|
Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi: 07 Şubat 2009 (13:07), Konuya Son Cevap : 07 Şubat 2009 (13:07). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
07 Şubat 2009, 13:07 | Mesaj No:1 |
İnançsız Birine Nasıl Davranılmalı? İnançsız Birine Nasıl Davranılmalı? İnançsız Birine Önce Neyi, Nasıl Anlatmalı? Sorunun cevabına geçmeden önce bazı hususları belirtmek faydalı olacaktır Evvelâ inançsızlığın çeşitleri vardır: Şahsın husûsî kanaati, iman karşısındaki davranışları; inanılacak şeylerin bütününe inanıp inanmama gibi halleriyle çeşitlilik arz etmektedir İman esaslarına karşı alâkasız olan birisi, o esasları kabul etmeyen bir diğerinden farklı olduğu gibi böyle bir şahıs da, o erkânın bütününü reddeden ve yok kabul edenden tamamen farklıdır Daha değişik bir ifade ile bu hususu şöyle bir tertibe tâbi tutmak da mümkündür; 1) İnanılması gerekli olan şeylerin varlığını düşünmeden, sırf bir alâkasızlık ve lâubâlîlikten doğan inançsızlıktır ki; büyük bir kısmı itibarıyla muhâkemesizlerin, budalaların veya hevâ ve hevesinin esiri zelil ruhların ve sefil akılların işidir İnanç adına bunlara bir şeyler anlatmak oldukça zor, belki de imkânsızdır Bunların davranışlarına insiyâkilik hâkimdir Kitlenin ağır baskısıyla hareket eder, onunla oturur, onunla kalkarlar 2) İnanç esaslarını kabul etmeyenlerdir Bunlar hangi sâikle bu duruma gelirlerse gelsinler, münkir ve mülhiddirler 3) İnanılması gerekli olan şeyleri yok kabul edenlerdir ki; eski devirlerdeki emsâllerine nispeten, günümüzde bunların sayıları da oldukça fazladır Bu son iki bölümde ele alınan inançsızları, ayrıca; a) Her şeyi maddeye irca eden ve hiçbir metafizik hâdiseye inanmayanlar, b) Bazı metafizik ve parapsikolojik hâdiselere inananlar, diye ikiye ayırmak da mümkündür İnançsızlık, günümüzde, azgınlaşan insanoğlunun en bâriz vasfıdır Ve asrımızda gençliğin, bunalım sebeplerinden birisidir İnançsızlık bütünüyle bir felâket ve bütünüyle anarşinin temel rüknü ve kaynağıdır Diyebiliriz ki, insanlık en huzursuz demlerini, en imansız olduğu devrelerde yaşadı "Rönesans'ın" serâzât efendileriyle, Fransız İhtilâlinin serserileri, tabakât-ı beşer çapında ilk inançsızlığı temsil eden ve onu yaygınlaştıranlar oldular Daha sonra ise, mujik (Rus köylüsü) bir tip, ona bir "din" deyip sahip çıktı Ve onu, bugün dünyanın dört bir bucağında tutuşturulan fitne ateşlerinin kibriti ve çırası hâline getirdi Artık bir serserilik ve çılgınlık felsefesi olduğu iyiden iyiye anlaşılan günümüzdeki ilhadın; içtimâiyatçılardan, iktisatçılardan daha çok, psikiyatristlerin üzerine eğilmeleri gereken bir mevzû olduğu kanaatindeyiz Evet, psikiyatri kitaplarındaki deli tipleriyle, günümüzdeki inançsız neslin durumu karşılaştırılınca, buna hak vermemek elden gelmez Ne var ki, bu ne benim mevzuumdur, ne de sorulan soruyla doğrudan doğruya münasebeti vardır Ancak, hem bunu arz ederken, hem de inançsızlığı basit bir tertibe tâbi tutarken, inancın dereceleri ve farklılığı gibi, inançsızlığın da dereceleri ve çeşitleri olduğunu göstermeye çalıştık ki, her inançsıza, her söylenen sözün derman olamayacağına, farklı inkârların farklı şekillerde ele alınması lâzım geldiğine ve her münkirin durumuna göre irşâdın yapılması zaruretine dikkatleri çekmiş olalım Binâenaleyh, inançsızlık içindeki farklılıklar kadar, irşat, uyarma ve ıslahta da, az çok birbirinden ayrı usûllere başvurmada fayda vardır İyi bir uyarı ve irşâdın yapılabilmesi için, muhatabın, yukarıda işaret edilen bölümlerden hangisine girdiğini önceden tespit etmek bir kısım uygunsuz beyan ve falsoları önlemiş olur İşin bu kısmı bir hekim hazâkati içinde ele alındıktan sonra inançsıza neyin ve nasıl anlatılması lâzım geldiği de, bir ölçüde belirlenebilir Mâmâfih, biz yine de gerekli gördüğümüz şu hususları sıralamak istiyoruz: 1) Muhatabın inançsızlığının nasıl bir inançsızlık olduğu; bütüne mi yoksa bazı rükûnlara mı râcî bulunduğu hususunun tespiti lâzımdır ki, etrafında tahşidat yapılması lâzım gelen meseleye, gereken ehemmiyet verilmiş olsun Bu arada körü körüne saplantısı olan veya lâubâlî bulunan biriyle de, boşuna uğraşılıp vakit kaybına sebebiyet verilmesin 2) Muhatabın kültür seviyesinin, içtimâî ufkunun bilinmesi ve anlayabileceği bir dille kendisiyle konuşulması çok mühim bir unsurdur Kültür seviyesi oldukça yüksek birisine, daha az mâlûmatı olan birinin bir şeyler anlatmaya çalışması, umumiyet itibarıyla aksülamelle (reaksiyon) karşılanır Bilhassa günümüzde, enâniyeti çok inkişâf etmiş kimselere ve hele biraz da bir şeyler biliyorsa, lâf anlatmak kâbil değildir Böylelerine, kendi seviyelerinde biri ve doğrudan doğruya onları muhatap alıyor hissini de vermeden anlatması gerekli olan şeyleri anlatmalıdır ki, maksat hâsıl olsun Muhatabın anlayabileceği bir dil kullanma da çok mühimdir Günümüzde, düşüncedeki sakatlıklar, dilimize aks ede ede, onu öylesine yıktı ki, aynı vatan sınırları içinde yaşayan nesillerin, aynı dili kullandıklarını iddia etmek âdeta imkânsızdır Vâkıâ; matbuât ve televizyonun birleştirici unsurlar olarak tek dil ve tek stil mevzuunda müsbet bazı şeyler yapabilecekleri düşünülebilir Ancak, çeşitli ideolojilere gönlünü kaptırmış, farklı grupların kendilerine göre kitapları, kendilerine göre gazete ve mecmuaları bulunduğundan zavallı nesiller kendi içine kapalı hizipler olarak yaşamaktan kurtulamamaktadır Ayrı ayrı terminolojiler ve ayrı ayrı metodolojiler, nesiller arasında aşılmaz uçurumlar meydana getirmektedir Bu itibarla, kendisine bir şeyler anlatılması düşünülen kimsenin, hangi sözlere ve anlatma usûlüne, ne kadar âşina olduğunun çok iyi tespit edilmesi lâzımdır Yoksa, birbirini tanımayan iki yabancının, şaşkınlık içinde geçen musahabelerine benzeyecek ki, çok da faydalı olacağı kanaatinde değiliz Maksat ve maksada ışık tutacak terminoloji ve düşüncenin fevkalâde berrak olmasına bilhassa dikkat edilmelidir 3) Anlatacağımız şeylerin, önceden çok iyi bilinmesi, hatta takdim edeceğimiz hususlar hakkında vârit olabilecek suallere, ikna edici mahiyette cevapların hazırlanması şarttır Aksine, küçük bir falso, ehemmiyetsiz bir yanlış her şeyi alt-üst edebilir Bu arada bizim bilgisizlik ve görgüsüzlüğümüzle solgun görünen yüce hakikatler, muhatabımızın nazarında küçülür, değersizleşir ve söner gider Daha sonra başkalarıyla, bu türlü bir araya gelme ve musahabeler için de farklı bir bakış meydana gelmesine sebep olur ki; kanaatimce karşı taraf bir daha da böyle bir pozisyona düşmemeye gayret edecektir Böyle bir duruma sebebiyet veren şahıs, ne kadar da hüsnü niyetli olursa olsun hatası büyük sayılır Kim bilir günümüzde böyle yarım mürşitlerden ötürü, ilhadda şartlanan ne kadar genç vardır! Eskiler; "Yarım molla din götürür, yarım hekim de can" derlerdi Aslında, yarım mürşidin zararı, yarım hekimden çok daha büyüktür Zira hekimin bilgisizliği veya yanlışı, kısacık maddî hayatı tehdit etmesine mukabil, mürşidinki çok uzun ve ebedî hayatı bozup mahvına sebebiyet vermektedir 4) Anlatmada, diyalektik ve ilzam yoluna kat'iyen girilmemelidir Fertte enaniyeti tahrik eden bu usûl, aynı zamanda neticesizdir Gönülde inanç nurlarının yayılıp gelişmesi, o imanı yaratacak Zât'la sıkı münasebet içinde olmaya bağlıdır O'nun hoşnutluğu ve görüp gözetmesi hesaba katılmadan, iddiâlı münakaşalar ve ehl-i gaflet usûlü münazaralar hasmı ilzam etme ve susturmaya yarasa bile, tesiri olabileceği kat'iyen iddiâ edilemez Hele böyle bir münakaşa ve münazara zemininin açılacağı baştan biliniyor ve oraya hazırlıklı ve yüksek gerilimle geliniyorsa böyleleri münazaracıdan daha ziyade birer hasım hâlinde kinle oturur ve öfke ile ayrılırlar Kalkarken de, ikna olmamış gönüllerinde, anlatılmak istenen şeylere cevaplar araştırma düşüncesiyle kalkarlar Ötesi ise mâlûmdur artık Dostlarına müracaat edecek, kitap karıştıracak ve bin yola başvurup, kendisine anlatmaya çalıştığımız şeylerin cevaplarını araştıracaktır Bu ise, onları inançsızlıkta bir kademe daha ileri götürecektir ki; irşat edenin, asıl yapmak istediği şeye zıt bir duruma sebebiyet verilmiş olacaktır 5) Anlatmada, muhatabın gönlüne seslenilmelidir Her cümle samimiyet ve sevgiyle başlayıp, aynı şekilde sona ermelidir Karşımızdakine veya düşüncelerine yönelik herhangi bir huşûnet, anlatacağımız şeylerin tesirini bütün bütün kıracağı gibi, muhatabı da küstürecektir Mürşit, hastasını mutlaka iyi etme kararında olan müşfîk bir hekim gibi, ona eğilen, onu dinleyen ve onun mânevî ızdıraplarını vicdanında yaşayan, gerçek bir havârî ve hakikat eridir Ses ve söz, bu anlayış içinde mûsıkîleşir ve tatlı bir zemzeme ile karşıdakinin gönlüne akacak olursa, onu fet;hettiğimizden emin olabiliriz Hatta muhatabımızın mimiklerine ve işmîzazlarına dikkat kesilmeli ve kendimizi sık sık akort etmeliyiz Böylece onu bıktıran, usandıran şeyleri tekrarlamamış oluruz Burada; şu nokta da, asla hatırdan çıkarılmamalıdır: Muhatabımız yanımızdan ayrılırken, samimiyet gamzeden davranışlarımızı, tebessüm eden bakışlarımızı ve vücudumuzun her tarafından akıp dökülen ihlâs ve inanışımızı alıp götürecek ve hiçbir zaman unutmayacaktır Bir de buna, ikinci bir defa karşılaşma arzusunun duyulduğunu ilâve edecek olursak, anlatılması gerekli olan şeylerin büyük bir kısmını anlatmış sayılırız 6) Muhatabın yanlış düşünceleri, isabetsiz beyanları, gururuna dokunacak şekilde tenkit edilmemelidir Hele, başkalarının yanında onu küçük düşürecek şeylere asla tevessül edilmemelidir Maksat, onun gönlüne bir şeyler yerleştirmekse, icabında bu uğurda bizim onurumuz çiğnenmeli ve bizim gururumuz kırılmalıdır Kaldı ki, karşımızdakinin "demine-damarına" dokundurarak, ona bir şey kabul ettirmek de kat'iyen mümkün değildir Aksine, onu her örseleyiş, bizden ve düşüncemizden uzaklaştıracaktır 7) Bazen böyle bir inançsızı, itikadı sağlam, içi aydın, davranışları düzgün arkadaşlarla tanıştırma, bin nasihatten daha tesirli olur Ancak, böyle bir yol, her inançsız için uygun değildir Bu itibarla irşat edenin az çok tilmizini tanıyıp ona göre bir metot tatbik etmelidir 8) Bunun aksi olarak davranışlarında gayri ciddî; düşüncelerinde tutarsız; Yüce Yaratıcı'ya karşı teveccüh ve huzuru zayıf kimselerle de asla görüştürülmemelidir Hele, mütedeyyin ve bilgili geçindiği hâlde ibâdet aşkından mahrum, duygu ve düşünceleri bulanık kimselerle tanışıp temasa geçmesine kat'iyen mâni olunmalıdır 9) Onu, yer yer dinleyip kendisine konuşma fırsatı verilmelidir Onun da bir insan olduğu düşünülerek, aziz tutulup fikirlerine müsamaha ile bakılmalıdır Bir ferdin inancındaki derinliği, kendi içine dönük olduğu nispette onu olgunlaştırır, faziletli kılar Dışa ve hususiyle bir şey bilmeyenlere karşı ise onu kaçırma ve nefret hissi vermeden başka bir şeye yaramaz Vâkıa, bâtıl fikirleri dinlemek ruhta yara yapar ve sâfi düşünceleri ifsat eder Ancak, bu türlü ezâya katlanmakla bir gönül kazanılacaksa, dişimizi sıkıp sabretmeliyiz Yoksa ona hakk-ı fikir, hakk-ı beyân tanımadan, anlatmayı daima elde tutacak olursak, meclis soluklarımızla dolsa taşsa bile, muhatabın kafasına bir şey girmeyecektir Bu hususta sevimsizleşen nice kimseler vardır ki; dibi delik kovayla su çekiyor gibi, dünyalar dolusu gayretine rağmen bir ferde istikamet dersi verememiştir Veyl olsun, başkalarını dinleme nezâketinden mahrum konuşma hastalarına! 10) Anlatılan şeylerde, anlatanın yalnız olmadığını, kadîmden bu yana pek çok kimsenin de aynı şekilde düşündüğünü ifade etmek yararlı olur Hatta günümüzde bir-iki inanmayana bedel, bir hayli mütefekkirin sağlam inançlı olduğunu mutlaka anlatmak lâzımdır Hem, kavl-i mücerret olarak değil, misalleriyle anlatmak gerekir 11) Bu çerçeve içinde, anlatmak istediğimiz şeylerin ilki hiç şüphe yok ki: "Kelime-i Tevhid"in iki rüknü olmalıdır Ancak daha evvelki müktesebatıyla veya o anda verilen şeylerle, kalben inanç ve iz'âna erdiği hissedilirse, başka hususlara geçilebilir İnanç babında gönlü sağlama bağlanmadıktan sonra, inkârcının her zaman tenkidine cür'et gösterebileceği meselelerin anlatılmasından kat'iyen sakınılmalıdır Netice olarak diyebiliriz ki, inançsızın durumunu tespit ettikten sonra, zikredilen usûl çerçevesinde birinci derecede anlatılması gerekli olan şeyler iman esasları olmalıdır Bunlarda, gönlün itminana kavuştuğunu hissettikten sonra, diğer meseleleri anlatabilme imkân ve fırsatı doğmuş olur Aksine, günümüzde olduğu gibi, "ata et, ite ot" vermelere veya yemek verme usûlü bilmeyen garson gibi, ilk defa sofraya hoşafları sıralama nevinden hatalı takdimler olacaktır ki, biz böyle bir takdimi, ne kadar beğenirsek beğenelim karşı taraf üzerinde menfî tesiri büyük olacaktır Bu yazıyı, millî duygu ve düşünceye susamış ve inançsızlık girdabı içinde her hareket edişte ölüm deliğine doğru yaklaşan biçâre neslimizin kurtarılma vazifesini yüklenmiş muazzez maârif ordusuna armağan ediyoruz Hizip: Grup, fırka Huşûnet: Sertlik, kırıcılık, katılık, kabalık İçtimaî ufuk: Sosyal seviye İrca etmek: Döndürmek, çevirmek İşmizâz: Hoşlanmamaktan ötürü yüz buruşturma Metodoloji: Usûl, metot ilmi Mülhid: İnançsız, ateist Münkir: İnkâr eden, inanmayan Parapskolojik: Tabiatüstü olayları araştıran psikoloji dalı ile ilgili Râci bulunmak: Ait olmak Rükûn: Bir şeyi meydana getiren esas unsurlardan her biri Serâzad: Başıboşluk Tabakât-ı beşer: İnsanlar arasındaki sınıflar Tilmiz: Öğrenci Vârit olmak: Söylenmek, ulaşmak, gelmek Fethullah Gülen | |
Konu Sahibi MERVE DEMİR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ülke tv Canlı... | Videolar/Slaytlar | Medine-web | 1 | 2893 | 23 Ağustos 2013 00:41 |
İran Emperyalizmi | Makale ve Köşe Yazıları | Medine-web | 6 | 3636 | 26 Ocak 2013 22:53 |
gerekli gereksiz bir şiir.. | Makale ve Köşe Yazıları | MERVE DEMİR | 0 | 3281 | 06 Aralık 2012 10:48 |
olmamış kayınbiradere mektup :) | Komik Paylaşımlar | Allahın kulu_ | 10 | 7780 | 03 Kasım 2012 23:19 |
İslamın kurtuluşu bilinçlenme ile mümkündür | Makale ve Köşe Yazıları | Esadullah | 11 | 7250 | 02 Ekim 2012 21:16 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
İnsan Hayatta İken Çocuklarından Birine Malını Verebilir mi? | Mihrinaz | İlmihal Bölümü | 0 | 06 Mart 2024 15:30 |
Ne Güzeldir Birine İyiki Varsın Demek.... | antivirüs | Şiirler ve Şairler | 9 | 04Haziran 2021 23:09 |
Dört Mezhepten Birine Uymak Şart Mıdır? | kamer34 | Soru Cevap Arşivi | 63 | 10 Ocak 2012 04:13 |
Kuran_ı Kerim'in üçte birine eşit olan süre: İHLAS.... | _Hasene_ | Kur'ân-ı Kerim Genel | 5 | 07 Şubat 2010 17:20 |
Allah' ın ismini vasıta yaparak başka birine dua edilirmi? | Belgin | Soru Cevap Arşivi | 0 | 10 Nisan 2009 23:58 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|