|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi: 03 Temmuz 2007 (00:32), Konuya Son Cevap : 04 Nisan 2020 (03:31). Konuya 14 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
11 Ağustos 2015, 19:38 | Mesaj No:11 |
Durumu: Medine No : 50423 Üyelik T.:
06 Ağustos 2015 | Cevap: Soru cevap geniş arşivi Kuranı Kerim Okumaktan nasıl zevk alabilirim ? Soru Kur’an okumaktan zevk almak, anlamını bilmeden dahi olsa, en azından ağlar gibi duygulu olmak nasıl elde edilebilir? Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ashabı, iyi Arapça bildiklerinden mi ayetler okunurken kalpleri rikkate geldi? Onlarda olup da bizde olmayan nedir? Doğrusu, okuyanın sesi güzel değilse, okunan ayetler beni yerimden kaldırmıyor, imanım bu kadar zayıf mı acaba diye kuşkulanıyorum. Cevap Nasıl namazın bir fiziki görüntüsü bir de huşû’ olarak adlandırılan ve asıl namaz olan yönü varsa, Kur’an okumanın da dille kelimelerin telaffuz edilmesi ve Allah Teâlâ ile konuşma düzeyinde heyecan taşıma yönü vardır. Bir hoca efendinin önünde birkaç saatte ‘okuma’ bölümü çözülebilir niteliktedir. Nitekim mü’minlerin büyük bölümü ‘Kur’an okuru’ olma vasfını kolaylıkla kazanmıştır. ‘Kur’an okuru’ olmanın beraberinde, ‘Yürüyen Kur’an’ olma vasfı getirmediğini yoğun örnekler üzerinde görebiliriz. Bülbül gibi Kur’an okuyup, karga gibi İslam yaşama zilleti bir bulut gibi üzerimizde dolaşmaktadır. Mü’minin, bülbül gibi Kur’an okuyup, sahabi gibi Kur’an tatbik eden insan olmayı istemesi gerçekten büyük bir arzudur. Bu arzuda samimiyet varsa, biiznillah eninde sonunda ona ulaşılır. Ashabı kiramın tamamı iyi Arapça bilen kimseler değildi. Evet, Arapçası güçlü olanlar vardı ama Arap olmadığı halde onlarla beraber yürüyen Kur’an haline gelmiş olanlara ne diyeceğiz. Elbette Arapça bilmenin etkisi vardır. Bunu kabul ederiz. Lakin hayretimizi gizleyemeyeceğimiz bir gerçek incelenmeye değer görülmelidir: İyi Arapça bilen, Arapça ders verebilen, konuşabilenler, yürüyen Kur’an mıdırlar? Kur’an’a güzel ses yakışır elbette. Okuyanların sesinin güzel olması imrenilir bir nimettir. Ama Kur’an sese ve motife muhtaç değildir. Okuma ve amel kitabı olan Allah’ın kitabı Kur’an’ın üzerimizdeki hakkını verebilmemiz için şu hususlara önem vermemiz gerekmektedir. 1. İsteğimizde gerçekçi olup olmadığımızı kontrol etmeliyiz. Kur’an’dan ne istiyoruz? Ebeveyn, bir hocanın önüne çocuklarını oturttuklarında, ne istediklerini bilmelidirler. Kur’an’ı iyi okumak, Yasin ve Tebareke ezberlemek, namaz surelerine vakıf olmak olarak özetlenebilecek bir beklenti, bir iki ay içinde elde edilmektedir. Bu isteği elde edemeyenler pek azdırlar. Aslı itibarıyla mübarek olan bu isteğe yapılabilecek bir itiraz yoktur. Ama şunu tahkik etmeliyiz: Bu istenmesi gerekenin bir bölümüdür. Kolay ve zahmeti az olandır.Çocukların Kur’an öğrenmeleri başta olmak üzere, Kur’an’ı öğrenmeyi, okumasını, anlamasını ve amel etmeyi ihtiva edecek şekilde geniş tutmak gerekir. Önce mücerret okuma, ardından amel edilecek kuralları öğrenme, ardından da öğrenilen ayetler ve geneli üzerinde tefekkür etme süreci izlenmelidir. 2. ‘Ashabı kiramda olup da bizde olmayan nedir?’ sorusunun yegâne cevabı, imanın sindirilmesidir. Onlar, kahvaltılıklarına peynir alır gibi, vahiy meclisinden Kur’an aldılar. Kimi beş ayet öğrendi, evine gidip onları hazmettiğine kanaat getirince, gitti beş ayet daha öğrendi. O öğrendiklerini tatbik etmeye çalıştı. Anlamadığını sordu; utanıp sıkılmadı. Yanlışı uyarılınca küsmedi; istiğfar etti. 3. Bu öğrenme, beraberinde amel ve tefekkür getirdi. Böyle öğrenenler, ‘Haydi cihada!’ sesine kulak verdiler. Allah’ın ayetleri kendilerine okunduğunda onu evirip, çevirmediler. ‘Ama!’ demediler. 4. Bir bu tarzı, bir de genç yaşta, neredeyse tek bir ayetinin ne dediğini anlamadan Kur’an’ı öğreneni düşünelim. Fark anlaşılacaktır. Muhakkak bizim, yaşadığımız şartlardan kaynaklanan özel sorunlarımız vardır. Sorunlarımızla hedefimizin arasında dengeli bir Kur’an eğitimi geliştirmek zorundayız. 5. Çevre çok önemlidir. Kur’an’ı, en iyi ifadeyle Kur’an’ın inceliklerine karşı soğuk bir ortamda öğrenmekle, Kur’an’la tutuşmuş bir cemaatin ortasında öğrenmek arasında büyük farklar vardır. Çevre mahrumiyetinden kaynaklanan eksikliğin telafisi üzerinde düşünmemiz gerekmektedir. Oturumlarımızın Kur’an gündemli hale getirilmesi, kendi aramızda, Kur’an birikimi olanların üstün tutulacağı bir siyasetin tatbik edilmesi gibi tercihler uygulanmalıdır. Evliliklerde, eş adaylarının ekonomik ve sosyal kimlikleri kadar, Kur’an’la ilişkilerinin de soruşturulması, sahabe düzeyinde bir uygulamadır. 6. Allah’tan cennete koymasını, bize salih evlat vermesini dilediğimiz gibi, Kur’an ehli olmayı bize kolaylaştırmasını da dilemeliyiz. Kur’an’ın üzerimizdeki hakkını verebilmemiz olsa olsa Allah Teâlâ’nın kuluna yardım etmesiyle olur. Çocuğa Kur’an öğretmekten, Kur’an’ı amele dönüştürmeye kadar yapılması gerekenler, hiçbir asırda kolay olmayan işlerdir. Zor olana karşı yardım almak gerekir. Yardımın en güçlü kaynağı Allah Teâlâ’dır. 7. Adı Kur’an’la eşleşmiş hale gelen şahsiyetlerin toplumda gördüğü itibar ve onların yaşam tarzları, toplumun genişleyen dairesinde dalga dalga yayılan bir etik göstermektedir. Kur’an üzerinden ticaret yapan veya Kur’an’la ilgisi herkesçe bilinen bir insanın ahlâki ve ameli zafiyetleri bedel olarak Kur’an’a kesilmektedir. Bunu biz, örnek şahsiyetlerin etkisi olarak da düşünebiliriz. 8. Öğrendiklerimizi tatbikimizi muhasebe etmeliyiz. Dün öğrendiğimiz ayetler bugün gündemimizin neresindedir diye muhasebe etmeden, Kur’an yolunda mesafe almak zorlaşır. Alıntı |
11 Ağustos 2015, 19:43 | Mesaj No:12 |
Durumu: Medine No : 50423 Üyelik T.:
06 Ağustos 2015 | Cevap: Soru cevap geniş arşivi Neden bütün sıkıntı ve musibetler beni buluyor? Soru Her şeyin Allah’tan olduğuna iman ediyoruz. Öyle durumlar oluyor ki, imanımda esneme olacak diye korkuyorum. Geri dönüp on yılımı incelediğimde, bir köy halkına yetecek kadar sıkıntı ve belanın benim başıma indiğini görüyorum. Sanki benim için her şey ters dönüyor gibi bir durumum var. Belalara karşı nasıl bir düşünce içinde olmalıyım? Cevap Şu büyük âlemde Allah Teâlâ’nın izni olmadan bir ağaç yaprağının bile kıpırdaması mümkün değildir. Olan muhakkak O’nun izni ile olmaktadır. Ormandaki bir ağacın dallarından birindeki bir yaprak için geçerli olan bu kural, insan gibi mükerrem bir mahlûk için elbette geçerlidir. Asla başıboş değiliz. Rabbimiz var! O diliyor, O yapıyor. Teslim olan huzur bulur, direnmek isteyen ise, ne umduğuna erer ne de huzur bulur. Belalar ve sıkıntılar imtihanın bir rengidir. İmanlı ve salih amel sahibi bir mü’min karşılaştığı sıkıntılarını, iyi gitmeyen işlerini, yürütemediği aile düzenini, evlatlarından gördüklerini Rabbinin bir imtihanı olarak görür ve onlardan ecir bekler. Eğer mü’min, başına gelenlerde sorumlu tutulacağı hataların sahibi değilse, kesinlikle ecir kazanacağı bir durumda olduğuna inanmalıdır. Hatta büyük sıkıntılardan büyük ecirler kazanmak bile vardır. Allah Teâlâ, bir kavmi sevdiğinde onlara sınanacakları belalar verir. Verdiğine razı olandan razı olur, küsene de küser. Burada şunu anlamamız gerekir: Nasıl Allah Teâlâ, kuluna mal veriyor ve onu nerede kullanacağını görmek diliyorsa aynı şekilde düz yürüdüğü yollarda önüne kavşaklar, rampalar çıkararak, o anda ne yapacağını görmek istemektedir. Malını helal yoldan kazandıktan sonra onu mubah yollarla harcayan ve sadakasını verenin o mal sayesinde Rabbinin rızasına erdiği gibi, Rabbinden gelen sıkıntılara karşı sabretmesini bilen kul da malını infak eden gibi ecir kazanmış olmaktadır. Bu sıkıntı, mal üzerinden olabilir, aile içindeki fertlerden birinden olabilir, siyasi yönetimden olabilir, tabii bir afet şeklinde olabilir. Türü ne olursa olsun mü’minin ayağına batan bir diken bile, huzurunu kaçırdığı için bir anlamda beladır, sıkıntıdır. Her bela, her sıkıntı, bunaltan, terleten, tansiyon yükselten, ağlatan, ezip utandıran ne varsa ecir kaynağıdır. Yeter ki kul, ihmalinin ve üzerine düşeni yapmamış olmanın bedelini ödemesin. Bazı musibetler de, kulun işlediği bir hatanın, ahirete ertelenmeden, dünyada iken verilmiş cezasıdır. Ebedi ahiret âleminde ceza görmektense, fani dünya hayatında birkaç günlük sıkıntıya katlanarak suçlarının cezasını çekmesi mü’min için büyük bir nimettir. Bu da büyük bir nimet olarak görülmelidir. Bu nimete kavuşmanın yolu da sabırdır. Sabır ise, kuvvetli iman ve güçlü bir irade ile mümkündür. Musibetlerle karşılaşan mü’min Rabbine yönelmesini bilmelidir. Düşünce olarak Rabbi ile bağını güçlü tutacağı gibi diliyle de bunu ikrar etmelidir. ‘İnna lillahi ve inna ileyhi râciûn’ demelidir. Belalar, sıkıntılar hep beni buluyor, diye düşünen şunu da unutmamalıdır: – Allah dileseydi, daha büyük dertlerle baş başa kalabilirdik. Kesinlikle her derdin daha ağırı, beterin beteri vardır. – Ahlamak derdi gidermeyecektir. – Dertlerin önünde ezilmişlik hali, dostlarını üzecek, düşmanlarını sevindirecektir. – Dertleri veren, kesinlikle Hekîm olan Allah’tır. O’nun yaptığında zulüm olmaz. – Bu dünyadaki dertler, ahirette nimete dönüşecekse, derde dert demek bile yanlıştır. Alıntı |
03 Nisan 2020, 01:53 | Mesaj No:13 | |
Durumu: Medine No : 59388 Üyelik T.:
05 Nisan 2018 | Alıntı:
Hocam peki müzik haramsa sitemizde bir çok mars ezgiler videolar var. Biz harama girmiş mi oluyoruz. Diye soru gelse ne dersiniz? | |
03 Nisan 2020, 04:04 | Mesaj No:14 | |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 | Alıntı:
Çalgıların haram olduğu konusunda din alimleri söz birliği etmistir. Yalnız düğünlerde def ( davul) çalmak mübah, ney çalmak mekruh denilmistir Takva ehli olanlar yüksek sesle zikr etmemiş, sessiz zikri adet edinmistir. Benim açmış olduğum müziksiz ilahiler bölümü vardır, ilahileri de müziksiz dinlemek gerekir Niye müziksiz dinleyelim müzikli daha hoş diyenler olacaktır. Müzikli bir ilahi dinlediğinizde bunun farkında olmayan çocuklar müziği duyduğunda dans etmeye baslarlar , çalgılı şarkılardan bir farkı kalmaz. Ahir zamanda nekadar kendimizi haramlardan koruyabiliyorsak iste mümin olmanın gereğini yaparız İmam Gazali buyuruyor ki İnsanların yüreğinde kalp veya gönül denilen bir kuvvet vardır. Çelik taşa sürtülünce ateş çıktığı gibi ahenkli ses işitince gönül denilen bu gizli kuvveti harekete geçirir. Kalp hasta değilse( nefsine uymuyorsa) teganni dinleyebilir. Kuş sesi dinlemek, yeşillik , akarsu, çiçekler seyretmek gibidir. Bunları seyir göze lezzet verdiği gibi , güzel koku buruna hoş geldiği gibi , lezzetli yemeğin ağıza tatlı geldiği gibi güzel sesde kulağa lezzet vermek gibi mubah olur Hacca gidecek olanın Kabe , hac , Mekke , Medine şarkıları dinlemesi, askerlerin harb, kahramanlık şarkılarını dinlemesi mubah hatta sevap olur Daha fazla bilgi için Alimlerin haram ve helal kitaplarını incelemek gerekir.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR | |
04 Nisan 2020, 03:31 | Mesaj No:15 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 |
İslam dini müzik konusunda ayrıntılı ve özel hüküm koymak yerine genel ilke ve amaçları belirlemekle yetinmiştir. Buna göre İslam’ın ilke ve esaslarına aykırı, günaha sevk eden, haramı teşvik eden müzikleri yapmak ve dinlemek günahtır. Dinimizin temel inanç, amel ve ahlak ilkelerine aykırı olmayan, haramların işlenmesine sebep olmayan müzik türlerini dinlemekte ise dinen bir sakınca yoktur. Kur’an ve sünnette müzikle meşgul olmanın, müzik dinlemenin mutlak anlamda günah olduğunu gösteren deliller bulunmamaktadır. Aksine, Resûlullah’ın (s.a.s.), ilke olarak müziğin caiz olduğuna işaret sayılabilecek nitelikte ifadelerinin bulunduğu bilinmektedir. Nitekim o, nikâhın duyurulması için def çalınmasını öğütlemiştir (Tirmizî, Nikâh, 6). Yine bir bayram günü Hz. Âişe’nin yanında def çalıp türkü söyleyen iki cariyeye çıkışmak isteyenlere “Bırakın bu gün bayramdır” diye uyarıda bulunmuştur (Müslim, Îydeyn, 17). Müzik yapmanın ve dinlemenin hükmünün ne olduğu konusu İslam bilginleri tarafından çokça tartışılmış, lehte ve aleyhte çok şey söylenmiştir. Tarafların ileri sürülen görüşleri, gerekçeleri ile birlikte değerlendirildiğinde müziğin mutlak anlamda yasaklanmadığı, aksine ilke olarak mubah kılındığı sonucuna ulaşılır (Bkz. Zeylaî, Tebyin, IV, 222). Din İşleri Yüksek Kurulu Ne Kur’ân âyetleri içerisinde, ne de sahîh hadîs-i şerifler arasında; ne âletli, ne de âletsiz salt mânâda “mûsikî”yi yasaklayan bir habere, bir hükme rastlanmaz. Dînimizde haramlar açık bir dil ile, net bir şekilde hep beyan edilmiştir. Çalgılı veya çalgısız söylenen mûsikî yeni bir icat da değildir. Kur’ân âyetleri indiği günlerde mûsikî çalınıp söyleniyordu. Bizim Rabbimiz ise, kesinlikle unutkan değildir.Meryem suresi 64 Cenâb-ı Hak; “Kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, Allah size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamıştır.”Enam 119 buyurur. Allah Resûlü de (asm) bir hadislerinde: “Allah’ın, kitabında helâl kıldığı helâl; haram kıldığı ise haramdır. Hakkında sustuğu da muaftır. Allah’tan onun affının kabulünü isteyin. Zira Allah bir şeyi unutacak değildir.” İmam-ı Gazâlî : Eğer müzik boş iş denirse deriz ki: İçinde haram olmamak şartıyla boş iş ve eğlenceden dolayı Allah’ın kullarını sorguya çekmeyeceğini şu âyet bildiriyor: “Allah sizleri yeminlerinizdeki lağvden (boşluk ve yanılgıdan) dolayı mesul tutmaz.” Allah adına kasıtsız olarak yemin edip sonra yemininden dönen kimse bundan sorguya çekilmeyecek ise eğer, abartılı olmamak ve harama âlet etmemek şartıyla, şiir ve şarkı söyleyip eğlenen kimse bundan dolayı neden sorguya çekilsin? Müziğin bâtıla benzemesi de haram sayılması için yeterli olmaz. Çünkü bâtıl demek, faydasız şey demektir. Yukarıda da söylediğimiz gibi, her faydasız şey haram değildir. İhya İmam-ı Gazâlî’ye göre bu ârızalar olmadığında kişinin kadın olsun, erkek olsun müzik yapması veya yapılan müziği dinlemesi haram değildir. ......... Ulema bu konuyu çokça tartışmış kimi leyhte kimi aleyhte görüşler sunmuslardir. Hiç te söz birliği etmemişler yani. Her görüşü nazarı itibara alarak kişi vaktini israf etmeden bunlara zaman ayirabilir. Müzik aleti çalmak dediğimiz şey öyle basite alınacak sadece zaman israfı olarak değerlendirilecek bir şey değildir. Dil ògrenmek gibi zordur. Notalar birer matematiktir. Arapça öğrenmek helal ingilizce haram diyebilirmisiniz? Zaman kaybı küffarın dili mi diyeceksiniz. Şunu çalmak haram bunu çalmak helal. Şunu dinlersen helal bu haram demek için açık nas gerekir. Küfürlü olmadiktan aşırıya gitmedikten sonra,çalgı çengi, disco, düğün dernek coşmadiktan sonra bırakın millet enstrumanini çalsın. Müzik dinlesin. İlahi olması hükmü degistirmiyor. Çünki onlarda enstrüman ve Notalar la çaliniyor. Tek fark sözler. O zaman sozlerinde küfür aşırılık edepsizlik içermeyen güzel eserler dinlenebilir. Yani müziğe, kayıtsız şartsız “haram” demek mümkün değildir.
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Üç soru ve üç muhteşem cevap.... | karlofca61 | Makale ve Köşe Yazıları | 5 | 06 Aralık 2021 15:00 |
Bir Soru Bir Cevap... | İslaminesil | Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler | 11 | 26 Mart 2020 13:06 |
Medineweb DİĞER paygamberler geniş arşivi | Medine-web | Peygamberler(a.s) | 1 | 12 Kasım 2018 15:29 |
Soru cevap | osmntnrkl87 | Arapça2 | 9 | 29 Nisan 2017 15:22 |
soru-cevap ile ibadetler(diyanet sınavlarına yönelik 141 soru) | Medine-web | Seviye Belirleme Sınavı-(MBSTS) | 0 | 20 Mayıs 2014 18:07 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|