|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Esadullah,Açılış Tarihi: 14 Şubat 2012 (14:09), Konuya Son Cevap : 17 Şubat 2012 (14:18). Konuya 12 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
14 Şubat 2012, 14:09 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 15316 Üyelik T.:
18 Aralık 2011 | Tasavvufta Sohbetin Önemi Tasavvufta Sohbetin Önemi Sohbet ve zikir meclisleri, ilâhî rahmet ve sekînetin sağanak sağanak yağdığı, dünyadaki cennet bahçeleridir. Mürşid-i kâmillerin, salikin ruh ve kalbine tesir maksadıyla kullandıkları en mühim vasıtalardan biri, "söz" yani sohbettir. Nefsini tezkiye, kalbini tasfiye etmiş bir kimsenin sözlerinde, yaşadığı hâlin duyguları yüklüdür. Bu duygularla ve ihlâsla söylenen sözler, muhatabın kulağından kalbine yol bularak, hayırlı tesirler hâsıl eder. Sohbeti tesirli kılan en temel faktör ise, "ihlâs"tır. Tam bir ihlâs sahibi olarak, kelimelere yükletilmiş birtakım mana ve duyguları muhataba intikal ettirmeye çalışan mürşid-i kâmilin bu faaliyeti, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in sünnetine ittibâdan ibarettir. Bu müessiriyeti husule getiren "ihlâs" keyfiyeti, bildiğiyle amel etmek ve muhataba telkin ettiği şeyi gerçekten ve yürekten istemekten ibarettir. Sözün müessiriyetinin diğer bir sebebi de "veciz" olmasıdır. Sözü veciz bir şekilde ifade etmek ise, lisana mutlak hâkimiyet ile maksada en uygun kelimeleri seçebilmekle mümkündür. Bu kudretin zirvesi ise, Kur'ân-ı Kerim’dir. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in Mekke devrini idrak ettiği zamanda meşhur Arap şairi İmru'l-Kays'ın kızı sağ idi. Kendisine Zilzâl Suresi’ni okudular. Belagat, fesahat ve icazın ne demek olduğunu bilen bu kadın, hayretten donakalmış ve: "- Böyle bir söz, kul sözü olamaz. Hiçbir beşer bu seviyede bir söz söylemeye muktedir değildir. Yeryüzünde böyle bir kelâm varken, artık babamın şiirinin Kâbe'de asılı durması uygun değildir. Lütfen gidip onu indiriniz ve bunu oraya asınız!" demiştir. Bu sebepledir ki hadis-i şerifte: "Muhakkak ki bir kısım sözler, sihir (gibi bir tesir gücüne sahip)tir." (Buhârî, Nikâh, 47) buyrulmuştur. Yani söz, kalpte büyüleyici bir tesir husule getirir. Bu bakımdan sözle irşadın, yani sohbetin ehemmiyeti pek büyüktür. Bilhassa Hazret-i Peygamber'in sohbetindeki bereketin ne demek olduğunu lâyıkıyla anlayabilmek için, o sohbetlerin vaki olduğu asra, insanlık tarihinde "saadet asrı" denilmesinin sebep ve hikmetlerini düşünmek kâfidir. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in bir müekked sünneti olan sohbetler, hemen bütün tarikatlarda ve bilhassa Nakşîlikte, kalpten kalbe feyiz nakli için hususi bir mevkîyi haizdir. Sözün, müspet veya menfi tesir kudretini ifade hususunda Yunus Emre'nin şu mısraları ne kadar vecizdir: Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Bal ile yağ ede bir söz Ashâb-ı kiramın, mazileri itibariyle çorak topraklara benzeyen gönül âlemleri, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in sohbet meclislerindeki manevi iklimin rahmet ve bereket sağanaklarıyla yoğruldu. Bu sayede, vaktiyle üzeri toprakla örtülmüş bulunan eşsiz fazilet ve mana tohumları, neşv ü nemâ buldu. Sadırdan sadıra in'ikâs eden muhabbet ve ruhaniyet alışverişiyle, yıldız şahsiyetler inkişaf etti. Câhiliyye devrinin merhametsiz, vicdansız, kız çocuklarını diri diri toprağa gömecek kadar katı kalpli, hak ve hukuk tanımaz insanı eridi, kayboldu. Aynı siluet içinde, fakat bu defa gözü-gönlü yaş dolu, diğergâm, ince, rakîk, hassas bir insan hüviyeti teşekkül etti. Bu meyanda "sahabe" ve "sohbet" kelimelerinin aynı kökten neşet etmiş olmaları da câlib-i dikkattir. Ashâb-ı kirâm, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'e duydukları muhabbet, hürmet ve edep hissiyatı içinde, manevi sohbet ve terbiyeden murâd edilen istifadenin en müşahhas ve mükemmel bir numunesi oldular. Ancak, adeta nail oldukları bu istifadenin şartını beyan sadedinde, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in sohbetinde büründükleri huzur ve edep hâlini: "- Sanki başımızın üzerinde bir kuş var da kıpırdasak uçuverecek zannederdik."1 şeklinde ifade ederlerdi. O insanlar, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in şahsiyetini ve yüce ahlâkını, gittikleri her yere taşıdılar. Kıyamete kadar menkıbeleri devam edecek eşsiz fazilet numuneleri sergilediler. Onlar hakkında ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: "(İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu, büyük kurtuluştur." (et-Tevbe, 100) ---------------------------------------------------- 1.Bkz. Ebu Dâvud, Sünnet, 23-24. İbadet vecdi içinde geçen bütün sohbetler, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in sohbetlerinden bir akistir. Zira manevi istifadenin merkezi O'dur. Ruhi heyecanlarla dolu sohbetler de, hep o merkezden teselsülün naklolan parıltılardır. Bundan dolayı bir kul, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in nurundan bir Hak dostu vasıtasıyla nasip alsa, bu nur, aynı merkezden olduğu için, bizzat Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'den alınmış gibidir. Tıpkı bir mumla, başka mumların veya kandillerin yakılması gibi... Kandilleri yakan ve onlar vasıtasıyla etrafı aydınlatan alev, aynı alevdir. Kul, bu kandillerin en sonuncusuyla da aydınlansa, o ziya, ilk ışıkla parıldadığından daima ilk kaynağı aksettirir. Sohbet ve zikir meclisleri, ilâhî rahmet ve sekînetin sağanak sağanak yağdığı, dünyadaki cennet bahçeleridir. Hadis-i şerifte buyurulur: "Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere bir araya gelirse, melekler onların etrafını kuşatır. Allah’ın rahmeti onları kaplar, üzerlerine sekînet iner ve Allah Teâlâ onları, yanında bulunanlar arasında zikreder." (Müslim, Zikir, 39) Sadık ve sâlihlerin böyle meclisleri ganimet bilinmelidir. Çünkü bu meclisler öyle bir mana cennetidir ki, içinde ilâhî aşk ile çağlayan gözler ve gönüller gizlidir. Gönül erleri, sâlihler ve arifler de, kalplerindeki muhabbet, aşk ve vecdlerini sohbetlerine taşırlar. Kalplerindeki esrarın nuru cemaate akseder. İn'ikas ve insibağ (manevi boyanma) neticesinde kabiliyet ve istidada göre gönüller, feyiz ve hakikatin nuru ile dolar. Tıpkı gül, karanfil ve nadide çiçeklerle bezenmiş bir bahçe üzerinden esen sabah melteminin, gittiği yerlere ve gönüllere bahar ferahlığı veren latif rayihalar götürmesi gibi. Cenâb-ı Hak ayet-i kerimede buyuruyor: "Sen onlara öğüt ver. Çünkü öğüt, müminlere fayda verir." (ez-Zâriyât, 55) Bu ayet-i kerimeyi en kâmil manada yaşayan Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: "Din nasihatten ibarettir." (Buhârî, Îmân, 42) buyurmuştur. Nasihatin iki manası vardır. Biri samimiyet, diğeri hayra davettir. Abdullah bin Revâha -radıyallâhu anh-, ashâb-ı kiramdan biriyle karşılaştığı zaman: "Gel (kardeşim!) Allah için bir müddet oturup Rabbimize imanımızı tazeleyelim (O'nu zikredelim)." derdi. Bunun ne demek olduğunu anlamayan bir sahabe, gidip durumu Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'e anlattı. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de ona: "Allah, Abdullah bin Revâha'ya rahmet etsin. O, meleklerin methettiği zikir meclislerini çok sever." diye karşılık verdi. Sohbetin ehemmiyeti bakımından şu hadis-i şerif de pek mühimdir: Bir kadın Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'e geldi ve "- Ey Allah’ın Rasûlü! Senin sözlerinden hep erkekler yararlanıyor. Bizlere de bir gün ayırsanız da, o gün toplanıp Allah’ın sana öğrettiklerinden bize de öğretsen!" dedi. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: "- Peki şu gün şurada toplanınız!" buyurdu. Kadınlar toplandılar. Nebi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de gidip Allah’ın kendisine öğrettiklerinden onlara öğretti. (Buhârî, İlim, 36) Bu sohbetlerin bereketi ile bütün ümmete nümûne anneler hâline gelen sahabe hanımlar, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'i görmekte geciken ve uzun zaman görüşmeyen evlatlarını ikaz ederlerdi. Nitekim Huzeyfe -radıyallâhu anh- birkaç gün Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'i görmediği için annesi onu azarlamıştır. Kendisi bunu şöyle anlatmaktadır: Annem bana sordu: "- Peygamber Efendimizle en son ne zaman görüştün?" Ben de: "- Birkaç günden beri onunla görüşemedim." dedim. Bana çok kızdı ve fena bir şekilde azarladı. Ben de: "- Dur kızma! Hemen Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin yanına gideyim, onunla beraber akşam namazını kılayım, sonra da hem bana hem de sana istiğfar etmesini ondan talep edeyim." dedim. (Tirmizî, Menâkıb, 30; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 391-2) Büyüklerden Muhammed Ziyâuddin -kuddise sirruh- Hazretleri, zaman zaman küçük çocukları başına toplar, onlarla sohbet ederdi. Yine böyle bir sohbetin ardından hanımı sordu: "- Onlar daha küçük, sohbetten ne anlar?" Hazret şöyle cevap verdi: "- Onlar da az çok istifade eder. Fakat benim asıl maksadım, onların bir şey anlaması değildir. Sohbet meclisleri Allah’ın rahmetini çeker. Ben o rahmetin peşindeyim. Bu çocuklar bir vesile..." Büyük velî Şâh-ı Nakşibend -kuddise sirruh- diyor ki: "Bizim terbiye yolumuz sohbet üzerine kuruludur. Hayırlar, Allah için salih insanlarla beraber olmadadır. Onlarla sohbete devam ede ede hakiki imana kavuşmak nasip olur." Âlimlerden Cafer bin Süleyman -radıyallâhu anh- da, sâlih insanlarla beraberliğin kendisine ne kazandırdığını şöyle anlatırdı: "Kalbimde bir katılık hissettiğim zaman, kalkar hemen Muhammed bin Vasi’nin yanına gider, meclisine katılır, yüzüne bakardım. Böylece kalbimdeki katılık gider, içime ibadet neşesi gelir, tembellik üzerimden kalkar ve bir hafta bu neşe ile ibadet ederdim." Ömer bin Abdülaziz -radıyallâhu anh- da: "Medine'nin fakihlerinden Ubeydullâh bin Abdullah ile bir mecliste bulunmak, benim için bütün dünyadan daha sevimli ve hayırlıdır. Onun gibilerle oturup kalkmakla akıl nurlanır, kalp huzura erer, edep elde edilir." buyururdu. Büyük velî Ebu'l-Hasan Şâzilî -kuddise sirruh-'un talebelerinden birisi, sohbetleri terk etmişti. Bir gün Hazret, bu talebesiyle karşılaştı. Ona: "- Niçin bizden ayrıldın, sohbetlerimizi terk ettin?" diye sordu. Talebesi: "- Bu zamana kadar sizden aldıklarım ve öğrendiklerim bana yeter, artık size ihtiyacım kalmadı." cevabını verdi. Bu duruma üzülen Şâzilî Hazretleri, onu şöyle uyardı: "- Bak evlâdım! Eğer bir kimsenin, birisinden aldığı feyiz ile yetinmesi doğru olsaydı, Hazret-i Ebû Bekir Sıddîk -radıyallâhu anh-'ın, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'den aldığı feyiz ile yetinmesi gerekirdi. Hâlbuki o, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- vefat edinceye kadar O'ndan ayrılmadı..." Elbette sadece Ebû Bekir -radıyallâhu anh- değil, bütün ashâb-ı kiram, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in sohbetine apayrı bir iştiyakla koşar ve feyiz alırdı. Zaten Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de, her vesileyle ashabını buna teşvik ederlerdi. Zira O'nun en mühim terbiye usullerinden biri de sohbetti. Sohbetle nail olunacak güzellikleri elde etmeye iştiyaklı olmak kadar önemli bir husus daha vardır ki, o da, sohbetin zaman ve zeminine dikkat etmektir. Bu mevzuda Abdullah ibn-i Mes'ud -radıyallâhu anh- şöyle demiştir: "Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bizi bıktırmamak için öğüt vermekte en uygun zamanı kollardı." (Buhârî, İlim, 11) Ashâb-ı kiramdan Ebû Vâkıd el-Leysî -radıyallâhu anh- anlatıyor: Bir gün mescitte bir grup insanla beraber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in huzurunda bulunuyorduk. O esnada üç tane adam kapıda göründü. Biri içeri girmeden gitti. Diğer ikisi ise içeri girip Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in yanına kadar geldiler. İçlerinden birisi, halkada gördüğü bir boşluğa oturdu. Diğeri ise, yer kalmadığı için ve kimseyi de rahatsız etmemek düşüncesiyle halkanın hemen arkasına oturuverdi. Bir müddet sonra Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sohbetinin bir yerinde şöyle buyurdular: "Size şu üç kişinin hâlini anlatayım mı? Halkaya oturan birincisi Allah Teâlâ'ya sığındı. Allah da onu himayesine aldı. İkincisine gelince o kimse Allah’tan hayâ etti, edebe sarıldı. Allah Teâlâ da o kulundan hayâ etti; onu azabından emin kıldı. İçeri girmeyen diğerine gelince; o, bu meclisten yüz çevirdi. Allah da ondan yüz çevirdi." (Buhârî, İlim, 8) Bu hadis-i şerifteki hikmeti idrak eyleyen bütün İslâm büyükleri, ilmin zirvesinde de olsalar, daima Hak dostlarının sohbet meclislerinde gönüllerini yoğurmuşlar ve hiçbir zaman böyle meclislerde bulunmaktan imtina etmemişlerdir. Nitekim büyük mezhep imamlarından Ahmed bin Hanbel -rahmetullâhi aleyh-, sık sık büyük veli Bişr-i Hafî -kuddise sirruh-'un yanına gider, onunla sohbet ederdi. Tam manasıyla ona bağlanmıştı. Bir defasında talebeleri dediler ki: "- Ey imam! Sen, Kur'ân ve sünnet ilimlerinde müctehid bir âlimsin. Buna rağmen böyle sıradan bir insanın yanına gidip gelmen sana yakışır mı?" Büyük İmam şu cevabı verdi: "- Evet, saymış olduğunuz hususları ben ondan daha iyi bilirim. Ama o, Cenâb-ı Hakk'ı benden daha iyi bilmekte ve tanımaktadır." |
Konu Sahibi Esadullah 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Bu Zaman Manevi Fetrettir | Esadullah | Esadullah | 2 | 108 | 09 Kasım 2024 12:40 |
Kuantum Belirsizlik (Heisenberg) İlkesi Kuranda... | Esadullah | Esadullah | 0 | 102 | 08 Ekim 2024 16:38 |
Gayb Alemine Açılan Kapılar... | Eserler/Yazarlar | Kara Kartal | 1 | 448 | 29 Ocak 2023 13:22 |
Hiperaktif ve Otizm Çocuklar İçin ... | Tıbb-ı Nebevi ve Alternatif Tıp Bilgileri | Mihrinaz | 1 | 470 | 14 Ekim 2022 01:49 |
Tabiat ve Burçlara Göre Beslenme-Hangi Tabiat... | Alternatif Tıp | Esadullah | 2 | 585 | 14 Ekim 2022 01:38 |
14 Şubat 2012, 14:19 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Cevap: Tasavvufta Sohbetin Önemi
Esadullah kardeşim başka bir sitede yöneticilik yaptıgınızı yazmışdınız. adres verirseniz ziyaret etmek isteriz.
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
14 Şubat 2012, 18:38 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 13966 Üyelik T.:
27Haziran 2011 | Cevap: Tasavvufta Sohbetin Önemi Allah rasullerinin sohbetleri ve içeriği sadece rabbani bi metodda seyir ediyordu,ve büün rasullerin mürşitleride vahiydi,ve mürşidi vahiy olmayanın mürşidi ancak zan ve şeytandır. Bunun içindirki,bütün rasullerin davası Allahtan başka ilah yok ancak ilah Allah tırdı,yani kendini tevhidden almayan hiçbir sohbet nebevi metoddada olamaz.şimdi biraz kurandaki rasullerin sohbetleri[konuşmaları] nasıl olması gerektiğini rabbimizin beyanında anlayalım.. ilk inen ayetlerden,Müzzemmil 5.Gerçekten biz senin üzerine söylenmesi ağır olan bi söz vahyedeceğiz.. Peki neydi ve nasıl bi ağırlıktı bundan biraz bahsedelim kısaca, Bu ağırlık kg,veya tonaj ağırlığı değildi elbette,bu ağırlık vahiynin tebyincisi olan peygamberlere söylerken karşısındakini çıldırtacak şekilde bi beyin tramvası geçirtttiği için,hakikatle tanıştığı için kişilerde böyle bi taramva olmasıda normal, GEREK PEYGAMBER,GEREK PEYGAMBERDEN SONRA VAHİYİ İNSANLARA ANLATAN MÜSLÜMANIN ,karşılaşacağı zorluktu,buda şöyleydi,kınanmak,yalanlanmak,türlü iftiralara uğramak,ve vatanından,yurdundan sürülmek,hapsedilmek,hatta bab ve oğulu karşı karşıya getirerek savaş meydanına getirmek,bunun içindir ki rabbimiz her peygambere şu vahiysini bildiriyordu.... Hiç bir peygamber yoktur ki gittiği toplum tarafından yalanlanmasın,karşı çıkılmasın... Peki peygamberler sohbet[vahiyi tebliğ ederken] nasıl yapacaklardı onuda Rabbimiz yine belirtiyor ve Peygamberleri,hicr 94..hakkı ve batı ap açık söyle ve müşriklerden yüz çevir, başka bi ayette ,hakkı ve batılı ap açık beyan et ve sana sataşana selam de geç, yani hiç bir peygamber kafasına göre bi yol haritsı çizmemiş ve hatta çizerse Rabbimiz tarafından,peygamberliği alınıp,candamarı kesilip,ve hiç bir kimseninde yardım edemeyeceğine maruz kalacağının tehdidiyle tehdid edilmiştir.. Peki vahiynin böyle bi ağır sorumluluk yüklediği peygamberlere ne olmuş yine kuran cevap versin, ağaçların koğuğunda kesilmişler,çarmığa gerilmek istenmişler,ateşlere atılmışlar,yurdlarından kovulmuşlar,denizde boğulmak için peşlerine takılınmışlar,yalanlanmışlar,iftiralara maruz kalmışlar,zindanlaraa tılmışlar,taşlanmışlar.... vahiy bunu gerektirmiş ve bütün peygamberler sihirden uzakmışlar,hiç bir insana anlattıkları SİHİR MAHİYETİNDE TESİR ETMEMİŞTİR,SADECE HAKKI ORTAYA KOYMUŞLAR,Vahiyden taviz vermemişler Allahın hükmünde uygulamada acımaları tutmamış, Ayrıca peygamberler asrı rezalette,asrı saadeti yaşamışlar,rezalet içinde onların saadeti yaşmalarıda sadece vahiy yolunu takip etmlerindendir, Günümüz asrı rezalette ,ise halen rezalet yaşanmakta,kendini müslüman olarak tanımlayan cemaatler ise vahiy yolundan çok akıl yolunu tercih etmiş,atalarının geleneklerini din edinmiş,içinde yüzlerce şirk barındıran tasavvufu islamdan olduğunu hararetle savunmak gibi bi zaafiyete düşülmüştür..Böylece vahiy yolu bırakılmış ,nebevi sohbet[vahiyi] hayatada ,söylemede taşıyammışlardır ekseri bu yöndedir... Soruyorum bu zamanın mürşidi kamil denilen zatları,mürşid edinenlere, yunus peygamber,yaklaşık tarihi bilgidir gerçekliği tartışılır tebliğinin ilk yedi yılında, hiç kimsenin ona inanmaması ve dışlanmasından dolayı yurdunu Allahtan izinsiz terk etmişken, musa ve harun peygamberle birlikte denizi yarıp geçen ve fravunun türlü zülmünden kurtulanlar,daha sonda vahiy için 30 günlük bi ayrılıştan sonra 10günde eklenince 40 gün vahiyden uzak kalan bunca mucize görmelerine rağmen bi SAMİRİNİN BUZAĞINA TAPACAK KADAR ZAAFA DÜŞEN İNSANLARI HARUN Peygambere rağmen durmayıp buzağıya tapınan, Nuh peygamberin binden elli eksik yıl boyunca tebliğine hanımı ve oğlu dahil inanmayıp,sadece bi gemiye binecek kadar en fazla insanın inaması diğerleri tarafından yalanmaları, Muhammed peygamberin 23 yıllık mücadelesinde ise yüzbinleri aşmayan bi gurubun sadece inanması ve bu yüzbinlerin içinde pazarlıklı iman edenlerde yok denecek kadarda az olmamaması.... Günümüzde ise Peygamber olmamasına rağmen sadece türkiyede 74 milyon insan var ve yaklaşık 70milyonu müslüman,ve hiç vahiyle tanışmamışlar bunlar, soruyorum esedullah abime tasavvuf sohbetine katılıp MÜSLÜMAN OLABİLMEK İÇİN İLK BAŞTA TAĞUTUN REDDİNİ VAHİY İLE GÜNÜMÜZE GÜNCELLEYEN,TEVHİD VE ŞİRKİ VAHİY İLE GÜNÜMÜZE GÜNCELLEYEN Bİ TANE HOCANIZIN SOHBETİNİ VERİN DE GÖRELİM SAYIN ABİM... çıksın mürşitleriniz Allahın hükmüyle hükmetmeyen hükümetler kafirdir ayetlerini müridlerine anlatsınlarda görelim,çıksınlar okullardaki eğitimin bilgi kaynağı VAHİY DEĞİL,BEŞ DUYU ORGANIDIR,desinler ve güncellesinlerde görelim VAHİYNİN VE RASULLERİN İZİNİN AĞIRLIĞINA DAYANIYORLAR MI O ZAMAN GÖRELİM...Öyle 99 luk tespihle bi köşede oturup,Allah demek sünnetullaha bile aykırıdır,Peygamberin sohbeti ciroklarla ,kaçan ,uçanlarla ve hikayelerle değildi VHİY İLEYDİ VAHİY İLE BU GÜN TARİKATTAKİ MÜRİDLER KURANI ANLAYAMAYIZISAVUNUYOR ESEDULLAH ABİM.... Ama artık yok öyle beleş hayat,tahtınız ve sizleri RAHATSIZ ETMEYİ ,GÜTTÜĞÜNÜZ BUNCA SAMİMİ İNSANLARI UAYNDIRMAYA GEREK HAYATIMIZIDA VEREREK BU UĞURDA ÖLECEZ...
__________________ önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ... |
14 Şubat 2012, 18:42 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 13966 Üyelik T.:
27Haziran 2011 | Cevap: Tasavvufta Sohbetin Önemi Ayrıca,yunus emrenin şu sözüde yunus emrenin ,Allahın vahiysini,peygambelerleri ne kadar aşağıladığıda gün gibi ortadadır.... İLİM İLE HİKMET İLE KİMSE ERMEZ BU SIRRA...[YUNUS EMRE] Allah peygemberlere İLİM VE HİKMET ,vermiştir kuranda bununla ilgili yüzlerce ayet var,yunus emrede kendinin ulaştığı vır mı,sır mı neyse ona İLİM VE HİKMETLE ULAŞILMAZ DİYOR... Siz halen yunus emreyi islam sohbeti olarak örnek veriyorsanız tasavvufun sohbetinin nekadarda batıl ve nebevi olmadığıda aşikardır görebilene tabiki sayın abim...
__________________ önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ... |
14 Şubat 2012, 19:02 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 13966 Üyelik T.:
27Haziran 2011 | Cevap: Tasavvufta Sohbetin Önemi kehf süresi...104..Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken,kendilerini gerçekten güzel iş yapmakta sanıyorlar... ayrıca bu ayettede rabbimizin vahiysinden kendini almıyanların işlerinin ne kadarda boş olmasına rağmen yinede kendilerini doğru sanmalarıda üzerinde uzunca düşünülmesi gereken bi durumdur...
__________________ önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ... |
15 Şubat 2012, 18:43 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 15316 Üyelik T.:
18 Aralık 2011 | Cevap: Tasavvufta Sohbetin Önemi Sayın La Diyebilmek sohbet ne demek ? |
15 Şubat 2012, 19:46 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 13966 Üyelik T.:
27Haziran 2011 | Cevap: Tasavvufta Sohbetin Önemi Kişilerin Söyleşilerine sohbet denir,bunlarda hak ve batıl olarak ikiye ayrılır, Hak söyleşi Allahın belirlediği ölçüler çerçevesinde olandır, Batıl olan söyleşide,hakka batılıkarıştırarak yapılandır..... örnek olarak tasavvuftaki sohbetler hak ve batılın birbirine karıştırılarak yapılmasını örnek vere biliriz delilide,ESEDULLAH HOCA nın,yukardaki yazısını verebiliriz nasıl mı diyeceksiniz,şöyle esedullahın örnek olarak verdiği yunus emrenin, Allahın vahiysini ve peygamberlerin bile SIR MI VIR MI,NEYSE ona ulaşamadıklarını dahi söyleye bilen bi batıl anlayışta olmasına rağmen ESEDULLAH HOCA sohbetinde böyle zatlardanda örnek vererek sohbetini batıllaştıra biliyor.. Allah peygamberlere ilim ve hikmetten başka bir şey vermemişken, Yunus emre,İLİM İLE HİKMET İLE KİMSE ERMEZ BU SIRA,diye bilecek kadar batıllaşa biliyor....
__________________ önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ... |
16 Şubat 2012, 02:09 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 15316 Üyelik T.:
18 Aralık 2011 | Cevap: Tasavvufta Sohbetin Önemi Bismillahirrahmanirrahim Essalatu vesselamu aleyka ya ResulAllah Allah razı olsun sorumuzu yanıtsız bırakmadığınız için kardeşim… Evvela belirtmek isterizki bu aciz kul Hoca değildir, Kulluk savaşında Şek ve Şüphesiz ve kişiyi kulluktan çıkaran Şirksiz bir şekilde, Allah Azze ve Cel in Emir ve Resulünün s.a.v. getirdiklerine uymaya çalışan , Amacı Hakk olan Tağutların Şerrinden Allaha c.c. sığınan garip bir kuldur. Der ve devamederizki; Sohbet kelimesine ve bu kelimedeki manaya bakış açımızdan olsa gerek sohbeti çok farklı kulvardan seyrediyoruz. Ne acı ve üzüntüdür bizim içinki şimdilerde söyleşi olarak adlandırılan, kişilerin Dünyevi, Malayani ve Her Alanda yaptıkları konuşmalara da sohbet denmektedir.Evet bu tarz konuşmalar söyleşi olabilir lakin sohbet başlı başına bir derstir.Sohbet kişiye her alanda eksiklerini gösteren ve ağızdan çıkmadan Kalbde beliren güzelliktir.Bir ummandan akan damlalardır. Tasavvufta sohbetin yeri çok büyüktür çünki sohbet birlik demektir.Beraberlikte edilen sohbet kişilerin ilmi derecelerine göre birbirinden destek almaları ve kendi hatalarını görmeleri bir nevi kendi eksiklerini tamamlamadır.İlmen yüksek olanın kelimelerinden hisse kapmak, gariplerin halini anlamak, kendi nefsinde sohbeten aldıklarını tatmaktır aslolan… Sohbet eğer bir ilim erbebının ağzından çıkarsa Kalplere yumuşaklık ve haz verir.Ki sohbet asla ve asla vaaz değildir.Vaaz önceden hazırlanan ve sonrasında hitap edilen bir bilgidir.Sohbet ise ilmi kadar ve birikimlerince bazende ummandan gelen damlaların Kalbe inen ve dil ile ikrar edilen ve mecliste bulunanlara hitabı herkesin ihtiyacına göre olan hitaptır.Bir sohbet meclisinde edilen sohbetten o mecliste bulunan herkes nasibine düşeni alır ve kendisini muhasebe eder… Sohbet meclisleri Allahın c.c. ve Resulünün s.a.v. çizgisinden şaşmadan, Hakkı batıldan ayıran ve Kuran – Sünnet ilişkisinin ışığında, Allahın c.c. anıldığı meclislerdir.Bu ne şereftrki Resulullahın s.a.v. hadisinde -ki konuda mevcut koymayacağım buraya- bahsettiği Allahı c.c. anmak için toplanan ve Allahın c.c. da onları andığı bir toplumda sohbet Ummanlarından kovalarını, kaplarını dolduran ve Allah c.c. katında anılanlardan olunur. Sohbeti tanımlamak gördüğünüz üzre kişilerin sohbetten anladıkları kadarı iledir.Kimimiz sohbetin ehemmiyeti anlatan bir yazıyı komple ele alırız, kimimiz bir dörtlüğe takılır kalırız, ilim Sonsuz Mülkün sahibi Allah Azze ve Cel in ummanlarından bir ummanıdır bu ummandan herkesin havuzunun aldığı kadardır.Bu yüzden sohbetlerde herkes havuzu kadar su alır, Yunus bir dörtlükle anlatır, bu aciz anlatmayı dahi beceremez…. Vesselam veddua Şule bize aydan değil Aşk eri bu soydan değil Rızkımız bu evden değil Derya-yı ummandan gelir. .Yunus Emre |
16 Şubat 2012, 08:39 | Mesaj No:9 | |
Cevap: Tasavvufta Sohbetin Önemi Alıntı:
uçanlar kaçanlar hikmet denizinde yüzenler keramet sahibi alimler hoppaaaaa
__________________ Yurdum insanına batıl hak gibi zulumde adelet miş gibi yutturulmuş | ||
16 Şubat 2012, 14:23 | Mesaj No:10 | |
Durumu: Medine No : 13966 Üyelik T.:
27Haziran 2011 | Cevap: Tasavvufta Sohbetin Önemi Alıntı:
__________________ önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ... | |
Konuyu Toplam 3 Kişi okuyor. (0 Üye ve 3 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Hiç, Hiççilik, Hiç Olmak, Hiçin Felsefesi, Tasavvufta Hiç (2)/muhsin iyi | muhsin iyi | Makale ve Köşe Yazıları | 2 | 15 Mayıs 2015 03:12 |
Hiç, Hiççilik, Hiç Olmak, Hiçin Felsefesi, Tasavvufta Hiç/Muhsin İyi | muhsin iyi | Makale ve Köşe Yazıları | 25 | 14 Mayıs 2015 03:55 |
Tasavvufta Şemsin 40 Altın Kuralı | ali70 | Tasavvuf-Tarikat | 0 | 09 Ağustos 2014 21:14 |
TASAVVUFTA [Kuddise Sirruhu] BATILLIĞI... | bilinmez | Tevhid Ve Şirk Konuları | 0 | 12 Aralık 2012 19:24 |
tasavvufta Bengi su, sırrı | CaferTayar | Tasavvuf-Tarikat | 2 | 04Haziran 2008 15:16 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|