|
Konu Kimliği: Konu Sahibi enderhafızım,Açılış Tarihi: 10 Kasım 2012 (11:40), Konuya Son Cevap : 03 Temmuz 2014 (19:47). Konuya 35 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme: |
10 Kasım 2012, 11:40 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Can Demiryel (Seslendirdiği Şiirler) Can Demiryel (Seslendirdiği Şiirler) Gözyaşım Olurmusun Bir garip oldum bugünlerde. Hani ayağın boşluğa düşer gibi olur ya,bağırmak istersin de soluğun çıkmaz ya. Ama sözünde gereklidir davaya, işte bura da; dilimin tercümanı, soluğuma ses olur musun? Yazın, en uzun günün de, sıcağında kendin...e geldigi bir vakitte, bir yiğitlik yapsam oruçlara boyansam, iftarım olur musun? Hani diyorum ki gönlüme;deli gönül seni de kim seve, bu yanlışa kim düşe,sana da kimler aça gönül denen hanesini; bir umut işte benimkisi, tüm utangaçlığınla, gizlisinden ama; Sevdalım olur musun? Yine huzuruna çıksam yaradanımın, gereğini yapamamanın ezikliği ve utangaçlığımla Bir sabah namazı vaktini seçsem tövbeye. Sende benle olur, alnımı koyduğum Seccadem olur musun? Ben bir yanım agrıdımı ona yönelirim hep. Onsuz kelimelerimden utanmışlığım vardır Geceyi ve iki damla gözyaşımıda şahit katarım yanıma Ve yakarırım en içtenliğimle, dualarımı sunarım âcizane. Şimdi senide kattım içine Dualarıma âminim olur musun? Bir şiir olsam umuda dair. İçine de seni gizlesem, Özlemle yazılmış cümlelerle donatsam, ünlemide vuslat olsa Okuyanım olur musun? Gecenin karanlıgında yolunu yitirenler, yıldızlara dalarmış. Yönünü tayin edermiş göğün işaretlerinden. Şimdi ben ki bir meçhule düşmüşüm, yelken alabora. İşte burada, bir ışık Yolumun aydınlatıcısı, işareti Yıldızım olur musun? Keşkeli cümlelerin yoğunlaştığı, geri dönülmezlerin ağır bastıgı hayatımda Bir umut işte, gelsem, içine baksam gözlerinin, ağlasam sonra Gözyaşım olur musun? Yazan: Mehmet DEVECİ Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- Son Söz Ve zaman döne döne Gelmişti başlangıç noktasına İlk yaratılış düğümüne Mahlukatın var olduğu Yüzüsuyu hürmetine Evrenin efendisinin Kavuşmak vakti gelmişti sevgilisine Hayatın menbaı Merhametin son durağı Madeni, muhabbet ocağının Ateşler içindeydi Yatağında İltica etmişti sanki kainat Kutsal tenine Hayata şafak olan alnında Ter taneleri Her biri insanlık çilesinden Bir haberdi sanki Bir an oldu Aralandı gözleri Sonsuzu kuşatan bakışları Süzdü ciğerparesi Fatımayı Süzdü tek tek çevresindeki Can dostlarını Kıpırdadı dudakları dedi: — Ebubekir kıldırsın namazı Sonra daldı daldı uyandı son defa aralandı Bakışları Yöneldi bir noktaya Karar kıldı bir noktada Ve dedi: — Merhaba Ey Refik-i Ala ! Olacak oldu Akıllar kamaştı Kalbler tutştu Feryat ve figan gökleri tuttu Çekti kılıcını Faruk olan Sıçradı orta yere : — Kim derse " O ÖLDÜ" , öldürürüm! Ayrılık ateşinden Ateşin şiddetinden Sanki bendler çözülmüş Felekler çökmüştü Şuur tutuşmuş Akıl iflas etmişti Sonra Sıddık olan Yetişti geldi Baktı baktı yatağında hareketsiz yatan sevgiliye Mağarada arkadaşına hicrette yoldaşına Sonra baktı çevresine Mahşerden önce mahşer hali yaşayan Ashabına Aline Ebubekir dedi : — Ey nas , susun ! — Kim ki Rasulullaha tapmaktadır — Bilsin ki Rasul ölmüştür — Kim ki Allah’a tapmaktadır — Bilsin ki Allah ölmez — Hayy ve Layemut’tur ( Hayat sahibi ve Ölmez ) — Ey nas, Susun! — " İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" Sonra eğildi sevgilisinin yüzüne Sürdü bulutlanmış gözlerini O güzellikler ülkesine Baktı baktı ve dedi : — Hayatında güzeldin — Ölümünde güzelsin — Öldün — Bir daha ölmeyeceksin! Yazan: Erdem BEYAZIT Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- "insanın mülkü yarasındadır" I. yok artık bir yanardağım! II. gözlerime indirdiğin melekler de yok artık gittiler beni dili dargın bir zamana verdiler gördüler aşkı yaraya süren bir semazenim ben bu nefes kimindir dediler bu kendine dönen kimdir? bilmediler içime dökülen bu kuyular sendendir ruhuma diktiğim bu lekeler emanetindir bilmediler dediler: kalbi susmuş bir adamdır bu! terk edin! eli düzgün yüzü güzel bir ölüm getirin ona! III. bana biçilen bu ölüm armağan mı bela mı bilemedim eğildim dünyaya yüzünün yaprağına değdim gövdeme gömülü rüzgârların kapısında bekledim taş söyledim çöl içtim kusur ettim kendimi insanın insana açıldığı ilk tufandır aşk dedim dağıma indim karanlığıma aşka tutulan bir mum ile sana değdim diledim ki kalbimi düşürdüğüm çadırında döneyim! dilime değen mühür alnımda duran kılıç dünyaya dağıldığım aynada seni söylesin kirpiğimden kalkan gemiler hep suyunda gezinsin diledim! IV. buymuş dedim aşk akrep taşırmış kalbin otağına ömre dökülen sözler sahipsiz kalıncaya kadarmış bitermiş başkasının koynuna bırakılan bir rüya ceninde susan her su ölürken celladını beklemezmiş ve gül, şüpheymiş; gitmezmiş kalbi olmayana! şimdi git! kalbini kaybetmiş bir şüpheyle bak bana! V. beni anlama! ruhumda gezinen bu nehir boşuna boşuna alnımda açılan bu levha insan dediğin bu dünyada bir yaradır bir inleyiş hüzünler kapısında beni anlama! yüzüme tuttuğum bu dünya geri vermeyecek gözlerimi nasılsa tozunu aldığım bu ayna beni bilmeyecek gidecek sırrını söyleyecek büyük bir dağa bana gelmeyecek beni anlama! sen tanıdık bir eskisin suyundan verme bana bu kırbaç sözler benimdir bu gözler elem kuyusudur sana! VI. bilmeni istedim istedim ki beni bilmeni aklımı sustuğum o günden beri avucumda gezdirdiğim bir mezarla sözü eksik bir kalemden kendimi dilemekteyim bu benim kaderim değil kabulümdür kendini bana süren merheme çareyim dokunma! kalbimin anahtarı yok artık canımı senden çektim değilsin emanetim seni bana bırakma! VII. onca yolu ölerek geldiğim onca sana alnımda taşıdığım bu harfler kimeydi bilme! beklediğim bu köprü kimin suyuna giderdi? bu hangi bahçeydi içinde dağıldığım? araladığım bu perde hangi zamana değerdi? öyle tozluyum ki bu yeryüzünde öyle dolu ki denizleri süsleyen bir cesedim ben sanki denizler ne ki? derinde susmayan bu tufan nedir peki? insan neden uğraşır içinin kumaşıyla? neden susar, bağırır, ağlar, dağılır? bir taşa neden derdini anlatır durmadan? … her sorunun yanıtı yanlışında gizlidir ve her yalanın bir doğrusu hep vardır: ben sana yanlış kapıdan okunmuş bir kilidim! sen buna inanma Yazan: Veysi ERDOĞAN Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- Ruknettin Ruknettin’in aynalarda ağladığı kadar var. Bir mevsimin kıyısından tutarsan Ruknettin Kurak ovalara yağmurlar yağar, Ayak bileklerinden kavrarsan bir harfi, Kalbin şiir olup vadilerini sular. Senin de vadilerin vardır Ruknettin! Kehanetler kurarsın,yağmalarsın kendini Kurtarıp o yangında ilk önce kalbini Niyedir,aynalarda azalır sesin. Doktorum Ben bu kalbimi sarınır örtünürüm Kış gecelerinde o nu yakar ısınırım Üşürsem helak olacağımdan korkarım. Doktorum Gayya kuyusuna inmek istemem Bana bir ip uzat, yağmurlar istemem Aynaları kırarım, suretimi istemem Mevsimler dönedursun, bu dünyayı istemem Ben Allah’ı isterim. Ben hep aynalardan geçerim doktor Aynalar benden geçer. Araf’tan bir sepet sarkıtırım aşağı, Doluşur içine narin böcekler Yaşamayı yeni öğrenmiş kelebekler Üşüşür ben kalbimi sarkıtınca aşağı Ben hep aynalardan geçerim doktor! Günahları için ağlayan kim varsa Kanatlarıyla okşar onu melekler Hep böyle midir Kalbin hep böyle yavaş mıdır Ruknettin? Aynalar sana bir savaş mıdır Ruknettin? Yarin dudaklarından trenler geçer de Kalbiyin istasyonunda durmaz mı Sen hiç satrançta yenilmez misin Atına binip hep gider misin Bilmez misin,atından ayrı düşen bir vezir Zehir gibi çoğaltır kanında yalnızlığı Ve nihayet şahlar da aynalardan geçer Bir sen mi kalırsın bu rüyada Ruknettin Herhalde hep böyledir Bu dünya sevenlere bir tuzaktır Ruknettin! Buraya kalbinizi kuşatmaya geldiydik Konuşmayı unuttuyduk,hal diliyle söylediydik. Dua okuduyduk,yağmur dilediydik Kalbinizi kuşatmaya geldiydik. Hoşgeldiniz.Buyrun.İşte kalbim. Adımı unuttuğum zamanlarda Ruknettin’im Gövdesi ihlal edilmiş bir yetimim. Şu kapıdan buyurun, az ilerisi kalbim. Benim kalbim bir ıslahevidir doktor. Yetim bir çocuk durmadan azarlanır içinde Benim kalbim gövdesi ıslahevlerine çakılı bir kuştur Uçmayı bilmeden ölür kenar otellerde Kalbim ıslah olmaz bir kuştur doktor Tıkanır,ölür metropollerde. Bir çiçeği uyandırmak için mi Söner bu ateşgahlar Kaldırmak için mi yeraltını O derin uykusundan Kurur bu göl Ne var ve ne oluyor Neden türkü söylüyor fesleğenler Uzakta biri mi göründü Biri İncil okurken düşüp bayıldı mı Bir rüya mı gördü yalnız keşişler Ne oldu? Adım Ruknettin,tanışıyor olmalıyız Bir çay ocağında ya da bir merdiven başında Sunmuş olmalıyım kalbimi size Bakın!demiş olmalıyım henüz avladım O’nu İgvanın zehrini boşalttığı kuyularda. Yalnız günah parlar zifiri karanlıkta Ve kuyudan kuyuya bir yol yoktur Bir avcı tüfeğini doğrulttuğunda Ay gibi ışıdığında bir aşk Bir mevsim yönünü şaşırdığında. Hayret etmiş olmalısınız,kalbim Hezarfen misali havalanınca. Korkarım sevgili doktor, bu mektuba kendimi üzerek başlayacağım Çabuk büyüyen bir çocuk gibi, Ceplerimin nerede olduğunu unutacağım önce Ve mazi gizlenecek bir yer bulamayacak kendine. Sonra bir menekşeyi teheccüde kaldırmayı unutacağım. Unutacağım,hangi şehirde durursam yar beni karşılar. Nerede ölürsem bahtıma idamlar çıkar Gülümseyen bir arap olacak yüzümün size bakan tarafı, Terkedip gitmelerin ağırlaştığı bir güz olacak öte yarısı. Alnımın dokunduğu yerden savaşlar artacak Ve bahar giysilerine bürünmüş gelirken kıyamet ”gönüllü mağlupları olacak hayatın” doktor. Yarından korkan adam, Ruknettin böyle söyler. Siz doktor,yazabilir misiniz bir gülü yeniden Alıştırabilir misiniz baharı çürüyen toprağa Kabaran yağmuru yeraltına Ve bir aşkı ayrılığa Yakıştırabilir misiniz doktor Kanatlarında hüzün ve manolya taşıyan Kuşlarla konuşabilir Ve trampetimi geri verebilir misiniz bana? Ah kalbin moğolları ! size verecek ne kaldı Bir kitap olup yandı da o Külünden zehir kaldı Bir hayal olup uçtu da Gökte melekler bağırdı ”eve dön, eve dön!” Döndüm ki;şehrin ağrıları üstüme kaldı Bulvara uzanmış diskotek kızları/o melul orospular/ Süpermarketler,bankalar /yani toplu insan mezarları/ Üstüme kaldı. Size ne denir ey kalbin istilacıları Barbar denir,’bir hayal yıkan’denir. Alın O’nu da götürün,bir kalbim kaldı. Bir ilkokul atlasında gemilerim yandıydı Cenevizden geliyordum,elimde mektuplarım vardı. Elimde ölü bir kızın sağır saçları vardı Bir mevsimin ortasında kalakaldıydım Bakkaldan manavdan değil, Cenevizden geliyordum doktor O kızın saçlarından geliyordum Yitirilmiş bir mahkemeden Galiba kalbimden geliyordum. Bir güle boyun eğdiren nedir O aşk değilse Nedir kalbe çıkartılan Tutuklama emri, Aşk değilse. Ah,o sığınaklardan Yitikleri toplayan Ve düşlere vuran gemi Nedir aşk değilse Size kendimden bahsediyorum doktor Biraz yağmur kimseyi incitmez. İyi ruhların arasında dolaşan Bir gölgeden sözediyorum. Acıdan çatlamış kalbi Soğuğa dayanıklı kılan bir bilgiden Terkedilmiş şizofrenleri Kendine çeken vadiden Keşişlerin hüznünden Ve bir aşk yüzünden Ayları karıştıran kişinin Tababet-i ruhiyyesinden Size kendimden bahsediyorum doktor Ben kar yağarken ıslanmam. Benim öbür adım rüzgar Uğradığım orman Değdiğim kalp uğuldar. Deki bulunur elbet İyi bir hal üzre kaybolan kişi Yazan: Kemal SAYAR Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- Her Bitiş Bir Başlangıçtır Her şeyi bitirişim senden önceydi.. Güzergâh da ki o kuş çığlıklarını kulağıma yer edişim senden önce… senden önce kabuklarımı soymuştum yaralarımın.. kırmızıya göz dikişim sende önce… bütün ilmeklerini senden önce kaçırmıştım bu hayatın… … Yazan: Filiznur ATALAN Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- Kerbela Ağlıyor Bugün Kerbela ağlıyor! “Gitme!” dediler Hüseyin’e. “Gitme ne olursun gitme. Kufe haindir. Kufede hainler vardır. Kerbela ölüm kokuyor Hüseyin! Ne olur gitme! Gitme Hüseyin.” Hüseyin gitti. Ölüme kucak açtı, ölümle kucaklaştı, Hüseyin gitti. Kufe’de zulüm vardı. Kufe’de ölüm vardı. Öyleyse durmamalıydı, yola çıkılmalıydı. Yola çıktı Hüseyin. Bütün ısrarlara rağmen yola çıktı. “Gitme” dedi İbn-i Abbas. “Gitme Hüseyin. Kufe’den ölümün kokusunu alıyorum. Anam babam canım sana kurban olsun gitme. Gitti Hüseyin…” Dinlemedi kimseyi. Kardeşlerinin mektuplarına mektup yazmadı, kaderine ölümü yazdı, alnına şehadeti. Gitti Hüseyin. “İmam Hüseyini vurdular kolunu kanadını kırdılar al kanlara boyadılar Kerbela’da Kerbelada” Varoldukça dünya ve döndükçe evren ekseninde, var olan zulüm, var olan ölüm bir kez daha geldi. İlk zamanında dünyanın, Habil’e, sonrasında Zekeriyya’ya ve Eyyuba, İbrahim’e ve Yusuf’a, Güllerin Efendisine ve Musab’a kalkan eller bir kez daha kalktı bu sefer. Zulme zulüm katanlar bu sefer güllerin sultanının gül bahçesindeki en nadide güle kıydılar. Hüseyin’e saldılar ölümü, Hüseyin’e kıydılar. Peygamberin gülü, bir tanesi Fatıma’nın canından can, kanından kan, Allah’ın aslanı Ali’nin gül tanesi Hüseyin’e kıydılar. Allah’ın huzurunda, secde anında, mübarek sırtlarına çıkınca Hasan ile Hüseyin , incinmesinler diye secdede kalan, güllerin efendisinin kokladığı güllere kıydılar. Kokusuna kıyamadığı Hüseynin Canına kıydılar. Kerbela ağladı o gün. Çöl ağladı. Kufe ağladı. Ağıtlar yakıldı toprağa düşen baş uğruna. Çölün kızıllığına kızıllık kattı Hüseyin’in kan damlaları. Güneşin batışına kırmızılık… Güneş battı da doğmak istemedi bir daha Kerbela’ya. Rüzgar geldi de gitmek istemedi. Çöller bir kez daha kızıllaştı utançtan, Hüseyin’in kanına ev sahipliği yapmaktan. “İmam Hüseyin susamıştı bir yudum su aramıştı ana yüreği yanmıştı Kerbela’da Kerbelada” Hüseyin durmadı gitti. Kerbela’da yolculuk bitti. Bitti nefesine kurban nefesler. Dudaklar çatladı yolcuların, yolcularla beraber Hüseyin’in. Çöl üflerken sıcağını yüzlere, sular çekildi. Sular çekildikçe, düşman yaklaştı. Sular buharlaştıkça, çöller sıcaklaştı. "Bir damla su" dedi. "Bir damla su Allah aşkına, Muhammed aşkına, Hüseyin ve Hasan aşkına. Bir damla su…" dediler yolcular, "Bir damla su" dedi Hüseyin. Düşman kesti su yollarını. "Bir damla su" dedikçe dudaklar, çöller suyu yuttu, düşman kuyuyu tuttu. Fırat ve Dicle sularken aktığı yerleri, cömertçe ikram ederken varlığını, ayırmazken Yahudi ya da Hıristiyan’ı, bir damla suyu esirgediler Hüseyin ve ailesinden. Bir damla suya hasret boğdular sıcağın kucağında Peygamber ocağını. “İmam Hüseyin şehit oldu gül bahçemde güller soldu topraklar kan ile doldu Kerbela’da Kerbelada” Hainler defterlerine işlediler bir ihaneti daha. Tarihe not düştüler: “İmam Hüseyin öldürüldü (!) Yaşasın Yezid!” İmam Hüseyin şehit edildi. Bedeni Kerbala’ya kurban edilirken, mübarek başı Şam’a ikram (!) edildi. Yezid’e sunuldu. Yaşadı Yezid ve Yezidler az daha. Mühlet verdi, Mühlet veren onlara nefes sayılarınca. Yaşadılar Yezidler. Nefesleri sayısınca yaşadı Yezidler. Ya Hüseyin? Hüseyinler ölmedi zaten. Kerbela’da düşerken kanı yere, kanatlandı Hüseyin, devirler ötesine ve perdeler arkasına. Hüseyinler ölmedi! Allah kelamı; “Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin! Bilakis onlar diridir; fakat siz bunu anlayamazsınız.” Öldü demedik biz hiç onlara. Adı: Yasir Akıbeti: Şehit O ölmedi! Adı: Ammar Akıbeti: Şehit O ölmedi! Adı: Hüseyin Akıbeti: Şehit O ölmedi! Adı: Müslüman Akıbeti Şehit Onlar ölmedi! Hüseyin ölmedi. Kerbelada yaşıyor bugün. Kufe’de yaşıyor. Mekke’de, Medine’de yaşıyor. Konya’da ve İstanbul’da yaşıyor. Tahran’da, Şam’da yaşıyor. Hüseyin ölmedi. Müslüman nerde ise O orada yaşıyor. Müslüman bugün Kerbela’yı yaşıyor. Yazan: Yusuf TÜFEKÇİ Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Konu Sahibi enderhafızım 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
En Pratik Sağlık Bilgileri | Pratik / Faydalı Bilgiler | enderhafızım | 0 | 179 | 14 Ekim 2023 13:10 |
Kur'an Güzel Konuşun Diyor, Konuşuyor... | Serbest Kürsü | su damlası | 3 | 2576 | 24 Kasım 2016 14:16 |
Geeflow - Diriliş (15 Temmuz Darbe Rap Şarkısı) | İlahiler/Ezgiler | enderhafızım | 0 | 2106 | 23 Kasım 2016 12:06 |
Otuz Kuş & Dursun Ali Erzincanlı (Şehit Ömer... | İlahiler/Ezgiler | Esma_Nur | 1 | 2837 | 23 Kasım 2016 11:44 |
15 Temmuz Demokrasi Marşı (İndir) | İlahiler/Ezgiler | enderhafızım | 0 | 2421 | 23 Kasım 2016 11:10 |
10 Kasım 2012, 11:54 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Can Demiryel (Seslendirdiği Şiirler) İlk Kelime Aşk tuttu kalemin elinden, Sayfaların şakağından öperken.. Ve damarlarımızdan aşk muştusu geçerken, Çekildi ebru ebru, ve yazıldı suya ilk kelime.. … Kış’ın, Bahar’a tebessüm ettiği bir vakitte Avuçlarımda hayatın iniltisiyle uyandım ilk sabaha.. Ürkek bakışlarla selamladım dağların kızılını. Ve parmaklar arasından sıyrılıp Düştü toprağın gözbebeklerine ilk tohum.. Rahmetin avucunda filizlendi, yetişmek için ilk hasada. Gecenin adımlarıyla yürüdüm Hacer’in ayak izlerinde.. Badiye kumlarını çektim içime beyhude düşünceler fasılasında. Sefa ile Merve arasında İsmailî düşler ararken, Toprağa düştü çocukluğum, ebruli uykular salâsında. Nefes nefes ölürken içimde, Aşkın fasl-ı baharında dirildi yüreğim, Dizildi mahşerin ilk safına. Değil mi ki ömür, bir nefes miktarı kadar. Ve her nefes, Hüzün düşleri arasında Bir ölüm fısıltısıyla yürür sağırlığımıza… Şimdi kirpiklerimizde sallandırılır cesedimiz Her rüyanın karanlık yastığında.. Bak.. Bak ölüyor güneş.. Ve duruyor hala ciğerlerimizde ilk nefes.. Yazan: Kadim DOLUNAY Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- Pür Hata Kara tünellerden geçer hayat, efsunuyla Bir farizâ ‘of’ bırakır hayaller, sonuyla Ve bir kere daha doğuyor ihtiyar Güneş Dağların yamacını titreten bastonuyla Yürek yanınca, gözler saklar tüten dumanı Bulutlar, susuz bir geçitten taşır ummanı Bir annenin gözyaşı damlarken sokaklara Çocuklar, karanlığa boyarlar asumanı Bu kâinat ki, hûn akar hep oluklarından Faniliğin remzi okunur soluklarından Ellerimizden düşüp kaybolmuş kimliklerin İzini sürdük, yürüyerek ufuklarından Ağlayarak kundaklandık hayata tiz sesle Borçlu çıktık daha aldığımız ilk nefesle Her adımda bir düşüş, dengelerde pür hata Nice aşklar tükettik, peykersiz bir hevesle Yazan: Kadim DOLUNAY Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- Eksik Yanlarım Eksik yaşıyorum kendimi Bazende yalan !!! İşine gelmiyor kelimeleri üstüne giyinmek utancımın.. Tüm çift haneli yanlızlıkların rotası içime dogru işgal halinde.. ”Keşke yüregimin dudak büküsü ile bir ” gitme ” daha koyabilseydim yoluna” Keşke avazımı kursuna dizebilseydim kaskatı sogukluna , Onurumu provoke edebilseydim önünde yar.. Bakışlarımın ellerine gözlerini sürebilseydim kıyına demir atarak Biliyorum Gidemezdin … ”Simdi yenik bir çocuk gibi bilyelerini karşı mahallenin çocuklarına kaptırmış bir hükmün sancısı çalıyor kapımı” Sensiz ziyanlardayım avuntusuz çağlamaların vaktinde.. Büyük hikayelerin kötü kahraman’larına yenildi düşlerim. Parmak ucları münafik sözlere mühürlendi tozlu sayfalarımın. İntihar kokuyor ellerim en pis biçimde.. Hadi bakışları keskin gülüşünle kaldırsana enkazdan aklımı yar .. Ne var yani böyle mi olur yangın yeri yedikleri Böylemi kaybedilir en iyi bildigin oyun insanin.. ? Son defa bağdaş kurup otursana yüreğin orta yerine Yar.. Başrolü ölür mü bir filmin - ki sen son satırı olmak istiyorsun sözlerimin.. - - Aminler dilendim ardından tüm dualarımın hüznüyle Yokluğununun en risalesi yenik hecelenirini saldım ardından.. Ne Yazık Katli içimizdeki cellada kaldı kendimize adadığımız müeebbet sevgimizin - Gelişlerinin sevincini mısralara dökemediğim yanım.. Bilesin Gidişine Kanıyorum… Geldiğine Kandığım gibi… [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- ( Yalnızca S’ana yazıldı … Ne başlangıcı ne sonu vardı … Oku …! ) Ey Can/Sızım … Yüreğimin ayet ayet döküldüğünü, …Şifa’yı, sure-i aşkta bulduğumu Birtek sen görsen Yeter … Z/amansız yokoluşların ayazında savruldu yazgım, Dipsiz kuyuları mekan eylerken ruhum … Ne Yar sedası ne anne duası Yetişmedi imdadıma … Özlemek eylemiyken Yüreğimin, Makdulu fail olan bir suça mahkum edildim … Hal-i suçsuzluğumu Bir sen görsen Yeter … Ey Can/Sızım… Kıtabul kaderime kazınmışken sürgünüm Muhacir oldugum topraklarDa da kabul görmedi lisanıM Boğuldum, bir yudum suya muhtac iken, Savruldum, bir yellik rüzgara aşina iken … Feryad-ı isyanımı Bir sen duysan Yeter … Sabr taşı olsaydı Yüreğim çatlardı inan .. Toprak olacak bedenin yükü ağır gelirken mizandan … Solunda ki Meleğe hitaben .. Yüreğinde aklandığımı, sela ile ezan arasında duanda s/aklandığımı Bir sen bilsen yeter … Ey Can/Sızım Hüzün en ihtişamlı hali ile doğuyor sema ya.. Leyl..! Karanlığı ile çöküyor üstüme, Felak diyorum sessizce… Felak..! Girizgah’ım gönülhanen’ken, önce şakaklarıma vuruyor gerçeğin Hak ile Yeksan oluyorum ve defn ediliyor umut..! Ağıtlarla … Halet-i intizar’ımı, Bir sen görsen yeter… Ecel-i Müsemma..! EyCan/Sızım.. Ecel-i Müsemma ..! Yar/sız’ken beklenilir ecel … Haşir vakt-i sarmalanır Elem ile bekleyen .. Alemin sürgüsünü çekmişken tenden Külleri Savruldu Yazgıda ki Aşk’ın… Bana sürme niyetine, Gözleri D/ağlamak kaldı … (Hulasa-ı Kelam ..! ŞEHADETLE çekildi aşk bedenden …) Yazan: Elem SÖNMEZ Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- Ölümüne Rehn Edilmiş Bir Çocuğum Mogadişu… Bu gün ölmek için fazla çocuğum Mogadişu. Her şeyi olanlar, hiçbir şeyi olmayan benden bir lokma ölüm istiyor. Dizlerimin dermanı kalmadı, siyah öfkemi içime kusuyorum. Kucağına al beni Mogadişu, başka bir güneşte açmak isteyen gözlerimden tut. Kuru ot parçası ellerimi, ortak yaramıza basıyorum. Ölü çocuklardan bir ızdırap destanı yazıyor takım elbiseli katiller. Ben çıplak bir harf hükmündeyim, bir elif. Bir deri bir kemik, yüzüne uzanmış inceliyorum Mogadişu. Saçlarıma yıldız yağıyor, bana biraz ağlasan. Bu gün bulut yok, rüzgâr yok lakin kanatlarım çıkıyor Mogadişu. Dalından düşmüş yaprak dudaklarım, cennetin lisanıyla kıpırdıyor. Bu gün ölmek için fazla küçüğüm. Gözlerimden Kızıl denizler doğsa, kırmızı gövdeni yıkasa… Lakin gözyaşlarım da kurudu Mogadişu. Bir lokma gün yüzü çok görüldü. Sığmıyormuşum dünyaya. Kara derili çocuklarının acılarına tutun Mogadişu. Sıcak bir tetik kalabilmenin başka yolu yok. Sen kokuyorum, ana rahmi yani. Söyle bana bütün yolculuklar açlığa çıkmaz değil mi? Sokaklarında düşenler, karanfil ölüler değil mi? Söyle, açlıktan ölmek yakışır mı bana? Ben Afrikalı taşra bir öfkeyim. Öfkemin tadını unuttum Mogadişu, bana biraz hüzünlensen. Uçaklardan yardım paketleri atıyorlar Mogadişu. Kişiliksiz bir mutlulukla konuşuyorlar ajanslara. Çocukların ölülerinden rant devşiriyor yağmacılar. Siz elleri kan bulaşığı kapitalist hırsızlar. IMF, Dünya Bankası, OECD, UNİCEF. Hangi çocukları kime karşı koruyacaksınız. Hangi çocukların kanlarını sattınız da, sadaka dağıtacaksınız. Daha bir acıtıyor ikiyüzlülüğünüz. Maskelerinizi, yardımlarınızı, kirli paranızı ve duygularınızı alın, def olup gidin. Biz öylece ölmesini biliriz. Vahşiymişiz Mogadişu, uygarlaştırmaya geldiler. Tarihimizi, kimliğimizi, bilincimizi ve onurumuzu çaldılar. Pazar ekonomisi dedikleri sömürüden ve zulümden başka ne satar Mogadişu. BM, Kızılhaç, NATO, ABD, AB… Bu kadar aç kurdun ortasında kendine yağan küçük bir yağmurum. Söyle bana, kim daha vahşi? Hangi uygarlık, medeni olmayı vaat ediyor bana? Söyle, bunlar cenneti ne zaman parsellediler Mogadişu? Medyanızı, misyonerlerinizi, satın alınmış aydınlarınızı, üzgün yüzünüzü, fiyakalı laflarınızı, smokin ve papyonlarınızı alın, def olup gidin. Biz yalnızlığımızla çoğalmayı biliriz. Tuz yeli vuruyor hüznüme Hint okyanusunun. Gözlerim mi derin bakıyor okyanus mu? Bugün ölmek için fazla çorağım Mogadişu. Öleceksem işe yarasın istiyorum. Akbabalardan ve karasineklerden başka daha bir ilgi çeksin cesedim. Etten yüreği olanlara ulaşsın dilimin ucundaki çığlık, kanatlarım dokunsun yürek atışlarına. Çok sessiz bir ölüm şarkısı olmasın adımız Mogadişu. Kuşları, ağaçları, gökyüzü lal olmuş bir ülkenin kıyıları kurşunlanmasın. Ben acınası bir fotoğraf hükmündeyim. Gözlerim konuşuyor, bir de sinekler. Buharlaşıyor yürek yanıklarım Mogadişu, biraz tebessüm etsen. Bugün ölmek için fazla içliyim Mogadişu. Külün içindeki ötekiyim. Ölülerimizi sana teslim etsinler. Bir mezar mutluluğun yeter bana Mogadişu. Toz toprak uçurum yüzünde, sesimizden bir isyan, gözlerimizden bir namlu filizlerin belki. Saman sarısı yalnızlığına karala türkümüzü. Yarana tütün basan bir marşa dönüşür belki. Mogadişu, kolumu kaldırabilsem, sıkabilsem yumruğumu. Bir fırtına kopacak, konuşabilsem. Sana söylediğim türkülerimle göm beni. Mogadişu, bana biraz umut etsen. Yazan: Tuncay YERLİKAYA Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- Bazen Bazen bir kelimeyi telaffuz etmek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Bir kırık camın parçaları dökülür yüreğine. Susarsın. Bardaktan boşalan yağmur olup, üstüne gelir hüzün. Ağlamak kesmez içini, seni avutacak her şeyden mahrum kalırsın. Üstelik; hatır soranı kalmamış bir ihtiyarın, bayram sabahları, perdesi erkenden açılmış pencerelerde bir görünüp bir kaybolan komşularına çevirdiği bakışları kadar yalnızsın. Ne eski fotoğraflardan kalan bir hatıra, ne de çocukluk yıllarının gülümseyen yüzü. Yanında hiç kimseyi bulamazsın. Bildiğin her yer uzak, tanıdığın herkes yabancı. Yine de ağlarsın. Bazen birine katlanmak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. En çaresiz bir gününe uyandığın gurbette bile olsan, yolunu değiştirmek düşer aklına; kaçarsın. Ayak üstü geçiştirilen kısa bir zaman, koca bir gün olup ayağına dolanır. Tahammül etmeyi kolaylaştıracak ve kendine, “aslında iyi biri” diyebileceğin yalanlar ararsın. Konuştuğun her cümlenin arasına, oradan uzaklaşabilmek için kullanacağın bahaneler katarsın. Asla kolay kurtulamazsın. Bazen bir konuşmayı dinlemek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Kelimeler, göz kapaklarına dökülen kurşun gibi iner üzerine. Ya da için ezilir, yere düşen hakikatin karşısındaki çaresizliğine. Bir müstehzi bakışlarına bakarsın alçağın; bir de ses tonunun içinden şeytana el sallayan kibrine. Artık, kimseyi incitmemek için gösterdiğin nezaketine, seni dışarıya atacak kadar cesaret katarsın. Mevzu, üstü başı parçalanmış bir çocuk gibi durur karşında. Asla yardımcı olamazsın. Bazen bir günü akşama kavuşturmak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. İçindeki sıkıntıyı bir türlü atamazsın. Sıtkın sıyrılır hayattan; dokunduğun her eşyadan yüreğine inen bir kir ve baktığın her yerde kahpelik vardır. Seni sakinleştirecek bir söz ararsın. Ne okuduğun şiir, ne de bir hatırayı mıh gibi yüreğine çakan şarkı; hepsinin, hayat ancak kendi yolunda gidince anlamı vardır. Bunu anlarsın. Bazen yalnız kalmak; dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Sebebini bilemediğin korkularla uyanırsın. Mevsim, sanki hep sonbahardır. Ne bir çiçeğin kokusunu alırsın, ne de dünya umurundadır. O gün, hiç olmadığı kadar değişik şeylerle uğraşırsın. Zaman, bir kaplumbağanın kabuğuna bağlanmıştır sanki, ertesi güne çıkmayı dört gözle ararsın. Okuduğun kitaplardan bir cümleyi hatırlamaya çalışır, yapamazsın. Hep düşen yapraklar gelir aklına, gözü yaşlı çocukluğun, yıllardır görmediğin dostların, bir veda anında dişlerini sıkıp arasına sakladığın göz yaşların. Geçmişinden asla kurtulamazsın. Bazen veda etmek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Yüreğin bir kuşun kanatlarında havalanır. Söylenebilecek hiçbir sözün anlamı kalmaz; bilir, konuşmazsın. Uygun bir cümle, belki; ama asla bulamazsın. Yol uzar gözünde, ayrılığın kokusuna dayanamazsın. Gitmek bir dalın kırılmasıdır en çok. Ya da buz gibi bir hava ve sen donup kalırsın. Gökyüzü kararır. Ayakların seni taşıyamaz; olduğun yerde çakılıp kalırsın. En hüzünlü haliyle canlanır gözünde biraz sonrası; ağlayan bir ana, eş, yar, evladın, belki de dostların. Yine de yaparsın. Bazen bir hatırayı taşımak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Attığın her adımda, peşin sıra gelen ayak sesleri vardır. Uzanır dokunamazsın. Her yalnız kalışında sana seslenen hitabını duyar; dinlediğin her söze, onu sana getirecek bir şerh koyarsın. Bazen bir kapının tokmağında, bazen de karanlığın içine kaçan gölgede onu ararsın. Ne birlikte çektirilen fotoğraf; ne de, bir kış günü gelen sıcak bir selamı vardır. Ama yine de unutamazsın. Bazen bir dostu özlemek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Koca bir dağ olup oturur yüreğine. Gecenin en kuytu yerine sığınır, uyuyamazsın. Bir tebessüm iner yüzüne; en kötü gününde yanı başında duran mahzun halini hatırlarsın. Ya da bir yaz günü, çeşme suyu serinliğindeki selamını. Çıkıp gelse şu an, söyleyecek söz bulamazsın. Konuşmak beyhude bir çabadır belki, onu halinden de anlarsın. Çünkü, çocuk gözlerinden dökülen öfkeyi yakalar; sadece sen korkarsın. Ne gailesi dünya hayatının, ne de yeni arkadaşlar. Yerine hiç kimseyi koyamazsın. Bazen, Bazen gözlerini kapatır ve dost bir yürekten gelen hayır dualardan başka hiçbir şeyi hissetmezsin. Yazan: Neşe KUTLUTAŞ Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
10 Kasım 2012, 12:08 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Can Demiryel (Seslendirdiği Şiirler) Sen Gittin Sen gittin Hayatın öbür ucunda bıraktın beni Issızlaştı şehir Yetim kaldı şarkılar Sen gittin Ummanımı besleyen dereler gitti Enlemler boylamlar Ülkeler gitti Şaşırdı yönleri kuzey ve güney Demirden kavilik, yelden hafiflik Savaşlar barışlar gitti Sen gittin Aşımın hamuru gitti Sen gittin Yapımın çamuru gitti Sen gittin Nisanın yağmuru gitti Sen gittin Dünyanın uğuru gitti Söylesene ağzımın tadı mı kalır Hangi beyaz keyif çatar çayımda Sen gittin aralandı sahte dünyam yokluğa Bir yağ emmez çıkrık kolu hatıran Sen içimde büyüdükçe, ben küçülüyorum Adını kazıyamadı zaman Nar tadından Kar suyundan Sen gittin Devletim gitti Sen gittin Servetim gitti Sen gittin İzzetim gitti Sen gittin Saadetim gitti Yıkılmış bir hisar kaldı tevarüs Bulutlara kan karıştı ardından Sen gittin Örtüm gitti Açıktayım cascavlak Muhteşem rüzgarlar dağımı yoklar Tüm yangınlar beni yakar önce Tipi bir yandan boran bir yandan biler dişini Bende kalan en son yanını ister Sen gittin Elim gitti Sen gittin Dilim gitti Sen gittin Gülüm gitti Baştan sona diken dolu gülistan Yediveren suya saldı ıtrını Kırağı düştü bülbüllerin sesine Akreplere kaldı bütün türküler Sen gittin Kalakaldım tamtakır Zenginliğim eteğinle sürüldü Bir yığın suç, zillet bastı hanemi Ateşten gömlek giydim, şerbet içtim kızılcık Tacirlere bayram oldu gidişin Sen gittin Ben bittim Ne olur Benden uzak tutma nurunu Nerde aşk varsa oraya yetişir elin Yalnızlıklardan beni yine Korursa sevdan korur ancak…. Yazan: Abdulbaki KÖMÜR Okuan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- Sendeyim Sevgili Aşkın semalarında, firari sevdaların ağıtlarında Sevgilinin yokluğuna kıvranırken ruhum Üzüntüyü Sarıp sarmalayan bir yolcuyum… Acılarımı harmanlayan şimal rüzgarları Ne de çabuk sustu? Hüzünlü yüreğimin üzerine Hangi el mutluluğu inşa edecek? Gülümsemenin adını bile unutmuşken Umut tepelerinde bir dilenci olmuşken Sus ne olur … Teselli istemiyorum! Beni bana bırak içimde kalmasın sözcükler, ve Dinle; Bu akşam düşte Şahmaran Gece destansı aşklara vuruyor yüzünü Hilal’ in yarı loş ışığıyla Uykusuzluk; uzuyor, düşüyor, Sağır, dilsiz ama hissedebilen mısralarıma… Şahikalarda asılı kalan duygular Ses veriyor düşüncelere; Ve Suru üflemeye hazır İsrafil’ in Sabrına aşina ya yürekler Aynı nizamla…Sendeyim sevgili Aşkım sensizliğe akan Göz yaşlarımı kristalleştirerek Bel kıs ‘a hazırlanan tahttan Daha görkemli bir taht hazırladı Sana gönlümde. Zaman perdesini çektiğinde Ben, sendeyim sevgili… Ayrılığın katmer katmer beslediği Sevdanın; dudaklarından bir kıvılcım Düşerken Kays’ ın kalbine O tek bir kıvılcımla, aşkına kül olan Kays’ ın Gönül gözlerine tecelli eden O nazlı yarin, Leyla nında Yüreğinde çalkalanan hasret duası ile Ben, sendeyim sevgili… Melaikelerin şeffaf kanatlarında Ölümsüz aşkların vaveylası, sonsuzlukta yankılanırken Tuttuğum eller, sabrın huşulu raksıyla Güvene hicret ettirdi ya Ben, sendeyim sevgili… Bir yedi veren çiçeğinin mevsimlerde bereketi Bir de sevgilinin o emsalsiz hayali Sır olup yerleşti ta içime.. Kimsesizliğe soyunmuş Alp lerin güzelliğine Göz kırpan tan vakti, Sahipsiz umutlarla kalbe doğarken Erişilmez aşkların yıldızı Zühre’ nin Derin iç çekişleriyle Ben, sendeyim sevgili… Seninleyim sevgili… Yazan: Ümit Zeynep KAYABAŞ Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- Biliyorum Susacaksın Biliyorum yine susacaksın… onca düğümlenmiş söze, ve onca fasi/küllenmiş sayfa dolusu kelama rağmen… yine mahzenine çekileceksin gecenin bu vaktinde, içim içim dökülen sicim sicim pınarlanmış göze rağmen yine sözcükler tıkanacak, söz, sessizliğe bürünecek sessizlik bir nokta boyu, bir haykırışın mebdei olacak gecenin sessizliğiyle bütünleşen bir nida çınlayacak bedende bir bende yankılanan bir de sende… kelamın tükendiği yerde, konuşacak kalemin; gecenin bittiği yerde başlayacak ölü saatleri, dirilten demlerin vuslatların en demli saatlerinde firakın en ağırını hissederken bir nurlu sabah muştusuyla gece soluklanacak an be an… sukuta bürünen duruşunla sesleneceksin bana ta uzaklardan, acabalarla geçecek her dem yıkık dökük hayallerle, tahayyülün son katresinde buluşacak gecenin son damlası solukları pay ettiren o anlık buluşmalarda hissedeceksin senli benli o nefes alışları, bir ben geçecek senden, bir de sen geçeceksin, sessizce ve derince sensiz bu be(de) nden… Yazan: Emin SELVİ Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- Sonsuza Dek Sophie Gözleriniz madam Gözlerinize bakıyorum da Sanki bir yangın yeri Yüzünüz talan edilmiş bir İmparatorluktan kalma gibi, Bir şair oturmuş o iki kaşın arasına, Tüten dumana ve akan kana bakmaksızın Aldırmaksızın… Patlayan bombalara şiir söylüyor gibi Aslında aşktır en çetin meydan muharebesi Siz koşuştururken lise bahçelerinde Dilinizde Ahmet Arif’ten Yarım yamalak ezberlenmiş iki dize Deri ceketinize yaslanmış yürürken yağmurda, Bir şairdim ben Kalbimi büyüten dumanlı odalarda Benim kalbim dumanlı odalarda büyüdü madam. Yalan yok! yalan asla olmayacak Çünkü aşkı üstünüze serpiştirip kaçan o yağmur Bir gün sizi de ıslatacak Bir gün sizde hüzünle bakacaksınız kalbinizin içine Orada bir şarklıyı göreceksiniz Biz şarklılar, yani aşıklar Ve asla konuşamayacakları kızlara aşklananlar Hep yenildik! Farklı malubiyetlerden kuruldu bizim tarihimiz Diyorum ki… vaktiniz varsa bu akşam Bizim yüzümüz kızarır Biz uzaktan sevmelerde birinciyiz Genç kızlara başlarımızı çevirip bir bakamayız Bir bakarsak usulca elimizden kayar Ve parçalanır kristal gençliğimiz Biz kristal gençleriz madam Kolayca tuz buz oluruz -Eve gitsem daha iyi İyide benim o darmadağın halimi bırakıp nereye, Her gece saatlerce alıştırma yapıp da Bir tek sevda sözcüğü fısıldayamamanın sıkıntısı Aşksızlıktan solan bu cismi terk edip nereye gidiyorsun ? Merdivenlerden peşinizden koşup da İsminizi haykırmayı size bakarken derinde Bir acıyla kıvrandığımı fark etmeden nereye he… Bir gün yağmur yağsa Sırılsıklam o yağmurda ıslanacak Ve elinde tutuğu karanfille Gözyaşları,saçlarından sızan yağmurla karışacak Onun kapısının önünde duracaktı Onun kapısının önünde duracak Ve asla zile basmayacaktı O kapının önünde saatlerce ağlayacaktı o sırada fonda ‘’Senin mavi gözlerinde çalacaktı‘’çalacaktı Sonsuzadek Sofya… Yazan: Kemal SAYAR Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- Yoksun ya / Yitik Gazelim Yoksun ya .. gecenin gözleri üzerimde… yoksun ya neye uzansam kısa kalıyor kollarım.. yoksun ya varlığımı unutmuşum gündüzde… Sen yürüyünce anladım adımların sıklığını, sen gülünce bildim dünyanın sıcaklığını, sen bana bakınca göğün sofrası indi yüreğime, tut çek beni bana… Cürmüm kadar yer yakardım evvelden , şimdi kendimi tutuşturmaya takatim yok… fakrıma vardım ,aczime… güruh bir ırmağın kuraklığına döndüm, ayaklarımı vuruyorum toprağa… Sen yoksun ya ateş basıyor içime, sensiz yanlarım uçukluyor… Sen yoksun ya göveriyor dallarım yosun tutuyor gövdemi, sen yoksun ya yokluğuna vuruyorum kendime yitikliğimde buluyorum seni… Yoksun ya on dörtlüyü dayıyorum gecenin alnına, yoksun ya dikenleri çekiyorum topuklarımdan, yoksun ya açlığıma taş bağlıyorum, yokluğuna bulaşıyor ellerim.. … Bahçelerimin rengi soldu,güz bastı yüzüme, dengesi bozuldu akıl tellerimin, yırtılmış göz pınarlarım, nazar etsen göz ucuyla , Vahşi gibi dolanıyorum. Avazeni duymak için yüreğim kulak kesiliyor ayak seslerine… Sermayem bir gece, bütün hünerlerimi koydum çıkınımdan, aklıma abdest aldırmak için yöneliyorum toprağa ellerim toprağın alnında… Bağlıyorum ellerimi, eğiyorum başımı Hamd ve Senâ alemlerin Rabbine… Şah damarıma bakıp, Esselamu Aleykum ve Rahmetullah diyorum… Yazan: Filiznur ATALAN Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
10 Kasım 2012, 20:30 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Can Demiryel (Seslendirdiği Şiirler) Ölüm .. Selâ vakti Defn edilmiş bir meftadır gece birazdan ayyuka çıkacak güneş kimle oynaşmışsa yıldızlar hapsedecek altın okuyla üşüyünce üzerini örten birileri olmalı insanın kırılınca yanağına dokunacak gitme seanslarında dur ,dön diye çağıracak her vedasında ardına bırakıp gittiğinde gitmemiş sayacak ne çok kesik ellerim boş ver kesiği yüreğin damlıyor….! Yazan: Filiznur ATALAN Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- Veda Ben artık veda ediyorum sevgili kardeşim… Bunu bilmek istersin diye söylüyorum. Yaşlı bir insanın çaresizliği yer etti içime, birde küçük bir çocuğun acemiliği, hayatı yaşamaya dair. Dokunduğum her şey kayıp gidiyor ellerimden. Mutsuz değilim ama bunu da bil, yorgunum sadece. Gurbette yaşamışız koca bir ömrü, memleketimiz neresi unutmuşuz çoktan. Kaç ömre yetecek kadar yalnızlık çekmişiz meğer, kaç ömre yetecek kadar çile. Varsa söyle sevgili kardeşim, bir gün yüzü gördük mü şöyle sabahtan akşama kadar keyiflice. Küçücük çocukken hani, kendi içimize ağlardık geceleri. Bir ipe dizilmiş tütün yaprakları gibiydik, Günler geçtikçe çekildi suyumuz, kuruduk, kırıldık. Erkendi daha, çok erkendi, şikayet değil sakın yanlış anlama, halimiz budur diye söylüyorum böyle biline. Yağmurlardan sonra bir ot bile bitmiyorsa içimizde, kızgın güneş yakıp kavurtmuyorsa bedenimizi, soğuk bir havada yüreğimiz titremiyorsa eğer, ve bir hüzzam şarkıda bile tükenmiyorsa kederimiz, başka ne yapabilirki sevgili kardeşim, söyle başka ne yapabiliriz. Bir gece bir çığlık saplandı kalbime… Hayat şu en büyük muamma, gösterdi bütün inceliklerini gizlice, sonra çekti ellerini usulca üzerimden, çarem derdimmiş meğer anladım, o günden beri bu yolculuğa çıkmak için hazırlanırım. Şimdi bir kardelen olmak vardı, soğuk kış günlerinin dağ yamaçlarında. Ya da bir martı masmavi denizleri köpürten fırtınalı havalarda. Bir çocuğun yüzünde tebessüm olmakta yeterdi oysa, eğer ambulansların telaşlı yolculuklarını görmeseydim ya da bir annenin evladına yaptığı ağıdı dinlemeseydim. Seninle konuştuğum her şey söyleyemediklerimi unutmamak için biliyorsun, sen kelimelerine güveniyorsun, ben sessizliğe yaslıyorum başımı. En çok yaprakları dökülen ağaçları görüyorum rüyamda, uçsuz bucaksız çölleri, çöplerden ekmek toplayan kadınlrı ve çocuklarını. Çaresizliğini saklamak için karanlık bastıktan sonra eve dönen adamları…Oğlum bana sesleniyor sonra uyanıyorum. Ezberimdeki mübarek sözleri alıyorum üzerime üşümemek için. O sözler olsun istiyorum yanımda giderkende. Bir güne bakan çiçeği gibi olmak isterdim, hakikat zaptetsin bütün yönlerimi, akşam üzerleri günbatımına terk edeyim kendimi. Geceler küçük bir çocuk gibi uyutsun beni dizlerine yatırarak, ayışığı dansetsin odamın duvarlarına vuran gölgerlerle. Her sabah güneşi ben uyandırayım tan yerine çıkıp, erkenden dükkanını açan tacirin duası olayım, bir yeni yetmenin hevesi, korkuyla havalanan kuşun kanadından düşen tüy. Adalet için mesihi bekleyen imam, yol kenarında akan sebil. Bir şey olsaydım birşey, tutsun beni ellerimden ve öylece gideyim ötelere… Sana sevdadan hiç bahsetmedim, çünkü sevda onu anlatan bütün sözlerden başka bir şeydir. Yüreğini viraneden fırtınalardan bil onu, sebepsiz dalıp gitmelerimden… Bir gülle konuşursan eğer, kuşlara selam edersen gelip geçerken, sert esen bir rüzgar bile umurunda değilse, ıslandığını bilememişsen yağan yağmurlarda, işte o sevdadır sakın korkma. Ömür dediğin bir nehir gibidir, asla aynısını amanı ikinci kez yaşayamazsın, öldüğünde ardında kalacak şeylere bel bağlama, olmadığın her yerde yokluğun hissedilsin, bir muhabbet tekkesi bulundur yüreğinde, herkes girsin, Öfkelenme, kötü söz söyleme, kimsenin elindekine bakma, verileni al, eline geçeni dağıt, unutma senin olan tek şey yüreğinde taşıdığındır, bir dua gibi yaşa hayatını, isminle yadedilecek bir hatıran olsun, yalnızlığımı sana emanet ediyorum sevgili kardeşim, bilirim dokundurmazsın kimseye, birde hüznümü… Bir yer saklamışsındır mutlaka kalbinin en mutena derinliklerinde, ben artık gidiyorum sevgili kardeşim, bu bir veda mektubudur aslında, bir sen hissedeceksin yokluğumu . Lütfen kabul et , bu son armağanım olsun sana…… Yazan: Neşe KUTLUTAŞ Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
10 Kasım 2012, 20:33 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Can Demiryel (Seslendirdiği Şiirler) Bakışları Sen Olan Bakışları sen olan; Yeni bir dünya kur bana gözlerinde Sorularla cevapları düşman olmayan birbirine Bir zaman ayarla..Mümkünse … Varsın yine inanışlar yenilsin Yeter ki zaman hep seni göstersin… Ayrılık saçlarımı tel tel okşuyorsa Ve ben göz yaşlarıma Sarılıp sarılıp ağlamıyorsam Şafağın kızıllığından süzülen ışıklar Nasırlaşan kalbime vurup Orada parlıyorsa; Sanma ki içim acımıyor biriciğim … Kelimelerden dağılan; kırgınlıklar saplandı kalbime Susuyorum; Yüreğimden akan kanlar dinsin diye… Gidişlere sırtını dayadı aşklar Kirpiklerime saklandı göz yaşlarım Vedaya kinleri var…Akamıyorlar Gurup vakti boynunu eğiyor da Yalvarıyor dili olmasa da sevdaya; Gönüller ayrılık volkanında hararetlenmesin diye.. Sabaha tutunan yalnız bir çiy tanesi Titrerken gül yaprağında Bülbülleri yok olmuş Baharı kaybolmuş sevgiler gibi Çaresiz ve tarumar… Hani her yüreğin Bir yarası vardır ya, ömrünce Unutmaya yüzü tutmadığı Gecede kabus, gündüzde hançer Dağlanan vicdanlar dayanamayınca Acıyla pişmanlıklara gömerler de kendilerini Bir daha sevemezler ya Sen, sev biriciğim Ama bu sefer; sakın kırma, sakın yıkma Tavus kuşu kanadına simgelenmiş gururu Bembeyaz pamuklara sar da incinmesin Ayrılık ateşini yak da üşümesin Değer miydi bir damla ilham için Bin defa aşkı hırpalamaya Kirpiklerime saklandı göz yaşlarım Vedaya kinleri var… Akamıyorlar Bakışları sen olan Yeni bir dünya kur bana gözlerinde Sorularla cevapları düşman olmayan birbirine Mümkünse Bir zaman ayarla Varsın yine inanışlar yenilsin Yeter ki zaman hep seni göstersin… An geldiğinde Kapım elvedaya çalındığında İçimden seni yaşamın kollarına Dökmek gelmiyorsa Ve ağlayamıyorsam Ben, bu zamanın avuttuğu, çocuk olayım.. Yazan: Ümit Zeynep KAYABAŞ Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
10 Kasım 2012, 20:36 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Can Demiryel (Seslendirdiği Şiirler) Tavsiyemdir Enderhafızım... Dua Şahidim rüzgârlardır Rabbim Şu titreyen söğüt dalları Toprağı öptüm Yöneldim sana Biliyor ve itiraf ediyorum İstikametim yanlış Gözlerimde pişmanlık ırmakları Utanıyor ve üşüyorum Uzun sürdü gecenin kirli sularında kalışım Şimdi beni Affın ve kereminle Merhametinin göğsünde uyut Buğulandı aynam Şaşırdım ve çaresiz geldim işte Sen varsın başka kimse yok Ey gecenin ve gündüzün sahibi Önümde ölüm kavisleri Heybemde günah yükleri Bütün sözler bitti Bütün vakitler akşam Bana bir tebessüm bağışla Beni yarlığa merhametinle İçimde beni yakan âh’la Geldim durdum önünde işte Yazan: Mustafa ÖZÇELİK Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
10 Kasım 2012, 20:39 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Can Demiryel (Seslendirdiği Şiirler) Geldiğine Kandım Eksik yaşıyorum kendimi bazen de yalan !!! İşine gelmiyor kelimeleri üstüne giyinmek utancımın.. Tüm çift haneli yalnızlıkların rotası içime doğru işgal halinde.. ”Keşke yüreğimin dudak büküsü ile bir ” gitme ” daha koyabilseydim yoluna” Keşke avazımı kurşuna dizebilseydim kaskatı soğukluğuna, Onurumu provoke edebilseydim önünde yar.. Bakışlarımın ellerine, gözlerini sürebilseydim kıyına demir atarak Biliyorum gidemezdin… ”Şimdi yenik bir çocuk gibi bilyelerini karşı mahallenin çocuklarına kaptırmış bir hükmün sancısı çalıyor kapımı” Sensiz ziyanlardayım avuntusuz çağlamaların vaktinde.. Büyük hikâyelerin kötü kahraman’larına yenildi düşlerim. Parmak uçları münafık sözlere mühürlendi tozlu sayfalarımın. İntihar kokuyor ellerim en pis biçimde… Hadi bakışları keskin gülüşünle kaldırsana enkazdan aklımı yar … Ne var yani, böyle mi olur yangın yeri yedikleri Böylemi kaybedilir, en iyi bildiğin oyun insanın…? Son defa bağdaş kurup, otursana yüreğin orta yerine yar… Başrolü ölür mü bir filmin - ki sen son satırı olmak istiyorsun sözlerimin… Aminler dilendim ardından tüm dualarımın hüznüyle Yokluğunun en risalesi yenik hecelenirini saldım ardından… Ne Yazık katli içimizdeki cellada kaldı Kendimize adadığımız müebbet sevgimizin Gelişlerinin sevincini mısralara dökemediğim yanım.. Bilesin gidişine kanıyorum… Geldiğine kandığım gibi… Yazan: Mass-Mavi Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
10 Kasım 2012, 20:42 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Can Demiryel (Seslendirdiği Şiirler) Yitik Gazelim Hava puslu,yüreğim bir garip,göç başlar eylül bitince…gidenlerin ardından bakmak gibi bu… toprak kayıyor ayaklarımdan,bir örtü yüzüme yapışıyor…en çok da gözlerine bakıyorum… gözlerinde kayıyor gecenin yıldızları… Gece oturup konuk oluyor dehlizime..sonra çağırıyor kısık sesle seni..”burası kalabalık” diyorsun,her seslendiğimde…göğe çeviriyorum başımı..tek bir buluta razıydım oysa,rahmet bulutları gelmeden döşüme,gözlerimden akıyor gece… Gözlerimi yumuyorum,Babil’in bahçelerinden geçerken yüzüme sürüyorum erguvanları… Bilgelik derslerini dinliyorum Meryem’den,izlerini arıyorum çöle uzanan ayaklarımın,kaktüs sularını çekiyor içine…ben içimi dışa akıtıyorum… Perişan gazeller geliyor dilim ucuna,”Eyleyip şehper-i Cîbril’den ey meh yeleğin”…Ok’u geçiriyorum içimden,hayreti takıyorum ardıma,çenemin çukurundaki kuyudan su içiriyorum serçelere… Gözlerimin amâlığında,gül bebeleri kokluyorum…uçuklarını öpüyorum bebelerin,sağıyorum sütümü ağızlarına..Gözlerimde Yusuf’un gömleği… Sırra dokunmak için terk edilmiş şehirleri dolaşıyorum, azad edilmiş kölelerin avuçlarından su içiyorum, hiç bir şey süpriz değil! .. hiç bir şey! … Kayışına sardığın bir avuç tütünü, sür damağıma zehir tadında…kuşların ağızlarına ver mısraları, noksan her tümce faniliğine dokunsun …parmağını bastır kanayan kuşa… Nalları düşmüş kısrak gibi,depreşip duruyor toprak…arala iki dudak arasını,şiir üflenecek… Göğümde fırlatıp attığın suskuların peşindeyim… kaç hisseye talip olduğumu bilir misin? …yüzde kaç hüzne…eğretilik yakışmadı size …Biz mıh gibi tutardık aklımızda vefasızlıkları… Yazan: Filiznur ATALAN Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
10 Kasım 2012, 20:48 | Mesaj No:9 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Can Demiryel (Seslendirdiği Şiirler) Göçebe "Şimdi secde etmeliyim çarmıhımı vurup sırtıma/ Damlayan tüm hüznümle sunmalıyım kendimi,şimdi secde etmeliyim/ Düşe dalmalıyım sonra bir meleğin eşliğiyle girilmemiş rüyalara girmeliyim/ Kaçıncı düşündedir bilmediğim sevdiğimin yanı başına güller sunmalıyım/ Kulağına son şarkımızı fısıldayıp, Düşlerimden uyanmalıyım uyanık halimle şükre dalmalıyım/ Ey yar! Göçebe gibiyim/yerleştir ben bir düşüne Yazan: Filiznur ATALAN Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- ŞAHİT OL KALEM!... dökülsün aynanın sıraları !… göğsümde kişneyen atların , toynaklarına vurup duran sesin ritmiyle doğrult beni! … kandillerin bir bir döküleceği günde , nur ile süzül defterime ; şahit ol kalem! .. nun.kaleme ve yazdıklarına and olsun ki * her şey aşk için !… istikametlerimde şefkâtli ellerin anne merhametiyle , bütün köşelerini tutuyorum hayatın ; artık sevgisizliğe sobe ! .. dağların yürütüldüğü günde kesilir adımların, toprak tutmaz ayak uçların ; şahit ol kalem! .. nun. kalem ve yazdıklarıma and olsun ki* her şey aşk için !… firak perdesinin ardında seyredilen dağların hızlı adımlarıyla erişilecektir vuslata … * nun. kalem ve yazdıklarına and olsun ki kalem 68/1 Yazan: Filiznur ATALAN Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- Mülteci Yalnızlığım Aczimin külliyatında tüm istikametlerim sana hiçliğimin en hat safhasında bir tek rotasın bir tek seyir bir tek seni zayi edemedim içimin dehlizinde kitabelerde biriken figanımsın gecenin kertiğine büzüşmüş izbeliğimle istifledim manasızlığımı …. gidişinin menziline düşlerimde öbeklendikçe sen ömrümün ehramında gediklerden yontuyorum seni bir ok gibi sığıntılığım … bitmek bilmeyen mevsimsizliğin ikliminde tökezlediğim taşlar kanatır ayak uçlarımdaki gölgemi hibe edeceğim neyim kaldı ki marazi serkeşliğimden başka usumda kuyulanan sesin mülteci yalnızlığımda girdin düşlerime …. Ey…! vefasız şimdi, avuçlarımda sakladığım örümceğin zehrini akıtıyorum damarlarıma sana olan istikametlerimi siliyorum usumun haritasından idrakine varamadığım sevdanı bıraktım kapının eşiğine Yazan: Filiznur ATALAN Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- Yürek Kavisleri Yürek kavislerimden akıp giden vuslatın can suyu! Bir çığlığa sarılır gibi, tutundum eteğinden, bir kuyuya atar gibi kendimi attım en derin dehlizlere, şimdi salacağım kısrağı dağ uçlarına, Musa’nın asasını alıp açıyorum dağların yolunu, Fizan’a çıksa bile yollar, yolların çoğul ekinden atıyorum kendimi, çöl örtüyor ayak uçlarımı … Hadra yağmurlarında bir diken gibi baş tutacağım, omuzlarından aşağıya batan kıymık gibi şimdi özlemin Bu vadinin yorganı kısa geliyor, baş açık yatılmıyor iki dağın arasına, neyleyim İrileşip, küçülen gözlerimi saklayacak çınar altları da yok buralarda biraz daha içinden geçmeliyim tünellerin, karları erir yüreğimin belki o ıslanmadan ısınır… belki ben Cümle kapısında kalıyor bütün cevapsız sorular, kuru bir dal gibi atıyorum kozasına eylül’ün Bilseydim böylesi gelecek, ve içime dert olacak, kapının eşiğine dökerdim tüm erimiş ruhumu, sonra eşiğinde kalıp olurdu sevdam, basıp basıp geçesin diye Sözlerin mevsimi hüznün dallarına tutunmuş bir rüzgar gibi çeşm ile topluyorum yaprakları, katmerli güllerin boynu bükük, bahçede lâl olmuş bülbül, göçlerin kanatları intizam ile dizilmiş, göğümdeki bulanıklık değil… Yağmurun tozu toprağı yıkayıp arıttığı gibi, açıyorum kalbimi ve yıkıyorum İnşirah Ardında zırhımı kuşanıyorum, ’’Seni bilecek işaretler gönder ey Burhan, ifade ve beyan berraklığı ver dilimize, Eman ver bize ey Eman sahibi’’diyerek… Uzakta ki sırrın sesinden geçiyor, bir ok gibi sığınıyorum, bürünene, yanıyor içim, İbrahim’in gülşenlere düşüşü gibi… Yazan: Filiznur ATALAN Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
10 Kasım 2012, 20:54 | Mesaj No:10 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Can Demiryel (Seslendirdiği Şiirler) Filistinli mazlum müslümanlara uygulanan acımasız ambargoyu delmek ve insani yardım ulaştırmak için yola çıkan FİLİSTİN İNSANİ YARDIM KONVOYU şuan Mısır Hükümeti tarafından haksız bir şekilde alınıkonulmakta ve Mısır polisi taşlı müdahelede bulunmakta. Firavun MISIR Hükümetini KINIYORUZ. En samimi dualarımız ve kalbimiz mazlum müslümanlar ile… Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- Son Öpücük… Kucağındaki sizin çocuğunuz olsaydı Ne hissederdiniz !!! Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ---------------------------------------------------------- Filistin Cebalya Kampı’nda bulunan Cemiyeti İslami aracılığıyla Flistinli müslümanlardan, dünya müslümanlarına çağrı: "Her gün çocuklarının kanlarıyla toprağı sulanan yerden size sesleniyoruz… Bizleri yalnız bıraktınız!" Filistin Mazlumlarının Feryadı — Dünyadaki tüm özgür halklara — Tüm şerefli insanlara — Vicdanları ölmemişlere — Sesi kısılmamışlara Buradan size sesleniyoruz Filistin’den Kudüs’ten Barış ve sevgi şehrinden Çağrının tam metni… Her gün çocuklarının kanlarıyla toprağı sulanan yerden size sesleniyoruz. Hürriyetin manasını ömürlerinde hiç anlamamış, güzel yaşantıyı görmemiş ve işgali günü gününe yaşamış yaşlıların yalvaran haykırışlarıyla size sesleniyoruz. Hayatlarının yarısını işgal güçlerinin zindanların da geçirmiş ve kalan yarısını da şimdi kabirde geçiren gençlerimizin yalvaran haykırışlarıyla size yalvarıyoruz. Bomba ve top gürültüleri altında doğan mazlum Filistinli çocukların sesiyle size yalvarıyoruz. Yavrularımız İsrail güçlerinin tahrip ettiği virane okullarda okuyor. Filistinli çocuklar kendi topraklarında oynayacak oyuncak bulamazken işgal edilmiş topraklarında İsrailli çocukların luna parklarındaki oyunlarını seyrediyorlar. SİZE YALVARIYORUZ VE SiZDEN SADECE ADALET VE İNSAF İSTİYORUZ Her gün İsrail güçlerinin saldırılarından ölen Filistin halkının yanında şerefli bir duruşla durmanızı istiyoruz. Her gün İsrail uçaklarından atılan füzelerle tanklardan atılan bombalarla büyük küçük, hasta ayırt etmeden öldürülen Filistin halkının yanında şerefli bir duruşla durmanız için yalvarıyoruz. YALVARIYORUZ! Hükümetlerinize devlet başkanlarınıza sorun. Bu masun halktan yardımlarını niçin kestiler. Niçin Filistin halkını yalnız ve zelil bıraktınız! Yoksa bu halkın aç kalmasını mı istiyorsunuz? Yoksa Filistin halkının İsrail’e boyun eğmesini mi istiyorsunuz? Yoksa ne? Filistin deki son durum çok tehlikeli ve patlamak üzere. Gerçekten yardımlar kesildikten sonra, ekonomik durum çok kötüleşti. Bu durum Filistin halkına ister istemez etki etti, ilaç azlığına ve fiyatlarının artmasına sebep oldu. Bundan dolayı halk hastanelere gidemiyor. Babalar okul ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için, çocuklarını okula gönderemiyorlar. Devlet memurları ve öğretmenler maaş alamıyorlar. Bu durum tüm ticari müesseseleri de etkiledi. Kısacası, Filistin’de hayat durmak üzere. Bundan daha kötüsü, insanların umutları kayboldu, hırsızlık olayları çoğaldı. Arabalar, değerli eşyalar hatta insanların günlük ihtiyaçları olan ekmekler bile aç kalan insanlar tarafından çalınıyor. Bu durum tüm köylerde, kasabalarda ve şehirlerde baş göstermeye başladı. Biz, mazlum ve öfkeli Filistin halkı olarak soruyoruz. Bunların hepsi niye? Yoksa bunların sebebi Filistin halkının özgür ve demokratik seçimlerinin sonucu mu? Yoksa bu zulüm haklarımıza sımsıkı sarılmamızdan dolayı mı bize reva görülüyor? Yoksa bu zulmün sebebi dünyanın şımarık İsrail’le olan dostluklarından dolayı mı? Yoksa Amerika korkusundan mı? Dünyadaki bazı ülkeler tarafından, geçmişte olduğu gibi bugün de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde savaş suçlusu olduğundan dolayı hakkında davalar açılan Kasap Şaron’u İsrail halkı seçtiği zaman neden cezalandırılmadı. Bundan daha tehlikelisi bu günlerde dünya devletleri Şaron’u barış adamı diye vasıflandırıyor ve Filistin halkına terörist diyorlar. Yeni kurulan Filistin Hükümeti’nin İsrail’i tanımasını istiyorlar. Fakat soruyoruz dünya devletlerine: İsrail bizi tanıyor mu? — Defalarca size yalvarıyoruz. — YALNIZ KALDIK — Özellikle şu günlerde yalnız kaldık. — Bizleri yalnız bıraktınız. Dünyayla ilişkimiz kesildi, kimse sesimizi duymuyor. Kimse İMDAT çağrımıza cevap vermiyor. EY ŞEREFLİ İNSANLAR! EY ÖZGÜR HALKLAR ÖCÜMÜZÜ ALIN DİRİLİŞ MUŞTUMUZA SİZ DE KATILIN VE HAYKIRIN! EN YÜKSEK SESİNİZLE BİZİMLE HAYKIRIN! İNSANLIK ALEMİ’ NİN GÖRMEDİĞİ, DUYMADIĞI, BİZE REVA GÖRÜLEN BU ÇİRKİN SAVAŞIN, BU SOYKIRIMIN SONA ERDİRİLMESİ İÇİN VE AÇLIKTAN ÖLMEK ÜZERE OLAN MAZLUM FİLİSTİN HALKINI KURTARMAK İÇİN NE OLUR HAYKIRIN! Bu halkın boyun eğmesini istiyorlar. Dünya coğrafyasından silmek istiyorlar. NE OLUR! Az da olsa Filistin halkına yardım edin Hakka, Adalete ve özgürlüğe yardım edin. Ümmetin çocukları acı çekiyor. Bizim acımız sizin acınızdır. Bizim özgür ve haklı mücadelemiz sizin mücadelenizdir. Bizim caddelerimiz, İsrail tufanında boğulursa, unutmayın ki sizin caddeleriniz de bu tufanda boğulacaktır. EY MÜSLÜMAN EVLATLARI’ NERDESİNİZ… KARDEŞİMİZ DEĞİL MİSİNİZ? Bizi bir araya getiren tek şey Tevhid inancı değil mi? Yoksa bizim yok olmamız sizi sevindirecek mi? Yoksa bizim aç kalmamız sizi mutlu mu edecek? LÜTFEN! Her gün tekrarladığınız: (Kalplerimiz sizinledir). Sözünün manası ne? Açıklar mısınız? Filistin mazlumlarından bir kardeşiniz. Okuyan: Can Demiryel [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Konuyu Toplam 4 Kişi okuyor. (0 Üye ve 4 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Bende Kalsın - Can Demiryel & M.İslamoğlu 2014 | enderhafızım | İlahiler/Ezgiler | 3 | 26 Aralık 2018 22:57 |
Aşk - Can Demiryel (Söz Mp3 Video) | enderhafızım | İlahiler/Ezgiler | 1 | 05 Aralık 2013 10:23 |
Kurşun Yemek Orucu Bozar mı? (Can Demiryel) 2013 | enderhafızım | Videolar/Slaytlar | 1 | 03 Ağustos 2013 15:19 |
Can Demiryel - Esma-ül Hüsna Duaları 2013 | enderhafızım | İlahiler/Ezgiler | 0 | 28 Mart 2013 13:03 |
Güzel Şiirler | Verda_Naz | Şiirler ve Şairler | 1 | 11 Mart 2008 14:14 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|