|
Konu Kimliği: Konu Sahibi ÂlâLeyl,Açılış Tarihi: 20 Eylül 2018 (12:35), Konuya Son Cevap : 20 Ağustos 2021 (22:09). Konuya 107 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
14 Nisan 2019, 20:07 | Mesaj No:21 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Öncelikle Ankebut 48.ayete bakalım: وَمَا كُنْتَ تَتْلُوا مِنْ قَبْلِه۪ مِنْ كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَم۪ينِكَ اِذاً لَارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ Sen bundan önce ne bir kitap okuyabiliyor ne de onu kendi elinle yazabiliyordun; öyle olsaydı gerçeği çürütmeye çalışanlar /Batıl içinde olanlar kuşkuya düşerlerdi. Bu ayet MEKKİ bir ayetti. Mekkeli müşriklerin ya da Ehli Kitabın ayetlere olan itirazlardan birisi de bu ayetlerin başkası tarafından yazdırıldığı iftirası idi.Hatta bu iftirayı günümüz Müşteşrikleri / Oryantalistleri de yapmakta ve Peygamberimizin risaletten önce Rahip Bahira ile karşılaştığında ondan aldığını söylerler. Bu ayette müşriklerin Kurana olan itirazlarına /şüphelerine cevap veriliyor. Peygamberimizin “ümmi” olduğunu , okuma –yazma bilmediğini ve çocukluğundan beri onların arasında olduğunu , gizli-saklı işinin olmadığını ayetler ifade ediyor. Bu ayetten önce Kur’an bütünlüğünde gerek Mekkeli Müşriklerin gerekse Ehli Kitabın peygamberimizin risaletine yönelik eleştirelere göz atmak gerekir. 1-Peygamberime mecnun dediler, TUTMADI 2- Kuran ayetlerine şiir dediler, TUTMADI 3-Peygamberime kahin dediler , TUTMADI 4-Allah peygamber olarak melek göndermeliydi dediler, TUTMADI 5-Vahy niye yetim birisine geldi dediler TUTMADI 6-Vahy , Mekkenin ileri gelenlerinden birine gelmeliydi dediler TUTMADI 7- Vahyi yazılı olarak bir yerden aldı dediler TUTMADI Her ne kadar uğraştılar ve iftira attılar ise de vahyin nurunu söndüremediler. Şimdi gelelim sorularınıza : 1-Kuranın Allah’ın vahyi olduğundan şüphe edebilirlerdi. Ama Mekkeli müşrikler bile Kuranın Allahın vahyi olduğunu kabul etmek zorunda kaldılar. Şüphe etmeleri için bir çok nedenler ileri sürdüler ama ayetler bunları tek tek çürüttü. Eğer bu ayette belirtildiği gibi Peygamberimiz çocukluğundan itibaren okuma yazma biliyor olsaydı yani mürekkep yalamış olsaydı o zaman Mekkeli müşriklerin ileri sürdükleri ya da şüpheleri için ellerine koz geçmiş olacaktı. Bu ayet ,onların elindeki kozu da ellerinden almış oldu. 2-Şüpheye düşmediler ama yine de iman etmediler. Mekkeli müşrikler , iman ettikleri zaman toplumdaki statülerinin biteceğini , diğer Müslümanlarla aynı kategoriye gireceklerini ve hayatlarında neler değişeceğini çok iyi biliyorlardı. Günümüzde insanların “Ben Müslümanın” demekle hayatlarında bir değişim olmadığının zıddına onlar hayatlarının değişime uğrayacağının farkında yani bilincinde idiler. Darun Nedvenin statüsünü yitereceğini ve hayatlarındaki putlardan vazgeçeceklerini çok iyi bildikleri için İMAN etmekten yüz çevirdiler “ERTABE” kelimesiyle ilgili sorunuza gelince; ERTABE şüphe duymak anlamındadır , ŞEKK kelimesi de şüphe duymak anlamındadır. Ama aralarında ince bir ayrıntı vardır. Bu da Arap dilinin inceliklerinden biridir ki Kuran da her bir kelime özellikle kullanılmış olup tesadüfi değildir. ERTABE / şüphe duymada içinde gerçeklik olan şüphedir. Ama ŞEKK /şüphe duymada olumlu ya da olumsuz olarak şüphe söz konusudur. İspati zihindedir. Ama ERTABE de şüphe zihinden ziyade pratik olarak da ispat etmeye müsaittir. Bu ayette eğer Peygamberimiz okuma-yazma bilseydi o zaman Batıla dalanlar /müşrikler bahy konusnda şüpheye düşerlerdi. Şüphelerini destekleyen materyalleri de bulabilirlerdi DİĞER SORUNUZ: Ankebut 52.ayet: قلْ كَفٰى بِاللّٰهِ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ شَه۪يدًاۚ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللّٰهِۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ "De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilir. Batıla iman edip Allah'ı inkar edenler/örtenler var ya, işte onlar kaybedenlerdir/hasirûn” Siz ayetin yorumunda “BATILDAN EMİN OLANLAR” demişsiniz. İMAN kelimesine yine “emin olmak” anlamı vermişsiniz. Eğer iman kelimesinden sonra “Lİ” harfi ceri değil de “MİN “ harfi ceri olsaydı o zaman sizin tercüme uyardı. Ama “emin olmak” diye tercüme burada da uygun düşmez. Bir kelime yanlış anlam ya da farklı anlam vermeye kalkarsak o zaman zincirleme hatalı sorulara zemin hazırlamış oluruz. Nasıl ki gömleğin en üsteki düğmesi yanlış iliklenirse sonraki düğmeler de yanlış iliklenir. Bu kadar açıklamalar yeterlidir umarım.
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
15 Nisan 2019, 11:41 | Mesaj No:22 |
Teşekkürler FECR. Aydınlatıcı oldu. Düğmeyi ilikleyememiştim bile. Bu konuya dair pek çok sorum daha olacakmış gibi hissediyorum. Şimdilik bir başka sorumu dile getireceğim. Ankebût 8. Ayette "ileyye merci'uküm" (Banadır dönüşünüz) deniyor. 21. Ayette "Ve ileyhi tüklebûn" (ve Ona çevrileceksiniz) deniyor. 17. Ayette "ileyhi türce'ûn" (Ona döndürülüp) deniyor. 61. Ayette "fe ennâ yü/fekûn" (nasıl çevriliyorlar) deniyor. En azından Elmalılı'nın meali böyle. Bu kelimeler arasındaki farkı bilmek istiyorum. Mesela tüklebun kelimesi ile kalp kelimesi aynı kökten değil mi? Burada "azap eder dilediğine acır dilediğine ona çevrileceksiniz" derken merhamet ve kalbin birbiri ile ilintili oluşu, kanın vücutta çevrilip tekrar kalbe dönüşü gibi insanların çevrilip tekrar Allah'a dönmesi gibi hissel bir imge uyandırıyor bende. Velhasıl bu kelimeler arasındaki farkları bilmek isterim. Şimdiden yanıtlayandan Allah razı olsun. Teşekkürler. | |
15 Nisan 2019, 14:10 | Mesaj No:23 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | ANKEBUT 8.AYET اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ “ Sizin dönüşünüz banadır” Ayetin bütününe bakalım: “Biz, insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer ana baba, seni bir şeyi körü körüne Bana ortak koşman için zorlarlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dönüşünüz Banadır. Yaptıklarınızı size bildiririm.” MERCİ kelimesi “Kaynak,merci,dönecek yer,dönüş,dönmek,kök,otorite,dönülecek yer,başvurulacak yer” demektir. Bu ayette Allah kullarından kendisine şirk koşmamasını istiyor. Dönüşünüz kendisine olduğunu bildirirek kullarını uyarıyor. “Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanıdır” misali hepinizin geleceği yer benim yanımdır ve hesaba çekileksiniz demek isteniyor 17.AYET: اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ “ Siz O’na döndürüleceksiniz” Ayetin bütününe bakalım: “Siz, Allah’ı bırakarak ancak putlara tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Allah’ı bırakarak taptıklarınızın size hiçbir rızık vermeye güçleri yetmez. Öyle ise rızkı Allah’ın katında arayın. O’na kulluk edin ve O’na şükredin. Siz yalnız O’na döndürüleceksiniz.” Burada döndürülmekten kasıt , Allahın huzuruna çıkarılacaksınız demektir. 8.ayette geçen “MERCİ” kelimesi “LAZIM / geçişsiz FİİL” olan “RECEA” fiilinden türetilmiş bir ismi mekan ve ismi zaman iken , bu ayette geçen “TURCEUN” fiili de “MUTEADDİ /geçişli bir fiil olan “ERCAA” dan muzari fiil olarak gelmiştir. 21.AYET: وَاِلَيْهِ تُقْلَبُونَ “Ona çevrileceksiniz” Ayetin bütününe bakalım: “Dilediğine azabeder, dilediğine merhamet eder. O'na çevrileceksiniz.” Bu ayette geçen “TUKLEBUN” fiilin “KALEBE” fiilinin meçhul siygasıdır. KALEBE fiilinin anlamı: “Bir şeyi baş aşağı çevirmek,sağını soluna çevirmek,içini dışına dödürmek,devirmek,döndürmek,bir şeyin altını üstüne getirmek,alt üst etmek,değiştirmek,alabora etmek,kumaşı krıştırmak,kalp hastalığına tutulmak,bir kimsenin kalbine vurmak” Meçhul şekli ise: Baş aşağı çevrilmek anlamına geliyor. Kalp ile tuklebun kelimeleri aynı köktendir. Ama kalp, isimdir, tuklebun ise fiildir. Kalp , çevrilmeye /altüst olmaya müsait olduundan dolayı “kalebe” köküyle bağlantılıdır.Dediğiniz gibi: Gerek merhametin gerekse azabın kalp ile ilintili ve kanın vücudumuzda dolaşıp / evrilip çevrilip tekrar tekrar kalbe dönüşü gibi insanların da Allah’a eninde sonunda döneceği gerçeğini ortaya koyuyor 61.AYET فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ “ O halde nasıl da çevrilip döndürülüyorlar” Ayetin bütününe bakalım: وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۚ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ Bu ayette geçen “YU’FEKUN” fiilinin kökü “EFİKE” fiili olup bir çok anlama gelir: EFİKE-EFEKE “Yalan söylemek,iftira etmek,çevirmek,döndürmek,rey ve fikrini değiştirmek,vaz geçirmek, yalan söyletmek, yalancı etmek,yalan havadis ve haberler vermek,yalan havadis ve haberler vermek,aldatmak,birini meramından mahrum etmek,yağmur yere uğramamak” anlamlarına gelir. Ayette geçen ise ; EFİKE fiilinin meçhulü olup muzari fiildir. Bu ayete değişik mealler veriliyor: “Öyleyse nereden o yalana sarılıyorlar?” “O halde ne diye ona kulluktan dönüp uydurma şeylere kapılıyorlar?” “O halde ne diye O'na kulluktan dönüp, uydurma şeylere kapılıyorlar.” “O halde nasıl haktan, Allah'ın birliğini tasdikten ayrılıp, bâtıla döndürülüyorsunuz?” “Nasıl da (haktan) uzaklaştırılıyorlar!” “Şu halde nasıl oluyor da çevriliyorlar?” “. O halde (Allah'ın birliğini ikrar ettikten sonra) nasıl (tevhid'den) çevriliyorlar?” “Artık neden hak yoldan sapıyorlar?” “Nasıl döndürülüyorlar?” “O hâlde nasıl (haktan) döndürülüyorlar?” “Öyleyse niçin döndürülüyorlar?” “O halde nereye çevriliyorlar?” “O halde zihinleri nasıl da tersyüz oluyor!” “O halde, nasıl böyle savruluyorlar” “Öyleyse nasıl oluyor da bu gerçekten uzaklaştırılıyorlar?” “O halde nasıl Allah'ın (birliğinden) döndürülüyorsunuz?” “-O halde nasıl aldatılıyorsunuz?” “Öyleyse nasıl oluyor da tersleri dönüveriyor?” Görüldüğü gibi farklı mealler mevcuttur. Bu da ayette geçen fiilin çok farklı anlamlara gelmesinden kaynaklanıyor. Ayetin başına bakarsak: “Şüphesiz onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı; güneşe ve aya kim boyun eğdirdi?” diye soracak olursan mutlaka, “Allah” diyecekler” Ayetin başına göre anlamı “Nasıl da (Tevhitten) yüz çevriliyorlar “ diye meal vermek daha uygun geliyor. Burada geçen çevrilmek ile diğer ayetlerde geçen “çevrilmek, dönüşmek , kalp etmek” gibi anlamlarla aynı olmadığı kanaatindeyim. Önceki ayetlerdeki çevrilme , dönüşüm ahiretle ilgili iken bu son ayetteki çevrilme ise dünya hayatıyla ilgidir. Bunlar kısa günde benim araştırmamdır, hatalar bana aittir
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
16 Nisan 2019, 12:40 | Mesaj No:24 |
Teşekkürler FECR. Kök, kaynak manasının ağırlığı ile değerlendirebileceğimiz merci kelimesi de şimdi zihnimde daha iyi oturdu. "Anne/Baba" da bir kök-kaynak olarak imgelenebilir ve onların evlatları ile Allah'a ortak koşmaları için cehd etmeleri kök/kaynak kabul edilebilinecek ebeveynlerin "kökümüz/kaynağımız budur" dediklerine karşılık Allah kendisini MERCİ olarak belirtiyor. 69. Ayette Allah "lenehdiyennehüm sübülena" diyor. Sırat ile sübülena arasındaki fark ne? İkisi de yol demek ama? Bir de 68. Ayette "eleyse fî cehenneme mesvel lilkafirîn" deniyor. Mesvel kelimesi çok ilginç geldi. Biraz açabilir misin bu kelimeyi. Mesvel ile kastedilen yer nasıl bir yerdir? Uçsuz bucaksız mı yoksa kapalı bir yer mi? Yüksekte mi çukurda mı. Neden mesvel kelimesi? Ne kastediliyor? | |
16 Nisan 2019, 16:53 | Mesaj No:25 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Yol anlamına gelen SEBİL (çoğulu: SUBUL ) ile SIRAT kelimelerinin farklılığı soruyorsunuz. Bu iki kelimenin yanında başka bir kelime olan TARİK de vardır. Bunların hepsinin anlamı da Türkçeye “yol” olarak tercüme edilir. Bunlar eş anlamlı kelimelerdir. Ama aralarında ince ayrıntılar vardır. Buları izah etmeye çalışalım: Fatiha suresinde “اهدنا الصراط المستقيم” deniliyor da yani SIRAT deniliyor da “TARİK “ ifadesi kullanılmamış. Ya da “واتبع سبيل من أناب الي.” “Bana yönelen kimsenin yoluna uy” (Lokman -15) ayetinde “SEBİL “ kullanılıyor da “TARİK “ kullanılmamış Ya da ; إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَظَلَمُواْ لَمْ يَكُنِ اللّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلاَ لِيَهْدِيَهُمْ طَرِيقاً “Muhakkak ki inkâr edenleri ve zulmedenleri (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptıranları), Allah mağfiret edecek değildir ve yola (Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e) hidayet edecek değildir.” (Nisa-168) Bu ayette niçin “TARİK” kullanıldı da “SIRAT “ kullanılmadı? Bu 3 tane eş anlamlı kelimenin aralarındaki ince ayrıntıya gelelim: SEBİL: Kolay yol SIRAT:Anayol , otoyol ve açık yol, dosdoğru yol TARİK: Yalnızca yayaların hareket edebileceği yol. Ayrıca yöntem anlamına da gelir Kuranda bu kelimelerin farklı yerlerde kullanılır ve cümleye kendine has özellikleri vardır 2.Sorunuza gelince: Ankebut 68.ayete bakalım: وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ “Allah'a karşı yalan uydurandan yahut kendine hak geldiğinde onu yalanlayandan daha zalim kim olabilir? İnkar edenler için cehennemde barınacak yer mi yok?” MESVA ismi ثوي kökünden ismi mekan olup , yurt , barınak , konaklama yeri,kalınacak yer,uzun süre kalınan yer, oturulan yer anlamına gelir. Ragıp İsfahani meşhur eseri MÜFREDAT adlı eserinde bunu şöyle tarif eder:”Sürekli ikamet edilen yer “ Mesva ; Kuranda geçen Cehennem isimlerinden birisidir. Kafirlerin barınacakları , ikamet edecekleri yer olarak geçer.Derinlği , uzunluğu , kısalığı , boyutu hakkında net bilgi yoktur. Gaybi bir konu olduğu için tefarruat üzerinde yoğunlaşmak , ayetlerin vermek istediği mesajı örtebilir.
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
17 Nisan 2019, 19:12 | Mesaj No:26 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Tevbe suresini okurken bir ayeti gördüm ki İMAN kelimesinin hem inanmak / iman etmek hem de güvenmek olarak bir ayetinin içinde geçiyor: وَمِنْهُمُ الَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيَقُولُونَ هُوَ اُذُنٌۜ قُلْ اُذُنُ خَيْرٍ لَكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَرَحْمَةٌ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْۜ وَالَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ “İçlerinden Peygamberi incitenler ve: 'O (her sözü dinleyen) bir kulaktır' diyenler vardır. De ki: 'O sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a iman eder, mü'minlere inanıp-güvenir ve sizden iman edenler için bir rahmettir. Allah'ın elçisine eziyet edenler için acı bir azab vardır.'” TEVBE -61.ayet Bu ayette geçen YU’MİNU BİLLAHİ ; Allaha iman etmek anlamına gelirken, yine bu ayette geçen YU’MİNU LİL MÜ’MİNİNE ifadesi ise Müminlere itimat etmek/ güvenmek anlamına geliyor. Dolayısıyla Âmene billahi ; Allaha iman etmek ÂMENE LİL MÜ’MİMİNE ise; Müminlere güvenmek anlamına geliyor. Arapçada fiilden sonra gelen bir harfi cer , cümleye nasıl da bir anlam katıyor , görüyoruz. Bu da Arapçanın inceliklerinden olup Kuranın icazını ortaya koyuyor.
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
22 Nisan 2019, 00:39 | Mesaj No:27 | |
Alıntı:
Yukarıdakilere benzer bir kelime daha çıktı karşıma Ankebût 38. Ayette geçiyor "Âd ve Semûd'a da (peygamberler gönderdik), (Bunların hali), yaşadıkları yerlerden sizlere belli olmaktadır. Şeytan onlara amellerini süslemiş, kendilerini yoldan ÇEVİRMİŞTİ (fesaddehüm) Oysa bunlar gözleri açık adamlardı. Fesaddehüm kelimesini biraz açar mısın? Bir de müstebsirin kelimesi ile kastedilen tam olarak ne? Çok teşekkürler FECR. | ||
22 Nisan 2019, 10:03 | Mesaj No:28 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Ankebut 38.ayete göz atalım: وَعَاداً وَثَمُودَا۬ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ۠ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِر۪ينَۙ Âd ve Semûd kavimlerini de helâk ettik. Bu, onların (harap olmuş) yurtlarından size besbelli olmuştur. Şeytan, onlara işlerini süslemiş ve onları doğru yoldan alıkoymuştur. Hâlbuki onlar gözü açık kimselerdi / basiret sahibi idiler. فَصَدَّهُمْ Kelimesini sormuşsunuz. Burada 3 tane ayrı kelime var FE+SADDE +HUM FE harfi fiile dahil değil, müstakil harftir ve burada ATIF HARFİDİR SADDE: صَدَّ Mazi fiil HUM ise “onlar” anlamına gelen zamirdir. Cümle içinde meful /tümleç konumdadır. Anlamı: O (Şeytan), onları alıkoymuştur, vazgeçirmiştir,engellemiştir anlamına gelir. Bu fiil genelde AN harfi ceri ile kullanılır ve zaten bu ayette de AN harfi gelmiştir. ( SADDEHUM AN –İS SEBİLİ) Kuranda “SADDE” fiili kimi zaman “Bir şeyden yüz çevirip ondan uzaklaşmak” anlamına gelir. Mesela; Nisa 61.ayette Kimi zaman da “Çevirme ve engelleme, alıkoyma ” anlamına gelr. Mesela: Neml 24., Muhammed 1., Bakara 217 ve Ankebut 38.ayette ve başka ayetlerde Sözlükte SADDE keliemsi şu anlamalara gelir: “Men etmek,karşı koymak,men etmek,engellemek,önlemek,karşı koymak,yüz çevirmek,itmek,def etmek,vaz geçirmek,geri dönmek,geri püskürtmek,kovmak,tartetmek,alıkoymak,durdurmak,va z geçirmek,def etmek,alıkoymak,engel olmak,vaz geçmek” Genellikle bu fiil “AN” harfi ceriyle kullanılarak “Bir şeyden alıkoymak, vaz geçirmek, engellemek vs “ anlamına gelir. İkinci sorunuz olan “MÜSTEBSİRİN” kelimesine gelelim: Bu isim “basara ” fiilinin “İSTİF’AL” babından türemiş İSMİ FAİL bir isimdir. Basiret sahibi olanlar,ileriyi görenler,gerçeği görenler,hakkı batıldan ayırt etme yetisine sahip kimseler,kalp gözüyle olayları değerlendirebilenler,kalp uyanıklığına sahip olanlar ,olayların arka planını değerlerebilenler, uzağı görebilen kişiler vs anlamlarını ihtiva eder
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
26 Nisan 2019, 20:06 | Mesaj No:29 |
Ankebût 62: (A)llâhu yebsutu-rrizka limen yeşâu min ‘ibâdihi veyakdiru leh(u)(c) inna(A)llâhe bikulli şey-in ‘alîm(un) Allah, kullarından dilediğinin rızkını bollaştırır, dilediğinin daraltır; şüphe yok ki Allah, her şeyi bilir. Buradaki daraltmak ve bollaştırmak olarak kullanılan kelimeler "alansal manada" da kullanılabilir mi. Odada biraz alan açmak gibi. Ya da asansöre fazla kişinin binmesiyle alanın daralması gibi. Kelimenin bu manaları da var mı? | |
27 Nisan 2019, 12:22 | Mesaj No:30 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Önce ayetin metnine bakalım: اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ “Allah, kullarından dilediğine bol rızık verir, dilediğine de kısar. Allah her şeyi bilir.” Bu ayette iki fiil üzerinde duralım: بَسَطَ=”Yaymak,döşemek,açmak,sermek,basmak,yassıla tmak,sevindirmek,uzatmak,açmak,üstün tutmak,arz etmek,sunmak” anlamlarına gelir. قَدَرَ = Bir şeyi diğeri ile kıyaslamak,bir şeyin miktarını beyan etmek,belirlemek” anlamlarına gelir. Bu fiil “rızık” kelimesi ile kullanılınca “Rızkı taksim etti” anlamına gelir. Meallerde genellikle “rızkı kısmak” olarak tercüme etmişler. Halbuki “Rızkı , nafakayı kısmak” anlamında Arapçada başka fiiller kullanılır.Mesela: قَتَّرَ- تَقْتِيراً Bu fiil “Eksiltmek , kısmak , ehi ve iyal ve etbaaın nafakasını azaltıp tazyik ve taksir etmek , cimrilik etmek” anlamlarına geliyor. KADERE-YEKTİRU fiili rızkı taksim etti , belirledi anlamları daha uygun gibi. Diğer mealleri inceledim de genelde aynı tercüme etmişler.Bir kaç farklı meal var. Allah, kullarından doğru tercihte bulunan ve gerekli güce sahip olan için rızkı yayar. Allah her şeyi bilir.(Abdülaziz Bayındır) Allah, kullarından dilediğinin rızkını bollaştırır, dilediğine ise yeterince verir. Şüphe yok ki, Allah herşeyi bilendir.(Abdullah Parlıyan) Allah, kullarından dilediğine rızkı bol ve ölçüye göre verir. Doğrusu Allah her şeyi bilendir.(Diyanet Eski Meali) Allah, kullarından dilediğine bol rızık bağışlar, dilediğine ise ölçülü ve idareli: zira unutmayın, Allah her şeyi hakkıyla bilir.(Muhammed Esed Meali) Allah kullarından tercih edenin/tercih ettiğinin rızkını genişletir, ya da onu kulu lehine sınırlandırır: çünkü Allah her bir şeyi bilendir (Mustafa İslamoğlu Meali) Görüldüğü gibi farklı meallerde var. Bu mealler fiilin anlamına daha uygun gibi. (Alllah en iyisini bilir) Rızkın genişlemesi ya daralması konusuna sadece maddi rızık olarak da bakmak da anlam daralmasına neden olabilir. Rızık derken , Allah’ın bizlere verdiği ilim, akıl, mal, evlat gibi şeyleri de düşünmek gerekir. Allah herkese farklı akıl, mal, evlat ve ilim vermiştir. Herkes aynı şekilde değildir. Bir ölçüye göre bunları taksim etmiştir. Kimine çok vermiş, kimine az, kimine vasat olarak vermiştir. Bu konuda sizin “Daraltak ve bollaştırmak” ile söylediğiniz sözler de dikakte alınarak yoruma müsaittir. Ama bu yorumlar mutlak doğru anlamında değil, farklı bir bakış açısıyla olayları değerlerdirme olarak ufuk açısı olur.
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
Konuyu Toplam 2 Kişi okuyor. (0 Üye ve 2 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Sorum var | elfidamı | DHBT-Hazırlık/Notlar/Özetler | 15 | 23 Şubat 2014 10:36 |
bir sorum var | Nickübra | İlahiyat Öğrencileri İçin Genel Paylaşımlar | 1 | 02 Ağustos 2013 22:32 |
ÖNEMLİ BİR SORUM VAR.. | AŞK'ÜL İSLAM | Soru Cevap Arşivi | 16 | 12 Temmuz 2013 14:54 |
bir sorum var | erkan1975 | Soru Cevap Arşivi | 4 | 12 Eylül 2010 20:58 |
BİR SORUM VAR !.. | AŞK'ÜL İSLAM | Soru Cevap Arşivi | 30 | 19 Temmuz 2009 22:53 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|