|
Konu Kimliği: Konu Sahibi ÂlâLeyl,Açılış Tarihi: 20 Eylül 2018 (12:35), Konuya Son Cevap : 20 Ağustos 2021 (22:09). Konuya 107 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
18 Nisan 2020, 17:00 | Mesaj No:61 |
Bir de tekvir süresindeki hünnes ile nas süresindeki hannası sormak istiyorum. Nedir bunların ortak noktasi? Nedir farkları?
| |
20 Nisan 2020, 14:03 | Mesaj No:62 | |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Alıntı:
Bu ayete meal verenler şu anlamları vermşler: Demet, bir deste ekin sapı,bir demet ot, çöp , bir demet değnek, yüz adet çöp gibi anlamlar vermişlerdir.
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) | |
20 Nisan 2020, 14:26 | Mesaj No:63 | |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Alıntı:
خُنَّس "Gündüz gizlenip gece görünen yıldızlar " anlamına gelir. Nas suresinde geçen خَنَّاسِ Hannâs ise; geri kalmak, sıkılmak, daralmak anlamındaki hunûs kökünden mübalağa sıfatıdır. Geri kalan, kötülüğe sürüklemek için insanı arkasından izleyip döne döne vesvese veren, Allah anıldığı zaman sıkılan şeytân ve şeytân ruhlu insandır. İki kelime de aynı kökten gelir. خَنَسَ HANESE : Gizlenmek , saklanmak , çekilmek , büzülmek , gerilemek , geri kalmak anlamlarına gelir. خُنَّسٌ = Gündüz gizlenip gece görünen yıldızlar demektir. خَنَّاسٌ = Kuranda şeytanın bir ismi olarak geçiyor. Şeytanın insanı Allah yolundan uzaklaştırmak için sinsice insanın sağından, solundan, önünden ve arkasından yaklaşmasını , gizlenmesini ifade eder. HANNAS , mübalaga siygasından olup bir işin çok yapıldığını anlatılır.
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) | |
22 Nisan 2020, 20:18 | Mesaj No:64 |
Sad 86. Ayette mütekellifin kelimesi geçiyor. Bu kelimeyi bana anlatır mısınız? Mümkün olduğunca detaylı bilmek istediğim bir kelime. Eş anlamlılarından ayıran nedir bu kelimeyi? Teşekkürler şimdiden. | |
23 Nisan 2020, 17:09 | Mesaj No:65 | |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Alıntı:
Öncelikle ayetin metnine bir bakalım: قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُتَكَلِّف۪ينَ "Ben sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Ben "mütekellif" olanlardan değilim " Bu ayette geçen "mütekellif" kavramı gerçekten ilginç bir kavramdır. Bu kavram üzerinde tefekkür etmeniz , ayetin içinden bunu seçmeniz güzel olmuş. Bu kavram üzerinde önceden genişçe düşünmemiş ve araştırmamıştım. Sayenizde bu kavramı araştırman icap etti.Allah razı olsun. Detaylı bir anlatım istediğiniz için bu kavramın kökeninden başlamak icap edecek. Kavramların kökeni %99 üç harfi / sülasi fiillerdir. Kavramın anlamı sülasi kökünden bağımsız değildir. Şu da var ki bir fiilin anlamı çok farklı anlamlara da gelebiliyor ve fiilden sonra gelen harfi cer ile anlamda değişebiliyor. Hatta harfi cer değişikliği zıt / karşıt anlam vermemizi de sağlıyabiliyor. Mesela : DEA دعا fiili "ila" harfi ceri ile anlamı : Bir kişiye hayır dua etmek anlamına gelirken "ala" harfi ceri ile "bir kişiye beddua etmek" anlamına gelebiliyor. Mütekellif kavramının kökenine gelecek olursak: Sülasi / üç harfi kökü: كَلَفَ dir. Bu fiilin anlamı: Haris , düşkün olmak Sülasi fiilden türetilen mezit fiil olan TEF'İL babı ise كَلَّفَ KELLEFE'dir. Anlamı da: Görevlendirdi,yordu, zahmete soktu, tapuladı , sorumluluk yükledi, mal oldu gibi anlamlara gelir. TEKLİF kelimesi de bu fiilin masdarı olur. Bakara 286.ayette (Amener rasulu ayetinde) bu fiilin muzarisi geçer. لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَاۜ "Allah, kimseyi gücünün yetmeyeceği şeyle sorumlu tutmaz" Başka cümle içinde kullanışlarına da göz atalım: كَلَّفَ حِيَاتِي "Hayatıma mal oldu" كَلَّفَ خَاطِرَهُ "Kendini yordu , zahmete katlandı" كَلَّفَ عَلَي إِسْمِهِ أَرْضاً "Bir araziyi , yeri üzerine tapuladı" كَلَّفَ فُلاَناً "Filana mal oldu " Fıkıhta ve İslami literatürde çok kullanılan MÜKELLEF işte bu fiilden gelmektedir. MUTEKELLİF isminin esas türediği fiil ise TEFA'UL babından olan تَكَلَّفَ TEKELLEFE fiildir. Mütekellif ismi tekellefe fiilinin İSMİ FAİLİDİR TEKELLEFE şu anlamlara gelir: "Kendisini ilgilendirmiyen bir işi yapmakla karşılaşmak , adeti olmıyan bir işi yapmaya koyulmak , güç bir işe girişmek , zoraki ve külfetle bir şeyi yapmak , görevlenmek , külfetlenmek , kendi üzerine meşakkatli iş almak , adetten hariç masraf yahut gösteriş etmek , görevlenmek , külfetlenmek" Cümle içinde kullanılışlarına örnek verelim: تَكَلَّفَ البَخِيلَ الجُودَ و الكَرَمَ "Cimri cömert olmaya çalıştı " تَكَلَّفَ الرَّجُلُ "Adam üzerine meşakkatli , zor bir iş aldı" تَكَلَّفَ الشَّيْئَ "Adeti olmayan şeyi yaptı " Bu bir insanın işi yaparken çektiği zorluğu dışa yansıtmasıdır. KÜLFET kavramı , literatürde zorluğun adı olarak kullanılır. TEKELLÜF ise zorlukla veya yapaylıkla / yapmacıkla ya da tokluk göstererek yapılan şeyin ismidir. Bu yüzden TEKELLÜF iki çeşittir. BİRİNCİSİ iyi ve güzel görülmüştür. Bu da insanın yaptığı işin kolaylaşmasını sağlamak , onun insanın hoşuna giden ,sevilen bir şey olması için ulaşmaya çalıştığı şeydir. Bu açıdan teklif kavramı , ibadetlerin yüklenmesinde de kullanılır. İKİNCİSİ ise kötü / çirkin görülmüştür.Bu da insanın sırf gösteriş olsun yaptığı şeydir. İşte Sad suresi 86.ayette geçen "mütekellifin" den kast edilen mana budur. Hz.Peygamber a.s'ın bir hadisinde geçen "Ben ve Ümmetimin muttakileri TEKELLÜFTEN uzağız" sözünde geçen "tekellüf" kavramı da "esassız, yapay şeyler " anlamında kullanılmıştır. مُتَكَلِّفٌ ismi için sözlüklere müracaat ettiğimiz zaman karşımıza şu anlamlar da çıkıyor:Yapma , suni , gösterişten ibaret, yapmacık, zorlama, zoraki davranan, bürokratik davranan kişi Meallere bakmak istediğimizde meal verenlerin وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُتَكَلِّف۪ينَ ayetine şu anlamlar verdiğini görüyoruz: "Ben kendiliğimden bir şey de istememekteyim." ( Abdülbaki Gölpınarlı) "Ben kendiliğimden bir yükümlülük getirenlerden de değilim" (Abdullah Parlıyan) "Ben olduğundan başka türlü görünenlerden, görevinin dışına çıkanlardan değilim" (Ahmet Tekin) "Ben kendiliğimden bir yükümlülük getirenlerden (öylesine kuruntuya girenlerden) değilim" (Ahmet Varol) "Ben (kendiliğinden) bir yükümlülük getirenlerden de değilim" (Ali Bulaç ) (Kadri Çelik ) "Ben düzenbazlardan değilim" (Ali Fikri Yavuz) "Ben, yapmacık işler yapanlardan değilim." (Bahatttin Sağlam) "Ben, zorluk çıkaranlardan da değilim.” (Bayraktar Bayraklı) "Ben kendiliğinden bir teklif getirenlerden de değilim" ( Cemal Külünkoğlu) "Ben Kendiliğimden bir şey iddia eden kimselerden de değilim." (Diyanet İşleri Meali -Eski) (Mehmet Türk ) "Ben kendiliğinden yükümlülük altına girenlerden değilim.”(Diyanet İşleri Meali -Yeni) "Ben bir sahtekar değilim." (Edip Yüksel) "Ben kendiliğimden bir şey de teklif etmiyorum"(Elmalı Hamdi Yazır Meali ) "Ben o tekellüfcilerden değilim ( Elmalı Hamdi Yazır Meali Orijinal) (Ömer Nasuhi Bilmen) "Ben (size) kendiliğimden (bir şey) teklif edenlerden de değilim».(Hasan Basri Çantay ) "Ben (size kendiliğimden Kur'ân'ı uydurup) külfet çıkaranlardan değilim ( Hayrat Neşriyat) "Ben bu hususta size bir teklifte de bulunmadım"(İlyas Yorulmaz) "Ben,liderlik hırsıyla sahte iddialar peşinde koşan, sahip olmadığı özelliklerle dikkat çekmeye çalışan o sahtekârlardan biri değilim!(Mahmut Kısa) "Ben sahip olmadığı şeyleri iddia edenlerden değilim" (Muhammed Esed ) "Ben kendi kendini zorla yükümlülük altına sokanlardan da değilim (Mustafa İslamoğlu) "Ben size kendiliğinden bir iddia içinde bulunan biri de değilim! (Suat Yıldırım) "Ben yapmacık yapanlardan, (uydurma şeylerle peygamberlik taslayanlardan) değilim (Süleyman Ateş) "Ağır yükler yükleyen biri de değilim"(Süleymaniye Vakfı) "Kendiliğimden bir şey de uydurmuyorum" (Şaban Piriş) "Ben kendiliğimden peygamberlik de taslamıyorum."(Ümit Şimşek) "Ben size kendiliğimden/zorlamayla yükümlülük getirenlerden de değilim" (Yaşar Nuri Öztürk) Türkçe sözlüklerde TEKELLÜF kelimesine şu anlamlar verilmiş: 1-)Külfetli Iş Yapma, Birisine Yük Yükleme, Sıkıntı Verme. Yapmacıktan iş Yapma. 2-)Zahmet veren bir iş görme, güçlüğe katlanma. 3-)Bir işi gösterişli bir biçimde yapmaya çalışma, özenme, gösteriş. Arapça sözlüklerde TEKELLEF ismin muradif / eş anlamlısına baktığımızda şunlar çıkıyor: تَصَنُّع =Yapmacık, yapma تَحَمُّل =Zahmet çekmek, yüklenmek, üzerine almak, tahammül etmek تَمَلُّق = Yaltaklanmak, oksşamak , sürünmek TEKELLÜF kelimesinin ZIT anlamlarına baktığımızda ise şunlar çıkıyor: البَسَاطَة = Basit , sadelik السَّجِيَّة =Seciye , karakter , tabiat , ahlak , mizaç , huy , yaratılış لطَّبْع =Tabii,insanın üzerinde yaratıldığı huy , tabiat , ahlak Bu açıklamalardan sonra bu ayetten ne anlamalıyız? Her şeyden önce bu ayeti anlamak için indiği ortamı yani Mekke ortamını iyi tahlil etmemiz lazım. Hz. Peygamber a.s , peygamberlik gelmeden önce de Mekkelilerin içinde doğmuş, çocukluğunu ve gençliğini yaşamış ve 40 yaşında peygamberlik gelmiştir. Peygamberimiz hiç bir zaman peygamber olacağı düşüncesine kapılmamış ve çocukluğu ve gençliğinde ileriye dönük peygamberlik hayalleri kurmamıştır. Eğer kurmuş olsaydı ilk vahiy nazil olduğu, risalet görevi verildikten sonra büyük bir sevinçle Safa tepesine çıkıp insanlara " Ey Mekkeliler! yıllardır beklediğim peygamberlik görevi bana geldi, sizi Allaha davet ediyorum, bana uyun" derdi . Ama Allah Rasulunun bu şekilde bir düşüncesi olmadığı için vahiy kendine gelince korktu, ne yapacağını bilemedi , delirdim mi diye düşünmeye başladı. Bu durumu aklımızda tutarak ve vahy indikten sonraki 13 yıllık süreci göz önüne alarak bu ayeti anlamaya çalışmamız gerekir. Hz.Peygamber a.s bugünkü din anlatan kişilerin yaptığı gibi dinden çıkar , maddi menfaat elde etmedi ve insanlara yaptığı tebliğden dolayı hiç bir ücret de talep etmedi. Hiç bir peygamberin insanlara yapmış olduğu tebliğden dolayı ücret talep etmemiş ve onları bundan dolayı minnet altına almamıştır. Hz.Peygamber insanlara tebliğini yapmacık yapmamıştır, inandığı davayı temsil ederek örnek bir lider olmuştur. Hz.Peygamber tebliğinden çıkar elde etmemiştir Hz.Peygamber istemeye istemeye tebliğ değil, severek / gönülden tebliğini yapmıştır, Hz.Peygamber insanların Cehenneme gitmesine mani olup ,Cennete gitmesini isteyerek tebliğini yapmıştır Hz.Peygamber peygamberlik makamını insanlara tahakküm etmek / onları töhmet atında bırakmak için kullanmamıştır Hz.Peygamber tebliğ görevini MÜTEKELLİF değil, MÜKELLEF olduğu için yapmıştır. Hz.Peygamber peygamberlik fiyakası satmamış ve insanlara gösteriş yapmamıştır. Bu kavram üzerinde belki daha da çok şeyler söylenebilir ama lafı fazla uzatmaya gerek yok. İnş. sorduğunuz soruya cevap vermişimdir. Ya da cevaptan mutmain olursunuz.
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) | |
23 Nisan 2020, 21:29 | Mesaj No:66 |
Bildiğim ve bilmediğim pek çok yaklaşımla tahkim ederek yaptığın bu açıklama için "çok" teşekkür ederim FECR. Zihnimdeki soru yanıt buldu kalbim de hamd ile mutmain oldu. Allah razı olsun!
| |
13 Mayıs 2020, 23:24 | Mesaj No:67 |
İbrahim sûresi 30. Ayette "endadel" kelimesi geçiyor. Bunu ortaklar koştular manasındaki "ortaklar" olarak açıklamışlar ama bana biraz tuhaf göründü. Ortaklar manasına mı geliyor gerçekten? Put mu? Sanem mi (altın gümüş put) Yoksa isa gibi bir insan mı? Nasıl bir ortak koşma bu (eğer ortak koşmaksa)?
| |
15 Mayıs 2020, 18:48 | Mesaj No:68 | |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Alıntı:
Kuranda “ENDAD” kelimesi 6 kez geçiyor. Tekil olarak yani NİDDUN olarak hiç geçmez. Bakara 22.ayet Bakara 165.ayet İbrahim 30.ayet Fussilet 33.ayet Zümer 8.ayet Fussilet 9.ayet “Mâ lehû niddun” denildiğinde, “o şeyin eşi-benzeri yoktur” denilmiş olmaktadır. Rağıb el-İsfahanî ‘nedîd’ kelimesini “bir şeye özünde ortak olan” diye tanımlamaktadır. Nidd kelimesinin özünde ‘benzerlik/benzeme’ vardır. Her nidd aynı zamanda ‘benzer’dir ama her ‘benzer’ nidd değildir. Kur’an’a baktığımızda, yaratıcılıkla, Allah’a endâd’ı eş koşma arasında tam bir tezatlığın var olduğunu görürüz: “De ki: Gerçekten siz, arzı iki günde yaratanı küfredip, ona ortaklar (endâd) mı koşuyorsunuz?” (Fussilet 41/9) Bu ayet bize şunu öğretiyor: Allah’ın arzı iki günde (10. ayetle birlikte değerlendirildiğinde altı gün oluyor) yarattığı hatırdan çıkartılmamalıdır ki, O’na gerçek anlamda iman edilsin ve ortaklar koşulmasın. Allah’a endad adında ortaklar ihdas ve isnad etmek, O’nun yaratıcı oluşunu kaale almamakla ancak mümkündür. Allah’a yaratıcı olarak iman edildiğinde, hiçbir beşer hakkında haddi aşıp, taşkınlık yapmak mümkün olmaz. Endad terimi en iyi tanımını, Bakara suresinin 165. ayetinde bulmaktadır. Ayette şöyle denmektedir: “İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allah’a denk tanrılar (endâd) edinir de, onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.” (Bakara 2/165) Bu ayete göre insanların tümü değil, bir kısmı Allah’tan başka bazı kimseleri endâd edinmektedir. Bu bir kısım insanlar, Allah’tan başka bazı varlıkları endad edinmekte, onları Allah’ı sever gibi sevmektedirler. Demek ki bir insanı ya da başka bir varlığı endad edinmenin anlamı, o insanı (ya da varlığı) Allah’ı sever gibi sevmektir. Bir başka anlatımla, Allah’ı sever gibi sevilen varlıklar (insanlar) endâd olmaktadırlar. İbni Kesir’in, Bakara suresinin 22. ayetinin tefsiri sadedinde naklettiği bazı hadislerde, Rasulullah’ın (sav) “Allah ve filan kişi diledi”, “Allah diledi, ben de diledim” gibi ifadeler, insanı Allah’a denk tutmak (endad edinmek) anlamına geleceği için, bundan men ettiği bildirilmektedir. İbrahim suresinin 30. ayetine göre endad edinmenin gayesi, insanları Allah’ın yolundan saptırmaktır. Halkın, kalbinde hastalık bulunan, nankör kesimlerini Allah’ın yolundan saptırmak, Allah hakkında kuşkular oluşturmak için endad adı verilen ortaklara ihtiyaç vardır
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) | |
16 Mayıs 2020, 00:43 | Mesaj No:69 |
Çok teşekkürler FECR. İbrahim 15. ayette "vesteftehü" kelimesini (peygamberler) "yardım istediler" veya "fetih istediler" şeklinde meal etmişler. Lakin "peki" deyip geçip gidemiyorum bu ayetten. Bir şeyler rahatsız ediyor içimi... Baktığımızda yurttan çıkarmak isteyen, (alan) açmak/feth isteyen zalimler de var gibi. Açma kelimesi bana Kamer sûresindeki Nuh'un duasından sonra göğün kapılarının (fefetehna) açılmasını da hatırlartıyor. Ayrıca sûrelere baştan sondan baktığımızda da durum şöyle: Baştan 14. Sûre İbrahim süresi Sondan 14. Sûre Karia sûresi Ortadan başa doğru 14. Sûre Duhan sûresi Ortadan sona doğru 14. Sûre Nuh sûresi. Neyin açılması kastediliyor... Zalimlerin yurttan çıkarmak istemesi mi? Peygamberlerin fetih istemesi mi? Gök kapılarının açılması mı? Ya da başka manaları var mı bu kelimenin? Açmanın dışında ne manası var? İbrahim sûresine çalışmaya başladım. Ve bu ayetin bende uyandırdığı his: anlam kapılarından birinin kilidini açacakmış gibi... | |
16 Mayıs 2020, 15:05 | Mesaj No:70 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Öncelikle ayete bir göz atalım:İbrahim -15.ayet وَاسْتَفْتَحُوا وَخَابَ كُلُّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍۙ "Ve peygamberler fetih istedi. Ve herbir inatçı zorba hüsrana düştü." Bu ayetin öncesi ve sonrasına yani siyak ve sibakına da göz atmak ayeti anlamıza yardımcı olur. "İnkar edenler, peygamberlerine: "Ya bizim dinimize dönersiniz ya da sizi memleketimizden çıkarırız" dediler. Rableri peygamberlere: "Biz, haksızlık edenleri yok edeceğiz, onlardan sonra yeryüzüne sizi yerleştireceğiz. Bu, makamımdan ve tehdidimden korkanlar içindir." diye vahyetti." (İbrahim suresi 13-14.ayet) "Ardından da (o inatçı zorbaya) cehennem vardır; kendisine irinli su içirilecektir!" (ibrahim suresi 16.ayet) 15.ayette anahtar kelimemiz اسْتَفْتَحُوا İSTEFTEHUU fiildir. Bu fiiil İSTİF'AL babı muzari cemi müzekker bir fiildir. Bu fiilin kökü فَتَحَ FETEHA fiilidir. Bir kelimenin anlamını kavramak için o fiilin hangi babtan geldiği ve kökünün ne olduğunu bilmemiz gerekir ve kök anlamını bilmemiz gerekir. Şimdi bunları irdeyeleyim inş. فَتَحَ FETEHA= Kapalı olanı açmak , fethetmek , iki düşman arasında hüküm etmek , yardım etmek , zapt etmek , başlamak فَتْحٌ FETHUN = Açmak , fetih , zafer , yardımüstün denilen hareke , açmak , fetih , yardım , rızk , fetih , zafer مِفْتَاحٌ MİFTAH (İsmi alet) = Anahtar , kilit açacağı , su kanalı إفْتِتَاحٌ İFTİTAH (İf'tial babı) = Açılış , açış , açmak , zapt etmek , başlamak إِنْفِتَاحٌ İNFİTAH (İnfial babı) =Açılmak , ayrılmak Ayette geçen İSTEFTEHE yani İSTİF'AL babındaki versiyona geçmeden önce bu babın özelliğine bir bakalım: İstif'al babı hakîkî veya mecâzî manada istek cümlelerinde kullanılır. Ya da bir halden diğer bir hale geçişi göstermekte kullanılır. Mesela: غَفَرَ = Affetti, bağışladı anlamında iken İSTİF'AL babına girince اِسْتَغْفَرَ İSTE'FERA yani "af, bağış istedi, baüışlanma diledi" anlamına gelir. Ayette geçen إِسْتَفْتَحَ ise "Açmak istemek , başlamak , yardım istemek , yol açmak istemek , siftah etmek , nusret, zafer istemek anlamlarına gelir. Bu filinin kökenine yani FETEHA kelimesini biraz daha açmamız iyi olur. FETEHA; kapalılık ve belirsizliği gidermekdir. Bu da ikiye ayrılır. 1-Gözle görülen kapalığı gidermek: Kapı ve benzerini açmak, kilit, sürgü ve eşyayı açmak gibi . YUsuf suresi 65.ayette ve Hicr suresi 14.ayette bu anlmada kullanılı. 2-Basiretle görülen kapalılığı gidemek: Tasanın, kaygının giderilmesi, açılması ya da üzüntüyü gidermektir..Bu tür açılma / giderme değişik kısımlara ayrılır. Birincisi dünyevi işlerle alakalıdır. Giderilen bir üzüntü ve mal ve benzeri şeyleri vermekle giderilen fakirlik gibi.Enam suresi 44.ayet ve A'raf suresi 96. ayette geçen FETEHA fiili bu anlamdadır. İkincisi, kapalı olan ilimleri açmaktır. Mesela " Falan kişi kapalı ilim kapısını açtı / anlaşılmayan ilmî bir konuyu aydınlattı" dememiz gibi. Fetih suresindeki "Biz sana apaçık fetih verdik" ayetini bazıları Mekkeninin fethi olarak yorumlamışken , bazı ilim adamları a Hz.Muhammed'e açılan ilimler , sevaba vesile olan hidayet yolları ve günahların affına neden olan güzel makamlardır dye yorumlamışlardır. FATİHA kelimesi de feteha fiilimden türemiş bir isimdir ve başlangz, kitabın girişi, açan , vahye açılan kapı anlamlarına gelir. Feteha fiili Bakara 76.ayet ve Fatır 2.ayette "Açmak, açıklamak "anlamına gelirken A'ra 89.ayette ve Sebe 26.ayette ise "Hüküm vermek " anlamına gelir. FETH kelimesi ise "Yardım, zafer, kararve Allah'ın açacağı / vereceği bilgi " anlamlarına gelir. Nasr suresi 1.ayet, Saf suresi 13.ayet, Maide suresi 52.ayet,Secde suresi 28. ve 29.ayette olduğu gib. İSTFTAH ise Kuranda İbrahim suresi 1.ayetten başka Enfal suresi 19.ayette , Bakara 89.ayette de geçiyor. Bu ayette de şu analmalara geliyor: Zafer istemek, hüküm/ karar istemek , hayırların kaynağını istemek . İbrahim suresi 15.ayette geçen İSTEFTEHU ifadesine gelecek olursak burada fail kim sorusu önem arz ediyor. Yani yardım ve zafer isteyen kim? Peygamberler mi yoksa müşrikler veya Ehli Kitap mı ? Ayeti 13.ayetle birlikte okuduğumuz zaman zafer isteyenin PEYGAMBRLER olduğunu anlıyoruz. Tarih boyunca peygamberler halkı tarafından dışlanmış , tehdit edilmiştir. 13.ayette geçen "Kâfirler peygamberlerine: “Ya bizim dinimize dönersiniz, ya da biz sizi kesinlikle ülkemizden sürüp çıkarırız” dediler. Bunun üzerine Rableri o peygamberlere şöyle vahyetti: “O zâlimleri mutlaka helâk edeceğiz.” ifadeleri bunu doğruluyor. Peygamberler de müşriklerin bu tehditlerine karşı Allah'a dua ederek , müşriklere karşı yardım, zafer istiyorlar. Onların karşı çıkışarına karşı bir çıkar yol vermesini , kendileri güç vermesini , destek olmasını istiyorlar. Allah da peygamberlerin bu yakarışlarına cevap vererek müşrikleri hüsrana uğatıyor, burada onarın hüsrana uğramaları ,peygamberlerin davetinin kıyamete kadar süreceğidir. Peygamberler belki kendilerine inanan çok kişi bulamayabiir ama davetleri / davaları kıyamete kadar birileri tarafından devam ettirilecektir. Tarihte azgın , tuğyan edenlerin adları, davaları yok olmuşken , peygamberlerin davaları , ilkeleri hala devam etmektedir ve müşrikler Allanın nurunu söndrmek isteselerde söndüremeyeceklerdir. Peygamberin fetih istemeleri İslam davasını selameti içindir Peygamberlerin fetih / zafer istemeleri , iahi kelimatullah içindir Peygamberlerin fetih istemeleri, insanların gönlünün islama açılmasını istemektir, yani gönüllerin fethidir. Peygaberlerin fetih istemeleri kendi menfaatlerini düşünerek değil , ümmetin menfaatşerini düşünmeleridir. Peygamberlerin feth istemeleri , malk mülk sahibi olmak istemeleri değildir Peygamberlerin fetih istemeleri , islamın kapıların dünyaya açılmasıdır Peygambelerin fetih istemeleri , insanların cehenneme sürüklenmelerine engel olmaktır. Peygamberlerin fetih istemeleri , intikam almak değil , insanları vahiyle diriltmektir. Peygamberlerin fetih istemeleri , fetih sayesinde hayırlı amelleri yapmaya vesile olmasıdır. Peygamberlerin fetih istemeleri , hakkın galip gelip batılın yok olmasıdır
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
Konuyu Toplam 2 Kişi okuyor. (0 Üye ve 2 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Sorum var | elfidamı | DHBT-Hazırlık/Notlar/Özetler | 15 | 23 Şubat 2014 10:36 |
bir sorum var | Nickübra | İlahiyat Öğrencileri İçin Genel Paylaşımlar | 1 | 02 Ağustos 2013 22:32 |
ÖNEMLİ BİR SORUM VAR.. | AŞK'ÜL İSLAM | Soru Cevap Arşivi | 16 | 12 Temmuz 2013 14:54 |
bir sorum var | erkan1975 | Soru Cevap Arşivi | 4 | 12 Eylül 2010 20:58 |
BİR SORUM VAR !.. | AŞK'ÜL İSLAM | Soru Cevap Arşivi | 30 | 19 Temmuz 2009 22:53 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|