|
Konu Kimliği: Konu Sahibi İslaminesil,Açılış Tarihi: 13 Mayıs 2014 (19:18), Konuya Son Cevap : 19Haziran 2014 (19:46). Konuya 1 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
13 Mayıs 2014, 19:18 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 40187 Üyelik T.:
20 Mart 2014 | Davet Yolunda Bela ve Musibetlere Sabır.... Davet Yolunda Bela ve Musibetlere Sabır.... “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılıverecekleri-ni mi sandılar? Andolsun ki Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette ALLAH, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (29/Ankebût, 2-3) Bir önceki yazımızda İslami daveti yüklenen bireylerin, cemaatlerin parti ve hareketlerin sünnetullah gereği davetin belli merhalelerinde çeşitli bela ve musibetlerle imtihan edileceğini. Bu imtihan ve belâlarla sınanmalar zaferi, şerefi ve âfiyeti tamamlamak için olduğunu, belirtmiştik. Bu yazımızda da Kur’an da sıkça tekrarlanan ve üzerinde çok durulan “sabır” kavramı üzerinde durmaya çalışacağız. Sabır’ sözlükte, darlıkta kendini tutma, kontrol etme demektir. Sabır, aklın ve şeriatın gerektirdiği durumlarda nefsi hapsetme, kendine hâkim olmadır. Acıya katlanmak, o acıyı geçirmek için dayanmak ve karşı koymak da sabırdır ki, bu her türlü rahatlamanın ve başarının yoludur. Terim anlamı: İslâm'ın emir ve yasaklarını tatbik ederken ve imtihan özelliği olan musibetler karşısında yılgınlık göstermeyip direnmek, cesaret ve dayanıklılık göstermek demektir. Sabır, hak yolda yaşamanın bedeli olan zorluklara göğüs germek, hedefe ulaşmak konusunda direnç, ahlâkî disiplin ve nefsi kontrol altında tutmaktır. (Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 353.) İnsanın denendiği tatsız olaylar karşısında dayanması, şartların gerektirdiği sorumlukları ve emredilen şeyleri yerine getirmede kararlılık ve ALLAH'ın yasaklarını yapmamak için direnmek sabırdır. Sabır, ALLAH'ın rızasını kazanabilmek için bütün sıkıntılara sebatla katlanma, nefse hakim olma, her türlü zorluğa göğüs gerip ilahî buyrukları yerine getirmektir. Haramlara ve nefsin hevasına kapılmadan, ALLAH'a kul olmanın zevkini tatmaktır. Dünyanın aldatıcılığına, servete ve şöhrete tapanların çokluğuna rağmen hak yoldan ayrılmamak, iman ve ihlasla iflas geçitlerini aşmaktır. Sabır, iman yolunda azimle yürümenin, fesat ve zulme karşı cihad etmenin külfetine katlanma gücüdür. Bunun için sabır, sıfatların en güzeli, ahlakın en yüksek derecesi ve hepsinden öte müminin, imanını ihlas terazisinde tartma eylemidir. Öyleyse insan, sabrı itiyat edinmeli ve nefsini sabırla terbiye etmelidir. Başarının ve yenilmezliğin en başta gelen şartının sabır olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Sabır; kötülük, bozgunculuk ve yıkıma sebep olan olaylar karşısında insanlığın direnme, tahammül etme ve karşı koyma gücüdür. Sabır; bütün iç ve dış engeller karşısında direnmek, sağlam bir azim ve güçlü bir iradeyle bu engelleri aşarak yol almaktır Sabır insanın emellerine ulaşabilmesi için zorunlu bir ihtiyaçtır. Sabredenler işlerinde başarılı olurlar. Bundan dolayıdır ki, dünyada başarılı olanların tümü emellerini sabırla gerçekleştirmişlerdir. İnsan hayatındaki, zorluklara aldırmadan dikenli yollarda, engellere takılmadan yürüdüler ve hayattaki bütün zorlukları normal karşıladılar. Eğer sabır iman edenler için bir zaruret ise, Peygamberler onların liderleri olarak daha büyük ve şiddetli belalarla iptila oluyorlardı, bundan dolayı onlar daha fazla sabra muhtaçtılar. Hatta azim sahibi diye vasıflandırılan peygamberlerin, sabrı bu hususta örnek ve modeldir. ALLAH Taala Kur’an-i Kerimde buyurduğu gibi: “O halde peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sabret” (Ahkaf:35) Pêygamber efendimiz Şöyle buyurdu: “ALLAH için hiç bana eziyet edildiği kadar kimseye eziyet edilmedi, ALLAH’tan öyle korkarım ki hiç kimse o şekilde korkamaz”. Sabır hiçbir zaman başarısız olmayan bir kılıç, sendelemeyen bir binek ve sönmeyen bir nurdur. Öyleyse iman edenler bir araya gelmeli hidayetten kaçmalarına sebep olan apaçık zarardan kurtulmak için birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmelidirler. Bu mevzuda ALLAH Taala tam bir sure indirmiştir. Oda Asır suresidir. “Asra yemin olsun ki. İnsan mutlak hüsrandadır. Ancak iman edenler, iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı öğütleyenler bunun dışındadır”.(Asır:1-3) ALLAH Teala Müslümanları yeryüzüne varis kılmayı onları imam ve önderler kılmayı vaat etmiştir ki, dinin bütünü, ALLAH için olsun. Fakat Müslümanlar buna hemen erişemeyeceklerdir. Temenni rüya ve hayallerle gerçekleştiremeyeceklerdir. Güzel günler, zorluk, sıkıntı, şiddet ve fitnelerle kararmış uzun geceler geçmeden doğmayacaktır İşte bu noktada ALLAH Taala müminleri bela ve musibetlerle imtihan ediyor ve onları çok şiddeti bir sarsılmayla sarsıyor. Sadece muhlis olanlar ayakta kalabiliyor. İşte o zaman ALLAH’ın yardımı-zaferi kişiye nefsinden daha yakın olur. ALLAH Taala buyuruyor ki: “(Ey müminler!) yoksa siz sizden önce gelip geçmiş kavimlerin başlarına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokundu ve öyle sarsıldılar ki Peygamber ve onunla beraber iman edenler nihayet “ALLAH’ın yardımı ne zaman gelecek?” dediler. İşte o zaman (onlara), “şüphesiz ALLAH’ın yardımı yakın” (denildi). (Bakara:214) Gerçek manada istekli olana yardım gelir. Bu yolda çalışıp endişeli, üzgün ve kederli olana kurtuluş vardır. Ve böylece kalpler sevinir. Dikkat ALLAH’ın yardımı yakındır. Kurtuluş iplerine bağlı olan Müslüman bilmeli ki, gecikmede bazı güzel nazik ve ince sırlar vardır: Sıkıntı şiddetlendikçe kurtuluş daha da yakınlaşıyor. ALLAH'a iman ve O'nun yolunda mücadele etmek, insanı sabredenler arasına dahil eder. Sabır, dinimize ve kendimize karşı gelişen tüm olaylara karşı direnmek, böylece rûhen ve bedenen huzur bulmaktır. Dünyada en çok sabra ihtiyacı olan ise, mücadele içerisinde olan İslâmî hareketin neferleridir. ALLAH, kendi yolunda mücadele edip sabredenleri ödüllendirir, toplumda önder ve rehber kılar. "Sabrettikleri ve âyetlerimize kesinlikle iman ettikleri zaman, onların içinden, emrimizle doğru yola ileten imamlar/önderler kıldık." (32/Secde, 24) Toplumsal değişimin gerçekleşmesi için mücadele etmek, her Müslümanın görevidir. Bunun içinse sabır ve azim gereklidir. ALLAH, sabretmeleri ve mücadeleyi sürdürmelerinin neticesi olarak mücadeleci insanların içinden topluma önder ve örneklik yapabilecek İslâmî mücadeleyi sürdürecek imamlar çıkarır. Mücadele etmek, aynı zamanda sabretmektir; mücadelesizlik ise sabırsızlığa teslim olmaktır. Mücadele etmek, peygamberlerin yolunu devam ettirmek ve onların başına gelen belâ ve musibetlere tâlip olmaktır. Evinde rahat içerisinde çocuklarıyla ve ferdî ibadetleriyle meşgul olup, ibadetlerin toplumsal yanını bir kenara bırakıp belâ ve musibetlerden kaçmak ise, bu yolun dışına çıkmaktır. Mücadele yolu; sabrı, direnmeyi, zorluklara katlanmayı ve acıyı yüklenmeyi gerektirirken, diğer yol ise rahatı ve refahı seçmektir. Sabrın en güzel belirti ve etkisi, insanı darbelere karşı yenilgi ve teslimiyet psikozuna itmemesi ve sürekli mücadele azmi vermesidir. Sabır, ayakları sağlamlaştırırken; sabırsızlık ise kaydırır. Sabır, sayısı az bir toplumu zafere ulaştırırken; sabırsızlık ise sayısı çok olan bir toplumu hezimete uğratır. Bedir, Huneyn ve Uhud savaşları bunun açık örnekleridir. Şu halde sabır, insanın kendi kapasitesini tanıması, yapısında var olan olumlu ve olumsuz yönlerinin farkına daha iyi varmasıdır. Sabır, insanın içinde var olan, fakat fark edemediği gizli güçlerini açığa çıkarmasının adıdır. Bir başka deyişle sabır, insanın kendi benliğini bulması, özünü keşfedip anlamasıdır. Sabır insanı ALLAH'a yaklaştıran en güzel eylemdir. (C. T. Soykök, Haksöz, 70, s. 49 "Nice az sayıda birlik, ALLAH'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. ALLAH sabredenlerle beraberdir... Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfir kavme karşı bize yardım et!" (2/Bakara, 249-250) Sabır, İslâmî mücadelede üstlenilen bir tavırdır. Toplu halde sürdürülen mücadelede gösterilen devamlılık ve kararlılıktır. Müslümanların içinde bulundukları mücadele safhasının gereklerini yerine getirmeleri, sinme, korkma, dağılma ve ümitsizliğe kapılma gibi şeytanın aldatmalarına karşı uyanık olmalarıdır. Bu safhaların her birinde tecrübe edilen sabır, Müslümanı daha ciddi bir direnişe, daha üst safhanın güçlüklerine dayanmaya hazırlar. Müslüman, “Her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.” (94/İnşirâh, 5-6) gerçeğiyle mücadele süreci içinde karşılaştıkça ve tecrübe yaşadıkça bu güçlükler ona daha fazla sabır/direnme gücü ve moral verir. Sabır onun için hem bir imtihan, hem moral kaynağı ve hem de dünya imtihanını kazandıracak bir azıktır Günümüzde sabır kavramının içi boşaltılmış musibet ve belalar karşısında dayanıklılık ve kararlılık şeklinde ortaya çıkması gereken sabır eylemi, ne yazık ki çarpıtılarak, tahrif edilerek güçsüz olanın güçlü karşısında hakkını korumaması, hakkından vazgeçmesi olarak anlaşılmıştır. Bu anlayış, birtakım zorbaların servet ve güçlerini kullanarak toplum üzerinde otorite kurmalarına, insanlar üzerinde söz sahibi ve egemen olmalarına, onların ekonomik güçlerini sömürürken, düşünce hürriyetlerini de ellerinden alarak, kendilerine kul ve köle haline getirmelerine sebebiyet vermiştir. Ezilen, sömürülen ve güçsüzleştirilen bu insanlar, kendilerine yapılan bunca kötülük karşısında susmayı tercih ederlerken bunu bir sabır anlayışı içerisinde yapmışlar, böylece istikbarın oluşmasına ve müstekbirlerin zulümlerinin devamına yardımcı olmuşlardır sabır; insanı, kendisine emredilen amel ve eylemlerden alıkoyan, ya da yasak ve haram olan şeyleri yapmaya sevk eden sebep ve etkenlere karşı koyması, insanın direnme yetenek ve arzusunu çekip alan hayatın acı ve tatsız olaylarına, felaketlerine karşı koymasıdır. Zorluğa, güçlüklere, imkânsızlıklara, darlıklara, felâketlere, sınanmalara, ALLAH yolunda çekilen çile ve sıkıntılara, amellerin getirdiği yüklere, nefsinin arzularına karşı bir direniştir. Sabır, pasif bir durgunluk, sessiz bir şekilde bekleme, hele hele her şeye katlanma, zillete boyun eğip râzı olma hiç değildir. Sabır aktif bir direnmedir. Mü’min, felâket karşısında eli kolu bağlı bir vaziyette beklemez ve bu beklemenin adını da ‘sabır’ koymaz. Aksine o, felâketi en az bir zararla veya zararsız bir şekilde atlatmaya, felâketin getirdiği mahrumiyeti yenmeye çalışır (Ahmet Kalkan: Kavramlar Tefsiri) Eğer mü’minler, ALLAH’ın âyetlerine yakinen iman eder, O’nun yolunda gereği gibi sabrederlerse; ALLAH (cc), onlara kendi içlerinden, onları iyi yola sevkedecek, onları güzelce yönetecek önderler (imamlar) var eder (32/Secde, 24) Mü’minler, ALLAH yolunda yaptıkları çalışmalarda ve O’na olan ibadetlerinde sabırlı olmak zorundadırlar. Hatta bu sabırlarında ısrarlı davranacaklardır. "Sabırlı olun, sabrınızda ısrarlı olun, yahut sabretmekte direnin" (3/Âl-i İmran, 200) “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılıverecekleri-ni mi sandılar? Andolsun ki Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette ALLAH, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (29/Ankebût, 2-3) Sabır gibi çok önemli vurguları taşıyan bu âyetin tefsirinde Seyyid Kutub, şunları söylüyor: Şüphesiz ki iman, sadece dille söylenen bir söz değildir. Bilâkis kendine has sorumlulukları olan bir gerçek, kendine has ağırlıkları olan bir emanet, sabrı gerektiren bir cihad ve tahammülü icab ettiren bir çaba işidir. Bunun için insanların sadece “inandık” demeleriyle imanî meseleleri bitmez. Fitnelere mâruz kalsalar da inançlarında direnip her türlü imtihandan başarılı ve hâlis kalple çıkmadıkça, iman görevleri bitmiş sayılmaz. Nasıl ki altın ocakta eritilerek içindeki çeşitli maddelerin karışımı temizlenir ve ona sonradan girmiş olan unsurlar arıtılırsa, fitneler/imtihanlar da gönüllerin temizlenip arınması hususunda aynı rolü oynarlar. (Seyyid Kutub, Fi Zılâli’l-Kur’an, c. 11, s. 321-322) "Ey peygamber, müminleri savaşa karşı hazırlayıp teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi(kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz(sabırlı kişi) bulunursa, bunlarda kafirlerden bin kişiyi yenerler. Çünkü onlar (gerçeği) kavrayamayan bir topluluktur. Şimdi, ALLAH sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu da bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa, ALLAH'ın izniyle (onların) iki binini yener. ALLAH sabredenlerle beraberdir". (8/Enfal, 65-66) Fikri AMEDİ -
__________________ Ben sizi Allah’ın kitabına ve Resulü’nün sünnetine çağırıyorum: Gerçekten sünnet öldürülmüş ve bidat diriltilmiştir.Hz.Huseyin |
Konu Sahibi İslaminesil 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Babadan Evlada Cevap. | Makale ve Köşe Yazıları | Kara Kartal | 18 | 7427 | 13 Kasım 2017 21:19 |
Asrın Kerbelasi Filistin.. | Serbest Kürsü | Mihrinaz | 3 | 1819 | 13 Kasım 2017 18:55 |
Dūşlerim... | Makale ve Köşe Yazıları | su damlası | 2 | 1757 | 12 Kasım 2017 07:51 |
Mynmar ve Biten Muslumanligimiz... | Makale ve Köşe Yazıları | İslaminesil | 0 | 1589 | 16 Eylül 2017 22:06 |
Veyl Olsun... | Makale ve Köşe Yazıları | Mihrinaz | 3 | 1750 | 16 Eylül 2017 22:04 |
19Haziran 2014, 19:46 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 40187 Üyelik T.:
20 Mart 2014 | Cevap: Davet Yolunda Bela ve Musibetlere Sabır.... Dawetçinin önündeki asıl soru Tebliğtedki yol aşamaları,Tebliğçinin uyguladıgı metodun Kurani metod aşamasındaki ilişki ve bağlılıkları Dawetçinin önündeki bütün eksik yanları gidermekte binaleyn metodu kuran olunca tebliğ edilen bireyin direk ALLAH c.c. ile irtibatı sağlanmalıdır... Tebligdeki aşamalar Davetçinin kurandan ne kadar faydalandıgını gözterir... Davetçilerin önündeki eengelleri sıralarsak, biri kendi dahili içersindeki engellerdir diyeride dışardan gelen kendi iradesi dışında olan engellerdir.. bilgisizlik, kendini gerçekleştirememe, takvasızlık, sabır ve istikamet üzere olamama, dünyevileşme, bireyselleşme, düzensizlik, tembellik, kıskançlık, iyi organize olamama ve yanlış eş seçimi alt başlıkları altında sıralayabiliriz... Dışardan gelen engeller ise,bunuda davetçinin önündeki set gibi duran taguti düzenlerin kurum ve kuruluşları ile evrensel mesajın önüne gecmek için dine karsı din cıkartan tagudi düzen sebebleridir.. Dawetçinin binaleyn maddi sıkıntıları da göz önüne katarsak dawet yolundaki bireylerin saglam bir teslimiyetle ve sabırla yollarında yürümeleri gerekir ... Dawetçi iştişare yolunu göz ardı etmeden,degerli kardeşlerinden takva ehli insanlardan bireyselleşme tehlikesine girmeden faydalanmalıdır.. kararlılık, ilkelilik, disiplin, istişare, örnek bir yaşayış ve ahlak, davasına davet eden ve ilkelerinden taviz vermemek bütün var gücüyle çalışmalıdır. Davetçinin sağlam bir İslam akidesine sahip olması gerekir Takva elbisesine bürünmüş müminin, her zaman davasında kararlı ve istikamet üzere olmasınıda önemsenmeyecek kadar önemlidir.. DAwetçin metodu yaşantısı olmalıdır,yaşantısının ön rehberi kuran dan yol göztericiden en iyi şekilde faydalnmalaıdır. Kuran ı kerimin tebliğ metodununda gördüğümüz gibi yol almalı,resulullah efendimize yapılan hitabları kendimize şiar edinmemiz gerekir.. Kuran kerim irşad metodunu bu ayeti celile ile başlatır. “(Ey MUHAMMED!) Sen, Rabbin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Çünkü Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de en iyi bilendir.” (Nahl, 16/125)
__________________ Ben sizi Allah’ın kitabına ve Resulü’nün sünnetine çağırıyorum: Gerçekten sünnet öldürülmüş ve bidat diriltilmiştir.Hz.Huseyin |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Kalü Bela | NUR | İslami Kavramlar | 13 | 13 Aralık 2021 19:13 |
Musibetlere Sabır | nurşen35 | Serbest Kürsü | 1 | 05 Ekim 2020 20:53 |
Asım'ın Yolunda Olmak | Nebevi Sevda | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 05 Temmuz 2018 12:47 |
Ey Davet Edilen! Davet Et. | enderhafızım | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 16 Ocak 2013 17:56 |
Bela (Musibet) | Emekdar Üye | İslami Kavramlar | 0 | 29 Nisan 2008 12:34 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|