|
Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi: 17 Mart 2009 (13:36), Konuya Son Cevap : 21 Mayıs 2019 (16:02). Konuya 1 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
17 Mart 2009, 13:36 | Mesaj No:1 |
Nüzul Kavramı Hakkında Nüzul Kavramı Hakkında NÜZÛL İnmek” anl----- gelen bir usul-ü tefsir terimi Allah Teâlâ hakkında hadislerde "yenzilü: İner", Kur'an-ı Kerim'de ise, "cae: (geldi) " ve "ye'tî: (gelir)" lafızları kullanılmaktadır Şöyle ki: "Melekler sıra sıra olduğu halde Rabb'in geldi" (el-Fecr, 89/22) "Onlar, buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerin gelmesini ve işin bitirilmesini bekliyorlar değil mi? Halbuki bütün işler tekrar Allah'a döndürülüp götürülecektir" (el-Bakara, 2/210) Hadis-i şeriflerde de:"Yenzilürribana ilessemaiddünya" "Rabbimiz dünya göğüne iner" buyurulmaktadır (Buhârî, Teheccüd, 14; Müslim, Misafirîn,168-170; Ebû Davud Sünne,19; Tirmizî, Salâ, 211; İbn Mâce, İkame, 182; İbn Hanbel, Müsned II, 264, 266) İbn Hacer (öl 852/1448) Buhârî şerhinde "Nüzûl”un ne anlama geldiği konusunda ihtilâf vardır" demektedir Kimi, bu sözü hakikat ve zahiri üzere alır ki, bunlar Müşebbihe'dir Allah onların bu görüşlerinden münezzehtir Kimi, nüzûl ile ilgili hadislerin sahih olmadıklarını söyler ki, bunlar, Haricîlerle, Mutezile'dir Kimi, bu hadislere mücmel olarak inanır, onları te'vil etmez ve onları olduğu gibi kabul eder; ancak Allah'ı keyfiyet ve teşbihten de tenzih eder Selefin cumhuru bu görüştedir Kimi, Arap dilinde kullanılan uygun bir tarzda bu hadisleri te'vil eder Kimi de tevilde aşırı giderek neredeyse tahrif derecesine varır (İbn Hacer, Fethu'l Bârî, el Matbaatu's-Selefiyye, III, 30) Ehl-i sünnet âlimlerinin meseleye bakışları, diğer fiilî sıfatlara bakışları gibidir Selef tevile dalmazken, müteahhirûndan kelâmcılar tevil yolunu seçmişlerdir Meteahhirûndan Fahruddin er-Râzî (öl 606/1209), nüzûl ile ilgili ayet ve hadisleri naklettikten sonra te'vil gerekçesini özet olarak şöyle anlatır: Allah, gelip-gitmekten münezzehtir Çünkü gelip-gitmek, ancak sonradan meydana gelmiş şeyler hakkında geçerlidir Allah hakkında bunun varlığım kabul etmek, kadîm olduğunu reddetmek anl----- gelir Bir mekândan başkasına intikal eden varlık, sınırlı bir varlıktır Allah ise, sınırsızdır Allah hakkında gelip gitmeyi kabul edecek olursak Ay ve Güneşin ilâh olmadıklarını ispatlayamayız Nitekim Hz İbrahim, yıldızların, ay ve güneşin ilâh olmadıklarını söylerken, "lâ uhibbul-âfılîn"demişti Ufül'un anlamı, yok olup tekrar geri gelmekten başka bir şey değildir (Râzî, Esasu't-Takdis fi ilmil-Kelâm, Mısır 1935, s 102) Râzî, ayetlerde Allah hakkında kullanılan "gelme" lafzının ise, yerine göre "Allah'ın azabının gelmesi", "emrinin gelmesi", "rahmetinin gelmesi" gibi anlamlarda olduğunu söyler (age, s 110) Selef âlimleri, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi bu nassları te'vil etmekten kaçınmışlardır Onların bu tavırlarını savunan âlimler, te'vile sapmış olanlara şiddetle karşı çıkarlar ve te'vilin tahrif anl----- geldini söylerler Fudayl b İyâz, şöyle der: "Cehmiyeye mensup biri sana: "Ben yerinden aşağıya inen bir rabbı reddederim” derse, sen de, de ki: Ben de, dilediğini yapan bir Rabba inanıyorum" (Zeynu'd-Din Meri el-Kermî el-Makdisî, Akavîlu's-Sikat fî Te'vîlil-Esmâ' ve's-Sıfât, Beyrut 1975, s 200-201) İmamul-Haremeynin babası Cüveynî de, te'vile karşı çıkarken şöyle demektedir: "İstivâ'yı, istilâ; nüzûl'ü, emrin inmesi; iki eli, iki nimet, iki kudret olarak te'vil eden şu kelamcılar, Rabb'ın sıfatlarını ancak yaratıkların sıfatlarına uygun şeylerle anlıyorlar Onlar, Allah'a yaraşır bir istivâ'yı, O'na yaraşır bir nüzûl'ü, keyfiyet ve teşbihe sapmaksızın Allah'ın azametine yaraşır iki eli anlayamadılar Bu sebeple kelimelerin yerlerini değiştirip tahrif ettiler Allah'ın, kendisini ve Peygamberi'nin O'nu onlarla vasıfladığı şeyleri ta'til ettiler Hiç şüphesiz bizler de, onlar da Allah hakkında Hayat, Semi', Basar, İlim, Kudret, İrade, Kelâm gibi sıfatları kabul ediyoruz Yine hepimiz kesin olarak biliyoruz ki; hayat, semi', basar ve ilimden ancak organlarımızın faaliyeti sonucu ortaya çıkan arazlara aklımız eriyor Hani şöyle derler: Allah'ın Hayat'ı, İlim, Semi' ve Basar'ı araz değildir Aksine, Allah'a yaraşır sıfatlardır, biz yaratıklara yaraşır şekilde değil, Allah'ın yücelerde oluşu -fevkiyet- istivâ'sı, Nüzûlü ve benzeri şeyler de aynen öyledir Bütün bunlar, kula yaraşan bir hareket ya da bir yerden başkasına intikal keyfiyetiyle olmaksızın, aksine, Allah'ın azamet ve celâline yaraşır şekilde sabit ve malumdurlar Çünkü Allah'ın sıfatları mücmel olarak ve subût açısından malum, fakat nasıllık ve tarif edilip sınırlarının çizilmesi açısından akılla bilinemezler İstivâ ve Nüzûl ile, Semi' ve Basar arasında bir fark yoktur Hepsi de nassla sabittir Kelâmcıların İstivâ ve Nüzûl'ü kabul etmekle Allah, yaratıklara benzetilmiş olur savına karşı Selefiler Semi' ve Basar'ı kabul etmekle de Allah yaratıklarına benzetilmiş olmaz mı? Bu da arazla vasıflanışı demek değil midir? derler Kelamcılar "bunda araz yoktur, aksine, Allah'a yaraşır bir Semi' ve Basar'ı kabul ediyoruz" dediklerinde selefiler; "o zaman biz de: Allah'a yaraşır bir İstivâ ve Nüzûlü kabul ediyor ve bunu söylüyoruz", derler" (Cüveynî, "İsbâtül-İstivâ vel-Favkıyye", er-Rasâilul- Müniriyye isimli derleme, Beyrut 1970, I, 181-182) Hanefî ekolünün öncüsü Ebû Hanife'ye, Nüzûl hakkında bir soru yönetildiğinde: "Allah, keyfiyetsiz olarak iner" karşılığını vermiştir" (İbnu Ebil-İzz el-Hanefî, Şerhu Akideti't-Tahâviyye, Beyrut 1988, s 223) M Sait ŞİMŞEK | |
Konu Sahibi MERVE DEMİR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ülke tv Canlı... | Videolar/Slaytlar | Medine-web | 1 | 2898 | 23 Ağustos 2013 00:41 |
İran Emperyalizmi | Makale ve Köşe Yazıları | Medine-web | 6 | 3640 | 26 Ocak 2013 22:53 |
gerekli gereksiz bir şiir.. | Makale ve Köşe Yazıları | MERVE DEMİR | 0 | 3281 | 06 Aralık 2012 10:48 |
olmamış kayınbiradere mektup :) | Komik Paylaşımlar | Allahın kulu_ | 10 | 7794 | 03 Kasım 2012 23:19 |
İslamın kurtuluşu bilinçlenme ile mümkündür | Makale ve Köşe Yazıları | Esadullah | 11 | 7259 | 02 Ekim 2012 21:16 |
21 Mayıs 2019, 16:02 | Mesaj No:2 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 |
Sözlükte “yukarıdan aşağıya inmek, gelmek, konaklamak” mânasında masdar ve “iniş” anlamında isim olan nüzûl kelimesi ilâhî kitapların, özellikle de Kur’an’ın Allah katından gelişini ifade eder. Kur’an’da 261’i fiil kalıplarında olmak üzere yaklaşık 300 yerde geçen nüzûl kavramı ile su, rızık, Allah’ın ordusu, azap, şeytan, melek, huzur ve sükûn, rûhu’l-emîn vb.ne atıf yapılmış, bunların yanında Tevrat, İncil ve Kur’an’a, ayrıca Kur’an yerine kullanılan hak, zikir, nur, âyet ve sûre kelimelerine nisbet edilmiştir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “nzl” md.). Tevrat ve İncil hakkındaki nüzûl kavramı “if‘âl” kalıbında iken Kur’an’la ilgili olanların çoğu yine aynı kalıpta olmakla birlikte “tef‘îl” sîgasında da gelmiştir. Bazı âlimlere göre inzâl ile tenzîl arasında mâna farkı yoktur (Lisânü’l-ʿArab, “nzl” md.). Ancak Bakara (2/185), Duhân (44/3) ve Kadr (97/1) sûrelerinde kelimenin if‘âl kalıbından kullanılmasından hareket eden Râgıb el-İsfahânî, Kur’an’ın dünya semasına bir defada indiğini söyler (el-Müfredât, “nzl” md.). İsfahânî’ye ve diğer bazı âlimlere göre inzâl kelimesi kapsamlı-umumi bir muhtevaya sahipken tenzil Kur’an’ın peyderpey inişini (tencîm) ifade eder. Bazı âyetlerde Kur’an’ın indirilmesi Cebrâil’e (Cibrîl, Rûhulkudüs, Rûhulemîn) nisbet edilmiştir (el-Bakara 2/97; en-Nahl 16/102; eş-Şuarâ 26/192-196). Kur’ân-ı Kerîm’in nüzûlüyle ilgili olarak öne sürülen görüşlerden birine göre Kur’an vahyi Cebrâil’e ve dolayısıyla Hz. Peygamber’e intikal etmeden önce mahiyeti bilinmeyen levh-i mahfûzda yerini almış (el-Burûc 85/21-22), levh-i mahfûzdan ramazan ayında ve mübarek bir gecede (Kadir gecesi) toplu olarak indirilmiştir (inzâl). Buna işaret eden âyetler bulunmakla birlikte (el-Bakara 2/185; ed-Duhân 44/2-3; el-Kadr 97/1) indirilişin nereye yapıldığına dair Kur’ân-ı Kerîm’de herhangi bir açıklık bulunmamaktadır. Hadislerde bu yerin dünya seması ve “Beytülizze” olduğu ifade edilir (Hâkim, II, 222-223; ayrıca bk. Nesâî, X, 205, 341). Hadislerde başka vesilelerle de geçen dünya semasının bugünkü astronomi bilgilerine göre neye tekabül ettiği de bilinmemektedir. Hakîm et-Tirmizî, Kur’an’ın dünya semasındaki Beytülizze’ye gelmesini onun artık İslâm ümmetinin payı olarak dünya sınırına dahil olduğunu gösterdiğini söyler (Süyûtî, I, 132). Cebrâil, dünya semasına toplu olarak inen Kur’an âyetlerini Allah’ın emriyle oradan peyderpey alıp Resûl-i Ekrem’e gelmiş ve okumuştur. Cebrâil’in Kur’an’ı mâna ve muhteva olarak mı yoksa hem lafız hem mâna ile mi naklettiği hususu onun ilâhî kelâm oluş vasfı açısından önem taşır. Mâtürîdî’nin bu hususa temas etmesi erken dönemlerden itibaren konuya dair bazı iddiaların ortaya atıldığını göstermektedir. Mâtürîdî, muhtemelen bazı felsefe mensuplarını da kastederek “Bâtıniyye” diye isimlendirdiği gruplara atıflarda bulunur ve onların konuyla ilgili kanaatlerini şöyle özetler: Kur’an, Hz. Peygamber’e şu anda okunan lafızlarla değil peygamberlere has ruhaniyete (nefs-i basîta) ilham edilen bir mâna ve muhteva olarak gelmiştir. Peygamber bu muhtevayı bilinen lafız ve ifadelerine büründürmüştür. Diğer ilâhî kitaplar da bunun gibidir. Mâtürîdî ise bu iddiayı reddetmiştir. Birçok âyette başta Resûlullah olmak üzere peygamberlere kitap indirildiği, onlara kitap, hüküm ve nübüvvet verildiği bildirilerek ilâhî kelâmın lafza büründürüldüğü açıklanmıştır. Ayrıca Kur’an hem lafız hem muhteva bakımından i‘câz niteliği taşır. Lafzının Hz. Peygamber’e ait olması halinde onun i‘câzının önemli bir yönü ortadan kalkar, dolayısıyla nübüvvetin ispatı mesnetsiz kalır. Ayrıca Resûl-i Ekrem’e hitap edilerek kötülüklerden sakınanları müjdelemesi ve diğerlerini uyarması için Kur’an’ın kendi diline (Arapça’ya) büründürüldüğü belirtilir (Meryem 19/97); yeni vahiylerin kendisine okunuşu sırasında okuma işi bitmeden acele ile okumaması uyarısında bulunulur ve Kur’an metninin Allah tarafından mutlaka hâfızasına nakşedilip muhtevasından haberdar edileceği ifade edilir (el-Kıyâme 75/16-19; krş. Tâhâ 20/114; Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân [nşr. Ahmet Vanlıoğlu], I, 185; II, 78, 346; ayrıca bk. HALKU’l-KUR’ÂN). Kur’an’ın nüzûl şekli konusunda, onun Resûl-i Ekrem’e ilk defa Kadir gecesinde inmeye başladığı ve yirmi üç yıl içinde tamamlandığı yönündeki görüşün yanı sıra yirmi üç Kadir gecesinde indiği ve her Kadir gecesinde o yıl Hz. Peygamber’e bildirilecek olan âyet ve sûrelerin dünya semasına geldiği yönünde bir görüş de bulunmaktadır (Süyûtî, I, 131). Ancak bu görüşü teyit edecek naklî delil getirilmemiştir. Yaygın kanaate göre Kur’an’ın tamamı Kadir gecesinde dünya semasındaki Beytülizze’ye inmiş, buradan yirmi üç yıl içinde parça parça gönderilip nüzûlü tamamlanmıştır; hatta bu anlayış üzerinde icmâ vâki olduğu belirtilmiştir (Kurtubî, II, 297; Zerkeşî, I, 321; Süyûtî, I, 129, 131; Taşköprizâde, II, 389). Kur’an’ın diğer semavî kitaplarda olduğu gibi (en-Nisâ 4/136; farklı değerlendirmeler için bk. Süyûtî, I, 134-136) toplu halde değil parça parça gelmesinin hikmeti şöyle açıklanmıştır: “Biz onu senin zihnine ve anlayışına iyice yerleştirmek için parça parça indirdik ve onu tane tane ayırarak okuduk” (el-Furkān 25/32). İnkârcıların, “Kur’an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi?” şeklindeki sorularına cevap olarak gelen bu ilâhî beyanda hitap sadece Hz. Peygamber’e yönelik ise de Mâtürîdî’nin belirttiği üzere (Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân [nşr. Fâtıma Yûsuf el-Hıyemî], III, 502) kendisini dinleyen herkesi kapsamaktadır. Nitekim diğer bir âyette, “Biz Kur’an’ı insanlara dura dura okuyasın diye âyet âyet, sûre sûre ayırdık ve onu peyderpey indirdik” buyrulmaktadır (el-İsrâ 17/106). Hz. Âişe, Kur’an’ın Resûlullah’a peyderpey gelmesinin insanların İslâm’a yavaş yavaş ısındırılması hikmetine bağlı olduğunu söyler. Böyle olmasaydı veya önce yasaklayıcı hükümler gelseydi insanların İslâmiyet’i benimsemesinde sıkıntılar yaşanırdı (Buhârî, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 6; Nesâî, VIII, 245-246). Tefsir ilmi açısından nüzûl terimiyle ilgili olan konulardan biri âyet veya sûrelerin iniş sebeplerinden bahseden ilim (bk. ESBÂB-ı NÜZÛL), bir diğeri de âyet ve sûrelerin iniş zamanı ve yeridir (Mekkî-Medenî). Bu konularda Bedreddin ez-Zerkeşî’nin el-Burhân’ı ve Celâleddin es-Süyûtî’nin el-İtḳān’ı gibi eserlerde ayrıntılı bilgiler vardır. Nüzûl kelimesi ayrıca Hz. Îsâ’nın ölümü ve yeniden dünyaya gelmesi tartışmalarıyla bağlantılı olarak literatürde “nüzûlü Îsâ” başlığıyla ele alınır (bk. HATM-i NÜBÜVVET; ÎSÂ). BİBLİYOGRAFYA Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “nzl” md.; Lisânü’l-ʿArab, “nzl” md.; M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “nzl” md.; Müsned, II, 264, 266; Buhârî, “Ṣalât”, 1, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 6, “Teheccüd”, 14, “Daʿavât”, 14, “Tevḥîd”, 35; Müslim, “Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 168-172; İbn Mâce, “İḳāme”, 182; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 19; Tirmizî, “Ṣalât”, 211; Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ (nşr. Hasan Abdülmün‘im Şelebî), Beyrut 1421/2001, VIII, 245-246; X, 205, 341; Hâkim, el-Müstedrek, II, 222-223; Mâtürîdî, Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân (nşr. Ahmet Vanlıoğlu), İstanbul 2005, I, 185; II, 78, 346; a.e. (nşr. Fâtıma Yûsuf el-Hıyemî), Beyrut 1425/2004, III, 502-503; Fahreddin er-Râzî, Esâsü’t-taḳdîs (nşr. Muhammed el-Arîbî), Beyrut 1993, s. 82-89; Kurtubî, el-Câmiʿ, II, 297; Zerkeşî, el-Burhân fî ulûmi’l-Kur’ân (nşr. Yûsuf Abdurrahman el-Mar‘aşlî v.dğr.), Beyrut 1415/1994, I, 321; Süyûtî, el-İtḳān (Bugā), I, 129, 131, 132, 134-136; Taşköprizâde, Miftâḥu’s-saʿâde, II, 389-391; Ebü’l-Bekā, el-Külliyyât, s. 196, 909-910; Süleyman Ateş, Kur’an Ansiklopedisi, İstanbul, ts. (Kur’an Bilimleri Araştırma Vakfı), XXVI, 483-487. Abdulhamit Birışık TDV İslam Ansiklopedisi
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Zaman Kavramı/Medineweb | Medine-web | İslami Kavramlar | 8 | 03 Aralık 2018 16:18 |
Fetret Kavramı | MERVE DEMİR | İslami Kavramlar | 1 | 12 Mayıs 2009 10:31 |
Sahur nedir sahur kavramı hakkında açıklama | MERVE DEMİR | Oruç-Ramazan | 0 | 11 Nisan 2009 21:25 |
İffet kavramı ..... | akgün | Hadis-i Şerif | 0 | 26 Kasım 2008 23:30 |
Ben Kavramı Üzerine | KEVİR | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 23 Mayıs 2008 01:03 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|