|
Konu Kimliği: Konu Sahibi FECR,Açılış Tarihi: 03 Aralık 2014 (10:58), Konuya Son Cevap : 13 Ağustos 2017 (20:11). Konuya 2 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
03 Aralık 2014, 10:58 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Dindarlaşıyoruz Derken Uzlaşmaz Çelişkilerimiz Dindarlaşıyoruz Derken Uzlaşmaz Çelişkilerimiz Dindarlaşıyoruz Derken Uzlaşmaz Çelişkilerimiz Bir zamanlar Bizim nesil için başını örtmek zor bir karardı. Böyle bir kararın; o zamanki toplumun ön kabullerine zıt bir kuralı yerine getirmek dışında zorlukları vardı. Nasıl örtecektik başımızı? Ne giyecektik, nereden bulacaktık tesettüre uygun kıyafetleri? Hem dinî kurallara hem de zevkinize uygun kıyafet bulmak zordu. Örtünme kararı ile birlikte derme çatma bir giyim hâline alışmanız gerekiyordu. Belki de bu nedenlerle o yıllarda örtünme tarzı fazlasıyla kişiseldi. Tasarlanmış ve üretilmiş tesettür kıyafetleri henüz ortalarda yoktu. Diğer taraftan da o yıllarda zaten; modernizme, kapitalizme, Batı hayat tarzının bizi kuşatmasına karşı olmak, dindar kimliğimizin özünü oluşturuyordu. Modaya ve de külliyen tüketim toplumuna, konfor sahibi olma çabasına karşıydık. Robadan bol elbiselerle, büyük baş örtüleri kullanmak muteber bir şeydi. Estetik beğenilerimizi rafa kaldırarak ya da en asgaride tutarak örtündüğümüz yıllardı. Sadece örtünme biçimlerimiz değil hayatlarımız da böyleydi. Evlere halı-koltuk-yatak odaları falan alınmazdı. Hz. Fatıma’nın çeyizi, Hz. Ayşe’nin hayatı gibi konular gündemimizi daha çok meşgul ederdi. Çok şıksınız! Bu ifade o yıllarda iltifat değil, hakaret içeren bir kavramdı. Yeterince dindar olmamayı çağrıştırırdı. Şık olmak ne demekti? Modernizm, kapitalizm, moda endüstrisi… Analizler bu sözün arkasından bir araba laf olarak önümüze düşerdi. “Anti şık” olmayı dindarlığımızın bir parçası olarak görüyorduk. Başımızı örtmek ile birlikte gelen bagaj: Sade bir hayat+az eşya+konfor talep etmemek+bol yardımlaşma+idealizmdi. O yıllarda mütedeyyin kesim dinî kimliğini korumanın yanı sıra, tedirginlik ve kompleks taşımayan özgüvenli bir dinî kimlik oluşturmanın mücadelesinin içindeydi. Hayat tarzı Statü kaygısı da arzusu da o yıllarda henüz güçlenmemişti. Toplum bizi onaylasın diye bir dert yoktu. Cahiliye toplumundan bu beklenmezdi. “Hayat tarzı” kavramı gündemimize girmemişti. Zira bu “tarz” meselesi kapitalizmin tuzağı değil miydi? “Style” kavramını külliyen reddediyorduk. Yeni evlenen arkadaşlarımızın eşyasız, düğünsüz, giysisiz, takısız (yokluktan değil, ilkesel olarak) gelin gidişlerine isyan eden annelere “Allah böyle sadelik emrediyor, biz de ona uygun yaşayacağız” derdik. Yaşantımız; dinî kuralların yanı sıra içinde modernizm ve kapitalizm eleştirisini barındıran bir felsefeyi taşıyordu. Tarihi, siyaseti, kuramları içeren kitapları okuyup tartışmalar yapma önceliğimizin de bu süreçlerde payı büyük. Bunları; geçmişe bir övgü olarak yazmıyorum. Değişimin boyutlarını idrak etmek için geçmişe bir projeksiyon tutmanın önemine inanıyorum. Nereden nereye derken ölçütüm para ve konfor ya da giyinmek ve kuşanmaktan ziyade eşyaya bakış. Şimdiki zamanlar Aradan çok zaman geçti. Bir asır değil elbette. Ancak dünyanın belki de en hızla değişen zaman diliminde mütedeyyin kesim de değişti. Örtünenler çoğaldı, “style” örtünmeyle ilgili temel kavramlarımızdan biri hâline geldi. Artık hepimizin bir ‘hayat tarzı’ var. Evimizden bahçemize, giysilerimizden ibadet mekânlarımıza, dinî kurallara uygun yaşayalım derken bir anda kendimizi tasarımcıların, üreticilerin, modanın kısaca “style” üreten her şeyin ve en özetiyle kapitalizmin dişlilerinin içinde buluverdik. “Ah çok şıksınız” sözü artık bir iltifat. Çünkü artık şıklık aynı zamanda bir statü sembolü! Artık ‘din anlayışımız’ modernizm eleştirisi ya da kapitalizme karşı geliştirilen argümanlardan şekillenmiyor. Kendimizi kapitalist dünyanın bir parçası hissederken bir suç işliyormuş duygusu kaplamıyor artık benliğimizi. Zengin sahabiler imdadımıza yetişiveriyor. Küreselden bireysele, sistem eleştirisine kapattık zihinlerimizi. Neyin doğru olduğu konusunda kafalarımız karışık. Yaşam tarzımıza sızan Hristiyan sembolleri Doğru ve yanlışı tek bir açıdan bakarak tanımlayamayız. En doğruyu ararken kişilere değil ilkelere bakmak gerekiyor. Bu nedenle bugün mütedeyyin kesimde görülen değişikliğin sebepleri konuşulurken, ekonomik imkânlardaki artışın ötesinde analizler yapılması gerekiyor. Belki de geçmişteki anlayışımız /dünyadan vazgeçerek dindarlaşma modeli / doğru değildi. Ya da İslam’a tamamen siyasal bir proje olarak bakmak. Belki de bunların arasında bir orta yol bulmamız gerekiyor. Diğer taraftan ise dindarlığın ameli kısmına odaklanarak, felsefesine bigane kalmanın sonuçlarına da bakmak gerekiyor. Diğer taraftan dindar yaşantımıza mikslediğimiz âdetlerin kültürel dinî kodlarını da bilmek gerekiyor ki ortaya çıkan absürd hâlleri fark edelim. Kapitalizmin; üretim-tüketim kısırdöngüsünün içine insanı hapseden felsefesini bilmezsek, neye niçin karşı olmamız gerektiğinin farkında olamayız. Bize sunulan içeriklerin bizi dönüştüreceği biçimleri göremeyiz. Mesele tüketmenin ötesinde bu dünyanın temsil ettiği ve ruhumuza sızan semboller. Burada sınırı nerede ve hangi ilke ile koyacağız. Hristiyan dünyasına ait sembollerle ve kültürle şekillenmiş tüketim nesnelerini bir Müslüman olarak hayatımıza sokarken çelişkilere hiç kafa yormayacak mıyız? Absürd 'party' Katar’da bulunduğum zamanlardan birisinde Sevgililer Günü’ne denk gelmiştim. Yerlere kadar siyahlar giymiş, peçeli kadınların eşleriyle mumlar, güller dolu masalarda Arapça çalan St. Valentine müzikleri eşliğinde kutlama yapması bir Müslümanın absürd anları olarak zihnimde yer etmişti. Geçenlerde örtülü bir genç hanımın, İslami kesimde baby shower partileri yaptığını, bunun için bir site açtığını söylemesi de bana aynı çağrışımı yaptı. “Müşterin var mı bari” diye sorduğumda iyi para kazandığını söyledi. “Nasıl yani, bebek mevlidi mi” derken, “Öyle bir şey işte” diyerek konsept tasarımlarını anlatmaya girişti: Baby shower, doğumdan bir iki ay önce konseptli parti olarak hazırlanıyormuş. Bizim evlerde güzel bir gelenek olarak yaşattığımız bebek mevlitleri ise artık düğün salonlarında, büyük organizasyonlarla âdeta annenin ikinci bir düğünü gibi gerçekleşiyormuş. Bir ‘party’ havasında yani. Üzerinde Kâbe ya da cami resimli doğum günü pastaları, sosyetik umre turları, lüks ve israf içinde dinî şova dönüşen İslami hayatlara artan ekonomik refah değil, sığlaşan din algısı üzerinden bakmak gerekiyor. Ya da her geçen gün sayıları artan Instagram hesaplarında baş örtülü kıyafetlerle kombin denemeleri yapıp bunu takipçileri ile paylaşan genç hanımlar. Hafızlık bitirirken ‘party’ yapmak mesela! Üzerinde Kur’an-ı Kerim’in ilk iki sayfasının olduğu pastaları yapan pastaneler bu yeni ‘concept’i üretime sokmuşlar bile. Hayır davetleri de artık bir ‘party’ havasında geçiyor. Bu davetler vesilesiyle giysiler ya da kırmızı tabanlı ayakkabılar, hayır gündeminden daha fazla konuşuluyor. Tesettür defileleri ise hayır davetlerini daha bir cazip kılıyormuş!!! Tabii ki tüm ‘party’lerin mutlaka fotoğraflanması ve paylaşımı gerekiyor. İşte bakın biz buradaydık “Elhamdülillah hayır da yaptık!” "Rabbim sana şükürler olsun" hashtag’iyle paylaşılan umre ziyaretleri ise ayrı bir konu. ‘Good Bye Boys’ yazılı maskelerin takıldığı bekarlığa veda partileri yapmanın yanı sıra, parti kızlarının baş örtülerini takıp çektirdikleri fotoğrafları ille de paylaşmaları üzerine söylenecek söz kalmıyor. Moda haftalarındaki defilelerde baş örtülü sayısının çokluğu bir vaka iken bir de bununla övünülmesi ortaya çıkan ‘absürd’ hâlleri çok iyi ortaya koyuyor. Diğerlerini böyle mekânlarda baş örtülü görmeye alıştırmanın gururu ve sevinci ise ayrı bir ‘çelişki ‘meselesi. “Bar”da bir baş örtülü görmenin yadırganacak bir tarafı olmamalı mı? Olmamalı mı? Gösteri toplumuna odaklı çağa mütedeyyin kesimlerin ve gençlerin elbette bigane kalması mümkün değil. Ancak dindarlık da hayata bakış ve yaşayış konusunda iki-üç ritüel dışında bir fark ortaya koyabilmek iddiası taşımalı. Mesele giyim kuşam mı? Bugünlerde mütedeyyin çevrelerden hangi genç kızla konuşsam “moda tasarımcısı” olmak istediğini söylüyor. Takip ettikleri ünlüler modacılar, rol modeller, oyuncular. Sohbette kıtlık çekilmiyor. Bilgi birikimi süper. Süper de biz Müslüman kimliği ile bunun neresindeyiz? Bu soruyu her sorduğumda yüzüme uzaylı gibi bakanları görüp kendimi tarihin sayfalarına gömmek istiyorum. Baş örtüsüyle stil ikonu olmak isteyen ‘baş örtülüler’ uzaydan gelmedi. Bu nedenle öz eleştiriye kendimizden başlamalıyız belki de. ‘Dini anlatmaya nereden başlamalı’ sorusunu sormamız gerekiyor. Kendi kafamıza göre sevdiğimiz kıssalardan bir kuple ile dinî eğitim olmayacağını ne zaman görürüz? “Felsefesi olmayanın dinî yaşantısı da olamaz” gerçeği ile ne zaman yüzleşiriz bilmiyorum. Yeniden dindar bir kimlik inşası için üst baş meselesini bırakıp ruhları onarmaya, hayata anlam katmaya ihtiyacımız var. Dışımızı imar ettik ama içimiz bomboş. Bugün örtünen bir kız çok güzel kıyafetler bulabiliyor. Hem tesettürlü hem şık. Bu da dinî o kadar cazip hâle getiriyor ki. Ama başımızı örttüğümüzde sihirli bir değnek dokunmuyor. Burada Fatma Karabıyık Barbarasoğlu’nun “Şov ve Mahrem” kitabını tavsiye ederim. Sanırım ilk baskısının üzerinden bir 10 yıl geçti ancak hâlâ güncel ve bugüne dair önemli şeyler söylüyor. 21. yüzyılın dindarlık modeli ne olmalı? Diğer taraftan İslam dünyasında; kadınların, eğitim, çalışma hayatı ve toplumsal rollerinin artması ile birlikte dinî kurallara uygun giyim kuşam tarzları oluşturma süreçlerini de bir realite ve ihtiyaç olarak önemli buluyorum. Yaptığımız işler giysilerimizi de hayatımızı da şekillendiriyor. Bundan kaçmak da mümkün değil. Gençlerin giyinmeye ilişkin arayışları, kendilerine stil oluşturma çabaları da elbette takdire şayan. Endonezya’da yaşayan bir Müslüman hanım elbete 21. yy insanı olarak kendine göre bir tarz oluşturacak, Türkiye’de yaşayan da. Burada kurallar koymak “O yanlış bu doğru” klişeleri oluşturmak ve bundan sonuç almayı beklemek de mümkün değil. Dindar olmanın tek bir kalıbı yok. Dışardan müdahele ile içerde değişim yapmak mümkün değil. Elbette gençler kendilerine bizden farklı bir yaşam kurgulayacaklar. Ancak Müslümanım diyorlarsa İslam’ın felsefesini benimsemeleri gerekiyor. Bunu yapan ve burada mevzubahis etmediğimiz çok genç olduğunu da biliyorum. Bunları da ayrıca görmek. gerekiyor. Ataların dinini taklidi yasaklayan İslam’ın müntesiplerinin de bu tuzağa düşmemesi gerekiyor. Semboller ile ‘yaşam tarzı’, ‘style’, ‘dizayn’, ’tasarım’ gibi kavramlarla hayatımıza sızan kültürü tanımak farkındalık oluşturmak gerekiyor. Burada bir farkındalık geliştirmeden yanlış ve doğruyu anlatmak mümkün olmaz. Kimin nasıl örtündüğü ya da örtünmediği üzerine kafa yormadan önce belki de yapmamız gereken bu! İlkeleri ve fikri öne almaz, eylemlere odaklanırsak içeriği boş dindarlık şovları etrafımızı kuşatacak… AYŞE BÖHÜRLER-Diyanet Dergisi-Kasım Sayısı
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
Konu Sahibi FECR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Eskiden Hayat Daha Güzeldi... | Gönülden Dökülen Nağmeler | FECR | 0 | 70 | 12 Ekim 2024 10:01 |
Prof. Dr. Mehmet Görmez'den Önemli Açıklamalar | Muhtelif Konular | FECR | 0 | 100 | 07 Ekim 2024 20:33 |
Müslüman Bir Toplumu Çökertmek İstiyorsanız | Muhtelif Konular | FECR | 0 | 83 | 23 Eylül 2024 11:06 |
Şehit Haniye İçin Ezgi | MultiMedya-İzleme Vb | Esma_Nur | 1 | 100 | 03 Ağustos 2024 22:38 |
NELERİ BİLMELİYİZ? | Kurân-ı Kerîm | FECR | 0 | 115 | 01 Ağustos 2024 17:31 |
03 Aralık 2014, 11:49 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 14876 Üyelik T.:
01 Aralık 2011 | Cevap: Dindarlaşıyoruz Derken Uzlaşmaz Çelişkilerimiz Çok yerinde bir paylaşım,gerçekten Müslüman sosyetesinin geldiği yere ''absürdlüğün zirvesi ''denilebilir.Üstelik sadece sosyeteye ait de değil, sosyal medya aracılığıyla bunlara şahit olan orta sınıf ta mutluluğun, bu tür bir yaşam tarzı olduğuna kendini inandırmış,suyunun suyu mesabesinden bir şeyler yapmaya çalışıyor.Müslüman sosyetesinin yaşam tarzına bakınca laik sosyete, paralı kesimden farkının sadece neredeyse başörtüsü diyebiliriz.Çünkü başörtüyü çıkarınca laik ,dini hassasiyetleri olmayan paralı kesimden hemen hemen hiç fark kalmıyor. Yazının en çarpıcı kısmı da şu tespitler; ''Doğru ve yanlışı tek bir açıdan bakarak tanımlayamayız. En doğruyu ararken kişilere değil ilkelere bakmak gerekiyor. Bu nedenle bugün mütedeyyin kesimde görülen değişikliğin sebepleri konuşulurken, ekonomik imkânlardaki artışın ötesinde analizler yapılması gerekiyor. Belki de geçmişteki anlayışımız /dünyadan vazgeçerek dindarlaşma modeli / doğru değildi. Ya da İslam’a tamamen siyasal bir proje olarak bakmak. Belki de bunların arasında bir orta yol bulmamız gerekiyor. Diğer taraftan ise dindarlığın ameli kısmına odaklanarak, felsefesine bigane kalmanın sonuçlarına da bakmak gerekiyor. Diğer taraftan dindar yaşantımıza mikslediğimiz âdetlerin kültürel dinî kodlarını da bilmek gerekiyor ki ortaya çıkan absürd hâlleri fark edelim. Kapitalizmin; üretim-tüketim kısırdöngüsünün içine insanı hapseden felsefesini bilmezsek, neye niçin karşı olmamız gerektiğinin farkında olamayız. Bize sunulan içeriklerin bizi dönüştüreceği biçimleri göremeyiz. Mesele tüketmenin ötesinde bu dünyanın temsil ettiği ve ruhumuza sızan semboller. Burada sınırı nerede ve hangi ilke ile koyacağız. Hristiyan dünyasına ait sembollerle ve kültürle şekillenmiş tüketim nesnelerini bir Müslüman olarak hayatımıza sokarken çelişkilere hiç kafa yormayacak mıyız?'' ''Sonuçta Müslümanlar ''kamuya açılan başörtüsü ,Müslümanın parayla imtihanı''gibi derslerden sınıfta kaldı. Burda Müslüman -paralı -erkeklerin de sınıfta kaldığını görelim .Çünkü Bu şık hanımları yanında görmek isteyen erkekler,bu partilerin finansmanını sağlayan da erkekler. Allah sonumuzu hayır eylesin
__________________ |
13 Ağustos 2017, 20:11 | Mesaj No:3 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 |
Allah sonumuzu hayir eylesin..Emeginize saglik hocam..
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Örtünüyoruz Derken Açılmaya Başladık(Başörtüsüne Saygı) | melik | Anket'ler-Röportaj'lar | 4 | 05 Aralık 2014 20:07 |
Bismillah Derken Ne Diyorum? | EyMeN&TaLhA | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 09 Ekim 2014 10:53 |
LÂ İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDEN RESULULLAH DERKEN... | Şahit | Muhtelif Konular | 1 | 30 Ağustos 2014 19:18 |
Kur'an Öğreteyim Derken Çocuğu Dinden Soğutmamalı | NİSAREYYAN | Çocuk ve Aile Sağlığı | 8 | 18 Ağustos 2014 16:45 |
LA İLAHE İLLALLAH ve RABBİM ALLAH DERKEN: | Yitiksevda | Tevhid Ve Şirk Konuları | 3 | 11 Şubat 2010 11:32 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|