kadar Kerbelâ sebebiyle sızlar. Orada işlenenleri reddeder ve asla sahiplenmez. Kerbelâ katillerini ehl-i sünnet olarak adlandırmak da ayrı bir töhmet ve suçlamadır. Çünkü o devrede böyle bir net bir ayırım yoktu. Hz Ali’nin yanında veya karşısında yer alanlar vardı. Hz Ali’nin yanında yer alan binlerce ehl-i sünnet de vardı. Hanefî mezhebi ilim silsilesinde yer alan İbrahim en-Nehâî gibi; “O devirde yaşasaydım, Hz Ali’nin yanında yer alırdım,” diyen veya bu duyguyu taşıyan sayısız sünnî vardır. |
Konu Sahibi enderhafızım 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
En Pratik Sağlık Bilgileri | Pratik / Faydalı Bilgiler | enderhafızım | 0 | 175 | 14 Ekim 2023 13:10 |
Kur'an Güzel Konuşun Diyor, Konuşuyor... | Serbest Kürsü | su damlası | 3 | 2569 | 24 Kasım 2016 14:16 |
Geeflow - Diriliş (15 Temmuz Darbe Rap Şarkısı) | İlahiler/Ezgiler | enderhafızım | 0 | 2099 | 23 Kasım 2016 12:06 |
Otuz Kuş & Dursun Ali Erzincanlı (Şehit Ömer... | İlahiler/Ezgiler | Esma_Nur | 1 | 2831 | 23 Kasım 2016 11:44 |
15 Temmuz Demokrasi Marşı (İndir) | İlahiler/Ezgiler | enderhafızım | 0 | 2415 | 23 Kasım 2016 11:10 |
08 Şubat 2014, 23:44 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 / 2013- Part 3 Kerbelâ’da Hz Hüseyin’in karşısında olmayı düşünen tek bir sünnînin bile olabileceğini düşünmüyoruz. Nasıl ehl-i sünnete mal edildiğine de şaşıyoruz. İktidar hırsının sebep olduğu bir hadisenin, nasıl iktidar hırsı saldırganlığından çıkarılıp da ehl-i sünnetin inancının bir gereği haline dönüştürüldüğünü anlamak mümkün değildir? Ancak bu hale getirilmiştir ve suçu ehl-i sünnet işlemişçesine bitmez tükenmez saldırıların hedefi yapılmışlardır. Kerbelâ; Şiîliğin beslenme kaynağı haline getirilmiş, her fırsatta ehl-i sünnete yüklenme, hatta dil uzatma vesilesi yapılmıştır. Bunun içindir ki, Yezid’e biat toplanmaya başlandığı andan itibaren Hz Hüseyin’in şehadetine ve âilesinden hayatta kalanların Medine’ye ulaştırılmasına kadar yaşananları ana hatları ile aktarmayı, sonra üzerinde kısa bir tefekkür paylaşması yapmayı arzu ettik. Bunu yaparken bulanık bilgilerden uzak durmayı seçtik. Aktardığı bilgi ve rivayetlere dikkat eden kaynaklardan istifade etmeyi tercih ettik. Dile getirdiğimiz hiçbir hadise, kendi zihnimizde canlandırdığımız veya yaşanmadığı halde tarihe mal etmeye çalıştığımız bir hadise değildir. Zikredilen isimlerden hiçbiri de kaynaklarda olmayan hayalî bir isim değildir. Dr. Şerafeddin KALAY |
08 Şubat 2014, 23:45 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 / 2013- Part 4 İbn Kesîr hadis ilminde ciddî yeri olan bir ilim ehlidir. Muhaddislik vasfıyla naklettiği rivâyetlerde dikkatli olan bir tarihçidir. Onun el-Bidâye ve’n-Nihâye isimli eserini esas aldık. Elimizin yettiği ve kaynak olabileceği kanaatini taşıdığımız eserleri tarayarak bilgi tazeledik ve netleştirmeye, bir bütün halinde ve iyi bir akışla sunmaya çalıştık. Bilgi verirken tarafsız olmayı tercih ettik demiyorum. Tarafsız olmayı da doğru bulmuyorum. Biz iman ettiğimiz, Allah yoluna, hak davaya gönül verdiğimiz gün tarafımızı seçtik. Hiçbir mü’min, bir tarafta hak bir tarafta batıl varken, bir tarafta doğru bir tarafta yanlış, bir tarafta adalet diğer tarafta zulüm varken tarafsız olamaz. Biz hep taraf olduk, hep tarafız. Allah Rasûlü’nden ve yolundan tarafız. Onun yolunun yolcusuyuz. Bunun için de ehl-i sünnetiz. Hz Ali’den tarafız. Çünkü davasında haklı olduğuna inanıyoruz. Hz Hüseyin’den tarafız. Çünkü hem faziletine, hem de zulme uğradığına inanıyoruz. Kerbelâ’da şehidliği hayata tercih edenlerden tarafız, çünkü samimiyetlerine, samimiyetlerini kanlarıyla Kerbelâ topraklarına yazdıklarına, tarihe miras bıraktıklarına inanıyoruz. Yalnız “tarafsız değiliz” demek insafı kaybettik demek değildir. Her zaman ve durumda doğru olan, karşınızdaki insanların söz ve amellerini olduğu gibi aktarmak, sözlerini, fillerini kendileri nasıl söylediler, nasıl yaptılarsa öylece anlatmaktır. Onların hukukunu yerine getirdikten sonra bir ilim ehli kendi fikrini savunabilir ve değerlendirmelerini yapabilir. Böyle yaparsanız hem taraflı hem de insaflı olabilirsiniz. İlmin bizden asıl istediği de budur. İlmî tarafsızlık denince de biz bunu anlıyoruz. Mahkemede hâkim bile tarafsız değildir, olmamalıdır. O haktan yana olmak zorundadır. Eşit muamelede bulunmak, eşit söz ve savunma hakkı vermek tarafsızlık değil, adaletin gereğidir. Hâkim tarafsız değil âdil olmalıdır. Hâkim hakkında söylediklerimiz ilim ehli için fazlasıyla geçerlidir. Fikrine katılmadığınız insanların fikirlerini de onların ağızlarından ve onların razı olacağı bir üslupla aktarmalısınız; söyleyeceğinizi bundan sonra söyleyebilirsiniz. Böyle davranmak okuyuculara ve onların görüşlerine de değer verildiğini gösterir. Çünkü onlar sizden farklı değerlendirmeler yapabilir, sizin yakalayamadığınız bir inceliği yakalayabilir veya farklı bir bakış açısıyla yeni bir araştırmaya yönlenebilir. Ortaya farklı neticeler çıkarabilir. Onun için anlatacağımızı taraflı fakat insaflı anlatmaya çalıştık. Haksız kabul ettiklerimizin söz ve davranışlarını aktarırken de kendi ifadeleri ve kendi tavırlarıyla aktardık. Onun için anlatacağımızı taraflı fakat insaflı anlatmaya çalıştık. Haksız kabul ettiklerimizin söz ve davranışlarını aktarırken de kendi ifadeleri ve kendi tavırlarıyla aktardık. Akıcılığı bozmamaya gayret ettik. Rivayet tekrarları yapmamaya özen gösterdik. Acı da olsa o atmosferi yaşamak ve yaşatmak istedik. Hayra vesile olur, ibretler alınır, günümüzdeki iddialar daha iyi değerlendirilir, doğru ve yanlışlar daha iyi ayıklanır ve bu nevi acılar bir daha yaşanmaz arzu ve ümidiyle sizlerle paylaştık. Sonuna bir değerlendirme ve ibretler bölümü ekledik. Elbette değerlendirmeler ve ibretler orada yazılanlarla sınırlı değildir. Sizin katkılarınıza açıktır. Ulaşılan her ufuk, bir başka ufukların görülmesine vesile olur. Çıkılan her dağ, size başka dağlar, başka tepeler gösterir. Nice engin ufuklara… Dr. Şerafeddin KALAY |
08 Şubat 2014, 23:46 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 / 2013- Part 5 Allah Rasûlü’nün (Sav) bağrına basarak “-Bunlar benim dünya reyhanlarım!” (1) dediği, minik kollarıyla kendini kucaklattırdığı ve “Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’den. Hüseyin’i seveni Allah da sevsin (2)…” buyurarak duygularını dile getidiği küçücük Hüseyin, şimdi yarım asrı geride bırakmış, salah ve takvası, edeb ve terbiyesi, cesaret ve cömertliği, olgunluğu ve sima güzelliği ile insanların gönlünde taht kurmuştu. Ne varki acı bir imtihanın basamaklarını çıkmak üzereydi. Annesi Fâtıma’yı kaybedeli çok olmuştu. Onu hayal gibi hatırlıyordu. Babası yiğit Ali’yi haince bir saldırı ile, aradan çok geçmeden sevgili ağabeyi Hasan’ı da bir başka hıyanetle kaybetmişti. Şimdi sevenlerinin arasındaydı. Şam’dan gelen bir haberle zihinler bulandı. Yezid’e biat toplanıyordu. Henüz babası Muâviye(Ra) hayatta iken. İş sağlama alınsın isteniyordu. Emevî saltanatının temelleri asıl şimdi atılıyordu. İslâm’ın coşku, azim ve şevk dolu, her doğan yeni güneşin yeni ümitlerle doğduğu, yeni fetihlerin müjdelendiği, iman nuruyla yeni tanışan gönüllerin saflara eklendiği, ümitlerin ümitlerle yarıştığı günleri berraklığını kaybetmeye başlamıştı. Ümit ufuklarını perdeleyen, görüş mesafesini kısaltan tozla karışık bir sis geliyordu. Sahralarla anılmaya alışık olmayan tuhaf bir sis… Hüseyin(Ra), Hz. Ebu Bekir’in oğlu Abdurrahman(Ra), Zübeyr’in oğlu ve Hicret’in ilk çocuğu Abdullah(Ra) biatı reddedenler arasındaydı. Kanaatleri Yezid’in biat edilecek, ümmetin istikbali ellerine teslim edilecek biri olmadığı, hılafetin saltanata döndürüleceği yönündeydi. Abdurrahman İbn Ebu Bekir(Ra) acılı günleri yaşamadan bu dünyadan ayrıldı. Yezid için kendisinden biat istendiğinde; “Herakliyus adeti mi? Kayser’in yerine Kayser mi? Asla yapmayacağız,” demişti. Böylece hem tavrını ortaya koymuş, hem de bu yolun İslâm’ın istemediği bir yol olduğunu vurgulamıştı. Sonraki günlerinde de tavrından vazgeçmedi. Israrlar ve Muâviye’nin kendisine yolladığı yüz bin dirhem de onu kararından döndüremedi. Parayı reddetmiş, kararına sadık kalmıştı.(3) “Dinimi, dünyalık karşılığı satmam,”(4) demişti. Ölüm geldi, kendisini bu kararlılıkta buldu. Hayata vedâ ettiğinde Mekke dışındaydı. Mekke’ye 10 mil uzaklıkta bir yerdeydi. Akşam uyumuş, sabaha uyanmamıştı. Cenazesi Mekke’ye getirildi ve gençliğini geçirdiği bu mukaddes diyarda defnedildi. Âişe Vâlidemiz’e haber ulaştığında Medîne’den hac için yola çıkmıştı. Mekke’ye geldiğinde kabrine kapanarak ağlamış, Mütemmim İbn Nüveyre’nin kardeşi Mâlik için söylediği mısralarla hüznünü, ağabeyine duyduğu özlemini, sevgisini dile getirmiş; “-Ben yanında olsaydım, seni vefat ettiğin yere defnederdim,” (5) demiştir. Çok geçmemiş Âişe Vâlidemiz de bu dünyadan ayrılmıştır. Kalanlar için ise imtihan devam ediyordu. Dr. Şerafeddin KALAY ----------- Kaynak (1-2-3-4-5) (1) Sahih-i Buharî, Fedâil (Umdetü’l-Kâri 13/ 318, Edeb 18/ 135) (2) Sünen-i İbn Mâce, Mukaddime (1/ 51. Hadis NO. 144) Zevâid’de; “İsnadı hasen, râvîleri güvenilir râvîlerdir,” denilir. (3) El - İstî‘âb (2/ 401), el-İsâbe (2/ 408), el - A’lâm, H. Zirikli (3/ 312). (4) El - İstî‘âb (2/ 401), el - İsâbe (2/ 408). (5) El - İstî‘âb (2/ 401), el - İsâbe (2/ 408). |
08 Şubat 2014, 23:53 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 / 2013- Part 6 Muâviye (Ra) Hicrî 60 yılında hayata gözlerini yumdu. O, siyasî arzusu ve hırsı olan biri olsa da yumşak mizaclıydı ve iyi bir siyasetçiydi. Bilgiliydi, zekiydi, nerede nasıl davranacağını, nerede durup nerede yürüyeceğini bilirdi. Şimdi madde ve mânâ alemi bulutlanmış, bulutlar giderek koyulaşmaya başlamış, garip bir şekilde elektrik yüklenmişti. Her an yağmur, dolu, fırtına, hortum çıkabilir, toz ve topraklar havaya savrulabilirdi. Muâviye (Ra) vefat ederken Yezid’i yanına çağırtmıştı. Ona gelecek günlerinde faydalı olacağına inandığı vasiyetlerde bulundu. Hz Hüseyin’le ilgili olarak da şunları söyledi: “Ali ile Rasûlullah’ın(Sav) kızı Fatıma’nın oğlu Hüseyin’e dikkat et. O, insanlar içinde bütün insanların en çok sevdiği kişidir. Ona yakınlık göster, yumşak gönüllü ve gönül alıcı davran. Belki böyle yaparsan seninle uyumlu olarak yola devam eder. Eğer karşı tavır alırsa ümidim odur ki babasını katledenler, kardeşini yüzüstü bırakanlar sana iş düşürmezler.” Muâviye (Ra) hayata gözlerini yumduğunda 60. Hicrî yılın Recep ayının 15. gecesiydi. Mehtap gökyüzünü serin ışıklarla dolduruyordu. Geride Yezid gibi İslâm âlemini derin acıların ve karanlıkların içine sürükleyecek birisini bırakmıştı. Muâviye’nin Hz Hüseyin hakkında söyledikleri doğruydu. Yaşayan insanların en hayırlısının o olduğunu Muâviye’nin yanında yer alanlar bile biliyor ve kabul ediyordu. Ancak siyasî hırs çok garip bir hırstı, doğruları tersyüz edebiliyor veya gören ve bilen insanları görmemezlikten ve bilmemezlikten gelmeye sevk edebiliyordu. Muâviye, Yezid’in idareyi elinde tutmasını istiyor, Hz Hüseyin’in halife oluşuna bir başka ifade ile idarenin kendi ailesinden başkasına geçmesine razı olmuyordu. Ancak Yezid’in Hz Hüseyin’e sataşmasını, onunla savaşmasını da istemiyordu. Bunun için Hz Hüseyin’in hilafet talebinin olmamasını temenni ediyor, diğer taraftan da endişe duyduğunu dile getiriyordu. Durum karşı karşıya gelmeyi gerektirirse Rasûlullah (Sav)torunu ile savaşmak yerine Hz Ali’de olduğu gibi yine haricîlerin devreye girmesini, Hz Ali’yi şehid edip kendisini rahatlattıkları gibi Hz Hüseyin’i şehid ederek Yezid’i rahatlatmalarını arzuluyordu. Oğlunun Hz Hüseyin katili olmasını ve böyle anılmasını istemediği anlaşılıyordu. O, Rasûlullah (Sav) torunuydu, hayırlı, faziletli ve insanların da sevgisi ve hürmetini kazanmış, gönüllerde yer etmiş biriydi. Ona duyulan sevgi ve hürmet zorlama bir sevgi ve hürmet değildi. Oğluna bunları hatırlatıyor, Ali ile Fatıma’nın oğlu demek yerine “Ali ile Rasûlullah’ın kızı Fatıma’nın oğlu Hüseyin” ifadesini kullanıyor, onun Rasûlullah (Sav) torunu oluşuna dikkat çekiyordu. Hz Hüseyin’in ölümünün insanların gönlünde nasıl bir iz bırakacağını Yezid’e hissettirmek istiyordu. Bu sırada Hz Hüseyin hicret yurdu Medine-i Münevvere’de idi. Dr.Şerafeddin KALAY |
09 Şubat 2014, 00:01 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 / 2013- Part 7 Yezîd, çevresindeki insanlardan biât alıp başa geçince Medîne Vâlîsi olan Velid İbn Ukbe’ye bir mektûb yazdı. Ondan insanları kendisine biâta çağırmasını istiyor, “Biâta Kureyş’in ileri gelenlerinden başla,” diyordu. “İlk biât eden kişi de Hz Hüseyin olsun. Mü’minlerin Emîri ona şefkatli davranmamı, yapıcı üslûb seçmemi vasiyet etti,” diyerek o da vâlîsini ikâz ediyordu. Mektûb, Medine’ye ulaşınca Velid gecenin yarısında Hz Hüseyin’e ile Abdullah İbn Zübeyr’e(ra) haber gönderdi ve Muâviye’nin vefâtını bildirdi. Onları Yezid İbn Muâviye’ye biata çağırdı. Gelen haberciye “-Sabah olsun, insanların nasıl bir tavır aldığına bakalım,” dediler. Böylece zaman kazanmışlardı... |
09 Şubat 2014, 00:01 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 / 2013- Part 8 Ancak Hz. Hüseyin(r.a) çok tedirgin olmuştu. Evden dışarı çıktı. Sanki ev dar gelmiş, dış dünyânın genişliği iç dünyâsını da genişletir diye ümit etmişti. Onunla birlikte Abdullah da çıktı. “-Bu tanıdığımız Yezîd!” diyorlardı. “-Vallahi bu insandan ne hayırlı karar ne de dostluk ve insanlık gelir!” Gece sessiz, sokaklar kimsesizdi. Gecenin nasıl bir fecirle aydınlanacağını, yeni günün güneşin nelerin üzerine doğacağını Allah bilirdi. Gecenin serinliği ve sâkinliği zihinlerini durulttu, duygularını sâkinleştirdi, karar vermelerini kolaylaştırdı. Geri döndüler, sür'atle hazırlandılar. Gecenin evleri, sokakları, sahrâları ve dağları örten karanlığını, sessizliğini ve serinliğini dost edinerek Medîne’yi o gece terk ettiler. Abdullah’ın kardeşi Ca’fer ve hizmetinde bulunanlarla birlikte Hz Hüseyin’den önce yola çıktığı zikredilir. Onlar Mekke’ye doğru yol alırken sabah olmuş, gün doğmuş, Medîne’de hareketlilik başlamıştı. İnsanlar Muâviye’nin(r.a) vefâtını öğrenmiş, Yezîd’e biâta çağırıldıklarını duymuş, Medîne Vâlîsi Velid’in yanına geliyor, Yezîd’e bağlılıklarını bildiriyor, biât ediyorlardı. Hz Hüseyin ve Abdullah İbn Zübeyr(r.a) için kaldıkları eve adam gönderildi. Çok geçmeden gönderilenler eli boş geri döndüler. Hz Hüseyin de Abdullah da evde yoktu. Daha doğrusu her ikisi de Medîne’den ayrılmışlardı. Onlar şimdi vâdiler arasından atalar yurdu Mekke’ye doğru hızla yol alıyorlardı… |
09 Şubat 2014, 00:01 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehâdete Giden Yol - İstanbul 1434 / 2013 Bölüm-9 Serevât Dağlarının güneyden kuzeye doğru serpilen bağrı yanık kara dağları, sivri konik tepeleri arasında uzanıp giden vâdîlerden geçerek Mekke’ye geldiler. Mekke’ye geldiklerinde Hüseyin(r.a) Hz.Abbâs’ın evine indi ve oraya yerleşti. Abdullah İbn Zübeyr(r.a) insanların gözü önünde olmayı, dâima onlarla bulunmayı, göz önünde durmayı seçti, Kâbe’nin yanını, Hicr-i İsmâîl’i kendisine mekân edindi. Şimdi Meâfirî diye adlandırılan bir bürde giymiş, konuştuğu insanları Ümeyyeoğullarına karşı bilgilendiriyor, onlara karşı dirençlerini artırmaya ve güçlü bir muhâlefet cephesi oluşturmaya çalışıyordu. Burası İslâm’ın ilk günlerinin hatıralarını taşıyan yerdi. Bu hâtıraların tatlısından çok acısı vardı. Abdullah’ın da Hüseyin’in de görmediği acı, çileli, ibretli hâtıralar. Onlar hicret yurdunda dünyâya gelmişlerdi. Bu hâtıraları duya duya büyümüşlerdi. Çekerken acı olan bu hâtıralar, anlatırken tatlanmıştı. Onlar hak dâvâ, yüce dâvâ uğruna çekilmişti. Dâvânın yüceliği onları tatlandırmıştı… Çok geçmeden Mekke’ye gelişleri çevreden de duyuldu. Gelen Allah Rasûlü’nün(s.a.v) torunu idi. Uzaktan uzağa fazîletlerini duydukları, ilmine, takvâsına, olgunluğuna, tevâzuuna, cömertlik ve mertliğine hayranlık besledikleri Hüseyin(r.a) gelmişti. Hicret’in ilk çocuğu, Cennetle müjdelenen on sahâbîden bir olan Zübeyr İbn Avvâm ile fazîleti dillere destân Esmâ bint Ebûbekir’in oğlu, Allah Rasûlü’nün yiğit halası Safiyye’nin torunu olan Abdullah İbn Zübeyr(r.a) gelmişti. Gönüllerin buruk, ümitlerin bulanık olduğu günlerde, gönülleri buruk, kalpleri kırık olarak gelmişlerdi… |
09 Şubat 2014, 00:05 | Mesaj No:9 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehâdete Giden Yol - İstanbul 1434 / 2013 Bölüm-10 Fetihle sanki o acılar dağılmış, sisli, bulutlu, yağmurlu, karanlık ve kasavetli günlerin arkasından pırıl pırıl bir sabaha vuran güneş ışıkları gibi tarihe yeni bir aydınlık, gönüllere taze bir ferahlık gelmişti. Hak yolun yolcuları bu aydınlığı ve ferahlığı da hep korumuş, riddet yıllarını da güvenle arkada bırakmışlardı.O günlerden sonra Mekke hep güven duyulan diyar haline gelmişti. Medine, Hicret Yurdu siyasî hadiselerle çalkalanır hale gelince, Yezid’in adamları, dolayısıyla da saltanat hırsı şehrin üzerine çöreklenince Mekke’yi saran Fârân Dağları gönle daha güven verir gibi görünmeye başlamıştı. Üstelik Şam’ın elinin Mekke’ye uzanması o kadar kolay değildi. Uzansa da güçlü uzanamazdı. Allah Rasûlü’nü(s.a.v) çocuk yaşlarda iken görmüş, onun kucağının sıcaklığını hissettmiş ve bu sıcaklığı ve Rasûlullah sevgisini kalplerine yerleştirmiş olan bu iki azîz sahâbî artık Mekkeli idi. Çok geçmeden Mekke’ye gelişleri çevreden de duyuldu. Gelen Allah Rasûlü’nün torunu idi. Uzaktan uzağa faziletlerini duydukları, ilmine, takvâsına, olgunluğuna, tevazusuna, cömertlik ve mertliğine hayranlık besledikleri Hüseyin(r.a) gelmişti. Hicret’in ilk çocuğu, Cennetle müjdelenen on sahâbîden bir olan Zübeyr İbn Avvâm ile fazîleti dillere destan Esmâ Bint Ebûbekir’in oğlu, Allah Rasûlü’nün yiğit halası Safiyye’nin torunu olan Abdullah İbn Zübeyr(r.a) gelmişti. Gönüllerin buruk, ümitlerin bulanık olduğu günlerde, gönülleri buruk, kalpleri kırık olarak gelmişlerdi… |
09 Şubat 2014, 00:05 | Mesaj No:10 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehâdete Giden Yol - İstanbul 1434 / 2013 Bölüm-11 Çok geçmedi Mekke’ye zor ulaşacağı tahmin edilen el ulaşmaya başladı. Hz Hüseyin'in Mekke’de gördüğü itibâr,çevresinin giderek genişlemesi, biât etmemekteki ısrarı Şam’ın tedirginliğini artırmıştı. Yanında cesâret ve komuta kâbiliyetiyle tanınan ve kendisi gibi biât etmemekte ısrar eden Abdullah’ın bulunuşu da bu tedirginliği artırıyordu. Bu senenin Ramazan ayında aşırı davranışları ve sert tavırları sebebiyle Medîne vâlîsi Velid İbn Utbe görevden alınmış, Medîne’nin idâresi de Mekke nâibi Amr İbn Sa’îd İbn Âs’a verilmişti. Ramazan ayı bitmeden Amr, Medîne’ye geldi. Gerekli tedbirleri aldıktan sonra Abdullah İbn Zübeyr ve Hz. Hüseyin’le mücâdele için birlikler hazırladı. Hz.Hüseyin’e duyulan sevgi bilindiği için seriyyelerin hedefi daha çok Abdullah İbn Zübeyr idi. Şüphesiz o devreden çıkarılınca da sıra Hz.Hüseyin’e gelecekti. Birliklerin Mekke’de cereyân edecek bir savaş için hazırlandığı ve yola çıkacağı bilgisi ulaşınca sahabîlerden Ebû Şüreyh(ra), Amr İbn Sa’îd’in yanına geldi. “-Ey Emîr! İzin ver sana Allah Rasûlü’nün(sav) fethin ikinci günü ayağa kalkarak söylediği, kendi kulaklarımla duyduğum, kalbimde saklayıp koruduğum, onları söylerken kendisini gözlerimle gördüğüm sözlerini anlatayım.” dedi: “Rasûlullah(sav) önce Allah’a hamd ü senâ etti. Sonra şöyle buyurdu: 'Mekke Allah’ın harâm kıldığı, mukaddes kabûl ettiği bir yerdir. İnsanların harâm kıdığı bir yer değil. Allah’a ve âhiret gününe imân eden birinin orada kan dökmesi helâl değildir. Bu beldenin ağaçlarını kesmek de câiz değildir. Kim, Rasûlullah’ın orada savaşını ruhsat olarak kullanmak isterse ona -Allah, Rasûlü’ne izin verdi, size vermedi, deyin. Bana da günün bir diliminde izin verdi; sonra Mekke’nin harâmiyeti dün olduğu gibi geri döndü. Burada bulunup şâhid olan burada bulunmayana haber versin.” [1] [1]Muttefekun aleyh bir hadîstir: Sahîh-i Buhârî,İlim(28/98); Müslim,Hac (1/987,988). Başka kaynaklarda da yer alır. |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Kalpten Kalbe Giden Yol | TufeyL | Makale ve Köşe Yazıları | 1 | 27 Temmuz 2023 18:31 |
Kırık Yürekle Şehadete Vuruldum... | İslaminesil | Serbest Kürsü | 0 | 24 Mart 2014 20:52 |
Akıp Giden Zaman | ilahiyatçı 1 | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 04 Şubat 2013 12:25 |
Doğruya Giden Yol... | İqra | Muhtelif Konular | 2 | 25 Aralık 2011 15:12 |
Ta ciğerinden söküp, şehadete teslim et beni… | YaŞuHa | Şiirler ve Şairler | 0 | 07Haziran 2011 13:33 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|