|
Konu Kimliği: Konu Sahibi hakaşığı,Açılış Tarihi: 23 Aralık 2014 (23:25), Konuya Son Cevap : 15 Şubat 2015 (12:44). Konuya 33 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
23 Aralık 2014, 23:53 | Mesaj No:11 |
Durumu: Medine No : 45760 Üyelik T.:
27 Ekim 2014 | Cevap: oylesine.... Allah'ı Bilmeye Yüz Delil Fahreddîn-i Râzî Herat ve civarında bozuk inançları yaymakla meşgul olanlarla mücâdele ediyor, Müslümanlar'ı bunların tehlikelerine karşı korumaya çalışıyordu. Üç yüz kadar atlı talebe ve âlim ile Herat'a geldiğinde; hem devlet, hem din büyükleri akın akın ziyaretine gelmiş, alâka göstermişlerdi. Ama birileri vardı ki; ne geliyor, ne de gelme arzusu ızhâr ediyordu. Acaba Fahreddîn-i Râzî hazretlerinin muhâliflerinden miydi? Halktan bir zengin, bir gün Fahreddîn-i Râzî hazretlerini bahçesinde yemeğe dâvet etti. Maksadı; ziyaretine gelmeyen zâtı da orada bulundurup, görüşmelerini ve bir yanlış anlamanın meydana gelmemesini temin etmekti. Fahreddîn-i Râzî hazretleri, yemekte karşılaştığı ziyaretine gelmeyen zâta, - Niçin bizi ziyârete gelmediniz? diye sordu. Şöyle cevap verdi o zât: - Ben fakirin biriyim. Ne ziyâretinize gelişim size bir şeref kazandırır, ne de gelmeyişim size bir şey kaybettirir. Siz mühim kimselerle meşgul olun. Bu cevap Fahreddîn-i Râzî hazretlerini düşündürdü. Bu defa büsbütün meraklanarak ısrarla suallerini peşi peşine sıraladı: - Bu, sıradan birinin sözüne benzemiyor. Kalbi-gönlü uyanık birinin cevabıdır bu. Şimdi daha çok meraklandım. Söyleyin lütfen niçin gelmiyorsunuz? Bize vermek istediğiniz bir mesajınız olmalı. - Sen, 'Müslümanlar'ın benim ziyâretime gelmeleri vâciptir' diyormuşsun. Neden senin ziyâretine gelmek vâcip olsun? - Ben ilim ehli biriyim. Benim ziyâretime gelenler aslında benim değil, ilmin ziyâretine gelmiş olurlar. Mücâdelemde bana yardımcı olmuş, beni desteklemiş sayılırlar. - Öyle ise anlat bakalım... İlmin hedefi Allâh'ı bilmek olduğuna göre, nasıl biliyorsun Hazret-i Mevlâ'yı? - Yüz delil ve burhan ile biliyorum Allah Teâlâ'yı... - Peki öyleyse, söyler misin; burhan ve delil, şüpheleri gidermek için değil midir? Demek sende bu kadar şüphe varmış ki her birine delil aramış; ancak bu delillerle şüpheni gidermişsin. Halbuki Allahü zû'l-Celâl bana, öyle bir îman verdi ki; şüphenin zerresi bile kalbimde yoktur. Olmayan şeyi gidermek için ne diye delil ve burhan arayayım? Bu cevaptan sonra bir suskunluk başlar. Neden sonra yerinden kalkan büyük müfessir Fahreddîn-i Râzî hazretleri, - Uzat elini de öpeyim. Sen sıradan biri değil, bir îman ve ihlâs numûnesi mâneviyât sultânısın. Kim isen söyle de beni daha fazla merakta bırakma. Fahreddîn-i Râzî hazretlerinin kulağına eğilen birinin, fısıltı hâlinde söyledikleri şundan ibârettir: - Konuştuğun zât, Necmüddîn-i Kübrâ hazretleridir. Fahreddîn-i Râzî hazretleri hemen diz çöküp rica eder: - Lütfen beni de kabul buyurun tâlipleriniz arasına da, ben de iştirak edeyim sohbetlerinize... * * * İşte zâhirî ilimle bâtınî ilmin farkı... İşte zâhirî ilim ehli ile, zû'l-cenâhayn olan mâneviyat erbâbının seviye ve dereceleri... Keza, aralarındaki diyaloğun güzelliği ve hakkı teslim ile neticelenişi... Ve, biribirlerine karşı olan nezâket ve saygıları... Zamanımız 'tartışmacıları'na örnek olması dileğiyle...
__________________ HAKKA İNAN,SA'YE SARIL ,HİKMETE RAM OL! |
23 Aralık 2014, 23:57 | Mesaj No:12 |
Durumu: Medine No : 45760 Üyelik T.:
27 Ekim 2014 | Cevap: oylesine.... Birgün hazret-i Ebû Bekr 'r.a.', hazret-i Fahr-i âlem seyyid-i veled-i âdem Nebiyyi muhterem ve habîb-i mükerremin 's.a.v.' huzûr-ı şerîflerinde, se'âdetle otururlarken; Bir bedbaht kötü huylu kimse; bir edebsizlik edip, Ebû Bekre dil uzatıp, yakışıksız sözler söyledi. Hazret-i Server-i kâinât; o edebsiz, Ebû Bekre edebsizlik etdikce; birşey söylemez, ba'zan da tebessüm eder idi. Hazret-i Ebû Bekr; o bedbaht ve edebsizin edebsizliği haddi aşınca; zarûrî olarak gadaba gelip, birkaç söz söyleyince; hazret-i Fahr-i kâinât, se'âdetle ve devletle yerinden kalkıp, gitdi. Hazret-i Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' Sultân-ı Enbiyânın ardına düşüp, yetişdi ve dedi ki: - Yâ Resûlallah! Niçin, bir hayâsız, edebsizlik edip, gönül incitirken, susu, birşey söylemediniz. Şimdi, ben ona söyleyince, kalkıp, gitdiniz; sebebi nedir. Hazret-i Fahr-i kevneyn ve Resûl-i sakaleyn 's.a.v.' buyurdu ki: - Yâ Sıddîk! O hayâsız ve bedbaht sana dil uzatmağa başladığı zemân, Allahü teâlâ bir melek gönderdi ki, o kimseyi karşılayıp, kovacak idi. Sen, hemen gadaba geldin; söylemeğe başladın. O melek gidip, yerine iblîs geldi. İblîs-i la'înin olduğu yerde, ben durmam. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk 'r.a.' ondan sonra, vaktli vaktsiz söz söylememek için, mubârek ağzına bir taş koyar idi. Ne zemân söz söylemek lâzım gelse, evvelâ fikr ederdi. Bir söz söyliyeceği zemân, o sözü kendi kendine nice zemân düşünür, tefekkürden sonra, mubârek ağzından o taş parçasını çıkarıp, ne söz söyliyecek ise söyler idi. Sonra o taş parçasını mubârek ağzına alıp, tesbîh ve tehlîl ile meşgûl olurdu. Kimseye, hayrdan ve şerden dünyâ kelâmı söylemez, eğer kat'î lâzım ise ve çok efdal ise, söylerdi. Yoksa, gecede ve gündüzde tesbîh ve tehlîl ile meşgûl idi.
__________________ HAKKA İNAN,SA'YE SARIL ,HİKMETE RAM OL! |
24 Aralık 2014, 00:03 | Mesaj No:13 |
Durumu: Medine No : 45760 Üyelik T.:
27 Ekim 2014 | Cevap: oylesine.... ŞEMS'İN ŞEYTANINI YENMESİ Şems gençlerle sohbet ederken,gençlerden birisi Şems'e sorar; - Sen nasıl bu yola girdin,ne yaptın da şeytanını alt ettin? - Anlatayım, dedi Şems. Sonra biraz gülerek biraz da kısık bir sesle; - Siz yaşlarda bir gençtim. Bir gün şeytan yanı başıma geldi ve bana sordu, "Bugün ne yemek yiyeceksin?" Cevap verdim: "Kendi etimi yiyeceğim." Şeytan şaşırdı tekrar sordu, "Peki bugün ne giyeceksin?" Aynen cevap verdim: "Kefenimi giyeceğim" Şeytan daha çok şaşırdı ve son ümitle sordu: "Peki söyle bakalım,bu akşam nerede yatacaksın?" Hemen cevabı yapıştırdım: "Kendi mezarımda!" Şeytan benden uzaklaşırken şöyle mırıldandı: "Seninle de bir şey konuşulmaz...
__________________ HAKKA İNAN,SA'YE SARIL ,HİKMETE RAM OL! |
24 Aralık 2014, 00:05 | Mesaj No:14 |
Durumu: Medine No : 45760 Üyelik T.:
27 Ekim 2014 | Cevap: oylesine.... Misyoner, Papaz Samuel Zwemer’in arkadşlarına nasihati! Bir müslüman’a dinini bırak desek, onların islam’ı bırakması asla mümkün degildir. Nitekim 25 yılda ancak 25 Müslüman’ı Hristiyan yapabildik. Onlar buna karşılık her gün en az 25 Hristiyan’ı Müslüman yapıyorlar. Biz Müslümanlara: Sizin dininiz olan İslamiyet, mücevher yüklü çok kıymetli bir gemiye benziyor. Ama bu geminin yükü taşınamıyacak kadar çok fazla, çok agır. Gemi bu yükü taşıyamıyor. Geminin ve yolcuların karşı kıyıya batmadan ve sag salim geçebilmesi için, bu yüklerin bir bölümünü denize atmamız gerekir demeliyiz. Böylece mubahlardan, müstehaplardan,sünnetlerden başlayarak, vaciplere, farzlara gelinceye kadar onlara geminin bütün yüklerini boşalttırmalıyız. Böylece gemi karşıya geçse de boş geçmeli. İbret alınacak bir vesika, günümüzde maalesef bazı Müslümanlar mubahlardan, müstehaplardan,sünnetlerden vazgeçmişler, vaciplere ve farzları inkara kadar gitmişler Müslümanların kafalarını karıştırmayı az da olsa başarmışlardır. Allah cc bütün Müslümanlara uyanıklık ıhsan eylesin.
__________________ HAKKA İNAN,SA'YE SARIL ,HİKMETE RAM OL! |
24 Aralık 2014, 00:09 | Mesaj No:15 |
Durumu: Medine No : 45760 Üyelik T.:
27 Ekim 2014 | Cevap: oylesine....
AAllah kelimesi öyle bir kelimedir ki, hangi harfi silersen sil; anlamı hep, “Allah” olarak kalacaktır. Arapça Allah kelimesi, Elif, Lâm ve He harflerinden oluşur. -Baştaki Elif’i sil, geriye Lillâh kalır; bu, Allah demektir. -Sonra, Lâm’ı sil, geriye Lehû kalır; bu da, Allah demektir. -Sonra diğer Lâm’ı da sil, geriye Hû kalır ki; bu da, Allah demektir
__________________ HAKKA İNAN,SA'YE SARIL ,HİKMETE RAM OL! |
24 Aralık 2014, 00:12 | Mesaj No:16 |
Durumu: Medine No : 45760 Üyelik T.:
27 Ekim 2014 | Cevap: oylesine.... Fatma (r.a.) son anlarındaydı.. Yaşı yirminin biraz üzerindeydi.. Çileli bir hayatın sonuna doğru gelmişti.. Özlüyordu 6 ay önce gidiveren Babasını, özlemişti aşkın bir muhabbeti vardı.. Onulmaz bir yaraydı sanki içi yakan, yıkan, tarumar eden.. Hz Ali (r.a.)'ın yanında son nefesini veriyordu.. Yıkadılar Fatıma'yı, kefenlediler sonra... Hz. Ali’ye (r.a.) diyorlardı ki: Fatımanın cenazesi hazırdır. ... Bütün Medine yollarda Medine Baki mezarlığında... - Sevgililer Sevgilisinin Kızını defnedecekler.. - Mezara giriyor, mezara oturuyor Hz. Ali (r.a.) ve 'Uzatır mısınız bana Fatımayı' diyordu, uzatıyorlardı.. - . Fatıma’yı (r.a.)... Zaten nahifti, zaten inceydi, zaten zayıftı Fatıma (r.a.)... Ve O’nu mezara doğru uzatırken Hz. Ali (r.a.) öyle ağlıyordu ki gözlerinden akan sicim gibi yaşlar Fatıma (r.a.)'nın yeni kefenini ıslatıyordu.. Hz. Ali (r.a.) şöyle söyleniyordu; "Habibun leyse ya’diluhu habibun.. Vema lisivahu fikalbi nasibun.. Habîbun rabâ ayni ayni vecismî vean kalbi la yağibu" "Sevgilim" diyordu Fatma’sına.. 'Sevgilim..! Senin sevgini karşılayacak bir sevgi daha yoktur.. Doğrusu Senden gayrısı için şu yürekte bir nasip de olmayacaktır, her ne kadar gözlerimden ve vücudumdan uzaklaşsan da kalbimdesin sürekli ve her dem…… Sonra toprağı atacaklardı Fatma’nın üstüne.. Toprağa bulaşmış ellerini çırparken Hz. Ali (r.a.) şöyle diyecekti "Doğrusu dünyada tek bir isteğim kaldı Fatıma... Babana ve Sana ulaşacağım günü bekliyorum ...
__________________ HAKKA İNAN,SA'YE SARIL ,HİKMETE RAM OL! |
24 Aralık 2014, 00:13 | Mesaj No:17 |
Durumu: Medine No : 45760 Üyelik T.:
27 Ekim 2014 | Cevap: oylesine.... MÜSLÜMANA YAKIŞAN UYKU ADABI. Günümüzün ortalama üçte biri uyku ile geçmektedir. Gafletle geçmemesi için uykuyu da değerlendirmek gerekir. Müminin her hareketi şuurlu olmalıdır. Gafletle yatıp gafletle kalkmamalıdır! Rastgele yatağa girip uyumak doğru değildir. 1- Yatağa abdestli girmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:(Abdestli yatanın ruhu Arşa yükselir ve gördüğü rüyalar doğru olur. Abdestsiz yatanın ruhu yükselmez, gördüğü rüyalar, karışık olur, doğru çıkmaz.) [İ. Gazali](Abdestli yatan, gece ibadet eden ve gündüz oruç tutan kimse gibi sevap kazanır.) [Hakim] 2- Misvaklanıp sağ yanı üzere kıbleye karşı yatmak sünnettir. Uyku, ibadetleri kuvvetle ve sağlam yapmak niyetiyle olursa ibadet olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Âlimlerin uykusu ibadettir.) [İ. Gazali] 3- Borçları ve önemli işleri olan kimse, vasiyetini yazmadan yatmamalıdır! Çünkü sabaha çıkacağını kimse bilemez. Eğer vasiyetsiz ölürse, Kıyamete kadar konuşamaz. Ölüler kendini ziyaret eder, onunla konuşmaya çalışırlar, fakat o cevap veremez. O zaman (Bu miskin vasiyetsiz ölmüş) derler. Vasiyet olarak, varsa kul borçlarını, namaz ve oruç kazaları gibi Hak borçlarını yazmalı, ölümünden sonra ne yapılmasını istiyorsa bildirmelidir! 4- Günahlarına tevbe edip uyumalıdır! Herkese iyilik yapacağına, uyandığı zaman kimseye fenalık etmeyeceğine niyet ederek yatmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Hiç kimseye zulüm ve kin hissi duymadan yatanın günahları affolur.) [İ. Ebiddünya] 5- Yatarken, gece ibadete kalkmaya niyet etmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Gece ibadet etmek niyetiyle yatan, fakat uyku galebe çalıp sabaha kadar uyanamayan, niyeti sebebiyle gece ibadet etmiş gibi sevaba kavuşur. Uykusu da kendisine Allahü teâlânın ihsan ettiği bir sadaka olur.) [İbni Mace] 6- İyice uyku gelmeden yatmamalıdır! Kıymetli ömrü uyku ile geçirmemelidir! İhtiyaç kadar uyumalıdır! 7- Yatarken Âyet-el-kürsi, üç İhlas ve bir Fatiha, iki Kuleuzüyü okumalıdır! Salevat-ı şerife getirmelidir! "Amenerresulüyü yatsıdan sonra okumayı âdet edinmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:(Gece Bekara suresinin son iki âyetini okuyana, bu iki ayet, her şey için kâfidir.)[Müslim] 8- Uykunun bir nevi ölüm, uyanmanın da dirilmek olduğunu düşünmelidir! Hazret-i Lokman, oğluna (Oğlum, ölümden şüphen varsa, uyuma! Uyumak mecburiyetinde kaldığın gibi, ölmeye de mahkumsun. Eğer dirilmekten şüphe ediyorsan, uykudan uyanma! Uykudan uyandığın gibi öldükten sonra da dirileceksin) buyurmuştur. 9- Yatarken yarınki hayırlı işleri yapabilmek için istirahat etmeye, sabah namazına kalkmaya ve ertesi gün hayırlı işler yapmaya niyet etmeli! Böyle niyet edenin uykusu ibadet olur. Gece uyanınca dua etmeyi âdet haline getirmeli! hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Uykudan uyanınca, "Allahümmağfirli" derse, duası kabul olur.) [İ. Ebiddünya] 10- Henüz sabah namazının vakti girmeden, yani seherde kalkmaya çalışmalıdır. Seher vakti kalkmak berekettir. Hele sabah namazının vakti girdikten sonra, güneş doğana kadar uyumak rızk yönünden de zararlıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Sabah uykusu, rızka manidir.) [Beyheki]İbni Abbas hazretleri, sabah vakti oğlunu uyur görünce buyurdu ki: (Oğlum, rızıkların dağıtıldığı saatte uyunur mu? Bu saatte uyumak, tembellik alametidir, unutkanlığa sebep olur.) [Şir’a] Yatarken Hadis-i şerifte buyuruldu ki:(Yatarken Fatiha ve İhlası okuyan, ölüm hariç, her şerden emin olur.) [Bezzar](Yatarken Kâfirun suresini okuyan şirkten beri olur.) [Tirmizi](Yatarken Mülk [Tebareke] suresini okumadan yatma! Çünkü ölürsen kabirde sana yoldaş olur.) [Ey Oğul İlmihâli]Tok karnına uyumakMümkün mertebe yemeği yatarken yememelidir! Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:(Tok karnına uyumak, kalbi katılaştırır.)[Taberani]Yenilen yemekleri namaz kılarak veya helal kazanç yollarında eritmeye çalışmalıdır!Yüzükoyun uyumakPeygamber efendimiz, yüzükoyun yatan birine, (Kalk, bu yatış, Cehennem ehlinin yatışıdır) buyurdu. Yüzükoyun ve örtüsüz yatan birine de, (Bu, Allahü teâlânın hiç sevmediği bir yatış şekli) buyurdu.
__________________ HAKKA İNAN,SA'YE SARIL ,HİKMETE RAM OL! |
24 Aralık 2014, 00:16 | Mesaj No:18 |
Durumu: Medine No : 45760 Üyelik T.:
27 Ekim 2014 | Cevap: oylesine....
Erkek; -Çok iyisiniz hoşsunuz fakat beğenmedim ben sizi.. Kadın; -Kur’an’ı Kerim okur musunuz ? Erkek; -Tabi ki. Kadın; -Peki okuduğunuz her AYET’e Amenna ve Saddakna diyor musunuz ? Erkek;-Elbette. Kadın; -O vakit neden cevabınız NEFS kokuyor? Erkek; -Ne demek istiyorsunuz ? Kadın; -”Ben beğenmedim” diyorsunuz. -Oysa ki Enfal Suresi 63. Ayet’te buyruluyor ki ; -”Kalpleri birbirine ısındıran ancak Allah’tır.” Erkek; -Evet yani ? Kadın; -Yanisi şu ;Nefsinize pay biçmeyin, sizlik bir durum yok, -RAHMAN kalplerimizi birbirine ısındırmadı, hepsi bu…
__________________ HAKKA İNAN,SA'YE SARIL ,HİKMETE RAM OL! |
24 Aralık 2014, 00:17 | Mesaj No:19 |
Durumu: Medine No : 45760 Üyelik T.:
27 Ekim 2014 | Cevap: oylesine.... Zinadan sakınınız. Zira onda 4 özellik vardır: -Yüzün güzelliğini (nurunu) giderir. -Rızkı keser. -Allah'ı gazaplandırır. -Cehennem ateşinde kalmayı gerektirir.'' (Taberani)
__________________ HAKKA İNAN,SA'YE SARIL ,HİKMETE RAM OL! |
24 Aralık 2014, 00:22 | Mesaj No:20 |
Durumu: Medine No : 45760 Üyelik T.:
27 Ekim 2014 | Cevap: oylesine.... Hazreti Âsiye, Musa Aleyhisselâm'ın hayatının sebebidir. Hazreti Musa'ya en büyük hizmetlerde bulunan ve nihayet imân eden yüksek iradeli bir kadındır. Musa aleyhisselâmın doğumu sırasında Allahü Teâlâ tarafından annesine çocuğu endişe etmeden emzirmesi, şayet çocuğu hakkında bir fenalık hissederse onu bir sandık içerisinde Nil nehrine bırakıp mahzun ve mükedder olmaması ve çocuğu kendisine iade edilip büyüdüğünde peygamberlik rütbesi verileceği vahyedilmişti. Vahy mucibince Nil'e bırakılan ve yeni doğan bu çocuğu barındıran sandık Firavun'un sarayı sahilinden akıp giderken görülerek saraya alınmış ve Âsiye tarafından Firavun'a: — Bu yavrucak bana ve sana bir göz aydını olur, bunun hayâtına kıymayınız! Belki bize bir faydası dokunur, yahut evlâd ediniriz, demişti de Firavun ve etbâı bu yavrucuğun ileride fazilet nâmına kendileriyle karşılaşacağını ve nasıl kahramanlıklar göstereceğini idrâk edemiyorlardı. Bu şekilde Hazreti Musa'nın hayatını kurtaran Âsiye, ileride Musa aleyhisselâma iman ve mucizelerini tasdik etmiş olmakla Hazreti Musa gibi o da Firavun ile karşılaşmış ve bu suretle Hazreti Musa'nın hayatı ve dini uğrunda kendi hayatını feda etmiştir. Âsiye, Firavun'un çok acı işkenceleri altında can vermişti. Rivayet edildiğine göre, Hazreti Âsiye — Ey Rabbim! Cennetinde, civarında bana ev yap da beni Firavun'dan ve onun kötülüklerinden kurtar!. Mealindeki duasını bu işkencelere mâruz kaldığı sırada okumuş ve derhal kabul olunup Cennet'teki makamı kendisine gösterilmekle güle güle hayatı terk etmiştir. Bu şekilde Âsiye, kadınlık âleminde en yüksek fazilet doruklarına erişen iki kadından birisi oluyor. Diğeri ise, elini, eteğini sıkı tutmak, namusunu ve iffetini muhafaza etmek hususunda kale kadar metin bir ruha, bir irâdeye sahip olan Hazreti Meryem'dir..
__________________ HAKKA İNAN,SA'YE SARIL ,HİKMETE RAM OL! |
Konuyu Toplam 6 Kişi okuyor. (0 Üye ve 6 Misafir) | |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|